isviçreli psikiyatr carl jung'a göre, her insanın içinde kötülüğe meyilli bir gölge
(kişinin karanlık tarafı) vardır. jung, insanların karanlık tarafını reddetmesini istemez tam tersi gölge yanını tanıyıp kontrol edebilmesi sonucunda iyi bir insan olabileceğini savunur.

kendi karanlık taraflarını keşfetmemiş bir insan iyi bir insan olmaktan çok korunmasız saf bir insan olurdu çünkü kişinin saf olması değil gölge yanlarını fark edip kontrol ederek
erdemli olması mesele aslında. tabii bir de gölge yanlarını tanımaktan gelen karşındakileri de kontrol etme ihtimali var faydası azımsanamaz "kendi karanlık taraflarını bilmek, diğer insanların karanlık taraflarıyla uğraşmaktaki en iyi yöntemdir. " örneğin.

gölge kavramı esasında kişinin kötü yanıdır di'mi? bunu biliyoruz. ama işte gölge yanımızın üzerindeki kontrolü yitirdiğimiz an felaket çanları çalmaya başlıyor, neden? artık kötü biri olmak an meselesi çünkü.
" her türlü kötülüğü yapma imkanın varken, kötü bir şey yapmamak, işte, budur iyilik.
"
andre gide

öfke -nefret gibi karanlık tarafı besleyen duygular, gölgenin insanı ele geçirmesini sağlar ve artık onu durdurmak çok zordur. insan, hayat yolculuğu boyunca türlü halleriyle de tanışabilir belki tek başına yetmez ama merhamet ve vicdan yanından hiç ayırmadığı güneşi olmalıdır ki gölge hep karanlıkta kalsın.
devamını gör...

ismini "gucci'nin tarzı ve lucifer'ın ışığı"ndan aldığını söyleyen, bilgisayarla ilgili herhangi bir uzmanlığı bulunmadığı halde amerika birleşik devletleri başkanlarını, başkan adaylarını, siyasetçileri hackleyen kişi. gerçek adı marcel lazăr lehel.

tekrar söylüyorum; bu adamın kodlama bilgisi yok. ancak aşırı büyük bir sabrı var. hani bir yerlere üye olurken güvenlik soruları sorulur ya insanlara; en sevdiğiniz hayvanın adı, en sevdiğinizi öğretmeninizin adı, tuttuğunuz takım gibi... işte marcel, ünlü isimlerin sosyal medya hesaplarına girmeye çalışır ve bu soruların cevaplarını tahmin etmeyi dener. ne yazık ki çoğumuz bu soruların yanıtlarını unutmamak için bunlara doğru cevaplar veririz. marcel de insanların bu zaafından yararlandı.

örneğin soru "okuduğunuz ilkokulun adı neydi?" ise marcel insanların biyografilerinden bu bilgiyi bulup sorunun doğru cevabını giriyordu. bulamadığı zamanlarda ise kişinin doğduğu, yaşadığı yere yakın olan tüm okulların adlarını tek tek deniyordu. sonunda da bir şekilde istediği bilgiyi elde ediyordu. işte bu şekilde birçok önemli ismin hesabını ele geçirmeyi başardı. sonra da kendine guccifer adını aldı.

baktı ki guccifer, romanya'daki hesapları bir şekilde ele geçirebiliyor, büyük oynamaya karar verdi ve george w. bush'un e-mail hesabını ele geçirdi ve içeriğini paylaştı. ardından da colin powell'ın hesabını ele geçirdi. onun görüştüğü biriyle olan gizli ilişkisini ortaya döktü.

ancak bu "başarı" kendisine fazla gelmiş olmalı ki kendi kendini ele verdi ve kim olduğunu açıkladı. ardından da tabii ki yargılandı. ajanlıkla suçlandı. başka hackleme davalarından da sorumlu tutulmaya çalışıldı. beraat etti ama yine başka hesap ele geçirme davaları nedeniyle 52 ay hapis cezasına çarptırıldı. dava 2016'da görüldüğünden guccifer şu an serbest. eğer rahat durmayı başarırsa serbest kalmaya da devam edecek doğal olarak.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
görselin kaynağı
devamını gör...

yazarların bir köşede kıstırılıp dövüldüğü iddia edilen başlık.

abi benim canım tatlı, bir kere tükürün ben zaten ağlarım.

uzun zamandır sözlük sakindi. 'normal' olunca dedim herhalde artık bıraktık o işleri. bir iki gündür yoktum yine bir hareketlilik olmuş. benim gitmemi mi bekliyorlar nedir?

bu kadar anonim takılınan bir yerde nasıl bu kadar vukuat çıkıyor anlamış değilim. hayır arkadaşım kaşını, gözünü, saçını bilmez iki kelimesine sinir olur hah.

üzmeyin tatlı canınızı. olur böyle mevzular. özelden adım atın anlayın birbirinizi. çok klasik olacak ama üç günlük dünya can sıkmaya değmez.
devamını gör...

bir “ağlayacaksan oynamayalım”ı da ekşi sözlüğe uzatayım hemen. kendilerini gülünç duruma düşürmüşler.
t: saçmalıktır.
devamını gör...

adı paşa. hayatımın en güzel zamanlarına eşlik etmiş can yoldaşı. 2012-2017 yılları arasında evimizin üyesi oldu. onunla çok şey yaşadım. özeldi. uçamaz, her yere pıtı pıtı koca ayaklarıyla giderdi. hâlâ özlemim taze. keşke olsan da yediğim meyvelere ortak olsan. kalem ucumu kemirsen. yazı yazarken -seni seveyim diye- avucumun içine girsen. saçımı ev topuzu yapınca kendine yer belleyip saçımın içine girsen. uyur numarası yaptığımda gözlüğüme gaga atsan, sonra dudağıma öpücük kondursan…

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

yemek istemediğimi bildikleri ya da belirttiğim bir şeyi inatla 'yer misin?' diye sorulması. yemeceğim işte söylemişim.
devamını gör...

öhöm öhöm, yaz kuran kurslarına gitmiş, namazını kılmış, orucunu tutmuş, arapça öğrenip, kuran okumuş biri olarak konuşma hakkım olduğuna inandığım konu. zira bence islam'ı yeterince tanıyorum, biliyorum.

öncelikli olarak islam, diğer dinler gibi dogmatiktir. bu ne demektir? bu şu demektir, islam yeniliklere kapalıdır. bir konu hariç. mucizeler. yeni bir şeyler keşfedilir, mesela big bang, sonra kuran'daki rakamlarla oynamaya başlar müslümanlar. mesela ömer çelakıl bunlardan biridir. kuran'ın burasında bu var, şurasında şu var der ve en sonunda, bir mucize çıkarır. bunu sadece müslümanlar mı yapıyor? ah keşke. hristiyanı da aynı, yahudisi de. herkes kendi kutsal kitabından, sayılarla oynayıp, sonuçlar çıkarmaya çalışıyor.

başka ne var mesela? bir ayeti gösterirsin, dersin ki, bak bu ayette bu yazıyor. sonra sana der ki, e ama öncesine bak, sonrasına bak. bu arkadaşa gidip de, yalnız bu ayetler bu sırada inmedi, şimdiki okuduğun kuran iniş sırasına göre yazılmış bir kitap değil desen, saçma sapan konuşma der. bununla beraber kuran'da pek de bir devamlılık bulunmaz. yani bir ayet göstersen, hadi önünü arkasını da göstersen, en sonunda sana diyeceği şey budur. çağın gereklilikleri buydu, o yüzden öyle deniyor, aslında anlatılmak istenen şey bu. pek, zamandan ve mekandan bağımsız olan bir tanrı, bunu düişünemedi de, benim anlatmak istediğim budur diyemedi de, sen mi anladın, dedin bunu?

sonra bir de seni çok seven bir tanrının, seni cehenneme göndermesi fikri var. ve buna da diyorlar ki, sana verilen iradeyle, sen karar verdin, sen cehenneme gitmeyi hak ettin. bu noktada benim merak ettiğim şey şu: tanrı her şeyi bilen değil mi? semavi inanışlara göre evet, tanrı her şeyi bilen. e o zaman, en başta, benim cehenneme gideceğimi zaten bilmiyor mu? yani benim tüm seçimlerim zaten ona göre çoktan olmuş değil mi? bana verilen inputlarla ve bu cuz-i irade ile, benim ne karar vereceğimi, zaten bilmiyor mu? biliyor. e o zaman beni cehenneme göndermek için neden yaratıyor? böyle bir tanrı gerçekten beni seviyor olabilir mi?

islam'a geri dönelim. islam'da alkol, zina, kumar vs yasakken, kölelik neden yasak değil? neden açık açık, köleliği yasaklıyorum diyen bir ayet yok? peki kitapta, kendi yarattığı insanlara, aşağılık maymunlar olun diyen bir tanrı neden var? ya da tuzak kuranların en hayırlısı olan?

bir ideolojiye, inanca ya da akıma, takipçileri üzerinden saldırmak asla onayladığım bir şey değildir. bence yanlıştır da. her inançta kötü kişiler olabilir. ama neden hristiyan terör örgütleri yok? neden hindu terör örgütü yok? neden hristiyanlar orta doğu ülkelerine gidip, biz artık burada yaşayacağız ha, burada da hristiyanlık kuralları ile yönetilmek istiyoruz diye yürüyüşler düzenlemiyor?

ben islam'ı biliyorum. sen islam'ı biliyor musun?
devamını gör...

instagramdaki nurdigindi veya nurdisina isimli hesaplar sayesinde eskisinden daha çok aklıma gelen, plaka kodu 69 olan güneydoğu anadolu ili. *kahsjs şimdi haritadaki yerine baktım, güneydoğu anadoluda değilmiş karadeniz bölgesindeymiş, bayburt nasıl güneydoğu anadolu'da olmaz aa şaşkınım
devamını gör...

felsefik diye bir sözcük olmadığı...
devamını gör...

kazıklı maria başlığı faciasından sonra yaptığım eylem. akış nefes aldı.
devamını gör...

0-0 biten lecce-cagliari maçını banttan tekrar izlesem bu kadar zaman kaybı olmazdı dedirten bomboş bir yayın oldu. salt zaman kaybı olarak türk medya tarihindeki yerini aldı.

üst edit: aşağıda thedansözkiller'ın tanımında belirttiği gibi, yayının başında moderatör kübra par: "biz bu akşam ne kimsenin temelsiz iddialarının iddiacısıyız, ne de hakkında iddialar ortaya atılan insanların avukatıyız" deyince bir irkildim. sonra yayının bu minvalde geçeceğini ilk yarım saatte anladım. izlemeyi bıraktım, işime gücüme baktım, podcast dinler gibi dinledim. ilk reklam arasına geçildiğinde, yani 45 dakika olmuşken, bakan durmadan konuşuyordu ve henüz tek soru dahi sorulmamıştı.

bakan bey taktiği gereği hikaye anlattı, laf kalabalığı yaptı, arada bolca sırıttı, maval okudu. karşısındaki sözde “gazeteciler” de iki saat pış pış dinledi. sonra mafya reisi “onuru maaşları kadar olan gazeteciler” der tabii. bir kişi bile araya girip bakanın sözünü kesemedi. kuru kuru dinleyeceksen, oturma orda kardeşim, yayına katılma kalk git. kendine gazeteci deme. halktv’de esip gürlemesi kolay kendi kendinize.

bu yayın neden oldu? içişleri bakanı halen görevde olduğu, yani istifa etmediği için. mafya lideri son videosunda “seni köpek yapacağım boynuna tasma takıp gezdireceğim” diyor. bu lafı yiyen her insan nşa nevri döner, yerin dibine geçer. bürokrat olsun olmasın, hiçbir insanın bu lafı hazmedememesi lazım. ama gurur kavramı sanırım sadece japonlara has bir şey olmalı. peki ne oldu? devletin itibarı, namusu, güvenilirliği ayaklar altına alınmaya devam edildi. koltuk sevdası uğruna.

üç saat boyunca iç işleri bakanı unvanı taşıyan bir insanın çırpınışlarını gördük. sözlüye kalkan ama soruya cevap veremeyen öğrencilerin mırın kırın etmesi, lafı uzatıp geçiştirmesi gibi. süreye oynadı. topu taca attı. sinirden sırıttı, lafların arasına girdi, soru soranların sözlerini kesti, kendi sorduğu sorulara kendisi cevap verdi, ad hominem yaptı. meeeh dedirtti. öte yandan muhatabı ise twitter’da canlı yayında tek tek her şeye cevap verdi. videoları ortalama 10 milyon seyrediliyor. halkın nazarında, mafya da olsa, suç örgütü lideri, tetikçi, katil, pislik de olsa, ki kendisinin temiz olma gibi bir iddiası da yok, geçmişi ve yaptıkları da belli, söyledikleri ile daha dürüst ve muteber konuma geliyor. bu da türkiye’nin kocaman ironisi.

alt edit: yayın linki eklendi.
devamını gör...

bursa'nın meşhur tatlısıdır, ismi bursa helvası diye de geçer. yapımı oldukça pratik, çok lezzetli ve aynı zamanda da hafif bir tatlıdır. osmanlı saray mutfağından günümüze miras kalmış muhteşem bir lezzettir. tabii muhallebisinin kıvamını tutturmak ve yediğinizde un tadı almamak çok önemli, bu yüzden evde yapacaksanız bu noktalara dikkat etmelisiniz.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

bursa'ya gidip yeme imkanınız yoksa toplanın kendi yaptığım tarifi* üşenmeyip sizlere yazıyorum;
malzemeler:
- 100 gram tereyağı (tereyağı yoksa margarinin yarısını da kullanabilirsiniz)
- 1 su bardağı un
- 1 litre süt
- 1 yumurta sarısı
- 1 su bardağı şeker
- 1 paket vanilya
evet malzemelerimiz bu kadar, oldukça pratik görünüyor değil mi? az malzeme ile hem hafif hem de muhteşem bir lezzet.
yapılışı:
- şekeri bir tencereye alıp sütü bir tencereye döküyoruz ve şekeri eritiyoruz. bir süre karıştırdıktan sonra yumurta sarısını da ekleyip çırpıyoruz ve tencereyi soğumaya bırakıyoruz.
- tereyağını bir tavaya alıp erittikten sonra unu ekleyip pembeleşinceye kadar kavuruyoruz.
- kavurduğumuz unu soğumaya bıraktığımız süt karışımımıza ekliyoruz ve muhallebi kıvamına gelinceye kadar ocakta karıştırıyoruz.
- karışım yoğunlaşıp muhallebi kıvamına geldikten sonra vanilyayı ekliyoruz ve kısa bir süre daha ocakta beklettikten sonra kıvamı olan muhallebimizi ocaktan alıyoruz.
- sonrasında hazırladığınız muhallebiyi tercihe göre borcama ya da küçük güveç kaselerine dökebilirsiniz. ben borcama yapıp kare şekilde kesmiştim.
- daha sonra fırında 200-220 derecede, üstü kızarana kadar pişiriyoruz.
üstünün ne kadar kızarmasını istiyorsanız o kadar fırında tutabilirsiniz, sonrasında da fırından çıkarıp istediğiniz gibi süsleyerek ya da süslemeyerek yiyebilirsiniz. afiyet olsun.**
devamını gör...

yürümek; hayatımda yapmaktan bıkmayacağım eylemlerden bir tanesidir. ayakta güzel bir ayakkap, ayağının altında ezilen uzun bir yol olduktan sonra gittiğin yerin bir önemi yok. buna ek olarak çalışmaya başlamadan önce her gün yürüyordum. her defasında rotam biraz daha uzuyordu. insanlar bana “deli” gözüyle bakarken ben, yolumun bitmesinden her daim korkuyordum.
yine bir yol tutturdum, gidiyorum ve bitmeyen yollar diliyorum. güzel insanlarla yürünecek upuzun bir yol…

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

kendi kendine mesaj atanı biliyorum,sohbet ediyor,espriler falan.renkli kişilik.
devamını gör...

çok genç görünmek bazen yıpratıcı oluyor. arafta kalmak gibi bir şey; ne o tarafa aitsin tamamen, ne de bu tarafa. bazı şeyler için çok yaşlısın, bazı şeyler için çok genç...

bir çeşit lanet gibi sanki.
devamını gör...

canım kardeşim: çaresizliği ve yoksulluğu iliklerinize kadar hissedersiniz.

susuz yaz: altın ayı ödüllü, dönemin su savaşlarını köylüler üzerinden anlatan, dönemin ses getiren filmlerinden.

dönüş: almanya'ya işçi olarak giden erkeklerin uğradığı değişim ile beraber, dönemin toplumsal sorunlarını işleyen bir film. sıkça görülen problemler sonrasında bu filmi yapmak istemişler çok da can acıtıcı olmuş.

tabutta rövaşata: gerçek bir hayattan esinlenerek yapılan, dönemin siyasi ve toplumsal sorunlarını bir grup kimsesiz insan üstünden anlatan şahane film.

ağır roman: ötekilerin yaşamını anlatan mükemmel ötesi film.
devamını gör...

bir yer bulalım dünyadan uzak.
devamını gör...

(bkz: mahi va gorbeh) iran sineması. konusunu okuyup izlemenizi tavsiye ederim.
devamını gör...

google enter
cumhuriyet sucukları siparişi enter
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim