normal sözlük seni seviyorum mesajı etkinliği
(bkz: burayı yıkarlar)
devamını gör...
pandemide kadına şiddet tolere edilebilir seviyededir
cemaatlerin yatılı eğitim kurumlarında, kuran kurslarında sistematik olarak tecavüze ugrayan erkek çocukları için bi kereden bir şey olmaz zihniyeti bu.
niye çemkiriyorsunuz yada şaşırıyorsunuz...?
20 yıldır alışamadınız mı ?
tanım: ahlaksal evrimini tamamlamamış bir siyasal islamcının beyin yakan beyanatı ...
niye çemkiriyorsunuz yada şaşırıyorsunuz...?
20 yıldır alışamadınız mı ?
tanım: ahlaksal evrimini tamamlamamış bir siyasal islamcının beyin yakan beyanatı ...
devamını gör...
puberte tarda
ergenlik dönemine normalden geç girmeye verilen isimdir.
neden olarak malnutrisyon,primer hipotiroidi, imperfore hymen,anoreksia nervosa verilebilir.
en sık nedeni genellikle konstitüsyonel gecikmedir ve genetikle ilişkilidir.
genel olarak tedaviye gerek kalmadan düzelir ancak psikolojik sorunlar yaşanırsa kısa süreli hormon tedavisi verilebilir.
neden olarak malnutrisyon,primer hipotiroidi, imperfore hymen,anoreksia nervosa verilebilir.
en sık nedeni genellikle konstitüsyonel gecikmedir ve genetikle ilişkilidir.
genel olarak tedaviye gerek kalmadan düzelir ancak psikolojik sorunlar yaşanırsa kısa süreli hormon tedavisi verilebilir.
devamını gör...
franz werner
dostum, arkadaşım, kader yoldaşım, şanslı(!) çocuk. insanlar genelde onun hikâyesini pek bilmezler. bilmelerine de gerek yoktur. zira çocuk işçilerin ve emekçilerin hikayelerinin bilinmesi için ekstrem durumlar oluşması gerekir. yoksa o küçük bedenleriyle, vücutları yağ tulumu olmuş, vicdanları pas tutmuş para babalarının getirini götürünü yapmaları önemsenmez. hayatın olağan akışına uygundur tüm bunlar. öyle olması gerekir. zira sistem dediğiniz şey tam olarak böyle kurgulanmıştır. ideal olanı söyler ancak onun dışına çıkılan durumlarda üç maymunu oynar. kimi zaman muz kabuğuna basıp ayağı kaysa da durumu çabuk toparlar. çocuk hakları dediğiniz kavramda zaten egemenlerin cevaz verdiği noktaya kadardır. muz kabuğuna basıp, ayakları kaymadıkça durumu gayet güzel idare ederler. tıpkı insan hakları meselesinde olduğu gibi. modern köleliğin hukuki metinlerini kaleme almak sıçanı incelikle yemek gibi bir şey. insanoğlu artık res mancipi mal sayılmasa da ex persona domini * halen mevcut. sadece modern dünyada bunun için herhangi bir hukuki muameleye ihtiyaç yok. kapitalizm dediğimiz şey bu gereksinimleri ziyadesi ile karşılıyor. neyse zaten mevzumuz bu değil. yeri geldi yazıvereyim dedim. böyle ara ara zırvalama hakkımı kullanıyorum. malum zırvalamak temel insan haklarından bir tanesi. belki de değildir, bilemiyorum, işin o kısmı da karışık...
ne yapıp edip konuyu werner'e bağlamam lazım. çocukluğumuz birlikte geçti. zor zamanlardı. naziler henüz yeni yeni almanya'da borularını öttürmeye başlamışlardı. tabi o zamanlar bu borunun, israfil'in sûr'a üflemesi gibi bir etki doğuracağını kimse bilmiyordu. allah'tan iki kere üfleme şansları olmadı. tek atımlık üflemeleri varmış, o bile dünyanın içine etmelerine yetti. tabi o dönemler ekonomi falan yerlerde sürünüyor. büyük buhran daha yeni yaşanmış. yani nazi atılımı tam anlamıyla başlamamış. bizde alt gelir grubundan gelen ailelerin çocuklarıyız. öyle oyun oynayalım, şımarıklık yapalım vesaire tarzı lükslerimiz yok. çalışmak lazım. hem biliyorsunuz çalışmak özgürleştirir(!) * bizde özgürleşelim madem dedik. daha doğrusu benden ziyade werner böyle söyledi. hergele gitmiş nasıl yapmışsa bize hindenburg'da işe ayarlamış. iş dediğimizde yine milletin getirini götürünü yapmak. ama o paraya da deli gibi ihtiyacımız var. balıklama atladım tabi werner'in bu önerisine. ve biz dünyanın o güne kadar gördüğü en büyük hava taşıtında işe başlamış bulunduk. daha önce hiç zeplin görmemiştim ama bu zebellah gibi şeyi görünce de zeplin kavramı gözümde bambaşka bir yere oturdu. tanrıların balonu gibi bir şey. zeus, odin, ülgen falan çok rahat seyahat eder bununla. şöyle bir bakıyorsun 245 metre boy var kerkenezde 40 metre de genişlik. ensesi kalınları, kalantorları atlantiğin diğer tarafına taşıyacak sözde. yani hedef bu.
neyse efendim. 6 mayıs 1937'de işe girdikten takriben bir yıl sonra biz yine havalandık. uçuyoruz. özgürleşiyoruz(!) allah var, deli danalar gibi çalışıyoruz. getir götür işi mütehassısı olmuşuz. o derece yani. werner'le kim bulaşıkları daha hızlı yıkayacak, kim yatakları daha hızlı toplayacak kendi aramızda bahis yapıyoruz. yoksa çekilecek iş değil. bu sayede günleri daha keyifli geçiriyoruz. iyi ki de öyle yapmışız. biz yine işlere odaklanmış bir vaziyetteyiz. köpükle, parlat modundayız. normalde iniş yapılacağı zaman bizi pruvaya çağırırlar. ama o gün işler başımızdan aşkın, bulaşıklar bir türlü bitmiyor. bu yüzden de bizi o gün pruvaya çağırmadılar. ne oldu ne bitti anlamadan bir anda sarsıldık. 60 metre falan yükseklik var. halatlar iniş için sarkıtılmış ama bu arada hidrojen dolu balon tutuşmuş durumda. bizim bulunduğumuz noktaya gelmeye başladı alevler. biz alevlerin tersi istikamette kaçırıyoruz. erkekliğin onda dokuzu kaçmak demişler ya! işte o an, o veri güncelleniyor. erkekliğin onda onu kaçmak haline geliyor! biz alevlerden kurtulalım derken şansımız yaver gidiyor, başımızın üzerindeki safra tankı patlıyor ve sırılsıklam oluyoruz. o sırada werner erzakların yüklendiği ambar kapısının önünde olduğumuz fark ediyor. oradan dışarı çıkmayı planlıyoruz. o esnada zeplinin burnu iyice aşağıya doğru sarkıyor. zeminle aramızda 5-6 metre var yok. üç kulhu bir elham okuduktan sonra salıveriyoruz kendimizi aşağıya. daha doğrusu ben okuyorum. werner teslis yapıyor. piste düşüyoruz. oramız buramız yara içinde ama umurumuzda değil. koşmaya başlıyoruz. arkamıza baktığımızda büyük felaketin resmini görüyor ve neyin içinden çıktığımızı anlıyoruz. aradan biraz zaman geçiyor. öyle donmuş bir halde beklerken, werner babasının saatinin zeplinde kaldığını söylüyor. enkazın arasında arasak mı falan gibisinden birkaç kelam daha ediyor. önce manyak mısın lan diyecek oluyorum. sonra buna ihtiyacımız olduğu geliyor aklıma. şoku atlatmamız lazım. hayatla yeniden aramızda bir bağ kurmamız lazım. yahu işte en azından bir şeylerle uğraşmamız lazım. garip bakışların arasında enkazın ortasında dolanmaya başlıyoruz. ve werner büyük bir sevinç kahkahası atıyor. ona doğru bakıyorum. babasının saati elinde. tıkır tıkır çalışıyor. içimden vay babanın şarap çanağı diyorum. metaforu patlatıyorum; demek ki bu dünyadaki zamanın dolmamış kanka! gülüyoruz. bu arada kanka tabiri henüz o zamanlarda literatüre girmiş değil. iki arada bir derede onun kullanımı da hizmete sokmuş bulunuyorum.
işte böyle. ikimizin de verilmiş sadakası varmış ve kefeni yırtmış bulunduk. olayların sonrasında ben kaçak çalışan olduğum için arazi oldum. werner birkaç yerde röportaj falan verdi. ama sonra onu da unuttular. ama hiç mühim değil, yaşamaya devam ettik ya gerisi laf-ü güzaf!
tanım: hindenburg felaketinden sağ çıkmayı başaran, tosbağanın kankası şanslı miço. buradaki kanka tabiri mühim. onu ben buldum!
ne yapıp edip konuyu werner'e bağlamam lazım. çocukluğumuz birlikte geçti. zor zamanlardı. naziler henüz yeni yeni almanya'da borularını öttürmeye başlamışlardı. tabi o zamanlar bu borunun, israfil'in sûr'a üflemesi gibi bir etki doğuracağını kimse bilmiyordu. allah'tan iki kere üfleme şansları olmadı. tek atımlık üflemeleri varmış, o bile dünyanın içine etmelerine yetti. tabi o dönemler ekonomi falan yerlerde sürünüyor. büyük buhran daha yeni yaşanmış. yani nazi atılımı tam anlamıyla başlamamış. bizde alt gelir grubundan gelen ailelerin çocuklarıyız. öyle oyun oynayalım, şımarıklık yapalım vesaire tarzı lükslerimiz yok. çalışmak lazım. hem biliyorsunuz çalışmak özgürleştirir(!) * bizde özgürleşelim madem dedik. daha doğrusu benden ziyade werner böyle söyledi. hergele gitmiş nasıl yapmışsa bize hindenburg'da işe ayarlamış. iş dediğimizde yine milletin getirini götürünü yapmak. ama o paraya da deli gibi ihtiyacımız var. balıklama atladım tabi werner'in bu önerisine. ve biz dünyanın o güne kadar gördüğü en büyük hava taşıtında işe başlamış bulunduk. daha önce hiç zeplin görmemiştim ama bu zebellah gibi şeyi görünce de zeplin kavramı gözümde bambaşka bir yere oturdu. tanrıların balonu gibi bir şey. zeus, odin, ülgen falan çok rahat seyahat eder bununla. şöyle bir bakıyorsun 245 metre boy var kerkenezde 40 metre de genişlik. ensesi kalınları, kalantorları atlantiğin diğer tarafına taşıyacak sözde. yani hedef bu.
neyse efendim. 6 mayıs 1937'de işe girdikten takriben bir yıl sonra biz yine havalandık. uçuyoruz. özgürleşiyoruz(!) allah var, deli danalar gibi çalışıyoruz. getir götür işi mütehassısı olmuşuz. o derece yani. werner'le kim bulaşıkları daha hızlı yıkayacak, kim yatakları daha hızlı toplayacak kendi aramızda bahis yapıyoruz. yoksa çekilecek iş değil. bu sayede günleri daha keyifli geçiriyoruz. iyi ki de öyle yapmışız. biz yine işlere odaklanmış bir vaziyetteyiz. köpükle, parlat modundayız. normalde iniş yapılacağı zaman bizi pruvaya çağırırlar. ama o gün işler başımızdan aşkın, bulaşıklar bir türlü bitmiyor. bu yüzden de bizi o gün pruvaya çağırmadılar. ne oldu ne bitti anlamadan bir anda sarsıldık. 60 metre falan yükseklik var. halatlar iniş için sarkıtılmış ama bu arada hidrojen dolu balon tutuşmuş durumda. bizim bulunduğumuz noktaya gelmeye başladı alevler. biz alevlerin tersi istikamette kaçırıyoruz. erkekliğin onda dokuzu kaçmak demişler ya! işte o an, o veri güncelleniyor. erkekliğin onda onu kaçmak haline geliyor! biz alevlerden kurtulalım derken şansımız yaver gidiyor, başımızın üzerindeki safra tankı patlıyor ve sırılsıklam oluyoruz. o sırada werner erzakların yüklendiği ambar kapısının önünde olduğumuz fark ediyor. oradan dışarı çıkmayı planlıyoruz. o esnada zeplinin burnu iyice aşağıya doğru sarkıyor. zeminle aramızda 5-6 metre var yok. üç kulhu bir elham okuduktan sonra salıveriyoruz kendimizi aşağıya. daha doğrusu ben okuyorum. werner teslis yapıyor. piste düşüyoruz. oramız buramız yara içinde ama umurumuzda değil. koşmaya başlıyoruz. arkamıza baktığımızda büyük felaketin resmini görüyor ve neyin içinden çıktığımızı anlıyoruz. aradan biraz zaman geçiyor. öyle donmuş bir halde beklerken, werner babasının saatinin zeplinde kaldığını söylüyor. enkazın arasında arasak mı falan gibisinden birkaç kelam daha ediyor. önce manyak mısın lan diyecek oluyorum. sonra buna ihtiyacımız olduğu geliyor aklıma. şoku atlatmamız lazım. hayatla yeniden aramızda bir bağ kurmamız lazım. yahu işte en azından bir şeylerle uğraşmamız lazım. garip bakışların arasında enkazın ortasında dolanmaya başlıyoruz. ve werner büyük bir sevinç kahkahası atıyor. ona doğru bakıyorum. babasının saati elinde. tıkır tıkır çalışıyor. içimden vay babanın şarap çanağı diyorum. metaforu patlatıyorum; demek ki bu dünyadaki zamanın dolmamış kanka! gülüyoruz. bu arada kanka tabiri henüz o zamanlarda literatüre girmiş değil. iki arada bir derede onun kullanımı da hizmete sokmuş bulunuyorum.
işte böyle. ikimizin de verilmiş sadakası varmış ve kefeni yırtmış bulunduk. olayların sonrasında ben kaçak çalışan olduğum için arazi oldum. werner birkaç yerde röportaj falan verdi. ama sonra onu da unuttular. ama hiç mühim değil, yaşamaya devam ettik ya gerisi laf-ü güzaf!
tanım: hindenburg felaketinden sağ çıkmayı başaran, tosbağanın kankası şanslı miço. buradaki kanka tabiri mühim. onu ben buldum!
devamını gör...
sıla gençoğlu şarkılarından bir alıntı
"bomboş, kalbimin odaları bomboş
halsiz hissiz, nasıl bu kadar loş?
gece insafsız, benden bile sarhoş
sabahladım, yedi gece durmadan üst üste
gittiği yerden arar diye
çok vicdansız, geceden bile sarhoş
...
ben sana nerden tutuldum?
yokluğunda hem nasıl duruldum?
sağ elimi solumla avuttum
boş yere, boş yere... "
halsiz hissiz, nasıl bu kadar loş?
gece insafsız, benden bile sarhoş
sabahladım, yedi gece durmadan üst üste
gittiği yerden arar diye
çok vicdansız, geceden bile sarhoş
...
ben sana nerden tutuldum?
yokluğunda hem nasıl duruldum?
sağ elimi solumla avuttum
boş yere, boş yere... "
devamını gör...
alttaki yazara sor
var tabii, hatta gönderdim sana sevgili yazar. derin bir nefes al, çek içine umudu*.
nasıl gidiyor hayat?
nasıl gidiyor hayat?
devamını gör...
hollie doyle
ingiliz jokey. 24 yaşında henüz. ingiltere tarihinde kadın jokeylere alışkınız. daha evvel haley turner ingiltere'de kadın jokey denildiğinde ilk akla gelen isimdi ancak hollie doyle ise bir star adayı. öyle ki henüz 24 yaşında olan hollie çılgınca işler başardı bile şimdiden.
2 sene önce aprantilik dönemlerinde keşfettiğim ve hayranlıkla izlediğim bu genç kadın, gelinen 2 yıllık süreçte sayısız başarıya imza attı. ingiltere'de grup yarışlar kazandı, bir yarış gününde 5 yarış kazanma başarısını 1 yıl içinde 2 kere gösterdi, hong kong'a jokey şampiyonasına davet edildi, amerika'da breeders cup'ta at bindi, suudi arabistan'da saudi cup'a davet edildi, ve final gününde at binen tek kadın jokey olmasına karşın kazandığı açık yarışlarla arabistan'daki kadınları hayranlıkla onu izlemeye çekti.
yetti mi bunlar, hayır. geçen sene ingiltere'de yılın spor insanı ödülüne aday gösterildi. f1'ci lewis hammilton ödülü kazanırken hollie ise 3. oldu. geçen sene sonunda ingiltere'de champions day günü yani çim sezonu finallerinde 2 grup yarış kazandı. tarihin en büyük jokeyi olduğunu düşündüğüm frankie dettori tarafından geleceğin en büyük jokeylerinden biri olacak diye övüldü.
gelinen noktada bu sezon henüz başlamışken önünde şanssızlık yaşamaması halinde muhteşem bir sezon var. bol bol grup 1 yarışlar kazanıp büyük ekürilerin atlarına binmesini ümit ediyorum. benim için dünya üzerinde en sevdiğim jokeylerinden ikincisi konumunda şu anda ama bir kadın jokey olduğu için bu sektörde yaptıklarını düşününce hayranlıkla destekliyorum kendisini.
2 sene önce aprantilik dönemlerinde keşfettiğim ve hayranlıkla izlediğim bu genç kadın, gelinen 2 yıllık süreçte sayısız başarıya imza attı. ingiltere'de grup yarışlar kazandı, bir yarış gününde 5 yarış kazanma başarısını 1 yıl içinde 2 kere gösterdi, hong kong'a jokey şampiyonasına davet edildi, amerika'da breeders cup'ta at bindi, suudi arabistan'da saudi cup'a davet edildi, ve final gününde at binen tek kadın jokey olmasına karşın kazandığı açık yarışlarla arabistan'daki kadınları hayranlıkla onu izlemeye çekti.
yetti mi bunlar, hayır. geçen sene ingiltere'de yılın spor insanı ödülüne aday gösterildi. f1'ci lewis hammilton ödülü kazanırken hollie ise 3. oldu. geçen sene sonunda ingiltere'de champions day günü yani çim sezonu finallerinde 2 grup yarış kazandı. tarihin en büyük jokeyi olduğunu düşündüğüm frankie dettori tarafından geleceğin en büyük jokeylerinden biri olacak diye övüldü.
gelinen noktada bu sezon henüz başlamışken önünde şanssızlık yaşamaması halinde muhteşem bir sezon var. bol bol grup 1 yarışlar kazanıp büyük ekürilerin atlarına binmesini ümit ediyorum. benim için dünya üzerinde en sevdiğim jokeylerinden ikincisi konumunda şu anda ama bir kadın jokey olduğu için bu sektörde yaptıklarını düşününce hayranlıkla destekliyorum kendisini.
devamını gör...
muhabbet etmesini bilmeyen insan
sohbet esnasında size söz hakkı tanımayan, sizi ilgilendirmeyen şeylerle kafanızı dolduran ve söylediklerinize kulak vermeyen insan(?) tipidir.
devamını gör...
hand schuller-christian hastalığı
kafatasında litik lezyonlar,diyabetes insipidus ve egzoftalmus(gözün dışarıya doğru çıkıntı yapması) ile karakterize hastalıktır.
devamını gör...
tangshan depremi
28 temmuz 1976 yılında, çin halk cumhuriyeti'nin kuzey batısında gerçekleşen, çin ve dünya tarihinin benzersiz gördüğü bir depremdir. nedeni ise bu depremde yaklaşık olarak 650 bin kişinin ölmesidir.
35 kilometre uzunluğundaki tangshan fayı 28 temmuz günü tangshan'ı yalnızca 16 saniye boyunca 7,2'lik bir şiddetle sallamıştır. lakin uzmanlara göre ölçülen asıl şiddet 12 civarıdır. 16 saat sonra 7,1'lik artçının gerçekleşmesiyle ağır darbe alan binalar da yıkılmış, şehir yerle bir olmuştur. fayın enerjisini ölümcül yıkımlarla boşaltmasına ise amurian tektonik levhası'nın avrasya tektonik levhası'nın altına girmesi sebep olmuştur. ilk depremde 400 bin kişi, ikinci depremde 250 bin kişi ölmüştür.
779 bin kişinin yaralandığı depremde birçok şahsın el, kol ve bacak gibi uzuvları kesilmiştir. 2 milyon kişiyi etkisi altına alan deprem sonrası yapılan reformlarla darbeli binalarda yıkılmış, tangshan'dan geriye yalnızca taş parçaları ve toz bulutları kalmıştır.
buradan görsele ulaşabilirsiniz.
edit: fazlaca imla.
35 kilometre uzunluğundaki tangshan fayı 28 temmuz günü tangshan'ı yalnızca 16 saniye boyunca 7,2'lik bir şiddetle sallamıştır. lakin uzmanlara göre ölçülen asıl şiddet 12 civarıdır. 16 saat sonra 7,1'lik artçının gerçekleşmesiyle ağır darbe alan binalar da yıkılmış, şehir yerle bir olmuştur. fayın enerjisini ölümcül yıkımlarla boşaltmasına ise amurian tektonik levhası'nın avrasya tektonik levhası'nın altına girmesi sebep olmuştur. ilk depremde 400 bin kişi, ikinci depremde 250 bin kişi ölmüştür.
779 bin kişinin yaralandığı depremde birçok şahsın el, kol ve bacak gibi uzuvları kesilmiştir. 2 milyon kişiyi etkisi altına alan deprem sonrası yapılan reformlarla darbeli binalarda yıkılmış, tangshan'dan geriye yalnızca taş parçaları ve toz bulutları kalmıştır.
buradan görsele ulaşabilirsiniz.
edit: fazlaca imla.
devamını gör...
normal sözlük nick altı kültürü
lütfen sayın sözlük yazarları daha 6 ayını doldurmamış bir platformdan bahsediyoruz. ne kültürü allasen. ama burda üzerimize düşen bu kültürü oluşturmaktır. bizim sayemizde bi oluşsun sonra laf atarsınız.rica ediyorum bak.
devamını gör...
kadıköy’de donarak ölen evsiz
insan havaların soğumasına korkuyor, kar'ın yağmasına endişeleniyor işte bunun için paniklettiriyor bizi ne üzücü neden neden diye sorgulatıyor be.
devamını gör...
moderasyonda iç savaş çıkma olasılığı
bizim gibi avam sınıfında iç savaş olur, moderasyonda olunca taht kavgaları deniyor adına.
devamını gör...
sevgiliyle tartışırken diyecek bir şey bulamayınca kıyamet bugündür ya ümmeti muhammed diye bağırmak
az önce başımıza gelmiş olay.
sevgilim nezle olduğu için bir haftadır ben bakıyorum kendisine. bunları enaniyet olarak söylemiyorum. bilen bilir savunma sanayisinde mühendis olarak çalışıyorum. gün aşırı epey çalışıyoruz, yapım şefleri, metelurjisti, kodlamacısı, kaynakçısı, it'cisi, çaycısı kim varsa hepsiyle görüşüyoruz. amirlerimizle de konuşup bir ton fırça yiyoruz. yediğimiz mobbingler de bunun üstüne tatlı olarak geliyor. yani anlayacağınız dostlar, çok yoğun sıkıcı ve sinir bozucu bir gün geçirebiliyoruz- geçiriyorum.
bugün de ufak bir meseleden dolayı tartıştık. minik tarçınlı çöreğime kendi ellerimle garnitürlü milföy yaptım mutfakta. pek becerebilen birisi değilim farklı yemekleri.. anneme sora sora yaptım. yanlışlık da üst rafta bulunan küçük bir yağ şişesini kırıverdim. içeriden bir kalktı zombi gibi, şekli şemali görseniz.. resmen final haftasında sabahlayan iktisat öğrencisi kız gibi meymenetsiz bir surat ifadesi var. ama hala seksi.. gözlerini koskocaman açmış böyle anime karakterleri gibi, belli yani birazdan cıngar çıkaracak.
-erdal!! off!! ben onu fransa'dan almıştım!!
baktım şişe hakikaten eiffel kulesi gibi. bunun neden almış lan. bi insan neden yağdanlık getirir paris'ten lan. diye düşünerek heidegger'in varlık felsefesini düşündüm birkaç saniye.
+aşkım şey.. yağlıymış tutamadım elimden kaydı...
-totomomoşmoş! sana kim yemek yap dedi!
+kimse demedi aşkım sakin olur musun lütfen!
-hep böyle yapıyorsun erdal! seni ayrıca istemedim ki ben evin içinde!
sonra göğsümü parmağıyla didikleyip iyice üstüme gidince, olduğum yere dizlerim üzerine çöküp ellerimi semaya kaldırarak, sanki tanrı'dan af diler gibi:
"kıyamet bugündür yaa ümmeti muhammeddd!!!" diye bağırdım. sonra kız ağlayarak omzuma kafasını koyarak:
"tamam erdal abarttım biraz özür dilerim.." dedi. sonra onu kucaklayarak elini yüzünü yıkattım.
kendimi acındıma çabam meyvesini vermişti. bu gibi durumlarda hep aynı tekniği kullanıyorum bir kez bile beni yarı yolda bırakmadı.
şimdi oturduk milföy hamuru + çay + avrupa yakası best moments yapıyoruz.
sevgilim nezle olduğu için bir haftadır ben bakıyorum kendisine. bunları enaniyet olarak söylemiyorum. bilen bilir savunma sanayisinde mühendis olarak çalışıyorum. gün aşırı epey çalışıyoruz, yapım şefleri, metelurjisti, kodlamacısı, kaynakçısı, it'cisi, çaycısı kim varsa hepsiyle görüşüyoruz. amirlerimizle de konuşup bir ton fırça yiyoruz. yediğimiz mobbingler de bunun üstüne tatlı olarak geliyor. yani anlayacağınız dostlar, çok yoğun sıkıcı ve sinir bozucu bir gün geçirebiliyoruz- geçiriyorum.
bugün de ufak bir meseleden dolayı tartıştık. minik tarçınlı çöreğime kendi ellerimle garnitürlü milföy yaptım mutfakta. pek becerebilen birisi değilim farklı yemekleri.. anneme sora sora yaptım. yanlışlık da üst rafta bulunan küçük bir yağ şişesini kırıverdim. içeriden bir kalktı zombi gibi, şekli şemali görseniz.. resmen final haftasında sabahlayan iktisat öğrencisi kız gibi meymenetsiz bir surat ifadesi var. ama hala seksi.. gözlerini koskocaman açmış böyle anime karakterleri gibi, belli yani birazdan cıngar çıkaracak.
-erdal!! off!! ben onu fransa'dan almıştım!!
baktım şişe hakikaten eiffel kulesi gibi. bunun neden almış lan. bi insan neden yağdanlık getirir paris'ten lan. diye düşünerek heidegger'in varlık felsefesini düşündüm birkaç saniye.
+aşkım şey.. yağlıymış tutamadım elimden kaydı...
-totomomoşmoş! sana kim yemek yap dedi!
+kimse demedi aşkım sakin olur musun lütfen!
-hep böyle yapıyorsun erdal! seni ayrıca istemedim ki ben evin içinde!
sonra göğsümü parmağıyla didikleyip iyice üstüme gidince, olduğum yere dizlerim üzerine çöküp ellerimi semaya kaldırarak, sanki tanrı'dan af diler gibi:
"kıyamet bugündür yaa ümmeti muhammeddd!!!" diye bağırdım. sonra kız ağlayarak omzuma kafasını koyarak:
"tamam erdal abarttım biraz özür dilerim.." dedi. sonra onu kucaklayarak elini yüzünü yıkattım.
kendimi acındıma çabam meyvesini vermişti. bu gibi durumlarda hep aynı tekniği kullanıyorum bir kez bile beni yarı yolda bırakmadı.
şimdi oturduk milföy hamuru + çay + avrupa yakası best moments yapıyoruz.
devamını gör...
normal sözlük moderasyonu
çok çok önce açılması gereken bir platformun yönetim kadrosudur. içlerinde bulunmaktan mutluyum. her daim tanım giriliyor sözlüğe ve burada her daim en az bir mod bulunuyor. bunu nasıl sağlıyoruz? belli periyodik aralıklarımız var ona göre giriş yapıyoruz. oo online mod yok dur şu formatın içinden geçeyim gibi bir gaflete düşerseniz bu tanım aklınıza gelsin. bir ya da bir kaç mod sotede sizi bekliyordur.*
kardeşim gecenin 4 ünde de kimse olmaz bizi keklemeyin demeyin genelde gecelerin yargıcı hazall burada oluyor.
çokça gelen sorulardan birine de tanım ile cevap vereyim. bordro ile değil gönül bağı ile sözlüğe bağlı yönetim kadrosudur. akabinde ikinci bir soru geliyor tabii. hayır enayi değillerdir. sadece sözlükler aleminde temiz bir ortam bulmuşlardır ve bunun temiz kalmasını istiyorlardır. ayrıca şikayet butonunu kullanarak kendilerine yardımcı olan yazarlara çokça müteşekkirdirler.
ve en nihayetinde onlar da insandır. rehavete kapılabilir, telaşa düşebilirler. kimi ailesi ile yaşıyor kimisi ise başlı başına bir aile kurmuş durumda. bu sebeple acil bir durum oluşabilir ve attığınız mesaj cevapsız kalabilir. başka bir yetkiliye mesaj atarak sorununuzu giderebilirsiniz.
işte böyle bir kadrodur. ayrıca işleri kolay değildir. öyle tanımlara denk geliyorlardır ki kalmalı mı gitmeli mi diye düşünüyorlardır. silinmesi gereken bir tanımı dahi silince vay efendim tanımım gettiiğğ foşik yönetim ithamlarına maruz kalıyorlar ve bu duruma üzülüyorlardır.
kardeşim gecenin 4 ünde de kimse olmaz bizi keklemeyin demeyin genelde gecelerin yargıcı hazall burada oluyor.
çokça gelen sorulardan birine de tanım ile cevap vereyim. bordro ile değil gönül bağı ile sözlüğe bağlı yönetim kadrosudur. akabinde ikinci bir soru geliyor tabii. hayır enayi değillerdir. sadece sözlükler aleminde temiz bir ortam bulmuşlardır ve bunun temiz kalmasını istiyorlardır. ayrıca şikayet butonunu kullanarak kendilerine yardımcı olan yazarlara çokça müteşekkirdirler.
ve en nihayetinde onlar da insandır. rehavete kapılabilir, telaşa düşebilirler. kimi ailesi ile yaşıyor kimisi ise başlı başına bir aile kurmuş durumda. bu sebeple acil bir durum oluşabilir ve attığınız mesaj cevapsız kalabilir. başka bir yetkiliye mesaj atarak sorununuzu giderebilirsiniz.
işte böyle bir kadrodur. ayrıca işleri kolay değildir. öyle tanımlara denk geliyorlardır ki kalmalı mı gitmeli mi diye düşünüyorlardır. silinmesi gereken bir tanımı dahi silince vay efendim tanımım gettiiğğ foşik yönetim ithamlarına maruz kalıyorlar ve bu duruma üzülüyorlardır.
devamını gör...
sigmund freud
''mutluluk, pantolona işemek gibidir. ıslaklığı herkes görür ama sıcaklığı yalnız sen hissedersin." -sigmund freud- / psikanaliz üzerine
devamını gör...
mesajlara geç cevap veren insan
aslında yapmaktan ve yapılmasından nefret ederim. (istisnalı durumlar hariç) ama bakıyorum erken cevap veren, hemen dönen insanlar hep kaybediyor ve maalesef değersizleşiyor. deniyorum ve geç cevap verince (tabi abartmamak şartıyla) kıymete biniyorum. o yüzden yapılmasından hoşlanmadığım ama yaptığım çelişkili bir durum.
(genelde sevgiliye, flörte ya da sevdiğiniz, hoşlandığınız insana yapılır.)
(genelde sevgiliye, flörte ya da sevdiğiniz, hoşlandığınız insana yapılır.)
devamını gör...
ah bir ataş ver
muhteşem bir ege türküsü, 9/4'lük ölçüsü olan zeybek havasıdır. dumlupınar denizaltısına gelen son emirin "konuşabilirler, türkü söyleyebilirler ve isterlerse sigara da içebilirler.'' olması üzerine söylenmiş türküdür. her dinlediğimde tüylerim diken diken olur.
sözleri
ah, bir ataş ver, cigaramı yakayım
sen sallan gel, ben boyuna bakayım (x2)
uzun olur gemilerin direği
çatal olur efelerin yüreği
ah, yanık olur anaların yüreği
ah, vur ataşı gavur sinem ko yansın
arkadaşlar uykulardan uyansın (x2)
uzun olur gemilerin direği
çatal olur efelerin yüreği
ah, yanık olur anaların yüreği
ah bir ataş ver
sözleri
ah, bir ataş ver, cigaramı yakayım
sen sallan gel, ben boyuna bakayım (x2)
uzun olur gemilerin direği
çatal olur efelerin yüreği
ah, yanık olur anaların yüreği
ah, vur ataşı gavur sinem ko yansın
arkadaşlar uykulardan uyansın (x2)
uzun olur gemilerin direği
çatal olur efelerin yüreği
ah, yanık olur anaların yüreği
ah bir ataş ver
devamını gör...
hoş geldin paketi
belli uygulamaları ilk kez indirip ilk kez kayıt olan kullanıcılara fırsat olarak sunular ücretli veya ücretsiz paketlere hoş geldin paketi denir.
yoldaş sağ olsun putin tarafından hibe edilen rublelerin bir kısmını harcamamış ve yazarlarına böyle bir hediye vermek istemiştir.
benim de elime geçen gün ulaştı bu paket. içinde 2 tane çeyrek altın, pablo picasso'nun guarenica tablosu, 2 tane damak antep fıstıklı çikolata ve 2000 puanlık hediye çeki bulunuyor. hediye çekinin kodunu yazmanız sonrasında kafa sözlük hesabınıza 2000 puan ekleniyor.
yoldaş sağ olsun putin tarafından hibe edilen rublelerin bir kısmını harcamamış ve yazarlarına böyle bir hediye vermek istemiştir.
benim de elime geçen gün ulaştı bu paket. içinde 2 tane çeyrek altın, pablo picasso'nun guarenica tablosu, 2 tane damak antep fıstıklı çikolata ve 2000 puanlık hediye çeki bulunuyor. hediye çekinin kodunu yazmanız sonrasında kafa sözlük hesabınıza 2000 puan ekleniyor.
devamını gör...