profil fotoğrafı koymayan yazarın asıl amacı
önemli olan fotoğraf degil yazarın yazilarinin insanlar tarafından beğenilmesi bence .
devamını gör...
nikolay gavriloviç çernişevski
benim için çok kıymetli bir yazardır çernışevskiy. ilk gençliğimde okumuştum önce nasıl yapmalı'yı. etkilemişti ama çok iz kalmamıştı zihnimde.
derken hayat akıyordu, biz bir şeyler yapıyorduk, bir şeyler düşünüyor, kuruyorduk. aradan uzun zaman geçti, belki bir on sene, emin değilim. bir gün tekrar aldım elime kitabı. kapakta yine veroçka'nın düşünceli yüzü vardı sanıyorum. sonra, sayfaları geçtikçe hayrete düşmeye başladım. bunlar benim cümlelerimdi sanki. aradan geçen sürede kendi aklımda türettiğimi, var ettiğimi sandığım pek çok şeyi aslında önce bu kitapta hissetmiş, pek çoğunda bu kitaptan esinlenmiştim, şimdi onu anlıyordum. aklıma kazınmıştı, çünkü çok sahiciydi. yaşam yolumdaki sorularıma gerçek yanıtlar verebilmişti. üstelik bunları bir öğreti gibi tepeden sunmadan.
sonradan düşündüm de, kitabı tekrar elime almam dahi rastlantı değildi. ben aslında tekrar özümü arıyordum, yollar ona çıkıyordu, ben bileyim bilmeyeyim.
dünyaya benzer bir pencereden bakıyorsanız, işte böyle fark ettirmeden yüreğinize girebilen yazardır çernışevskıy. üstün insan olduğu için değil, en temeldeki öze, en dürüst ve hesapsız şekilde bakabildiği için becerir bunu. bana yaşamın sadece özünü verin, boşlukları bırakın ben doldurayım.
derken hayat akıyordu, biz bir şeyler yapıyorduk, bir şeyler düşünüyor, kuruyorduk. aradan uzun zaman geçti, belki bir on sene, emin değilim. bir gün tekrar aldım elime kitabı. kapakta yine veroçka'nın düşünceli yüzü vardı sanıyorum. sonra, sayfaları geçtikçe hayrete düşmeye başladım. bunlar benim cümlelerimdi sanki. aradan geçen sürede kendi aklımda türettiğimi, var ettiğimi sandığım pek çok şeyi aslında önce bu kitapta hissetmiş, pek çoğunda bu kitaptan esinlenmiştim, şimdi onu anlıyordum. aklıma kazınmıştı, çünkü çok sahiciydi. yaşam yolumdaki sorularıma gerçek yanıtlar verebilmişti. üstelik bunları bir öğreti gibi tepeden sunmadan.
sonradan düşündüm de, kitabı tekrar elime almam dahi rastlantı değildi. ben aslında tekrar özümü arıyordum, yollar ona çıkıyordu, ben bileyim bilmeyeyim.
dünyaya benzer bir pencereden bakıyorsanız, işte böyle fark ettirmeden yüreğinize girebilen yazardır çernışevskıy. üstün insan olduğu için değil, en temeldeki öze, en dürüst ve hesapsız şekilde bakabildiği için becerir bunu. bana yaşamın sadece özünü verin, boşlukları bırakın ben doldurayım.
devamını gör...
yazarların en çok özlemini duyduğu şey
yalınlık ve zariflik ile gülümseyen gözler görmeyi özlüyorum.
nezaketi özlüyorum kıymetli insan gücünün çalıştırılarak hor kullanıldığı günümüzde.
parklarda çocuk seslerini duymayi özlüyorum,
tehlikeli davranışları olan yetişkinlerin tehditi olmadan yaşamlarında.
dili dini ırkı toprağı ne olursa olsun,
sevmeyi seven
insanı seven yüreklerin varlığına inanmayı özlüyorum.
nezaketi özlüyorum kıymetli insan gücünün çalıştırılarak hor kullanıldığı günümüzde.
parklarda çocuk seslerini duymayi özlüyorum,
tehlikeli davranışları olan yetişkinlerin tehditi olmadan yaşamlarında.
dili dini ırkı toprağı ne olursa olsun,
sevmeyi seven
insanı seven yüreklerin varlığına inanmayı özlüyorum.
devamını gör...
normal sözlük evreni
#1647174 binaen bir şeyler söylemek istiyorum. söylenenlerin çoğuna katılıyorum. vakti zamanında benzer şeyleri farklı şekilde ve yoğunlukta yazdım. ancak şu noktanın altını çizmek gerekir diye düşünürüm; okumak bir disiplin işidir. okumadığınızda genelde zamansızlıktan şikayet edersiniz/ederiz. eğer okuma disiplinine sahip değilsek bunlar bizim sarıldığımız bahanelerimizdir. bu kâh sözlük olur kâh dizi veyahut film olur ama illaki olur. aslında sizin okumanızı engelleyen şey kanımca sözlük değil. hepimizin zamanı yönetememesiyle alakalı bir durum. böyle platformlara kendimizi kaptırmanın ve keyif aldığımız şeylerden uzaklaşmanın hatası bizatihi bize yazar. yoksa sözlüğün bu işte suçu günahı yok. garibim sadece bizim davranış şekillerimiz ve nefsimize hakim olamamamız sebebiyle linçe uğruyor. *
devamını gör...
ağladıktan sonra gelen sakinlik
ağız dolusu küfür ve ya içten gelen bir bedduayı beraberinde getirir. sonra bir müzik açar ya da plan yaparsiniz. planlar çoğu zaman bir halta yaramaz ama müzik her zaman iyi gelir.
devamını gör...
lilium (yazar)
kafayı seksle pornoyla bozmuş yazar.
devamını gör...
ayasofya
kılıç hakkı aşağı yukarı şu demek: herhangi bir şekilde darülislam statüsüne kavuşturulan bir yerin geleceği üzerine kesin söz hakkı orayı fethedenindir.
ayasofya örneğinde her ne hikmetse hemen öncemizdeki kurtuluş savaşı değil, bilmemkaç yüzyıl gerisindeki istanbul'un fethi hadisesinden yola çıkılarak fatih sultan mehmed'in sözü baz alınıyor. halbuki bizzat fatih'in soyundan gelen bir padişahın* idaresinde, "saltanatıma dokunmayan kral bin yaşasın" düşüncesiyle, istanbul'un her köşesi bilfiil işgal altına alındığında; o istanbul'u düşman ahaliden kurtaran atatürk'tür. şehrin dört bir yanına dağılan, zafer sarhoşluğunun tesirinde memleketin her bir kutsalına sayısız terbiyesizlik gösteren düşman askerini kovan da odur, o kutsallara hak ettikleri değeri yeniden veren de.
o halde gayet net şekilde görüyoruz ki, istanbul'un kılıç hakkı eline aldığı ne idüğü belirsiz bir kılıçla şov yapan ali erbaş ve direkt bağlı bulunduğu recep tayyip erdoğan'ın değil; istanbul'u yeniden darülislam kılan rifat börekçi ve bağlı bulunduğu mustafa kemal atatürk'ündür.
ayasofya örneğinde her ne hikmetse hemen öncemizdeki kurtuluş savaşı değil, bilmemkaç yüzyıl gerisindeki istanbul'un fethi hadisesinden yola çıkılarak fatih sultan mehmed'in sözü baz alınıyor. halbuki bizzat fatih'in soyundan gelen bir padişahın* idaresinde, "saltanatıma dokunmayan kral bin yaşasın" düşüncesiyle, istanbul'un her köşesi bilfiil işgal altına alındığında; o istanbul'u düşman ahaliden kurtaran atatürk'tür. şehrin dört bir yanına dağılan, zafer sarhoşluğunun tesirinde memleketin her bir kutsalına sayısız terbiyesizlik gösteren düşman askerini kovan da odur, o kutsallara hak ettikleri değeri yeniden veren de.
o halde gayet net şekilde görüyoruz ki, istanbul'un kılıç hakkı eline aldığı ne idüğü belirsiz bir kılıçla şov yapan ali erbaş ve direkt bağlı bulunduğu recep tayyip erdoğan'ın değil; istanbul'u yeniden darülislam kılan rifat börekçi ve bağlı bulunduğu mustafa kemal atatürk'ündür.
devamını gör...
uzak durulması gereken insanlar
karakteri çirkin insanlar. isteklerine ulaşmak için her yolu denerler ve kendilerini haklı çıkartmak için ellerinden geleni yaparlar.
devamını gör...
zülfü livaneli'nin twitter’da paylaştığı yarı çıplak poz
devamını gör...
çocukken sahip olunan yanlış bakış açıları
allah'ın sanki sis, bulut gibi bütün gökyüzünü kaplayıp bizi seyretmesi. böyle hayal ederdim ve nedenini bilmediğim bir şekilde suçlu hissederdim o ayrı.
devamını gör...
kendinize bir iyilik yapın
ve sağlığınıza dikkat edin.
devamını gör...
yazarların yalnız olma nedeni
devamını gör...
donundan mendil yapan akp’li dayının siz de yapın yokluk çekmeyin demesi
değerli yazar arkadaşlar , bu ülkede doğruyu söylemek suç, doğruyu göstermek suça teşvik, bu ülkede alnı secdeye değiyor diye oy veriliyor, ama yıllar önce aziz nesin doğruyu söylüyor diye yakıyorlar di; üstelik her türlü canlıyı yakmanın çok büyük günah olduğu bir dinin mensupları tarafından.
bundan dolayı çok umutlanma yın, burda sadece biz çalıp biz oynarız , zaten bu düzene oy veren , destek verenlerin sözlüğe gelip okuyacak değiller ( keşke okusa lar ) bizim görevimiz gerçekleri görmeyenler e anlatmaya , göstermeye devam etmek, bunu geleceğimiz olan gençler için yapmalıyız, yapmak zorundayız.
yazar arkadaşın yazdığı tüm yazıya hak veriyorum.
elhamdülillah müslümanım yanlış anlama olmasın, alnım secdeye kendim için değiyor, onlarında alnı secdeye değiyor sa kendileri içindir , halk için değil bunu anlatalım.
bundan dolayı çok umutlanma yın, burda sadece biz çalıp biz oynarız , zaten bu düzene oy veren , destek verenlerin sözlüğe gelip okuyacak değiller ( keşke okusa lar ) bizim görevimiz gerçekleri görmeyenler e anlatmaya , göstermeye devam etmek, bunu geleceğimiz olan gençler için yapmalıyız, yapmak zorundayız.
yazar arkadaşın yazdığı tüm yazıya hak veriyorum.
elhamdülillah müslümanım yanlış anlama olmasın, alnım secdeye kendim için değiyor, onlarında alnı secdeye değiyor sa kendileri içindir , halk için değil bunu anlatalım.
devamını gör...
yazarların engellediği yazarlar
nick vermeyeyim de daha kullanılabilir bir sözlük için arada birilerinin başlıklarını engellemek lazım. gerçekten bak.
misal ben sol frame'de neden hep tecavüz, cinayet, cinnet var diye kafayı yerken bu tarz başlıkları genelde bikaç kişinin açtığını fark ettikten sonra sözlük benim için daha verimli olmaya başladı.
ülkede yaşanan olayı buraya taşımış kardeşim adam suçu kendisi mi işlemiş sanki diyebilirsiniz. haklısınız da. sizi de engellerim.
napalım? psikologların seansı 250den başlıyor. bi de psikolojiyi mi bozalım yani?
misal ben sol frame'de neden hep tecavüz, cinayet, cinnet var diye kafayı yerken bu tarz başlıkları genelde bikaç kişinin açtığını fark ettikten sonra sözlük benim için daha verimli olmaya başladı.
ülkede yaşanan olayı buraya taşımış kardeşim adam suçu kendisi mi işlemiş sanki diyebilirsiniz. haklısınız da. sizi de engellerim.
napalım? psikologların seansı 250den başlıyor. bi de psikolojiyi mi bozalım yani?
devamını gör...
omega stratejileri
hedef kitlenin iknasını, direncini kırarak gerçekleştirme stratejisidir. burada ürünü parlatmak yerine duygu ve düşünceyi etkileyerek davranış değişikliği oluşturulur.
insanları yönlendirmek amacıyla sadece "şunu yap" veya "bunu asla yapma" demek çoğu kez yarar sağlamaz. kişi ya da kitle söylediğinizi yapmaya mecbur değilse ikna etmede bir geçerliliği ve insanlar üzerinde bir etkisi yoktur. biri zaten yapacağımız bir şeyi yapmamızı söylediğinde yapmamanız ya da cinnet geçirerek yapmamız gibi. yine de emir kipini en çok reklamlarda görürüz; "hemen tıkla" "fırsatı kaçırma" "şimdi dene" vesaire. bunlar alıcıyı harekete geçirmek ve aksiyon almak amacıyla kullanılan ifadelerdir ve belli bir plan dahilinde sunulurlar.
bu nedenle daha planlı bir yol izlemek gerekir ki istenen davranış değişikliği yaratılsın. omega stratejilerinde bu plana duygular dahil edilir.
korku, hedef kitleyi harekete geçirmede en etkili yollardan biridir. çağlar boyunca kah yırtıcılardan kah karanlıktan kah tanrıların gazabından korkup durmuşuz, bizi daha iyi ne yönlendirebilir ki? bununla ilgili oldukça sıradan bir örnek vereceğim: bir diş macunu reklamı. bu reklamda hedef kitleyi satın alma davranışına ikna etmek için diş kaybı vurgulanıyor. kişi ister istemez korku duyup o ürüne yönelebilir. fakat bu sadece bazı insanlarda işe yarar ve kişiyi satın almaya yönlendirir ama kayıtsız kalanlar için daha gelişmiş bir yöntem gerekir.
bunun için korkunun üzerine pişmanlık eklenir ki davranış değişikliği kaçınılmaz olsun. insanlar bir davranışı yapmadıklarında duyacakları pişmanlığı göz önünde bulundururlarsa eylemlerinde değişikliğe daha yatkın olurlar. o pişmanlık duygusu elbette bir kurgudan ibarettir ve kişi hiçbir pişmanlık duymayabilir ancak bu düşünceye yönlendirildiği andan itibaren bu pişmanlığı içinde yaşatma potansiyeli taşır ve davranış değişikliği buna bağlı gelişir. hedef kitle o pişmanlığı yaşamaktan kaçınmaya çalışacaktır.
insanların pek çoğu geçerli bir dayanakları olmasa bile bir şeylere inanırlar ve bazı şeyleri reddederler. bu inancı kırabilecek şey kitlenin ürünü deneyimlediğinde neler hissedeceğini hayal ettirmektir. hassas dişlerimiz olduğunu farz edelim. televizyonda bizimle aynı sorundan muzdarip biri var ve x macunu kullanınca birden buzlu suyu dahi rahat rahat içebiliyor. aniden biz de hayal ediyoruz: "ben de x'i kullandığımda bir bardak buzlu suyu çatır çutur içsem, nasıl güzel olurdu." diye iç geçiriyoruz, olayı zihnimizde canlandırıyoruz ve bu da bizi satın almaya yönlendiriyor.
elimde iki zarf var, zarflardan birinde 100 diğerinde ise 10 tl var, sadece ikisinden birini seçebilirsiniz. eğer hiçbir seçim yapmazsanız size 50 tl vereceğim. 50 tl garanti para ve elde etmek için şansa ihtiyacınız yok. 100 tl kazanmak için ikide bir şansınız var. neden şans oyunu oynamayı tercih edersiniz?
1) 100 tl kazandığınızda yaşayacağınız mutluluğu hayal edebilirsiniz.
2) daha da önemlisi, bir tercih yapmadığınızda 100 tl'nin seçmeyi düşündüğünüz zarfta olmasının size yaşatacağı pişmanlığı göz önünde bulundurursunuz. adeta o pişmanlık içinize çöreklenir ve bundan kaçınmaya çalışırsınız.
omega stratejileri bu ve benzeri birçok yöntemle hedef kitlenin direncini kırar ve davranışta değişiklik yaratmayı hedefler. bu strateji, herhangi bir ürün, durum ya da kişi ile ilgiliyi iknayı sağlamak için sıklıkla tercih edilir.
insanları yönlendirmek amacıyla sadece "şunu yap" veya "bunu asla yapma" demek çoğu kez yarar sağlamaz. kişi ya da kitle söylediğinizi yapmaya mecbur değilse ikna etmede bir geçerliliği ve insanlar üzerinde bir etkisi yoktur. biri zaten yapacağımız bir şeyi yapmamızı söylediğinde yapmamanız ya da cinnet geçirerek yapmamız gibi. yine de emir kipini en çok reklamlarda görürüz; "hemen tıkla" "fırsatı kaçırma" "şimdi dene" vesaire. bunlar alıcıyı harekete geçirmek ve aksiyon almak amacıyla kullanılan ifadelerdir ve belli bir plan dahilinde sunulurlar.
bu nedenle daha planlı bir yol izlemek gerekir ki istenen davranış değişikliği yaratılsın. omega stratejilerinde bu plana duygular dahil edilir.
korku, hedef kitleyi harekete geçirmede en etkili yollardan biridir. çağlar boyunca kah yırtıcılardan kah karanlıktan kah tanrıların gazabından korkup durmuşuz, bizi daha iyi ne yönlendirebilir ki? bununla ilgili oldukça sıradan bir örnek vereceğim: bir diş macunu reklamı. bu reklamda hedef kitleyi satın alma davranışına ikna etmek için diş kaybı vurgulanıyor. kişi ister istemez korku duyup o ürüne yönelebilir. fakat bu sadece bazı insanlarda işe yarar ve kişiyi satın almaya yönlendirir ama kayıtsız kalanlar için daha gelişmiş bir yöntem gerekir.
bunun için korkunun üzerine pişmanlık eklenir ki davranış değişikliği kaçınılmaz olsun. insanlar bir davranışı yapmadıklarında duyacakları pişmanlığı göz önünde bulundururlarsa eylemlerinde değişikliğe daha yatkın olurlar. o pişmanlık duygusu elbette bir kurgudan ibarettir ve kişi hiçbir pişmanlık duymayabilir ancak bu düşünceye yönlendirildiği andan itibaren bu pişmanlığı içinde yaşatma potansiyeli taşır ve davranış değişikliği buna bağlı gelişir. hedef kitle o pişmanlığı yaşamaktan kaçınmaya çalışacaktır.
insanların pek çoğu geçerli bir dayanakları olmasa bile bir şeylere inanırlar ve bazı şeyleri reddederler. bu inancı kırabilecek şey kitlenin ürünü deneyimlediğinde neler hissedeceğini hayal ettirmektir. hassas dişlerimiz olduğunu farz edelim. televizyonda bizimle aynı sorundan muzdarip biri var ve x macunu kullanınca birden buzlu suyu dahi rahat rahat içebiliyor. aniden biz de hayal ediyoruz: "ben de x'i kullandığımda bir bardak buzlu suyu çatır çutur içsem, nasıl güzel olurdu." diye iç geçiriyoruz, olayı zihnimizde canlandırıyoruz ve bu da bizi satın almaya yönlendiriyor.
elimde iki zarf var, zarflardan birinde 100 diğerinde ise 10 tl var, sadece ikisinden birini seçebilirsiniz. eğer hiçbir seçim yapmazsanız size 50 tl vereceğim. 50 tl garanti para ve elde etmek için şansa ihtiyacınız yok. 100 tl kazanmak için ikide bir şansınız var. neden şans oyunu oynamayı tercih edersiniz?
1) 100 tl kazandığınızda yaşayacağınız mutluluğu hayal edebilirsiniz.
2) daha da önemlisi, bir tercih yapmadığınızda 100 tl'nin seçmeyi düşündüğünüz zarfta olmasının size yaşatacağı pişmanlığı göz önünde bulundurursunuz. adeta o pişmanlık içinize çöreklenir ve bundan kaçınmaya çalışırsınız.
omega stratejileri bu ve benzeri birçok yöntemle hedef kitlenin direncini kırar ve davranışta değişiklik yaratmayı hedefler. bu strateji, herhangi bir ürün, durum ya da kişi ile ilgiliyi iknayı sağlamak için sıklıkla tercih edilir.
devamını gör...
ankara'da köpekler tarafından parçalanan çocuk
yine bilgi olmadan fikir dolmuş buralar. bilgi olmayınca bu tarz bozukluklar ortaya çıkıyor. bu arkadaşlara hiç kızmıyorum. ceza hukukunda, ceza ehliyeti diye bir durum var biliyorsunuz. kişinin işlediği suçtan sorumlu tutulabilmesini sağlıyor. 12 yaşını doldurmamış çocuklar, akıl hastaları vb. gruplar ortada suç olsa bile cezalandırılmazlar. bu arkadaşlar da benim gözümde bu şekilde işleniyor. benim vicdan hukukumda, kızılma ehliyeti yok bu arkadaşların.
bir de kimlere kızmıyorum biliyor musunuz?, hayvanlara, çünkü onların bilinci de ceza almalarına uygun değil. dürtüsel hareket ediyorlar. tabi burada bir başka canlı zarar gördü, kime kızacağız? zihinsel problemi olan bir insan aynı zararı verdiğinde, zihinsel problemi olan insana mı yoksa onun ailesine mi kızarsınız? illa birilerine kızmak istiyorsanız, çünkü kimseden, hiçbir şeyden nefret etmeyin, kızmanız gereken yer, devleti yönetenler olacaktır.
avrupa'da ve diğer bir çok gelişmiş ülkede sokak hayvanı problemi yok çünkü orada sahipsiz hayvanlar kısa bir süre barınakta tutulduktan sonra eğer sahiplenilmezse "uyutuluyor". başka çözümü yok mu, tabi ki var fakat bencil insan sadece kendini düşündüğü için çözüm bulmaktansa sorunu ortadan kaldırmayı daha "efektif" buluyor. yoksa sadece türkiye üzerinden bir örnek vermek gerekirse bile, ülkede dönümlerce boş hazine ve orman alanları var. buralardan seçilmiş büyük bir alana sokak hayvanları getirilebilir. barınmaları sağlanır. kısırlaştırılır ve 20-30 sene içerisinde kontrol altına alınır. bu kadar basit aslında. hadi diyelim ki, bunları yapmak istemiyor çünkü çok para harcayacak. devletin şu zamana kadar sadece kuduz aşılarına harcadığı paralarla barınmaları gereken yerler yapılırdı. bunu geçtim, devlet bunu desin, o kadar çok hayvansever-yardımsever var ki, kısa sürede bitirilir. peki yemek konusunu ne yapacağız, bir de onları besleyecek miyiz diyebilirsiniz, hemen sinirlenmeyin. sadece istanbul'daki avmlerden her gün atılan yemek artıkları toplansa, yeter de artar bile. yardımseverleri saymıyorum bile.
bir de bu, insanın hayatının diğer canlıların hayatından daha değerli olduğu cahilliği var. the matrix revolution filminde bir sahne var. neo ve konsül makinelere bakarak konuşurlar. makinelerin kontrolünün bizde olup olmadığını sorar konsül neo'ya ve neo'da tabi ki bizde, istersek onları kapatabiliriz der. konsülde makinelerin işlevlerini anlatır; suyu temizleme, havayı temizleme vs. yani makineleri istedikleri zaman kapatamazlar. makinelerden değer olarak bir farkları yoktur. bir arı örneklemesi var, hep duymuşsunuzdur. yarın arıları yok edersek, insanlığın geleceği tehlikeye giriyor. peki veba salgının önlenemez şekilde artmasının nedeninin, o dönem papasının, kedileri, cadıların hayvanları olarak görmesinden dolayı öldürülmesine karar vermesinden dolayı olduğunu biliyor musunuz? çünkü hastalığı, fare bitleri taşıyorlardı ve fareleri avlayacak kediler artık yoktu.
biraz empati kurmanız adına daha farklı bir örnek vereyim, dünya'da 1 numaralı süper avcı biziz şu an. eğer yarın daha güçlü bir süper avcı, bir başka tür veya bir uzaylı var olursa bir anda ve bizim, kendimize, doğaya ve diğer canlılara yaptığımız zulmü, verdiğimiz zararı görüp, bizi tek tek avlamaya başlarsa, hala aynı şeyi mi düşüneceksiniz? "evet ya, bunlar bizden üstünler, dediklerine göre zarar veriyormuşuz bu dünyaya, o yüzden yaşamaya hakkımız yok" mu diyeceksiniz? yoksa az gelişmiş bir tür olarak "hocam cahildik, bilmiyorduk, bize de dünyada bir yer verin, düzen verin, biz de orada yaşayıp, ölelim" mi diyeceksiniz.
yaşadığımız toplumda bilgi ve farkındalık, sizin olaylara aşırı tepki vermenizi önler. sağduyunuzu yükseltir. şefkatli olmanızı sağlar. ayrıca nefret yada aşk gibi uç duygular sadece kendinize zarar verir. hayat sürenizden ve sağlığınızdan çalar.
herkese huzurlu günler dilerim.
bir de kimlere kızmıyorum biliyor musunuz?, hayvanlara, çünkü onların bilinci de ceza almalarına uygun değil. dürtüsel hareket ediyorlar. tabi burada bir başka canlı zarar gördü, kime kızacağız? zihinsel problemi olan bir insan aynı zararı verdiğinde, zihinsel problemi olan insana mı yoksa onun ailesine mi kızarsınız? illa birilerine kızmak istiyorsanız, çünkü kimseden, hiçbir şeyden nefret etmeyin, kızmanız gereken yer, devleti yönetenler olacaktır.
avrupa'da ve diğer bir çok gelişmiş ülkede sokak hayvanı problemi yok çünkü orada sahipsiz hayvanlar kısa bir süre barınakta tutulduktan sonra eğer sahiplenilmezse "uyutuluyor". başka çözümü yok mu, tabi ki var fakat bencil insan sadece kendini düşündüğü için çözüm bulmaktansa sorunu ortadan kaldırmayı daha "efektif" buluyor. yoksa sadece türkiye üzerinden bir örnek vermek gerekirse bile, ülkede dönümlerce boş hazine ve orman alanları var. buralardan seçilmiş büyük bir alana sokak hayvanları getirilebilir. barınmaları sağlanır. kısırlaştırılır ve 20-30 sene içerisinde kontrol altına alınır. bu kadar basit aslında. hadi diyelim ki, bunları yapmak istemiyor çünkü çok para harcayacak. devletin şu zamana kadar sadece kuduz aşılarına harcadığı paralarla barınmaları gereken yerler yapılırdı. bunu geçtim, devlet bunu desin, o kadar çok hayvansever-yardımsever var ki, kısa sürede bitirilir. peki yemek konusunu ne yapacağız, bir de onları besleyecek miyiz diyebilirsiniz, hemen sinirlenmeyin. sadece istanbul'daki avmlerden her gün atılan yemek artıkları toplansa, yeter de artar bile. yardımseverleri saymıyorum bile.
bir de bu, insanın hayatının diğer canlıların hayatından daha değerli olduğu cahilliği var. the matrix revolution filminde bir sahne var. neo ve konsül makinelere bakarak konuşurlar. makinelerin kontrolünün bizde olup olmadığını sorar konsül neo'ya ve neo'da tabi ki bizde, istersek onları kapatabiliriz der. konsülde makinelerin işlevlerini anlatır; suyu temizleme, havayı temizleme vs. yani makineleri istedikleri zaman kapatamazlar. makinelerden değer olarak bir farkları yoktur. bir arı örneklemesi var, hep duymuşsunuzdur. yarın arıları yok edersek, insanlığın geleceği tehlikeye giriyor. peki veba salgının önlenemez şekilde artmasının nedeninin, o dönem papasının, kedileri, cadıların hayvanları olarak görmesinden dolayı öldürülmesine karar vermesinden dolayı olduğunu biliyor musunuz? çünkü hastalığı, fare bitleri taşıyorlardı ve fareleri avlayacak kediler artık yoktu.
biraz empati kurmanız adına daha farklı bir örnek vereyim, dünya'da 1 numaralı süper avcı biziz şu an. eğer yarın daha güçlü bir süper avcı, bir başka tür veya bir uzaylı var olursa bir anda ve bizim, kendimize, doğaya ve diğer canlılara yaptığımız zulmü, verdiğimiz zararı görüp, bizi tek tek avlamaya başlarsa, hala aynı şeyi mi düşüneceksiniz? "evet ya, bunlar bizden üstünler, dediklerine göre zarar veriyormuşuz bu dünyaya, o yüzden yaşamaya hakkımız yok" mu diyeceksiniz? yoksa az gelişmiş bir tür olarak "hocam cahildik, bilmiyorduk, bize de dünyada bir yer verin, düzen verin, biz de orada yaşayıp, ölelim" mi diyeceksiniz.
yaşadığımız toplumda bilgi ve farkındalık, sizin olaylara aşırı tepki vermenizi önler. sağduyunuzu yükseltir. şefkatli olmanızı sağlar. ayrıca nefret yada aşk gibi uç duygular sadece kendinize zarar verir. hayat sürenizden ve sağlığınızdan çalar.
herkese huzurlu günler dilerim.
devamını gör...
bir kitapçının yanında çalışırken elektromanyetizmayı keşfetmek
bunu görünce aklıma "rüzgarı dizginleyen çocuk"yani william kamkwamba geldi. kamkwamba'da elektrik olmayan bir köyde, bir kütüphanede gördüğü kitaplara merakı ile başlayan elektrik üretme öyküsünü anlatmıştı kitabında. sanırım filmi de varmış. böyle insanlar iyi ki varlar dostlar. ayrıca kitabı da tavsiye ederim.
devamını gör...




