mata hari
aslen hollanda kökenli olup, birinci dünya savaşı sırasında dansözlük ve seks işçiliği aracılığıyla almanya lehine istihbarat toplayan meşhur kadın casus.
bilindiği gibi, istihbarat teşkilatlarının iki ana görevi bulunur: espiyonaj (haber alma) ve kontrespiyonaj (karşı haber alma). bu kavramlardan yola çıkarak türetilen sekspiyonaj ifadesi*, cinsel dürtüler aracılığıyla haber almayı ifade eder. önemli erkek ya da kadınlar, hoşlandıkları cinslerden seçilen* işveli cilveli yetiştirilmiş güzel ya da yakışıklı casuslar tarafından bir şekilde etkilenir ve bu yolla bilgi alınmaya çalışılır. bal tuzağı (honey trap) ya da bel altı istihbarat olarak da bilinir.
işte mata hari de, bu kavramın en bilindik icracılarından biridir.
asıl adı margaretha geertruida zelle'dir. mata hari ismi kendisine çok sonradan, fransızlar tarafından, sahne adı olarak takılacaktır. erken hayatında, bir subayın gazeteye verdiği ve evlenmek istediğini beyan ettiği ilanı görmesi üzerine o subayla evlenir ve bir kızı, bir de oğlu olur. bu evlilik sırasında, eşinin görevi icabı gittiği cava adası'nda yerel, egzotik dansları öğrenir. yaşadığı bir iki trajedi ve hayatının yolunda gitmemesi üzerine önce hollanda'ya geri döner, ardından da paris'e geçer. burada dansıyla ünlenmeye, herkesi kendine hayran bırakmaya başlar.
derken, tam da bu zamanlarda savaş başlar. mata hari şüpheli davranışlar sergiliyordur. gün geçtikçe fransız istihbaratının daha çok dikkatini çeker. çünkü almanlarla çok içli dışlıdır. zaman savaş zamanıdır, fransızlar tabiricaizse cadı avı gibi casus avına çıkmışlardır. entrikalar döner, kararlar verilir ve mata hari 15 ekim 1917 günü kurşuna dizilerek idam edilir.
hatta idamıyla ilgili bir de şehir efsanesi var:
söylenen o ki; kendisinin idamıyla görevlendirilmiş askerleri ölmeden önce selamlamış, onlara öpücükler yollamış, işveler yapmış. her ne hikmetse 12 kişilik manganın 8'i (hatta daha abartılı bir söylentiye göre 9 kişilik manganın 8'i) mata hari'yi ıskalamış. öyle güzel, öyle etkileyici bir kadınmış ki askerlerin tetiği çekmeye gönülleri razı gelmemiş.
şöyle bir hanımefendi kendisi:
![kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel](https://i.hizliresim.com/Dt8lM3.jpg)
duyan da barbara palvin sanar.* güzellik algısı tabii, bir şey diyemeyiz.*
ayrıca bizim de tarihin tozlu sayfalarında kaybolmuş bir dansöz casusumuz var: (bkz: emine adalet pee). hem de çok daha güzel, fıstık gibi. asın bayrakları!
---
bir tutankamonun laneti ukdesi idi.
bilindiği gibi, istihbarat teşkilatlarının iki ana görevi bulunur: espiyonaj (haber alma) ve kontrespiyonaj (karşı haber alma). bu kavramlardan yola çıkarak türetilen sekspiyonaj ifadesi*, cinsel dürtüler aracılığıyla haber almayı ifade eder. önemli erkek ya da kadınlar, hoşlandıkları cinslerden seçilen* işveli cilveli yetiştirilmiş güzel ya da yakışıklı casuslar tarafından bir şekilde etkilenir ve bu yolla bilgi alınmaya çalışılır. bal tuzağı (honey trap) ya da bel altı istihbarat olarak da bilinir.
işte mata hari de, bu kavramın en bilindik icracılarından biridir.
asıl adı margaretha geertruida zelle'dir. mata hari ismi kendisine çok sonradan, fransızlar tarafından, sahne adı olarak takılacaktır. erken hayatında, bir subayın gazeteye verdiği ve evlenmek istediğini beyan ettiği ilanı görmesi üzerine o subayla evlenir ve bir kızı, bir de oğlu olur. bu evlilik sırasında, eşinin görevi icabı gittiği cava adası'nda yerel, egzotik dansları öğrenir. yaşadığı bir iki trajedi ve hayatının yolunda gitmemesi üzerine önce hollanda'ya geri döner, ardından da paris'e geçer. burada dansıyla ünlenmeye, herkesi kendine hayran bırakmaya başlar.
derken, tam da bu zamanlarda savaş başlar. mata hari şüpheli davranışlar sergiliyordur. gün geçtikçe fransız istihbaratının daha çok dikkatini çeker. çünkü almanlarla çok içli dışlıdır. zaman savaş zamanıdır, fransızlar tabiricaizse cadı avı gibi casus avına çıkmışlardır. entrikalar döner, kararlar verilir ve mata hari 15 ekim 1917 günü kurşuna dizilerek idam edilir.
hatta idamıyla ilgili bir de şehir efsanesi var:
söylenen o ki; kendisinin idamıyla görevlendirilmiş askerleri ölmeden önce selamlamış, onlara öpücükler yollamış, işveler yapmış. her ne hikmetse 12 kişilik manganın 8'i (hatta daha abartılı bir söylentiye göre 9 kişilik manganın 8'i) mata hari'yi ıskalamış. öyle güzel, öyle etkileyici bir kadınmış ki askerlerin tetiği çekmeye gönülleri razı gelmemiş.
şöyle bir hanımefendi kendisi:
![kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel](https://i.hizliresim.com/Dt8lM3.jpg)
duyan da barbara palvin sanar.* güzellik algısı tabii, bir şey diyemeyiz.*
ayrıca bizim de tarihin tozlu sayfalarında kaybolmuş bir dansöz casusumuz var: (bkz: emine adalet pee). hem de çok daha güzel, fıstık gibi. asın bayrakları!
---
bir tutankamonun laneti ukdesi idi.
devamını gör...
normal sözlük yazarlık rütbeleri
rütbeler:
profesör
arşivci
psişik
entel dantel
jön
gırnatıcı
hürgeneral
bibliyofil
gurme
gardiyan
bilge
lord
turist
dedektif
şirine
çesnicibaşı
sarraf
düşes
ulak
filozof
para babası
avcı
ninja
memati
meczup
odyofil
sarhoş
misyoner
bıçkın
istifçi
burjuva
mistik
irlandalı boksör
profesör
arşivci
psişik
entel dantel
jön
gırnatıcı
hürgeneral
bibliyofil
gurme
gardiyan
bilge
lord
turist
dedektif
şirine
çesnicibaşı
sarraf
düşes
ulak
filozof
para babası
avcı
ninja
memati
meczup
odyofil
sarhoş
misyoner
bıçkın
istifçi
burjuva
mistik
irlandalı boksör
devamını gör...
normal sözlük - yedikule hayvan barınağı yardım kampanyası
kafa sözlük bir diğer harika yardım kampanyasıdır. bende ayağımıza kadar getirilmiş, servis edilmiş bu iyiliğe seve seve destek oldum. (bkz: neden kafa sözlük)? işte bu yüzden.
devamını gör...
ben sizin babanızım
yoldaş benjaminin sözlükte söyleye söyleye dolaştığı şarkıdır.
devamını gör...
yks
yeni nesil soruları ile insanın kafasını allak bullak ediyor.
devamını gör...
sevilen kişiye hediye edilecek şiir kitapları
devamını gör...
hafta sonu
insan ve arabadan tut, dağıtılan gazeteye kadar her şeyin "fazla" ve de "çok" olduğu, kaçtığı hafta dilimi.
nedense çocukken öyle değildi.*
nedense çocukken öyle değildi.*
devamını gör...
kimliksiz hikayeler
iki metre kare bir alan. siyah film camdan görünen biraz gökyüzü biraz da yandaki evin çatısı. uçsuz bucaksız ile çirkin bir kefede. duvarda deniz kabukları, sahte bir kuş hisssetiğim çoğu an gibi. birkaç mum romantik yanımı simgeleyen. ha bir de ay şeklinde minik pilli bir lamba. yakınca etrafa pek ışık saçmıyor ama izlemesi keyifli. hayatım gibi...
ne zaman biraz hüzün hissetsem açıyorum bir bira; ilişiyorum tahta, rahatsız, minik sandalyeye açıyorum bir müzik. şöyle göğsümde biriken acılara ulaşmak için... üflüyorum 'puffff' diye, tozların altında kalan yara izlerine bakıyorum sonra. çoğu iyileşmiş. bir tanesi var, işte o çok derin. her seferinde tam iyi oldu artık kabuk kopacak, çirkin bir iz kalacak diye bekliyorum. ve yine her seferinde bir parça pis iltihapla beraber kan akıyor. yine olmamış, diyorum.
geceye karışan müzik, başka ses yok. etrafı kaplayan, kocaman bir yalnızlığın sesi. dayanamıyorum. alıyorum elime telefonu. basıyorum bir tuşa. benim kadar sahte bir hayatı olan çok uzakta ancak bir o kadar yakındaki dostu arıyorum. ilk cümleyi ben kuruyorum. hep, her zaman. her mesajda, her telefonda. yine öyle oluyor.
- naber?
- iyi, normal. senden?
diyor her zamanki gibi. hep iyi, hep normal. işte bu cümle de onun özeti. yaşanmamış gibi. gün içerisinde aklından geçen, canını yakan onca şey yokmuş gibi; heyecanlandıran, gülümseten onca an. ona sorsan yok. ona sorsan kibri de yok. oysaki var işte adam göğsünde bir bıçak, zihninde deli cümleler var.
- ben kötüyüm ama...
- neden?
neden, desin istiyorum. biri beni görsün, gerçek beni. kırılgan acıyan yanımı. kahkahaların ardındaki hisleri de. sahte değil gülüşlerim. ama çok kocamanlar. yaşadığım her şeyi sığdırıyorum onların içine. bu yanımı da görsün istiyorum.
ama herkes değil. anlattığımda bana acımayacak, yargılamayacak biri görsün istiyorum. kimileri derine gömer, ben deşip iyileşiyorum kelimelere döktükçe. ama kelimelerin anlamını bilen biri dinlesin istiyorum. o neden, diyor; ben anlatıyorum.
kırıldığım, kırdığım anları seriyorum ipe. çok cümle kurmuyorum. uzun cümleler de kurmuyorum. ilk kez güzellemeden, savunmadan olduğu gibi aktarmaya çalışıyorum. çünkü yalın bir şekilde anlatmayı pek başaramam. her şeyi biraz savunarak, biraz güzelleyerek anlatırım. benim savunma mekanizmam da bu çünkü.
"gitti. beni benim onu sevdiğim kadar sevmedi. geri geldi ama artık ne bu sevgi eskisi gibi ne de ben."diyorum.
ne kadar klişe geliyor değil mi kulağa aşk acısı. ulan herkes bir diğerininkini umursamıyor da 'en çok benim acıyan' diye düşünüyor ya. işte tam olarak bu. beni az seviyor oluşu, bir zaman az sevmiş olması, bende değil bir başkasında huzuru araması... yıllar geçiyor. acı arada bir kalkıp yumruk atıyor. ahh, be...
"şimdi geçmiş işte. bir yola girmiş, bir karar vermişsin. sızlanma. korkaksın! korku çirkin bir bağ onu güzel bir masa üstü ile kapatıp üzerine bir çiçek koyup adına da aşk diyorsunuz." diyor. gerçeği pat diye bırakıyor havaya.
gözümden yaşlar akıyor. onca zamana rağmen. şöyle bir yokluyorum. o da ne! eskisi gibi acımıyor. hala kocaman bir yara, iyileşmedi. iyileşmesi de çok zor. kapatıyorum telefonu. uyuyorum sonra.
yeni bir güne uyanıyorum. bugün çok daha güzel diyorum. güzel görüyor, güzel hissediyorum gerçekten. çünkü fark ettim. ben korkağım! kendime itiraf edemediğim hep buydu. güçlü durmaya çalışıyor, kendimle mücadele ediyordum. artık kendime yalan yok. kabul ettim. buyum ben: aciz, aşık bir kadın.
ne zaman biraz hüzün hissetsem açıyorum bir bira; ilişiyorum tahta, rahatsız, minik sandalyeye açıyorum bir müzik. şöyle göğsümde biriken acılara ulaşmak için... üflüyorum 'puffff' diye, tozların altında kalan yara izlerine bakıyorum sonra. çoğu iyileşmiş. bir tanesi var, işte o çok derin. her seferinde tam iyi oldu artık kabuk kopacak, çirkin bir iz kalacak diye bekliyorum. ve yine her seferinde bir parça pis iltihapla beraber kan akıyor. yine olmamış, diyorum.
geceye karışan müzik, başka ses yok. etrafı kaplayan, kocaman bir yalnızlığın sesi. dayanamıyorum. alıyorum elime telefonu. basıyorum bir tuşa. benim kadar sahte bir hayatı olan çok uzakta ancak bir o kadar yakındaki dostu arıyorum. ilk cümleyi ben kuruyorum. hep, her zaman. her mesajda, her telefonda. yine öyle oluyor.
- naber?
- iyi, normal. senden?
diyor her zamanki gibi. hep iyi, hep normal. işte bu cümle de onun özeti. yaşanmamış gibi. gün içerisinde aklından geçen, canını yakan onca şey yokmuş gibi; heyecanlandıran, gülümseten onca an. ona sorsan yok. ona sorsan kibri de yok. oysaki var işte adam göğsünde bir bıçak, zihninde deli cümleler var.
- ben kötüyüm ama...
- neden?
neden, desin istiyorum. biri beni görsün, gerçek beni. kırılgan acıyan yanımı. kahkahaların ardındaki hisleri de. sahte değil gülüşlerim. ama çok kocamanlar. yaşadığım her şeyi sığdırıyorum onların içine. bu yanımı da görsün istiyorum.
ama herkes değil. anlattığımda bana acımayacak, yargılamayacak biri görsün istiyorum. kimileri derine gömer, ben deşip iyileşiyorum kelimelere döktükçe. ama kelimelerin anlamını bilen biri dinlesin istiyorum. o neden, diyor; ben anlatıyorum.
kırıldığım, kırdığım anları seriyorum ipe. çok cümle kurmuyorum. uzun cümleler de kurmuyorum. ilk kez güzellemeden, savunmadan olduğu gibi aktarmaya çalışıyorum. çünkü yalın bir şekilde anlatmayı pek başaramam. her şeyi biraz savunarak, biraz güzelleyerek anlatırım. benim savunma mekanizmam da bu çünkü.
"gitti. beni benim onu sevdiğim kadar sevmedi. geri geldi ama artık ne bu sevgi eskisi gibi ne de ben."diyorum.
ne kadar klişe geliyor değil mi kulağa aşk acısı. ulan herkes bir diğerininkini umursamıyor da 'en çok benim acıyan' diye düşünüyor ya. işte tam olarak bu. beni az seviyor oluşu, bir zaman az sevmiş olması, bende değil bir başkasında huzuru araması... yıllar geçiyor. acı arada bir kalkıp yumruk atıyor. ahh, be...
"şimdi geçmiş işte. bir yola girmiş, bir karar vermişsin. sızlanma. korkaksın! korku çirkin bir bağ onu güzel bir masa üstü ile kapatıp üzerine bir çiçek koyup adına da aşk diyorsunuz." diyor. gerçeği pat diye bırakıyor havaya.
gözümden yaşlar akıyor. onca zamana rağmen. şöyle bir yokluyorum. o da ne! eskisi gibi acımıyor. hala kocaman bir yara, iyileşmedi. iyileşmesi de çok zor. kapatıyorum telefonu. uyuyorum sonra.
yeni bir güne uyanıyorum. bugün çok daha güzel diyorum. güzel görüyor, güzel hissediyorum gerçekten. çünkü fark ettim. ben korkağım! kendime itiraf edemediğim hep buydu. güçlü durmaya çalışıyor, kendimle mücadele ediyordum. artık kendime yalan yok. kabul ettim. buyum ben: aciz, aşık bir kadın.
devamını gör...
kilitli kapılar açılsa
çilingirler aç kalır.
devamını gör...
kereviz seven yazarlar derneği
evet artık bu derneği kurmanın zamanı gelmişti. toplumda kereviz sevdiğinizi linç korkusuyla ifade edemiyor musunuz? iste overlok makinesi pardon fırsat ayağınıza geldi. hadi buyurun.
devamını gör...
profil rozetleri arasındaki karma puan farkı
puan farkından da anladığımız üzere yoldaş kendi sevdiği filmleri yüksek puanlı yaparak kimsenin almasını istememiştir. kendi profilinin eşi benzeri olmasını istememektedir çünkü. ben onun yerinde olsam kimsede olmayan özellikleri bile koyardım profilime. sözlük benim değil mi istediğimi yaparım.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının en yaşlı özelliği
bir yerim ağrıdığında hemen şüphelenip acaba ciddi bir şey mi var ya da kanser miyim moduna giriyorum. gencecik yaşımda kendime yaşlı muamelesi yapıyorum resmen. nasıl geçecek evladım beni kuşatan bu evham!..
devamını gör...
ben kanal istanbul’a evet diyen bir atatürkçüyüm
(bkz: ben et yiyen bir veganım)
akp gitsin, belki o zaman biz de kanal istanbul'a evet deriz. kanal istanbul'un yandaş zengin etmek ve çalabilecekleri ne varsa çalmak için bir proje olduğunu akpliler bile biliyor.
akp gitsin, belki o zaman biz de kanal istanbul'a evet deriz. kanal istanbul'un yandaş zengin etmek ve çalabilecekleri ne varsa çalmak için bir proje olduğunu akpliler bile biliyor.
devamını gör...
insanımızın genelde akıcı ve etkili konuşamaması
en geçerli sebebi kitap okumamak ve araştırmamaktır.
kitap okumak diksiyonu da düzeltir, hitabeti de yükseltir.
kitap okumak bilgi almanızı da sağlar.
kitap tavsiyesi isteyen varsa portakal atabilir. olabildiğim kadar yardımcı olmaya çalışırım.
kitap okumak diksiyonu da düzeltir, hitabeti de yükseltir.
kitap okumak bilgi almanızı da sağlar.
kitap tavsiyesi isteyen varsa portakal atabilir. olabildiğim kadar yardımcı olmaya çalışırım.
devamını gör...
insanı mutlu eden ucuz şeyler
deniz kenarında mis gibi bir havada çıtır çıtır bir simit yanında yeni demlenmiş bir çay'dan daha fazla mutlu edebilecek ne olabilir ki bu hayatta.
devamını gör...
reddettiği erkeğe nasılsın diye mesaj atan kadın
"iyi reddetmiş miyim, ağzı burnu yamulmuş mu?" telaşında olabilir.
devamını gör...
normal sözlük kulüp başkanlığı müracaatları
başkan olmak isteyip de yoğunluktan basvuramadığım durum.
devamını gör...
akp'nin seçimi kaybettiği gece olabilecekler
muhtemelen yenilgiyi kabulenemeyen malum kişinin, kendinden olanları galeyana getirip sokaklara dökeceği ve demokrasi'nin katledileceği gece.
devamını gör...
bir japon inanışına göre
bir kadın kin tuttuğunda, mayıs ayında bile kar yağarmış.
üstelik gözlerimle gördüm. kadınları delirtmeyin...*
üstelik gözlerimle gördüm. kadınları delirtmeyin...*
devamını gör...
yeni nesil kızların yemek yapmaktan bihaber oluşu
canı istememiştir öğrenmemiştir. yıllardır erkeklerin bilmemesi sorun olmuyor da günümüzde bir kesim kadının bilmemesi mi sorun?
devamını gör...