geceye bir şarkı bırak
devamını gör...
erdoğan değil intihar eden vatandaşlar suçludur
insan yaşamına saygı duymadınız en azından ölüsüne saygı duyun diyecektim ama kime neyi anlatıyorum.
devamını gör...
can sıkan dürümler
kadıköy meydanında 6-8 liraya büfelerden yediğiniz dürümlerdir.
lavaşlar çamaşır suyu gibi kokar, dönerin tadı ot gibidir; garnitürler zaten işe yaramaz...
ama ne yapalım yiyoruz, hatıralarımız var, dostluklarımız var.
lavaşlar çamaşır suyu gibi kokar, dönerin tadı ot gibidir; garnitürler zaten işe yaramaz...
ama ne yapalım yiyoruz, hatıralarımız var, dostluklarımız var.
devamını gör...
eskisi kadar kolay olmayan şeyler
-ev almak,
-araba almak,
-genel olarak birçok şeyi almak eskisi kadar kolay değil..
-araba almak,
-genel olarak birçok şeyi almak eskisi kadar kolay değil..
devamını gör...
çift yarık deneyi
abboooov başlığa bak. kuantum fiziğinin temeli oluyor kendileri, bu deney olmasa kuantum kimdi ki?
devamını gör...
normal sözlük'ten sevgili bulmak
reelde bulmaktan çok büyük bir farkı olmayan eylem.
iş sevgili olma noktasına kadar gelmişse zaten kafalar uymuş, fotoğraflara bakılıp karşı taraf beğenilmiş falan demektir. "acaba fotodaki o mu?" gibi bir şüpheniz varsa, bir görüntülü arama ile kişinin fotoğrafındaki kişi olup olmadığını teyit edebilirsiniz zaten.
karaktere gelince... size burada, aslında olmadığı biri gibi davranıp gerçek yüzünü sevgiliniz olduktan sonra gösterecek olan kişi, bunu reelde de yapabilir. yani aynı risk, aynı piyango... değişen hiçbir şey yok. bu nedenle ne ille de yapılması gereken bir eylem olarak ne de ayıplanacak bir eylem olarak değerlendirilmeli bana göre.
iş sevgili olma noktasına kadar gelmişse zaten kafalar uymuş, fotoğraflara bakılıp karşı taraf beğenilmiş falan demektir. "acaba fotodaki o mu?" gibi bir şüpheniz varsa, bir görüntülü arama ile kişinin fotoğrafındaki kişi olup olmadığını teyit edebilirsiniz zaten.
karaktere gelince... size burada, aslında olmadığı biri gibi davranıp gerçek yüzünü sevgiliniz olduktan sonra gösterecek olan kişi, bunu reelde de yapabilir. yani aynı risk, aynı piyango... değişen hiçbir şey yok. bu nedenle ne ille de yapılması gereken bir eylem olarak ne de ayıplanacak bir eylem olarak değerlendirilmeli bana göre.
devamını gör...
yalan
ilk zaman sadece söyleyeni memnun ettiği düşünülse de aslında kimseyi memnun etmez. aslında insan yalan söylemeye ilk kendinden başlar. yalan anlaşılması için kanıt ister bu yüzden insanlarca yoğun şekilde başvurulan bir durumdur.
yalan aklın çapağıdır. derin uykumuzdan uyanırken gözlerimizden
temizlememiz gerekendir. ancak bunu uyurken yapmak imkansızdır.
yalana ve riyaya en az bulaşmanın yolu ise haddini bilmektir, susmaktır.
yalan, söyleyenin boynunda ip'tir her zaman. o ipin altında duran o sandalyeyi tepecek kişidir. ama o öyle biri olmalıdır ki hiç yalana bulaşmamış olsun, çok zor. e peki o zaman kimse kimseye hesap soramayacak yapılan yanlışlıklar öylece
yapanın yanına kar mı kalacak diye sorarsanız, sabırla bekleyin derim.
yalan aklın çapağıdır. derin uykumuzdan uyanırken gözlerimizden
temizlememiz gerekendir. ancak bunu uyurken yapmak imkansızdır.
yalana ve riyaya en az bulaşmanın yolu ise haddini bilmektir, susmaktır.
yalan, söyleyenin boynunda ip'tir her zaman. o ipin altında duran o sandalyeyi tepecek kişidir. ama o öyle biri olmalıdır ki hiç yalana bulaşmamış olsun, çok zor. e peki o zaman kimse kimseye hesap soramayacak yapılan yanlışlıklar öylece
yapanın yanına kar mı kalacak diye sorarsanız, sabırla bekleyin derim.
devamını gör...
bölünmüş sınıf deneyi
bir ilkokul öğretmeninin öğrencilere ırkçılığı anlatabilmek için düzenlediği bir deneydir. lowa kasabasında öğretmenlik yapan jane elliot, 1968 yılının şubat ayında derste, dünya genelinde ırkçılığa karşı savaş vermiş martin luther king’i anlatmıştı. 4 nisan 1968 günü martin luther king aldığı otelin balkonunda silahla vurularak öldürülür. ertesi gün okula gittiğinde derste öğrencisi steven armsrong ”o kralı neden vurdular?’‘ diye sorar. jane elliot ''bunu anlatmamı istiyor musunuz'' diye sorar ve tüm sınıf da evet diye bağırır.
jane elliot, öncelikle sınıfına martin luther’in ırkçılık sebebiyle öldürüldüğünden bahsetti. ardından ırkçılığı benimsetmek için deneye başlamıştır. tüm sınıf beyaz tenli olduğu için onları göz renklerine göre ayırmaya karar verir. nazilerde mavi gözlüler üstün ırkı, kahverengi gözlüler ise yok edilmesi gerekenleri temsil ediyordu ve ölümleri göz renklerine göre karar veriliyordu. o da burdan yola çıkarak ırkçılığın göz rengine göre karar verildiğini anlatır.
deneyin ilk gününde elliot, sayıları az olan mavi gözlü öğrencileri diğerlerinden ayrılmak için onların koluna kahverengi bir kuşak bağladı ve onları sınıftaki ön sıralara oturttu. mavi gözlü öğrencilerin üstünlüğünün daha iyi anlaşılması için öğrencilerine mavi gözlülerin öğlende daha fazla yemek yiyebileceklerini, teneffüsü daha uzun yapabileceklerini, açılan orman spor salonuna girebileceklerini, onların daha temiz olduğunu söyledi. mavi göz rengine sahip çocuklar daha ilk günden havaya girmiş ve kendilerinin üstün oldukları düşüncesiyle diğer arkadaşlarından uzak durmaya başlamışlardı. günün sonunda öğrencilere bir sınav yaptı ve mavi gözlü öğrenciler daha yüksek notlar aldılar. mavi gözlülerin daha zeki olduğunu söyledi ama asıl önemli nokta özgüvendi.
diğer gün derse gelen öğretmen öğrencilere bir açıklama yapacağını söyledi. onlardan özür dileyerek bir hata yaptığını asıl üstün ırkın kahverengi gözlüler olduğunu söyledi. mavi gözlü çocukların kolundaki kuşakları topladı ve kuşakları kahverengi gözlü çocukların koluna bağladı. artık ayrıcaklı olanlar kahverengi gözlü öğrencilerdi.
jane elliot, cuma günü yaptığı deneyin ilk aşamasında mavi gözlü öğrenciler diğer arkadaşlarına karşı sert davranışlar gösterirken, deneyin ikinci kısmında kahverengi gözlü öğrencilerin mavi gözlü öğrencilere çok sert davranışlar göstermediğini gözlemledi. çünkü kahverengi gözlü çocuklar bu ayrımın ne kadar kötü hissettirdiğini biliyorlardı.
aynı gün jane elliot, öğrencilere bunun bir deney olduğunu açıkladı. göz renginin bir üstünlük olmadığını, üstünlük taslamanın ve ayrımcılık yapmanın ırkçılığın ta kendisi olduğunu öğrencilerine açıkladı ve öğrencilerinden birbirlerine sarılmalarını istedi. ardından sınıftan bu deney hakkında yazı yazmalarını istedi ve yazılan yazıları martin luther king’in eşine gönderdi.
bu deney, okul içerisinde kalmayıp gazete ve televizyonlarda yayınlandı. jane elliot bu deneyle bir çok ödül aldı. 1970 yılında ”bölünmüş sınıf deneyi” ardından 1996 yılında ”mavi gözler” adında bir başka belgesel filmi çekildi. ardından elliot, 2016 yılında bbc’nin ”dünyayı geliştiren 100 kadın” isimli listesine eklendi.
jane elliot, öncelikle sınıfına martin luther’in ırkçılık sebebiyle öldürüldüğünden bahsetti. ardından ırkçılığı benimsetmek için deneye başlamıştır. tüm sınıf beyaz tenli olduğu için onları göz renklerine göre ayırmaya karar verir. nazilerde mavi gözlüler üstün ırkı, kahverengi gözlüler ise yok edilmesi gerekenleri temsil ediyordu ve ölümleri göz renklerine göre karar veriliyordu. o da burdan yola çıkarak ırkçılığın göz rengine göre karar verildiğini anlatır.
deneyin ilk gününde elliot, sayıları az olan mavi gözlü öğrencileri diğerlerinden ayrılmak için onların koluna kahverengi bir kuşak bağladı ve onları sınıftaki ön sıralara oturttu. mavi gözlü öğrencilerin üstünlüğünün daha iyi anlaşılması için öğrencilerine mavi gözlülerin öğlende daha fazla yemek yiyebileceklerini, teneffüsü daha uzun yapabileceklerini, açılan orman spor salonuna girebileceklerini, onların daha temiz olduğunu söyledi. mavi göz rengine sahip çocuklar daha ilk günden havaya girmiş ve kendilerinin üstün oldukları düşüncesiyle diğer arkadaşlarından uzak durmaya başlamışlardı. günün sonunda öğrencilere bir sınav yaptı ve mavi gözlü öğrenciler daha yüksek notlar aldılar. mavi gözlülerin daha zeki olduğunu söyledi ama asıl önemli nokta özgüvendi.
diğer gün derse gelen öğretmen öğrencilere bir açıklama yapacağını söyledi. onlardan özür dileyerek bir hata yaptığını asıl üstün ırkın kahverengi gözlüler olduğunu söyledi. mavi gözlü çocukların kolundaki kuşakları topladı ve kuşakları kahverengi gözlü çocukların koluna bağladı. artık ayrıcaklı olanlar kahverengi gözlü öğrencilerdi.
jane elliot, cuma günü yaptığı deneyin ilk aşamasında mavi gözlü öğrenciler diğer arkadaşlarına karşı sert davranışlar gösterirken, deneyin ikinci kısmında kahverengi gözlü öğrencilerin mavi gözlü öğrencilere çok sert davranışlar göstermediğini gözlemledi. çünkü kahverengi gözlü çocuklar bu ayrımın ne kadar kötü hissettirdiğini biliyorlardı.
aynı gün jane elliot, öğrencilere bunun bir deney olduğunu açıkladı. göz renginin bir üstünlük olmadığını, üstünlük taslamanın ve ayrımcılık yapmanın ırkçılığın ta kendisi olduğunu öğrencilerine açıkladı ve öğrencilerinden birbirlerine sarılmalarını istedi. ardından sınıftan bu deney hakkında yazı yazmalarını istedi ve yazılan yazıları martin luther king’in eşine gönderdi.
bu deney, okul içerisinde kalmayıp gazete ve televizyonlarda yayınlandı. jane elliot bu deneyle bir çok ödül aldı. 1970 yılında ”bölünmüş sınıf deneyi” ardından 1996 yılında ”mavi gözler” adında bir başka belgesel filmi çekildi. ardından elliot, 2016 yılında bbc’nin ”dünyayı geliştiren 100 kadın” isimli listesine eklendi.
devamını gör...
eden
never try to reach,never try o reach,your eden..live versiyonunu kaç kere dinledim bilmiyorum.sözleri,melodisi o kadar güzel ki o kadar anlamlı ki.
devamını gör...
1000 numaralı normal sözlük yazarı
bu 1000'ciyi es geçsek mi diyeceğim olaydır. malumunuz, sanatçı burada küfür yasağını farklı bir şekilde delmeye uğraşmış.
devamını gör...
sherlock holmes vs hercule poirot
ikisinin döneminde ne parmak izi ne dna vardı. akıl, zeka, dikkat, sezgiyle bulunuyordu katiller.
devamını gör...
günaydın sözlük
günaydın sözlük,
iyi ki mi üzmüşler beni.. iyi ki mi canımı acıtmışlar.. evet, okurken bile insanın içini "cıııızzzzz" ettiren cümleler sanki değil mi? ama gerçekten insanoğlu bazı şeyleri acılarla yoğrula yoğrula öğreniyor maalesef... özellikle insanlara sınır çizebilmeyi öğrenebilmek, yıllarca süren emek emek dokunan bir kilim gibi.. o kilimi dokurken çoğu kez umutsuzluk, çaresizlik falan hissediyor, "bu savaş hiç bitmeyecek offf" diye isyan ediyor ama ne zaman ki kendini, insanları biraz olsun tanımaya başlayınca yani kilimde bazı desenler ortaya çıkmaya başlayınca "galiba öğreniyorum ben bu işi yaa" diyerekten yüreği umutla doluyor.. işte bugün de öyle minik de olsa umutların yüreğimizde yeşermeye başladığı güzel bir gün olsun mu? olsun, olsun, hadi bakalım yeni güne merhaba...
iyi ki mi üzmüşler beni.. iyi ki mi canımı acıtmışlar.. evet, okurken bile insanın içini "cıııızzzzz" ettiren cümleler sanki değil mi? ama gerçekten insanoğlu bazı şeyleri acılarla yoğrula yoğrula öğreniyor maalesef... özellikle insanlara sınır çizebilmeyi öğrenebilmek, yıllarca süren emek emek dokunan bir kilim gibi.. o kilimi dokurken çoğu kez umutsuzluk, çaresizlik falan hissediyor, "bu savaş hiç bitmeyecek offf" diye isyan ediyor ama ne zaman ki kendini, insanları biraz olsun tanımaya başlayınca yani kilimde bazı desenler ortaya çıkmaya başlayınca "galiba öğreniyorum ben bu işi yaa" diyerekten yüreği umutla doluyor.. işte bugün de öyle minik de olsa umutların yüreğimizde yeşermeye başladığı güzel bir gün olsun mu? olsun, olsun, hadi bakalım yeni güne merhaba...
devamını gör...
bir idam mahkumunun son günü
kafa sözlük kitap edebiyat kulübüyle birlikte okuduğumuz bir victor hugo romanı.
ben kitabı daha önce okumuştum, ancak canım kulüple tekrar okuyunca ilk okumamda yüzeysel okumuşum onu fark ettim. mesela idama yaklaşan her bir gün,saat,dakika sanki ben idam edilecekmişim gibi hissettim bu kez. kendimi o kadar zayıf ve zavallı hissettim ki. neredeyse 80 sayfalık bir kitapta bu yoğunluğu yaşatabilmiş,yazabilmiş victor hugo.
kitapta mahkumun neden idam cezası yediği detayını verilmemişti ama suçunu kabul ediyordu mahkum. ki çok mantıklı bir detaydı bu. ama ben nedense hep haksız yere idam ediliyormuş gibi düşündüm. kitabı öyle benimsedim ki içinde bulunduğumuz ülkenin hukuk düzeninde haksız yere idam cezasına çarptırılmış gibi hissettim. yıllar önce yazılmış bir romandaki bazı detaylar hala kendini hissettiriyor,sorgulattırıyor,korkutuyor.
ayrıca kitap ilk bakışta salt idam cezasına karşı bir tepki mesajı barındırıyor gibi gelse de kulüp toplantımızda irdelediğimizde idam cezasının varlığından öte, bunun otoritelerce belirlenmesi,cezanın kişiye göre işlemesine bir haykırış alt metni barındırıyor olabileceğini de düşündük. (sevgili (gbkz: bubbles of death) düşündü.)
kısacası yine dolduğumuz,anlamlandığımız etkileyici bir okuma oldu.
ayrıca bu romanla paul de senneville'in spring wlatz'ını o kadar yakıştırdım ki okurken arka planda kısık sesle dinlenebilirse daha da vurucu bir okuma olabilir.
ve son olarak birkaç alıntıyla entrymi sonlandırıyorum:
şimdi sakinim, her şey bitti,tamamen bitti. müdürün ziyaretinin yarattığı korkunç kaygılardan kurtuldum. çünkü itiraf edeyim, hala umutluydum... şimdi tanrı'ya şükür , hiç umudum kalmadı.
-deliler! çok aşırıya kaçtılar! herkesi küçümsermiş gibi bir halleri vardı. size gelince delikanlı, sizi oldukça düşünceli görüyorum.
-delikanlı mı? dedim, sizden daha yaşlıyım; her çeyrek saatte hayatımın bir yılı gidiyor.
ben kitabı daha önce okumuştum, ancak canım kulüple tekrar okuyunca ilk okumamda yüzeysel okumuşum onu fark ettim. mesela idama yaklaşan her bir gün,saat,dakika sanki ben idam edilecekmişim gibi hissettim bu kez. kendimi o kadar zayıf ve zavallı hissettim ki. neredeyse 80 sayfalık bir kitapta bu yoğunluğu yaşatabilmiş,yazabilmiş victor hugo.
kitapta mahkumun neden idam cezası yediği detayını verilmemişti ama suçunu kabul ediyordu mahkum. ki çok mantıklı bir detaydı bu. ama ben nedense hep haksız yere idam ediliyormuş gibi düşündüm. kitabı öyle benimsedim ki içinde bulunduğumuz ülkenin hukuk düzeninde haksız yere idam cezasına çarptırılmış gibi hissettim. yıllar önce yazılmış bir romandaki bazı detaylar hala kendini hissettiriyor,sorgulattırıyor,korkutuyor.
ayrıca kitap ilk bakışta salt idam cezasına karşı bir tepki mesajı barındırıyor gibi gelse de kulüp toplantımızda irdelediğimizde idam cezasının varlığından öte, bunun otoritelerce belirlenmesi,cezanın kişiye göre işlemesine bir haykırış alt metni barındırıyor olabileceğini de düşündük. (sevgili (gbkz: bubbles of death) düşündü.)
kısacası yine dolduğumuz,anlamlandığımız etkileyici bir okuma oldu.
ayrıca bu romanla paul de senneville'in spring wlatz'ını o kadar yakıştırdım ki okurken arka planda kısık sesle dinlenebilirse daha da vurucu bir okuma olabilir.
ve son olarak birkaç alıntıyla entrymi sonlandırıyorum:
şimdi sakinim, her şey bitti,tamamen bitti. müdürün ziyaretinin yarattığı korkunç kaygılardan kurtuldum. çünkü itiraf edeyim, hala umutluydum... şimdi tanrı'ya şükür , hiç umudum kalmadı.
-deliler! çok aşırıya kaçtılar! herkesi küçümsermiş gibi bir halleri vardı. size gelince delikanlı, sizi oldukça düşünceli görüyorum.
-delikanlı mı? dedim, sizden daha yaşlıyım; her çeyrek saatte hayatımın bir yılı gidiyor.
devamını gör...
sadaka tipi sosyal ilişki
toplum ya da toplulukların dışında kalmış, 'yeteri kadar' saygın görünen kişiliklere, sosyal ilişkilerden mahrum kalmasınlar diye yapılan yardım eylemi.
allah yardım etsin, biz aşısını yapalım da, artık müstehakı varsa insanlar içlerinde, bizden de ırak olsun geleneğinin modern zamanlara uyarlanmış sürerliliğidir.
modern zamanlara özgü bir eşitlik ve özgürlük kavrayışı, organizatör bireylerde var olsa da, hiç bir zaman özümsenememiştir ve genellikle kişisel olarak da uzak durulmak istenen 'yardıma muhtaç' kişilerin ihtiyaçları da iş bu organizatör kişilikler ve finansörleri tarafından belirlenir. *
bu sadaka-zekat tipi duyarlılıkların yarattığı kırgınlığı, insan, kendini yetiştirerek giderebilir ancak, hiçbir zaman kişisel doyuma ulaşabilecek olanağı yakalayamayacağı da bir gerçektir, aynı insanın..
allah yardım etsin, biz aşısını yapalım da, artık müstehakı varsa insanlar içlerinde, bizden de ırak olsun geleneğinin modern zamanlara uyarlanmış sürerliliğidir.
modern zamanlara özgü bir eşitlik ve özgürlük kavrayışı, organizatör bireylerde var olsa da, hiç bir zaman özümsenememiştir ve genellikle kişisel olarak da uzak durulmak istenen 'yardıma muhtaç' kişilerin ihtiyaçları da iş bu organizatör kişilikler ve finansörleri tarafından belirlenir. *
bu sadaka-zekat tipi duyarlılıkların yarattığı kırgınlığı, insan, kendini yetiştirerek giderebilir ancak, hiçbir zaman kişisel doyuma ulaşabilecek olanağı yakalayamayacağı da bir gerçektir, aynı insanın..
devamını gör...
66 artı 44'ün 100 yapmaması
77+33 ün 100 yapmaması kadar ilginç değildir.
devamını gör...
fuck buddy
sözlükte eli malum tarafında gezinen bir kitle olduğunu düşündüren başlık.lutfen reca ediyorum o elinizde tuttuğunuz şeyi başka tarafa çevirin,bı kaza falan çıkmasın.
devamını gör...
karısının iç çamaşırına sığınan acizler
bir içişleri bakanının sarf ettiği sözdür.
artık bakan olmaya layık birisi olmadığı konusunda herkes hemfikirdir herhalde...
şayet, sokakta şu lafı birisine deseniz adam çıkartır vurur sizi.
artık bakan olmaya layık birisi olmadığı konusunda herkes hemfikirdir herhalde...
şayet, sokakta şu lafı birisine deseniz adam çıkartır vurur sizi.
devamını gör...
ben aptal mıyım
sözleri nil karaibrahimgil'e müziği ozan çolakoğlu'na ait bir şarkı. şarkının klibindeki çizimlerin nil karaibrahimgil'e ait olduğu söyleniyor. şarkının ben aptal mıyım kısmına gelince insan bir kendini sorgulamıyor değil. (bkz: ben manyak mıyım) *
dinlerken insana kendini suçlu hissettiriyor. sözlerinin bir kısmını şöyle bırakayım.
yemem ben artık bunları
ters yüz ettim hayatımı
yemem ben artık bunları
ters yüz ettim hayatımı
dedim yak lambalarını
oyna sen de zarlarını
bırak başkalarını
ben aptal mıyım?
işime gelmeyince hep
hayatın kendisi sebep
sen onca fırsatı tep
ben aptal mıyım?
aşkın şudur sözlük anlamı
arıyo'sun sen belanı
aşkın şu sözlük anlamı
arıyo'sun sen belanı
ben miyim hapse tıktığım?
neden suçlu kılıklıyım?
söyle gardiyanım
çok yatar mıyım?
işime gelmeyince hep
hayatın kendisi sebep
sen onca fırsatı tep
ben aptal mıyım?
niye sordum soruları?
biliyordum cevapları
niye sordum soruları?
biliyordum cevapları
gel her gün aynı şeyi yap
git her gün aynı yola sap
sonra gelince hesap
ben manyak mıyım?
unuttum mu ben kendimi?
kuruttum mu günlerimi?
biriktirdim dünleri
ben aptal mıyım?
aşkın şudur sözlük anlamı
arıyo'sun sen belanı
aşkın şu sözlük anlamı
arıyo'sun sen belanı
ben miyim hapse tıktığım?
neden suçlu kılıklıyım?
söyle gardiyanım
çok yatar mıyım?
işime gelmeyince hep
hayatın kendisi sebep
sen onca fırsatı tep
ben aptal mıyım?
ben miyim hapse tıktığım?
neden suçlu kılıklıyım?
söyle gardiyanım
çok yatar mıyım?
işime gelmeyince hep
hayatın kendisi sebep
sen onca fırsatı tep
ben aptal mıyım?
nil karaibrahimgil-ben aptal mıyım?
dinlerken insana kendini suçlu hissettiriyor. sözlerinin bir kısmını şöyle bırakayım.
yemem ben artık bunları
ters yüz ettim hayatımı
yemem ben artık bunları
ters yüz ettim hayatımı
dedim yak lambalarını
oyna sen de zarlarını
bırak başkalarını
ben aptal mıyım?
işime gelmeyince hep
hayatın kendisi sebep
sen onca fırsatı tep
ben aptal mıyım?
aşkın şudur sözlük anlamı
arıyo'sun sen belanı
aşkın şu sözlük anlamı
arıyo'sun sen belanı
ben miyim hapse tıktığım?
neden suçlu kılıklıyım?
söyle gardiyanım
çok yatar mıyım?
işime gelmeyince hep
hayatın kendisi sebep
sen onca fırsatı tep
ben aptal mıyım?
niye sordum soruları?
biliyordum cevapları
niye sordum soruları?
biliyordum cevapları
gel her gün aynı şeyi yap
git her gün aynı yola sap
sonra gelince hesap
ben manyak mıyım?
unuttum mu ben kendimi?
kuruttum mu günlerimi?
biriktirdim dünleri
ben aptal mıyım?
aşkın şudur sözlük anlamı
arıyo'sun sen belanı
aşkın şu sözlük anlamı
arıyo'sun sen belanı
ben miyim hapse tıktığım?
neden suçlu kılıklıyım?
söyle gardiyanım
çok yatar mıyım?
işime gelmeyince hep
hayatın kendisi sebep
sen onca fırsatı tep
ben aptal mıyım?
ben miyim hapse tıktığım?
neden suçlu kılıklıyım?
söyle gardiyanım
çok yatar mıyım?
işime gelmeyince hep
hayatın kendisi sebep
sen onca fırsatı tep
ben aptal mıyım?
nil karaibrahimgil-ben aptal mıyım?
devamını gör...
gurbetçi diyalogları
yaz aylarında otobüste, yolda, sokak ve uçakta hatta zaman zaman ailelerimizin içinde maruz kaldığımız güldüren diyaloglar bütünü. çoğunlukla o aksandan pek bi halt anlamıyoruz. genelde onlarda da "lan beni kandıracaklar mı acaba" düşüncesi oluyor.
devamını gör...
#20liyaşlarchallenge
geçen sene de evdeydim şuan da evdeyim, challenge muhabbetinin en sıkıcı 20 yaşı. ben 2019'da dondum ve sadece bilincim açık gibi hissediyorum.
devamını gör...