hegel'den şöyle bir cümle kalmış aklımda; bilmeden bilgi nedir diye sormak, yüzmeden yüzmenin sınırlarını araştırmaya benzer. kendisi o yüzden bilgiden deği, "varlık"tan başlıyor.

kendinde şey/kendi için olan şey.

görü-gerçek

ayrımlar bunlar. zaman-mekan dışına çıkamayan aklın yapısal özellikleri. tüm gerçeklik zihnimizin doğaya kendini dayatarak onu çarpıtmasından ibarettir. hiçbir zaman uzam-zaman dışına çıkamayacak usumuzun çarpıttığı gerçekliği mutlaklaştırmak bir sefilliktir.

gerçeğin tanımını görülerden ibaret yapmamız kant sonrası imkansızdır. zaman-mekan insanın içinde akan görü biçimleri ise, bunları doğaya zihnimiz vuruyorsa, üstelik nedensellik dahi zihnimizin bir kategorisi ise hakikatten bahsetmek nasıl mümkün olabilir? eğer bunlar varsa, bunların dışında olan uzam-zaman dışı da olmalı. ancak bu kapı bize kapalı. içerisi hakkında konuşamayız. buna haddimiz yok.

bu "özgür" olduğumuzu zanneden köleler olduğumuz gerçeğiyle yüzleşmenin verdiği devasa bir buhran. özgürlük ve bilgi birbirine bağlı şeyler. doğanın zorunluluk temelinde akmasını hep göz önünde tutmalı. bilinç yok, bilgi yok, sadece yasalar var. doğanın özü zorunluluk, insanın özü özgürlüktür.

şu an en derinden duyduğum şey; bizim kategoriler ve görü biçimleriyle çarpıttığımız gerçekliğe hiçbir zaman tam manasıyla ulaşamayacak olmamızın verdiği değersizlik hissi.

öznenin nesnesini bükmesinden bahsediyorum. nesneyi dahi duyu organlarımızın yapısına bağlı olarak algılamaktayız. duyu organları farklı evrimleşse idi, gerçeklik de değişecekti. üstüne üstlük akıl edilgen bir alıcı değil, etken bir bükücüdür. gerçeklik çok fazla işleme tabi tutuluyor. kesinlikle mutlaklaştırılamaz. çok kaypak bir zemin bu. geriye özgür olabilmeyi ummak kalıyor.

insanın ahlak ile özgür olabileceği savı kant'ın. insan duyusal ve ussal olarak iki yanlı bir varlık. duyusal olanın peşinde koşan sürü ahlakının insanı arzu ve tutkularına köle ettiği, pratik usun buyurduğu kategorik ahlaka boyun eğmenin insanı özgürleştiren yegane şey olduğu, çünkü bunun duyusalı bastıran insanın kendini ortaya koyması demek olduğu savı da onun.

vicdanın buyurduğuna uygun davranmak, (kategorik imperatif) insanın çıkarlarına ket vurarak pratik usunu açımlaması bir irade ortaya koyması demek. zorunluluk temelinde sadece insan olduğumuz için sahip olduğumuz tutkularımızı yani duyusal çıkarlarımıza ket vurarak bu zorunluluğu kırabildiğimiz ölçüde özgürleşiyoruz kant'a göre.

nietzshce'nin kant'a sinsi hristiyan demesinin ve kızgın olmasının sebebi de bu sanırım. insanın doğasını inkar eden, görece hristiyanlığa yakınsayan bir ahlak anlayışı. ahlakın üzerinde durmamın sebebi kant'ın bunu numenden buraya açılan bir kapı olduğunu düşünmesi. kendinde şeyin içimizdeki a priori yansıması gibi. temelde vicdan. neden ve niçin var? insanın özü özgürlük ise ve pratik akla uygun eylemek yukarıda anlattığım gibi kantçı anlamda özgürleşmekse dünya'da yapılacak yegane anlamlı şey sanıyorum pratik usa kulak vermek olacak.

ancak her türlü bunların ötesinde sorun şu; bildiğimiz hiçbir şey yok. bunu doğrudan usu işleterek buluyoruz. kendi ilkeleriyle, yapısıyla kendisini inkar ve iptal eden bir şeyden bahsediyorum.

deneyci barbarlar bilgi konusunda bir büyük gedik açtılar. sonrasında kant'la bu sabit bir boşluğa dönüştü. isimler hiç önemli değil. konseptin bu denli trajik olması, aradığımız cevaplara ulaşamayacak olmanın trajik bilinci katlanılabilir olmaktan çıkıyor artık.

anlam erek ve bilgi ile mümkündü. hatta varlık dahi öyle. her türlü yol tıkalı artık. varlık-düşünce ve anlam üçgeninde savrulan yapraklar gibiyiz.

özgür olduğumuza ve pratik usumuza boyun eğerek özgürleşeceğimize inanmıyorum.

minimal özgürlük alanları pratik hayatın duyusal aşamalarında var. ancak ötesi yok. insan yukarı atılıp aşağı düşerken bilinç verilmiş bir taş gibi, o taşa bilinç verip sorsaydık kendi isteğiyle düştüğünü zannedecekti. insan kendini inşaya mecburdur ancak inşa edecek özgürlük alanı özellikle modern dönemde kalmamıştır. özü özgürlük olarak tanımlanan insan bu kadar tutsak ise insanın kendisinden dahi söz etmek absürt değil midir? prangalar var, elimizi atsak belki tutunacağımız bir kendinde şey var, büyük bir hakikat var ancak ebediyen ondan kopuğuz. hiçbir zaman ulaşamayacağız.

bu değersizlik ve imkansızlık hissini aşacak tek şey bizi uyutacak coşkun duygulanımlar sanıyorum.

coşkun duygulanım yaşama hassası yüksek olanlar, yani kaybedenler yani genellikle varoluşları duyusal ve manevi mahrumiyetlerle dolu olanlar bunları doldururken yaşayacakları yüksek duygulanımlar sayesinde -ki bana göre bu hassa onca mahrumiyetin ardından verilen üstü kapalı bir ödüldür- huzur içinde ölsünler. naçizane tavsiyemdir.
devamını gör...

robert sheckley’in orijinal adı the status civilization olan ve türkçeye mevki uygarlığı olarak çevrilen harika kitabında geçen haklı bir gerekçeye dayanan doğru bir tespiti ifade eden cümledir.

en gühankarından en masumuna kadar bütün suçların bir çekiciliği vardır, herkes için olmasa da. suç işleme dürtüsü karşı konuşamayacak bir güce sahiptir. hayatınızın bir anında mutlaka küçük ya da büyük bir suça bulaşırsınız: ya bir cinayet ya da okuldan kaçmak gibi.

ve suç bir kere topluma sirayet etmeye başladı mı artık önü alınmaz bir sürece dönüşür. suç yeni suçları doğurur. işlenen suç bir intikam veya bir hesaplaşma, bir ödeşme gerektirdiğinde artık yaydan kurtulmuş bir ol gibidir. ne durdurulabilir ne de geri döndürülebilir.

bulaşıcılığı çok yüksek bir hastalık gibi yayılır. yılmaz erdoğan’ın bana bir şeyhler oluyor isimli tiyatro oyununda geçen şu söz aslında suçun bulaşıcılığını çok iyi anlatır. her suç bir cezadır ve her ceza aynı zamanda bir suç. her suç bir ceza gerektirdiğine göre bu bir sarmala dönüşür elbette.

suç bir hastalıktır ve bu hastalığın ana nedeni belki de insanların içinden gelen o etkileyici sestir: bayılırım belaya!
devamını gör...

nerden biliyorsun tanımadığını? isteyen istediğini yapar. kimse seni nickaltında pohpohlamadı diye başkalarınınkine laf atmak da ne bileyim. işiniz gücünüz millete sallamak zaten.
devamını gör...

günaydın sözlük.
hayat öğrenmek isteyene de istemeyene de öğretiyor kendini.
kuş gibi mutlu olalım kuş gibi mutlu edelim o vakit.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

size günaydın diyorum,dertlerim ve ben uykuya dalıyorum..
devamını gör...

1967 yılında israil tarafından işgal, 1981 yılında ilhak edilmiş, bugün suriye ve israil arasındaki en büyük ihtilaf konusu olan bölgedir.

bu bölgenin önemi ise 2 harfle özetlenebilir; "su". golan tepeleri bugün israil'in yıllık su ihtiyacının %40'ını karşılayan verimli bir platodur. aynı zamanda bu bölgede şaraplık üzüm olan ünlü chardonnay üzümleri yetişmektedir.
devamını gör...

kelimenin yunanca aslı “philosophia” dır. “philia” yani sevgi ve “sophia” yani bilgelik ya da bilgi anlamına gelen iki kelimeden türemiştir. bu fesefe'nin kelime anlamıdır ya da etimolojisidir. felsefe nedir sorusuna cevap değildir. felsefe nedir sorusu, felsefe'nin büyük sorularındandır ve cevaben filozoflar kendi aralarında ortak bir tanim yapmazlar. filozoflar zaten birbirlerinden ayrı orjinal düșünce sistemleri vardır. felsefeyi tanımlarken kendi orjinal fikirlerini yansıtırlar. fesefe'nin güzelliği de budur. tabii benim çok beğendiğim tanım kant'ın tanımıdır.

"kendisini akla dayanan nedenlerle meşru kılmak veya haklı çıkarmak iddiasında olan bir zihinsel etkinlik biçimi"
devamını gör...

davulun sesi uzaktan hoş gelir dedirten yaşantıdır.

sabah karga bir şeyini yemeden işe başlanır, belki hava kararına kadar ya da çalışanın pestili çıkana kadar devam edilir ve bu istisnasız her gün tekrar eder. bugün ne iş yapıldı diye sorulsa hiçbir şey gösterilemez. zor hayattır, ömürden yer bitirir.

temiz hava solumak , şirin hayvanlarla oynamak, lezzetli doğal gıdalar tüketmek, kısa süreli tatil yapmak için tamam iyidir, hoştur ama uzun vadede gerçekten çekilmez.

köyde yaşayıp bu hayata adapte olmuş ve bunu seven insanlara çok büyük saygı duyuyorum.*
devamını gör...

dünya üzerindeki onlarca şehri video şeklinde gezerek izleyebiliyorsunuz, hangi şehri geziyorsanız o ülkenin radyosunu dinliyorsunuz.

buradan
devamını gör...

var böyle yazar. çünkü ihtiyaç duymaz. yazar, okur, çıkar. arada, kırk yılda bir hatır sorar. ne kadar çok modlarla içli dışlı oluyor bazıları. yetmiyor kavga ediyorlar falan. akıl almıyor.
devamını gör...

babam ne zaman küfür etse allah ona günah yazmasın diye dua ederdim.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

sıkıntılı bir dönemde kafamı meşgul etti. teşekkürler kafa sözlük ve çok değerli kafa sözlük yazarları.
devamını gör...

meraklısına bir kitap önerebilirim dostlar.
ural altay mitolojisinde arketipler ve semboller-andrey markoviç sagalayev
devamını gör...

çok istiyorum yazmak. burayı demiyorum tabi ki normal yazmaktan bahsediyorum. var yazmak istediğim bir kaç hikaye belki yazdıkça artacaklarda. zaman yok sanki bir şey engel olmak için her şeyi yapıyor gibi.
bu arada çok yazdığım için rahatsız olanlar var hissediyorum ama görmezden geliyorum ne yapim ben yazmadan duramıyorum. verdiğim rahatsızlıktan dolayı özür dilerim.
devamını gör...

normalde x lira olan ürünün, 3x liraya çıkarılıp indirim günlerinde 2x liraya indirilmiş gibi yapıldığı dönemlerdir. afiyet olsun.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

! おはようございます bir günaydın mesajı atamayacakmıyız japonca, bizim neyimiz eksik.
devamını gör...

kalbimden geçen iki isim bu mailin ekindedir şaka şaka
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

bacak görünce salyası akan tiplerle karşı karşıya kaldığı için örtmek zorunda kalan kızdır.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim