twitter'dan görmüş olsam da bizim sözlükte de olsa güzel olurdu.
devamını gör...

müptelası olduğumuz bu harika içeceğin, tarih sahnesine çıkışı 850 yılında oluyor. aslında her şeyi bir keçi sürüsüne ve çobana borçluyuz. bir kahve tiryakisi olarak, yazıma başlamadan önce burdan sonsuz teşekkürlerimi iletmek isterim. bach'ın "coffee cantata" eserini de şuraya bıraktıktan sonra başlayalım.


her şey, kaldı adındaki çobanın güttüğü keçilerin bir meyveyi yedikten sonra canlanmaları ile başlıyor. bunu gören çoban meyveyi kendisi de deniyor. kahve sevgisinin bu kadar büyüyeceğini o zaman fark etmiş midir acaba?

daha sonraki durağımız keşişler oluyor. bu gizemli meyveyi onlar da deniyor. tadı çok acı geldiği için hepsini ateşe atıyorlar. daha sonra öyle güzel bir koku yayılır ki keşişler mest olur. keşişler daha sonra bu kavrulmuş meyvelerden bir içecek hazırlamışlar. keşişler kahveyi içtikten sonra bütün gece ayık kalmışlar. daha sonra bu sihirli içecek, kısa sürede yayılmış dört bir yana. 1000 yıllarında yemen'de üretilmeye başlanmış bile.

kahvenin istanbul'a gelişi kanuni sultan süleyman döneminde gerçekleşmiş. sınırları yemen'e kadar uzayan osmanlı, yemen valisi özdemir paşa sayesinde kahve ile tanışmıştır. bu tanışıklık gittikçe ilerlemiş ve artık sarayda kırk kişilik kadrolu kahveci ustaları çalışmaya başlamış.

efendim kahvenin ünü sarayın dışına da taşmış tabii ki. 1550 yılında ilk kahvehane açılmış istanbul'da. daha sonraki her mahallede bir kahvehane olmuş. insanlar burda oturur, muhabbet eder, tartışır, iş konuşur, ticaret yapar bir yandan da kahvesini yudumlarmış.

kahve tutkunu italyanlar da kahve ile osmanlı sayesinde tanışmıştır. venedikli tacirler 1615 yılında ilk kahve tohumlarını venedik'e götürerek bu harika içeceği bir kıtaya daha taşımışlardır. 1683 viyana kuşatması sırasında osmanlı'nın kahve tohumlarını cephede bırakması ile avrupa'ya da kahvehaneler açılmaya başlamıştır. polonyalı bir girişimci bu çuvallar dolusu kahveler ile ilk kahvehaneyi açmış.

istanbul'da olduğu gibi avrupa'da da çok sevilmiş kahvehaneler. voltaire, balzac, beethoven ve mozart da bu kahvehanelerin müdavimlerinden. balzac'ın kahve tutkusunu bilmeyen yoktur zaten. günlük 50 fincan kahve içtiği söylenir.

tabii ki o zaman kahve üretimi arabistan, afrika topraklarında. avrupa'ya da yayılması ile orda da kahve bitkisi yetiştirilmeye çalışılmış. 17. yüzyılın sonlarına doğru seralarda üretilen bitkiler, çeşitli yerlere gönderilmiş. bir tanesi de paris'te xıv. louis'e hediye edilmiş. bu hediye milyonlarca kahve bitkisinin atası olmuş.

şüphesiz kahve bizim kültürümüzde bambaşka bir noktaya yerleşmiştir. telvesi ile içilen tek kahve türü olan türk kahvesi de bu kültürün çok önemli bir parçası aynı zamanda insanlığa bir hediyemiz. sabahların mutluluk sebebi kahvaltı bile kahvenin altına yenilen yemekten alır ismini. bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır sözü de belki de sevgimizi gösteren en büyük kanıttır.
devamını gör...

başımız ağrımaktadır. ağrısı saatlerdir geçmek bilmemektedir. bu kadar ağrımasına bir ölüm yakışırdı ama amacı nedir çözemediğim bir baş ağrısı. işbu başıma yaptığım bir sitemdir. saatlerce ağrıyarak ne yapmak nereye varmak istemektedir. hayır migren nasıl bi şey bilsem migren filan başlangıcı diyeceğim ama bilmiyorum ki. her türlü yol denenmiş ilaç takviyesi yapılmış olup şekilden şekile girilmek suretiyle sonuç beklenmeye başlanmıştır. ölürsem haber ederim.
birkaç artı oyla kem gözlerin hakkından gelebiliriz belki bilemiyorum altan.

-ey tanrı’m dayanabilir miyim buna ben? yardım et çıkar onu al başımdan lütfen. taşıyamayabilirim düşerim birden...
-içimden şu zalim şüpheyi kaldır,
ya sen gel ya da beni oraya aldır azrail.
devamını gör...

şapka çıkardım, işte mevzu bundan ibaret.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

intrahepatik hepatik arter dalının bir safra kanalına kanaması sonucu oluşur.
klasik triadı bilier kolik, sarılık ve melena'dır.

perkütan transhepatik kolanjiyografi sonrası hepatik tümörler, hepatik abse ve koledokolitiazis diğer nedenler arasındadır.
devamını gör...

bana isim koymamışlar önce.

bir kahramanlık yapmamı beklemişler ki en fazla memeden erken kesilen han, bisiklet sürmeyi öğrenen kağan ya da bir bozkurt olmasa da kendi çapında uluyan hakan falan koyacaklardı.

bön suratımdan, sekiz yaşıma kadar altıma işememden olacak ki artık kahramanlık beklentisini kesip popüler bir futbolcunun ismini koymuşlar. bu yüzden nüfusa 8 yıl geç yazıldım. ilkokul 1'de bıyıklarım ve kurdalem vardı. okumayı ilk ben öğrenmiştim. okuduğum ilk şey "bana çiğ et, çorba ve şarap verin!" oldu.
devamını gör...

bulgunun ismi doktor samuel a. levine tarafından gelen tıpta hastanın göğüs ağrısını tarif etmek için elini yumruk şeklinde göğsünün üzerinde tutmasına denir.
bulgunun görünümü aşağıdaki şekildedir.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

sen rahatsız olmaya devam et.
devamını gör...

dertten sıkıntıdan uyuyamayanlar, uykusuzluğa neden olabilecek bir hastalığa sahip olanlar ve bebesi uyutmayan ana babalar en çok sizlerin dünya uyku günü kutlu olsun. huzurlu uykular hepimize.
devamını gör...

günümüz türkçesiyle güzellik ve aşk, şeyh galip tarafından yazılan 2041 beyitten oluşan mesnevidir. eserin kahramanları güzellik (hüsn) ve güzelliğe yönelişin sonucu olan aşktır. bir kabilede bir kız bir de erkek çocuk doğar, erkeğe aşk kıza hüsn ismini verirler.
öğrenim zamanları gelince ikisi de edep okuluna giderler, bu okulda mollâ-yı cünun isimli büyük bir hoca vardır. bu sıralarda hüsn aşk'a aşık olur. ikisi zaman zaman mânâ gezinti yerine gidip sohbet ederler. bu gezinti yerinde suhan isimli bir mihmandâr (misafir ağırlayan kişi) vardır ki bu kişi her şeyi bilen çok büyük bir insandır.
fakat, hayret isimli kudretli bir kişi hüsn ile aşk'ın görüşmesine mani olur. aşk'ın gayret adında bir lalası vardır ve sonunda ikisi aşk'ın gidip hüsn'ü kabile büyüklerinden istemesi konusunda anlaşırlar. kabile büyükleri ise aşk'ın bu arzusuyla alay eder ve eğer hüsn'e kavuşmak istiyorsa (b: kalb ülkesine gidip kimyâ`yı alıp gelmesi gerektiğini söylerler. yolun ne denli zorlu ve korkunç olduğunu da anlatırlar,) aşk yolda dev, cin ve cadılarla karşılaşacak, ateşten bir denizden geçmek zorunda kalacaktır.
aşk ile gayret kalb ülkesine yola koyulurlar ve başlarından birçok badireler geçer. her badirede onları suhan kurtarır. mutlu sonla biten hikâyede; işin sonunda aşk'ın hüsn'ü kendinden ayrı sanmasının onu yanlış yollara düşüren şey olduğunu, aslında aşk'ın hüsn, hüsn'ün de aşk olduğunu, birlikte ikiliğin var olmayacağını aslın birlik olduğu mesajı ile karşılaşılır.
kahraman ve yerlerin isimlerinden hikâyenin sonucuna kadar neredeyse her unsur tasavvufi bir anlam taşımaktadır.
eserden bazı alıntılar...
gönül gamı anlatılamaz ama ateş gibidir; gizlenemez de.
gerçek inançtan haberin olsun; sana allâh’la bir peygamber yeter.
söz, gönüle de, cana da, harmana düşen şimşek gibidir; yandığı yerden ayrılmaması gerek.
ey gül-i rana..! ömrün beş mevsimi var: aşk, hasret, yalnızlık, vuslat ve hüzün. sahi, sen hangi mevsimdesin?
hüsn'ü görmek isteyen rûha aşk, safâ aynasını verir. rûh, aynada kendisini görür, hüsn'ü gördüm sanır ve candan vurulur.
sözün kısası şu ki gamı anlatmak azıcık lafla olmadığı gi­bi etraflıca anlatılsa da hulasa edilmesi mümkün değil. derd alemidir bu; ateşli gönlün kıvılcımları öylesine yıl­dızlardır ki göklerin haritası bile onları almaya kafi gelmez.
aşk'a âit sözler söylüyorsun, kimi arıyorsun bu sözleri duyacak, anlayacak!
her şey koşar, aslına ulaşır...
devamını gör...

yaz helvası
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
bide artık üretilmeyen şu biskevit.
devamını gör...

bir (bkz: paulo coelho) kitabıdır…

kitaba ve paulo coelho’ya göre ölüm bilinci, insanı o bilinç uyanmadan önce yaşadığından çok daha yoğun yaşamaya yöneltir… kitabın ana konusu da budur anladığım kadarıyla…

20’li yaşlarında son derece genç ve güzel olan, sosyalleşme konusunda sorunu olmayan veronika isimli genç bir kadının, ne yaşanırsa yaşansın bir tarafının hep eksik kaldığı bir yaşamaktan zevk almamasıyla intihar etmesini konu almaktadır.

ilgili intihar girişimiyle hayata veda ettiğini zanneden veronika, gözlerini bir hastane odasında aralar ve işte o an başarısız bir intihar girişimi sonucunda bir akıl hastanesinde olduğunu fark eder… veronika’ya durumunu açıklamaya gelen dr. igor, veronika’ya yarım kalmış bu girişimini yakın bir zamanda tamamlayabileceğini, çünkü 1 haftalık ömrü kaldığını söyler…

haberi aldıktan sonraki ilk birkaç gün veronika için umursanmaz bir durumken, birkaç günün sonunda hastanedeki diğer hastalarla arkadaşlık ilişkisi kurmaya başlar. bunlardan bir tanesi ile duygusal bir yakınlık kurar ve olaylar gelişir…

yani abartıldığı kadar iyi bir kitap olduğundan emin değilim ama okurken beni çok yormadı açıkçası. bira masasındaki tuzlu fıstık gibi bir kitaptı. koca kitabı (koca dediğim de 198 sayfa) zaten girişteki ‘’ölüm bilinci, insanı daha yoğun yaşamaya yöneltir’’ minvalindeki cümlemle özetlemiş oldum…

bazı güzel aforizmalar da barındırıyor içinde. hatta ilgimi çeken birkaçını aşağıda sizin için paylaşayım:

‘’her insan tektir. her bireyin kendi özellikleri, içgüdüleri, farklı beğenileri, istekleri, serüven biçimleri vardır. ancak toplum her zaman belirli davranış kurallarını herkese empoze etme eğilimindedir. insanlarsa neden bir kurala uymak zorunda olduklarını merak etmezler. bunları kabullenirler. tıpkı yazı makinesi kullananların belirli bir klavyeyi en doğrusudur sanarak benimsedikleri gibi: qwerty ’’

‘’ insanlar, başkalarının başına gelen korkunç olaylardan sanki gerçekten üzgünmüş ve yardım etmek istiyormuş gibi söz ederlerdi ama işin gerçeği, başkalarının acılarından zevk aldıklarıydı. çünkü böylece, kendilerinin mutlu ve şanslı olduklarına inanabiliyorlardı…’’

‘’çok yorgunum ama uyumak istemiyorum. yapacağım çok şey var. hayatın sonsuza dek süreceğini sandığım günlerde hep ertelediğim şeyler bunlar. sonra, hayatın yaşanmaya değmeyeceğine inanmaya başlayınca da unuttuğum…’’


özetle, okunabilirliği bakımından tavsiye edebileceğim bir kitap...
devamını gör...

kuru safiye - kuru fasulye
devamını gör...

our planet belgeselinde gördüğüm ve hayran kaldığım bir kuş türü. dişisini etkilemek için bulunduğu ortamı temizlemesi ve dans etmesi mükemmel.
devamını gör...

ne yapsa yaranamayan yoldaşın bir jestidir.
devamını gör...

yanıp da sönmeyen bir alev
bu öldürmeyen ama
ne yazık süründürür

varıp da dönmeyen bir yolun
altındaki heves
ne yazık böyle kurur

artık yapma yapma demem
bu sözlerim kanar benim
söylenmedi hiçbir zaman
seviyorduk, hayal değil.

devamını gör...

çok çeşitli anlamlara geldiği düşünülen, onlarca bilim insanının farklı anlamlar yüklediği türk sözcüğü, günümüzde ''güç, kuvvet'' anlamına gelecek şekilde kullanıllmaktadır. bazı bilim insanlarının ''türk'' sözcüğünün anlamı için ileri sürdüğü görüşler şunlardır;

macar asıllı türkolog arminius wambery'e göre ''türemek'' fillinden gelen bir sözcüktür.

alman asıllı türkolog gerhard doerfer'e göre ise ''devlete bağlı olan halk'' anlamına gelen bir sözcüktür.

''türk milliyetçiliğinin babası'' olarak bilinen aynı zamanda bir toplum bilimci ve siyasetçi olan, ulu önder gazi mustafa kemal atatürk'ün ''fikir babam'' dediği ziya gökalp'e göre ise ''töreli, nizam sahibi, kanun sahibi'' anlamına gelir türk sözcüğü.

türkçenin bilinen en eski sözlüğünün yazarı olan kaşgarlı mahmut'a göre ise türk sözcüğü ''olgunluk çağı'' anlamlarına gelir.

''türk'' sözcüğünün bir devlet ismi olarak kullanılması ise göktürkler zamanında gerçekleşmiş bir olaydır.

biraz da türklerin ana yurtları ve yetiştikleri coğrafi koşullar hakkında yazmak istiyorum.

türklerin bilinen ilk ana yurdu, türkistan olarak da bilinen ''orta asya'' bölgesidir.

orta asya denilen bu bölge, adından da anlaşılacağı gibi asya kıtasının ortasında yer alır.

bu bölge doğuda kingan dağları, batıda hazar denizi, kuzeyde sibirya ve güneyde hindikuş ve karanlık dağları ile çevrilidir.

türklerin bu bölge çevresinde hazar denizi ile ural-altay dağları arasında yoğun olarak yaşadığı bilinmektedir.

bu bölgede iklim tipi olarak karasal iklim hüküm sürmekteyken, bu iklime bağlı olarak yetişen bozkırlar, bu bölgenin bitki örtüsünü oluşturur.
devamını gör...

tehlikeli ve sonu vehametle bitebilir. pokemon izleyip camdan atlayan çocuğu hatırlayın.

kendi dünyanızda yaşar, eyleme geçmezseniz hoş tabi. türkü tadında yaşamak da hoştur.*
devamını gör...

insan işine yarayacak şeyi okumalı yaramayacak şeyi okumamalı gibi bir fikre kesinlikle karşıyım. doğru okumayı bilen ve bunu sindiren insanlar en berbat yazıları okurken bile bunu avantaja çevirir, en azından bir yazı nasıl yazılmaz veya kötü yazı nasıl olur onu öğrenir. bilgi öğrenmek isteyen herkes için gayet ulaşılabilinirdir aslında. soruya cevap verecek olursam kafanızı bir başak, kitapları buğday tanesi olarak düşünün. boş başak nasıl dimdik durursa dolu başak o kadar yere bakar. hasat boş başaklar için değil dolu başaklar için yapılır. biçen, işleyen faydayı dolu başaktan görür karnını onunla doyurur. okumak okuyanın çevresine de fayda sunar. bilgi dışında insani özelliklerde kazandırır insana mütevazi olmak, sonunu bekleyip sabretmek, farklı açılardan görebilmek, dinleyebilmek, anlayabilmek gibi... kısacası okuyun efendim. sevgiler.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim