zaman tüneli
cehennemde söylenecek ilk söz
elinizi bir kaç saniye ateşin üstüne tutun, hâlâ gulebiliyorsaniz, cehennemin ateşinde ebediyete kadar yanarken espri de yaparsınız.
devamını gör...
dilan polat’ın hayatının film olması
şöyle bir anelizini yapalım meselenin.
türkiye'nin 90'ları ve 2000'lerinde belgesel yapabilecek nitelikte gazetecileri vardı. bahsettiğim tayfa birand'lar, rıdvan akar'lar, can dündar'lar. keza politik, toplumsal konuların irdelenip tartışılabildiği programları vardı. örneğin savaş ay'ın a takımı, ali kırca'nın siyaset meydanı, uğur dündar'ın arena'sı ve hatta abbas güçlü'nün genç bakış programı. işte bu programlarda topluma dair bütün meseleler tartışılırdı. örneğin dilan polat gibilerin ipliği pazara çıkarılabilir, türlü kanıtlar ve sorularla polat ailesi'nin yükselişi ele alınabilirdi. 2010'larda bu programlar ve belgeseller tek tek yok oldu. peki bunun ardından ne furyası başladı: biyografik filmler furyası. biyografik filmler, aradaki kalite ve konu farkını göz ardı edersek, 90'lardaki birand belgeselleriyle benzer işlevleri görmeye başladı.
bu iki mesele arasında bir bağlantı olması lazım. 90'ların ve 2000'lerin televizyonları insanların bir ihtiyacına cevap veriyordu. toplumun ilgi gösterdiği bir mesele ve bu meselenin karşıt görüşlü insanları bir araya gelip fikirlerini ve tezlerini ortaya döküyordu. bu programların yok olup yerine akp'nin mamaladıklarını bir masa etrafına toplayıp akp lehine rıza üretme merasimleri pek ilgi uyandırmıyor tabi. peki ne oluyor? insanlar bir döneme damga vuran kişi ve olayların anlatıldığı filmleri tercih ediyor. müslüm, ayla, cep herkülü naim süleymanoğlu bunların en başarılı örneği.
eskiden ne olabilirdi: müslüm filmi yerine toplumun tüm kesimlerinden insanların bir araya gelip arabesk müzik, köyden kente göç, 1960-2000 arasında esen sol rüzgarı konuşup bunlar arasındaki ilintiyi tartışabilirdi. ayla filmi yerine cumhuriyetin erken dönemi, nato süreci, kore savaşı vs. tartışılabilirdi. tabi bu erdoğan'ın bile isteye yaptığı bir şey. çünkü tartışma kültürünün altına dinamit koymak ve kendi lehine tezleri öne sürecek kuklaları ekrana yerleştirmesi çok çok daha işlevsel.
ayrıca meselenin bir de kar boyutu var. 90'larda a takımı, 2010'larda müslüm çok daha karlı işlerdi.
bir anelizin daha sonuna geldik. bu tanımı demirkırat'la bitirmek isterim. "demokrasi dünyanın en narin çiçeğidir. onu yaşatan hoşgörüdür, uzlaşıdır, diyalogtur. size bu gece ülkemizde yetişen demokrasinin doğuş ve emekleme öyküsünü anlatacağız. coşkulu, ancak güç bir dönemin örtüsünü açacağız. başrolü oynayanlardan hiçbiri hayatta değil. ancak kurup bize hediye ettikleri demokrasi hâlâ yaşıyor."
sevgiler,
levi.
türkiye'nin 90'ları ve 2000'lerinde belgesel yapabilecek nitelikte gazetecileri vardı. bahsettiğim tayfa birand'lar, rıdvan akar'lar, can dündar'lar. keza politik, toplumsal konuların irdelenip tartışılabildiği programları vardı. örneğin savaş ay'ın a takımı, ali kırca'nın siyaset meydanı, uğur dündar'ın arena'sı ve hatta abbas güçlü'nün genç bakış programı. işte bu programlarda topluma dair bütün meseleler tartışılırdı. örneğin dilan polat gibilerin ipliği pazara çıkarılabilir, türlü kanıtlar ve sorularla polat ailesi'nin yükselişi ele alınabilirdi. 2010'larda bu programlar ve belgeseller tek tek yok oldu. peki bunun ardından ne furyası başladı: biyografik filmler furyası. biyografik filmler, aradaki kalite ve konu farkını göz ardı edersek, 90'lardaki birand belgeselleriyle benzer işlevleri görmeye başladı.
bu iki mesele arasında bir bağlantı olması lazım. 90'ların ve 2000'lerin televizyonları insanların bir ihtiyacına cevap veriyordu. toplumun ilgi gösterdiği bir mesele ve bu meselenin karşıt görüşlü insanları bir araya gelip fikirlerini ve tezlerini ortaya döküyordu. bu programların yok olup yerine akp'nin mamaladıklarını bir masa etrafına toplayıp akp lehine rıza üretme merasimleri pek ilgi uyandırmıyor tabi. peki ne oluyor? insanlar bir döneme damga vuran kişi ve olayların anlatıldığı filmleri tercih ediyor. müslüm, ayla, cep herkülü naim süleymanoğlu bunların en başarılı örneği.
eskiden ne olabilirdi: müslüm filmi yerine toplumun tüm kesimlerinden insanların bir araya gelip arabesk müzik, köyden kente göç, 1960-2000 arasında esen sol rüzgarı konuşup bunlar arasındaki ilintiyi tartışabilirdi. ayla filmi yerine cumhuriyetin erken dönemi, nato süreci, kore savaşı vs. tartışılabilirdi. tabi bu erdoğan'ın bile isteye yaptığı bir şey. çünkü tartışma kültürünün altına dinamit koymak ve kendi lehine tezleri öne sürecek kuklaları ekrana yerleştirmesi çok çok daha işlevsel.
ayrıca meselenin bir de kar boyutu var. 90'larda a takımı, 2010'larda müslüm çok daha karlı işlerdi.
bir anelizin daha sonuna geldik. bu tanımı demirkırat'la bitirmek isterim. "demokrasi dünyanın en narin çiçeğidir. onu yaşatan hoşgörüdür, uzlaşıdır, diyalogtur. size bu gece ülkemizde yetişen demokrasinin doğuş ve emekleme öyküsünü anlatacağız. coşkulu, ancak güç bir dönemin örtüsünü açacağız. başrolü oynayanlardan hiçbiri hayatta değil. ancak kurup bize hediye ettikleri demokrasi hâlâ yaşıyor."
sevgiler,
levi.
devamını gör...
türk evlerindeki en gereksiz eşya
bir senedir kullanmadığınız ne varsa gereksizdir.
bunun dışında, başkasına layık görüp kendi ailenize layık görmediğiniz şeyler de gereksizdir ama orada bunun da ötesinde bir prolem var.
son olarak yeni evli çiftlerin salonunun başköşesinde ibadet seti gibi düğün albümü, hatta bunun özel mobilyası falan oluyor. hem gereksiz hem komik.
bunun dışında, başkasına layık görüp kendi ailenize layık görmediğiniz şeyler de gereksizdir ama orada bunun da ötesinde bir prolem var.
son olarak yeni evli çiftlerin salonunun başköşesinde ibadet seti gibi düğün albümü, hatta bunun özel mobilyası falan oluyor. hem gereksiz hem komik.
devamını gör...
cehennemde söylenecek ilk söz
kıble ne tarafta?
devamını gör...
sinemada ne kadar bayat olursa olsun tutulan konular
annesi veya babasıyla dargın veya arası soğuk olan çocuğun film sonunda barışması.. barbie filminde bile vardı bu klişe.
devamını gör...
yazımda ğ harfi yerine h kullanan kitle
anadil farkıyla alakalı da olabilen.
ğemgin diye bir tanıdığım var. adı gırtlaktan çıkacak şekilde hemgin diye okunuyor. x yerine ğ yazmışlar yani. bunu nüfus müdürlüğüne nasıl kabul ettirebilmişler hiçbir fikrim yok. fakat anadili kürtçe olanlarda gözlemlediğim iki şeyden birisi ğ harfini h diye okumaları, bir de "o" sesi yerine genelde "u" kullanmaları. ukul, hucam, üdev gibi.
ğemgin diye bir tanıdığım var. adı gırtlaktan çıkacak şekilde hemgin diye okunuyor. x yerine ğ yazmışlar yani. bunu nüfus müdürlüğüne nasıl kabul ettirebilmişler hiçbir fikrim yok. fakat anadili kürtçe olanlarda gözlemlediğim iki şeyden birisi ğ harfini h diye okumaları, bir de "o" sesi yerine genelde "u" kullanmaları. ukul, hucam, üdev gibi.
devamını gör...
sarhoş kadınla sevişmek
yanlış bir iştir. aklınız başınızdayken sevişseniz daha hayırlı olur. ve resmi nikah elbette.
devamını gör...
istasyon sanat evi
gidilecek çizim atölyelerinin en dandiği. biri istiklal'deydi diğerini unuttum da diğeri çok daha kötüymüş.
devamını gör...
sarhoş kadınla sevişmek
devamını gör...
13 kasım 2023 özel mesaj yoluyla tehdit edilmem
yani işin ilginç yanı aslında burada kimsenin kimseyi tam olarak bilmemesi. bilmediğiniz bir kişiyi tehdit etmek sorunlara yol açabilir. zira hangi mesleği yaptığını bilemezsiniz dii mi?
yani sanal mecradan büyük bir sorun yok ise, tartışma yaşamakta tuhaf kaçıyor. ben niye bu olaya bu kadar ciddiyetle yaklaştım fikrim yok ama öyle işte.
yani sanal mecradan büyük bir sorun yok ise, tartışma yaşamakta tuhaf kaçıyor. ben niye bu olaya bu kadar ciddiyetle yaklaştım fikrim yok ama öyle işte.
devamını gör...
13 kasım 2023 özel mesaj yoluyla tehdit edilmem
burada her şeyi anlarım da, şifre paylaşmak neden? bunu asla anlamıyorum.
t: garip işler. *
t: garip işler. *
devamını gör...
iskandinav polisiyesi
suç oranının sıfıra yakın olduğu bir yerdeki polisiye filmleri beni çok açmıyor,
devamını gör...
100 numaralı adam filminin sadece yoksulları etkilemesi
ıçerisinde bakkalından kasabına, kumaşçısından buzdolapçısına, konserve sektöründen �nşaat sektörüne, sokak sütçüsünden milyarlık reklam şirketlerine hemen herkesin birbirini atmaya çalıştıkları kazıkları , insanların birbirlerine olan hilekarlıklarını bir sürü gönderme ve duygusal temalarla anlatan bu filmden görünen o ki yoksullar dışında hiç kimse etkilenmemiştir, çünkü sonraki dönemde çekilen filmlerin hepsinde hortumcular, hayali ihracatçılar, stokçular, kaçak işçileri götürme bahanesiyle yoksul insanları soyan aracılar, fiyatlar yükselsin diye sebze ve meyveleri denize döken kabzımallar gibi yine aynı bu tema görünmektedir, yine
filmlerde fakir'i fukarayı oynayıp milyonları alan başrol oyuncuları filmde fakirleri yoksulları onore eden milyoner yönetmenler film yapımcıları , reklamcılar , filmin içinde eleştirilen bütün meslek grupları hayatlarına kaldığı yerden devam etmiştir bu filmleri izleyip duygulanan müteessir olan ve fakir hayatına devam eden de yine sadece yoksul insanlar olmuştur diye düşünmekteyim
filmlerde fakir'i fukarayı oynayıp milyonları alan başrol oyuncuları filmde fakirleri yoksulları onore eden milyoner yönetmenler film yapımcıları , reklamcılar , filmin içinde eleştirilen bütün meslek grupları hayatlarına kaldığı yerden devam etmiştir bu filmleri izleyip duygulanan müteessir olan ve fakir hayatına devam eden de yine sadece yoksul insanlar olmuştur diye düşünmekteyim
devamını gör...
iskandinav polisiyesi
genelde şehirden uzak yerleşimlerde geçen, konu ilerledikçe küçük yerdeki iç içe geçmiş ilişkilerin ağında cinayetin izini izlediğimiz yapımlardır. adamların dağ köyünde bile bizdekinin çok üzerinde standartlarda yaşandığı için köy hikayesi gibi yokluk vs. içermez bunlar.
şehirde geçenlere gelirsek, şehirleri de doğaya doymuş. izole sahne mi lazım, at bir orman sahnesi, park sahnesi, kurtar. olay yeri inceleme mi lazım? zaten ne lazımsa fazlası var polisin elinde. senaristin keyfi kebap.
ama kar değil de, soğukta yağan yağmur insanı üşütüyor izlerken. ıslak, rüzgarlı. ya bir için ısınsın diyorsun, üstüne daha da yağıyor.
şehirde geçenlere gelirsek, şehirleri de doğaya doymuş. izole sahne mi lazım, at bir orman sahnesi, park sahnesi, kurtar. olay yeri inceleme mi lazım? zaten ne lazımsa fazlası var polisin elinde. senaristin keyfi kebap.
ama kar değil de, soğukta yağan yağmur insanı üşütüyor izlerken. ıslak, rüzgarlı. ya bir için ısınsın diyorsun, üstüne daha da yağıyor.
devamını gör...
sarhoş kadınla sevişmek
kadın ertesi gün " bana tecavüz etti" derse tarağa yan basarsınız.
devamını gör...
sinemada ne kadar bayat olursa olsun tutulan konular
1. dünyanın sonunun gelmesi ve her ne hikmetse bunu abd'nin durdurup dünyayı kurtarması.
2. ıssız adaya düşmüş tipler ve başlarında geçen olağanüstü olaylar.
3. içinde dwayne johnson olan herhangi bir film.
2. ıssız adaya düşmüş tipler ve başlarında geçen olağanüstü olaylar.
3. içinde dwayne johnson olan herhangi bir film.
devamını gör...
sinemada ne kadar bayat olursa olsun tutulan konular
1: kaçırılan ya da öldürülen bir yakını için sahalara geri dönen emekli katil diğer deyişle intikamcı teması.
2: maske takmış katil ya da canavar her ne derseniz.
3: dolgun bir ücret teklif edilen kolay gibi görülen bir davada kendini bir yalanlar ve tuzaklar girdabında bulan özel dedektif
4: birlikte yolculuk yapan , bir adaya bir mekana ya da sadece ormanda kamp yapmaya bir grup genç insan.
5: gelecekte geçen bir uzay yolculuğunda ters giden bir şey nedeniyle uzay gemisinde mahsur kalan ve yaşam mücadelesi veren mürettebat teması
2: maske takmış katil ya da canavar her ne derseniz.
3: dolgun bir ücret teklif edilen kolay gibi görülen bir davada kendini bir yalanlar ve tuzaklar girdabında bulan özel dedektif
4: birlikte yolculuk yapan , bir adaya bir mekana ya da sadece ormanda kamp yapmaya bir grup genç insan.
5: gelecekte geçen bir uzay yolculuğunda ters giden bir şey nedeniyle uzay gemisinde mahsur kalan ve yaşam mücadelesi veren mürettebat teması
devamını gör...