insanın geriye dönüp baktığında iyi ki oradaymışım dediği yıllardır. ama bu demek değil ki 90'lar en iyi zamanlardı. şöyle bir düşününce herkes kendi çocukluk dönemi için daha iyiydi der. ben hiç öyle bir karşılaştırmaya girmeden yalnızca benim için anlamını yazacağım.

bir kere türk pop müziğinin doğuşu demek belki çok iddialı olur ama bence en verimli en zirve yaptığı dönemdi. şöyle bir düşününce tarkan, izel, çelik, ercan saatçi (ki bu üçü ilk albümlerini beraber yaptı), serdar ortaç, sertab erener, mustafa sandal, yıldız tilbe, kenan doğulu :) kadroya bakar mısınız lütfen? ne demek istediğim çok açık şekilde anlaşılmıyor mu? üstelik çok uzatmamak adına listeye almadığım daha bir çok o döneme damga vurmuş müzisyenler var. sırf böyle bir döneme şahit olmak bile benim için gurur verici.

diğer yandan tam anlamıyla teknoloji devrimi başlamadan önceki son yıllardı ve bizden sonra çocuk olanlar için hayat çok değişti. bakın yine karşılaştırma yapmıyorum. dönem değerlendirmesi benimki. internet, telefon ve sınırlı teknoloji (bugüne göre) çocukları fiziksel olarak bir arada olmaya, beraber oynayıp vakit geçirmeye, kavga etmeye ve bir bütün olarak hareket etmeye itiyordu. saklambaç oynama fikri nedense bana hala çok eğlenceli gelir mesela. ya da yaz aylarında akşama kadar top oynayıp akşam da kapı önünde ya da parkta bitmeyen muhabbetler ve eşek şakalarının tadı hala damaklarda.

evde de durum daha farklıydı. akşam olduğu zaman tüm aile tv nin başına geçer (başka alternatif yoktu) o gün en popüler program ya da dizi ne varsa beraber izlerlerdi. şimdi de belki toplanılıyordur ama kaç kişi telefonunu odanın dışında bırakıyor?

en kalabalık şehirlerde bile mahalle ve komşu kültürü iyi seviyedeydi. insanlar daha çok yardımsever, değerbilir ve vefalıydı. ayrıca bakkal kavramı vardı mesela. mahalle bakkalı (ki artık türünün son örnekleri var özellikle büyük şehirlerde) örneğinde olduğu gibi her şey daha minimal insanlar daha iç içeydi. (evet bu kısım ister istemez dün / bugün karşılaştırmasına girdi).

o dönemlere dair daha anlatılacak çok hikaye var ama meseleyi uzatmak bana nedense gereksiz geldi. o döenmleri her zaman özlemle anacağım ama ah keşke o zamanlara dönseydik edebiyatını yapmayacağım tabii ki. kim giden zamanı geri getirebilmiş ki?
devamını gör...
her ne kadar kendinden önceki kuşakların yaşadığı güzel dönemlere yetişemese de ülkemizin son güzel yıllarını kıyısından köşesinden yakalamıştır doksanlar çocukları. adaletin, huzurun, güvenin, doğallığın, samimiyetin henüz tam bozulmadığı yıllara denk düşmektedir doksanlar. teknolojinin henüz hayatımızın merkezine girmediği, toplumu esir almadığı dönemlerdir. bu yüzden ailevi ve sosyal ilişkilerin de bozulmadığı son güzel zamanlardır. çocukların bilgisayar, tablet, cep telefonu gibi materyallere kendini kaptırmadığı, çocukluğunu gerçek anlamda yaşayabildiği senelerdir. o dönemin çocukları* oyunları bilgisayardan değil aileden, okuldan, sokaktan öğrenmiştir. bu sebepten öğrendiği, oynadığı oyunların değerini kendinden sonraki kuşağa kıyasla daha fazla bilir. saklambaç, evcilik, yakan top, taso, bilye gibi günümüzde unutulmaya yüz tutmak üzere olan oyunları internette değil sokakta, okulda oynayan son kuşaktır. şimdiki çocuklar gibi her şey ellerinin altında değildir. arzu ettiği şeylere ulaşabilmek bazen günlerce, bazen haftalarca, hatta bazen aylarca sürebilir. böylece elde ettiği şeylerin kıymetini bilebilir. örneğin kendisine alınan ilk atariyi, oyuncak bebeği, tetrisi yıllar geçse de saklayabilmiştir. haftasonları sevdiği çizgi filmleri izleyebilmek için erkenden kalkan çocuklardır. kendinden önceki kuşaklara saygısı, sevgisi vardır. pazar akşamları erkenden yemeğini yiyen, anneleri tarafından banyoları yaptırılan, uyumadan önce televizyonda bi doz da bizimkiler izleyen, ardından da uykuya dalan son çocuklardır. özetle son şanslı nesildir doksanlar çocukları..
devamını gör...
çocukluğu dibine kadar yaşamaktır. çocukluğumuz sokaklarda oyun oynayarak, koşturmakla geçti. şimdinin çocukları gibi elimizde tabletler, telefonlar, bilgisayarlar yoktu. en güzel yıllardı 90'lar. keşke o yıllara geri dönebilsem.
devamını gör...
doyasıya oyun oynamak, güzel dostluklar, efsane müzikler…
devamını gör...
sabah kahvaltıyı yapıp dışarı çıkmak ve akşam ezanına kadar sokakta oynamaktı.
ve en güzel olanı da kimse çocuğunu aramaz sormazdı. çünkü mahalle güvenliydi.
devamını gör...
hayattaki tek şansım 90'lı yıllarda doğmamama rağmen 90'lı çocuklar gibi büyümekti.

misket, çelik çomak, mahalle maçları, beş taş, üç taş, körebe, istop, 7 kiremit...

eve su içmeye gidince bir daha geri dışarı çıkamayanlar derneği kursam kesin ülkemin yarısı katılırdı.*

mutlaka topun sürekli kaçtığı bir bahçe de olurdu. hele de ev sahibi sinirliyse yandınız.

öğle yemeği olarak salça ekmek yenirdi. ben biber salçası taraftarıyım.
devamını gör...
kime sorsak ay benim çocukluğum, ay benim gençliğim cart curt. z kuşağı da sonraki nesle öyle diyecek. 90lar da çocuk olmanın da bi numarası yoktu bence. mal gibi top oynuyodum akşam ezanına kadar, ha o benim mallığımdır o başka ama çoğumuz aynı maldık.
devamını gör...
büyüyünce ailesinin isteklerini yapmış ezik bir birey olmakla sonuçlanıyor gördüğüm kadarıyla çoğunlukla. kömür dumanları ve herkesin sigara içtiği ortamlarda büyüyüp potansiyel kanser hastası olmak da cabası. üzgünüm sizler için amcalarım teyzelerim.
devamını gör...
birbirine güvenen komşular içinde olan çocuklardır.

günlerce gönül rahatlığı ile komşuya çocuk emanet edilir ve komşu kendi çocuğundan daha bir dikkat ederdi emanete.
kaçımız bu günlerde komşuya çocuk emanet ediyor.
devamını gör...
2-6 yaş arası çocuklara ingilizce branş derslerine girdim 2.5 sene boyunca, korona dönemine kadar. onlar da mutlu. yani onların da bahtsız olmayanları çocukluklarını güzel hatırlayacaklar.

ben 81 doğumluyum. çocukluğumun çoğunu 80'lerde, ileri çocukluğumu da 90'larda yaşadım, haliyle.

bizim zamanımızda mesela çizgi film saatleri olurdu. günde 2 kuşak falan. onun dışında tv veya herhangi başka bir teknolojik alete çok da bağlı veya bağımlı bir çocukluk geçirmedik.

şimdi çizgi film kanalları var. 24 saat çizgi film lzlenebilir mesela. bence bizimki daha iyi bir şeydi. kıymetini bilirdik o çizgi filmlerin zira her an elimizin altında değillerdi.

yetişkinliğimde bile, bir albüme para vermek, bir filmin vcd/dvd'sini almak durumundayken o filmlerin, albümlerin bir kıymeti olurdu. sonra torrent'ler, streaming service'ler çıktı. şu anda her istediğin zaman bir film izleyebilirsin. veya istediğin albüme istediğin zaman ulaşabilirsin.

ben de ulaşabiliyorum ama eskiden bir kıymeti olurdu o filmlerin, müzik albümlerinin. birer ısırık alıp atamazdık zira elimizde sınırsız film, sınırsız albüm olamazdı.

z kuşağı ve alfa kuşağı, böyle şeylere her an ulaşabilecek şekilde yetişiyorlar.

sadece film ve albüm de değil konu...

mesela ben çocukluğumun çoğunu aydın merkezde geçirdim. orası denize çok da yakın değil. denize gideceğimiz günlerden önceki gecelerde içimiz içimize sığmazdı zira denize her istediğimiz zaman gidemiyorduk. sonra 1996 gibi yazlığımız oldu. vallahi eski hevesim hiç kalmadı zira deniz artık yürüyerek birkaç dakika, evimizden.

bu, insan psikolojisi bence. zor ulaşılan şeyler daha büyük cazibe unsurudurlar. her an elinin altında, ayağının dibinde olan şey o kadar da albenili gelmemeye başlar bir yerden sonra. herkes için böyle midir durum bilemem ama genelde böyle bana kalırsa.

konuya dönersek...

80'lerde ve 90'larda çocuk olmak güzeldi. ama şimdiki çocuklar da gayet mutlular ve farklılaşmış bir kültürde yetişiyor da olsalar onlar da çocukluklarının tadını çıkartabiliyorlar. biraz gözlemlerseniz bunu fark edersiniz. onların da hikayelerini, büyüdüklerinde kendilerinden dinleriz. bizim hayatı nasıl gördüğümüz sadece bizim perspektifimizin ürünüdür. onlar da hayatı farklı görüyorlar ve onların perspektifini de kusurlu/hatalı göremeyiz.
devamını gör...
ne zaman bir komşu kızıyla iyi geçinsek, arkadaş olsak annelerimizin lüzumsuz yorumlarıyla arkadaşlığımızın içine limon sıkılırdı..

ufacık çocuklar için kız isteme kız verme muhabbeti yapılır mı?
kızımı mı seviyor diye düşünülür mü lan?
süt kuzusuyuz henüz...
mahcup olup bir daha da o kızlarla oyun oynayamıyorduk. ayıp bir şey.
işte bunlar hep travma...
kendi kıçlarından uydurdukları niyetlerin ağırlığı altında ezilirdik.
ablacım ne alakası var? şakası bile ayıp...
devamını gör...
çok kötüdür, şimdilerde 45-50 yaşlarında olduğunuzu gösterir.
devamını gör...
çocukluğunu 90'lı yıllarda yaşamış olan kişilerin görüşlerini paylaştığı başlıktır. sanırım en sonunda herkesin kendi çocukluğunun ve kendi çocukluk devrinin onlara ayrı bir güzel geldiğini anlamaya başlıyorum. 90'larda çocuk olmak ne güzeldi desem, bir başkası ''ya sen onu bırak da asıl 80'lerde çocuk olmak bir başkaydı'' diyecek. :)

kendi adıma o yıllarda çocuk olmak çok keyifliydi. mahalle ve mahalle arkadaşlığı kültürü hala sıkı bir şekilde yaşanıyordu ve çocuk halimizle saatin kaç olduğunu umursamadan rahatça dışarı çıkabiliyorduk. e bir de bizim devrin en önemli özelliği, türk pop müziğinin zirve yapması ve birbirinden müthiş şarkılarla büyümüş olmamız. bence iyiydi genel olarak 90'lar. pek çok yenilik ve dönüşüme tanıklık eden dönemi çocuk olarak geçirmek sanırım bizim için bir şanstı.
devamını gör...
90'larda çocuk olmak...



küçükken ben hiç oyuncağım olmadı benim, yo, hayır! durumu dramatize etmek değil niyetim, yalnızca neden bir oyuncağım olmadı ve olmamasının bana bırakmış olduğu güzel mirası anlatmak. belki de babamın parası olmayışından kaynaklıydı oyuncak sahibi olmayışım, belki de babamın bu konu üzerinde fazla durmaması... en nihayetinde bir oyuncağa sahip olamadım, ama hala geçmişe özlemle bakabileceğim bir miras kaldı bana. tam bu kısımda sesim titreyebilir, zor yutkunabilirim... hani bazen bir rüzgar eser de beraberinde bir koku taşır ya, o kukunun sizi yutması, belleğinizi ele geçirmiş olmasının verdiği zor yutkunmadır bu.

okuldan eve döner dönmez, zaten yoldayken düğmelerini açtığımız önlüğümüzle beraber çantamızı evin kapısından içer attığımız gibi sokağa atılırdık. bazen ellerimiz çatlayana dek misket oynardık, hepimiz hırslı, hepimiz tüm bilyelere sahip olmak isterdik. bazen hile yapardım, hep hile yaptım...öyle içten arzulardık ki bunu gece rüyalarımıza bile girerdi o küçük yuvarlak bilyeler. bazen sırf canımız sıkıldığı için saklambaç oynardık, şimdi yaptığımız gibi, canımızı yakan bir durum ile karşı karşıya kaldığımızda kayboluveririz boşlukta. bazen canımız sıkılır oynayacak oyun bulamazdık, ama çoğu zaman toprak zeminde top oynar, dizimizi kanatırdık. bazen canımız sıkılırdı dedim, bizim hiç canımız sıkılmazdı, belki de canımızı sıkan şey ve bizi toprak zeminde top oynamaya itn şey tam olarak buydu. öğle vakti geldiğinde annelerimiz balkona çıkıp yemeğin hazır olduğunu haber ederdi. üstümüz, başımız çamurlu koşuşturduk eve doğru... bir gün son kez yine annelerimiz yemeğin hazır olduğunu haber etti. bilemezdik elimizdeki tüm bilyeleri kaybedeceğimizi, zemin toprağın ayaklarımızın altından kayıp gideceğini nerden bilebilirdik ki... gözlerimizi son kez kapatıp eve doğru koştuk yemek çağrısı üzerine. asıl saklambaç bu imiş, kaybetmek çocukluğunu... nereye saklandıysa bir türlü ortaya çıkmak ne bilmiyor.. amma da çocukluk ediyor işte, bizi burada hayatın anlamsızlığı ile boğuşmaya mahkum ederek, geçmişten, çok geçmişten bir melodi gibi hatırlatıyor kendisini... 90'larda çocuk olmak...
devamını gör...
3 katlı binada dedemler amcalar komple yaşardık. ben ablam ve kuzenler okuldan eve geldiğimizde (hepimiz çıkışta birbirimizi beklerdik) bazen kimse evde olmazdı. çişi gelenler bahçeye işer, susayanlar bahcedeki çeşmeden su içer, acıkanlar bi koşu fırından ekmek alıp bahçeden kopardığı yeşil soğanları ekmek arasına koyup yerdi.
bahçe.
devamını gör...
1990 -2000 yılları arasını çocuk olarak geçirmiş neslin tutunduğu daldır.
artık suyunun çıkarıldığını düşünüyorum. evet hâlâ o şarkıları dinliyoruz, evet ağaca çıkardık, tasolar, önlükler, pokemon, salçalı ekmek... evet arkadaşlar, öyleydi. biz de çocukken dinlemekten bulantı gelen " bizim zamanımızda" nenelerine dönüştük. bence yeterince ekmeği yendi.
devamını gör...
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

biz zengin çocuğuyduk. kaloriferli evimiz, 55 ekran kumandalı tv miz, 8 bit aterimiz vardı. ama zenginliğimiz bunlardan değildi. bizden zenginleri de vardı, fakirleri de vardı. hepimiz aynı okula gittik, aynı topla aynı sokakta oynadık, aynı ağaca çıktık, aynı tasoyu oynadık, aynı bisiklete sırayla bindik, aynı kavgaya girdik, aynı kızı sevdik bazen, aynı atari salona gittik olan olmayana ısmarladı, aynı şişeden su içtik, aynı büyük kolayı sırayla tepeye diktik, aynı elmadan dişledik. ne bir farkımız, ne bir havamız, ne ezdirdiğimiz arkadaşımız vardı. paylaşmak, merhamet ve insanlık, saygı ve sevgi, olan var olmayan var bilinci, birbirine sahip çıkmak, bizi zengin yapan bunlardı.
devamını gör...
12'lere 1'lere kadar maalede takılırdık. bizde çayır bayır çok olunca elimizde kovayla büyük salyangoz toplardık. sonra o 4 kova salyangozu arkadaşın evinin yan tarafındaki boşluğa koymuştuk. ertesi günü geldiğimizde bütün duvarlarda salyangozlar geziyordu. sonra onları taşlara ezerek öldürmece oynadık.

elektrik hortumundan silah yapar kağıttan oklar fırlatırdık. bizim counter'ımız buydu. ikiye ayrılır polisler suçlulular diye birbirimizi kovalardık.

bir gün saklambaç oynarken küçük kepçenin içine saklandım. fakat çıkmaya gelince çıkamadım. kepçeciyi çağırdılar da öyle çıktım. beklerken çok ağlamıştım. (bkz: swh)

tuğlar vardı dizili. onun üstten tuğlalarını alıp üstüne poşet gerip sığınak yapmıştık. içerde hortumlarla millete kagıt ok fırlatıyorduk.

ateri işleri güzeldi. her şey hırt ali'nin evine ateri gelmesiyle başladı. klasik 90'lar yalanı olarak annesi adaptör ısınmış bak diye ateriyi kapattırıyordu ali'ye. (şimdinin çocukları bilmez) ali de bize diyordu adaptör ısınıyor diye. daha sonra virüs gibi yayıldı herkese ateri.

bilyalı yapardık birde. yokuştan aşağı fiyuuuu. ne yarışlar yqptık o bilyalılarla be zamanında. gerçi sonradan ben geleceğe dönüş filminin etkisiyle kaykay aldırmıştım. sen de kaykay var diyip sokmuyolardı yarışa. zdsdsf

bizde taso yoktu hatırladığım kadarıyla. kavanoz kapaklarının içine cam macunu ya da çamur koyuluyordu sanırım. o kısımlar bende flu.

misket oynardık birde. hala hatırlarım gümüş bilyeler 1000'likti. kemikler 250'likti.

bir ara sigaranın dış paketlerini biriktirmek modaydı. monte carlo kutusu en değerli olandı. sigara içen abilerin pakette daha sigara varken o kutuyu birimiz illa rezerve ederdi. hatta bize iyilik olsun diye boş paketi atmayan birkaç abi vardı. sfsfsd

9 aylık falan çok oynardık topla. yan siteye kaçınca kavga olmadan alamazdık o topu. illa bi maraza çıkardı.

cem vardı cem en küçüğümüzdü. annesi falan bize emanet ederdi. bizim yaş 10-12 falan. cem 7-8 yaşlarında. cem'in yaşıtı arkadaş yoktu. birde cem çok daha ufakken havale geçirmişti. o yüzden biraz alıngan ve huysuzdu. herkes hastalığa bağlıyordu bilmiyorum. cem'i çok severdik ama. cem bizdendi yani. cem bugün bizim evde yemek istiyorsa bizim evde yemek yiyeceğiz. o kadarrr. cem o gün onlarda benim yemek yememi istiyorsa onlarda yemek yiyeceğim. o kadarr. reyiz ne derse o. sonra o uyuyup kalınca eve giderdim. ya da o bizde uyuyup kaldıysa babası gelip götürürdü.

reyis bigün tutturdu bi kalem modeli görmüş onu istiyor. emrettiğin gibi olsun dedik para toplayıp aldık kalemi. anası buna akşam bir dayak bir dayak. sen nerden buldun bu kalemi? ya demiş abilerim aldı falan anası inanmamış. ertesi günü bize sordu anası. heee dedik biz aldık. tüh dedi boşuna dövdük çocuğu. cem de "yaaa ben sana dedim anne. şimdi de ben dövim mi seni?" dedi. sfsdsd cem reyis yaa adamım. sonradan büyüdük tabi hepimiz. o gergin halleri falan da kalmadı.

(bkz: sözlüğü anı defteri olarak kullanmak)
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"90'larda çocuk olmak" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim