yazar : jack london
yayım yılı : 1907
günümüz dünyasından bir çocuğun gördüğü rüyalar, tarih öncesi insanının "insan"a evrilme süreci, o dönemde yaşanan olaylar, modern yaşamdan uzak, ilkel hayatlar gözler önüne serilmektedir.
yayım yılı : 1907
günümüz dünyasından bir çocuğun gördüğü rüyalar, tarih öncesi insanının "insan"a evrilme süreci, o dönemde yaşanan olaylar, modern yaşamdan uzak, ilkel hayatlar gözler önüne serilmektedir.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "insan olun biraz" tarafından 06.05.2021 09:39 tarihinde açılmıştır.
1.
eşsiz bir jack london romanıdır. dönemin şartlarına göre düşünüldüğünde, london'ın zaten evrimbilimci olmadığı; aksine büyük bir hayalperest olduğu göz önünde tutulursa herkesin okuması gereken bir kitaptır.
kitapta, uykuya dalınca rüyasında bir maymun olduğunu gören, maceradan maceraya koşturan bir çocuk konu alınır. london, sonsözde bunun atalarının anısının depreşmesi olarak dile getirse de bilimsel olarak kanıtlanmış genlerle kalıtsal bilgi aktarımından başka bir şey değildir.
kitap, edebi bir eser olmasına rağmen yer yer çoğu şeye anlamlı bir vizyon katabiliyor. içinde hatalar yok mu? elbette var.
özellikle insana yakın, ilkel ve orta halli maymun karakterlerin yaşadığı tahmin edilen zamanların birbirleri arasında binlerce yıl fark olduğu düşünülüyor. bunun yanında coğrafi olarak hatalı olduğu kısımlar da mevcut. ancak, tekrar belirtmeliyim;
london, hayalperest bir sanatçıydı. bir bilim adamı değildi. tıpkı, babasının onu kilitlediği odasında, hiç gökyüzü görmeden ay'a yolculuk (kitap)'u yazan jules verne gibi...
kitapta, uykuya dalınca rüyasında bir maymun olduğunu gören, maceradan maceraya koşturan bir çocuk konu alınır. london, sonsözde bunun atalarının anısının depreşmesi olarak dile getirse de bilimsel olarak kanıtlanmış genlerle kalıtsal bilgi aktarımından başka bir şey değildir.
kitap, edebi bir eser olmasına rağmen yer yer çoğu şeye anlamlı bir vizyon katabiliyor. içinde hatalar yok mu? elbette var.
özellikle insana yakın, ilkel ve orta halli maymun karakterlerin yaşadığı tahmin edilen zamanların birbirleri arasında binlerce yıl fark olduğu düşünülüyor. bunun yanında coğrafi olarak hatalı olduğu kısımlar da mevcut. ancak, tekrar belirtmeliyim;
london, hayalperest bir sanatçıydı. bir bilim adamı değildi. tıpkı, babasının onu kilitlediği odasında, hiç gökyüzü görmeden ay'a yolculuk (kitap)'u yazan jules verne gibi...
devamını gör...
2.
jack london bir hayalperest değil bir gözlemcidir, sadece doğada evrimin nasıl gerçekleştiğini gözlemleriyle aktarmıştır, darwin böyle bir eğlenceli kitap yazamaz bence? bilim bir fanteziyle alakalı olarak nasıl kurulabilirle ilgili bir kitap değil ademden önce yaklaşık 1000 sene önce birçok farklı türün birbirilerini yok etmeden birbirleriyle bir arada yaşadığı charles darwinin türlerin kökeninde anlattığı bir kuramdır aslında. o yüzden doğada aşağı yada yukarı türler birbirileriyle barış içinde yaşamışlardır. kitaptaki herşey evrimdir ve bilimdışı hiçbirşey yoktur. çok yaşa jack london...
devamını gör...
3.
ben korku filmlerinden çok korkarım ama izlemeye de bayılırım. korkmaktan kastım gerçekten korkmak. gece tek başıma oturup korku filmi izler sonra sabaha kadar o etkiyi geçirmek için formüller ararım. üniversite birinci sınıfta iken bir kız arkadaşımla bir iddiaya girdik. edebiyattan kim daha yüksek alacak iddiası idi bu ve ben kazandım. o arkadaşım da benim korkumu bildiği için iddianın ödülü olarak beni bir korku filmine götürdü. benim gözlerim perdede korkuyla dolaşırken o zalim bir gülüşle beni izliyordu. o gece sinemadan sonra arkadaşımı evine bırakıp kendi evime giderken metroda benimle yolculuk yapan çok sayıda korkunç yaratık vardı sanırım. hatta bu karanlık alem kaçkınlarından birine çarpmış bile olabilirim geçerken.
eve vardığım zaman uyumamın mümkün olmadığını anladığımda hemen kütüphaneden bir kitap seçip okumak düştü aklıma. ama nasıl bir kitap olacaktı ki tamamen içine gireyim ve korkumdan kurtulayım? elime geçen ilk kitabı alıp şansımı denemeye karar verdim. ve bu kitap “ adem’den önce” idi.
3 saat sonra kitap bittiğinde benim için her şey yoluna girmişti. çünkü aklımda sadece jack london’ın charles darwin’e selam sarkıtan muhteşem romanı ve onun henüz evrim aşamasında olan çok canlı karakterleri vardı.
demem o ki; adem’den önce sizi korkunç canavarlardan koruyabilecek kudrette bir romandır. ihtiyaç anında okuyunuz.
eve vardığım zaman uyumamın mümkün olmadığını anladığımda hemen kütüphaneden bir kitap seçip okumak düştü aklıma. ama nasıl bir kitap olacaktı ki tamamen içine gireyim ve korkumdan kurtulayım? elime geçen ilk kitabı alıp şansımı denemeye karar verdim. ve bu kitap “ adem’den önce” idi.
3 saat sonra kitap bittiğinde benim için her şey yoluna girmişti. çünkü aklımda sadece jack london’ın charles darwin’e selam sarkıtan muhteşem romanı ve onun henüz evrim aşamasında olan çok canlı karakterleri vardı.
demem o ki; adem’den önce sizi korkunç canavarlardan koruyabilecek kudrette bir romandır. ihtiyaç anında okuyunuz.
devamını gör...
4.
jack london romanıdır. okunmalıdır.
ben korku filmlerinden çok korkarım ama izlemeye de bayılırım. korkmaktan kastım gerçekten korkmak. gece tek başıma oturup korku filmi izler sonra sabaha kadar o etkiyi geçirmek için formüller ararım. üniversite birinci sınıfta iken bir kız arkadaşımla bir iddiaya girdik. edebiyattan kim daha yüksek alacak iddiası idi bu ve ben kazandım. o arkadaşım da benim korkumu bildiği için iddianın ödülü olarak beni bir korku filmine götürdü. benim gözlerim perdede korkuyla dolaşırken o zalim bir gülüşle beni izliyordu. o gece sinemadan sonra arkadaşımı evine bırakıp kendi evime giderken metroda benimle yolculuk yapan çok sayıda korkunç yaratık vardı sanırım. hatta bu karanlık alem kaçkınlarından birine çarpmış bile olabilirim geçerken.
eve vardığım zaman uyumamın mümkün olmadığını anladığımda hemen kütüphaneden bir kitap seçip okumak düştü aklıma. ama nasıl bir kitap olacaktı ki tamamen içine gireyim ve korkumdan kurtulayım? elime geçen ilk kitabı alıp şansımı denemeye karar verdim. ve bu kitap “ adem’den önce” idi.
3 saat sonra kitap bittiğinde benim için her şey yoluna girmişti. çünkü aklımda sadece jack london’ın charles darwin’e selam sarkıtan muhteşem romanı ve onun henüz evrim aşamasında olan çok canlı karakterleri vardı.
demem o ki; adem’den önce sizi korkunç canavarlardan koruyabilecek kudrette bir romandır. ihtiyaç anında okuyunuz.
ben korku filmlerinden çok korkarım ama izlemeye de bayılırım. korkmaktan kastım gerçekten korkmak. gece tek başıma oturup korku filmi izler sonra sabaha kadar o etkiyi geçirmek için formüller ararım. üniversite birinci sınıfta iken bir kız arkadaşımla bir iddiaya girdik. edebiyattan kim daha yüksek alacak iddiası idi bu ve ben kazandım. o arkadaşım da benim korkumu bildiği için iddianın ödülü olarak beni bir korku filmine götürdü. benim gözlerim perdede korkuyla dolaşırken o zalim bir gülüşle beni izliyordu. o gece sinemadan sonra arkadaşımı evine bırakıp kendi evime giderken metroda benimle yolculuk yapan çok sayıda korkunç yaratık vardı sanırım. hatta bu karanlık alem kaçkınlarından birine çarpmış bile olabilirim geçerken.
eve vardığım zaman uyumamın mümkün olmadığını anladığımda hemen kütüphaneden bir kitap seçip okumak düştü aklıma. ama nasıl bir kitap olacaktı ki tamamen içine gireyim ve korkumdan kurtulayım? elime geçen ilk kitabı alıp şansımı denemeye karar verdim. ve bu kitap “ adem’den önce” idi.
3 saat sonra kitap bittiğinde benim için her şey yoluna girmişti. çünkü aklımda sadece jack london’ın charles darwin’e selam sarkıtan muhteşem romanı ve onun henüz evrim aşamasında olan çok canlı karakterleri vardı.
demem o ki; adem’den önce sizi korkunç canavarlardan koruyabilecek kudrette bir romandır. ihtiyaç anında okuyunuz.
devamını gör...
5.
ne diyebilirim ki. bu adamın kötü kitabı yok herhalde. her okuduğumda çok seviyorum. sanki londonperverler cemiyeti kuracak gibiyim ama öyle. eleştirecek bir şeyim yok. o yüzden övme kısmına geçelim.
jack london kitabında günümüzdeki bir insanın çocukluğundan itibaren gördüğü korkunç rüyaları anlatmasıyla başlar. çocuk daha önce hiç orman görmemesine rağmen devasa bir ormanı rüyasında tüm ayrıntılarıyla görür. büyüyünce ilk defa göreceği tüm ağaç çeşitlerini o zaten rüyalarında tanımıştır. peki hiç görmediği şeyleri nasıl rüyasında görebilir? gördükleri onun ırksal hatıralarıydı. evrimin erken halkalarından birinde yaşamış kocadiş'in hayatını gece o rüyalarıyla tekrar yaşıyordu. gündüz ise kendi zamanında yaşıyordu.
ırksal hatıra nedir? kitapta da verilen en yaygın örnekten yola çıkalım. rüyalarımızda çoğumuzun bir yerden düşeriz ama asla yere çarpmayız. ağaçlarda yaşayan ilk insanlar sık sık ağaçtan düşme tehlikesi yaşarlardı. tam düşecekken kurtulanlar bu deneyimlerini kalıtsal yollarla ileriki nesillere aktardılar. düşüp ölmeden üreyen atalarımız sayesinde biz bugün o düşme rüyalarını görüyoruz.
kitabı okumanız için gerekli merak unsuru oluştu diye düşünüyorum. jack london'ı bir kere okuyan pişman bir de hiç okumayan pişman. siz hiç pişman olmayın ve yazarın en az üç beş kitabını okuyun.
jack london kitabında günümüzdeki bir insanın çocukluğundan itibaren gördüğü korkunç rüyaları anlatmasıyla başlar. çocuk daha önce hiç orman görmemesine rağmen devasa bir ormanı rüyasında tüm ayrıntılarıyla görür. büyüyünce ilk defa göreceği tüm ağaç çeşitlerini o zaten rüyalarında tanımıştır. peki hiç görmediği şeyleri nasıl rüyasında görebilir? gördükleri onun ırksal hatıralarıydı. evrimin erken halkalarından birinde yaşamış kocadiş'in hayatını gece o rüyalarıyla tekrar yaşıyordu. gündüz ise kendi zamanında yaşıyordu.
ırksal hatıra nedir? kitapta da verilen en yaygın örnekten yola çıkalım. rüyalarımızda çoğumuzun bir yerden düşeriz ama asla yere çarpmayız. ağaçlarda yaşayan ilk insanlar sık sık ağaçtan düşme tehlikesi yaşarlardı. tam düşecekken kurtulanlar bu deneyimlerini kalıtsal yollarla ileriki nesillere aktardılar. düşüp ölmeden üreyen atalarımız sayesinde biz bugün o düşme rüyalarını görüyoruz.
kitabı okumanız için gerekli merak unsuru oluştu diye düşünüyorum. jack london'ı bir kere okuyan pişman bir de hiç okumayan pişman. siz hiç pişman olmayın ve yazarın en az üç beş kitabını okuyun.
devamını gör...
6.
ilk sayfalarda beni yakalayan ve aşırı ilgimi çeken jack london romanı.
konu müthiş, anlatım müthiş..
bittiğinde kitabı hangi kategoriye koyacağımı şaşırdım. her şey o kadar kusursuz açıklanmış ve o kadar az süslenmiş ki gerçek olduğunu söyleseler inanırdım. zaten gerçekten yaşamış birinin anlattığı hissine direkt kapılıyorsunuz. "evet, kocadiş yaşadı ve uzak, çok uzak torunu tüm bu rüyaları gördü. her biri milyonlarca yıl sonraya taşındı." diye düşündürüyor.
darwin'in yayımladığı çalışmalar sonrası kaleme alındığı ve yazar bunları esas alarak yazdığı için her bir detayın incelikle işlenmesi de ayrı bir güzel geldi. "işte harika bir fikir buldum, istediğim dünyayı oluşturabilirim" demek yerine her şeyi titizlikle ilişkilendirmiş ve o dönemin coğrafi özelliklerine, insan öncesi formların kendi içinde ayrılışına, hatta yabani hayvan seçimlerine kadar her şey çok gerçekçi.
kocadiş ve rüyaları gören kişi arasındaki bağlantı da çok başarılıydı. onun yaşamını gözlemliyor ve aslında her ne kadar "ben" diye bahsetse de tıpkı bizim gibi varsayımdan öteye geçemiyordu. yazarın buna sadık kalması, yani iki karakteri ayrı uçlarda tutabilmesi zor bir şeydi bana kalırsa. ama başarmış.
kızılgöz ve ateş insanları..
sizin soyunuzdan geldiğimize o kadar eminim ki.
konu müthiş, anlatım müthiş..
bittiğinde kitabı hangi kategoriye koyacağımı şaşırdım. her şey o kadar kusursuz açıklanmış ve o kadar az süslenmiş ki gerçek olduğunu söyleseler inanırdım. zaten gerçekten yaşamış birinin anlattığı hissine direkt kapılıyorsunuz. "evet, kocadiş yaşadı ve uzak, çok uzak torunu tüm bu rüyaları gördü. her biri milyonlarca yıl sonraya taşındı." diye düşündürüyor.
darwin'in yayımladığı çalışmalar sonrası kaleme alındığı ve yazar bunları esas alarak yazdığı için her bir detayın incelikle işlenmesi de ayrı bir güzel geldi. "işte harika bir fikir buldum, istediğim dünyayı oluşturabilirim" demek yerine her şeyi titizlikle ilişkilendirmiş ve o dönemin coğrafi özelliklerine, insan öncesi formların kendi içinde ayrılışına, hatta yabani hayvan seçimlerine kadar her şey çok gerçekçi.
kocadiş ve rüyaları gören kişi arasındaki bağlantı da çok başarılıydı. onun yaşamını gözlemliyor ve aslında her ne kadar "ben" diye bahsetse de tıpkı bizim gibi varsayımdan öteye geçemiyordu. yazarın buna sadık kalması, yani iki karakteri ayrı uçlarda tutabilmesi zor bir şeydi bana kalırsa. ama başarmış.
kızılgöz ve ateş insanları..
sizin soyunuzdan geldiğimize o kadar eminim ki.
devamını gör...
7.
rüyalar...
jock london'ın ilkel benliğini deneyimleyen iç güdüleri arasında sıkışan kahramanın dilinden anlattığı, taş devri edebiyatı olarak yorumlayabileceğimiz etkileyici hikayesidir.
karakter rüyaların ırksal bir aktarım olduğundan bahsediyor. hiç görmediğimiz bir yeri daha önceden atalarımız görmüş olabilirmiş. kitap, gen aktarımıyla atalarımızın yaşadığı yerleri görmüş olmamız hikayesinden başlıyor. şehir hayatı yaşamış birinin rüyasında sürekli kendini ormanda görmesi gibi. modern insan olarak nitelendirilen baş kahraman her gece ilkel benliğine geri dönüyor.
london, üç farklı insan türüne değinmiş.
ateş insanları
ağaç insanları
halk insanları
hikaye de ateş insanları, ateşi bulduğu ve araç gereç kullanabildiği için diğer türlerden daha gelişmiş insan türü olarak ele alınıyor. kahramanımız halk insanlarından biri. bu fantastik serüvende ismi kocadiş. isimler bir hayli değişik. çok hareketliye tezcanlı, tehlikeliye kızılgöz, gereksiz homurdanana çeneçalan isimleri verilmiş.
kitap için kısaca insanın insan olma serüveni ni anlatıyor diyebiliriz. evrim kuramına ilgi duyanlara tavsiye ederim. sıradışı kurgu. sade, samimi bir anlatım. hareketli bir hikaye olduğu için merak ederek okuyorsunuz. belki ilkel hayattaki sert ve korkutucu yaşama ayak uydurmakta biraz zorluk çekebilirsiniz. ben kitabı ilk kocadiş'in hapsolduğu mağarada kızılgöz'e gözlerini kaçırarak baktığı yerden baktım. sonra bir cesaret giriverdim dünyalarına.
bu insanların kendilerini anlattıkları bir yer var. orası kitabı anlamak adına önemli.
rastgele ve gamsız bir hayatımız vardı. çok az plan yapar, bunların da çok azını uygulardık. acıktığımızda karnımızı doyurur, susadığımızda su içer, yırtıcı düşmanlarımızdan kaçar, geceleri mağaramıza sığınır, kalan zamanımızı da
oyunla geçirirdik.
çok meraklıydık, kolayca neşelenir, bin bir türlü muziplik ve kaba şaka yapardık. tehlike hissettiğimiz veya kızgın
olduğumuz zamanlar dışında ciddiyet nedir bilmezdik.
insanoğlunun kendini geliştiremediği bir tarafı hep var. mesela, belli nedenlerden belli sonuçlara varamamış olmamız. tam anlayamamak, tamamlanamamak bir eksiklik olarak görülebilinir. benlik ile savaş bundan geliyor olabilir. iç güdülere teslimiyet ne kadar geç olursa o kadar iyi.
jock london'ın ilkel benliğini deneyimleyen iç güdüleri arasında sıkışan kahramanın dilinden anlattığı, taş devri edebiyatı olarak yorumlayabileceğimiz etkileyici hikayesidir.
karakter rüyaların ırksal bir aktarım olduğundan bahsediyor. hiç görmediğimiz bir yeri daha önceden atalarımız görmüş olabilirmiş. kitap, gen aktarımıyla atalarımızın yaşadığı yerleri görmüş olmamız hikayesinden başlıyor. şehir hayatı yaşamış birinin rüyasında sürekli kendini ormanda görmesi gibi. modern insan olarak nitelendirilen baş kahraman her gece ilkel benliğine geri dönüyor.
london, üç farklı insan türüne değinmiş.
ateş insanları
ağaç insanları
halk insanları
hikaye de ateş insanları, ateşi bulduğu ve araç gereç kullanabildiği için diğer türlerden daha gelişmiş insan türü olarak ele alınıyor. kahramanımız halk insanlarından biri. bu fantastik serüvende ismi kocadiş. isimler bir hayli değişik. çok hareketliye tezcanlı, tehlikeliye kızılgöz, gereksiz homurdanana çeneçalan isimleri verilmiş.
kitap için kısaca insanın insan olma serüveni ni anlatıyor diyebiliriz. evrim kuramına ilgi duyanlara tavsiye ederim. sıradışı kurgu. sade, samimi bir anlatım. hareketli bir hikaye olduğu için merak ederek okuyorsunuz. belki ilkel hayattaki sert ve korkutucu yaşama ayak uydurmakta biraz zorluk çekebilirsiniz. ben kitabı ilk kocadiş'in hapsolduğu mağarada kızılgöz'e gözlerini kaçırarak baktığı yerden baktım. sonra bir cesaret giriverdim dünyalarına.
bu insanların kendilerini anlattıkları bir yer var. orası kitabı anlamak adına önemli.
rastgele ve gamsız bir hayatımız vardı. çok az plan yapar, bunların da çok azını uygulardık. acıktığımızda karnımızı doyurur, susadığımızda su içer, yırtıcı düşmanlarımızdan kaçar, geceleri mağaramıza sığınır, kalan zamanımızı da
oyunla geçirirdik.
çok meraklıydık, kolayca neşelenir, bin bir türlü muziplik ve kaba şaka yapardık. tehlike hissettiğimiz veya kızgın
olduğumuz zamanlar dışında ciddiyet nedir bilmezdik.
insanoğlunun kendini geliştiremediği bir tarafı hep var. mesela, belli nedenlerden belli sonuçlara varamamış olmamız. tam anlayamamak, tamamlanamamak bir eksiklik olarak görülebilinir. benlik ile savaş bundan geliyor olabilir. iç güdülere teslimiyet ne kadar geç olursa o kadar iyi.
devamını gör...
8.
hepimizin çocukluğunda bir kez de olsa okuduğu, çoğumuzun sevdiği kitaplara sahip jack london’un 1907 yılında yayımladığı kitabı adem’den önce , taş devrinde geçen bir bilim kurgu.
evet eğer bilimkurgu ve de evrim konusunu seviyorsanız, okurken sıkılmayım diyorsanız, bir çırpıda okuyup bitireceğiniz çok güzel bir eser adem’den önce.
jack london’u bir çoğumuzun tanıdığını düşünerek kitap hakkında biraz bilgi verip düşüncelerime geçmek istiyorum.
kitap 1907’de yani charles darwin’in evrim teorisini ortaya atışından neredeyse 50 yıl sonra yayınlanıyor. london kitabı yazarken stanley waterloo’nun 1986’da yayınlanmış olan“story of ab” isimli romanından etkilenmiş. bunu da zaten kendisine intihal suçları yöneltilince kabul etmiş. ama bunun yanında da insanın evrimine ait düşüncenin kendisine ait olduğunu eklemiş. çoğu eleştirmen waterloo’nun kitabını uzun ve sıkıcı bulmakla birlikte london’un kitabını kısa ve akıcı olduğunu söylemiş.
london kitabında amerikalı bir çocuğun rüyasında tarih öncesi çağları görmesiyle başlayıp, o tarih öncesi çağdaki anıları anlatmasıyla devam eden bir kurgu sunuyor. burada bahsedilen üç tür var;
1.ateş insanları( ateşi kullanmayı bilen, en son türe daha yakın olan tür.)
2.ağaç insanları ( tırmanma ve tutunma yetenekleri gelişmiş, daha çok ağaçlarda yaşayan ilkel tür.)
3.halk insanları (mağaralarda yaşayan, tırmanma yetenekleri yanı sıra yürüme ve koşma yetenekleri de gelişmiş, ateş insanları ile ağaç insanları arasındaki ara tür.)
london kitabında birden fazla kez “atavizm” kelimesini kullanıp açıklamalar yapıyor. peki terimsel olarak nedir atavizm?
atavizm: bir canlı türünde var olmakla birlikte birkaç kuşaktır görünmeyen bir özelliğin birdenbire alt soylarda ortaya çıkması anlamına gelmektedir.
bunun da kitaptaki en güzel örneği karakterimizin rüyasında düşme hissine kapılmasını aslında geçmişte yaşayan atalarımızdan bize aktarılan anılardan kaynaklı olduğunu söylemesi. hemen alıntıyı ekleyelim.
“örneğin boşlukta kayma (ya da düşme) düşleri vardır. en yaygın düş olaylarından biridir bu ve hemen herkesin başından geçmiştir. hocamın açıkladığına göre ırksal bir anıymış bu. o pek uzaktan akraba olduğumuz ağaç adamları’ndan kalmaymış. ağaçlarda yaşayan bu yarı-insanlar için yüksekten düşme tehlikesi çok büyük ve somut bir korkuymuş. birçokları böyle bir düşme sonucu can vermişler; hemen hepsinin başından da korkutucu düşme olayları geçmiş; hayatlarını ancak alçak dallara tutunarak kurtarabilmişler. bu şekilde son dakikada önlenen korkunç bir düşüş, büyük bir şok yaratırmış. bu şok da birtakım molekülsel değişimlere yol açarmış. bu değişimler sonraki kuşakların beyin hücrelerine aktarılmış ve kısaca ırksal anılar haline gelmişler. yani siz ya da ben, uykuda ya da tam uykuya dalacağımız sırada boşlukta düşer gibi olup da yere değmezden bir saniye önce yerimizden sıçradığımız zaman, ağaç tepelerinde yaşamış olan dedelerimizin başına gelenleri hatırlamaktan başka bir şey yapmıyoruz. beyin hücrelerinde meydana gelen değişimler bu duyguyu kalıtımsal hale getirmiş. (sf.16)”
bu pasajı okuyunca rüyamda düşüp korktuğum anların anlamlı hale geldiğini de belirtmeden geçemeyeceğim.
vahşi doğayı, yaşayan vahşi hayvanları, içgüdüsel davranışları, canlıların özelliklerinin nasıl aktarıldığını sade ve akıcı bir şekilde okumamızı sağlıyor london. dilini o kadar sevdim ki hiç sıkılmadan bir günde okuyup bitirilebilecek bir kitap. çok güzel pasajlara sahip , 163 sayfa kadar kısa ama akıcı muazzam bir eser okumak istiyorsanız ve jak london’u seviyorsanız muhakkak okuyun derim.
ben çok severek okudum ve sevdiğim birkaç alıntıyı bırakıp kaçıyorum. keyifli okumalar diliyorum..
“…fiil çekimi diye bir şey yoktu. geçmişten mi yoksa gelecekten mi söz ettiğimiz, ancak cümlenin genel anlamından çıkarılabilirdi. konuşmalarımız hep somut şeyler üstüneydi, çünkü hep somut şeyler düşünürdük. pantomim de geniş bir yer tutuyordu konuşmalarımızda. en basit bir soyutlama bile bizim düşünce yeteneğimizin ötesindeydi denilebilir; ayrıca, herhangi bir soyutlamaya erişebilen biri çıktığında, bunu türdeşlerine anlatmakta bin bir güçlük çekerdi. düşündüğünü söyleyecek söz dağarcığına sahip değildi çünkü.”
“inanın bana insanı hayrete düşürecek kadar basit varlıklardık”
“bense –yani bugünkü benliğim– büyüyüp akıllandıkça düşlerimin özüne daha derinden girebiliyordum. bazen kişi düş görürken bunun farkındadır. hele gördüğü kötü bir düşse, bunun yalnızca bir düş olduğunu yineleyerek avutur kendisini. işte ben de aynı şekilde kendi düşüme girerdim ve bunun sonucu ortaya çıkan acayip çift kişiliğim, olayların hem oyuncusu hem de seyircisi olurdu. ve çoğu kez çağdaş ben, ilkel ben’in sersemliği, mantıksızlığı, kafasızlığı ve genel olarak korkunç aptallığı karşısında fena halde sinirlenmiş, sabırsızlanmışımdır.”
not: bu kitabı canım sözlüğünkitap edebiyat kulübü ile değerlendirmek için okudum. değerlendirmeyi sabırsızlıkla bekliyorum.
evet eğer bilimkurgu ve de evrim konusunu seviyorsanız, okurken sıkılmayım diyorsanız, bir çırpıda okuyup bitireceğiniz çok güzel bir eser adem’den önce.
jack london’u bir çoğumuzun tanıdığını düşünerek kitap hakkında biraz bilgi verip düşüncelerime geçmek istiyorum.
kitap 1907’de yani charles darwin’in evrim teorisini ortaya atışından neredeyse 50 yıl sonra yayınlanıyor. london kitabı yazarken stanley waterloo’nun 1986’da yayınlanmış olan“story of ab” isimli romanından etkilenmiş. bunu da zaten kendisine intihal suçları yöneltilince kabul etmiş. ama bunun yanında da insanın evrimine ait düşüncenin kendisine ait olduğunu eklemiş. çoğu eleştirmen waterloo’nun kitabını uzun ve sıkıcı bulmakla birlikte london’un kitabını kısa ve akıcı olduğunu söylemiş.
london kitabında amerikalı bir çocuğun rüyasında tarih öncesi çağları görmesiyle başlayıp, o tarih öncesi çağdaki anıları anlatmasıyla devam eden bir kurgu sunuyor. burada bahsedilen üç tür var;
1.ateş insanları( ateşi kullanmayı bilen, en son türe daha yakın olan tür.)
2.ağaç insanları ( tırmanma ve tutunma yetenekleri gelişmiş, daha çok ağaçlarda yaşayan ilkel tür.)
3.halk insanları (mağaralarda yaşayan, tırmanma yetenekleri yanı sıra yürüme ve koşma yetenekleri de gelişmiş, ateş insanları ile ağaç insanları arasındaki ara tür.)
london kitabında birden fazla kez “atavizm” kelimesini kullanıp açıklamalar yapıyor. peki terimsel olarak nedir atavizm?
atavizm: bir canlı türünde var olmakla birlikte birkaç kuşaktır görünmeyen bir özelliğin birdenbire alt soylarda ortaya çıkması anlamına gelmektedir.
bunun da kitaptaki en güzel örneği karakterimizin rüyasında düşme hissine kapılmasını aslında geçmişte yaşayan atalarımızdan bize aktarılan anılardan kaynaklı olduğunu söylemesi. hemen alıntıyı ekleyelim.
“örneğin boşlukta kayma (ya da düşme) düşleri vardır. en yaygın düş olaylarından biridir bu ve hemen herkesin başından geçmiştir. hocamın açıkladığına göre ırksal bir anıymış bu. o pek uzaktan akraba olduğumuz ağaç adamları’ndan kalmaymış. ağaçlarda yaşayan bu yarı-insanlar için yüksekten düşme tehlikesi çok büyük ve somut bir korkuymuş. birçokları böyle bir düşme sonucu can vermişler; hemen hepsinin başından da korkutucu düşme olayları geçmiş; hayatlarını ancak alçak dallara tutunarak kurtarabilmişler. bu şekilde son dakikada önlenen korkunç bir düşüş, büyük bir şok yaratırmış. bu şok da birtakım molekülsel değişimlere yol açarmış. bu değişimler sonraki kuşakların beyin hücrelerine aktarılmış ve kısaca ırksal anılar haline gelmişler. yani siz ya da ben, uykuda ya da tam uykuya dalacağımız sırada boşlukta düşer gibi olup da yere değmezden bir saniye önce yerimizden sıçradığımız zaman, ağaç tepelerinde yaşamış olan dedelerimizin başına gelenleri hatırlamaktan başka bir şey yapmıyoruz. beyin hücrelerinde meydana gelen değişimler bu duyguyu kalıtımsal hale getirmiş. (sf.16)”
bu pasajı okuyunca rüyamda düşüp korktuğum anların anlamlı hale geldiğini de belirtmeden geçemeyeceğim.
vahşi doğayı, yaşayan vahşi hayvanları, içgüdüsel davranışları, canlıların özelliklerinin nasıl aktarıldığını sade ve akıcı bir şekilde okumamızı sağlıyor london. dilini o kadar sevdim ki hiç sıkılmadan bir günde okuyup bitirilebilecek bir kitap. çok güzel pasajlara sahip , 163 sayfa kadar kısa ama akıcı muazzam bir eser okumak istiyorsanız ve jak london’u seviyorsanız muhakkak okuyun derim.
ben çok severek okudum ve sevdiğim birkaç alıntıyı bırakıp kaçıyorum. keyifli okumalar diliyorum..
“…fiil çekimi diye bir şey yoktu. geçmişten mi yoksa gelecekten mi söz ettiğimiz, ancak cümlenin genel anlamından çıkarılabilirdi. konuşmalarımız hep somut şeyler üstüneydi, çünkü hep somut şeyler düşünürdük. pantomim de geniş bir yer tutuyordu konuşmalarımızda. en basit bir soyutlama bile bizim düşünce yeteneğimizin ötesindeydi denilebilir; ayrıca, herhangi bir soyutlamaya erişebilen biri çıktığında, bunu türdeşlerine anlatmakta bin bir güçlük çekerdi. düşündüğünü söyleyecek söz dağarcığına sahip değildi çünkü.”
“inanın bana insanı hayrete düşürecek kadar basit varlıklardık”
“bense –yani bugünkü benliğim– büyüyüp akıllandıkça düşlerimin özüne daha derinden girebiliyordum. bazen kişi düş görürken bunun farkındadır. hele gördüğü kötü bir düşse, bunun yalnızca bir düş olduğunu yineleyerek avutur kendisini. işte ben de aynı şekilde kendi düşüme girerdim ve bunun sonucu ortaya çıkan acayip çift kişiliğim, olayların hem oyuncusu hem de seyircisi olurdu. ve çoğu kez çağdaş ben, ilkel ben’in sersemliği, mantıksızlığı, kafasızlığı ve genel olarak korkunç aptallığı karşısında fena halde sinirlenmiş, sabırsızlanmışımdır.”
not: bu kitabı canım sözlüğünkitap edebiyat kulübü ile değerlendirmek için okudum. değerlendirmeyi sabırsızlıkla bekliyorum.
devamını gör...
9.
dev hizmet.
henüz kitabı okumamış olanlara duyuruyorum. kitapla ilgili bir spoiler sayılmaz ama içinde geçen bazı karakter ve canlıları içeren görselli bir tanımdır.
ben yine de görmeyeyim derseniz hiç bakmayın.
zaten tanımların hepsi bu enfes kitabı harika bir şekilde yorumlamış.
söyleyebileceğim tek şey, jack london'ın yaratıcılığı ve araştırmacı kişiliği kitap boyunca sizi etkiliyor.
elbette tarihsel hatalar mevcut fakat unutulmasın ki bu bilimsel bir kitap değil, bir roman.
şimdi gelelim görsellere. tabi elimden geldiğince ve bulabildiğimce.
azıcık da olsa spoiler içerebilecek kısım başlıyor. eğer diyorsanız ki ben kitaba sıfır bilgiyle başlayıp konuyu bile okurken öğreneyim hiç bakmayın.
bataklık.
kılıçdişli kaplan
ağaç adamlar
ateş adamlar
karakterin de ait olduğu halk.
henüz kitabı okumamış olanlara duyuruyorum. kitapla ilgili bir spoiler sayılmaz ama içinde geçen bazı karakter ve canlıları içeren görselli bir tanımdır.
ben yine de görmeyeyim derseniz hiç bakmayın.
zaten tanımların hepsi bu enfes kitabı harika bir şekilde yorumlamış.
söyleyebileceğim tek şey, jack london'ın yaratıcılığı ve araştırmacı kişiliği kitap boyunca sizi etkiliyor.
elbette tarihsel hatalar mevcut fakat unutulmasın ki bu bilimsel bir kitap değil, bir roman.
şimdi gelelim görsellere. tabi elimden geldiğince ve bulabildiğimce.
azıcık da olsa spoiler içerebilecek kısım başlıyor. eğer diyorsanız ki ben kitaba sıfır bilgiyle başlayıp konuyu bile okurken öğreneyim hiç bakmayın.
bataklık.
kılıçdişli kaplan
ağaç adamlar
ateş adamlar
karakterin de ait olduğu halk.
devamını gör...
10.
normal sözlük kitap edebiyat kulübüyle birlikte okuyup tartışmasını* gerçekleştirdiğimiz 10. kitap. jack london sevgim hatırı sayılır bir boyuttadır. onun çok okuyup araştırması, hayatı dolu dolu yaşaması ve birçok konuda bilgi sahibi olması hep saygı ve sevgi duyulacak şeyler olarak gelmiştir bana.
eğer bir zaman makinesi icat edilseydi tarih öncesi çağlara gidebilmeyi dilerdim. bilinmezliklerle dolu dünyada ilk insanların korktuklarında ya da sevindiklerinde yüzlerinde oluşan ifadeyi görebilmeyi, bir şeyleri icat etme evrelerine şahit olabilmeyi ya da aralarındaki iletişimi görebilmeyi çok isterdim. jack london'ın adem'den önce eseri sayesinde inanın mümkün.
yazar bu konuların üzerinde dururken psikolojiye de değinmeyi ihmal etmiyor ve bu da en beğendiğim kısımlardan biri oluyor. jack london rüyalardan ve atalarının bilincinin ve yaşadıklarının diğer nesillere aktarılması konusundan bahsediyor. hatta carl gustav jung bir keresinde rüyasında toprağı kazıp tarih öncesi hayvanların kemiklerini bulduğunu görüyor. bu rüyadan sonra kolektif bilinçdışı kavramını öne sürüyor. kişinin ve atalarının gizli anılarının deposu olarak tanımlıyor bunu [#1777253]. jack london'ın da ''yüksekten düştüğümüzü gördüğümüz'' rüyaları atalarımızın deneyimlerine bağlaması bu yüzden hoştu. literatürü ve gelişmeleri yakından takip ettiğinin bir kanıtıydı.
ikinci sevdiğim nokta ise ''şiddet'' konusunda tarih öncesi çağlardan hiç de farklı olmamamızı london'ın yüzümüze bir kez daha çarpmasıydı. özellikle kadına şiddet konusuna değinmesi london'ı neden bu kadar sevdiğimi bir kez daha hatırlattı. aşağıdaki alıntı sanıyorum ki demek istediklerimi özetleyecektir.
kızılgöz o kış, son karısını taciz ve sürekli dayakla öldürdü. uzak atalarının zamanından ileri gidememiş, ilkel biri olduğunu söyleyip duruyorum ya, aslında bu olay daha da beterdi, çünkü daha aşağı seviyede olan hayvanlar bile dişilerine böyle kötü davranmaz, onları öldürmez. bu açıdan baktığımda atalarının zamanından beri ilerleme kaydedememiş olmasına rağmen kızılgöz'ü insanlığın habercisi olarak görüyorum çünkü sadece insan türünün erkeği dişisini öldürür.
sözün özü, okunması gereken ve hakkında düşünecek, sorgulanacak ve konuşulacak çok şey olan eser.
eğer bir zaman makinesi icat edilseydi tarih öncesi çağlara gidebilmeyi dilerdim. bilinmezliklerle dolu dünyada ilk insanların korktuklarında ya da sevindiklerinde yüzlerinde oluşan ifadeyi görebilmeyi, bir şeyleri icat etme evrelerine şahit olabilmeyi ya da aralarındaki iletişimi görebilmeyi çok isterdim. jack london'ın adem'den önce eseri sayesinde inanın mümkün.
yazar bu konuların üzerinde dururken psikolojiye de değinmeyi ihmal etmiyor ve bu da en beğendiğim kısımlardan biri oluyor. jack london rüyalardan ve atalarının bilincinin ve yaşadıklarının diğer nesillere aktarılması konusundan bahsediyor. hatta carl gustav jung bir keresinde rüyasında toprağı kazıp tarih öncesi hayvanların kemiklerini bulduğunu görüyor. bu rüyadan sonra kolektif bilinçdışı kavramını öne sürüyor. kişinin ve atalarının gizli anılarının deposu olarak tanımlıyor bunu [#1777253]. jack london'ın da ''yüksekten düştüğümüzü gördüğümüz'' rüyaları atalarımızın deneyimlerine bağlaması bu yüzden hoştu. literatürü ve gelişmeleri yakından takip ettiğinin bir kanıtıydı.
ikinci sevdiğim nokta ise ''şiddet'' konusunda tarih öncesi çağlardan hiç de farklı olmamamızı london'ın yüzümüze bir kez daha çarpmasıydı. özellikle kadına şiddet konusuna değinmesi london'ı neden bu kadar sevdiğimi bir kez daha hatırlattı. aşağıdaki alıntı sanıyorum ki demek istediklerimi özetleyecektir.
kızılgöz o kış, son karısını taciz ve sürekli dayakla öldürdü. uzak atalarının zamanından ileri gidememiş, ilkel biri olduğunu söyleyip duruyorum ya, aslında bu olay daha da beterdi, çünkü daha aşağı seviyede olan hayvanlar bile dişilerine böyle kötü davranmaz, onları öldürmez. bu açıdan baktığımda atalarının zamanından beri ilerleme kaydedememiş olmasına rağmen kızılgöz'ü insanlığın habercisi olarak görüyorum çünkü sadece insan türünün erkeği dişisini öldürür.
sözün özü, okunması gereken ve hakkında düşünecek, sorgulanacak ve konuşulacak çok şey olan eser.
devamını gör...
11.
mutlaka okunması gereken jack london kitabıdır.
çevirmeni pınar kür.
geceleri uyuyup rüyanızda çağlar öncesini yaşamak…
inanılmaz bir hayal gücü.
okurken bütün ilkelliği ve yabaniliği hissediyorsunuz. gerçekçi ayrıntılarıyla sürükleyici bir kitap.
10/10
çevirmeni pınar kür.
geceleri uyuyup rüyanızda çağlar öncesini yaşamak…
inanılmaz bir hayal gücü.
okurken bütün ilkelliği ve yabaniliği hissediyorsunuz. gerçekçi ayrıntılarıyla sürükleyici bir kitap.
10/10
devamını gör...