1960’da kanlı bir darbe ile önce koltuğundan edilmiş, sonra idama mahkum edilmiş eski başbakan. kendisine karşı en ufak bir hoşgörü beslememek ile birlikte idamı hem insanlık dışıdır hem de ülkeye ciddi zararlar vermiştir.
devamını gör...
neden bir kişinin idam edilmemesinin örneği eski başbakan. kör ölür badem gözlü olurdaki kör.
devamını gör...
iktidara gelene kadar mazlumu oynayan, iktidara geldikten sonra muhalifi olan herkese zulm eden eski devrik başbakan.
birini hatırlattı mı size ?
devamını gör...
idam edilmesi kendisini kahraman haline getirmiştir. halbuki kendisi 5 para etmez bir adamdır.
devamını gör...
ben bu orduyu yedek subaylarla da idare ederim sözünün sahibi.
devamını gör...
idamı ile türkiye siyasetinde seçmenlerinin de pozisyon almasına sebep vermiş başbakan. ne yazık ki seçmen yapısı tam olarak 1960’dan sonra oturdu memlekette ve kolay kolay da değişmiyor. şu anda sağ muhafazakar tabanın temeli menderes idamı ile oturmuştur.
devamını gör...
sevdiğim bir söz var. güç yozlaştırır mutlak güç mutlaka yozlaştırır. bunu şunun için yazdım. mehmet ali birand belgeseller serisi çekti. bu belgesellerden birinde 60 darbesine giden süreci anlatırken menderesten bahseder ben de oradan dinledim şimdi size satıyorum.

mustafa kemal, aydın'a gidecek. yanındakiler diyor ki chp il başkanlığına uğramak lazım. il başkanı da kim, menderes. kendisi serbest fırka deneyiminden dolayı menderes'e gıcık oluyor.

neyse 5 dakika durur 1 kahve içer kalkarsınız diyerek paşayı ikna ediyorlar. mustafa kemal kahvesini içerken laf olsun diye bölgenin tarımsal konuları hakkında bir şeyler soruyor.

5 dakika diye girdiği yerden 4 saat sonra çıkıyor.

diyeceğim menderes boş beleş biri olsa, mustafa kemal onu 4 saat dinlemez hele ki zorla kahve içmeye gittiği yerde. işte belki başlangıçta menderes değerli biriydi bilemem ama zamanla güç zehirlenmesi yaşadığı da muhakkak.

ben idama karşıyım. idam gelirse önce muhalifler asılır sonra onların da anıtını dikerler.

(bkz: çingeneye beylik vermişler önce babasını asmış)
devamını gör...
türkiye’nin darbe ile devrilip idama mahkum edilen ve öldürülen ilk ve tek başbakanı olan adnan menderes’i anlayabilmek için, öncelikle hayat hikayesine kısaca değinmek lazım gelir. adnan menderes, 1899 yılında aydın’ın çakırbeyli yöresinde dünyaya gelmiştir. babası, ünlü ve zengin bir toprak ağası olan izmirli katipzade ibrahim ethem bey, annesi aydınlı hacı paşazadeler’den tevfika hanım’dır. adnan menderes, annesi ve babasını çok erken yaşta kaybetmiş, ablasının da ölümü ile birlikte kendi deyimiyle “yalnız kalmış”tır. ailesinden kendisine takriben 30.000 dönüm civarında toprak ve büyük bir çiftlik kalmasına rağmen, yalnızlıktan dolayı zor bir ilkgençlik dönemi yaşayan menderes, zorunlu görev ile yedek subay olarak ı. dünya savaşı’na katılır, suriye cephesi’ne doğru yola çıkmışken yolda sıtma hastalığına tutularak izmir’e geri döner ve pratikte ı. dünya savaşı’nı cepheye katılmadan bitirir [1]. ı. dünya savaşı kaybedildikten sonra arkadaşları ile birlikte aydın/söke civarında ayyıldız cephesi isimli direniş çetesini kurarak yunan işgal güçleri ile savaşır. düzenli orduya geçilmesi ile birlikte söke’de piyade alay yaverliği yapmaya başlar. cumhuriyetin ilanı sonrasında kahramanlıklarından dolayı istiklal madalyası ile ödüllendirilir.

savaş öncesi karşıyaka spor kulübü’nde forvet mevkiinde 10 yıl kadar top koşturan menderes, daha sonra altay’a transfer olup orada bir müddet kalecilik yapmıştır. 1928 yılında fatma berrin hanım ile hayatını birleştiren menderes’in bu evlilikten üç erkek çocuğu olacaktır: yüksel, mutlu ve aydın.
adnan menderes okumayı ve araştırmayı seven bir kişiliğe sahip olduğundan, yıllar geçtikçe mümkün olan her şekilde birikimini artırmaya çalışmıştır. büyük buhran sonrasında devletleştirme etkisi ve keynesyen model dünyada popülerleşirken, menderes devletin ekonomi politikalarının daha liberal ve popülist bir eksene kayması gerekliliğini savunur. 1935 yılında ankara üniversitesi hukuk fakültesi’nden mezun olan menderes, mustafa kemal atatürk’ün fethi okyar’a talimatıyla kurulan serbest fırka’nın aydın teşkilatı başkanı olur, fakat partinin kapatılması ile birlikte siyasi hayatı sekteye uğrar. menderes daha sonra chp’den milletvekili seçilecek, oradan ayrılıp demokrat parti’yi kuracak, üç seçim kazanacak ve 1960 askeri darbesi ile başbakanlıktan azledilip 1961 yılında idam edilecektir.

kaderin ilginç bir cilvesi olarak, atatürk’ün aydın ziyareti sırasında yerel halktan bir kısım insan ona menderes’ten bahseder. atatürk, merakı uyandığından menderes ile görüşmek ister. normalde 30 dakika olarak planlanan bu buluşma, o gece sabaha kadar sürecek; atatürk bu görüşmede çok beğendiği menderes’e cumhuriyet halk fırkası’ndan milletvekili olma teklifi götürecektir. menderes, 1931 genel seçimlerinde meclise aydın milletvekili olarak girip, chp’de siyasi hayatına başlamış olacaktır [2].

menderes ve arkadaşları chp içersinde “parti içi muhalefet” cephesi oluşturarak ismet inönü ile ters düşeceklerdir. bu ihtilafın esas nedeni, inönü’nün özel teşebbüsleri de kamulaştırmaya yönelik politikalarını celal bayar ve menderes’in aşırı devletçi, hatta komünizme yakın olarak görmesidir. chp içindeki ufak sürtüşmeler yıllar geçtikçe artacak, kırılma noktası ise 1945 yılının mayıs ayında şükrü saraçoğlu’nun başbakanlığını yürüttüğü hükümet tarafından meclise getirilen “toprak reformu” (çiftçiyi topraklandırma kanunu) olacaktır. toprak reformu, esasında anadolu’da hüküm sürmekte olan toprak ağalığı sistemini lağvedip, bir kısım hazine arazisinin ve toprak ağalarının tarıma elverişli yerlerde 5.000 dönümden fazla, tarıma elverişli olmayan arazilerde ise 2.000 dönümden fazla topraklarının kamulaştırılıp yerel köylüye hibe edilmesini amaçlayan bir yasadır [3]. bu yasayla, devlet halk adına toprakları rayiç bedellerinden satın alıp, ücretsiz olarak halka dağıtmayı ve özellikle büyük buhrandan sonra yaygın olarak görülen kitlesel yoksulluğun önüne geçip, tabandan topyekün kalkınmayı sağlamayı, aynı zamanda halk arasında yaşanan eşitsizliğin önüne geçmeyi planlamıştır.
çiftçiyi topraklandırma kanunu, tasarı halinde iken şu gerekçe ile öne sürülmüştür:

“büyük arazi mülkleri başta devlete, sonra bazı hükmî şahıslara, nihayet kişilere ait bulunmaktadır. öte yandan geçimini toprağa bağlamış olan büyük bir kalabalık da topraksız veya geçinmeye yeter ölçüde topraktan mahrumdur. büyük arazi mülkiyetini elinde bulunduranların çoğu yaşayışlarını toprağa bağlamadıkları halde, geçinmelerini toprağa bağlamış olanların hepsinin de elinde toprak bulunmamakta veya arazi mülkleri kafi gelmemektedir.

ellerinde büyük arazi mülkü bulunanların mühim bir kısmı hayatlarını ziraattan kazanamadıkları için topraklarını işletememektedir. bunlardan ziraatla uğraşanları da, mülkiyetlerinde bulunan arazinin hepsinden faydalanamamaktadır. öte yandan maişetlerini ziraattan çıkaran fakat arazi mülkü olmadığından veya yetmediğinden başkalarının topraklarını işleyenler, bu topraklara iyice sarılamamaktadır. halbuki, türkiye ziraatının hızla geliştirilmesi memleket topraklarının gerçekten benimsenip imar edilmesine bağlıdır. bu sebepten toprağı işleyenlerin ona sahip olması, toprağa sahip olanların, topraklarını işlemesi prensibi üzerinden türkiye yürümek zorundadır” [4].

yasanın incelenmesi için, çeşitli komisyonlardan dörder adet üye seçilmiştir. seçilen üyelerin oluşturduğu bir “geçici komisyon” kurulmuş, komisyon başkanlığına izmir milletvekili recep köker getirilirken, komisyon sekreterliğine aydın milletvekili adnan menderes getirilmiştir [5]. çeşitli toplantılardan sonra tasarı meclise sunulur, ancak tartışmalar alevlenerek devam eder. temel eksen, aydın milletvekili adnan menderes ve kütahya milletvekili alaaddin tiridoğlu arasında yaşanan tartışmalar çerçevesinde ele alınabilir;

tiridoğlu:
“şayet, 17. madde olmasaydı, komisyondan gelen tasarı ile bilhassa komisyonda bazı arkadaşların bu tasarının maddeleri üzerinde gayet ince ve sanatkarane işletmelerinden sonra ‘türk köylü ve çiftçisine toprak verme imkanı kalmayacaktı’. tasarının komisyonda her maddesi komisyonu teşkil eden bir kısım arkadaşlar tarafından topraksız çiftçiye toprak vermek imkanını ortadan kaldırır bir şekilde baltalanırken (tarım bakanı) hatipoğlu ile beraber komisyonun buna taraftar olan üyeleri buna itiraz ediyor ve komisyon kararlarına bazen bir rey fazla ile muarız kalıyorlardı” [6].

menderes:
“kabul etmek gerekir ki, şiddetli tedbirlere ve aşırı hadlere kadar gitmek taraflısı olanların durumları kolaydır ve ne derlerse desinler birçoklarına karşı büyük kütlenin çıkarlarını koruyor görünmek mazhariyetindedirler. asıl zor olan, toprakla ilgili zümrelerin çıkarları bakımından değil, meselenin gerçeklere dayanılarak, ülkenin genel düzen ve kalkınması bakımından değerlendirilenlerin durumudur. bu yoldaki değerlendirmeler, derhal, topraksızlara toprak verilmesini istememek, birkaç bin mülk sahibinin çıkarı için milyonlarca serfi (topraksız işçiyi) topraktan mahrum bırakmakta devama taraftar olmak anlamına alınarak karşılanmaya çok uygundur” [7].

tiridoğlu: (menderes’e ithafen)
“bu tasarı, komisyona geldiği günden beri, komisyonu teşkil eden bazı arkadaşlar tarafından gayet dikkatle ve ince bir takiple baltalandı. (…) fikir ve prensipler bir maksadı mahsusla müdafaa (edildi)” [8].

haliyle, kendileri de büyük toprak sahibi olan celal bayar, refik koraltan, fuad köprülü ve adnan menderes reformu “komünist yaklaşımlı bir devletçilik” olarak adlandırarak şiddetle eleştirip 12 haziran 1945 yılında ortaklaşa dörtlü takriri (önerge) meclise sunarlar. dörtlü önerge, meclisin açık bir şekilde özeleştiri yapmasına çağrıdır; fakat reddedilir. toprak reformu yasalaşır, ancak dörtlü takriri veren milletvekillerinin tepkileri giderek artmakta, kanun başta vatan gazetesi olmak üzere, medyada bizzat menderes ve köprülü’nün yazılarıyla “özel mülkiyete tecavüz” olarak lanse edilmeye başlanmıştır. bu esnada, karşı cenahta ise ulus gazetesinin başyazarı olan falih rıfkı atay reformu destekleyen yazılar yazmaktadır. özellikle atay ile köprülü’nün gazetelerdeki köşelerinden karşılıklı atışması bilhassa chp içersinde büyük rahatsızlığa sebep olmuştur [9]. nitekim, chp genel sekreterliği 11 eylül 1945 tarihinde köprülü’ye şu mektubu gönderir:

“parti adayı olarak halkın oyuna sunulmuş partili bir milletvekili olarak seçilmiş olduğunuz halde son zamanlarda meclis konuşmalarında aldığınız tavır ve hareket ve hele parti prensipleri ve parti hükümeti aleyhinde öteden beri, yayın yapmayı şiar edinmiş olan vatan gazetesinde ve aynı gazetenin yer aldığı cephede yer almanızı idare kurulu bu hareketinizin, parti tüzüğü hükümlerine uymadığını görmektedir. bu hareketinizin sebep ve maksadını bildirmenizi ve partimizin hangi ocağına kayıtlı olduğunuzu eklemenizi rica ederim.”

chp genel sekreter vekili nafi kansu imzalı bu mektuba cevaben köprülü’nün cevabı uzun ve şiddetli olsa da, inönü bu olayları unutmayacaktır, parti içi muhalefete gözdağı verip sindirmek amacıyla parti divanı 21 eylül 1945’de adnan menderes ve fuad köprülü’yü chp’den ihraç eder. bu olay yurt içi basında geniş yankılar uyandırır, çünkü türkiye cumhuriyeti siyasi tarihinde ilk kez milletvekilleri bir partiden ihraç cezası almışlardır.

ihraç cezalarına rağmen, kendi içinden de gelen baskılar sonucunda direnemeyen hükümet, chp içindeki muhtemel bölünmenin önünü alabilmek adına tarım bakanlığı’na cavit oral’ı getirir. zira o dönemde ekilebilir tarım arazilerinin takriben %70’inin toprak ağalarının elinde olduğu bilinmektedir; toprak ağalarının da hemen hepsi milletvekilidir. adana’nın o dönemdeki en büyük toprak ağalarından biri olan oral’ın tarım bakanı olması, reformun pratikte uygulanmasını imkansız hale getirmiştir [10].

cezaların hemen akabinde, celal bayar ve refik koraltan chp’den istifa ederler. daha sonra 7 ocak 1946 tarihinde, “yeter, söz milletin!” mottosuyla hareket edecek olan demokrat parti, atatürk’ün son başbakanı celal bayar’ın genel başkanlığında kurulacaktır. buradaki esas ironi ise, “sözü millete vermeye geldiğini iddia eden parti”nin, chp’den kopmasının esas sebebinin “milletin hakkından ziyade kendi haklarını savunmaya meyletmeleri” olmasıdır. zira, toprak reformu’nun “modern robin hood” olmak isteyen tek parti chp’sine karşı bir silah haline getirilmesi uzun sürmeyecektir. osmanlı devleti’nin son dönemlerinde yaygınlaşan “iltizam” sistemi ile “mültezimlere” dağıtılmış olan tımar (devlet) arazilerini babadan oğula elinde bulunduran sülalelerden olan menderes ve bayar aileleri, devletin parasını ödeyerek arsalarını ellerinden almalarına müsaade etmemiş, olası bir kalkınma hamlesinin önüne sovyetlerin demir perdesini aratmayacak bir duvar örmüşlerdir. burada temel saikleri olan “mülkiyetin dokunulmazlığı ilkesi” her ne kadar geçerli bir ilke de olsa, atıl halde kalmış olan araziler aynı şekilde kalmaya devam etmiş, tarımsal kalkınma bir türlü istenen seviyede sağlanamamıştır.




demokrat parti, kurulduğu 1946 yılından 1950 yılına kadar “ana muhalefet partisi” titrini üzerinde taşımıştır. muhalefet olduğu dönemde, muhtemelen en büyük başarısı o zamana değin türkiye’de seçimlerde uygulanan “açık oy gizli tasnif” ilkesinin yerine, şimdiki ysk’nın kurulmasının önünü açan “gizli oy açık tasnif” yönteminin yasalaştırılmasına muhalefet olarak önayak olmasıdır. böylece, önceden seçimlerde oylar antidemokratik bir şekilde kapalı ortamda sayılırken, 16 şubat 1950 yılında çıkarılan 5545 sayılı milletvekili seçim kanunu ile birlikte oyların açık olarak sayılacağı kabul edilmiştir [1]. zaten, 21 haziran 1946 yılında yapılan seçimlere katılan demokrat parti, gizli sayım dolayısıyla aldığı oyların düşürüldüğünü iddia etmiştir ki bu genel geçerde kabul görmüş bir iddiadır. bu seçimlerde chp %61 oy alarak 397 milletvekiline sahip olurken, dp %13,1 oyla 61 milletvekilini meclise girdirmiştir [2].

tarihler 14 mayıs 1950’yi gösterirken, türkiye’nin yapısını değiştirecek bir genel seçim yaşanır. bu genel seçim sonucu tam bir depremdir; zira o zamana değin tek parti iktidarı olmanın verdiği rahatlıkla istediği hemen hemen tüm yasaları dilediği gibi çıkaran chp, halkın iradesinin nasıl değiştiğini önceden kestirememiş, büyük bir mağlubiyet yaşamıştır. seçim sonucunda dp %52,7 oy alarak 416 milletvekili koltuğu kazanırken, chp %39,4 oy alıp 61 milletvekilinde kalmıştır [2]. seçim sistemindeki çoğunluk ilkesi önceki seçimlerde chp’nin işine yararken, bu kez chp’nin safdışı olmasına sebep olacak kadar düşük milletvekili sayısında kalmasına sebep olmuştur. ardından toplanan meclisin 22 mayıs 1950 tarihinde yaptığı cumhurbaşkanlığı seçimi sonucunda önceden -sırasıyla- iktisat (maliye) bakanlığı, mübadele, imar ve iskan bakanlığı, iş bankası (kurucu) genel müdürlüğü ve başbakanlık görevleri de yapmış olan celal bayar türkiye cumhuriyeti’nin 3. cumhurbaşkanı seçilmiştir [3]. aynı gün içinde, bayar hükümet kurma yetkisini menderes’e tevdi edecek, menderes’in başbakanlığındaki 18. hükümet de 22 mayıs 1950 gününde güvenoyu alıp göreve başlayacaktır [4].

peki, dp’nin “beyaz devrim” olarak da nitelendirilen bu demokratik başarısının sebepleri nelerdir? dünya tarihinde benzeri neredeyse görülmemiş olan bu başarının tarih ışığında pek çok sebebi olduğu söylenebilir; fakat esas olarak görünen birkaç neden mevcuttur. bu sebeplerin ilki olarak chp’nin demokrasinin esasına aykırı olan totaliter benzeri yönetiminin halka zuhru gösterilebilir. özellikle mustafa kemal atatürk’ün ölümünden sonra şiddetli bir şekilde yükselen “tepeden inme” yönetim biçimi, halk içinde ciddi rahatsızlıklara sebep olmaya başlamıştır. demokrasi ile yönetilmesi gereken türkiye, giderek antidemokratikleşmekte ve -niyet fark etmeksizin- halkın istek/talepleri görmezden gelinmeye başlamıştır.

elbette, tarih kendi içersinde bu tip yönetim biçimlerini rasyonalize etme eğilimi gösterebilir; fakat gerçek tek ve evrenseldir. örneğin, şaşırtıcı bir şekilde 18 temmuz 1932 tarihinde diyanet işleri başkanlığı tarafından yayınlanan bir genelge ile “ezanın türkçe okunması emri” tüm ilgililere beyan edildikten sonra, 18 yıl boyunca türkiye’de ezan türkçe okunmuştur [5]. takiben, 1933 yılında sala da türkçeleştirilmiştir [6]. ezanın türkçe okunmasının altında yatan temel saik, “vatandaşların islam dininde neler söylendiğini daha iyi anlaması ve ülkeyi boyunduruğu altına alan yobazlaşmaya karşı koyma” olarak gösterilmiştir. esasında bu sav, genel olarak mantık çerçevesinde aklı selim gelir; fakat o dönemde hesaba katılmayan olgu, halkın gözünde ezanın bir tabu olması ve islam dininde bu tarz uygulamaların hoş görülmemesidir. her ne kadar “türkçe ezanın caiz olduğu” fetvaları alınmış olsa da, ortada bariz islami gerçeklere dayanmayan bir “yorum” olarak kalan bu fetvalar, dini değerler ile birlikte bin yıllık geleneğin de çiğnenmesine önayak olmuştur. altı sağlam bir gerekçe ile doldurulamayan bu uygulama halk arasında gizli bir infiale sebep olmuş, yansıması “devlet zorbalığı” olarak görülmüştür. zaten, esasında bu genelge laiklik ilkesine de baştan karşıdır, zira laiklik ilkesi iki yönlüdür. dinin devlete karışması engellenecek, devletin de dine karışmasına mani olunacaktır. yani din devletin tekelinde olmadığı gibi, devlet de dinin tekelinde olmayacaktır.

yapılan yanlış elbette burada sona ermemiştir; 1941 yılında çıkarılan 4055 sayılı kanun ile birlikte türk ceza kanunu’nun 526. maddesine bir fıkra eklenmiştir. bu fıkranın içeriği şöyledir: “sanka iktisası hakkında 671 sayılı kanunla türk harflerinin kabul ve tatbikına dair 1353 sayılı kanunun koyduğu memnuniyet veya mecburiyetlere muhalif hareket edenler veya arapça ezan ve kamet okuyanlar üç aya kadar hafif hapis veya on liradan iki yüz liraya kadar hafif para cezası ile cezalandırılırlar” [7]. haliyle, günümüz türkiye’sinde de çok iyi görülüyor olduğu gibi, “dediğim dedik” siyasetçiler, hiçbir dönemde demokratik olarak görülmez, görülemezler. zira kanun keyfiyetten değil, halk için konur ve tatbik edilir. zaten menderes ve bayar da mevcut iktidarın bu yöndeki eksikliğini iyi değerlendirip, “yeter, söz milletin!” sloganıyla meydanlara inip, siyasi duruşlarını seçildikleri takdirde halkın söz sahibi olacağı sözünün üzerine kurmuşlardır.

dp’nin iktidara bu kadar büyük bir kuvvetle gelmesindeki ikinci ana sebep ise öncelikle büyük buhran (1929) ile başlamış olan ekonomik sıkıntıların, sonraları ıı. dünya savaşı ile birlikte tepe noktasına çıkmasıdır. ıı. dünya savaşı sırasında inönü yönetiminde uygulanan aşırı vergiler; savaşa girmemiş bir ülkede ekmek, zeytin ve şeker gibi temel besin ürünlerinin dahi karneyle dağıtılmaya başlanmış olması, [8, 9] savaş ihtimali dolayısıyla halktan zorla toplanıp stoklanan tahıl ürünlerinin kullanılamadığından silolarda çürümesi ve halkın bundan haberdar olması vatandaşların büyük tepkisini çekmiştir. özellikle 18 ocak 1940 tarih ve 3780 sayılı milli korunma kanunu’nun [10] kabul edilmesinden sonra, sıkıyönetim şartları neredeyse tüm ülke çapında uygulanmaya başlamış, halkın büyük bir kısmını (neredeyse %90) oluşturan orta/alt gelir sınıfı, “açlık” seviyesinin hemen üzerindeki bir seviyede yaşamaya zorlanmıştır. bunun yanı sıra, 11 kasım 1942 tarih ve 4305 sayılı varlık vergisi kanunu meclis tarafından onaylanarak yürürlüğe konmuştur. bu kanun, genelde sadece gayrimüslim vatandaşlara yönelik olarak addedilse de, tüm çiftçi, sanayici, iş adamlarına yöneliktir. bu kanunla birlikte tüm şirketlerin, belli bir miktardan fazla gelire sahip çiftçilerin, mülk sahiplerinin, her türlü ticaretle uğraşanların bir kereye mahsus olmak üzere, 1941 yılı safi karlarının “en az %50, en fazla %70’i miktarını” devlete vergi olarak vermeleri kararlaştırılmıştır [11]. vergisini ödemeyenler devlet eliyle toplatılarak, erzurum’un aşkale ilçesindeki toplama kampına sürülmüşlerdir [12, 13]. bu uygulamanın ve hatta aşkale’deki tesisin mimarisinin dahi fikir babası nazilerdir…

böylece hem normal halkı hem de burjuvaziyi karşısına almış bulunan chp’nin 1950 seçimlerinden yüksek bir oy oranı ile çıkmasını beklemek, safi hayalciliktir. zaten bahsolunduğu gibi, dp tarihte bir ilki gerçekleştirerek demokrasiyle devrim yapmış, bu devrimin sonucunda da halk ve cumhuriyet üzerinde tam kontrole sahip olmuştur.
devamını gör...
türkiye cumhuriyeti devletine nato illetini bulaştıran, yaptığı dış borçlarla tüm sülalesinin kulağını çınlattıran, muhafazakârların idolü olan, mazlum olduğuna inandırılmaya uğraşılan, toprak ağası ailesi hasebiyle geniş geniş yaşamış, hiç yokluk görmemiş, milli birlik komitesi'nin yaptığı darbeyle yassıada yargılamaları'nda yargılanıp yağlı kurgana gönderilen demokrat parti kurucusu eski başbakandır.

türkiye'de çok partili hayata geçiş ile birlikte ilk kez hükümet kuran liderdir. menderes döneminde cumhurbaşkanı ise celal bayar'dı.

konu hakkında detaylı bilgi edinmek isteyenleri mehmet ali birand'ın demirkırat isimli belgeselini izlemeye davet ediyorum.
devamını gör...
10.
elindeki yetkiyle türkiyeyi ilk kez yabancı sermaye hegemonyasına sokan, içerde ve dışarda uyguladığı baskıcı politikalarla adeta kendi sonunu hazırlayan siyasetçi.
tüm sağ siyasi çizgisinde olduğu gibi, halktan çok, zenginin, toprak ağalarının yanındaki duruşu, izlediği politikalarda yaptığı yanlışların en büyük sebebi oldu .
devamını gör...
11.
dp'nin kurucusu,1950-1960 tc başbakanı ve türkiye cumhuriyeti tarihinde idam edilen ilk ve tek başbakandır.
devamını gör...
12.
işin siyasi tarafının ayrı tartışılması gereken bir isimdir ama kendisiyle ilgili şu durum çok dikkat çekicidir. seçim döneminde chp’nin tek partili dönemi devam ettirme çabası içerisinde olmasını kınayıp, sesinin her türlü medya kanalından kesilmesine rağmen halka ulaşmaya çalışmış bir partinin kurucusudur. fakat seçildiği 1950 döneminde bir süre sonra gördüğü taktiğin aynısını, seçilemeyince muhalefet haline gelmiş olan chp üzerinde devam ettirmiştir. yani muhalif olan partinin medyada sesini kesmek, hiçbir iletişim organına ulaşımının sağlanmaması gibi saçma bir durum söz konusu olmuştur. gerçekten hayret ettirir derecesinde üzücü bir tarihi gerçektir bu yaşanan. bu olayın asıl kahramanı da 1950-60 arasında başbakanlık yapmış olan adnan menderes’tir.
devamını gör...
13.
kendisini bugün 'aklayan' yegane şey ölüm biçimidir. öyle öldürülmemiş olsa ismini hayırla anacak 1 tane iyi niyetli insan olmazdı bugünün turkiye'sinde.

ne oyle demokrasi şehididir ne başarılı bir devlet adamıdır ne de demokrasiyi ve milleti bir adim ileri götürmüştür. aksine kör topal ilerleyen devleti hepten felç etmiştir. kendisine yapilani güç eline geçince misliyle yapmış siradan bir fanidir o da.
hasmını yok etmekten başka da bir gayesi yoktur onun da. onun açtığı yoldan ilerleyen siyaset biçimi bir gelenek olmuştur bu ülkede. sağ da sol da bir intikam alma döngusune girmiş hala da oradan cikamamistir.

velhasil reankarne olup olup gelen bir zincirinin türkiye cumhuriyeti sinirlarindaki ilk versiyonudur. ölmedi yaşıyor.
devamını gör...
zamanında idamına ismet inönü de karşı çıkmış, karardan vazgeçilmesi için askerlere mektuplar yazmış ve çağrılarda bulunmuştur. ama nedense "adnan menderes'i ismet inönü astırdı" gibi saçmasalak bir kanı var.
devamını gör...
2. dünya savaşı sonrası yeniden dizayn edilen dünyada, abd tarafından sscb' nin dibinde ileri karakol vazifesi görecek olan türkiye' nin "abd tarafından el verilmiş" olan ilk başbakanıdır. "türkiye' yi küçük amerika yapacağım" diye başlayan hikaye, o günlerden bugünlere geldi. arada yaşananları anlatmaya gerek yok. tüm sağ iktidarlar çok matah bir şeymiş gibi kendilerini bu adamın mirasçısı olarak lanse ettiler ve hala da ediyorlar, ileride de edecekler ve seçmenleri de gene bunu yiyecek. örnek mi; demirel, özal ve şimdiki....
devamını gör...
atatürk'ün binbir emekle açtığı fabrikaları abd'ye süt tozu karşılığında satmış kişi.
komik olan menderesi devirenler de abd ye çalıştı, malum kişi abd büyük elçiliğine tankla gidip para istedi falan diyolla.
kimin eli kimin cebinde belli değil.
devamını gör...
gayr-ı meşru hayat tarzı olan ahlaksız kişilik.
yahudi olmasına rağmen, adına mevlidler düzenlenip rahmet okunur.
niye? çünkü ezanı aslına döndürmüş.. 50 yıl sonra türbe dikip adak adar şefaat dilenirler.
devamını gör...
amerika' ya yaranmak için koreye asker gönderen kişi. nazım hikmetin bununla ilgili çok güzel bir şiiri vardır. ayrıca kendi kendine yeten, dış borcu olmayan ülke onun zamanında ilk kez marshall yardımları ile borçlu hale gelmiştir.

gözlerinizin ikisi de yerinde, adnan bey,
iki gözünüzle bakarsınız,
iki kurnaz,
iki hayın,
ve zeytini yağlı iki gözünüzle
bakarsınız kürsüden meclis'e kibirli kibirli
ve topraklarına çiftliklerinizin
ve çek defterinize.
ellerinizin ikisi de yerinde, adnan bey,
iki elinizle okşarsınız,
iki tombul,
iki ak,
vıcık vıcık terli iki elinizle
okşarsınız pomadalı saçlarınızı,
dövizlerinizi,
ve memelerini metreslerinizin.
iki bacağınızın ikisi de yerinde, adnan bey,
iki bacağınız taşır geniş kalçalarınızı,
iki bacağınızla çıkarsınız huzuruna eisenhower'in,
ve bütün kaygınız
iki bacağınızın arkadan birleştiği yeri
halkın tekmesinden korumaktır.
benim gözlerimin ikisi de yok.
benim ellerimin ikisi de yok.
benim bacaklarımın ikisi de yok.
ben yokum.
beni, üniversiteli yedek subayı,
kore'de harcadınız, adnan bey.
elleriniz itti beni ölüme,
vıcık vıcık terli, tombul elleriniz.
gözleriniz şöyle bir baktı arkamdan
ve ben al kan içinde ölürken
çığlığımı duymamanız için
kaçırdı sizi bacaklarınız arabanıza bindirip.
ama ben peşinizdeyim, adnan bey,
ölüler otomobilden hızlı gider,
kör gözlerim,
kopuk ellerim,
kesik bacaklarımla peşinizdeyim.
diyetimi istiyorum, adnan bey,
göze göz,
ele el,
bacağa bacak,
diyetimi istiyorum,
alacağım da.



25 haziran 1959
devamını gör...
güç zehirlenmesi yaşamış merhum başbakan. durdurulması gerçekten gerekliydi ama asılmamalıydı. şu an turgut özal ile birlikte siyasal islamcıların propaganda aracıdır. menderes için astınız, özal için zehirlediniz, rte için yedirmeyiz diyorlar.
devamını gör...
her ne kadar temsil ettiği zihniyetten ve kendisinden haz etmesem de hiçbir devlet adamı veyahut vatandaş bu şekilde can vermeyi haketmez, demokratik rejimlerde infaz yoktur.

bunların haricinde ne denir ki, batıya verdiği sayısız imtiyazlar mı, zorbalıkları mı, bir devlet adamına yakışmayacak özel hayatı mı.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"adnan menderes" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim