21.
sadece müslümanlara zarar veren şey.
(bkz: skeleton key)
bu cin, şeytan, büyü falan inanmazsan zarar vermiyor. dünyanın en iyi büyücüsünü getirin de bana büyü yapsın, ya da en güçlü cini çağırın da beni çarpsın...
(bkz: skeleton key)
bu cin, şeytan, büyü falan inanmazsan zarar vermiyor. dünyanın en iyi büyücüsünü getirin de bana büyü yapsın, ya da en güçlü cini çağırın da beni çarpsın...
devamını gör...
22.
genelde insanlara en yakınları tarafından yapılır bu tarz çok olay okudum araştırdım eşi tarafından büyü yapılanlar kayınvalidesi ve kardeşi vesaire. ne kadar acı bir insanın en yakınına fark edilmeden zarar vermek istemesi. delirmesini hatta ölmesini istemesi.
inanırsınız inanmazsınız o ayrı mesele ama düşüncesi bile kötü.
not: büyü yapanlar ve yaptıranlar lanetlenmiş kişilerden dir.
inanırsınız inanmazsınız o ayrı mesele ama düşüncesi bile kötü.
not: büyü yapanlar ve yaptıranlar lanetlenmiş kişilerden dir.
devamını gör...
23.
başlangıç tarihi tam olarak bilinmeyen büyünün, orta çağda ve öncesinde büyü ile ilgilenenlerin pratik leri, elle tutulur bir bilim olarak toplum tarafından kabul görülmekteydi. bundan dolayı büyü ile deneysel bilim arasında herhangi bir fark yoktu. bu sebeple orta çağa kadar büyücü ve bilim insanı aynı kişiler olarak görülmekteydi. toplumun büyüye başvurma sebepleri, hastalık, aşk, kazanç, intikam, nazar ve bereket gibi bir çok amacı içermekteydi. kutsal metinlerde, tanrı dışında cinlerden, perilerden, şeytandan, meleklerden, putlardan, taşlardan ve büyüklerden yardım yardım dilemek, ruh çağırmak, fal baktırmak ve kehanette bulunmak gibi bir çok büyü pratiğinin yasaklandığı görülmektedir. bu kutsal metinlerde büyüyü yaptıranada yapanda büyük azap çekecekler belirtilmiştir.
insanlığın, bilinmeyene olan berakı, dağayı ve kaderi yönetme arzusu ile pekişen büyü olgusu her dönemde ve her coğrafyada kendini canlı tutmayı başarmıştır. tarih öncesinden keşfedilen birçok mağara ve duvarlar resimlerinde büyü imgesi görülmektedir. geçmişte ve hatta günümüzde dahi birçok ilkel kabilelerde büyü pratik lerini yapabilmeleri için kullanılan masklar, kıyafetler, davullar, çizimler, semboller ve heykeller görülmektedir. ortaçağ’da başlanan cadı avı olayına kadar sanat büyü ile iç içe olmuş ve büyüyünün gerçekleşmesi için bir araç olarak kullanmıştır.
ortaçağ’da hristiyanlığın büyü ile başlattığı savaş ile kilise tarafında olan aydınlar ve sanatçılar büyük ve cadılığı anlatan, kötüleyen ve şeytana tapınmayı simgeleyen resimlerle birlikte o dönemde kurulan engizisyon mahkemelerinde büyü yapanlara verilen cezaları korkutucu şekilde betimleyen resimler yapmışlardır. bu dönemde okuma ve yazma oranı düşük olduğu için kilise tarafından yapılan tüm büyü ile ilgili propagandalar başta gravür sanatçıları olmak üzere birçok farklı sanatçı tarafından işlenmiştir.
18 yüzyılda sonra aydınlanma hareketi ile başlayan yeni bir dönem ile büyük ve cadı olgusuna bakış açısı toplum tarafından değişmiş ve engizisyon mahkemeleri kapatılmıştır. bununla birlikte büyü bir ilizyon olarak adlandırılmış ve bilimden çıkartılarak akılcı ve deneysel bilim ön plana çıkarılmasına rağmen kırsal kesimlerde de büyüye olan inanç halen varlığını sürdürmektedir. 18. yüzyıldan sonra sanatçılar tarafından yapılan eserler kendi yüzyılların dan önceki eserlerden ziyade büyüye olan korkunun yersiz olduğunu yansıtmak daydı. büyü ritüellerinin yapıldığı ayin erinin, cadıların, büyücülerin, ünlü efsanelerin ve edebiyat eserlerinde konu alan büyü olgusunun resimleri betinlenmiştir.
19 yüzyıldan sonra büyü ve büyü temelli çalışmalar her bölgede işlenmeye devam etmiş ve resim sayesinde başlayan popülaritesi artmaya başlamıştır. büyü artık sadece resimde değil şiirde edebiyatta ve sahnede de yerini almaya başlamıştır. 20. yüzyıl ile özellikle adını karanlık sanat ile adım atan ve temelinde büyüğü imgeleri olan eserler yapan bir çok sanatçı ortaya çıkmıştır bunlara örnek olarak h. r. giger... gibi sanatçıları örnek verebiliriz. bu dönemden sonra büyü kavramı artık korkulan bir olgu olmaktan uzaktı, küçük, büyük, yaşlı, zengin ve fakir fark etmeksizin herkesin ilgisini çeker bir olgu haline gelmiştir. büyü artık resimlerde, dizilerde, edebiyatta, filmlerde, tişörtlere, defter kapaklarının ve hatta dövme olarak vücudumuzda bile taşımaya başlamıştır.
büyünün doğa ile insanın bir arada uyum içinde yaşayabileceği bir olgudan çıkıp günümüzde yapılan resimler içerisinde sanatçının büyü olgusunu nitelemek için kullandığı simgelerin ve ritüellerin geçmişteki anlamlarından çok uzak bir yola girdiği görülmektedir. büyü imgesi sanatçılar tarafından yapılan çalışmalarda, içerik, anlatım ve kompozisyon bakımından en iyi işlendiği dönemler 18 ve 19 yüzyıllardır. bu yıllarda gerçekleşen eserlerin etkileri özendirici liği ve kaynakça olarak gösterilmesi halen günümüzde kendini aktif olarak ön planda tutmaktadır. büyük bir düşüncenin ve sözün fiziksel bir beden olarak resim sanatı aracılığıyla hayat bulması ile var olmuştur. ressam da bu varoluşu ölümsüzleştirir miş ve yapmış olduğu eserler ile daim kalmıştır
insanlığın, bilinmeyene olan berakı, dağayı ve kaderi yönetme arzusu ile pekişen büyü olgusu her dönemde ve her coğrafyada kendini canlı tutmayı başarmıştır. tarih öncesinden keşfedilen birçok mağara ve duvarlar resimlerinde büyü imgesi görülmektedir. geçmişte ve hatta günümüzde dahi birçok ilkel kabilelerde büyü pratik lerini yapabilmeleri için kullanılan masklar, kıyafetler, davullar, çizimler, semboller ve heykeller görülmektedir. ortaçağ’da başlanan cadı avı olayına kadar sanat büyü ile iç içe olmuş ve büyüyünün gerçekleşmesi için bir araç olarak kullanmıştır.
ortaçağ’da hristiyanlığın büyü ile başlattığı savaş ile kilise tarafında olan aydınlar ve sanatçılar büyük ve cadılığı anlatan, kötüleyen ve şeytana tapınmayı simgeleyen resimlerle birlikte o dönemde kurulan engizisyon mahkemelerinde büyü yapanlara verilen cezaları korkutucu şekilde betimleyen resimler yapmışlardır. bu dönemde okuma ve yazma oranı düşük olduğu için kilise tarafından yapılan tüm büyü ile ilgili propagandalar başta gravür sanatçıları olmak üzere birçok farklı sanatçı tarafından işlenmiştir.
18 yüzyılda sonra aydınlanma hareketi ile başlayan yeni bir dönem ile büyük ve cadı olgusuna bakış açısı toplum tarafından değişmiş ve engizisyon mahkemeleri kapatılmıştır. bununla birlikte büyü bir ilizyon olarak adlandırılmış ve bilimden çıkartılarak akılcı ve deneysel bilim ön plana çıkarılmasına rağmen kırsal kesimlerde de büyüye olan inanç halen varlığını sürdürmektedir. 18. yüzyıldan sonra sanatçılar tarafından yapılan eserler kendi yüzyılların dan önceki eserlerden ziyade büyüye olan korkunun yersiz olduğunu yansıtmak daydı. büyü ritüellerinin yapıldığı ayin erinin, cadıların, büyücülerin, ünlü efsanelerin ve edebiyat eserlerinde konu alan büyü olgusunun resimleri betinlenmiştir.
19 yüzyıldan sonra büyü ve büyü temelli çalışmalar her bölgede işlenmeye devam etmiş ve resim sayesinde başlayan popülaritesi artmaya başlamıştır. büyü artık sadece resimde değil şiirde edebiyatta ve sahnede de yerini almaya başlamıştır. 20. yüzyıl ile özellikle adını karanlık sanat ile adım atan ve temelinde büyüğü imgeleri olan eserler yapan bir çok sanatçı ortaya çıkmıştır bunlara örnek olarak h. r. giger... gibi sanatçıları örnek verebiliriz. bu dönemden sonra büyü kavramı artık korkulan bir olgu olmaktan uzaktı, küçük, büyük, yaşlı, zengin ve fakir fark etmeksizin herkesin ilgisini çeker bir olgu haline gelmiştir. büyü artık resimlerde, dizilerde, edebiyatta, filmlerde, tişörtlere, defter kapaklarının ve hatta dövme olarak vücudumuzda bile taşımaya başlamıştır.
büyünün doğa ile insanın bir arada uyum içinde yaşayabileceği bir olgudan çıkıp günümüzde yapılan resimler içerisinde sanatçının büyü olgusunu nitelemek için kullandığı simgelerin ve ritüellerin geçmişteki anlamlarından çok uzak bir yola girdiği görülmektedir. büyü imgesi sanatçılar tarafından yapılan çalışmalarda, içerik, anlatım ve kompozisyon bakımından en iyi işlendiği dönemler 18 ve 19 yüzyıllardır. bu yıllarda gerçekleşen eserlerin etkileri özendirici liği ve kaynakça olarak gösterilmesi halen günümüzde kendini aktif olarak ön planda tutmaktadır. büyük bir düşüncenin ve sözün fiziksel bir beden olarak resim sanatı aracılığıyla hayat bulması ile var olmuştur. ressam da bu varoluşu ölümsüzleştirir miş ve yapmış olduğu eserler ile daim kalmıştır
devamını gör...
24.
benim baba tarafı voldemortgillerden olduğu için fazlasıyla sevdiği aktiviteler. o kadar yaptıkları şeye rağmen hala benimle can ciğer olmalarını ya da bazı şeyleri umursuyormuş gibi yapmalarına deli oluyorum. yapmış oldukları her şey yine kendinlerinden zamanla çıkıyor.
devamını gör...
25.
doğaüstü güçlerle varlıklara fısıldama halidir. büyü yapmak var mıdır yok mudur orada değilim, ben de hurafe olduğunu düşünüyorum. bir de insan büyüsü vardır. bunun gerçekten varlığını hissediyorum. kimisi benim büyüme kapılıyor, bu bakışları görüyorum. kimi zamansa ben büyüleniyorum, istemsiz bakışlarımla onlar da görüyordur bunu. kısacası her insanın bir büyüsü vardır. bir gün sen de hissedersen bunu olayların gelişir.
devamını gör...
26.
yıllardır değişmeyen telefon zil sesi.
sırf bu yüzden ne badireler atlattım farklı ortamlarda.
sırf bu yüzden ne badireler atlattım farklı ortamlarda.
devamını gör...
27.
midesi yanan genc, aciyla yattigi yerde bacaklarini karnina cekerek cenin pozisyonu aldi. kac yildir bu gastrit ile bogusuyordu, artik unutmustu. doktorlarin stresten kaynakli oldugunu soyledigi bu hastaligin verdigi rahatsizlik ilaclarla azalsa da ilaclar biter bitmez tekrar eski seviyeye cikiyordu. ne stresim olabilir diye dusundu. belirli bir sey yoktu. tamam oyle mutlu biri falan degildi ama mutsuz da sayilmazdi. iyi bir isi ve geliri vardi. bekar evinde yalniz yasiyordu, son kiz arkadasindan ayrilali uc ay olmustu ve yeni bir iliski icin pek hevesli degildi. zaten son bir kac senedir kiminle flort etse ya da sevgili olsa bir turlu yurumuyor, kisa surede sona eriyordu. hevessiz olmasi biraz da bu yuzdendi. sonra yarin tasinacagi aklina geldi ve belki de bu yuzden stresliyim diye dusundu. sonra o yuzden olmadigina karar verdi ve uyumaya calisti.
ertesi gun sabahtan annesi ile beraber esyalari toparlamaya basladilar. baska sehirde yasayan annesi tasinmasi ve yerlesmesi icin yanina gelmisti. tasinacak esyalar arasinda cok agir bir yun yorgan da vardi. kendisi onu atmak istedi. artik cok daha hafif yorganlar vardi, ama annesi karsi ciki. yun yorgan en sagliklisi, ben onu temizleyecegim dedi ve yorgani katlamaya koyuldu. anne tam o sirada yorganin ayak ucu tarafindaki dikislerin biraz atmis oldugunu gordu. burasini dikmem gerek diyerek iceriden igne iplik getirdi. dikmek icin yorgani tuttugunda eline bir sey geldi. yorganin icinde yun olmayan bir sey vardi. dikisleri sokerek cikardi. bu kucuk boyda dorde katlanmis bir kagitti. anne kagidi acti ve acar acmaz sapsari kesilerek yere atti ve ogluna seslendi. genc annesinin yanina kostu ve "ne oldu" diye sordu. annesi kagidi isaret edip "yorganin icinden cikti" dedi. adam kagidi aldi ve bakti. arapcaya benzer harflerle iki satir yazi vardi. "ne ki bu" diye annesine sordu. annesi dehsetle "buyu" diye karsilik verdi. genc guldu. "hadi canim, buyu falan boyle seyler yok. rahat ol." diyerek annesini rahatlatmaya calisti. gulerek kagidi katlayip cebine koydu. annesi "ne yapiyorsun onu hemen yakip denize atmamiz gerek" dedi. genc, "ne yazdigini merak ettim. arapca bilen bir arkadasima gosterecegim" dedi. annesi itiraz etse de dinlemedi.
tasinma bitip ise dondugunde arapca bilen arkadasina kagidi gosterdi. arkadasi "iyi de bu arapca degil ki birileri bir seyler karalamis. muhtemelen buyu yaptigini soyleyen bir dolandirici" dedi. o da omuz silkti ve aksam kagidi yakip kullerini cope atti. annesi denize atalim demisti ama o sahile gitmeye usenmisti.
bundan bir hafta sonra annesi yasadigi sehre geri dondu. o gider gitmez gastrit sancilari artti ve bir gece dayanilmaz noktaya ulasinca hastaneye gitmeye karar verdi. saat gecenin biri idi. en yakin ozel hastanenin aciline gitti ve sikayetini anlatti. acilde gorevli doktor kendisinden bir kac yas buyuk genc biriydi. hemen "midende muhtemelen helikobakteri" var dedi. mide sikayetiyle kac kez doktora gitmisti, ama ilk defa bu bakteriyi duyuyordu. genc doktor, "sana bir recete yazacagim. bir ay bu ilaclari kullan, sanmiyorum ama sikayetlerin devam ederse detayli tetkikler yapilmasi gerekecek. normal randevu alir gelirsin" dedi. ilaclari kullanmaya basladiktan uc gun sonra sancilari azalmaya basladi. "umarim genc doktorun dedigi gibi olur." diye dusundu. seneler icerisinde biri profesor olmak uzere uc farkli doktora gorunmustu. onlarin tedavi edemedigi bu hastaligi dahiliye uzmani bile olmayan bu genc doktorun tedavi edebilmesi kendisine inanilir gelmiyordu. bir ay sonra ilaclar bittiginde tamamen iyilesmisti. inanamiyordu ama gayet memnundu.
bundan bir sure sonra bir arkadasiyla birlikte tatile cikti. bir hafta boyunca ege kiyilarinda bir kac farkli yerde konaklayarak tatil yaptilar. hala izni oldugu icin donuste ailesinin yanina gitti. baba evine vardiginda saat gece 10du ve araba surmekten yorulmus vaziyetteydi. bir seyler yedi, sonra biraz sohbet ettiler. uyudugunda vakit hayli ilerlemisti. sabah annesi ona seslenerek uyandirdi. bu alisilmadik bir seydi. "arkadasin geldi asagida bekliyor, seni kahvaltiya goturecekmis" dedi. uykulu gozlerle annesine bakti ve "cok yorgunum ve uykum var. gelmeyecek de. aksama ben onunla bulusurum." annesi basini sallayarak gitti ve bir kac dakika sonra arkadasi yatagin basinda bitti. onu durturek "haydi oglum, miskinlik sirasi degil kalk gidiyoruz" dedi. "manyak misin bu saatte uyandiriyorsun. dun butun gun araba surdum zaten. uyumak istiyorum." diye karsilik verdi. arkadasi "oglum arabada iki kiz var gel iste, birlikte kahvalti yapalim sonra sen ne yaparsan yap, yardimin lazim" dedi. "lan buraya ayda yilda bir geliyorum, yardim edecek baska kimseyi bulamadin mi da beni uyandirdin" dedi. arkadasi "nazlanma ulan iste, kizlar bekliyor" deyince gulerek "tamam" dedi. "sen asagi git, ben de birazdan geliyorum." on dakika sonra arabanin arka koltugundaki kizin yanina oturmustu. ondeki kiz, sofor koltugundaki arkadasina "uyuyan prens tesrif etti sonunda" dedi. yaninda oturan diger kiz ve arkadasi buna yuksek sesle guldu. kendisi de gulumsedi. "bende sans olsa uyandirmaya ikinizden biri gelirdi. opmeyi de bilmiyor bu, dana gibi yaladi" dedi. hepsi guldu, sonra arkadasi kizlarla tanistirdi. arkadasinin sevgilisi olan kiz baska sehirde yasiyordu ve kalmak icin diger kizin yanina gelmisti. universiteden arkadastilar. ikisi de neseli gorunuyordu. iki erkek yol ve kahvalti boyunca sakalar yapip birbirlerini igneleyip durdular. bu karagoz hacivat tarzi sakalar kizlari bayagi eglendiriyordu. arada ciddi seylerden de bahsediyorlardi ama bu konusmalar kisa suruyordu. herkesin nesesi yerindeydi. ogleden sonra ne yapacaklarini tartisip uludag'a cikmaya karar verdiler. orada biraz yuruyus yaptiktan sonra et mangal lokantalarindan birine oturup yemek yediler. hepsinin uzerine tatli bir yorgunluk cokmustu. hava da sogudugu icin donmeye karar verdiler. sehre vardiklarinda hava karanlikti. arkadasi "once seni birakayim da kizin evini ogrenme" dedi gulerek. kiz da "olur mu hepinize kahve yapicam daha" diyerek davet etti. kahve ve kisa bir sohbetten sonra genc adam ve arkadasi vedalasarak evden ayrildi. guzel bir gun gecirmislerdi. arkadasi "bak sabah o kadar sikayet ettin seni getirdim fena mi oldu" dedi. o da "yok fena olmadi da senin bu kizlari bulmus olmana sasirdim. seviyeleri seni biraz asiyor" diye takildi.
o gunden bir yil sonra, o gun kendisini uyandiran arkadasi ve sevgilisinin dugunundeydi. yaninda oturan kiza bakti. bir yildir beraberlerdi. siyah abiye elbise icinde ve sade makyajiyla muhtesem gorunuyordu. "galiba biz de evlenecegiz" diye dusundu. tanistiklari gunu hatirladi ve acaba "annemin buldugu o kagit buyu muydu" diye dusundu. onu bulup yaktiktan sonra kisa sure icinde senelerdir kendisine cektiren hastaliktan kurtulmus ve belki de hayatinin askini bulmustu. acaba onu oraya kim koymustu. bir donem eve giren cikan belli olmadigi icin bir suru kisi olabilirdi. gercekten buyu diye bir sey var miydi?
(yasanmis hikaye)
ertesi gun sabahtan annesi ile beraber esyalari toparlamaya basladilar. baska sehirde yasayan annesi tasinmasi ve yerlesmesi icin yanina gelmisti. tasinacak esyalar arasinda cok agir bir yun yorgan da vardi. kendisi onu atmak istedi. artik cok daha hafif yorganlar vardi, ama annesi karsi ciki. yun yorgan en sagliklisi, ben onu temizleyecegim dedi ve yorgani katlamaya koyuldu. anne tam o sirada yorganin ayak ucu tarafindaki dikislerin biraz atmis oldugunu gordu. burasini dikmem gerek diyerek iceriden igne iplik getirdi. dikmek icin yorgani tuttugunda eline bir sey geldi. yorganin icinde yun olmayan bir sey vardi. dikisleri sokerek cikardi. bu kucuk boyda dorde katlanmis bir kagitti. anne kagidi acti ve acar acmaz sapsari kesilerek yere atti ve ogluna seslendi. genc annesinin yanina kostu ve "ne oldu" diye sordu. annesi kagidi isaret edip "yorganin icinden cikti" dedi. adam kagidi aldi ve bakti. arapcaya benzer harflerle iki satir yazi vardi. "ne ki bu" diye annesine sordu. annesi dehsetle "buyu" diye karsilik verdi. genc guldu. "hadi canim, buyu falan boyle seyler yok. rahat ol." diyerek annesini rahatlatmaya calisti. gulerek kagidi katlayip cebine koydu. annesi "ne yapiyorsun onu hemen yakip denize atmamiz gerek" dedi. genc, "ne yazdigini merak ettim. arapca bilen bir arkadasima gosterecegim" dedi. annesi itiraz etse de dinlemedi.
tasinma bitip ise dondugunde arapca bilen arkadasina kagidi gosterdi. arkadasi "iyi de bu arapca degil ki birileri bir seyler karalamis. muhtemelen buyu yaptigini soyleyen bir dolandirici" dedi. o da omuz silkti ve aksam kagidi yakip kullerini cope atti. annesi denize atalim demisti ama o sahile gitmeye usenmisti.
bundan bir hafta sonra annesi yasadigi sehre geri dondu. o gider gitmez gastrit sancilari artti ve bir gece dayanilmaz noktaya ulasinca hastaneye gitmeye karar verdi. saat gecenin biri idi. en yakin ozel hastanenin aciline gitti ve sikayetini anlatti. acilde gorevli doktor kendisinden bir kac yas buyuk genc biriydi. hemen "midende muhtemelen helikobakteri" var dedi. mide sikayetiyle kac kez doktora gitmisti, ama ilk defa bu bakteriyi duyuyordu. genc doktor, "sana bir recete yazacagim. bir ay bu ilaclari kullan, sanmiyorum ama sikayetlerin devam ederse detayli tetkikler yapilmasi gerekecek. normal randevu alir gelirsin" dedi. ilaclari kullanmaya basladiktan uc gun sonra sancilari azalmaya basladi. "umarim genc doktorun dedigi gibi olur." diye dusundu. seneler icerisinde biri profesor olmak uzere uc farkli doktora gorunmustu. onlarin tedavi edemedigi bu hastaligi dahiliye uzmani bile olmayan bu genc doktorun tedavi edebilmesi kendisine inanilir gelmiyordu. bir ay sonra ilaclar bittiginde tamamen iyilesmisti. inanamiyordu ama gayet memnundu.
bundan bir sure sonra bir arkadasiyla birlikte tatile cikti. bir hafta boyunca ege kiyilarinda bir kac farkli yerde konaklayarak tatil yaptilar. hala izni oldugu icin donuste ailesinin yanina gitti. baba evine vardiginda saat gece 10du ve araba surmekten yorulmus vaziyetteydi. bir seyler yedi, sonra biraz sohbet ettiler. uyudugunda vakit hayli ilerlemisti. sabah annesi ona seslenerek uyandirdi. bu alisilmadik bir seydi. "arkadasin geldi asagida bekliyor, seni kahvaltiya goturecekmis" dedi. uykulu gozlerle annesine bakti ve "cok yorgunum ve uykum var. gelmeyecek de. aksama ben onunla bulusurum." annesi basini sallayarak gitti ve bir kac dakika sonra arkadasi yatagin basinda bitti. onu durturek "haydi oglum, miskinlik sirasi degil kalk gidiyoruz" dedi. "manyak misin bu saatte uyandiriyorsun. dun butun gun araba surdum zaten. uyumak istiyorum." diye karsilik verdi. arkadasi "oglum arabada iki kiz var gel iste, birlikte kahvalti yapalim sonra sen ne yaparsan yap, yardimin lazim" dedi. "lan buraya ayda yilda bir geliyorum, yardim edecek baska kimseyi bulamadin mi da beni uyandirdin" dedi. arkadasi "nazlanma ulan iste, kizlar bekliyor" deyince gulerek "tamam" dedi. "sen asagi git, ben de birazdan geliyorum." on dakika sonra arabanin arka koltugundaki kizin yanina oturmustu. ondeki kiz, sofor koltugundaki arkadasina "uyuyan prens tesrif etti sonunda" dedi. yaninda oturan diger kiz ve arkadasi buna yuksek sesle guldu. kendisi de gulumsedi. "bende sans olsa uyandirmaya ikinizden biri gelirdi. opmeyi de bilmiyor bu, dana gibi yaladi" dedi. hepsi guldu, sonra arkadasi kizlarla tanistirdi. arkadasinin sevgilisi olan kiz baska sehirde yasiyordu ve kalmak icin diger kizin yanina gelmisti. universiteden arkadastilar. ikisi de neseli gorunuyordu. iki erkek yol ve kahvalti boyunca sakalar yapip birbirlerini igneleyip durdular. bu karagoz hacivat tarzi sakalar kizlari bayagi eglendiriyordu. arada ciddi seylerden de bahsediyorlardi ama bu konusmalar kisa suruyordu. herkesin nesesi yerindeydi. ogleden sonra ne yapacaklarini tartisip uludag'a cikmaya karar verdiler. orada biraz yuruyus yaptiktan sonra et mangal lokantalarindan birine oturup yemek yediler. hepsinin uzerine tatli bir yorgunluk cokmustu. hava da sogudugu icin donmeye karar verdiler. sehre vardiklarinda hava karanlikti. arkadasi "once seni birakayim da kizin evini ogrenme" dedi gulerek. kiz da "olur mu hepinize kahve yapicam daha" diyerek davet etti. kahve ve kisa bir sohbetten sonra genc adam ve arkadasi vedalasarak evden ayrildi. guzel bir gun gecirmislerdi. arkadasi "bak sabah o kadar sikayet ettin seni getirdim fena mi oldu" dedi. o da "yok fena olmadi da senin bu kizlari bulmus olmana sasirdim. seviyeleri seni biraz asiyor" diye takildi.
o gunden bir yil sonra, o gun kendisini uyandiran arkadasi ve sevgilisinin dugunundeydi. yaninda oturan kiza bakti. bir yildir beraberlerdi. siyah abiye elbise icinde ve sade makyajiyla muhtesem gorunuyordu. "galiba biz de evlenecegiz" diye dusundu. tanistiklari gunu hatirladi ve acaba "annemin buldugu o kagit buyu muydu" diye dusundu. onu bulup yaktiktan sonra kisa sure icinde senelerdir kendisine cektiren hastaliktan kurtulmus ve belki de hayatinin askini bulmustu. acaba onu oraya kim koymustu. bir donem eve giren cikan belli olmadigi icin bir suru kisi olabilirdi. gercekten buyu diye bir sey var miydi?
(yasanmis hikaye)
devamını gör...
28.
29.
inansan da vardır, inanmasan da vardır. büyünün büyücüleri olur. bunların geçim kaynağıdır büyüler . şarlatan her meslekte olduğundan bunun da istismarını yapanlar olmuştur ve olacaktır.
devamını gör...
30.
2004 yılında mardinin savur ilçesi serenli köyünde çekilmiş ,yönetmenliğini orhan oğuzun üstlendiği türk korku filmidir .türkiye'de gerçek anlamda büyü konusunu ilk işleyen filmlerden olması ayrıca da döneminde muadilinin olmaması ile ilk olma özelliği taşıyan film bu yönüyle korku sinemasının öncü eserlerindendir. muazzam oyuncu kadrosunda ipek tuzcuoğlu, ece uslu ,okan yalabık ve özgü namal gibi dönemin gözde isimlerini barındıran yapım efekt yönünden günümüz sinemasının oldukça gerisindedir. fakat yukarıda saydığım ilk olma özelliği ve güçlü oyunculuğu ile dönemi baz alındığında takdir edilesi bir yapımdır.
devamını gör...
31.
lütfen artık paranızı kaptırmayın. üstelik ritüel diye yaptığınız çoğu işlem de büyüye giriyor.
devamını gör...
32.
sabah sabah önüme çıkan video. giden sevgiliyi büyü ile döndüremezsin, hadi diyelim bunu başardın o büyü bir gün mutlaka bozulacak. birde büyü yapmak için hayvanların uzuvlarını kesiyorlar.
geçenlerde büroya bir kadın geldi, kocası boşanmak istemiş bu da gidip bir medyumla anlaşmış. sonra kadın malzeme parası adı altında 22 bin tl almış, aradan zaman geçmiş bu defa da “kocanın hayatında biri var onlara ayırma büyüsü yapmadan senin büyün tutmaz” diyerek 15 bin daha çarpmış, “adet kanını kocana içir, tırnağını ez kocana yedir çaktırmadan” diye bir sürü saçma sapan şeyler söylemiş. en sonunda kadın kandırıldığını anlayıp kadına hesap sormuş, medyum da sinirlenip kadının verdiği bilgilerle kocasına ulaşıp “karın sana büyü yaptırıyor, şu kadar para verirsen büyüyü bozarım” diye mesajları atmış. adam tabii ki de para kaptırmamış ama boşanma davasına kapı gibi delil sunmuş. kadın da mağdur olduğunu iddia ediyor ama ben bu tarz dolandırılmalara zeka turnusolü olarak bakıyorum.
www.instagram.com/reel/C6ia...
geçenlerde büroya bir kadın geldi, kocası boşanmak istemiş bu da gidip bir medyumla anlaşmış. sonra kadın malzeme parası adı altında 22 bin tl almış, aradan zaman geçmiş bu defa da “kocanın hayatında biri var onlara ayırma büyüsü yapmadan senin büyün tutmaz” diyerek 15 bin daha çarpmış, “adet kanını kocana içir, tırnağını ez kocana yedir çaktırmadan” diye bir sürü saçma sapan şeyler söylemiş. en sonunda kadın kandırıldığını anlayıp kadına hesap sormuş, medyum da sinirlenip kadının verdiği bilgilerle kocasına ulaşıp “karın sana büyü yaptırıyor, şu kadar para verirsen büyüyü bozarım” diye mesajları atmış. adam tabii ki de para kaptırmamış ama boşanma davasına kapı gibi delil sunmuş. kadın da mağdur olduğunu iddia ediyor ama ben bu tarz dolandırılmalara zeka turnusolü olarak bakıyorum.
www.instagram.com/reel/C6ia...
devamını gör...
33.
büyü-mek fiilinin emir kipi...
birine bunu söylediğinizde; yok, asıl sen büyü, cevabını almanız kaçınılmazdır.
birine bunu söylediğinizde; yok, asıl sen büyü, cevabını almanız kaçınılmazdır.
devamını gör...
34.
başlığı görünce aklıma gelen…
devamını gör...
35.
duydum!
şeytan dağı mağarasında
bir büyücü kadın yaşarmış
aşka inanmayan taş kalplileri
büyüler, büyüler de kara sevdalı yaparmış
yüreğimde yenilginin acısı
düştüm şeytan dağının yoluna
az gittim, uz gittim derken
bir akşam üstü vardım o büyücünün yanına
dedim;
"bir halden bilmeze düştüm,
al bütün varımı yoğumu
bir büyü yap da anlasın şu kız
sevdanın ne yaman olduğunu."
iki yürek oydu iki taştan, koydu bir kutuya
"üç vakit sonra gel" diye seslendi bir kör kuyuya
tam üç yıl, üç ay, üç gün bekledim
derken bir akşam üstü çaldı kapımı
görseniz ne hallere düşmüştü
allahım o kendini bilmez
deli dolu kız
kapandı ayaklarıma ağladı
kara gözlerinde kara gecelerin sevdası vardı
"sev beni, sev beni" diye yalvardı
"git" dedim,
"istemiyorum artık
biraz da sen öğren ağlamasını
uzun karanlık geceler boyunca
duy bir yol yalnızlığın kahreden acısını"
inanmayın dostlar inanmayın
ne büyücü var meydanda ne de büyü
yıllardır kendimi avutmak için uydurdum
bu yaşanmamış öyküyü..
ümit yaşar oğuzcan
şeytan dağı mağarasında
bir büyücü kadın yaşarmış
aşka inanmayan taş kalplileri
büyüler, büyüler de kara sevdalı yaparmış
yüreğimde yenilginin acısı
düştüm şeytan dağının yoluna
az gittim, uz gittim derken
bir akşam üstü vardım o büyücünün yanına
dedim;
"bir halden bilmeze düştüm,
al bütün varımı yoğumu
bir büyü yap da anlasın şu kız
sevdanın ne yaman olduğunu."
iki yürek oydu iki taştan, koydu bir kutuya
"üç vakit sonra gel" diye seslendi bir kör kuyuya
tam üç yıl, üç ay, üç gün bekledim
derken bir akşam üstü çaldı kapımı
görseniz ne hallere düşmüştü
allahım o kendini bilmez
deli dolu kız
kapandı ayaklarıma ağladı
kara gözlerinde kara gecelerin sevdası vardı
"sev beni, sev beni" diye yalvardı
"git" dedim,
"istemiyorum artık
biraz da sen öğren ağlamasını
uzun karanlık geceler boyunca
duy bir yol yalnızlığın kahreden acısını"
inanmayın dostlar inanmayın
ne büyücü var meydanda ne de büyü
yıllardır kendimi avutmak için uydurdum
bu yaşanmamış öyküyü..
ümit yaşar oğuzcan
devamını gör...
36.
2022'nin sonunda bir tane videoda yeni yıl için kendinize bir kelime seçin diyordu. ben de bu kelimeyi seçmiştim. evimden 1 kişi öldü, erkek arkadaşım depremi yaşadı,evini kaybetti. gerçekten 1 senede 10 yaş büyüdüğüm bir seneydi. lakin hiç büyülü olmadı.
devamını gör...
37.
büyücüler büyü yaparken kedi yahutta köpek öldürüyormuş. bunu öğrendiğimde çok kötü oldum. hakikaten büyüyle uğraşan ve herhangi bir insana büyü yapan insanların deccalden farkı yok.
devamını gör...
38.
her zaman olumsuz olarak düşünülmemesi gereken bir kelimedir. ruhunda çekimine karşı koyulamayan alıp götüren tanımlanamaz kimyanın adı olabilir.
devamını gör...
39.
(bkz: sihir)
devamını gör...
40.
sanıldığını gibi sadece kötü amaçlar içi değil iyiye de yönelebilecek olan metafizik metotlar bütünü.
devamını gör...