1.
türkiye ortalamasına iki gömlek üstün bilim adamı.
çok geniş bir bilgi birikimine sahip bir bilim insanıdır. ateisttir ve bunu söylemekten hiç çekinmez. eğer tartışma ortamlarına denk gelirseniz veya izlerseniz "tartışacağın konuyu önce adam gibi öğrenin, ondan sonra gelin" tavrını görecek ve hatta duyacaksınız. bu tavrı eleştirilse de bence doğru ve haklı bir tavırdır. dünya çapındaki bilim insanlığı mevzusuna hiç girmiyorum. hemen herkes duymuştur bir şeyler.
çok geniş bir bilgi birikimine sahip bir bilim insanıdır. ateisttir ve bunu söylemekten hiç çekinmez. eğer tartışma ortamlarına denk gelirseniz veya izlerseniz "tartışacağın konuyu önce adam gibi öğrenin, ondan sonra gelin" tavrını görecek ve hatta duyacaksınız. bu tavrı eleştirilse de bence doğru ve haklı bir tavırdır. dünya çapındaki bilim insanlığı mevzusuna hiç girmiyorum. hemen herkes duymuştur bir şeyler.
devamını gör...
2.
(bkz: argumentum ad verecundıam) 'ı yaşayan bir bilim insanı. açıklamak gerekirse:
bir otoriteye, otoritesi dışında kalan konularda başvurulması ve bu konularda iler sürdüğü görüşlerin doğru olarak kabul edilmesidir.
celal şengör tarzı bir konuşma : münih üniversitesinden kadim dostum ulrih ile telefonda konuşuyorduk. o esnada gözüm masamda duran çaya ilişti, çok açık olmuş. dur dedim ulrih, ben seni birazdan ararım. derhal mutfağa gidip yeni bir çay almak zorunda kaldım. islam'ın olduğu ülkeler asla gelişemez.
bir otoriteye, otoritesi dışında kalan konularda başvurulması ve bu konularda iler sürdüğü görüşlerin doğru olarak kabul edilmesidir.
celal şengör tarzı bir konuşma : münih üniversitesinden kadim dostum ulrih ile telefonda konuşuyorduk. o esnada gözüm masamda duran çaya ilişti, çok açık olmuş. dur dedim ulrih, ben seni birazdan ararım. derhal mutfağa gidip yeni bir çay almak zorunda kaldım. islam'ın olduğu ülkeler asla gelişemez.
devamını gör...
3.
celal biliyorum buraları okuyorsun. fazla overrate olduğunu düşünen binlerce milyonlarca neferden biriyim sadece. her şeyde her konuda fikrin bilgin olduğunu sanıyorsun ama bu çok yanlış bir düşünce emin ol. bazen sadece bir jeolog olduğunu unutuyorsun sanırım
devamını gör...
4.
sendeki beyin ise bendeki ne.
devamını gör...
5.
aklıma ilber ortaylı geliyor.
devamını gör...
6.
çok önemli bir biliminsanı ama düşüncelerini karl popper felsefesi omurgasına oturtruğu için bazen aşırı zırvalıyor.
devamını gör...
7.
iyi bir bilim insanı olmasına karşın, osmanlı tarihi ile alakalı söylediklerine katılmadığım üstüne üstlük bir netflix projesinde osmanlı adına tarih danışmanlığı yapmış kişidir.onun dışında iyidir, komiktir, meraklıdır severim kendisini.
devamını gör...
8.
türkiye ortalamasına iki gömlek üstün bilim adamı.
çok geniş bir bilgi birikimine sahip bir bilim insanıdır. ateisttir ve bunu söylemekten hiç çekinmez. eğer tartışma ortamlarına denk gelirseniz veya izlerseniz "tartışacağın konuyu önce adam gibi öğrenin, ondan sonra gelin" tavrını görecek ve hatta duyacaksınız. bu tavrı eleştirilse de bence doğru ve haklı bir tavırdır. dünya çapındaki bilim insanlığı mevzusuna hiç girmiyorum. hemen herkes duymuştur bir şeyler.
çok geniş bir bilgi birikimine sahip bir bilim insanıdır. ateisttir ve bunu söylemekten hiç çekinmez. eğer tartışma ortamlarına denk gelirseniz veya izlerseniz "tartışacağın konuyu önce adam gibi öğrenin, ondan sonra gelin" tavrını görecek ve hatta duyacaksınız. bu tavrı eleştirilse de bence doğru ve haklı bir tavırdır. dünya çapındaki bilim insanlığı mevzusuna hiç girmiyorum. hemen herkes duymuştur bir şeyler.
devamını gör...
9.
bilimsel kimliğine diyecek yok. ancak televizyondaki programlarından birinde 12 eylül darbesini övmesi ve bu darbenin arkasındaki emperyalizmin varlığını kabul etmeyerek, sadece 80 öncesi ülkedeki kargaşayı sonlandırmak için yapılmış masum (!) bir darbe olduğunu savunması, bu yönden cahil kalmış olduğunu göstermektedir.
devamını gör...
10.
merakından pokunu yiyen bilim adamı. insanın başına ne gelirse meraktan gelir sözünün doğrulaması. buna iyi gelmiş ama pok yemesi.*
devamını gör...
11.
-1973 yılında robert kolej'i bitirdi.
-1978'de state university of new york at albany'den jeolog olarak mezun oldu ve aynı üniversiteden 1979'da yüksek lisansını bitirdi.
-1981'de istanbul teknik üniversitesi maden fakültesi, genel jeoloji kürsüsünde asistan olarak görev yapmaya başladı.
-1982'de state university of new york at albany'den doktora aldı.
-1984 yılında londra jeoloji cemiyeti'nin başkanlık ödülü'nü, 1986'da tübitak bilim ödülü'nü aldı.
-aynı yıl istanbul teknik üniversitesi maden fakültesi genel jeoloji anabilim dalında doçent oldu.
-1988'de neuchâtel üniversitesi fen fakültesi'nden şeref bilim doktoru (docteur ès sciences honoris causa) pâyesi aldı.
-academia europaea'ya 1990 yılında kabul edildi ve cemiyetin ilk türk üyesi oldu.
-aynı yıl avusturya jeoloji servisi muhabir üyesi, 1991 yılında ise avusturya jeoloji derneği şeref üyesi oldu.
-1991 yılında kültür bakanlığı'nın bilgi çağı ödülünü kazandı.
-1992 yılında istanbul teknik üniversitesi maden fakültesi genel jeoloji anabilim dalı'nda profesörlüğe yükseltildi.
-1993 yılında türkiye bilimler akademisi en genç kurucu üyesi oldu ve akademi konseyine seçildi.
-tübitak bilim kurulu üyesi oldu.
-1994 yılında rusya doğa bilimleri akademisi üyeliğine, fransız ve amerikan jeoloji dernekleri şeref üyeliğine seçildi. -
-fransız fizik cemiyeti ve école normale supérieure vakfı tarafından rammal madalyası verildi.
-1997 yılında, fransız bilimler akademisi tarafından yerbilimleri dalında büyük ödül (lutaud ödülü) ile taltif edildi.
-1998 mayıs ayı içerisinde şengör, collège de france'da misafir profesör olarak bir kürsü işgal etti. burada "xıx. yüzyılda tektoniğin -
-gelişmesine fransız jeologlarının katkısı" konulu bir ders verdi ve 28 mayıs 1998'de collège de france'ın madalyasını aldı.
-1999'da londra jeoloji cemiyeti kendisine bigsby madalyasını tevcih etti. 2000 yılının nisan ayında amerika birleşik devletleri ulusal bilimler akademisi yabancı üyeliğine seçilen ilk türk oldu.
-rus bilimler akademisi'ne fuad köprülü'den sonra seçilen ikinci türktür. ayrıca 2013 yılında leopoldina doğa araştırmaları akademisi üyeliğine seçilmiştir.
-1978'de state university of new york at albany'den jeolog olarak mezun oldu ve aynı üniversiteden 1979'da yüksek lisansını bitirdi.
-1981'de istanbul teknik üniversitesi maden fakültesi, genel jeoloji kürsüsünde asistan olarak görev yapmaya başladı.
-1982'de state university of new york at albany'den doktora aldı.
-1984 yılında londra jeoloji cemiyeti'nin başkanlık ödülü'nü, 1986'da tübitak bilim ödülü'nü aldı.
-aynı yıl istanbul teknik üniversitesi maden fakültesi genel jeoloji anabilim dalında doçent oldu.
-1988'de neuchâtel üniversitesi fen fakültesi'nden şeref bilim doktoru (docteur ès sciences honoris causa) pâyesi aldı.
-academia europaea'ya 1990 yılında kabul edildi ve cemiyetin ilk türk üyesi oldu.
-aynı yıl avusturya jeoloji servisi muhabir üyesi, 1991 yılında ise avusturya jeoloji derneği şeref üyesi oldu.
-1991 yılında kültür bakanlığı'nın bilgi çağı ödülünü kazandı.
-1992 yılında istanbul teknik üniversitesi maden fakültesi genel jeoloji anabilim dalı'nda profesörlüğe yükseltildi.
-1993 yılında türkiye bilimler akademisi en genç kurucu üyesi oldu ve akademi konseyine seçildi.
-tübitak bilim kurulu üyesi oldu.
-1994 yılında rusya doğa bilimleri akademisi üyeliğine, fransız ve amerikan jeoloji dernekleri şeref üyeliğine seçildi. -
-fransız fizik cemiyeti ve école normale supérieure vakfı tarafından rammal madalyası verildi.
-1997 yılında, fransız bilimler akademisi tarafından yerbilimleri dalında büyük ödül (lutaud ödülü) ile taltif edildi.
-1998 mayıs ayı içerisinde şengör, collège de france'da misafir profesör olarak bir kürsü işgal etti. burada "xıx. yüzyılda tektoniğin -
-gelişmesine fransız jeologlarının katkısı" konulu bir ders verdi ve 28 mayıs 1998'de collège de france'ın madalyasını aldı.
-1999'da londra jeoloji cemiyeti kendisine bigsby madalyasını tevcih etti. 2000 yılının nisan ayında amerika birleşik devletleri ulusal bilimler akademisi yabancı üyeliğine seçilen ilk türk oldu.
-rus bilimler akademisi'ne fuad köprülü'den sonra seçilen ikinci türktür. ayrıca 2013 yılında leopoldina doğa araştırmaları akademisi üyeliğine seçilmiştir.
devamını gör...
12.
çok ama çok yalnız birisi. yalnızlıktan akıl sağlığını yitirmiş sanırım. kınamıyorum. ama birileri elinden tutup toplum içine karıştırmalı, sinemaya, konsere götürmeli. insan sosyal bir varlıktır. toplum içinde yaşama iç güdümüz var. bu içgüdüyü bastırma ve inkar etmek sağlıklı değil.
not: 1999 depremi için kullandığı "çok şık bir depremdi" cümlesini bilimsel açıdan öğretici anlamında diyerek açıklıyor. ama üslubundan ima ettiği şeyin bu olmadığı gayet açık.
not: 1999 depremi için kullandığı "çok şık bir depremdi" cümlesini bilimsel açıdan öğretici anlamında diyerek açıklıyor. ama üslubundan ima ettiği şeyin bu olmadığı gayet açık.
devamını gör...
13.
akademik başarıları pek çok akademisyen için ancak hayal edilebilecek düzeyde olan, neyi ne zaman nasıl ifade etmesi gerektiğini pek bilmeyen değerli akademisyen.
devamını gör...
14.
hümanizm falan filanı, siyasi ya da sosyal konuları geçiyorum. şahsen siyasi ve sosyal konulardaki değerlendirmelerini çok sığ bulmakla ve kendi konusunda -jeoloji- nasıl uzmansa sanki insan psikolojisine, siyasete ve diğer sosyal konulara o derece hakimmiş gibi tavrına asla katılmadığımı belirtmekle birlikte, herkesin şahsi görüşü farklı olabilir şeklinde bunları bir kenara koyuyorum.
sadece şuna dikkat çekmek istiyorum: bir bilim adamında olması gerekli şüpheci, gerçekçi, analitik, sorgulayıcı görüşten hareketle, yıllar önce bir hayli sansasyonel olan radikal'deki armağan çağlayan röportajında insanın yani homo sapien sapienin genetik açıdan kuzeni olan gorillere normal gelecek dışkı yeme, dışkı armağan etme gibi hareketlerin nasıl oluyor da insanın kendisine de aynı normallikte gelebileceğini, işkence sayılmayacağına (!) dair mantıklı, bilimsel argümanlarını merak etmekteyim doğrusu.
bağzı şeyler (!) vardır ki onun realite sayılması içinde aman aman bilimsel verilere gerek yoktur aslında, bu konuda olduğu gibi... sokaktan çevirdiğiniz insanlara, arkadaş ve yakınlarınıza, sosyal medyadaki takipçilerinize basit şekilde sorsanız, bdsm takılan ve ilişki esnasında partneriyle birlikte dışkı yemekten hoşlanan binde bir azınlık haricinde hemen herkese bu şey iğrenç ve zorla yapılması halinde işkence yerine geçer.
kaldı ki yine başa dönelim, evrimsel psikolojiye, biyolojiye dayanırsak birbiriyle genetik açıdan benzer, akraba, kuzen olan türlerin birbiriyle tutmayacak alışkanlıkları vardır. ve insan türü, diğer hayvanlardan farklı olarak kendine bir kültür yaratmıştır; en azından yeryüzünde şu zamana ait tüm farklı kültürleri incelersek, dışkı yemek ya da armağan olarak (!) karşısındakine dışkı vermenin insanların "normal" yaşamlarında yeri yoktur.
celal şengör'ün aklı bu kadar basit, temel bir gerçekliğe yet(e)miyorsa, onun bilimsel alanda söylediklerini hatta kendi jeoloji alanında söylediklerini bile nasıl ciddiye alabiliriz?
yine aynı röportajda yabancı bir meslektaşını mesleki üstünlük açısından övmüş ve onunla arasındaki bir fikir ayrılığından bahsetmiş. demiş ki "meslektaşım ileride depremin tahmin edilebilir olabileceğini söylüyor. ama ben "inanmıyorum" (!) asla mümkün değil"
bilimde inanca yer var mıdır diye sormak gerekiyor bu hocaya ve yine bilimde "asla mümkün değil" gibi kesin deyişlere yer var mıdır?
sürekli akıldan, aklın üstünlüğünden, elitizmden bahseden bu adam ya aklını bir şekilde yaşlılık ya da başka sebepten yitirmiş veya bu zamana kadar iyi idare etmiş, başka bir açıklaması yok.
1999 depreminin hemen ardından daha sismik gemisi marmara denizini boydan boya taramamışken, kendisinin ortalığa atlayıp "kesin şekilde" (!) fay tek parça kırılacak dediğini de hatırlatmakta yarar görüyorum.
ayrıca elitizm kötü bir deyim değil lakin çok yanlış kişilerde ve yanlış şekilde kullanılıyor. elit kişi havadan ayrıcalık kapmış kişi değil, hem bilgisi ve aklıyla hem de bilgisini insanlara sunumuyla önde gelen kişidir, aydındır ve toplumun zengin fakir, şu ya da bu inançtan, şu ya da bu kökenden her yerinden çıkabilir. ve gerçek bir elit "ben ülkenin en tepe noktasındaki elitlerdenim" demez. çünkü bunu demek ihtiyacı hissetmez, karakterinde kibre yer yoktur. onun aydın olduğu zaten yaptıklarıyla, kattığı değerlerle ölçülür. her kim bir yönüne sürekli vurgu yapıp, övüyorsa o yönünde büyük eksiklikler var demektir. hocamızın en büyük problemlerinden biri daha... tam da aşağıladığı tipteki "sıradan" insan tavrı... türkiye gibi kifayetsiz muhterislerin, eziklerin, akıl yoksunlarının cirit attığı ülkede o kadar çok yapılan bir şeydir ki bu kendini, aklını abartarak övme durumu, eksikliğin dışa vurumudur aslında, psikolojik savunma mekanizmalarından biridir. bakın çevrenize mutlaka birkaç kişi bulursunuz hatta belki de bu kişi sizsinizdir. o yüzden bir yandan gerçekten elit olup, beri yandan kendi kendini en tepelere oturtmak olmaz, bu bir çelişkidir çünkü.
darbelerin ardında, darbelerle gelen işkencelerin arka planında bir toplumu şiddete dayanarak bölme planlarının var olduğunu ve bu planların dünyadaki belli başlı sömürü güçleri ve onların içerideki piyonları tarafından bir proje dahilinde yapıldığını bilmeyecek kadar da siyasi bilgi açısından cahildir. ama orayı es geçmiştik, konu akılcılığına, bilimsel bakışına dairdi.
hümanizmi falan es geçiyorum. herkes hümanist olmak zorunda değil. zaten dünyada bir yandan cehalette ısrar eden azgın kitleler ve beri yanda sanki o cahil kitlelerin çok üstündeymiş gibi davranan, "en çok ben bilirimciler" ama bildiği şeylerde de bilimsel yanılma payı asla bırakmayan "tanrımsılar" (!) olduktan sonra, insan denen türün ileriye dönük şekilde mutasyona uğramadıkça yok olması kanaatindeyim.
sadece şuna dikkat çekmek istiyorum: bir bilim adamında olması gerekli şüpheci, gerçekçi, analitik, sorgulayıcı görüşten hareketle, yıllar önce bir hayli sansasyonel olan radikal'deki armağan çağlayan röportajında insanın yani homo sapien sapienin genetik açıdan kuzeni olan gorillere normal gelecek dışkı yeme, dışkı armağan etme gibi hareketlerin nasıl oluyor da insanın kendisine de aynı normallikte gelebileceğini, işkence sayılmayacağına (!) dair mantıklı, bilimsel argümanlarını merak etmekteyim doğrusu.
bağzı şeyler (!) vardır ki onun realite sayılması içinde aman aman bilimsel verilere gerek yoktur aslında, bu konuda olduğu gibi... sokaktan çevirdiğiniz insanlara, arkadaş ve yakınlarınıza, sosyal medyadaki takipçilerinize basit şekilde sorsanız, bdsm takılan ve ilişki esnasında partneriyle birlikte dışkı yemekten hoşlanan binde bir azınlık haricinde hemen herkese bu şey iğrenç ve zorla yapılması halinde işkence yerine geçer.
kaldı ki yine başa dönelim, evrimsel psikolojiye, biyolojiye dayanırsak birbiriyle genetik açıdan benzer, akraba, kuzen olan türlerin birbiriyle tutmayacak alışkanlıkları vardır. ve insan türü, diğer hayvanlardan farklı olarak kendine bir kültür yaratmıştır; en azından yeryüzünde şu zamana ait tüm farklı kültürleri incelersek, dışkı yemek ya da armağan olarak (!) karşısındakine dışkı vermenin insanların "normal" yaşamlarında yeri yoktur.
celal şengör'ün aklı bu kadar basit, temel bir gerçekliğe yet(e)miyorsa, onun bilimsel alanda söylediklerini hatta kendi jeoloji alanında söylediklerini bile nasıl ciddiye alabiliriz?
yine aynı röportajda yabancı bir meslektaşını mesleki üstünlük açısından övmüş ve onunla arasındaki bir fikir ayrılığından bahsetmiş. demiş ki "meslektaşım ileride depremin tahmin edilebilir olabileceğini söylüyor. ama ben "inanmıyorum" (!) asla mümkün değil"
bilimde inanca yer var mıdır diye sormak gerekiyor bu hocaya ve yine bilimde "asla mümkün değil" gibi kesin deyişlere yer var mıdır?
sürekli akıldan, aklın üstünlüğünden, elitizmden bahseden bu adam ya aklını bir şekilde yaşlılık ya da başka sebepten yitirmiş veya bu zamana kadar iyi idare etmiş, başka bir açıklaması yok.
1999 depreminin hemen ardından daha sismik gemisi marmara denizini boydan boya taramamışken, kendisinin ortalığa atlayıp "kesin şekilde" (!) fay tek parça kırılacak dediğini de hatırlatmakta yarar görüyorum.
ayrıca elitizm kötü bir deyim değil lakin çok yanlış kişilerde ve yanlış şekilde kullanılıyor. elit kişi havadan ayrıcalık kapmış kişi değil, hem bilgisi ve aklıyla hem de bilgisini insanlara sunumuyla önde gelen kişidir, aydındır ve toplumun zengin fakir, şu ya da bu inançtan, şu ya da bu kökenden her yerinden çıkabilir. ve gerçek bir elit "ben ülkenin en tepe noktasındaki elitlerdenim" demez. çünkü bunu demek ihtiyacı hissetmez, karakterinde kibre yer yoktur. onun aydın olduğu zaten yaptıklarıyla, kattığı değerlerle ölçülür. her kim bir yönüne sürekli vurgu yapıp, övüyorsa o yönünde büyük eksiklikler var demektir. hocamızın en büyük problemlerinden biri daha... tam da aşağıladığı tipteki "sıradan" insan tavrı... türkiye gibi kifayetsiz muhterislerin, eziklerin, akıl yoksunlarının cirit attığı ülkede o kadar çok yapılan bir şeydir ki bu kendini, aklını abartarak övme durumu, eksikliğin dışa vurumudur aslında, psikolojik savunma mekanizmalarından biridir. bakın çevrenize mutlaka birkaç kişi bulursunuz hatta belki de bu kişi sizsinizdir. o yüzden bir yandan gerçekten elit olup, beri yandan kendi kendini en tepelere oturtmak olmaz, bu bir çelişkidir çünkü.
darbelerin ardında, darbelerle gelen işkencelerin arka planında bir toplumu şiddete dayanarak bölme planlarının var olduğunu ve bu planların dünyadaki belli başlı sömürü güçleri ve onların içerideki piyonları tarafından bir proje dahilinde yapıldığını bilmeyecek kadar da siyasi bilgi açısından cahildir. ama orayı es geçmiştik, konu akılcılığına, bilimsel bakışına dairdi.
hümanizmi falan es geçiyorum. herkes hümanist olmak zorunda değil. zaten dünyada bir yandan cehalette ısrar eden azgın kitleler ve beri yanda sanki o cahil kitlelerin çok üstündeymiş gibi davranan, "en çok ben bilirimciler" ama bildiği şeylerde de bilimsel yanılma payı asla bırakmayan "tanrımsılar" (!) olduktan sonra, insan denen türün ileriye dönük şekilde mutasyona uğramadıkça yok olması kanaatindeyim.
devamını gör...
15.
zamanında hem o meşhur röportajını okumuş hem de o dillere pelesenk olmuş radyo açıklamasını dinlemiş biri olarak diyebilirim ki:
bu "bilim" (!) adamının karşısına acilen konularında uzman psikyatrist ve biyologların çıkması şarttır. bir bilim adamı sadece kendi konusunda konuşur diye bir şey yoktur, pek ala bilimin diğer dallarını araştırabilir ve bilimsel görüşü, analitik bakış açısı ile o dallara ait çıkarımlar yapabilir. ama bu adamcağızın başından sonuna kadar dedikleri ise birer mantıksızlık, tutarsızlık abidesidir. "nasıl mantıksız ve mesnetsiz sallarız" konusuna örnek olacak niteliktedir.
bir kere adam dışkı yedirmeyi sadece "psikolojik, onur kırıcı işkence" olarak algılıyor ve buna maruz kalanlara "aslında yediğiniz çok zararlı, zehirli (!), kötü bir şey değildi ki... dışkı tedavi edici olarak ta kullanılır, dışkı yiyen insanlar da vardır ama size eziyet edenler çok cahillerdi ve bu yedirdikleri ile sizi aşağıladıklarını sandılar. siz aşağılanmadınız aslında, bu yüzden travmanızdan kurtulun. bakın tırnakları çekilenlere bunu diyemem, o çok ağır bir olay" şeklinde zırvalıklar sunuyor. nereden tutsan elinde kalır.
her şeyden önce dışkının zararsız olduğu iddiasına gelelim: radyo programına çıkan 12 eylül mağduru, birçok mahkumun bu muamele ile koleraya yakalanıp öldüğünü belirtmiş. ki bu bilimsel olarak doğrudur, dışkı içinde sürü sepet mikrop barınır. değil avuç avuç yemek, tuvalet sonrası iyi temizlenmemiş, hijyene dikkat edilmemiş ellerle, tırnak içine eser miktarda kaçan dışkı kalıntısı ile yapılmış yemeklerin insanları hasta ettiğine dair vakalar rapor edilmiştir. dışkı, hocanın iddia ettiği gibi açlık ve susuzluk hallerinde idrarın yaptığı "kurtarıcılığı" yapamaz. idrarın içinde mikrop kırıcı maddeler bulunur, dışkı gibi değildir. susuz kalma durumlarında, çeşitli felaketlerde hayatta kalmak için içilebilir. bunu bilim otoriteleri de doğrulamıştır. idrar sahibinin hepatit gibi bir hastalığı da yoksa tabii...
gelelim ikinci iddiasına: "dışkı yemek tırnak sökülmesi kadar ağır fiziksel bir işkence değildir (!)"... gülsek mi ağlasak mı? normal bir insanı hissettiği ilk anda kusturacak, hatta bayıltacak kadar yoğun şiddette kötü kokan, fosseptik çukuru gibi bir yere götürüp, içinden avuç avuç dışkı alarak yedireceksin, ağır koku hariç bir de bunun ağız içi ve midedeki iğrenç, dayanılmaz tat hissini görmezden geleceksin. bu nasıl bir mantıktır?
şimdi gelelim işin psikolojik tahribatı ve onur kırıcı yanına: bir travma, zat-ı alilerinin dediği gibi öyle "travmanızı sonlandırın" diye salık verilerek kafa içinden rahatlıkla atılabilir mi? tırnak çekme ya da başka fiziki işkencelerle kıyaslanmaya kalkılıp daha hafif (!) bulunarak "dışkı aslında zararlı değil, aşağılanmamışsın" (!) denilerek zihinden savuşturulabilir mi? işkenceler "şu hafif, ama o ağır kurtulmak zor" diye birbirleri ile kıyaslanabilir mi? sayın hocaya azcık psikyatri bilgisi öğrenmesini tavsiye ederim, çok değil, sadece cehaletini alacak kadar...
kadın olarak savunduğum bir şey vardır: "tecavüz bir işkencedir, istenmeyen bir kişi tarafından vücut bütünlüğüne dokunulup, cinsel organlar yolu ile darp edilmesidir ama aşağılama olamaz. sizin hissettiğiniz aşağılanma ve lekelenme hissi tamamen kültürel şartlanmışlık ile alakalıdır. kültür ataerkildir ve tecavüz edeni değil tecavüze uğrayanı "namusu kirlenmiş" sayar. aslında namusunu kirletmiş olan sapıklığı yapandır, tacavüzcünün kendisidir."... ki gerçekten böyledir ama aynen bu düşünceye sahip bir kadın bile tecavüze uğradığında o lekelenmişlik hissini tastamam atamaz. bilinçaltına çocukluktan beri işlenen fikirler, algılar çok kolay şekilde tamamen çıkarılamaz. zordur bu süreç... "nasılsa lekeli değilim, tüm hissettiklerim kültürel ikiyüzlülüğün sonucudur" diye tecavüze uğrayan bir kurban kendini şıp diye rahatlatamaz. illa ki psikolojik yardımlarla uzun süreçlerin sonunda kurtulur ya da kurtulamaz belki de... celal hoca'nın dışkının psikolojik aşağılama olup olmadığına dair söyledikleri de bu minvalde değerlendirilmeli.
bu hocanın dediği "cahil toplum" sözüne yürekten katılıyorum ama artırıyorum: kendisi de bu cahil toplumun içinden çıkmış, toplumun genel kötü karakteristiklerinin çoğunu bünyesinde taşıyan, bilim adamı olduğu halde nesnellik algısını yitirmiş bir kişidir. tıpkı toplum genelindeki nesnellik algısının azlığı, ön yargı ve mantıksızlığın baskınlığı gibi... ne yapsa, ne dese kurtulamaz bu saatten sonra...
ayrıca kendisinin ilber ortaylı ile benzetilmesi de ayrı bir bilinçsizlik örneğidir. bu adam üstüne basa basa halktan kopuk olduğunu, insan içine karışmadığını itiraf ediyor. bu tavrın ayrı bir cehalet örneği olup olmayacağını tartışmıyorum ama ilber ortaylı'yı gezi direnişi sonrası yapılan park forumlarında, insanların arasında, nüktedanlığı, güler yüzlülüğü, sabrı ve gerçek bilgisi, akıl mantık sınırları içindeki üslubu ile izlemişliğim var. son derece farklı iki kişilik, iki zihniyet... mantığın ve kibrin sınırlarını aşmış, uçmuş celal şengör'ün ona benzetilmesi, ilber hoca'ya hakarettir.
bu "bilim" (!) adamının karşısına acilen konularında uzman psikyatrist ve biyologların çıkması şarttır. bir bilim adamı sadece kendi konusunda konuşur diye bir şey yoktur, pek ala bilimin diğer dallarını araştırabilir ve bilimsel görüşü, analitik bakış açısı ile o dallara ait çıkarımlar yapabilir. ama bu adamcağızın başından sonuna kadar dedikleri ise birer mantıksızlık, tutarsızlık abidesidir. "nasıl mantıksız ve mesnetsiz sallarız" konusuna örnek olacak niteliktedir.
bir kere adam dışkı yedirmeyi sadece "psikolojik, onur kırıcı işkence" olarak algılıyor ve buna maruz kalanlara "aslında yediğiniz çok zararlı, zehirli (!), kötü bir şey değildi ki... dışkı tedavi edici olarak ta kullanılır, dışkı yiyen insanlar da vardır ama size eziyet edenler çok cahillerdi ve bu yedirdikleri ile sizi aşağıladıklarını sandılar. siz aşağılanmadınız aslında, bu yüzden travmanızdan kurtulun. bakın tırnakları çekilenlere bunu diyemem, o çok ağır bir olay" şeklinde zırvalıklar sunuyor. nereden tutsan elinde kalır.
her şeyden önce dışkının zararsız olduğu iddiasına gelelim: radyo programına çıkan 12 eylül mağduru, birçok mahkumun bu muamele ile koleraya yakalanıp öldüğünü belirtmiş. ki bu bilimsel olarak doğrudur, dışkı içinde sürü sepet mikrop barınır. değil avuç avuç yemek, tuvalet sonrası iyi temizlenmemiş, hijyene dikkat edilmemiş ellerle, tırnak içine eser miktarda kaçan dışkı kalıntısı ile yapılmış yemeklerin insanları hasta ettiğine dair vakalar rapor edilmiştir. dışkı, hocanın iddia ettiği gibi açlık ve susuzluk hallerinde idrarın yaptığı "kurtarıcılığı" yapamaz. idrarın içinde mikrop kırıcı maddeler bulunur, dışkı gibi değildir. susuz kalma durumlarında, çeşitli felaketlerde hayatta kalmak için içilebilir. bunu bilim otoriteleri de doğrulamıştır. idrar sahibinin hepatit gibi bir hastalığı da yoksa tabii...
gelelim ikinci iddiasına: "dışkı yemek tırnak sökülmesi kadar ağır fiziksel bir işkence değildir (!)"... gülsek mi ağlasak mı? normal bir insanı hissettiği ilk anda kusturacak, hatta bayıltacak kadar yoğun şiddette kötü kokan, fosseptik çukuru gibi bir yere götürüp, içinden avuç avuç dışkı alarak yedireceksin, ağır koku hariç bir de bunun ağız içi ve midedeki iğrenç, dayanılmaz tat hissini görmezden geleceksin. bu nasıl bir mantıktır?
şimdi gelelim işin psikolojik tahribatı ve onur kırıcı yanına: bir travma, zat-ı alilerinin dediği gibi öyle "travmanızı sonlandırın" diye salık verilerek kafa içinden rahatlıkla atılabilir mi? tırnak çekme ya da başka fiziki işkencelerle kıyaslanmaya kalkılıp daha hafif (!) bulunarak "dışkı aslında zararlı değil, aşağılanmamışsın" (!) denilerek zihinden savuşturulabilir mi? işkenceler "şu hafif, ama o ağır kurtulmak zor" diye birbirleri ile kıyaslanabilir mi? sayın hocaya azcık psikyatri bilgisi öğrenmesini tavsiye ederim, çok değil, sadece cehaletini alacak kadar...
kadın olarak savunduğum bir şey vardır: "tecavüz bir işkencedir, istenmeyen bir kişi tarafından vücut bütünlüğüne dokunulup, cinsel organlar yolu ile darp edilmesidir ama aşağılama olamaz. sizin hissettiğiniz aşağılanma ve lekelenme hissi tamamen kültürel şartlanmışlık ile alakalıdır. kültür ataerkildir ve tecavüz edeni değil tecavüze uğrayanı "namusu kirlenmiş" sayar. aslında namusunu kirletmiş olan sapıklığı yapandır, tacavüzcünün kendisidir."... ki gerçekten böyledir ama aynen bu düşünceye sahip bir kadın bile tecavüze uğradığında o lekelenmişlik hissini tastamam atamaz. bilinçaltına çocukluktan beri işlenen fikirler, algılar çok kolay şekilde tamamen çıkarılamaz. zordur bu süreç... "nasılsa lekeli değilim, tüm hissettiklerim kültürel ikiyüzlülüğün sonucudur" diye tecavüze uğrayan bir kurban kendini şıp diye rahatlatamaz. illa ki psikolojik yardımlarla uzun süreçlerin sonunda kurtulur ya da kurtulamaz belki de... celal hoca'nın dışkının psikolojik aşağılama olup olmadığına dair söyledikleri de bu minvalde değerlendirilmeli.
bu hocanın dediği "cahil toplum" sözüne yürekten katılıyorum ama artırıyorum: kendisi de bu cahil toplumun içinden çıkmış, toplumun genel kötü karakteristiklerinin çoğunu bünyesinde taşıyan, bilim adamı olduğu halde nesnellik algısını yitirmiş bir kişidir. tıpkı toplum genelindeki nesnellik algısının azlığı, ön yargı ve mantıksızlığın baskınlığı gibi... ne yapsa, ne dese kurtulamaz bu saatten sonra...
ayrıca kendisinin ilber ortaylı ile benzetilmesi de ayrı bir bilinçsizlik örneğidir. bu adam üstüne basa basa halktan kopuk olduğunu, insan içine karışmadığını itiraf ediyor. bu tavrın ayrı bir cehalet örneği olup olmayacağını tartışmıyorum ama ilber ortaylı'yı gezi direnişi sonrası yapılan park forumlarında, insanların arasında, nüktedanlığı, güler yüzlülüğü, sabrı ve gerçek bilgisi, akıl mantık sınırları içindeki üslubu ile izlemişliğim var. son derece farklı iki kişilik, iki zihniyet... mantığın ve kibrin sınırlarını aşmış, uçmuş celal şengör'ün ona benzetilmesi, ilber hoca'ya hakarettir.
devamını gör...
16.
evinde 30 bin kitaptan oluşan bir kütüphanesi olan bilim insanı. kitaplarını toplam değeri 3 milyon dolar civarındaymış. yukarıdaki yazarların bir takım eleştirilerine katılmak ile birlikte ; hayatındaki en büyük yatırımı kitaplara, bilgiye ve bilime yapmış olan bu insanın ağzından çıkan her kelime benim için önemlidir.
devamını gör...
17.
başkalarının fikirlerini kopyalamayıp okuyup araştırıp kendi özgün fikrini oluşturan ve paylaşan adam. fikirlerini beğenirsiniz beğenmezsiniz ama en azından saygı duyunuz, sonuçta var olan dogmalaşmış fikirlere yeni bir bakış açısı getirebiliyor.
devamını gör...
18.
ateist türk bilim adamı.
devamını gör...
19.
serveti aileden gelmektedir. babası ve dayısı zamanında alman bir ortakla birlikte tamek'i kurarlar (ki tamek'in açılımı da zaten türk alman meyve ekstreleri kumpanyası). 2002'de sadece fruko markasını 100 milyon dolara satmışlardı pepsi'ye. daha da eskilerde dedesi türkiye'de şeker endüstrisinin kurucularından
devamını gör...
20.
siyasetle ilgili tespitlerine önem verdiğim ve kulağıma küpe olarak taktığım değerli hocam.
devamını gör...