41.
(bkz: siyasal islam)
devamını gör...
42.
girilen ilk din kültürü ve ahlak bilgisi dersinde kırk dakika içerisinde, hem dinde zorlama yoktur hem de bu dönem içerisinde tüm namaz surelerini ezberlemezseniz bütün öğretmenlerinizle konuşur sözlülere sıfır verdiririm, cümlelerini kullanan bir hocadır bazen. sorgulamaya neden olur.
devamını gör...
43.
araştırmanın kolaylaşması ve insanların sorgulamayı öğrenmesi. eskiden her sorgulayana filozof derlerdi artık herkes sorgulayabiliyor. artık eskiden olduğu gibi her şeyi bilmemize gerek yok çok kısa bir sürede bilgiye ulaşabiliyoruz bize de sorgulamak kalıyor. doğru bir şekilde sorgulayan bir insanın herhangi bir dine veya ideolojiye bağlı kalması mümkün değil. demek ki doğru sorgulamamıştır.
devamını gör...
44.
din ve inanç.
ne kadar aynı anlam için kullansakta, aslında birbirini tamamlayan +- gibidir, biri manevi ve dünyevi kabulumuzu, diğeri bu kabulün bize verilen "mistik" güce inanmamızı sağlar.
dünya tarihi savaşların temelinde her ne kadar toprak, bağımsızlık, ve milli üstünlük mucadelesi olsa'da! aslında temelde hep din ve inanç kavramları mevcuttur.
zaman zaman dunya ülkelerin dinden uzaklaştığını, farklı bilimsel sonuçların tanrı ve tanrısal varlığın duyguyu körükleyip insan özgürlüğü kısıtladığı, ve bu bağlamda farklı siyasi tanrı inancına karşı zıt ama! bu zıtlığa karşı dinin mnemsizliği kabul etme karşılığında eşitliği savunmuş (komünizm) ideolojisi ortaya atılmış ve insanlık 0=eşitlik derecesine inandırılmış(inandırılmış)
yakın dönemde orta avrupa ve amerkada ve kökten-dincilik yeniden ortaya atılmış ve sanulmuşsada, neticede diğer toplumlardan uzaklaşmış, uzaklaştırılmış veya yalnız bıraktırılmıştır.
içinde bulunduğumuz teknoloji ve bilim çağda, insanların ilim, bilim ve araştırma kaynağına kolayca erişebilmesinden herşeyi sorgular hale gelmiş, binevi somut olmayan(varlığı hayal) olan birşeyden zahiri ödülün bir getirisinin inancını yitirip, dinin açıklayıcı olmayan kısıtlayıcı, baskıcı yanısıra. karşısında sürekli kendini yenileyen ve yineleyen evrim teorilerin bilimsel yaklaşımları yeni neslin yetiştirilememesi, kontrol edilememesi dinin sadece (duygusal bir bağlam) olduğuna inanmış aslında pekte mühim görülüyordu.
pek çokları için yanıt basittir; çünkü tanrı vardır. bunun doğru olup olmadığından bağımsız olarak, bu varsayım dinsel inancın doğasına ilişkin çok ilginç bir unsuru ortaya çıkartır. pek çok insan için, hatta bugüne kadar yaşamış olanlar için de, tanrı inancı zahmetsizdir. soluk alabilmek veya anadilini öğrenmek gibi, tanrı’ya inanmak da doğal olarak kendiliğinden oluşan bir şeydir.
bu nasıl oluyor? son yıllarda bilişsel psikologlar, insan beyninin dini fikirleri niçin bu kadar kolay benimsediği ile ilgili kapsamlı bir çalışma yürüttü. bu çalışmanın sonunda bilişsel-yan-ürün adını verdikleri bir kuram geliştirdiler. bu kurama göre din dışı nedenlere bağlı olarak evrilen insan psikolojisinin bazı özellikleri, tanrı’nın varlığını kabul etmemiz için de son derece uygun bir zemin hazırlamıştır.
sonuçta, dini öykü ve iddialarla karşılaşan insan bunları sezgisel olarak inandırıcı ve akla yakın bulur. örneğin yırtıcı hayvanlara av olmamak için her çalılığın ardında kendilerini bekleyen görünmeyen bir varlığa karşı olağanüstü bir duyarlılık geliştiren atalarımız, dünyayı yaratan ve değiştiren görülmeyen bir varlığı da kolayca kabullenir. bu duyarlılığının sayesinde pek çok dinin ortak iddiası olan görülmeyen mistik bir varlığı kabullenmeleri kolaylaşır.
tamamlayamamkla birlikte, burada noktalıyorum.
ne kadar aynı anlam için kullansakta, aslında birbirini tamamlayan +- gibidir, biri manevi ve dünyevi kabulumuzu, diğeri bu kabulün bize verilen "mistik" güce inanmamızı sağlar.
dünya tarihi savaşların temelinde her ne kadar toprak, bağımsızlık, ve milli üstünlük mucadelesi olsa'da! aslında temelde hep din ve inanç kavramları mevcuttur.
zaman zaman dunya ülkelerin dinden uzaklaştığını, farklı bilimsel sonuçların tanrı ve tanrısal varlığın duyguyu körükleyip insan özgürlüğü kısıtladığı, ve bu bağlamda farklı siyasi tanrı inancına karşı zıt ama! bu zıtlığa karşı dinin mnemsizliği kabul etme karşılığında eşitliği savunmuş (komünizm) ideolojisi ortaya atılmış ve insanlık 0=eşitlik derecesine inandırılmış(inandırılmış)
yakın dönemde orta avrupa ve amerkada ve kökten-dincilik yeniden ortaya atılmış ve sanulmuşsada, neticede diğer toplumlardan uzaklaşmış, uzaklaştırılmış veya yalnız bıraktırılmıştır.
içinde bulunduğumuz teknoloji ve bilim çağda, insanların ilim, bilim ve araştırma kaynağına kolayca erişebilmesinden herşeyi sorgular hale gelmiş, binevi somut olmayan(varlığı hayal) olan birşeyden zahiri ödülün bir getirisinin inancını yitirip, dinin açıklayıcı olmayan kısıtlayıcı, baskıcı yanısıra. karşısında sürekli kendini yenileyen ve yineleyen evrim teorilerin bilimsel yaklaşımları yeni neslin yetiştirilememesi, kontrol edilememesi dinin sadece (duygusal bir bağlam) olduğuna inanmış aslında pekte mühim görülüyordu.
pek çokları için yanıt basittir; çünkü tanrı vardır. bunun doğru olup olmadığından bağımsız olarak, bu varsayım dinsel inancın doğasına ilişkin çok ilginç bir unsuru ortaya çıkartır. pek çok insan için, hatta bugüne kadar yaşamış olanlar için de, tanrı inancı zahmetsizdir. soluk alabilmek veya anadilini öğrenmek gibi, tanrı’ya inanmak da doğal olarak kendiliğinden oluşan bir şeydir.
bu nasıl oluyor? son yıllarda bilişsel psikologlar, insan beyninin dini fikirleri niçin bu kadar kolay benimsediği ile ilgili kapsamlı bir çalışma yürüttü. bu çalışmanın sonunda bilişsel-yan-ürün adını verdikleri bir kuram geliştirdiler. bu kurama göre din dışı nedenlere bağlı olarak evrilen insan psikolojisinin bazı özellikleri, tanrı’nın varlığını kabul etmemiz için de son derece uygun bir zemin hazırlamıştır.
sonuçta, dini öykü ve iddialarla karşılaşan insan bunları sezgisel olarak inandırıcı ve akla yakın bulur. örneğin yırtıcı hayvanlara av olmamak için her çalılığın ardında kendilerini bekleyen görünmeyen bir varlığa karşı olağanüstü bir duyarlılık geliştiren atalarımız, dünyayı yaratan ve değiştiren görülmeyen bir varlığı da kolayca kabullenir. bu duyarlılığının sayesinde pek çok dinin ortak iddiası olan görülmeyen mistik bir varlığı kabullenmeleri kolaylaşır.
tamamlayamamkla birlikte, burada noktalıyorum.
devamını gör...
45.
şüphe. ufacık bir şüphe bile zihnimize kök saldığı an, kısa zamanda sarmaşıklar fikirlerimizin her yanına dolanmaya başlar. şüphe; sorgulama ihtiyacının kilitlerine tam oturan bir anahtar gibidir ve din sorgulanmaya müsait bir kavram olmadığından, onu sorgulamaya başladığınızda çatısı üzerinize çöker.
devamını gör...
46.
dini inanç zayıflamaz nefis kilo alır .
devamını gör...
47.
son zamanlarda çevremde eş dostan gördüğüm kadarıyla aynı inanca sahip göz önünde olan insanların, hataları/yanlışları nedeniyle yaşanan durum. aslında pire için yorgan yakmaktan farkı olmasa da sakallı takkeli insanın ya da tesettürlü bir kişinin hatasını yanlışını gören, din bu mu muhabbetine giriyor. bu da temelde var olan zayıflığı ortaya çıkarmak için fırsat oluyor. oysa ki doğrularına katılmadığın bir güruhun yanlışları, seni neden bir inançtan vazgeçmeye iter? eh tabi bize de saygı duymak düşer.
devamını gör...
48.
49.
tanrının adaletsiz oluşudur.insanlar bile çoğu olguda adalet gözetirken tanrının kendi yarattıkları arasında adil olmaması akılda soru işareti bırakıp inancın sorgulanmasına ve zayıflamasına sebep olur.tanrıya gore ise bu bir sınavdır ve mükafatı öldükten sonra verilecektir.
devamını gör...
50.
düşünmektir,din modern insanın hiç bir sorununa cevap vermemektedir,sadece yemek,içmek,sevişmek gıbı ilk insanda 'da bulunan sorunlar hakkında bir şeyler söylemektedir.
devamını gör...
51.
bu baskı gören insanlarda çok oluyor.ateist kimi görsem aileleri çok dindar olup, yurtlara, kuran kurslarına bırakılan insanlar oluyorlar genelde.demek ki çok abartmamak lazım bazı şeyleri yoksa camide müezzin yaptığınız küçük çocuklar daha sonra en fazla yolunda sapanlar oluyor.
devamını gör...
52.
çoğu zaman adaletsizliktir.
devamını gör...
53.
bir fransız, bir alman ve bir türk müzede ‘adem ve havva cennet bahçesinde’ tablosuna bakıyorlarmış.
alman: “bedenlerinin kusursuzluğuna bakar mısınız? adem ile havva mutlaka alman olmalı” demiş.
fransız, “havva ne kadar güzel, adem ne kadar yakışıklı. bu denli çekici olduklarına göre, hiç kuşkusuz fransız olmalılar.”
türk de demiş ki:
“bunlar kesin türk’tür. üstte yok, başta yok, elmadan başka yiyecek yok, ama hâlâ kendilerini cennette sanıyorlar.”
alman: “bedenlerinin kusursuzluğuna bakar mısınız? adem ile havva mutlaka alman olmalı” demiş.
fransız, “havva ne kadar güzel, adem ne kadar yakışıklı. bu denli çekici olduklarına göre, hiç kuşkusuz fransız olmalılar.”
türk de demiş ki:
“bunlar kesin türk’tür. üstte yok, başta yok, elmadan başka yiyecek yok, ama hâlâ kendilerini cennette sanıyorlar.”
devamını gör...
54.
bu birden gerçekleşen bir olgu değildir. zamanla oluyor en azindan şuan kendimden gördüğüm kadarıyla. burda genelleme yapmayacağım, kendimi anlatacağım. işlenilen günahlar yavaş yavaş inancı zayıflatıyor.
devamını gör...
55.
sözde var olan "ilahi adalet" kavramıdır. nedense size bi türlü işlemez. "imtihanlarınız" bir türlü bitmez. x bir kişinin o anda neyle imtihan edildiğini düşünürsünüz bulamazsınız. sonra dindeki bir çok kavramın fakirler isyan etmesin diye uydurulduğunu fark edersiniz ve kapanış.
devamını gör...
56.
para.
devamını gör...
57.
en temel soruda hem yanıtı yok, hem de kendisi de en temel sorunun içine giriyor. her şey hiçlikten olmadıysa, tanrı nasıl var oldu?
devamını gör...
58.
kafa sözlükte allahın a'sını büyük yazamıyor olmak.
neyse ki duruma el atan benjo ve destekleyen saz arkadaşlarına teşekkür ederim.
neyse ki duruma el atan benjo ve destekleyen saz arkadaşlarına teşekkür ederim.
devamını gör...
59.
bilgiye erişimin kolaylaşması sonucu olan kaçınılmaz sondur.
bilgiye ulaştıkça artacaktır.
bilgiye ulaştıkça artacaktır.
devamını gör...
60.
cevabı kesinlikle "sorgulamak" olamayacak soru.
sorgulamak, dinden çıkmak için ya da inancın zayıflaması için bir gerekçe değil. insan sorgulayarak daha sağlam temellerle inanma yolunu da seçebilir. mesele neyi, nasıl sorguladığınız; mesele yatkınlığınızın hangi tarafa doğru olduğu. inanmamak için bahane arayan insan sorgulamasa bile dinden çıkar. inanmak isteyen insan sorguladıkça inancına bağlanabilir.
***
bu konuyu siyaset üzerinden düşünebilirsiniz; hangi partinin tüzüğünde olumsuz, vatan aleyhinde, yapılmaması gereken şeyler yazar? peki siyasetçilerin hepsi dürüst müdür size göre? eğer cevabınız "hayır, değildir" ise burada suç tüzüğün mü yoksa ona uymayan siyasetçinin midir? işte kuran ile müslümanları birbirinden ayrı değerlendirmediğiniz sürece, tüm suçu dine yüklemeniz kolay ama yanlış olan seçenektir.
***
bir insan "ben yalancı değilim" diyebilir ama aynı zamanda onlarca yalanı bir çırpıda sıralayabilir karşınızda. burada beyanı değil, yaptığı esastır. bir insan da "ben müslümanım" diyebilir ama hiçbir şekilde müslümanlıkla bağdaşmayan işler yapabilir. müslümanım ben demek cennete girmenin yeter ve gerek şartı değil. bazen görüyorum yorumlarda "her şeyi yapıyor ama müslüman olduğu için cennete mi girecek şimdi bu adam?" diye isyan edenleri. yukarıda da söylediğim gibi, insanın ağzından çıkan şey ile eylemleri örtüşmelidir.
bazıları müslüman olmayı sadece allah'a olan inancı anlatan bir kelime, yapılan eylemleri de ayrı bir iş olarak görüyor ama müslüman olmak, allah'ın koyduğu yasaklara uymak, yapmayın dediklerinden kaçınmak, yapın dediklerini yapmaktır. adam öldürüp, hırsızlık yapıp, yalan söyleyerek müslüman olduğunu söyleyenin hesabı allah'a kalmıştır artık. istediği kadar müslümanım dese de, her yaptığının hesabını verecektir.
***
bu arada, inançlı insanların hepsini aptal, kandırılmaya müsait, bilimden uzak kimseler olarak görmek en büyük yanılgılardan biridir.
bir örnek üzerinden anlatayım meseleyi. kansas üniversitesi'nde matematik profesörü olan jeffrey lang isimli bir insan var. bu adam eskinin ateistlerinden, şimdiyse bir müslüman çünkü bu adam kuran'ı sorgulayarak okumuş ama öyle bizim "kuran'ı sorguladım, bir sürü çelişki buldum ve dinden çıktım yeaa" diyenlerimiz gibi değil. çelişki bulmaya çalışarak değil, aksine, karşılaştığı her açık kapıda "acaba bu neden böyle?" diye düşünerek ve cevabını bulana kadar diğer ayete geçmeyerek sorgulamış. merak edenler için, bu süreci anlattığı videoları var youtube'da.
***
2 konuya daha kısaca değinip yazıyı toparlayayım.
1- kuran'da anlatılan birçok şey, olağanüstü ve gerçek dışı masallar gibi gelebilir bazılarına. örneğin cezalandırılan insanların üzerine pişmiş balçıkların, taşların yağmasına abartılmış bir hikaye gözüyle bakanlarınız vardır belki ya da benzer anlatımlarda "öyle şey olur mu yaa!" tepkisi verdiğiniz olaylar olabilir ayetlerde. tabii ki bize göre allah isterse her şey olur ama bu olup bitenleri mesela doğal afetler gibi bilimsel gerçekler üzerinden değerlendirmeniz gerekiyor da olabilir. insanların başına yağan o "pişmiş balçıklar" belki de sadece bir volkanın püskürttüğü taşlardı, yani bilimsel temeli olan bir olaydı. önemli olan o volkanın neden o gün, orada, o saatte, o insanların üzerine patladığıdır ki, işte işin mucize dediğimiz kısmı da odur aslında.
2- dini araştırırken hadis kitaplarından araştırmayın. o kitapların içerisinde sadece hadisler değil, rivayetler de var ve içlerinde birbiriyle çelişen rivayetler de var. işin doğrusunu kuran'dan öğrenin. hadislere de sadece namaz nasıl kılınır gibi şekilsel detaylar için başvurun.
bir de lütfen hangi ayetin hangi koşullarda geldiğini bilmeden ayet cımbızlayanlardan olmayın. önüne arkasına bakmadan ortadan tek bir cümleyi, ne gibi toplumsal koşullar altında geldiğine bakmadan alıp bir şeyleri bunun üzerinden itibarsızlaştırmaya çalışmayın. kuran'ın evrenselliği, o dönemin toplumsal sorunlarını çözmek amacıyla da gönderilen ayetlerden çok, temel olarak yapılması ve kaçınılması gereken hareketlerden gelir. üstelik mesela firavun denen adamın özelliklerini bir düşünün. sizce de günümüzde hâlâ firavun karakterli kimseler yönetmiyor mu bazı ülkeleri? işte evrensellik budur ki üzerinden kaç yıl geçerse geçsin, kuran'da anlatılan tipte insanları mutlaka bir şekilde karşınızda bulursunuz.
***
her neyse, epey uzadı entry. işin özeti, imanı zaten zayıf olan kişinin dinden uzaklaşması oldukça kolay. allah dilediğini doğru yola yöneltir ayetiyle birlikte düşününce, beyninin bir kenarıyla eğreti şekilde inandığını söyleyen ama inanmamak için de her fırsatı kollayan birini allah'ın doğru yola iletmemesi ihtimali -en doğrusunu o bilir ama- yüksektir bence.
sorgulamak, dinden çıkmak için ya da inancın zayıflaması için bir gerekçe değil. insan sorgulayarak daha sağlam temellerle inanma yolunu da seçebilir. mesele neyi, nasıl sorguladığınız; mesele yatkınlığınızın hangi tarafa doğru olduğu. inanmamak için bahane arayan insan sorgulamasa bile dinden çıkar. inanmak isteyen insan sorguladıkça inancına bağlanabilir.
***
bu konuyu siyaset üzerinden düşünebilirsiniz; hangi partinin tüzüğünde olumsuz, vatan aleyhinde, yapılmaması gereken şeyler yazar? peki siyasetçilerin hepsi dürüst müdür size göre? eğer cevabınız "hayır, değildir" ise burada suç tüzüğün mü yoksa ona uymayan siyasetçinin midir? işte kuran ile müslümanları birbirinden ayrı değerlendirmediğiniz sürece, tüm suçu dine yüklemeniz kolay ama yanlış olan seçenektir.
***
bir insan "ben yalancı değilim" diyebilir ama aynı zamanda onlarca yalanı bir çırpıda sıralayabilir karşınızda. burada beyanı değil, yaptığı esastır. bir insan da "ben müslümanım" diyebilir ama hiçbir şekilde müslümanlıkla bağdaşmayan işler yapabilir. müslümanım ben demek cennete girmenin yeter ve gerek şartı değil. bazen görüyorum yorumlarda "her şeyi yapıyor ama müslüman olduğu için cennete mi girecek şimdi bu adam?" diye isyan edenleri. yukarıda da söylediğim gibi, insanın ağzından çıkan şey ile eylemleri örtüşmelidir.
bazıları müslüman olmayı sadece allah'a olan inancı anlatan bir kelime, yapılan eylemleri de ayrı bir iş olarak görüyor ama müslüman olmak, allah'ın koyduğu yasaklara uymak, yapmayın dediklerinden kaçınmak, yapın dediklerini yapmaktır. adam öldürüp, hırsızlık yapıp, yalan söyleyerek müslüman olduğunu söyleyenin hesabı allah'a kalmıştır artık. istediği kadar müslümanım dese de, her yaptığının hesabını verecektir.
***
bu arada, inançlı insanların hepsini aptal, kandırılmaya müsait, bilimden uzak kimseler olarak görmek en büyük yanılgılardan biridir.
bir örnek üzerinden anlatayım meseleyi. kansas üniversitesi'nde matematik profesörü olan jeffrey lang isimli bir insan var. bu adam eskinin ateistlerinden, şimdiyse bir müslüman çünkü bu adam kuran'ı sorgulayarak okumuş ama öyle bizim "kuran'ı sorguladım, bir sürü çelişki buldum ve dinden çıktım yeaa" diyenlerimiz gibi değil. çelişki bulmaya çalışarak değil, aksine, karşılaştığı her açık kapıda "acaba bu neden böyle?" diye düşünerek ve cevabını bulana kadar diğer ayete geçmeyerek sorgulamış. merak edenler için, bu süreci anlattığı videoları var youtube'da.
***
2 konuya daha kısaca değinip yazıyı toparlayayım.
1- kuran'da anlatılan birçok şey, olağanüstü ve gerçek dışı masallar gibi gelebilir bazılarına. örneğin cezalandırılan insanların üzerine pişmiş balçıkların, taşların yağmasına abartılmış bir hikaye gözüyle bakanlarınız vardır belki ya da benzer anlatımlarda "öyle şey olur mu yaa!" tepkisi verdiğiniz olaylar olabilir ayetlerde. tabii ki bize göre allah isterse her şey olur ama bu olup bitenleri mesela doğal afetler gibi bilimsel gerçekler üzerinden değerlendirmeniz gerekiyor da olabilir. insanların başına yağan o "pişmiş balçıklar" belki de sadece bir volkanın püskürttüğü taşlardı, yani bilimsel temeli olan bir olaydı. önemli olan o volkanın neden o gün, orada, o saatte, o insanların üzerine patladığıdır ki, işte işin mucize dediğimiz kısmı da odur aslında.
2- dini araştırırken hadis kitaplarından araştırmayın. o kitapların içerisinde sadece hadisler değil, rivayetler de var ve içlerinde birbiriyle çelişen rivayetler de var. işin doğrusunu kuran'dan öğrenin. hadislere de sadece namaz nasıl kılınır gibi şekilsel detaylar için başvurun.
bir de lütfen hangi ayetin hangi koşullarda geldiğini bilmeden ayet cımbızlayanlardan olmayın. önüne arkasına bakmadan ortadan tek bir cümleyi, ne gibi toplumsal koşullar altında geldiğine bakmadan alıp bir şeyleri bunun üzerinden itibarsızlaştırmaya çalışmayın. kuran'ın evrenselliği, o dönemin toplumsal sorunlarını çözmek amacıyla da gönderilen ayetlerden çok, temel olarak yapılması ve kaçınılması gereken hareketlerden gelir. üstelik mesela firavun denen adamın özelliklerini bir düşünün. sizce de günümüzde hâlâ firavun karakterli kimseler yönetmiyor mu bazı ülkeleri? işte evrensellik budur ki üzerinden kaç yıl geçerse geçsin, kuran'da anlatılan tipte insanları mutlaka bir şekilde karşınızda bulursunuz.
***
her neyse, epey uzadı entry. işin özeti, imanı zaten zayıf olan kişinin dinden uzaklaşması oldukça kolay. allah dilediğini doğru yola yöneltir ayetiyle birlikte düşününce, beyninin bir kenarıyla eğreti şekilde inandığını söyleyen ama inanmamak için de her fırsatı kollayan birini allah'ın doğru yola iletmemesi ihtimali -en doğrusunu o bilir ama- yüksektir bence.
devamını gör...