yazar : ahmet hamdi tanpınar
yayım yılı : 1949
mümtaz ve onun büyük aşkı nuran'ın hikayesidir. nuran'ın vazgeçemediklerine rağmen ona tutkulu mümtaz, çevrelerinden bir başka kişinin intiharı, mümtaz'ın zor zamanları gibi konuları, güzel istanbul tasvirleri ve başarılı insan analizleri ile harmanlayan romandır.
yayım yılı : 1949
mümtaz ve onun büyük aşkı nuran'ın hikayesidir. nuran'ın vazgeçemediklerine rağmen ona tutkulu mümtaz, çevrelerinden bir başka kişinin intiharı, mümtaz'ın zor zamanları gibi konuları, güzel istanbul tasvirleri ve başarılı insan analizleri ile harmanlayan romandır.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "eskisigibi" tarafından 05.12.2020 01:53 tarihinde açılmıştır.
1.
nickime ilham kaynağı da olan, muhteşem mi muhteşem, türk romanı denilince ilk akla gelen romandır huzur. geçmişi geleceği, bugunu sadece yirmidört saatin içine işleyip yazmış büyük üstad. bu romanı okuduktan sonra müzik zevkiniz de gelişecektir mutlaka. okumayanlar varsa çok geç olmadan mutlaka tanışmalısınız mümtaz ve nuran ile.
devamını gör...
2.
karakter romanıdır. kitabın belki de en dikkat çekici özelliği nihilist suat karakteridir. çünkü o dönemde yazılan bir türk romanında nihilist bir kahramana rastlamak oldukça güçtür.
devamını gör...
3.
dört bölümden oluşan kitabın ilk bölümünün ismi ihsan'dır. ihsan, mümtaz'ın ağabeyi, amcasının oğludur. bu bölümde mümtaz karakterinin ayaklarını bastığı yer anlatılır. mümtaz'ı bu güne getiren arka plan göz önüne serilir. anlatıcı bu bölümde mümtaz ile arasında bir cam yerleştirmiştir ve bu camın ilerleyen bölümlerde gittikçe inceldiğini ve "o'nun" "biz" olduğunu hiddetli anlarda görmek mümkündür. fakat şimdilik anlatıcı ile mümtaz bütünleşik olamaz. asli görevi mümtaz'ın gerçeklerini anlatmaktır. diğer karakterlerin neden ve nasıl'ını anlamak için de bu bölüm önemlidir. mümtaz'ın düşünce dünyasını bu bölümde anlatır. geçmiş ve gelecek arasında bir sarkaçtır huzur. "ilk defa doğuracak bir kedi yavrusunun sancılı telaşıyla * , okunur bu bölüm. pek çok şey insan'ın rahatsızlığı etrafında çerçevelenir. toplumsal meselelere giriş niteliğinde bir altyapı oluşturulur.
ikinci bölüm nuran'dır. "bu, dünyanın en basit, adeta bir cebir muadelesini hatırlatacak kadar basit bir aşk hikayesidir." cümlesiyle başlar ikinci bölüm. tanpınar'ın musiki bilgisini gözler önüne serer, bir kilim gibi dokur tanpınar romanında musikiyi. insan ilişkilerini özenle inceler. tabiatımızın anlatmaktan yoksun olunan yönlerini su akar yolunu bulur misali anlatır. tanpınar'ın betimlemelerinin zirveye ulaştığı nokta benim için insan ilişkileri ve insan doğası hususundadır. bir nakış gibi. tanpınar bunu nasıl yapıyorsa okuduğum her eserinde hayret ederim. insan ilişkilerini de memleket meselelerini de bu bölümde okuyucunun zihninde yapılandırmaya başlar. dostları ile bir masa etrafında tartışmaya giren mümtaz, günümüzün memleket problemlerine sığlığını gösterir. a, b, c partilerini tartışmanın çok ötesindedir bu tartışma. insan ilişkileri konusundaki betimlemeleri sırlı bir kalem gibidir. tanpınar'ın dili başka bir evren. dili günümüz insanının da yazarı ve hata entelektüel kimliğinin de ne denli fakir bir biçimde kullandığı tanpınar'ın tek cümlesiyle bir fotoğrafa dönüşür. büyük küçük yok diyor tanpınar, her şey ve herkes var.
bu her şeyin ve herkesin mekan edindiği istanbul, bir çağlayan gibi akıyor bu esere. bazen mekan insanla bazen de insan mekan ile var oluyor. nuran hayaletinde kadını anlatıyor tanpınar. bir kadının hayatını çoğu zaman nasıl kendi seçimlerine aykırı şekillendirdiğini gösteriyor nuran. eski kocası ve kendi hayatı göz önüne alındığında bu adaletsizlik daha da belirgin hale geliyor. nuran aydın bir kadın olmasına rağmen, kendi hayatının iplerini tutuyor olmasına rağmen yılıyor. nuran, nuran'ı değil nuran olmamayı gösteriyor. bunun yanında önemsiz veya sevimli bir adam olan suat'ın mümtaz için nasıl korkunç bir adama dönüştüğünü görürüz. mümtaz tereddütleriyle, iç sıkıntısıyla o kadar meşguldür ki aşkının yerini bu tereddütleri almaktadır.
üçüncü bölüm suat'tır, mümtaz bu bölümün başlangıcında tereddütlerinin yersizliğiyle rahatlar. umduğu nuran'a ve "huzur"a kavuşmasına ramak kalmıştır. romanın ismi olan huzur sözcüğünün ne kadar kıt kullanïldığı, adeta harcanmaktan sakınıldığı dikkate değer olsa benim için bunun bir adım fazlası romanda dikkatimi çeken tek huzur sözcüğüdür. anlatıcı mümtaz'ın hayatında öyle bir çaba huzur'u eklemiştir ki bu dikkat ve ihtimam insanı çarpar. oysa defalarca tadarız bu huzuru. nuran mümtaz'ın kollarında veya ağaçların ismini sayarken kokusu gelir. hayır, tanpınar huzur'u bu biçimde konumlandırmıştır. huzur, hakiki huzur yalnız o anadır veya o andan sonra başlar huzur'un yokluğu. mümtaz aldığı kararı, bu sert duvarı tek bir cümleyle ifade eder. oysacbiz günlerce senin nuran'a dair şüphelerini, heyecanlarını paylaşmadık mı mümtaz?
tanpınar'ın zamanla ilişkisi bir acayiptir. bu bölümde de en sıradan görünen anların içine zamanla ilgili ipuçları bırakmıştır. ikinci bölümde olduğu gibi yine yaşam, zaman, ölüm konuları iç içe geçmiş durumdadır. mümtaz'ın, zamanla bir derdi vardır. bu derdin tek sahibinin mümtaz olmadığı ise gün gibi ortadadır. ses, musiki, an! yine de bu bölüm için bunları söylemekle yetinmek esere büyük bir haksızlık. üstelik bu yalnız bu bölüme has değil. insan tanpınar okumadan kendine ve insana nasıl yaklaşabilir şaşarım bazen. suat ile mümtaz'ın karşı karşıya geldiği bu bölümde benim için bir iç muhasebedir. mümtaz ve suat taban tabana iki zıt karakter ve yaşam adamıdır. ne yazık ki suat, nuran ve mümtaz'ın ayrılığını ölümüyle sağlayacak ve geride bir mektup bırakacaktır.
dördüncü bölüm ise nihayet mümtaz'dır. bize suat'ın mektubundan bir bölümden bahsedildiğinde suat'ın hayaletinin mümtaz'ın yakasına yapıştığı ve bırakamadığı anlaşılır. koskoca bir an içinde geçen zaman, ihsan'ın yatağı başında oturur. artık türkiye değil, dünyadır mesele. suat bir hayalettir mümtaz'ın yanında. bir zihinde yaşadığı için artık daima güzel kalacaktır, zihinde yaşayanlar bu biçimde kalırlar.
ikinci bölüm nuran'dır. "bu, dünyanın en basit, adeta bir cebir muadelesini hatırlatacak kadar basit bir aşk hikayesidir." cümlesiyle başlar ikinci bölüm. tanpınar'ın musiki bilgisini gözler önüne serer, bir kilim gibi dokur tanpınar romanında musikiyi. insan ilişkilerini özenle inceler. tabiatımızın anlatmaktan yoksun olunan yönlerini su akar yolunu bulur misali anlatır. tanpınar'ın betimlemelerinin zirveye ulaştığı nokta benim için insan ilişkileri ve insan doğası hususundadır. bir nakış gibi. tanpınar bunu nasıl yapıyorsa okuduğum her eserinde hayret ederim. insan ilişkilerini de memleket meselelerini de bu bölümde okuyucunun zihninde yapılandırmaya başlar. dostları ile bir masa etrafında tartışmaya giren mümtaz, günümüzün memleket problemlerine sığlığını gösterir. a, b, c partilerini tartışmanın çok ötesindedir bu tartışma. insan ilişkileri konusundaki betimlemeleri sırlı bir kalem gibidir. tanpınar'ın dili başka bir evren. dili günümüz insanının da yazarı ve hata entelektüel kimliğinin de ne denli fakir bir biçimde kullandığı tanpınar'ın tek cümlesiyle bir fotoğrafa dönüşür. büyük küçük yok diyor tanpınar, her şey ve herkes var.
bu her şeyin ve herkesin mekan edindiği istanbul, bir çağlayan gibi akıyor bu esere. bazen mekan insanla bazen de insan mekan ile var oluyor. nuran hayaletinde kadını anlatıyor tanpınar. bir kadının hayatını çoğu zaman nasıl kendi seçimlerine aykırı şekillendirdiğini gösteriyor nuran. eski kocası ve kendi hayatı göz önüne alındığında bu adaletsizlik daha da belirgin hale geliyor. nuran aydın bir kadın olmasına rağmen, kendi hayatının iplerini tutuyor olmasına rağmen yılıyor. nuran, nuran'ı değil nuran olmamayı gösteriyor. bunun yanında önemsiz veya sevimli bir adam olan suat'ın mümtaz için nasıl korkunç bir adama dönüştüğünü görürüz. mümtaz tereddütleriyle, iç sıkıntısıyla o kadar meşguldür ki aşkının yerini bu tereddütleri almaktadır.
üçüncü bölüm suat'tır, mümtaz bu bölümün başlangıcında tereddütlerinin yersizliğiyle rahatlar. umduğu nuran'a ve "huzur"a kavuşmasına ramak kalmıştır. romanın ismi olan huzur sözcüğünün ne kadar kıt kullanïldığı, adeta harcanmaktan sakınıldığı dikkate değer olsa benim için bunun bir adım fazlası romanda dikkatimi çeken tek huzur sözcüğüdür. anlatıcı mümtaz'ın hayatında öyle bir çaba huzur'u eklemiştir ki bu dikkat ve ihtimam insanı çarpar. oysa defalarca tadarız bu huzuru. nuran mümtaz'ın kollarında veya ağaçların ismini sayarken kokusu gelir. hayır, tanpınar huzur'u bu biçimde konumlandırmıştır. huzur, hakiki huzur yalnız o anadır veya o andan sonra başlar huzur'un yokluğu. mümtaz aldığı kararı, bu sert duvarı tek bir cümleyle ifade eder. oysacbiz günlerce senin nuran'a dair şüphelerini, heyecanlarını paylaşmadık mı mümtaz?
tanpınar'ın zamanla ilişkisi bir acayiptir. bu bölümde de en sıradan görünen anların içine zamanla ilgili ipuçları bırakmıştır. ikinci bölümde olduğu gibi yine yaşam, zaman, ölüm konuları iç içe geçmiş durumdadır. mümtaz'ın, zamanla bir derdi vardır. bu derdin tek sahibinin mümtaz olmadığı ise gün gibi ortadadır. ses, musiki, an! yine de bu bölüm için bunları söylemekle yetinmek esere büyük bir haksızlık. üstelik bu yalnız bu bölüme has değil. insan tanpınar okumadan kendine ve insana nasıl yaklaşabilir şaşarım bazen. suat ile mümtaz'ın karşı karşıya geldiği bu bölümde benim için bir iç muhasebedir. mümtaz ve suat taban tabana iki zıt karakter ve yaşam adamıdır. ne yazık ki suat, nuran ve mümtaz'ın ayrılığını ölümüyle sağlayacak ve geride bir mektup bırakacaktır.
dördüncü bölüm ise nihayet mümtaz'dır. bize suat'ın mektubundan bir bölümden bahsedildiğinde suat'ın hayaletinin mümtaz'ın yakasına yapıştığı ve bırakamadığı anlaşılır. koskoca bir an içinde geçen zaman, ihsan'ın yatağı başında oturur. artık türkiye değil, dünyadır mesele. suat bir hayalettir mümtaz'ın yanında. bir zihinde yaşadığı için artık daima güzel kalacaktır, zihinde yaşayanlar bu biçimde kalırlar.
devamını gör...
4.
huzura en çok ihtiyacım olan yerde, askerde iken okuduğum kitaptır. kitabı sevmemin yanı sıra kitapta geçen musiki eserlerini de çok merak etmiştim. askerden sonra araştırmıştım fakat ağır gelmiş idi.
devamını gör...
5.
istanbul'a gitmeden istanbul'u gezmenizi sağlayan ahmet hamdi tanpınar romanıdır.
türk edebiyatının en iyi betimlemelerine sahip romanlarından biridir. realistik bir bakış açısıyla yazılmıştır.
türk edebiyatının en iyi betimlemelerine sahip romanlarından biridir. realistik bir bakış açısıyla yazılmıştır.
devamını gör...
6.
bir de sokağı var onu da okumak gezmek gerek. ahmet hamdi tanpınarın edebi kalitesi üçe beşe katlanıyor beyin donması yaşanıyor öyle bir şey.
devamını gör...
7.
ahmet hamdi tanpınar'ın romanı.
mimar sinan güzel sanatlar üniversitesi ahmet hamdi tanpınar edebiyat araştırmaları ve uygulama merkezi romanda geçen müziklerden bir liste hazırlamış. huzur ayrıca yine tanpınar uygulama merkezi romanın haritasını da çıkarmış. huzur'un istanbul'u
mimar sinan güzel sanatlar üniversitesi ahmet hamdi tanpınar edebiyat araştırmaları ve uygulama merkezi romanda geçen müziklerden bir liste hazırlamış. huzur ayrıca yine tanpınar uygulama merkezi romanın haritasını da çıkarmış. huzur'un istanbul'u
devamını gör...
8.
türk edebiyatının en mühim kitaplarından biridir. keza saatleri ayarlama enstitüsü de öyle. ahmet hamdi türk edebiyatı için öihenk taşıdır. 2000 lerin başına kadar değeri anlaşılmasa da şimdi hak ettiği değeri görmektedir. bunu da türk edebiyatı lafı geçince lafın ahmet hamdi den geçmeden yürümeyeceğinden biliyoruz. şöyle de bşr ekleme yapayım. kim milyoner olmak isterde kenan ışık sunarken genç bir arkadaşa bu kitap sorulmuş ve onda telefon jokerini kullanmıştı. jokerdeki arkadaşı da internetten bakmış be klavye sesi programda duyulmuştu. bunu tebessümle karşılayan kenan ışık yarışmacı arkadaşa bu cevap size şimdilik 15 bin lira kazandırabilir ama başka da bir şey kazandırmaz demişti.(yanlış hatırlıyor olabilirim cümleleri.) sonra eklemişti benim hala her kelimesine katıldığım lafı. “ huzur romanını okumayan bi insan bugünün türkiyesini yorumlayamaz.”
devamını gör...
9.
romanı iki defa okudum. 3. okumam da yakın zamanda olabilir.
hakkında bir iki şey yazacağım.
öncelikle şunu söyleyebilirim ki kurgusal metinde tesadüf yoktur. yazar, yaratıcı gibi çalışıp inşa eder. dolayısıyla metinde geçen isimler de tesadüfi olarak seçilmemiştir.
romana uyarlayacak olursam.
mümtaz, nuran, fatin, ihsan bence tesadüfi seçilmemiştir.
mümtaz geçmişi çalkantılarla dolu bir hayat geçirmiştir.(babasının öldürülmesi, bir kadına aşık olması, amcası ihsanın yanına gelip farklı bir hayat tarzına geçiş yapması.)
ben mümtaz-nuran-fatin üçlüsünü şu şekilde kuruyorum. (şu anda düşündümde divan edebiyatındaki aşık, maşuk, rakip üçlüsünü andırdı.)
mümtaz kelime anlamı olarak seçkin demektir. nuran ise ışık. fatin fitne çıkaran anlamına gelmektedir. mümtaz geçmişin onca yaşanmışlığına rağmen hayatına bir ışık gibi doğan nuran ile karşılaşır. zamanın romanları gibi boğaz gezmeleri, sefaları yapılır, bir sürü mekanda bir sürü yaşanmışlık biriktirilir. ama bir süre sonra araları açılır, fatin fitne çıkararak nuru söndürür. nuran mümtaz'ın hayatından çıkarak mümtazın hayatını alt üst olmuş şekilde karanlıklar içinde bırakır.
nuran ışık getirdi aydınlattı, gitti, nur da gitti, mümtaz'ın hayatından.
söylenecek pek çok şey var ama bir şeyler elimden geldiğince çiziktirmek istedim.
edit: fatin değil fahir'miş, karakterim adı. uzun zaman önce okuyunca insanın aklından değişiveriyor.
hakkında bir iki şey yazacağım.
öncelikle şunu söyleyebilirim ki kurgusal metinde tesadüf yoktur. yazar, yaratıcı gibi çalışıp inşa eder. dolayısıyla metinde geçen isimler de tesadüfi olarak seçilmemiştir.
romana uyarlayacak olursam.
mümtaz, nuran, fatin, ihsan bence tesadüfi seçilmemiştir.
mümtaz geçmişi çalkantılarla dolu bir hayat geçirmiştir.(babasının öldürülmesi, bir kadına aşık olması, amcası ihsanın yanına gelip farklı bir hayat tarzına geçiş yapması.)
ben mümtaz-nuran-fatin üçlüsünü şu şekilde kuruyorum. (şu anda düşündümde divan edebiyatındaki aşık, maşuk, rakip üçlüsünü andırdı.)
mümtaz kelime anlamı olarak seçkin demektir. nuran ise ışık. fatin fitne çıkaran anlamına gelmektedir. mümtaz geçmişin onca yaşanmışlığına rağmen hayatına bir ışık gibi doğan nuran ile karşılaşır. zamanın romanları gibi boğaz gezmeleri, sefaları yapılır, bir sürü mekanda bir sürü yaşanmışlık biriktirilir. ama bir süre sonra araları açılır, fatin fitne çıkararak nuru söndürür. nuran mümtaz'ın hayatından çıkarak mümtazın hayatını alt üst olmuş şekilde karanlıklar içinde bırakır.
nuran ışık getirdi aydınlattı, gitti, nur da gitti, mümtaz'ın hayatından.
söylenecek pek çok şey var ama bir şeyler elimden geldiğince çiziktirmek istedim.
edit: fatin değil fahir'miş, karakterim adı. uzun zaman önce okuyunca insanın aklından değişiveriyor.
devamını gör...
10.
kesinlikle ismi gibi huzur vermeyen ve huzura erdirmeyen, hatta huzur bozan bir kitaptır. yaz mevsiminin sarı öğlen güneşini tepemde hissederek okuduğum bir kitap oldu. aynı zamanda o çocukluğumuzdaki telefon ve televizyonsuz uzun ve sıkıcı yağmurlu kış gecelerini... sakin kafa ile, bir ödev hazirliyormuş gibi okunduğunda daha iyi anlaşılabilecek eser olduğu kanaatindeyim.
yazıldığı zamana göre hatta şimdiki zamana göre bile çok üst düzey bir eser olduğunu düşünüyorum. toplumsal ve bireysel psikolojiyi ve trajediyi gözler önüne seren, kullandığı dil ve üslup bakımından insanı kendisine hayran bırakan,başladığı nokta ile bitirdiği nokta arasında bir dünya yol kateden ve sizi de peşinde sürükleyen bir kitap.
yazarın daha önce okuduğum (bkz: saatleri ayarlama enstitüsü) kadar kara mizah ya da (bkz: beş şehir) kadar estetik bir dil anlayışı ile yazmadığı fakat pastoral öğeleri betimlerken kullandığı bilgi ve ahenk ile kurgunun yaklaşmakta olan savaş ile oluşturduğu siddetli tarafi ile kendisine hayran bıraktıran bir kitap oldu.
tanpınar'in bu eserde kullandığı ve benim çok çok hoşuma giden bir teknik olarak paragraf sonuna koyduğu tek bir cümle ile konuyu vurucu ve oldukca etkileyici şekilde ozetlemesiydi.
okurken hem o günün şartları içinde türk aydınının yaşadığı zorlukları, hem günümüz insanının dönem degişse de benzer ikilemler arasinda kalışını görebiliyorsunuz. diğer yandan kadın ve erkek fıtratının farklılıklarını, doğanın ve mimarinin insana nasıl seslendiğini de.
kitabı okurken hangi karakterlerin kimler olduğunu düşündüm. sözlükte pek çok kişinin suat olduğuna eminim ne yazık ki. eşim çoğu zaman ihsan gibi "ben değil biz önemlidir." diyen ve toplumun inşası için bireysel zevkler ve ihtiraslardan kaçan karakter olabilir ama yine de kadınlık icgudulerim erkeklerin hiç bir vakit tek bir karatkterde kalamayacağını söylüyor. kendimde bir miktar mümtaz'i buldum diyebilirim. ne yazık ki nuran; ne dindar çevrenin ne laik kesimin istediği atılımı yapamamış, bir erkekten diğer erkeğe eklemlenmiş, içindeki cevheri ortaya cikaramamıştır.
huzur asla olay örgüsü ve ya karakter yapıları dikkate alınarak okunmamasi gereken bir kitap bana göre. onda kullanılan dil, istanbul'a bakış açısının zerafeti, zaman ve gerçeklik algısının netlik ayarı daha önemlidir.
kitapla ilgili beğendiğim alıntıları daha sonra ekleyeceğim ancak, aşağıdaki adreste kitapta geçen güzel cümlelerden alıntılar bulabilirsiniz.
kitapalintilari.com/kitap-a...
yazıldığı zamana göre hatta şimdiki zamana göre bile çok üst düzey bir eser olduğunu düşünüyorum. toplumsal ve bireysel psikolojiyi ve trajediyi gözler önüne seren, kullandığı dil ve üslup bakımından insanı kendisine hayran bırakan,başladığı nokta ile bitirdiği nokta arasında bir dünya yol kateden ve sizi de peşinde sürükleyen bir kitap.
yazarın daha önce okuduğum (bkz: saatleri ayarlama enstitüsü) kadar kara mizah ya da (bkz: beş şehir) kadar estetik bir dil anlayışı ile yazmadığı fakat pastoral öğeleri betimlerken kullandığı bilgi ve ahenk ile kurgunun yaklaşmakta olan savaş ile oluşturduğu siddetli tarafi ile kendisine hayran bıraktıran bir kitap oldu.
tanpınar'in bu eserde kullandığı ve benim çok çok hoşuma giden bir teknik olarak paragraf sonuna koyduğu tek bir cümle ile konuyu vurucu ve oldukca etkileyici şekilde ozetlemesiydi.
okurken hem o günün şartları içinde türk aydınının yaşadığı zorlukları, hem günümüz insanının dönem degişse de benzer ikilemler arasinda kalışını görebiliyorsunuz. diğer yandan kadın ve erkek fıtratının farklılıklarını, doğanın ve mimarinin insana nasıl seslendiğini de.
kitabı okurken hangi karakterlerin kimler olduğunu düşündüm. sözlükte pek çok kişinin suat olduğuna eminim ne yazık ki. eşim çoğu zaman ihsan gibi "ben değil biz önemlidir." diyen ve toplumun inşası için bireysel zevkler ve ihtiraslardan kaçan karakter olabilir ama yine de kadınlık icgudulerim erkeklerin hiç bir vakit tek bir karatkterde kalamayacağını söylüyor. kendimde bir miktar mümtaz'i buldum diyebilirim. ne yazık ki nuran; ne dindar çevrenin ne laik kesimin istediği atılımı yapamamış, bir erkekten diğer erkeğe eklemlenmiş, içindeki cevheri ortaya cikaramamıştır.
huzur asla olay örgüsü ve ya karakter yapıları dikkate alınarak okunmamasi gereken bir kitap bana göre. onda kullanılan dil, istanbul'a bakış açısının zerafeti, zaman ve gerçeklik algısının netlik ayarı daha önemlidir.
kitapla ilgili beğendiğim alıntıları daha sonra ekleyeceğim ancak, aşağıdaki adreste kitapta geçen güzel cümlelerden alıntılar bulabilirsiniz.
kitapalintilari.com/kitap-a...
devamını gör...
11.
mümtaz şimdi yanımda olsaydı elinden tutup eski istanbul’u dolaşsaydık kimsenin evladı, öğretmeni, arkadaşı yanı sıra dostu olmadığım bir dünyada dedirten gönlümün en derin köşesinde benimle olan kitaptır.
devamını gör...