21.
kazanmanın süreklilik kazanması için gerekli olandır.
neyi veya kimi kaybettiğimize göre değişse de kaybetmenin boyutu, bir rüyadan uyanmak gibidir, devaju yaşamakla birebir, bence..
neyi veya kimi kaybettiğimize göre değişse de kaybetmenin boyutu, bir rüyadan uyanmak gibidir, devaju yaşamakla birebir, bence..
devamını gör...
22.
uzmanlaştığım konu. umarım devamı gelmez.
devamını gör...
23.
egoyu güzel törpülüyor.
devamını gör...
24.
kazanırken de kaybederken de kazanıyormuş gibi hissedersin aralarındaki fark ortaya çıkan sonuçtur.
devamını gör...
25.
kaybetmek, kendine az gelirken başkalarına yetmektir. her zaman vermem bu bilgileri, iyi kavrayın.
devamını gör...
26.
başkalaşmayı ve kimliğini bulmayı, kendinle yeniden tanışmayı da beraberinde getiren zorlu süreçtir. kaybetmeden önce başka biriyizdir, kaybettikten sonra başka biri. kaybetmek sade kendinle yeniden tanışmak demek değildir bana kalırsa, kaybedilen insanla da yeniden tanışmak, onu asıl yokluğunda tanımaktır.
bağlar ne kadar sıkıysa, kopuşlar o kadar acı verir. aynı zaman da kaybetmek de. bütün kaybedişler birer kopmadır. nihayetinde.
bağlar ne kadar sıkıysa, kopuşlar o kadar acı verir. aynı zaman da kaybetmek de. bütün kaybedişler birer kopmadır. nihayetinde.
devamını gör...
27.
en dış kulvarda ve en sonda bir yarışa girişip kaybedenin bile bahanesini dinlemezler. akıllarda kalan tek şey kaybettiğidir.
devamını gör...
28.
ben her şeyi kaybettim. artık oynamıyorum. size bol şans.
devamını gör...
29.
kendimi alanında başarılı olduğum.
devamını gör...
30.
-mağlup olmak, yenik düşmek.
-neyin var neyin yok hepsini yitirmek.
çok sarsıcı olmayan ama aynı zamanda da insanı yere yapıştırıp üzerinden dozerle geçiliyormuş gibi hissetmesine sebep olan bir durum.
şimdi de bendeki “kaybetmek”ten bahsedeceğim biraz. aşırı kötü ruh halimin beni bir şeylerin ucuna sürüklemesinden kaynaklı yardım almaya karar verdim. mecbur kaldım demek daha doğru aslında. doktora kendimi anlatmaya çalıştığım o uzun ânın içerisinde ufak bir an “hadi kaybedersem” gibi bir cümle kullandım. ne kadar da anksiyetik bir cümle değil mi? işte o anlık ânda “ne bitecek? neyi kaybetmekten korkuyorsun?” gibi bir soru yöneltildi bana. öylece kalakaldım. soru çok basit, ama benim içimdeki karmaşa o kadar basit olmadığı için ne cevap vereceğimi bilemedim. kaybetmekten korktuğum hiçbir şey gelmedi aklıma. hiçbir korkum yok çünkü. kaybedebilecek olduğum her şeyden ilk önce ben gitme eğilimindeydim daha çok.
“kaybetmekten korkmuyorum, kaybetmeden önce ben gitmiş olurum zaten çoktan”. bu kelimeler ağzımdan döküldükten sonra yanımdaki, kimsenin görmediği valizime geldi mevzu. “gitmem gerekecek, insanlar kaybolmadan ben kaybolayım düşüncesi” ile yaşadığım için elimde devamlı valizim varmış. içi de öyle bir doluymuş ki ağırlığını kaldıramaz olmuşum. valizi açmadıkça, sırtımı insanlara yaslamadıkça olmazmış bu iş. bir de sevgi açlığı varmış bende. insanlar beni sevsin diye en ufak şeye bile “hayır” diyemiyormuşum. “hadi onları kırarsam, beni sevmekten vazgeçerlerse” diye ödüm kopuyormuş. bu allah’ın cezası psikoloji hayranlık uyandıracak kadar muazzam bir şey hakikaten.
sonuç olarak insanları çok şey yapmayacakmışım. ellerinin ucu ile dokunmaları valizimi omuzlayıp gitmeme sebep olmayacakmış. “şöyle şöyle olacak” deyip onların duyguları hakkında peşin hüküm vermeyecekmişim. benim öyle hissetmeyeceğimin garantisini kim verecekmiş? ‘kendi isteği ile “kaybeden”’ değil de “kaybedilen” olabilirmişim. o yüzden kendimi kaybetme olayına bir son vermeliymişim.
kaybede kaybede kaybolacakmışım, kaybolduğum yerde de kendimi bulacakmışım anlayacağınız.
aman ne kadar çok kaybetmeli bir yazı oldu. siz kendinizi kaybetmeyin sakın. ya da daha önemlisi aklınızı kaybetmeyin. o en fenası çünkü.
ekleme: yazıyı yazdıktan sonra karşıma çıkan kitap kesitini de paylaşmak istedim. tekrar ve daha yüksek sesle:
“allahın cezası psikoloji! ne muazzam bir şeysin sen.”
-neyin var neyin yok hepsini yitirmek.
çok sarsıcı olmayan ama aynı zamanda da insanı yere yapıştırıp üzerinden dozerle geçiliyormuş gibi hissetmesine sebep olan bir durum.
şimdi de bendeki “kaybetmek”ten bahsedeceğim biraz. aşırı kötü ruh halimin beni bir şeylerin ucuna sürüklemesinden kaynaklı yardım almaya karar verdim. mecbur kaldım demek daha doğru aslında. doktora kendimi anlatmaya çalıştığım o uzun ânın içerisinde ufak bir an “hadi kaybedersem” gibi bir cümle kullandım. ne kadar da anksiyetik bir cümle değil mi? işte o anlık ânda “ne bitecek? neyi kaybetmekten korkuyorsun?” gibi bir soru yöneltildi bana. öylece kalakaldım. soru çok basit, ama benim içimdeki karmaşa o kadar basit olmadığı için ne cevap vereceğimi bilemedim. kaybetmekten korktuğum hiçbir şey gelmedi aklıma. hiçbir korkum yok çünkü. kaybedebilecek olduğum her şeyden ilk önce ben gitme eğilimindeydim daha çok.
“kaybetmekten korkmuyorum, kaybetmeden önce ben gitmiş olurum zaten çoktan”. bu kelimeler ağzımdan döküldükten sonra yanımdaki, kimsenin görmediği valizime geldi mevzu. “gitmem gerekecek, insanlar kaybolmadan ben kaybolayım düşüncesi” ile yaşadığım için elimde devamlı valizim varmış. içi de öyle bir doluymuş ki ağırlığını kaldıramaz olmuşum. valizi açmadıkça, sırtımı insanlara yaslamadıkça olmazmış bu iş. bir de sevgi açlığı varmış bende. insanlar beni sevsin diye en ufak şeye bile “hayır” diyemiyormuşum. “hadi onları kırarsam, beni sevmekten vazgeçerlerse” diye ödüm kopuyormuş. bu allah’ın cezası psikoloji hayranlık uyandıracak kadar muazzam bir şey hakikaten.
sonuç olarak insanları çok şey yapmayacakmışım. ellerinin ucu ile dokunmaları valizimi omuzlayıp gitmeme sebep olmayacakmış. “şöyle şöyle olacak” deyip onların duyguları hakkında peşin hüküm vermeyecekmişim. benim öyle hissetmeyeceğimin garantisini kim verecekmiş? ‘kendi isteği ile “kaybeden”’ değil de “kaybedilen” olabilirmişim. o yüzden kendimi kaybetme olayına bir son vermeliymişim.
kaybede kaybede kaybolacakmışım, kaybolduğum yerde de kendimi bulacakmışım anlayacağınız.
aman ne kadar çok kaybetmeli bir yazı oldu. siz kendinizi kaybetmeyin sakın. ya da daha önemlisi aklınızı kaybetmeyin. o en fenası çünkü.
ekleme: yazıyı yazdıktan sonra karşıma çıkan kitap kesitini de paylaşmak istedim. tekrar ve daha yüksek sesle:
“allahın cezası psikoloji! ne muazzam bir şeysin sen.”
devamını gör...
31.
kaybetmek sizden, kazanmak avrupa'dan. bu isler boyledir.
devamını gör...
32.
her ne ise kaybettiğin, hayır, sen onu kaybetmedin.
yalnızca bir dönüşüm, bir yolculuktan geçtin.
dikkat! uzun yazı uyarısıdır.
dur lütfen. sadece hatırla. kaybettikten sonra yerine konulan mutlak bir şey oldu. o şey kaybettiğinin güzeli, benzeri, kötüsü oldu. tüm bunlar senin bir önceki şeye olan yaklaşımının bir sonucuydu ama lütfen daha da derine dal şimdi.
kötünün yerine iyisi geldi, sevindin ancak bu senin için bir öğretiydi. ona hakkıyla yaklaştın, bu güzel. çokça mükafat, beraberinde hediye olarak gelecek demektir.
peki ya tüm bunları yapmana, hakkını vermiş olmana rağmen neden, neden ardından daha kötüsü geldi? her şeyi fazlasıyla yapmıştın oysaki.
çünkü can, klişe gelecek ama üzgünüm, söylemeliyim.
çünkü sen o sapaktan hiç geçmedin. yolu tamamlamak için o sapağı ezberlemeli, özümsemeli ve bilmelisin. dahası idrak etmelisin, görünenin ardını görmelisin.
nasıl mı?
yalnızca yürüyerek. yolda ne çıkarsa çıksın karşına, tökezlesen dahi pes etmeyerek. dinlenebilirsin, yoruldun. bu seni kötü hissettirmesin. sana bedenin, zihnin, ruhun anlatacak, kalk! ben dinlendim diye haykıracak.
endişe etme, sabırsızlık etme.
inan bana duyacaksın ve dahi uygulayacaksın.
hem de kendine şaşırarak. nasıl yaptım? ben bunu hiç hesaplamamıştım diyeceksin.
nasılını da zamanı gelince öğreneceksin.
o sapaktır iyi dediğinin, kötü dediğinin karşılığı.
o yoldur karşılığın tesiri, tamamlayıcısı.
karşılıklarını topla, onlar senin pusulan.
toplamam ben! eser geçerim diyebilirsin.
hayır, iyi etmezsin.
karşılık sen istesen de istemesen de heybene yüklenir. bu, oksijenle tenefüs etmeyeceğim demekle eş değerdir ancak esip geçmeyi seçersen tüm bunlara rağmen, heybendekinin ağırlığı seninle gelecek, pusulan sensiz.
taş yığını taşıyacaksın heybende, faydasız.
dönüp dolaşacaksın aynı yolu sayısız kez. iyi, ardından kötü, ardından daha iyi.
işte bu kısır döngüde çember çizeceksin yolun sonuna varmak için dönüp duracaksın idraksiz.
ta ki yolda olduğunu fark edinceye dek.
bu döngüden çıkış yok can. idrakin eşliğinde mükafatlanacaksın ancak amacın mükafat olmamalı. amacın, doğru yolda olmak olmalı.
doğru yol, hatalarının, güzelliklerinin, saşıp da dönüşlerinin yoludur; başın dönüp kayboluşlarının, ayılıp varoluşlarının, var olup fark edişlerinin, fark edip idrak edişlerinin ve kalbul edip ilerleyişlerinin yoludur.
muhteşem görünmez ancak her haliyle muhteşemdir.
muhteşem nedir?
olması gereken en iyi haldir.
bu hal, her haliyle muhteşemdir.
kayıplar, muhteşemlikler içinde verilir.
kaybının karşılığı muhteşemdir.
karşılığı, benliğindir. kendine dönüşündür.
karşılığı, gerçek sendir.
tanışmak dileğiyle.
yalnızca bir dönüşüm, bir yolculuktan geçtin.
dikkat! uzun yazı uyarısıdır.
dur lütfen. sadece hatırla. kaybettikten sonra yerine konulan mutlak bir şey oldu. o şey kaybettiğinin güzeli, benzeri, kötüsü oldu. tüm bunlar senin bir önceki şeye olan yaklaşımının bir sonucuydu ama lütfen daha da derine dal şimdi.
kötünün yerine iyisi geldi, sevindin ancak bu senin için bir öğretiydi. ona hakkıyla yaklaştın, bu güzel. çokça mükafat, beraberinde hediye olarak gelecek demektir.
peki ya tüm bunları yapmana, hakkını vermiş olmana rağmen neden, neden ardından daha kötüsü geldi? her şeyi fazlasıyla yapmıştın oysaki.
çünkü can, klişe gelecek ama üzgünüm, söylemeliyim.
çünkü sen o sapaktan hiç geçmedin. yolu tamamlamak için o sapağı ezberlemeli, özümsemeli ve bilmelisin. dahası idrak etmelisin, görünenin ardını görmelisin.
nasıl mı?
yalnızca yürüyerek. yolda ne çıkarsa çıksın karşına, tökezlesen dahi pes etmeyerek. dinlenebilirsin, yoruldun. bu seni kötü hissettirmesin. sana bedenin, zihnin, ruhun anlatacak, kalk! ben dinlendim diye haykıracak.
endişe etme, sabırsızlık etme.
inan bana duyacaksın ve dahi uygulayacaksın.
hem de kendine şaşırarak. nasıl yaptım? ben bunu hiç hesaplamamıştım diyeceksin.
nasılını da zamanı gelince öğreneceksin.
o sapaktır iyi dediğinin, kötü dediğinin karşılığı.
o yoldur karşılığın tesiri, tamamlayıcısı.
karşılıklarını topla, onlar senin pusulan.
toplamam ben! eser geçerim diyebilirsin.
hayır, iyi etmezsin.
karşılık sen istesen de istemesen de heybene yüklenir. bu, oksijenle tenefüs etmeyeceğim demekle eş değerdir ancak esip geçmeyi seçersen tüm bunlara rağmen, heybendekinin ağırlığı seninle gelecek, pusulan sensiz.
taş yığını taşıyacaksın heybende, faydasız.
dönüp dolaşacaksın aynı yolu sayısız kez. iyi, ardından kötü, ardından daha iyi.
işte bu kısır döngüde çember çizeceksin yolun sonuna varmak için dönüp duracaksın idraksiz.
ta ki yolda olduğunu fark edinceye dek.
bu döngüden çıkış yok can. idrakin eşliğinde mükafatlanacaksın ancak amacın mükafat olmamalı. amacın, doğru yolda olmak olmalı.
doğru yol, hatalarının, güzelliklerinin, saşıp da dönüşlerinin yoludur; başın dönüp kayboluşlarının, ayılıp varoluşlarının, var olup fark edişlerinin, fark edip idrak edişlerinin ve kalbul edip ilerleyişlerinin yoludur.
muhteşem görünmez ancak her haliyle muhteşemdir.
muhteşem nedir?
olması gereken en iyi haldir.
bu hal, her haliyle muhteşemdir.
kayıplar, muhteşemlikler içinde verilir.
kaybının karşılığı muhteşemdir.
karşılığı, benliğindir. kendine dönüşündür.
karşılığı, gerçek sendir.
tanışmak dileğiyle.
devamını gör...
33.
devamını gör...