61.
nereye kadar böyle gidecek ve daha ne kadar dayanabileceksin çok merak ediyorum.
devamını gör...
62.
gül biraz, sana gülmek yakışır.
devamını gör...
63.
birlikte başaracağız.
devamını gör...
64.
hayatı bu kadar ciddiye alma ablaaa. aaa ne bu ciddiyet. koy totişe gitsin.
devamını gör...
65.
kendinden başka kimseye güvenme.
devamını gör...
66.
iyi gidiyorsun. sağlam dur. iyi şeyler düşün, konuş, iyiyi çağır hayatına.
devamını gör...
67.
inandığın yoldan doğruluğuna eminsen ayrılma, kimseye güvenme ve inanma.. insanları analiz ederken daha dikkatli ol.
devamını gör...
68.
isviçre'li bilim insanları seni bir araştırsın olum. fenasın başa belasın.*
devamını gör...
69.
uyumadan önce öperim gözlerinden.
devamını gör...
70.
keşke artık uyusan!
devamını gör...
71.
motorları maviliklere süreceğiz.
devamını gör...
72.
bazen kendimize karşı nazik olmak, başkalarına karşı olduğumuz kadar önemlidir. kendine karşı anlayışlı ve sabırlı olmayı unutma.
devamını gör...
73.
bak yine çok sıkıcı olmaya başladım.
bu halimi hiçbir zaman sevemedim. bir şeyler eksik ya da haddinden fazla.
aniden uykusunda ölen pembe yanaklı ihtiyar olmayacağımı biliyorum ama böyle olmasını arzuluyorum bir yandan da. ölürken acı çekmek istemiyorum tanrım, bu kadarı çok tiyatral olur.
her işte olduğu gibi bunu da kendim halletmeyi denediğim zamanlar oldu, sana bırakınca çok savsaklıyorsun ama, dedim ya acı çekmeyi istemiyorum ölürken.
uysal çocukluğuma dönüyorum kimi zaman. artık susmam gerektiğine büyüklerim tarafından kanaat getirildiği yaşlar ile hayata ilk başkaldırdığım o an arasında sıkışıyor en çok kalbim. acaba hep uysal kalsaydım daha mı kolay olurdu? şimdiki ben olmasam, başka türlü olsam daha mı mutlu olurdum diye düşünmeden duramıyorum. birden o ana gidip, o ukala kız çocuğunun ağzına kürekle vurasım geliyor; ''kes sesini, sana mı kaldı doğruları konuşmak?'' diye yelteniyorum ama bir şey kolumdan tutuyor ve ''o haklıdı, suç sende. yeterince iyi olamayan sensin!'' diyerek durduruyor beni.
su içmeyi unutuyorum sık sık ya da kahveyi fazla kaçırıyorum. dedim ya; bir şeyler ya çok eksik, ya çok fazla...
yapabildiklerim, yapmak istediklerim, yapamadıklarım ve asla yapamayacaklarım arasında sıkışıp kayboluyorum bazen. kendime çıkan bütün adreslere duyarsızlaşıyorum. her şey bomboş geliyor o sırada. tekrar soruyorum. şimdiki kişi olmasaydım da olacak kişi ne kaybederdi? ben neleri kaçırdım peki ben olmakla?
anlaşamıyorum kendimle. zihnimle baş başa kaldığımda daralıyorum en çok, en çok o zamanlar zor geliyor.
bir süre her güne aynı açılış sekansı ile başlıyorum, tanrım, çok sıkıcıyım yine. engel olamıyorum.
çok yorgunum.
kendimi tatmin edebilmek adına çok savurdum hayatımı, zamanımı, enerjimi. işe de yaradı aslında. her savrulduğumda yerden topladığım bir avuç ''ben değerliyim'' hissi bir süre oyaladı beni; ama bir süre sonra yine aynı kapının önünde buldum kendimi, üzerinde ''ne boş işler!'' yazılı.
aslında neredeyse her yolu denedim, aradım durdum o uysal kızı bulmak için. bulup yüzleşmek belki de bir özür dilemek için.
çoğu zamanımı, kendimi iyi ifade edebilmek için güzel cümleler kurmaya harcadım mesela. takdir görmek istedim, gördüm de. sevilmek istedim çoğu zaman, sevildim de ama daha çok nefretin sembolü oldum. iyi cümleler kuruyordum, hızlı dşünüyordum ve kestirip atıyordum kangren olan yeri. insanlar bunu sevmediler hiç.
denedim ama, sevilmek için denedim. kötü pop şarkıları dinleyip dans etmişliğim bile var. dedikodu da yaptım, öyle icab ediyordu. insanlar konuşmaya bayılıyordu. her şeyi alenen konuşmak, bilmek. senin kim olduğunu, ne yaşadığını, ne düşündüğünü... tanrım her şeyi bilmek istiyorlardı, bunlar beni uzun süre oyaladı, minnettarım. tanrım, aslında susmak gerekiyordu çoğu zaman, susabilmek. susup görebilmek. sesler çok yanıltıcıydı...
bir gün bir adamla karşılaşıyorum, diyorum ki: işte ölümüm olan adam bu, cehennemim de bu, cennetim de bu. şeffaf, çok şeffaf. ellerini sımsıkı tutup tanıştırmak istiyorum o uysal çocukla. sadece susmak istiyorum, o denli güvendeyim. çıt çıkmasın diyorum. yerim belli olmasın.
ama konuşmak icab ediyor yine. konuşuyoruz. konuştukça o uysal kız uzaklaşıyor benden, bizden. bırakıyoruz ellerimizi. konuşurken kaybediyoruz her şeyi, kayboluyoruz...
çok şeyi kaçırıyoruz konuşurken...
halbu ki baştan kabul edilmeli: hiç konuşmadan devam edilmeli bazen.
bu halimi hiçbir zaman sevemedim. bir şeyler eksik ya da haddinden fazla.
aniden uykusunda ölen pembe yanaklı ihtiyar olmayacağımı biliyorum ama böyle olmasını arzuluyorum bir yandan da. ölürken acı çekmek istemiyorum tanrım, bu kadarı çok tiyatral olur.
her işte olduğu gibi bunu da kendim halletmeyi denediğim zamanlar oldu, sana bırakınca çok savsaklıyorsun ama, dedim ya acı çekmeyi istemiyorum ölürken.
uysal çocukluğuma dönüyorum kimi zaman. artık susmam gerektiğine büyüklerim tarafından kanaat getirildiği yaşlar ile hayata ilk başkaldırdığım o an arasında sıkışıyor en çok kalbim. acaba hep uysal kalsaydım daha mı kolay olurdu? şimdiki ben olmasam, başka türlü olsam daha mı mutlu olurdum diye düşünmeden duramıyorum. birden o ana gidip, o ukala kız çocuğunun ağzına kürekle vurasım geliyor; ''kes sesini, sana mı kaldı doğruları konuşmak?'' diye yelteniyorum ama bir şey kolumdan tutuyor ve ''o haklıdı, suç sende. yeterince iyi olamayan sensin!'' diyerek durduruyor beni.
su içmeyi unutuyorum sık sık ya da kahveyi fazla kaçırıyorum. dedim ya; bir şeyler ya çok eksik, ya çok fazla...
yapabildiklerim, yapmak istediklerim, yapamadıklarım ve asla yapamayacaklarım arasında sıkışıp kayboluyorum bazen. kendime çıkan bütün adreslere duyarsızlaşıyorum. her şey bomboş geliyor o sırada. tekrar soruyorum. şimdiki kişi olmasaydım da olacak kişi ne kaybederdi? ben neleri kaçırdım peki ben olmakla?
anlaşamıyorum kendimle. zihnimle baş başa kaldığımda daralıyorum en çok, en çok o zamanlar zor geliyor.
bir süre her güne aynı açılış sekansı ile başlıyorum, tanrım, çok sıkıcıyım yine. engel olamıyorum.
çok yorgunum.
kendimi tatmin edebilmek adına çok savurdum hayatımı, zamanımı, enerjimi. işe de yaradı aslında. her savrulduğumda yerden topladığım bir avuç ''ben değerliyim'' hissi bir süre oyaladı beni; ama bir süre sonra yine aynı kapının önünde buldum kendimi, üzerinde ''ne boş işler!'' yazılı.
aslında neredeyse her yolu denedim, aradım durdum o uysal kızı bulmak için. bulup yüzleşmek belki de bir özür dilemek için.
çoğu zamanımı, kendimi iyi ifade edebilmek için güzel cümleler kurmaya harcadım mesela. takdir görmek istedim, gördüm de. sevilmek istedim çoğu zaman, sevildim de ama daha çok nefretin sembolü oldum. iyi cümleler kuruyordum, hızlı dşünüyordum ve kestirip atıyordum kangren olan yeri. insanlar bunu sevmediler hiç.
denedim ama, sevilmek için denedim. kötü pop şarkıları dinleyip dans etmişliğim bile var. dedikodu da yaptım, öyle icab ediyordu. insanlar konuşmaya bayılıyordu. her şeyi alenen konuşmak, bilmek. senin kim olduğunu, ne yaşadığını, ne düşündüğünü... tanrım her şeyi bilmek istiyorlardı, bunlar beni uzun süre oyaladı, minnettarım. tanrım, aslında susmak gerekiyordu çoğu zaman, susabilmek. susup görebilmek. sesler çok yanıltıcıydı...
bir gün bir adamla karşılaşıyorum, diyorum ki: işte ölümüm olan adam bu, cehennemim de bu, cennetim de bu. şeffaf, çok şeffaf. ellerini sımsıkı tutup tanıştırmak istiyorum o uysal çocukla. sadece susmak istiyorum, o denli güvendeyim. çıt çıkmasın diyorum. yerim belli olmasın.
ama konuşmak icab ediyor yine. konuşuyoruz. konuştukça o uysal kız uzaklaşıyor benden, bizden. bırakıyoruz ellerimizi. konuşurken kaybediyoruz her şeyi, kayboluyoruz...
çok şeyi kaçırıyoruz konuşurken...
halbu ki baştan kabul edilmeli: hiç konuşmadan devam edilmeli bazen.
devamını gör...
74.
şuan geldiğin halinle gurur duyuyorum, bitmiş değil tabii ki daha upuzun yollar gideceğiz beraber. bazen çiçekli bazen dikenli yollar olacak bazense dikenleri de çiçekleri biz dikeceğiz. ama özellikle son bir senede artık iyi duygularımızla, kötü duygularımızla, bazen küçük şeylere üzülürken bazense mutluluğu doya doya yaşamamızı ve artık kendimizi yontmadan kırpmadan ayakta durabilmemizi çok seviyorum.
devamını gör...
75.
konuştuğun kişinin yalnızca hakaret etmemeyi iyi davranmak olarak benimsediğini sakın unutma
devamını gör...
76.
find something to live for kid.
devamını gör...
77.
iyi insan olmak senden başka herkese yarıyor lan seme.
devamını gör...
78.
su içmeyi ve dik durmayı unutma (somut anlamda)
devamını gör...
79.
o elindekini bırak artık.
devamını gör...
80.
hemen sinirlenme. iki dakika sonra sinirin zaten geçecek. ne gerek var bu sinire?
devamını gör...