hikaye-öykü / edebiyat
9 / 10
puan ver

öne çıkanlar | diğer yorumlar

5 öyküden oluşan ve her öyküsünde insanın nasıl ait olma ihtiyacı duyduğunu hissettiren güzelim melisa kesmez kitabıdır. kitap bitmesin diye resmen kendimi zorlayarak yavaş yavaş okumuştum geçen sene ama yine de su gibi akıp gitmesine engel olamamıştım.

puanım: 4/5
devamını gör...
(bkz: melisa kesmez)'in okuduğum ilk kitabı. 5 öyküden oluşuyor. kağıt helva gibi incecik bir kitap. sıradan, gelişigüzel yaşanan hayatların anlatıldığı, ama bir şekilde insana tesir eden hikayelerin olduğu bir kitap.

kalanlar; yeni bir eve taşındığında, hiçbir şeye elini sürmeden, ilkin mutfağı yerleştirip, çay içmek gibi bir alışkanlığımız var. yeme içmenin bir mekana derhal hayat katan, daha doğrusu bir mekanı derhal hayata katan bir yöntem olduğuna inanıyoruz. bir evi bir an evvel senin kılmak için yapılan ritüel gibi bir şey eve taşınır taşınmaz bir şeyler yemek içmek. yeni taşınan komşuya koştur koştur çay taşımamız da bundan belki. benim için çok tatlı farkediş oldu.

annemin çadırı; üzerine ara ara düşündüğüm bir hikaye bu. deprem oluyor, etkileri geçiyor, evlerin ışıkları tekrar yanmaya başlıyor, sokaklardaki çadırlar tek tek sökülüyor. ama bir kadın, depremi bahane ederek çadırda kalmaya devam ediyor. ne kocası ikna edebiliyor kadını eve girmeye ne de kızı. kadın eve girmeyi bırakın, çadırı güzelleştirmeye, yaşanılır bir yere çevirmeye başlıyor. her zaman olduğundan daha mutlu olduğunun da herkes farkında. kadın kendine yeni bir düzen kuruyor ve orada mutlu da oluyor. ne diyor virginia woolf;
para kazanın, kendinize ait ayrı bir oda ve boş zaman yaratın. kadınlar, kendine ait bir odada gerçekten mutlular.

diğer üç öyküsü de güzel. ama ben en çok kalanlar ve annemin çadırı hikayesini sevdim.
devamını gör...
yeni kitap yazdığını duyuran 1980 doğumlu türk yazar ve fotoğrafçı melisa kesmez'in yazmış olduğu 108 sayfalık öykü kitabı; sait faik hikâye armağanı kazanmış eseridir.
kadınların baş karakter olması sebebiyle feminist bir kitap olduğu da bence söylenebilir.

kitabımız 5 farklı öyküden oluşuyor, bunlar; kalanlar/ annemin çadırı/ son bir çay/ görüşürüz/ kız kardeşim handan/ adlı öyküler.

karakterlere baktığımızda melisa kesmez'in feminist kimliğinden ötürü belki de her kitabında erkek karakterleri birer varlık değil gölge olarak anlattığını görürüz.
onun kitaplarında erkek güçlü değildir, erkek etken değildir, kadınlar edilgen değildir.
kadın da her an çekip gidebilir, kadın erkeğe sesini yükseltebilir ve aldatmak sadece erkeğin yapabileceği bir şey değildir onun kitaplarında.
insan her an değişebilir.
kadınlar anne olmak zorunda değildir ve vâr olmak için erkeğin varlığına ihtiyaç duymazlar.
özgürdürler.
sevgi, gitmek, kalmak, ölüm, hayat gibi konular önemi yer tutar.

kitaptaki öyküler hakkında konuşmak gerekirse; nohut oda adına binâen insanın sadeliği ve nohut odaya sığan ruhunun ana unsur olduğu söylenebilir.

her öyküsünde beklenmedik bir etki bırakan yazar; yazdığı her satırın altını çizdirtmeyi iyi biliyor.

en sevdiğim öyküsü kalanlar ve annemin çadırı adlı öykü olmuştur her zaman.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
melisa kesmez'in 108 sayfalık, 5 öyküden oluşan naif kitabı.
5 öykünün 5'inde de insan kendisinden bir şeyler mutlaka buluyor çünkü ayrılıklar, kayıplar, kırgınlıklar insan hayatına dair ortak şeyler ve bunları müthiş betimlemelerle anlatıyor melisa kesmez.

bir de öyle bir yanı var ki öykülerin, hikayelerin başlangıcını okumuyoruz da, bir anda kendimizi bir ilişkinin koptuğu ya da bir durumun sonuna gelindiği noktada buluyoruz. olaylardan ziyade o mecburi ayrılıklardan sonraki hisleri ve tepkileri okuyup mutlaka kendimize uyan bir şeyler denk düşüyor önümüze.

öykülerin kahramanlarının kişilikleri ile ilgili hiçbir malumatımız olmadığı, ya da haklı/haksız gibi bir ayrım olmadığı için de hayatımızdaki bir noktaya taşıyor bizi okuduklarımız; sonrası da bol bol duygu seli.
bir de hislerimizi nasıl tanımlayabileceğimizle ilgili de çok fazla ipucu var kitapta. günün birinde hissettiğimiz ama bir türlü tarif edemediğimiz bir çok duyguyu inanılmaz bir ustalıkla tasvir ediyor melisa kesmez; "hah işte" diyorsun, anlatabilsem böyle anlatırdım.

ve ilişkilerin kopuş sürecini anlattığı şu pasaja da bayıldım;

bunun kararını da almadık işin tuhafı. hayatın bin türlü meşgalesiyle boğuşurken, birbirimizi aramadığımız her gün bir öncekinin üzerine devrildi, nasılsa ararım diye önce haftalar, sonra aylar geçti. ne o geçerken uğradı, ne ben "akşam yemeğe bekliyorum mutlaka" deyip bir tabak ekledim masaya. doğum günleri, bayramlar, yılbaşları bir bir geçerken kimsenin kimseyi aramaması bir süre sonra garip gelmemeye başladı önce. birbirimizin yörüngesinden öyle çıktık ki, arayıp sormanın büyük bir olaya dönüşeceği o hazin noktaya vardık en sonunda.
devamını gör...
2019 sait faik odulu alan melisa kesmez kitabı.
kitabı taze bitirdim. taze duygularla yazıyorum.
melisa hanım hep beni yakalıyor, sol dekoltemi titretmeyi basarıyor.
ayrılıklar uzerine bu kitap. ve bazen de tam da okumaya ihtiyacımız olan sey.


artık yeni insanlar sevmekte güçlük çektiğin yaşlara geldiğinde, daha az müşkülpesent ve muhtemelen daha cesur olduğun yaşlarında bir yolunu bulup çok sevmeyi başardığın birini havaalanına bıraktıktan sonra, o dev ayrılık makinesinin kapısından çıkıp birkaç saat önce birlikte geçtiğiniz yollardan, bu defa tek başına elin kolun bomboş dönerken kuru ekmek gibi ufalanıyordu için. (…) hemen değil ama zamanla anlıyordun ki, bir hayattı kaybettiğin, kendi hayatına bitişik bir hayat, bir komşu yaşam öyküsü. o gidince hayatlarınızın yabani bitkiler gibi yıllarca birbirine doğru büyüyüp iç içe geçtiği yeri, bu müşterek alandaki şahsi hikayeni, yani onun yanındaki seni de kaybediyordun. karşılıklı oturduğunuz masaları kaybediyordun mesela. sadece ona anlatacağın şeyleri kaybediyordun. (…) yüz yıldır tanıdığın birine iç rahatlığıyla şımarma, kızma, surat asma, bozuk çalma, onunla kavga etme hakkını. birinin sen leb demeden leblebi diyecek olmasını kaybediyordun. o, seninkilere dolanmış köklerini söküp alırken, seni de yerinden ediyordu. aynı bahçenin çiçekleri olmak böyle bir şeydi.

bilmem kaç yılda kurduğun, tıkır tıkır işleyen yaşam düzeneğini bozuyordu bu gidişler. tekerine çomak sokuyor, çanına ot tıkıyordu. üst üste dizdiği, o şekilde dengede durmasını hem senin hem yeryüzü yasalarının ikna olduğu her şeyi yıkıp deviriyordu. çirkin kalabalığın içinde güç bela arayıp bulduğun müttefiklerini, onlarla birbirinize doğru yol alırken aştığınız bütün engelleri, yollarınızı kesiştiren rastlantıları, tehlikeli virajlar dönüp de sırf el ele olduğunuz için yuvarlanmadığınız şarampolleri ama en çok da iki insanın bütün arızalara ve aksaklıklara rağmen birbirini sevmek için harcadığı emeği, inadı, merhameti ziyan ediyordu.

özenle hazırlanmış ama talihsiz bir olay neticesinde oturulup yenilememiş akşam yemeklerini hatırlatıyordu bu hal bana. buzdolabından hiç çıkarılamamış, mumları hiç yakılamamış, pastanenin karton kutusunda öylece bayatlamaya bırakılmış, vazifesini yerine getirememiş doğum günü pastalarını..
**
-peki, diyorum, peki hayatcığım, anladım, daha bitmedi, daha doldurmam gereken çile var, peki. özgürlük erken bir hayaldi demek. tamam, isyan etmiyorum. sakinim. ne zaman kendimi biraz güçlü, biraz haklı hissetsem, ivedilikle haddimin bildirilmesine alışkınım ben.
**
hayatındaki en önemli şeyi yitirdikten sonra, bulduğu suretine sıkı sıkı sarıldı. kurduğu oyuna her geçen gün daha da kapıldı. başka bir yaşam olasılığını aklına bile getirmezdi. bu hali bizi endişelendirse de, ne benim ne de birsen teyze'nin eli vardı rüyasını bozmaya. kendine yoktan bir varlık, zamanla benim bile çeperin dışında kaldığım, içine kapalı ama tıkır tıkır işleyen bir mikrokozmos yarattı. eski bir hayatın kıprıklarından yeni bir hayat dikmekten fazlası değildi yaptığı. üzerindeki giysiler gibi, yamalı bir bohçadan farksızdı. yine de, en azından birimiz kendini ama öyle ama böyle sağaltmıştı.

normal miydi yaşadığı hayat? ne diyebilirdim ki, mutlu görünüyordu.
**
-salim ben yolda bırakmadım, yol bitti.
**
-başta çadırına kendisini fırtınada batan gemiden kurtaran bir filika gibi tutunurken, zaman gectikce onu ayak bastıgı bir tropik ada olarak gormeye baslamıstı. orada yeni bir hayata adım attı.
**
gittim, sarıldım. aglamaya basladı. babam annemin olmadıgı bir evde mutlu olamazken, annemin onun olmaıdıgı bir cadırda mutlu olabilmesine aglıyordu.. annemi seviyordu babam, o zaman anladım..
**
-gunes?
-soyle canım?
-sence babam bana kırgın mıydı?
-bence degildi. baksana en guzel kıyafeteriyle alkısa yetismis.
gulustuk.
-peki sen, sen ona kırgın mısın?
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"nohut oda (kitap)" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim