normal sözlük yazarlarının karalama defteri
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
256
257
258
259
260
261
262
263
264
başlık "makedonyalı" tarafından 08.11.2020 16:43 tarihinde açılmıştır.
5261.
#3674977
update aldım.
babasının kan grubunu istedim, cidden 0 pozitif geldi, son durumu sordum, bir şey yaptınız mı gibisinden.
eşinin doğum yaptığı x özel hastanesine gitmişler, kan grupları tekrar alınmış. sonucu görünce tabi durumu direkt başhekime iletmişler. başhekim almış bunları, çok nadir de olsa bu sonuç böyle olabilir genetik test lazım deyip randevu vermiş bunlara.
ulan içine ettik sıvıyoruz dememişler de genetik test istiyoruz nadiren olabilir demişler. adam da o kadar nahif ki kabul edip kafada bitirmiş muhtemelen.
müge anlı olsaydı dönemin hemşiresine ulaşırdı bence, höff içim şişti.
update aldım.
babasının kan grubunu istedim, cidden 0 pozitif geldi, son durumu sordum, bir şey yaptınız mı gibisinden.
eşinin doğum yaptığı x özel hastanesine gitmişler, kan grupları tekrar alınmış. sonucu görünce tabi durumu direkt başhekime iletmişler. başhekim almış bunları, çok nadir de olsa bu sonuç böyle olabilir genetik test lazım deyip randevu vermiş bunlara.
ulan içine ettik sıvıyoruz dememişler de genetik test istiyoruz nadiren olabilir demişler. adam da o kadar nahif ki kabul edip kafada bitirmiş muhtemelen.
müge anlı olsaydı dönemin hemşiresine ulaşırdı bence, höff içim şişti.
devamını gör...
5262.
biliyor musun, hâlâ o sabahı bekliyorum, bahçeden gelen sesini, gülümsemeni takip ederek yanına gelmeyi, doğanın tüm renk ve kokularını üstüne yakıştıran / ve dahi bunun çok iyi farkında olan / sana bakmayı, ruh doygunluğu diye bir şey yoksa bile seni seyrederken onu icat etmeyi, varsa sayende çıtayı olabilecek en yüksek noktaya çıkarmayı, yüzündeki gamzenin / senden ayrı/ içimde açtırdığı çiçeklerin tadına bakmayı, senin bana bakışlarını görmeyi, onlara bir kez daha aşık olmayı, sevmeyi, sevilmeyi, seni, beni, b'izi..
devamını gör...
5263.
5264.
sahipsiz bir hayalin peşinde bilinmeze doğru yavaş adımlarla yol alıyorum. kim olduğunu bilmediğim karakterler yolumu kesiyor. sahne de belli, dekor da belli, tanıyorum. fakat gerisi tamamen doğaçlama. hayat dedikleri sanırım bu tiyatro sahnesi.
insan işte, ne oldum delisi...
insan işte, ne oldum delisi...
devamını gör...
5265.
ben bir dönem gerçekten ışığımı kaybetmiştim. hani içten gülememek var ya, işte öyleydim. sabahları uyanmak sadece bir zorunluluktu. günler birbirinin aynısıydı. ne hevesle beklediğim bir şey vardı ne de kalbimi kıpırdatan bir duygu. sanki içimdeki renkler solmuştu. insanlar bana "iyi misin?" diye sorduğunda "iyiyim" diyordum ama aslında sadece devam ediyordum. iyi olmakla devam etmek arasında büyük fark varmış, şimdi anlıyorum.
sonra biri girdi hayatıma. öyle ani, öyle beklenmedik bir anda. ne büyük cümlelerle ne de büyük vaatlerle geldi. sessizdi ama varlığı çok şey anlatıyordu. onunla konuşurken kendimi saklamak zorunda hissetmedim. ne eksik hissettim ne fazla. olduğum gibi yetiyordum. düşünsene, uzun zaman sonra ilk kez biri beni eksiksiz hissettirdi.
başlarda ne hissettiğimi ben bile tam çözememiştim. ama fark ettim ki onunlayken zaman garip akıyor. telaşsız, sakince. gözlerinin içine baktığımda içimi kemiren o karanlık düşünceler yavaş yavaş dağılıyordu. bana iyi geldiğini anlamam çok uzun sürmedi. sanki içimdeki tozlu raflara dokundu, unuttuğum duyguları yeniden hatırlattı.
bir sabah aynaya baktım ve dedim ki sen yeniden gülümsüyorsun. eskisi gibi değil ama bu sefer içten, bu sefer gerçekten. ve o an anladım ki ben ışığımı kaybetmemişim aslında. sadece üstü örtülmüş. o ise gelip o örtüyü sakince, acele etmeden kaldırdı. gözlerimin içindeki parıltıyı gördü. ben bile görmezken.ona iyi geliyor demek az kalır belki. çünkü bana kendimi hatırlatıyor. yanındayken güçlü değil, huzurlu hissediyorum. güveniyorum. korkularım azalmadı belki ama onlarla baş etmeyi öğrendim. artık günler birbirinin aynısı değil. küçük şeylere bile gülümsüyorum. bir mesajla, bir bakışla içim ısınıyor.anlatmak zor ama şunu biliyorum. ışıltımı kaybetmiştim, evet. ama o ışığı biriyle paylaşınca daha çok parladığını öğrendim. her şeyin çok güzel olacağını vadetmiyor ama yanında her şey biraz daha kolay, biraz daha hafif. ve sanırım uzun zamandır ilk kez "iyi hissediyorum" derken gerçekten öyle hissediyorum.
sonra biri girdi hayatıma. öyle ani, öyle beklenmedik bir anda. ne büyük cümlelerle ne de büyük vaatlerle geldi. sessizdi ama varlığı çok şey anlatıyordu. onunla konuşurken kendimi saklamak zorunda hissetmedim. ne eksik hissettim ne fazla. olduğum gibi yetiyordum. düşünsene, uzun zaman sonra ilk kez biri beni eksiksiz hissettirdi.
başlarda ne hissettiğimi ben bile tam çözememiştim. ama fark ettim ki onunlayken zaman garip akıyor. telaşsız, sakince. gözlerinin içine baktığımda içimi kemiren o karanlık düşünceler yavaş yavaş dağılıyordu. bana iyi geldiğini anlamam çok uzun sürmedi. sanki içimdeki tozlu raflara dokundu, unuttuğum duyguları yeniden hatırlattı.
bir sabah aynaya baktım ve dedim ki sen yeniden gülümsüyorsun. eskisi gibi değil ama bu sefer içten, bu sefer gerçekten. ve o an anladım ki ben ışığımı kaybetmemişim aslında. sadece üstü örtülmüş. o ise gelip o örtüyü sakince, acele etmeden kaldırdı. gözlerimin içindeki parıltıyı gördü. ben bile görmezken.ona iyi geliyor demek az kalır belki. çünkü bana kendimi hatırlatıyor. yanındayken güçlü değil, huzurlu hissediyorum. güveniyorum. korkularım azalmadı belki ama onlarla baş etmeyi öğrendim. artık günler birbirinin aynısı değil. küçük şeylere bile gülümsüyorum. bir mesajla, bir bakışla içim ısınıyor.anlatmak zor ama şunu biliyorum. ışıltımı kaybetmiştim, evet. ama o ışığı biriyle paylaşınca daha çok parladığını öğrendim. her şeyin çok güzel olacağını vadetmiyor ama yanında her şey biraz daha kolay, biraz daha hafif. ve sanırım uzun zamandır ilk kez "iyi hissediyorum" derken gerçekten öyle hissediyorum.
devamını gör...
5266.
geldi sözlük. öyle bir geldi ki hem de. sabah simidime çayıma ortak olmaya geldi. kızılay'dan cebeci'ye yürüyüşüme ortak olmaya geldi. yetmedi bütün günüme ortak olmaya geldi.
aslında ben bi simit çay, belki bi kahve yapar dağılırız demiştim. bi dünya işim vardı ve öğleden sonra da kütüphaneye gitmem gerekiyordu. gitmedi. yürüdü benimle. ta cebeci'ye kadar. hem de yol iz bilmeden gittik. ara sokaklardan. muhabbet ede ede. bir sahafa gidecektim. yalnız yürürüm dedim. bırakmadı. yolu bilmiyorum dedim. yine bırakmadı. yürüdük. salak sahaf kapıya çıktığı için kitapları göremedik. işimiz hemen bitmiş oldu. e ayrılmak istemiyorum. biraz da yorulunca kurtuluş'ta bi kafeye oturduk. eski günlerden konuştuk. dedim bi ara bana gel. gelemem dedi ama gelse ne güzel olurdu be. eskisi kadar ufak tefek değil artık. ufak da. kilolu bir baba şimdilerde. hoş ama yine de. bir bakıyor gözlerimin içine. aman tanrım. aman tanrım. bakma öyle dedim. kalktık.
kızılay'a geri döndük. artık ayrılalım yani işim var dedim. saatçiye gideceğim. geleyim dedi. oradan sonra binerim. ustayla muhabbet ettik biraz. bayılıyorum o adamla konuşmaya. saatimin pilinin parasını ödedi. ne alaka? ödedi işte. çok saçma ama hoşuma da gitti çıkarıp şılak diye abiye parayı uzatması. o ana kadar bana yapılan en büyük jest şehirlerarası mola yerinde tuvalet ücretimin ödenmesiydi. şimdi bir de bu oldu. hoş oldu.
çıktık pasajdan. tamam dedim artık gidiyorum. işin olmasaydı okula gel derdim dedi. dedim kütüphaneye tüküreyim hadi gidiyoruz. bastık çalıştığı okula gittik. egoya bindik beraber. ulus'ta indik. önce ofisini, sonra kampüsü gezdirdi bana. ofisinden bir şey alayım dedim. köpek hiçbir şeyden vazgeçemiyor. baya baya istiyorum. baya baya vermiyor. malcanlı. ne diyeyim ben de bağlanıyorum eşyaya. haklı. vazgeçtim. basketbolcu kartlarından ver bari şerefsiz dedim. zorla verdi birini. kesin en dandiğidir. ama sonra üniversitede onu sahnede izlediğim oyunun kitabını verdi. hem de kendi çalıştığı kitaptı. ah dedim. bi öpücük kondurdum yanağına.
kampüsü gezdik sonra. tarihi binaları. müzeyi. o müzeyi başka türlü göremezdim. ya da o binaların içine giremezdim. kütüphaneye uğradık.
en son bi yemek yiyelim dedi. gerek yok dedikçe ısrar etti. okulun kafesinde bi sandviç bi gazoz ısmarladı bana. hayatımın en tatlı anlarından biriydi.
gezdik, konuştuk, güldük, eğlendik. bi ara binada alt kata inerken o da bi öpücük aldı yanağımdan. bütün bunları 15 sene önce yaşamalıydık. olmadı. o zamanlar bana dönüp bakmazdı bile. şimdi de nasılsa öylesine diye benimle.
yürürken birkaç kare fotoğrafımı çekti.
otobüse kadar bıraktı. "on beş yıllık sarıl bana." dedim. sarıldı. sonra eve geçtim.
numarasını sildim.
aslında ben bi simit çay, belki bi kahve yapar dağılırız demiştim. bi dünya işim vardı ve öğleden sonra da kütüphaneye gitmem gerekiyordu. gitmedi. yürüdü benimle. ta cebeci'ye kadar. hem de yol iz bilmeden gittik. ara sokaklardan. muhabbet ede ede. bir sahafa gidecektim. yalnız yürürüm dedim. bırakmadı. yolu bilmiyorum dedim. yine bırakmadı. yürüdük. salak sahaf kapıya çıktığı için kitapları göremedik. işimiz hemen bitmiş oldu. e ayrılmak istemiyorum. biraz da yorulunca kurtuluş'ta bi kafeye oturduk. eski günlerden konuştuk. dedim bi ara bana gel. gelemem dedi ama gelse ne güzel olurdu be. eskisi kadar ufak tefek değil artık. ufak da. kilolu bir baba şimdilerde. hoş ama yine de. bir bakıyor gözlerimin içine. aman tanrım. aman tanrım. bakma öyle dedim. kalktık.
kızılay'a geri döndük. artık ayrılalım yani işim var dedim. saatçiye gideceğim. geleyim dedi. oradan sonra binerim. ustayla muhabbet ettik biraz. bayılıyorum o adamla konuşmaya. saatimin pilinin parasını ödedi. ne alaka? ödedi işte. çok saçma ama hoşuma da gitti çıkarıp şılak diye abiye parayı uzatması. o ana kadar bana yapılan en büyük jest şehirlerarası mola yerinde tuvalet ücretimin ödenmesiydi. şimdi bir de bu oldu. hoş oldu.
çıktık pasajdan. tamam dedim artık gidiyorum. işin olmasaydı okula gel derdim dedi. dedim kütüphaneye tüküreyim hadi gidiyoruz. bastık çalıştığı okula gittik. egoya bindik beraber. ulus'ta indik. önce ofisini, sonra kampüsü gezdirdi bana. ofisinden bir şey alayım dedim. köpek hiçbir şeyden vazgeçemiyor. baya baya istiyorum. baya baya vermiyor. malcanlı. ne diyeyim ben de bağlanıyorum eşyaya. haklı. vazgeçtim. basketbolcu kartlarından ver bari şerefsiz dedim. zorla verdi birini. kesin en dandiğidir. ama sonra üniversitede onu sahnede izlediğim oyunun kitabını verdi. hem de kendi çalıştığı kitaptı. ah dedim. bi öpücük kondurdum yanağına.
kampüsü gezdik sonra. tarihi binaları. müzeyi. o müzeyi başka türlü göremezdim. ya da o binaların içine giremezdim. kütüphaneye uğradık.
en son bi yemek yiyelim dedi. gerek yok dedikçe ısrar etti. okulun kafesinde bi sandviç bi gazoz ısmarladı bana. hayatımın en tatlı anlarından biriydi.
gezdik, konuştuk, güldük, eğlendik. bi ara binada alt kata inerken o da bi öpücük aldı yanağımdan. bütün bunları 15 sene önce yaşamalıydık. olmadı. o zamanlar bana dönüp bakmazdı bile. şimdi de nasılsa öylesine diye benimle.
yürürken birkaç kare fotoğrafımı çekti.
otobüse kadar bıraktı. "on beş yıllık sarıl bana." dedim. sarıldı. sonra eve geçtim.
numarasını sildim.
devamını gör...
5267.
pijamalarımla oturmuş bir şeyler izliyorum, iyiyim. hiçbir şey yok. canımı sıkabilecek, beni üzebilecek hiçbir şey yok. o zaman neden gözlerim doldu? içim sıkılıyor, neyden bilmiyorum ama korkuyorum. duvarların arasına sıkıştım. kurtar beni! telefonumu ve kulaklığımı alıp çıktım. uğraşmaktan nefret ettigim için kısacık kestigim saçlarım kabarık, üzerimde saçma sapan pijamalarım var. nereye gidicem bilmiyorum, gitmek istedigim bir yer var mı onu da. sigaramı ve çakmağımı almayi unuttum. canım bira istiyor. bir kuruş param yok. ondan istedim, sağ olsun gönderdi. bir tekele girdim. 4 bira, bir paket sigara ve bir çakmak aldım. çakmağa param yetmedi. abi hediye etti. ya halime acıdı ya da uğraşmak istemedi bilmiyorum. teşekkür edip çıktım. hiçbir yeri bilmiyorum. bilmediğim bir sehrin, bilmedigim sokaklarinin birinin kaldirimina oturdum, içiyorum. son zamanlarda haddinden fazla dengesizim. ne istediğim, ne yaptigim, ne hissettiğim belli değil. yarım saat, dünyanın hem en mutlu hem de en mutsuz insanı olmam için yeterli bir süre. sabah çok sosyalken akşam kendi yalnızlığımda boğulmak istiyorum. insanların, en sevdiklerimin bile varlığına tahammül edemiyorum. telefona bakmıyorum, telefonum çalınca stres oluyorum, mesajlara bakmak için gücümü toplamam gerekiyor. ama bazen de herkesle konuşmak, herkesi dinlemek istiyorum. ben dengesiz biri değildim, çevrem ne olduğunu anlayamiyor benim gibi. herkes üzerine alınıp bir şeyler yapıp yapmadığını sorguluyor. bu sorular daha fazla canımı sıkıyor. içi boş iyi misin sorularını midem kaldırmıyor. iki üç gün yemek yemeyi unutuyorum, sonraki iki üç gün tek düşündüğüm şey sürekli bir şeyler yemek oluyor. eski düşüncelerim beynimi tekrar kurcalamaya başladı. çekeceğim acıdan korkmasam bir dakika durmazdim, bunu düşündüğüm için kendime kızıyorum ama bir işe yaramıyor. içinde bulunduğum durum bana güçsüz hissettiriyor, bundan hiç hoşlanmıyorum. şu an şehrin neresindeyim, evim nerede kaldı bilmiyorum. bilmediğim çok şey var. bilmediğim için mutluyum. lan ben iyi değilim!
devamını gör...
5268.
buraya çok şey karaladim ve sildim. işin özü hataların en büyüğünü hep kendime yapmışım gibi. halledemiyorum gibi.
devamını gör...
5269.
onu çok özlüyorum bunu söylemek bile kalbimde bir sızı gibi çünkü özlemek bazen varlığın hatırasını taşımak demek ama işin en acı tarafı ben özlerken özlenmemek demek ben yanarken onun üşümemesi demek ben her detayı zihnimde saklarken onun beni çoktan unutmuş olması demek bu adaletsiz bir duygu dağılımı gibi ben bütün günümü birine verirken o günün içine ben hiç sığmıyorum onu özlemek demek sesini duymadan günlerin yarım kalması demek gülüşünü hatırlayınca içimde yankılarla dolaşmak ama en sonunda o yankıların hiçbir yere varmaması demek özlemek sadece bana ait bir yük onun habersizce üzerinden geçtiği bir yol gibi ben tek başıma yürüyorum onunla birlikte yürüdüğümü sandığım yolları ama arkamı dönünce hep yalnızım önümde ise hiç kimse yok özlemek tek taraflı olunca daha da ağır oluyor çünkü ben her gece onu düşlerken o belki başka birine sarılıyor ben sabah gözlerimi açarken önce onun adını geçiriyorum içimden oysa onun sabahında ben hiç yer almıyorum ben özlerken kalbim büyüyor ama bu büyüyen kalp karşılık bulamayınca kendi içinde boğuluyor çünkü özlemin en yakıcı yanı geri dönmemesi geri dönmeyen her duygu insanı biraz daha eksiltiyor onu özlemek bana kendi varlığımı sorgulatıyor çünkü ben birini bu kadar çok isterken o beni hiç istemiyorsa ben neden varım neden bu kadar derin hissediyorum neden bu kadar çok şey biriktirdim içimde cevabı olmayan sorularla dolaşıyorum çünkü özlenmemek yalnızlığın en çıplak hali gibi bana dokunmayan bir elin hayaliyle yaşamak gibi onun bana dönmeyecek gözlerini gözlerimde taşımak gibi ve ben yine de özlüyorum yine de içimde aynı sızıyla uyanıyorum yine de onun adını kalbimde fısıldıyorum belki bir gün dönüp bakar diye ama en çok da biliyorum bakmayacak özlemek böyle bir şey işte insanı diri diri yakıyor ama hiçbir ışık vermiyor ama iyiyiz ama ölmedik*
devamını gör...
5270.
şimdi size çok saçma bir şey anlatacağım.
cebinde akrep olan insandan nefret ederim. kimse kimsenin babasının oğlu değil ki ben babamın oğluna da sürekli bir şey ısmarlamam.
önceki gün sabah kalktığımda klasik telefon turunu atarken bi arkadaşın buralarda olduğunu gördüm. insaniyet namına mesaj yazdım. vvaaayyyyyy dedim. ben de gelir haber vermem o zaman. arayacağım ya çok erken diye rahatsız etmedim dedi. peki dedim. geçtim. bir iki saat kadar sonra bi toplantı yaptım ve alt üst oldum. mahvoldum. hayat enerjim çekildi. neys çocuğu da çağırmış bulunduk. kafa dağıtırız dedim. elemanı hayatımda bir kez görmüştüm. bir daha da görmem umarım.
efenim beyimiz geldi gelmesine ama gelmez olaydı demeyeyim de yani keşke çağırmaz olaydım diyeyim. benim moralim zaten bozuk. tamam bu onun suçu değil. ama sinirimin de içine etmek zorunda mısın aga? bu ne salaklıktır? adam çok tuhaf biri çıktı rıza baba. ya da benim cidden tahammülüm kalmamış insana. ekspeşıli gerizekalı erkeğe.
bu şimdi geldi benim olduğum köye. biraz dolaştık. benim ofise geçtik. çay koydum. sonra kalktık. çayı yarım bırakıp çöpünü de atmadan kalktı zaten onu bi yazdım. neyse.
sonra köyde tura çıktık. bir iki yer gezdik. bi kafeye oturduk. (ben kahveye oturacaktım ama güneş müneş dedi kafeye geçtik.) bi çaydan 100 lira almasalar falan dedi. anlamadım. çay içtik birer tane. ben hesabı ödemeye giderken kıpırdanmadı bile. tamammmmmm dedim. ben bunu yazarım. tamam. benim mekânımdayız. altı üstü de bir çay. ama teklif edeceksin aga. bi ayağa kalk. bi sor bir şey yap. bunu kadın erkek mevzusu için söylemiyorum. çat diye kalkıp geldin. insan azıcık ince olur.
oradan kalktık. dolmuşa bindik. yine ben ödedim. neys.
indik. yemeğe gittik. hani birer çorba ama yine ben ödedim. adam bakmıyor bile ne kadardır nedir. teklif yok. ayağa kalma yok. buna da tamam.
yürüdük gezdik bütün ilçeyi. bi kafeye oturduk. kahveye. adam bu sefer kahveler benden der diye bekledim. demedi. ben sıradayken gitti yer tuttu. o ara bi su almış. aaaa dedim parası var. neyse içtik kahveleri. eve doğru yürüyoruz. ne bir şey alalım ne dur bir de dondurma mı yesek falan yok. eve geçtik. çay koydum. bi tane zor içti. ama koy demişti. sonra biraz onun çalışmasına yardım ettim. azıcık. sonra yattık. uyuduk. yatmadan diyor ki dış fırçan var mı? ulan dışarıdaydık. alsaydın ya. salak mıdır nedir?
sabah oldu. ben erken uyandım. hemen kalktı. az bi yalnız bırak kardeşim. yatağı sana verdim iki büklüm koltukta uyuyorum zaten.
kalktık neyse çarşıya kadar yürüdük. bi simit ısmarlarsın artık dedim. ayıpsın başkan diyor. (bir de bu var. iki gündür başkan, kral, reis. kusacağım.)
simitçiye gittik. ben yer tutuyorum sen iki simit iki de büyük çay kap gel dedim. gittim oturdum. beş dakika sonra geldi ve dedi ki "ben cüzdanımı evde unuttum sanırım."
kaldım. tek kelimeyle kaldım. şaka mı? ciddi mi? yalan mı? ne yapıyor bu çocuk? türkiye'nin en turistik yerlerinden birinde konaklamayı bedavaya getiriyor ve bi simit bile alamıyor mu? ayrıca eve geri mi yürüyeceğiz? delireceğim.
verdim parayı. gitti ödedi. sonra da anahtarı verdim ve yolladım eve. artık tek istediğim bir an önce gitmesiydi çünkü. sonra ben servis beklemeye koştum. bari bir daha dolmuşa para vermeyeyim.
ben işe gittim. o eve gitti. cüzdan yokmuş. normalde berabe rolacaktık ya da en fazla gelir gelmez onu bulacaktım ama o kadar delirtti ki beni ne kadar geç o kadar iyi. sen uğraş dedim. dünkü kafeye, dolmuşçuya vs sor. takıl. benim derdim bana yetiyor zaten. düşünsenize adam o sabah benim zorumla simit almak zorunda kalana kadar cüzdanının kayıp olduğunu bile fark etmemiş. öyle bir elini cebine atmamak. kahvaltı da yine bana kitlendi tabii. abi param var. ben gelene testi kırdırıyorum zaten. dışarıda kahvaltı yapmadan iki bir şey içmeden göndermiyorum ama bunun yaptığı adilik. sinirlerim tepemde.
ben işteyken gelmiş. dedim takıl köyde. ben seni bulurum. iki miydi neydi gittim yanına. bi yerde oturuyordu. çay içer misin dedi? dedim içmem. gitti hesabı ödedi. sonra bunu aldım bizim bahçeye geçtik. bi soda alalım dedim. olur dedi. iyi olur. bir de soda aldım geldim buna. ama artık muhabbet etmiyorum. sadece bu mevzu değil hâli tavrı da gıcık. diksiyonu kötü. ne dediğini anlamıyorum. onun işlerini konuşuyoruz. ya da araba fiyatı söylüyor sürekli. yavaş. mıymıymıy. soru soruyorum plan için. bi bakalım diyor. bak abi o zaman. bana bağlısın. benim evimde kalıyorsun bana uymak ve cevap vermek zorundasın. kırk kere bir şey söylüyorum. anlamıyor. alık mıdır nedir? yarın güya gezceektik. dedim ben gelemem. işim var. o zaman ben de gitmeyeyim dedi. sonunda bunu yolladım. arkadaşının yanına gitti. ben de servisle evime geçip mis gibi oturdum. bi iki kere aradım. gelecek misin gelmeyecek misin? açmıyor. mesaj yazdım. bana da bir şey söyle de akşamımı planlayayım diye. aradı. sen free takıl diyor. anasını satayım ben zaten takılırım ev benim. sen neden bu kadar freesin? neys. işime gelir. oturdum. okudum. yazdım. çizdim. saat oldu 11. adam yok. e uyuyacağım. ara de ki ben arkadaşta kalıyorum. nolur ya. ama yok. geldi. yine saçma sapan hâller. "kralllll"lar. yarın ne yapmaya karar verdin diyorum. söyleyeceğim sana sabah diyor. abi ben sabah seni görmek istemiyorum. seninle kahvaltı yapmak zorunda kalmak, sana sofra kurmak istemiyorum. çarşıya gidip seninle bir şeyler yemek de istemiyorum. hem ısmarlamak istemiyorum hem zaman geçirmek istemiyorum. iyi dedim git yat. uyuduk. (gece tabii lavaboya kalkarken yanlış ışığı açmak suretiyle beni elbet bi uyandırdı.) sabah oldu. ben kalktım. su içtim. çay may koymadım hiç. uyansa da dokuz arabasıyla gitse derdindeyim. uyanmıyor adam. dün zıplayan adam bu sabah uyanmıyor. en son dokuza doğru kapıyı çaldım. zorla uyandı. geldi oturdu. eeeeee dedim ne yapacaksın bana da bi söylesen. 12 arabasına bile alıyorum dedi. saat daha dokuz buçuk falan. ben de kütüphaneye gideceğim ama bu çıksın istiyorum artık. dedim sen çıksan da ben bi duş muş azıcık da eve baksam da öyle çıksam. anca öyle atabildim adamı evden. ondan sonra bi çay koydum. onun kullandığı her şeyi kirliye attım. iki yumurta kırdım da sonra çıktım kütüphaneye.
hasılı arkadaşlar
param var. ama çat kapı geldin. olmayabilir. manita değiliz bi b*k değiliz. sana bir şey ısmarlamak zorunda değilim. ya da karşılıklı olur. ben yemek ısmarlarım sen kahve. ben çay koyarım sen de eve giderken bi markete uğrar cips çerez tatlı bir şey alırsın.
çok arkadaşım geldi. çok kişiyi yedirdim içirdim gezdirdim. birbirimizden nefret ettiğimiz adam bile evimde kaldığı için sürekli alışveriş yapmıştı. bu adaptır.
seni hiç sevmedim çocuk. umarım bir daha karşılaşmayız.
ekleme: evde açtığı ışıkları da söndürmüyordu. tam dayaklık. söylememe rağmen söndürmedi hem de. delireceğim.
cebinde akrep olan insandan nefret ederim. kimse kimsenin babasının oğlu değil ki ben babamın oğluna da sürekli bir şey ısmarlamam.
önceki gün sabah kalktığımda klasik telefon turunu atarken bi arkadaşın buralarda olduğunu gördüm. insaniyet namına mesaj yazdım. vvaaayyyyyy dedim. ben de gelir haber vermem o zaman. arayacağım ya çok erken diye rahatsız etmedim dedi. peki dedim. geçtim. bir iki saat kadar sonra bi toplantı yaptım ve alt üst oldum. mahvoldum. hayat enerjim çekildi. neys çocuğu da çağırmış bulunduk. kafa dağıtırız dedim. elemanı hayatımda bir kez görmüştüm. bir daha da görmem umarım.
efenim beyimiz geldi gelmesine ama gelmez olaydı demeyeyim de yani keşke çağırmaz olaydım diyeyim. benim moralim zaten bozuk. tamam bu onun suçu değil. ama sinirimin de içine etmek zorunda mısın aga? bu ne salaklıktır? adam çok tuhaf biri çıktı rıza baba. ya da benim cidden tahammülüm kalmamış insana. ekspeşıli gerizekalı erkeğe.
bu şimdi geldi benim olduğum köye. biraz dolaştık. benim ofise geçtik. çay koydum. sonra kalktık. çayı yarım bırakıp çöpünü de atmadan kalktı zaten onu bi yazdım. neyse.
sonra köyde tura çıktık. bir iki yer gezdik. bi kafeye oturduk. (ben kahveye oturacaktım ama güneş müneş dedi kafeye geçtik.) bi çaydan 100 lira almasalar falan dedi. anlamadım. çay içtik birer tane. ben hesabı ödemeye giderken kıpırdanmadı bile. tamammmmmm dedim. ben bunu yazarım. tamam. benim mekânımdayız. altı üstü de bir çay. ama teklif edeceksin aga. bi ayağa kalk. bi sor bir şey yap. bunu kadın erkek mevzusu için söylemiyorum. çat diye kalkıp geldin. insan azıcık ince olur.
oradan kalktık. dolmuşa bindik. yine ben ödedim. neys.
indik. yemeğe gittik. hani birer çorba ama yine ben ödedim. adam bakmıyor bile ne kadardır nedir. teklif yok. ayağa kalma yok. buna da tamam.
yürüdük gezdik bütün ilçeyi. bi kafeye oturduk. kahveye. adam bu sefer kahveler benden der diye bekledim. demedi. ben sıradayken gitti yer tuttu. o ara bi su almış. aaaa dedim parası var. neyse içtik kahveleri. eve doğru yürüyoruz. ne bir şey alalım ne dur bir de dondurma mı yesek falan yok. eve geçtik. çay koydum. bi tane zor içti. ama koy demişti. sonra biraz onun çalışmasına yardım ettim. azıcık. sonra yattık. uyuduk. yatmadan diyor ki dış fırçan var mı? ulan dışarıdaydık. alsaydın ya. salak mıdır nedir?
sabah oldu. ben erken uyandım. hemen kalktı. az bi yalnız bırak kardeşim. yatağı sana verdim iki büklüm koltukta uyuyorum zaten.
kalktık neyse çarşıya kadar yürüdük. bi simit ısmarlarsın artık dedim. ayıpsın başkan diyor. (bir de bu var. iki gündür başkan, kral, reis. kusacağım.)
simitçiye gittik. ben yer tutuyorum sen iki simit iki de büyük çay kap gel dedim. gittim oturdum. beş dakika sonra geldi ve dedi ki "ben cüzdanımı evde unuttum sanırım."
kaldım. tek kelimeyle kaldım. şaka mı? ciddi mi? yalan mı? ne yapıyor bu çocuk? türkiye'nin en turistik yerlerinden birinde konaklamayı bedavaya getiriyor ve bi simit bile alamıyor mu? ayrıca eve geri mi yürüyeceğiz? delireceğim.
verdim parayı. gitti ödedi. sonra da anahtarı verdim ve yolladım eve. artık tek istediğim bir an önce gitmesiydi çünkü. sonra ben servis beklemeye koştum. bari bir daha dolmuşa para vermeyeyim.
ben işe gittim. o eve gitti. cüzdan yokmuş. normalde berabe rolacaktık ya da en fazla gelir gelmez onu bulacaktım ama o kadar delirtti ki beni ne kadar geç o kadar iyi. sen uğraş dedim. dünkü kafeye, dolmuşçuya vs sor. takıl. benim derdim bana yetiyor zaten. düşünsenize adam o sabah benim zorumla simit almak zorunda kalana kadar cüzdanının kayıp olduğunu bile fark etmemiş. öyle bir elini cebine atmamak. kahvaltı da yine bana kitlendi tabii. abi param var. ben gelene testi kırdırıyorum zaten. dışarıda kahvaltı yapmadan iki bir şey içmeden göndermiyorum ama bunun yaptığı adilik. sinirlerim tepemde.
ben işteyken gelmiş. dedim takıl köyde. ben seni bulurum. iki miydi neydi gittim yanına. bi yerde oturuyordu. çay içer misin dedi? dedim içmem. gitti hesabı ödedi. sonra bunu aldım bizim bahçeye geçtik. bi soda alalım dedim. olur dedi. iyi olur. bir de soda aldım geldim buna. ama artık muhabbet etmiyorum. sadece bu mevzu değil hâli tavrı da gıcık. diksiyonu kötü. ne dediğini anlamıyorum. onun işlerini konuşuyoruz. ya da araba fiyatı söylüyor sürekli. yavaş. mıymıymıy. soru soruyorum plan için. bi bakalım diyor. bak abi o zaman. bana bağlısın. benim evimde kalıyorsun bana uymak ve cevap vermek zorundasın. kırk kere bir şey söylüyorum. anlamıyor. alık mıdır nedir? yarın güya gezceektik. dedim ben gelemem. işim var. o zaman ben de gitmeyeyim dedi. sonunda bunu yolladım. arkadaşının yanına gitti. ben de servisle evime geçip mis gibi oturdum. bi iki kere aradım. gelecek misin gelmeyecek misin? açmıyor. mesaj yazdım. bana da bir şey söyle de akşamımı planlayayım diye. aradı. sen free takıl diyor. anasını satayım ben zaten takılırım ev benim. sen neden bu kadar freesin? neys. işime gelir. oturdum. okudum. yazdım. çizdim. saat oldu 11. adam yok. e uyuyacağım. ara de ki ben arkadaşta kalıyorum. nolur ya. ama yok. geldi. yine saçma sapan hâller. "kralllll"lar. yarın ne yapmaya karar verdin diyorum. söyleyeceğim sana sabah diyor. abi ben sabah seni görmek istemiyorum. seninle kahvaltı yapmak zorunda kalmak, sana sofra kurmak istemiyorum. çarşıya gidip seninle bir şeyler yemek de istemiyorum. hem ısmarlamak istemiyorum hem zaman geçirmek istemiyorum. iyi dedim git yat. uyuduk. (gece tabii lavaboya kalkarken yanlış ışığı açmak suretiyle beni elbet bi uyandırdı.) sabah oldu. ben kalktım. su içtim. çay may koymadım hiç. uyansa da dokuz arabasıyla gitse derdindeyim. uyanmıyor adam. dün zıplayan adam bu sabah uyanmıyor. en son dokuza doğru kapıyı çaldım. zorla uyandı. geldi oturdu. eeeeee dedim ne yapacaksın bana da bi söylesen. 12 arabasına bile alıyorum dedi. saat daha dokuz buçuk falan. ben de kütüphaneye gideceğim ama bu çıksın istiyorum artık. dedim sen çıksan da ben bi duş muş azıcık da eve baksam da öyle çıksam. anca öyle atabildim adamı evden. ondan sonra bi çay koydum. onun kullandığı her şeyi kirliye attım. iki yumurta kırdım da sonra çıktım kütüphaneye.
hasılı arkadaşlar
param var. ama çat kapı geldin. olmayabilir. manita değiliz bi b*k değiliz. sana bir şey ısmarlamak zorunda değilim. ya da karşılıklı olur. ben yemek ısmarlarım sen kahve. ben çay koyarım sen de eve giderken bi markete uğrar cips çerez tatlı bir şey alırsın.
çok arkadaşım geldi. çok kişiyi yedirdim içirdim gezdirdim. birbirimizden nefret ettiğimiz adam bile evimde kaldığı için sürekli alışveriş yapmıştı. bu adaptır.
seni hiç sevmedim çocuk. umarım bir daha karşılaşmayız.
ekleme: evde açtığı ışıkları da söndürmüyordu. tam dayaklık. söylememe rağmen söndürmedi hem de. delireceğim.
devamını gör...
5271.
kim demiş firavun öldü diye? hepsi yaşıyor, hepsi koltuğuna sıkı sıkıya sarılmış en tepedekinden en altındakine kadar hepsi aynı. tek dertleri koltuklarına zeval gelmesin bunun için gerekirse dötünü bile satar öyle bir sevda bu.
iş yerinde kablo kanallarının içine bir kumru yuva yapmış, biz de orada sigara çay içiyorduk. yuvadan önümüze pat diye bir yavru kuş düştü. yuvası çok yüksekte olduğu için oraya uzanamadık, merdiven denedik yine yetişmedi. ama çaresi vardı, şarjlı forklifti bizim kata çıkarabilirsek yavruyu yuvasına iade edebiliriz diye düşündük. ama biz de şarjlı yok başka atolyeden istememiz gerekiyor bunun için sorumluya ulaştık.
benim yapabileceğim birşey yok dedi lan nasıl yok al kuşu emzir demiyoruz ya sana forklifti vereceksin işi halledicez. yok ben o sorumluluğu alamam diyor göt korkusu, koltuk sevdası adına ne dersen de.
iyi madem dedik bir sonraki şahısa gittik, o da umursamadı burada hayvan beslemek yasak diyor oç sanki biz mi besliyoruz düştü hayvan yuvasından. ondan da sonuç alamadık.
son kişiye gittim o da benzer hikayeler anlatıyor, dedim ölsün mü hayvan? ölsün diyor. sen öl hatta geber lan it seni o yavru kuştan değerli yapan şey ne ki? diyemedim tabi ama içimden anasından girip bacısından çıktım.
sonuç itibariyle okuduğunuz gibi bu suret-i insanlarda sureti diyorum çünkü içi insan değil hayvan bile değil. koltuğuma zeval gelmesin de gerisi mühim değil diye bakıyor.
eyvallah biz de koyduk kutu içine bir arkadaş mesai bitiminde hayvan hastanesine teslim edecek.
yav siz nasıl yaratıklarsınız, el kadar kuşa bile merhametiniz yok. ama emin olun ki size de merhamet etmeyecek birileri var. o sıkı sıkıya yapıştığınız uğruna hiçbir şeyi tanımadığınız o koltuklar da götünüze girsin bir daha da çıkmasın emi!
iş yerinde kablo kanallarının içine bir kumru yuva yapmış, biz de orada sigara çay içiyorduk. yuvadan önümüze pat diye bir yavru kuş düştü. yuvası çok yüksekte olduğu için oraya uzanamadık, merdiven denedik yine yetişmedi. ama çaresi vardı, şarjlı forklifti bizim kata çıkarabilirsek yavruyu yuvasına iade edebiliriz diye düşündük. ama biz de şarjlı yok başka atolyeden istememiz gerekiyor bunun için sorumluya ulaştık.
benim yapabileceğim birşey yok dedi lan nasıl yok al kuşu emzir demiyoruz ya sana forklifti vereceksin işi halledicez. yok ben o sorumluluğu alamam diyor göt korkusu, koltuk sevdası adına ne dersen de.
iyi madem dedik bir sonraki şahısa gittik, o da umursamadı burada hayvan beslemek yasak diyor oç sanki biz mi besliyoruz düştü hayvan yuvasından. ondan da sonuç alamadık.
son kişiye gittim o da benzer hikayeler anlatıyor, dedim ölsün mü hayvan? ölsün diyor. sen öl hatta geber lan it seni o yavru kuştan değerli yapan şey ne ki? diyemedim tabi ama içimden anasından girip bacısından çıktım.
sonuç itibariyle okuduğunuz gibi bu suret-i insanlarda sureti diyorum çünkü içi insan değil hayvan bile değil. koltuğuma zeval gelmesin de gerisi mühim değil diye bakıyor.
eyvallah biz de koyduk kutu içine bir arkadaş mesai bitiminde hayvan hastanesine teslim edecek.
yav siz nasıl yaratıklarsınız, el kadar kuşa bile merhametiniz yok. ama emin olun ki size de merhamet etmeyecek birileri var. o sıkı sıkıya yapıştığınız uğruna hiçbir şeyi tanımadığınız o koltuklar da götünüze girsin bir daha da çıkmasın emi!
devamını gör...
5272.
bi’ sigara içip her gece verdiğim savaşıma gittim…
devamını gör...
5273.
hastalandım sözlük. 1 aydır karaciğerimi hissetmiyorum. safra kesemde 26 tane taş çıktı. yalnız burada doktor ne ayak onu anlamadım. taşları sayarken 20 nin üzerine çıkınca yüzünde hafif bir gülümseme belirdi dalga geçer gibi. tek yumrukla allahına kavuştursam cümle aleme rezil olurum can doktor dövdü diye. akp'nin doktoru işte ne olacak. belki doktor bile değildir. tuttum kendimi zaten vücudum arızalı. daha hemoroidi yeni yenmişken bir de bu çıktı. bakacağız çaresine artık.
devamını gör...
5274.
üç gündür ağlıyorum. ağzım burnum uçuk oldu. yüzüm dayak yemiş gibi. midemden hiç bahsetmiyorum. üç gündür de telefondayım. anlatıyorum. ağlıyorum. ağlıyorum. anlatıyorum. anlatmazsam delireceğim çünkü.
anlatınca da deliriyorum gerçi.
insanlar kötü ve kötülükle ne elde ediyorlar bilmiyorum. bi insan harcamak neden bu kadar kolay onu da bilmiyorum. ben neden bu kadar eziğim hiç bilmiyorum.
bende bu eziklik oldukça gelen giden beni daha çok düdükler. ağlamaya devam.
anlatınca da deliriyorum gerçi.
insanlar kötü ve kötülükle ne elde ediyorlar bilmiyorum. bi insan harcamak neden bu kadar kolay onu da bilmiyorum. ben neden bu kadar eziğim hiç bilmiyorum.
bende bu eziklik oldukça gelen giden beni daha çok düdükler. ağlamaya devam.
devamını gör...
5275.
bazen öyle bir boşluk oluyor ki içimde anlatamam kelimeler yetmiyor nefes almak bile zor geliyor. onu düşünüyorum onu çok özlüyorum ve her düşündüğümde hem içim yanıyor hem de ellerim boşluğa dokunuyor gibi hissediyorum. o kadar yakın olmasını istediğim halde aslında hiçbir zaman gerçekten yanımda olamadı ve bu eksiklik öyle büyük ki sanki bir parçam hep kayıp onu bulamadan kaybettim ben kaybettim her şey kayboldu gibi her şeyde onu arıyorum gözlerimi kapattığımda bile rüyalarımda var uyumadan uyumak istiyorum öyle derin olsun ki rüya olmasın hayallerimde var yokluğu bile bazen varlığı kadar gerçek konuşmak istiyorum ama kelimeler yetmiyr cümleler boğazımda düğümleniyor yazarken bile kendimi ifade edemiyorum. kalbim sustuğu her an bir parçam eksikmiş gibi hissediyor özlemek sadece özlemek değil bu bu bir acı bu bir yara bu bir boşluk ve onu her düşündüğümde daha da büyüyor sanki her nefeste biraz daha uzaklaşıyor sanki her hatıra biraz daha ağrıyor onu seviyorum onu hâlâ seviyorum çok az sevdim çok az sevebildim keşke hep sevsem hep sevdiğimi bilse bağırsam haykırsam duyar mı
belki de hep seveceğim ve bu sevgi beni hem yaşatıyor hem de öldürüyor gibi bazen düşünüyorum keşke ölmek bu kadar kolay olsaydı keşke sadece bir nefesle kaybolabilseydim keşke bu acı biraz olsun durabilseydi ama hayır hayat devam ediyor ve ben hâlâ buradayım hâlâ onu düşünüyorum hâlâ eksik hissediyorm uyumak istemiyorum çünkü rüyalar bile onu bana geri getiremiyor belki daha çok özlemeye neden oluyor ama aynı zamanda biliyorum ki bu acı, bu özlem bu kayıp benim yaşadığım her şeyin bir parçası onu kaybettim ama onun hatırası hâlâ içimde onun sesi hâlâ kulaklarımda ve bir gün sadece sesini değil her şeyiyle unuturum umarım onu ve onun bakışı hâlâ gözlerimde belki de bir gün bu özlemle baş etmeyi öğreneceğim belki bir gün onu kaybetmiş olmanın verdiği boşlukla yaşamayı şimdi sadece sessizlik var içimde yankılanan sessizlik ve onu çok ama çok özlemek ve belki de bu yazdıklarım sadece kendime söylediklerim kendimi bir nebze olsun rahatlatma çabam ama yine de özlemim hiç bitmeyecek kaybım hiç kapanmayacak gibi hissediyorum çünkü o ben biz... her zaman bir şekilde burada kalacak ve o gitmiş olsa da ben ayaktayım belki kırık belki yorgun belki de bitmek üzere ama ayakta bla bla ahaha ha h a...
aşkım hadiii dinleyelim
belki de hep seveceğim ve bu sevgi beni hem yaşatıyor hem de öldürüyor gibi bazen düşünüyorum keşke ölmek bu kadar kolay olsaydı keşke sadece bir nefesle kaybolabilseydim keşke bu acı biraz olsun durabilseydi ama hayır hayat devam ediyor ve ben hâlâ buradayım hâlâ onu düşünüyorum hâlâ eksik hissediyorm uyumak istemiyorum çünkü rüyalar bile onu bana geri getiremiyor belki daha çok özlemeye neden oluyor ama aynı zamanda biliyorum ki bu acı, bu özlem bu kayıp benim yaşadığım her şeyin bir parçası onu kaybettim ama onun hatırası hâlâ içimde onun sesi hâlâ kulaklarımda ve bir gün sadece sesini değil her şeyiyle unuturum umarım onu ve onun bakışı hâlâ gözlerimde belki de bir gün bu özlemle baş etmeyi öğreneceğim belki bir gün onu kaybetmiş olmanın verdiği boşlukla yaşamayı şimdi sadece sessizlik var içimde yankılanan sessizlik ve onu çok ama çok özlemek ve belki de bu yazdıklarım sadece kendime söylediklerim kendimi bir nebze olsun rahatlatma çabam ama yine de özlemim hiç bitmeyecek kaybım hiç kapanmayacak gibi hissediyorum çünkü o ben biz... her zaman bir şekilde burada kalacak ve o gitmiş olsa da ben ayaktayım belki kırık belki yorgun belki de bitmek üzere ama ayakta bla bla ahaha ha h a...
aşkım hadiii dinleyelim
devamını gör...
5276.
dünden beri düşünüyorum. ben ne işe yararım diye. hiçbir şey bulamıyorum.
40. yaşımın şafağında elimden hiçbir şey gelmeden kalakaldım.
ben şimdi ne yapacağım?
40. yaşımın şafağında elimden hiçbir şey gelmeden kalakaldım.
ben şimdi ne yapacağım?
devamını gör...
5277.
ne zaman konu güncellense içimden bir şeyler kopuyor ama eski yazdıklarımı görüp çıkıyorum..
geldim..
iki gündür öfkem harlandı.. kendime kızmasam da ona çok öfkeliyim. yok yok kendime de kızdım..
hayat bu kadar zor değil, bu kadar basit de değil, cidden giden zaman geri gelmiyor.. geçen zamanlar geçti gözümün önünden.. keyifli zaman geçirmek, o anı kendine hediye etmek.. tamam güzel zamanlardan geçtim de çoğu benim istediğim değilmiş mesela… ve bunun iki günde hissettim… nasıl ya şoku da yaşadım bir yandan. bu kadar zor olmamalıydı gerçekten..
insan neye inanıp nereden güç alması gerektiğini şaşırıyor. evet zamanı buymuş diyorsun geçen zamana bakınca derdin oluyor, evet gidemedim diyorsun farkındaydım ama gidemedim, bu sefer kendime öfke hissetmeye başlıyorsun.. ee ben ne yaşamışım diyorsun bu sefer ona kızıyorsun…
hayat çok garip bence bu kadar karmaşık da olmamalı..
geçer… yarın bir eylül. çok anlam yükledim. çok şeye niyetlendim. başarabilirim inşallah..
geldim..
iki gündür öfkem harlandı.. kendime kızmasam da ona çok öfkeliyim. yok yok kendime de kızdım..
hayat bu kadar zor değil, bu kadar basit de değil, cidden giden zaman geri gelmiyor.. geçen zamanlar geçti gözümün önünden.. keyifli zaman geçirmek, o anı kendine hediye etmek.. tamam güzel zamanlardan geçtim de çoğu benim istediğim değilmiş mesela… ve bunun iki günde hissettim… nasıl ya şoku da yaşadım bir yandan. bu kadar zor olmamalıydı gerçekten..
insan neye inanıp nereden güç alması gerektiğini şaşırıyor. evet zamanı buymuş diyorsun geçen zamana bakınca derdin oluyor, evet gidemedim diyorsun farkındaydım ama gidemedim, bu sefer kendime öfke hissetmeye başlıyorsun.. ee ben ne yaşamışım diyorsun bu sefer ona kızıyorsun…
hayat çok garip bence bu kadar karmaşık da olmamalı..
geçer… yarın bir eylül. çok anlam yükledim. çok şeye niyetlendim. başarabilirim inşallah..
devamını gör...
5278.
hiç iyi hissetmiyorum kendimi sözlük. sürekli başım ağrıyor, aralarda da midem bulanıyor. içim bunalıyor bir de. tüm ışıkları kapatıp, tüm sesleri susturup uzunca bir süre uyuyasım var. kafam hiçbir şeyi kaldırmıyor. hiç kimseyle konuşmak istemiyorum. böyle zamanlarda babamı çok özlüyorum. geçen gün annemi arayacakken bu sefer de babamı arayayım dedim. bir an çok kısa bir an da olsa babamın öldüğünü unuttum. bu hissin ne kadar ağır ve yorucu olduğunu bilemezsiniz veya umarım bilmiyorsunuzdur. öyle işte, insan çok sevdiği birisini kaybedince hep yarım. her şey ne kadar tam olursa olsun.
devamını gör...
5279.
bazen böyle kendi kendine karalayana günlük tutana falan, accayip imreniyorum.
yaşanılan olumsuzluk, yaşanmış kötü tecrübe yapılan hatanın ardında; sadece sessizlikte sessizce oturup her şeyi süzgeçten geçirip geriye kalan tortuyu çelik bir kapsüle hapsedip.
hafızamın cehennem çukurun en karanlık duvarın en üst katına ateşten bir çelik kutunun içine kilitleyip buzla kaplı çelik halatlarla kilitli kuyuya saklıyor anahtarı önce öğütüp sonra akan volkan'a savuruyorum.
çünkü geçmiş tekrarlanmayacak ve gelecek hiçbir gün eski günlere benzemeyecek.
her şeyin izi kalacak, iyi güzel ve mutlu anların bile hatrı vardır belki! ama bitmiş ve tekrarı olmayacak acı veren hiçbir şeyin iyi zamanların bile hatrı kalmamalı.
yaşanılan olumsuzluk, yaşanmış kötü tecrübe yapılan hatanın ardında; sadece sessizlikte sessizce oturup her şeyi süzgeçten geçirip geriye kalan tortuyu çelik bir kapsüle hapsedip.
hafızamın cehennem çukurun en karanlık duvarın en üst katına ateşten bir çelik kutunun içine kilitleyip buzla kaplı çelik halatlarla kilitli kuyuya saklıyor anahtarı önce öğütüp sonra akan volkan'a savuruyorum.
çünkü geçmiş tekrarlanmayacak ve gelecek hiçbir gün eski günlere benzemeyecek.
her şeyin izi kalacak, iyi güzel ve mutlu anların bile hatrı vardır belki! ama bitmiş ve tekrarı olmayacak acı veren hiçbir şeyin iyi zamanların bile hatrı kalmamalı.
devamını gör...
5280.
sadece o iyi olsun diye yıllarca beklemek gerekse, bunu hiç düşünmeden kabul ederdim. bir an bile tereddüt etmeyişim pek tabi vicdanımın sesinden değil, ona olan sevgimin büyüklüğündendir. türküde dediği gibi sarı saçlarını deli gönlüme bağlamışım çözülmüyor. çözülmesin de istiyorum. sadece onun sorunları, ayak bağı olan düğümleri çözülsün. bu uğurda benden eksileceklere çoktan razıyım. ve bunların hiçbirinin karşılığının olmamasına da. güzel ve güneşli günler için değil, sıkıntı ve kederler için sevdim ben seni. diğerine herkes dünden razı zaten.
devamını gör...
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
256
257
258
259
260
261
262
263
264
"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar
karalama
2