1801.
yaptığın 'te sürekli aynı şeyleri yapmak, kendini tekrar etmek bende sonsuz bir girdabın içinde kaybolmak ile eşdeğer bir duygu yaratıyor. sürekli içimde zincirleri kırmak, bundan kurtulmak konusunda kabaran hislerle ve düşüncelerle savaşırken buluyorum kendimi.maalesef şimdilik bir çözüm bulamadım. palyatif bir çözüm olarak kendimi biraz daha spora ve hobilerime verdim. çünkü iş içinde fazla oyalanınca mutsuzluğun gölge gibi beni takip ettiğini hissediyorum.

bunun negatif etki leri benim kadar çevreme de oluyor tabii ki. benden yardım bekleyenler, ortak bişeyler yapmayı ümit edenler hayal kırıklığına uğruyor, "hani birlikte yapacaktık? serzenişinin arkasından benim yüzümdeki soğuk ifadeyi görünce biraz daha umutsuzluğa düşüyorlar!!!. emekli de olamayacağıma göre ( malum yaş durumu) , yaşamış olduğun bu tükenmişlik sendromu (psikolog değilim ama şuan yaşadığım durumun bana göre tanımı bu) için bir çözüm bulsam iyi olacak.

şuan yaşadığım, bunları kaleme almadan hemen öncesinde buraya yazma hissini doruklara çıkaran hissiyatı burada satırlara dökmek istiyorum. en basitinden cv imi güncelliyordum -ki olası proje başvurularında kullanılsın- ve aman yaa bunu yazsam ne olur yazmasak ne olur tarzı bir söylemim ve yaklaşımım, sonuçlanmayan veya tam da olanı yansıtmayan bir cv ortaya çıkmasına sebep olduve dahi bu da iş ile ilgili yaşadığım soğukluğun daha da tuzu biberi oldu. bu sanki tanıdığını düşündüğün, geceyi birlikte geçirdiğin birine, sabah ondan önce uyanıp kalkıp baktığında bu ne yaa, bu kim şeklinde hissettiğin soğukluk gibi.

bakalım, bulacağız bir yolunu...
teşekkürler sevgili sözlük, dinlediğin için...
devamını gör...
1802.
maniden sonra ki o ciddi düşüş dönemindeyim. ailem ile yaşadığım sorun sonrası daha da dibe vurmaya başladım. henüz son aşamada değilim ancak ara ara zaten yaşayacağımı yaşadım artık bırakıp gitme zamanı geldi gibi düşüncelere kapılıyorum. bu hislerin beni ele geçirmemesi için elimden geleni yapıyorum. intihar etmem ama bir kaybolursam her şeyi mahvedebilirim. alkol ve maddeden 3 gündür uzağım. cidden çok zorlanıyorum. sadece kafamın güzel olmasını ve kaybolmak istiyorum. telefon olmasın kimse merak etmesin beni istiyorum. 10 gündür çok güzel gidiyordu her şey. sevdiğim insanlar ile deli gibi eğlendim. hayattan zevk almaya başlamıştım tekrar. hep böyle oldu hayatım. ne zaman mutlu olsam kötü bedeller ödedim. bu süreci yaşamaktan çok sıkıldım artık. biliyorum yine yeneceğim daha da güçlü bir şekilde bu dönemden çıkacağım. eskiden sıkıntıdan bile keyif alan bir insandım ama artık bir zevki kalmadı. eve geçince acaba çay mı demlesem yoksa kendimi mi assam? siz olsanız ne yapardınız?
devamını gör...
1803.
zihinler de, kadehler kadar dolu.
devamını gör...
1804.
kül rengi bir hava ve gözlerim uçurumlar kadar sakin. sokaklar hayaletten geçilmiyor. oyun bitmiş.
gizlenmişim gölgelere ve yürüyorum.
parmaklarımda cehennem bir sigara, caddeler boş, yıldızlar yerlere inmiş.. artık adım bile yok.
devamını gör...
1805.
gecenin yalnızlığında ecel atının bir gün benim için gelmesi dileğiyle...
devamını gör...
1806.
içinizden bir ağaç geçtiğini hayal edin.

ayak tabanlarınızdan giriyor dalları ilkin. o ilk temas çok keskin, çok yabancı, çok korkutucu. ama engel olunamaz da aynı zamanda. kısım kısım ilerlemesi de içinizde. aklınız çıkıyor ama nafile. canınızı çok yakıyor kendine yol bulmaya çalışırken içinizde.
sert, acımasız; ve evet doğru, çok acılı. artacak da bu acı daha, biliyorsunuz üstelik. bazen siz galip geliyor, kırıyorsunuz birkaç dalını ama çoğunlukla o kazanıyor savaşı. yavaş yavaş ilerliyor bedeninizde. kasıklarınızdan da girdiğinde, artık geriye dönüş olmadığını kavrıyorsunuz. evet en zoru bu diyorsunuz. bundan daha fazlası olamaz. buraları geçtiğinde, yoluna devam ederken işim kolaylaşacak. sıkmam gerek dişimi. tüm varlığı ile; dalları ve gövdesiyle, yoluna sizi yararak devam ediyor ağaç. direniyorsunuz çok sinirlenip bazen, ama boşuna. tüm organlarınız yer değiştiriyor içinizde ona yol açmak için. belli bir noktadan sonra kendinizi hissetmeyi unutuyorsunuz. sadece ve tüm gerçekliğiyle ağaç oluyorsunuz. bütünleşmek değil, hala yabancı size, ne var ki o kadar büyük ki, başka bir şey düşünemez, hissedemez oluyorsunuz. değişim zordur, herkes bilir bunu. ama bu kadar zor olacağı okunarak öğrenilemezmiş zaten... ya da geçmiş deneyimler... peh!

göğsünüzün oralarda bir yerlerde işler değişmeye başlıyor. kalple karşılaşınca ağaç da bir şaşalıyor herhalde, bilemiyorum. incitmeden, hasar bırakmadan geçmeye çalışıyor sanki. bir iki çizik alsa da koruyor kendini o. bunu fark etmek korkunuzu da azaltıyor. sevmeye başlıyorsunuz dönüştürücünüzü. alışmak belki, kim bilir. ama hemen sonra başka bir süreç başlıyor. tahayyül edilemez olan kısım. en zoru... artık dallar ve gövde bedeninizden ayrıldığında, son aşama başladığında yani demek istiyorum; köklerin beyninizden ayrılma sürecinde en dibi görüyorsunuz. zifiri karanlık burası. ağaca değil kendinize yabancı olduğunuz bir dönemi yaşıyorsunuz çünkü aklınız kökler tarafından zapt edilmiş vaziyetteyken. ne kadar süredir devam ettiğinden tutun, neler olup bittiğine kadar hiçbir şeyden haberiniz yok. siz siz değilsiniz, kökler tüm beyninizi ele geçirdi. çok, çok zor evet, asla bitmeyecek gibi. ama bitiyor... bir gün, ansızın, çat diye! o sizi terk etmeye karar verdiğinde. her şey gibi...

vedalaşmak zor oldu ağacımla, doğru. tüm acısına rağmen ama, iyi ki girdi içime. iyi ki değiştirdi beni. iyi ki sağ salim atlatabildim bu süreci. tüm yüklerimden arındım. tüm varlığımı yeniden yarattım. tortusu, izi bile kalmadı içimde. kendimi yeniden doğurdum.

pişman değilim, yine olsa yine yaparım. ben bu'yum diyebilmenin yolu bu acıyı çekmekten geçiyordu ise şayet, yine olsun yine çekerim. razıyım. mutluyum. tatminim. tamamım.
devamını gör...
1807.
napıyorum lan ben? dediğim bir evredeyim. bir takım tabularımı tıngır mıngır yıkıyorum. suyla sabunla değil. (rahat uyuyabilmek adına oyalanırsın ya öyleli boşuna yazılan bir şeyi okuyorsun. atla bu entry’yi.)

spiritüel bir yolculuğa çıktım galiba, tam emin değilim. yola şöyle göz ucuyla bakıp hmlamışda olabilirim. yetişemediğim yirmidört saatlik zaman diliminde bazı mühim aktivitelerimi öteleyip tarot videolarına sardım. oradan spiritüelliğe atladım, kesmedi, detaylı çizilen bir pentagram ile çağırdığım cine ne emirler verilir, neler sorulur, neyi asla unutmamalısın gibim vıttırı vızzık şeyler okudum. hayır bu bilgileri kullanmayacağım. neden okuyorum? işte, bok yemek.

bir süre sırf parkeye çizmek zevkli olur diye harbiden o bulduğum sembolü kullanmak istedim. karşıma çıkacak olan çirkin, suratsız, bağırıp çağıran şeytanı ve sonrasında ondan nasıl kurtulurum’u değil de, tebeşir temizliğini düşünüp vaz geçtim bu fikrimden. sıyırmışımdır belki…

izlediğim spiri… yazmaya bile yoruluyorum artık o kadar tekrar tekrar çıkıyor ki karşıma kelime, uyuz oluyorum artık. neyse bir videoda aklımda kalan bir şey vardı. kulağım çınladı ve o esnada tonuna konsantre olup, ruhani meleğimin adını sordum. söyledi galiba çünkü çınlama iki kere daha küçük küçük tekrarlandı ama ben malım, anlamadım. anlasaydım şayet, temizlemem gereken şey tebeşir tozu olmazdı. lafın tamamı aptala söylenir. anlamışsındır diye devam ediyorum.

tarot kelimesini duyduğumda bile korkan ben, gırla video izledim ve tatlı su yalanlarına, enteresan yazılmış senaryolara denk geldim. iş hayatında başarılı olacaksam bunu ben yapıyorum, kartlar değil! neyse ortamlarını sevdiğim için bir kaç kişiyi hala izliyorum. bugün gittim iki destede ben aldım. illede olası geleceği soracağım. o kartlar bende olsa sürekli geleceği sorarım diye heveslenmiştim ve durdurulamazdım.

işleyiş videodaki gibi akmadı tabi. bir soru sordum, bir kart çektim, kartın anlamı iki sayfa anasını satıyım.

oku, oku, oku…
sor, kart çek, oku…
oku, oku, resimlere bak, kart, sor, anlam oku, ne sormuştum en başında ya? neyse, oku. anlam yükle.

akıl tabi bu sırada ruhani meleğime kayıyor, bana şuan işaret gönderirsen seni pataklarım, hologram şeklinden tutup tokatlarım vesaire diye görmediğim meleği tehdit ediyorum. eski sevgiliyi düşünüyorum, iş hayatımı, tekrar meleği derken kartları okuduğum o sırada başımın tam ortasında diken batar gibi bir sancı, ışıklarda fıkırdama, tüylerin ürpertisi, aniden gelen twitter bildirimi ve olay yeri mutfak olduğu için aniden gelen buzdolabı tıkırtısına ayar oldum. hepsini psikolojim düzenliyor bunların, sakin olmalıyım diyorum, bacağıma kramp giriyor. ışık yeniden gel-git yapıyor. elmalı çayımı bitirip kartları kartonlarına koyup, salona taşınıyorum… salon karanlık, kitabı göremiyorum diye lambayı açıyorum. normalde hiç elektrik sıkıntısı yok evimde. koltuğa yerleşip netflixten dizi açıyorum arkaplana ve araştırma safhasına devam ediyorum. yine başıma diken batıyor. uyarı yapıyor ruhani meleğim, dur sudoku, yanlış yoldasın! diyor. asıl sen dur, okumanın nesi zararlı, sanki üç rahibeyi yanıma çağırıp büyü yapıyorum?

lambayıda söndürdüm, kartları da topladım, bu işsizliğe bir son vereceğim ama ne zaman bilmiyorum. o zamana kadar kafayı kırmazsam deneyimlerimi paylaşırım.

tebeşirli çağrışımlı olay hariç, bak yazamıyorum bile. ondan tırstım ciddi manada.
devamını gör...
1808.
kaç zamandır boğazımda bir yumru ile dolaşıyorum. ne yutkunabiliyorum ne de tükürebiliyorum. hayatımda her şeyi paldır küldür yapan ben, ilk kez yavaş yavaş hayatımı değiştiriyorum. tek tek tüm kabukları kaldırıyorum. kiminin altında pis, kirlenmiş, kokuşmuş, bastırılmış duygular; kiminde de iyileşmiş, yenilenmiş olanlar. ama meselem onlarla değil. meselem güzel hatıralar ile. acıtanı söküp atmak kolay. çok kolay. çıksın gitsin istiyor insan. ama güzel olan öyle mi? önce bir gülümseme yayılıyor insanın yüzüne. yaşanan anın hisleri boca oluyor. sonra da gözpınarlarında biriken yaşlar eşlik ediyor bu coşkuya. bazen akıp gidiyor, bazen de içine içine batıyor!
yenilerine kucak açmak için eski anıları yavaş yavaş silmek...
bu yüzden zor. çok zor veda etmek.
devamını gör...
1809.
rüzgarı arkana alıp koşup gittin buralardan. seni de götürdü kokunla beraber. en çok ona üzüldüm. bir daha seni ciğerlerime kadar teneffüs edememek. en çok bu koydu gidişinden geriye kalanlar arasından. o yüzden sen sen ol emi, bir daha birisini terk ederken rüzgara rağmen git. en azından kendine bir anı bırak seni sevene.

esen kal.
devamını gör...
1810.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
1811.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
1812.
kalemimi kırdım memduh abi. yılların kalemiydi oysa. nasıl yazarım ki artık.
devamını gör...
1813.
abu çi çi çi çiii abu çi çii..

vay arkadaş, istediğin şeyi yazabileceğin başlığa istediğim şeyi yazdığım için linçleniyorum, imdattt :)
devamını gör...
1814.
şimdi burada küfür edip sonra ceza alacakken başlık sahibini suçlasam nasıl olur? ama hayır ben öyle bir insan değilim*.
devamını gör...
1815.
başlık sahibi emin misin suçlamaları da üstleniyor musun şu zamlardan sonra böyle başlık açtıysan sen kesin yetkili bi abisin topluyorsun ters yapanları ben bu riske giremem.
devamını gör...
1816.
çok fena insanlar. içim almıyor artık çok kötüler çok...
rabbim neyi bekliyorsun kıyamet kopsun artık. daha kötüsünü mü göreceğiz o zaman çok gözyaşı var.
en çok da içimi acıtan sevdiğim dediklerimin nasıl biri olduğunu görmeyeşim ve beni üzmelerine izin verişim. elimde evet ama o kadar usta değilim üzgünüm, ağlayarak öğreniyorum, tecrübe ediyorum. bana davranıldığı, hissettirildiği gibi kimseye yapmam, kimseden acımı çıkarmam, ben tutamıyorum gözyaşlarımı.
öğreniyorum ama böyle olmasaydı keşke.
hiç iyi değilim.
yargılanmaktan, eleştirilmekten bıktım. bir daha kimselere ne iyiliğine ne kötülüğüne hiçbir şey demem. insanlara karşı yapacağım şey uzak durmak, olabildiğince mesafeli ve haddini bilerek iletişime geçmek.
sağlıklı, huzurlu kalınız.
devamını gör...
1817.
ve iyi geceler
aynı dünyanın, ayrı dünyalarına!
___
yazmışım en son..
devamını gör...
1818.
palavra! dedi işgüzar. ve boynundaki et beniyle uğraşmaya devam etti.
hava ne serin se sıcaktı. bir izmir akşamından beklenecek derecede sakin ve insanın varlığını neşelendiren.
hadi lan oradan işgüzar dedi adam.
kadın bu duruma çok alındı ama bir kaç saniye sürdü alınganlığı.
tepelerinde uçan martıların çığlıklarına takılmıştı.
neden gülüyordu martılar.
ortada komik bir durum yoktu.
kadın adama aşıktı. adam kadını işgüzar bellemişti.
oysa kadın kendini öyle görmüyordu. başkalarının yaptıklarına hep bir merakı vardı.
ve kahvesinden bir yudum aldı, ayakkabılarını çıkardı ve oturdukları bankın üzerinde bağdaş kurdu.
yapmasan bunu dedi adam.
neden dedi.
çıplak ayakla toplum içinde dolaşmak ya da bu şekilde oturmak iyi değil.
kadın sustu... haliyle sustu.
neden aşıktı ki adama? sadece geniş omuzları mı? arada patlattığı saçma sapan esprileri mi?
belki de şu an tam da o an martıların dalga geçtiği noktada kalkması gerekiyordu.
kalktı da.
görüşürüz dedi, bir simit aldı. martılara fırlattı.
devamını gör...
1819.
ne uzun geceydi öyle. bitmek bilmedi tanrım! kaç kabus gördüm, kaç kere o uçurumdan düşüp, rüyalarımda cenazem kaldırılırken açtım gözlerimi bu dünyaya. kaç çocuk doğurdum, kaç kan aktı bacaklarımın arasından, kaç kez çıkmazların içinde anahtarlar aradım aydınlığa çıkan. güneşin doğmasını bekledim hep. ne zaman uyansam bitmeyen bir gecenin soğukluğuna açtım gözlerimi. sonra bir kere daha yumdum, bir kere daha ve son kez olmasını dileyerek bir kere daha. güneş doğmadı. her gece sabahın olmaması için sana yalvaran ben güneşin doğması için açtım göğüslerimi huzurunda. beni şaşırtmadın. o kadar beklememe rağmen doğurmadın güneşi. pardon unutmuşum. "doğmamış ve doğurmamış"tın sen. bunu senden beklemek haksızlıktı. saat 6' ya geliyor ve hala güneş doğmuş değil. hep haksızlığı sen yapacak değilsin. hala haksızca oturmuş güneşi doğurmanı bekliyorum huzurunda.
devamını gör...
1820.
cezbolduğum koca gönlün, sana duyduğum hasreti harlayan.
umut bağlayan, gözlerinin masumluğunda boğulan.
müstesna avuçlarında bir işçi misali çalışan.
acı karanlıklardır hasretinden uyutmayan düşlersiz gecelerim.

haşarı geceler geçit vermese bile düşlerime.
cennetimin en derinindeki ezgisin sol notası kalbimin. 
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim