saniyelik salaklıklar

bugün fazlasıyla yaptığım salaklıklardır. diş fırçasına macun yerine sıvı sabun sıkmak bir tek bana yakışırdı zaten.* çalıştığım cafenin boydan aynası olduğunu unutup kendimi görünce ufak çaplı bir kalp krizi geçirdim.*

flörtümle eskiden oynadığımız oyunları konuşuyorduk. yine işte eskiden çocukken oynadığı bir oyunun adını hatırlamadığını söyledi ve hızlıca şöyle tarif etti; "farming var, asker basıyorsun, sur çekiyorsun" . bazılarınız şu anda oyunu bildi bile. ben, sadece steamde 130 saatim olmasına, steam profil arkaplanımda o oyunun artworku olmasına rağmen 10 dakika boyunca aklımın ucundan bile geçirmedim. age of empires lan tabii ki. nasıl bilemezsin gerizekalı nasıl yani en sevdiğin oyunlardan biri en basit şekilde tarif ediliyor sana. demek ki kafamda farming yap, asker bas ve sur çekten daha öte bi yerdeymiş oyun.

sepet salar mısınız demek için arayan kargocuya kapatırken görüşürüz demek

boş sınav formu göndermek.

bu bir itiraf aslında. şunun yüklenmesini bekledim bir kaç saniye. sorma be goça beni de avladı diyen 1-2 kişi daha çıksın nolurrrr. yaw neyse sonra ss aldım kendimle eğlencem buraya tanım gireceğim ya. yine yaptım aynını. neme lazım dedim ve döndüm yine baktım ya yüklendiyse yaşa basmayayım diye.

eyy yönetim !!! son arzumdur. bu yazarı asın , güneşsiz odalara kapatın.

sigarayı tersten yakmak.

az önce elimde soğuk kahve, ağzımda sigarayla otobüse atladım, kulaklarımda kulaklık..
kartı bastım, biri arkamdan dürtüyor anasını; “kim lan bu?” diye döndüm yolcular, şoför, ağzımdaki sigarayı işaret ediyorlar*
ah bee..
az daha pöfür pöfür sigara içecektim otobüste.

elimdeki sigarayı aradım az önce.

ben bu odaya niye geldim???
hee doğruu...*

uyumadigini gordugun birine uyudun mu diye sormak.

hollanda'da ilk zamanlarım. bir markette bozuk parayla ödeme yapılacağı zaman parayı kasiyere elden vermek yerine onun önünde duran bir makineye atmak ve para üstünü de oradan almak gerekiyordu.

ödemeyi yaptım. makinenin ingilizceye değiştirmeye üşendiğim ekranında bir "5 cents" yazısı gördüm, dedim para üstü gelecek herhalde, bekliyorum. bi 3-4 saniyelik sessiz bir bekleyişten sonra kasiyer felemenkçe bir şeyler söyledi, ben de "5 sent çıkışmadı güzel abim, hakkını helal et" dedi diye varsaydım sebepsiz bir pastoral beklentiyle. role kendimi kaptırıp "aa tamamdır, sorun değil" dedim, vakur bir şekilde gülümseyerek. fedakarlık yaptık tabii o kadar, şovunu yapalım.

neyse sakince hareketlenmeye yöneldim, arkamdan kadın seslendi yine bir şeyler söyleyerek, 5 sent dediğini anladım bi tek. para üstü vermesini beklediğim cihaz meğer benden eksik olan 5 senti talep ediyormuş. elimi nereme sokacağımı şaşırdım, çıkardım bi 5 sent, akabinde koşayazarak uzaklaştım.

saçlara güzelce bakım yağı sürülmüş ve mandal tokayla tutturulmuştur. vakit dolar, yıkama zamanı gelir, banyoya girilir ve su ayarlanır. toka saçtan çıkarılır ve "duş başlığından akan suya" tutturulmaya çalışılır. ağır çekimde yere düşen toka hayretle izlenir ve bir saniyeliğine neden tutmadığına anlam verilemez*. yazar yerdeki tokayla göz göze gelir ve bu olayı utançtan kimseye anlatamayacağı için buraya yazar.

otobüste çantamın içinde harıl harıl telefonumu arayıp, "hay lanet! almamışım" diye dertlendikten sonra telefonu elimde tutuyor olduğumu fark etmek.

nasilsin yerine iyi misin diye sormak.

hangi birini sayayım.
hadi birini yazayım,

ütüyü fişe takıp saç kurutmaya çalışmak. * az kalsın beynim yanıyordu. *

bir daha yapmayayım diye buhar kazanlısından aldım. *

motosikletli: tren gelmeden geçeriz hadi bas gaza. (basamadı)

ha! ekrani kucuk tablet siparis etmek.

cama kafa atip kirip yere dusmek yanlislikla. evet.

insan içinde olduğunu unutup sesli düşünmek, son zamanlarda sürekli yapıyorum dönüp herkes bana bakıyor deli sanılıyorum sanırım

cam kapiyi her seferinde gercek sanip carpiyorum kafami.