yazar : zülfü livaneli
yıl : 2011
ikinci dünya savaşı sırasında yaşanan bir aşkın arka planında tarihin, yahudi soykırımının ve struma gemisi olayının anlatıldığı romandır.
yıl : 2011
ikinci dünya savaşı sırasında yaşanan bir aşkın arka planında tarihin, yahudi soykırımının ve struma gemisi olayının anlatıldığı romandır.
the boston globe - 2020 'nin en sevilen kitabı
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "ermolettin" tarafından 19.12.2020 20:29 tarihinde açılmıştır.
21.
zülfü livaneli’nin sevdiğim kitaplarından biri. her sayfasını elim yüreğimde okusamda anlatım biraz uzun tutulmuş diyebilirim. ( 484 sayfa ) normalde aşk romanı okuyan bir insan değilim ancak elime aldığımda da bunun farkında değildim tamamen benim rast gele aldığım ve yine şans eseri bayıldığım kitaplardan biri. konunun mükemmelliği, yaşananlar ve kitapta anlatılan tarihi olaylarla çok güzel bir uyum yakalanmış.
kitap karekterlerine gelirsek maya, ayşe ve sevgili nadia bu 3 kadın benim için gerçekten çok özel karakterler oldu. kişilikleri ve duruşlarıyla büyüleyiciler. ve tabi ki maximilian wagner..
kitapta yer alan tarihi olaylardan başlangıcı ise hitlerin yahudilere karşı gösterdiği tutumla başlar ve sevgili profesörümüz bir yahudi kızı olan nadia ya aşık olmasıyla olaylar başlar. hatta sevgili profesörümüz zamanında nadiaya evlenme teklifi için "serenade für naida" adlı bir serenad besteler ve kitabımızın adı da buradan gelir.
uzun yıllar sonra amerikadan istanbula gelen sevgili profesörümüzü (wagner) karşılayan ise sevgili maya olur. maya istanbul üniversitesi’nin halkla ilişkiler görevlisidir ve profesörü ağırlamak için seçilen kitabımızın ana karakteridir. istanbul’a gelen wagner maya ve mayanın oğlu kereme bir çok problem çıkarmış, başlarını belaya sokmuş olsada böylelikle wagner’ın aşk hikayeside gün yüzüne çıkmıştır.
beni kitapta etkileyen bir başka olayda kitap da tarihi olaylarla ilgili olarak einstein ‘nın ve atatürkünde yer almasıdır.
keyifle okuyacağınızı düşünüyorum.
kitap karekterlerine gelirsek maya, ayşe ve sevgili nadia bu 3 kadın benim için gerçekten çok özel karakterler oldu. kişilikleri ve duruşlarıyla büyüleyiciler. ve tabi ki maximilian wagner..
kitapta yer alan tarihi olaylardan başlangıcı ise hitlerin yahudilere karşı gösterdiği tutumla başlar ve sevgili profesörümüz bir yahudi kızı olan nadia ya aşık olmasıyla olaylar başlar. hatta sevgili profesörümüz zamanında nadiaya evlenme teklifi için "serenade für naida" adlı bir serenad besteler ve kitabımızın adı da buradan gelir.
uzun yıllar sonra amerikadan istanbula gelen sevgili profesörümüzü (wagner) karşılayan ise sevgili maya olur. maya istanbul üniversitesi’nin halkla ilişkiler görevlisidir ve profesörü ağırlamak için seçilen kitabımızın ana karakteridir. istanbul’a gelen wagner maya ve mayanın oğlu kereme bir çok problem çıkarmış, başlarını belaya sokmuş olsada böylelikle wagner’ın aşk hikayeside gün yüzüne çıkmıştır.
beni kitapta etkileyen bir başka olayda kitap da tarihi olaylarla ilgili olarak einstein ‘nın ve atatürkünde yer almasıdır.
keyifle okuyacağınızı düşünüyorum.
devamını gör...
22.
okurken ağladımmm ender kitaplardan.
livanelinin okuduğum ilk eseri aynı zamanda.
çok severek okuduğum sevgili yazar livaneli diğer kitaplarında da aynı şevk ve arzu ile okumuştum
livanelinin okuduğum ilk eseri aynı zamanda.
çok severek okuduğum sevgili yazar livaneli diğer kitaplarında da aynı şevk ve arzu ile okumuştum
devamını gör...
23.
serenad her bir sayfasını hevesle, merak ederek okuduğum bu kitabın incelemesini yapmak istiyorum. yanı başımda olmasına rağmen ceza ve tevkif evlerinde okumak nasip oldu tarihi olayların güzel bir kurgu ile ustaca satırlara dökülmüş olduğu değerli bir kitap. hem size geçmişte yaşanan olaylar hakkında bilgi veriyor hem de güzel kurgusuyla sizi kendine bağlıyor. zor bir dönemden gectigim için çok daha kısa sürede bitirebilirdim, çok akıcı ve sizi sıkmayan bir kitap sadece yavaş ilerliyor. farklı milletler olsa bile ortak acılar yaşayan üç kadının çektiği zorlukları okumak yürek burkuyor. buraya çok sevdiğim bir alıntıyı bırakmak istiyorum.
hem maya, hem ayşe, hem mari, hem daha resmini bile görmediğim nadia idim. hem müslüman hem yahudi hem katolik'tim. yani insandım insan.
hepimiz sadece insanız, hepimizin hisleri ve bir kalbi var. kişiyi bir kalıba sokmadan önce onun senin gibi bir insan olduğunu anlamalısın. hepimiz birbirimizin sesini duymalı yardım etmeliyiz ve birbirimize saygı minnet duymalıyız insanın değerinin sadece insan oluşundan geldiği din milliyet cinsiyet renk siyaset gibi birtakım ön sıfatlarla ayrımcılığa uğratılmadığı bir hümanizm anlayışı
herkese birçok şey katabileceğini düşündüğüm bir kitap, mutlaka okunmalı. max ve nadia ikilisi ise içimde hep derin bir yara olarak kalacak...
en büyük ajan max :)
hem maya, hem ayşe, hem mari, hem daha resmini bile görmediğim nadia idim. hem müslüman hem yahudi hem katolik'tim. yani insandım insan.
herkese birçok şey katabileceğini düşündüğüm bir kitap, mutlaka okunmalı. max ve nadia ikilisi ise içimde hep derin bir yara olarak kalacak...
en büyük ajan max :)
devamını gör...
24.
"lütfü zivaneli"nin yazmış olduğu ve struma gemisi olayında karısı nadia'yı yitiren profesör maximillian wagner'ın yıllar sonra türkiye'ye gelişinin ardından maya duran ile tanışmasının ardından geçmişe uzanan yolculuğu anlattığı söylenebilir.
bir aşkı anlatmasının yanı sıra yazarın bu kitap için ciddi araştırmalar yaptığı da âşikâr.
soykırımları, ırkın yüzünden değersiz görülmeyi, ölüme terk edilmeyi dönemin yaşantısını ustalıkla işliyor.
36 yaşındaki maya'nın oğlu kerem'in bilgisayarında porno izlemesi bile yazarın dikkat ettiği bir diğer konu, maya'nın eski kocasına dair duyguları, kadın olduğu için kendisine duyulan ön yargılarla mücadelesi, yalnız bir anne olmanın yükü, hayatta var olmaya çalışırken yolunun profesörle kesişmesi, ona karşı bir şefkat beslemesi, onu ısıtmak için soyunmak zorunda kalması ve seviştiklerinin sanılması gibi pek çok olayı da içeriğinde barındırıyor.
kitabın son sahnesi bence unutulmazdı.
profesörün karısı hiç ölmeseydi ne olurdu?
maximillian wagner'ın kitap boyu acı çektiği hissedilir nitelikteydi, sevdiğin insanı yitirip bir ömür onsuz yaşamanın ölü olmaktan hiçbir farkı yoktur.
bir aşkı anlatmasının yanı sıra yazarın bu kitap için ciddi araştırmalar yaptığı da âşikâr.
soykırımları, ırkın yüzünden değersiz görülmeyi, ölüme terk edilmeyi dönemin yaşantısını ustalıkla işliyor.
36 yaşındaki maya'nın oğlu kerem'in bilgisayarında porno izlemesi bile yazarın dikkat ettiği bir diğer konu, maya'nın eski kocasına dair duyguları, kadın olduğu için kendisine duyulan ön yargılarla mücadelesi, yalnız bir anne olmanın yükü, hayatta var olmaya çalışırken yolunun profesörle kesişmesi, ona karşı bir şefkat beslemesi, onu ısıtmak için soyunmak zorunda kalması ve seviştiklerinin sanılması gibi pek çok olayı da içeriğinde barındırıyor.
kitabın son sahnesi bence unutulmazdı.
profesörün karısı hiç ölmeseydi ne olurdu?
maximillian wagner'ın kitap boyu acı çektiği hissedilir nitelikteydi, sevdiğin insanı yitirip bir ömür onsuz yaşamanın ölü olmaktan hiçbir farkı yoktur.
devamını gör...
25.
ne tarz kitaplar okuduğumu bilen sevdiğim bir hanımefendinin önerisi üzerine okumaya başladım. bu derece hoşuma gideceğini sanırım o da tahmin edemezdi. ona bir teşekkür borçluyum. keyifli okumalar dilerim.
aslında değerlendirme yazısı yazmak istemiyordum. kitabı kendi düş diyarımda yorumladım ve yıldızladım. fakat düşüncelerimi yazıya dökmememin bu denli etkilendiğim romana haksızlık olduğunu düşündüm. anladığınız üzere bu kitap beni çok etkiledi. kendisi zülfü livaneli'nin okuduğum ilk kitabıdır. kitabı okurken farklı ruh hallerinde dolaşıp durdum. umut ve nefret doldum. bir kitapta okuyucusuna aynı anda birçok alakasız duyguyu bir arada hissettirebilmek güçlü bir kalem gerektirir. kitapta süslü, romantik cümleler yok denilecek kadar az. bu da romanda ağdalı anlatıma önem veren birinin eleştirilerine açık hale gelmesine sebebiyet veriyor. bazı okurlar kitabın teknik açıdan çok yetersiz olduğu yönüne dikkat çekmiş. ben profesyonel bir yorumcu değilim*, sıradan bir okuyucuyum fakat bence teknik açısından tam da olması gerektiği gibiydi. zaman geçişleri son derece başarılıydı. öyle olmasa bile benim gözümde teknik açıdan kusursuz fakat boş bir ideolojiyi anlatıp duran bir roman; teknik açıdan çok da başarılı olmayan lakin düşüncelerinin dikkate değer olduğu görülen bir romanın yanında zerre tanesidir. serenad'tan bir romandan alabileceğim en yüksek verimi aldım. hatta benim için bir romandan fazlası. zihnimdeki kapıları açıp kapatıp durdu. kitabı okurken sürekli bir sorgulama, anlamlandırmaya çalışma durumundaydım. zülfü livaneli, kitapta bireysel ve toplumsal meseleleri çok güzel yermiş. sol ideolojiyi barındıran kitaplar okumayı seviyorsanız kesinlikle okumanızı tavsiye ederim. "elveda max, elveda nadia."
her bir insanın hikâyesi, bizi kendi başımızdan geçen olaylar kadar ilgilendirirdi. yeter ki kendi gerçekliği içinde kavransın. her hikâye, sonuçta insan varoluşunun bir hikâyesi değil miydi? ve akıp giden hayatın?
aslında değerlendirme yazısı yazmak istemiyordum. kitabı kendi düş diyarımda yorumladım ve yıldızladım. fakat düşüncelerimi yazıya dökmememin bu denli etkilendiğim romana haksızlık olduğunu düşündüm. anladığınız üzere bu kitap beni çok etkiledi. kendisi zülfü livaneli'nin okuduğum ilk kitabıdır. kitabı okurken farklı ruh hallerinde dolaşıp durdum. umut ve nefret doldum. bir kitapta okuyucusuna aynı anda birçok alakasız duyguyu bir arada hissettirebilmek güçlü bir kalem gerektirir. kitapta süslü, romantik cümleler yok denilecek kadar az. bu da romanda ağdalı anlatıma önem veren birinin eleştirilerine açık hale gelmesine sebebiyet veriyor. bazı okurlar kitabın teknik açıdan çok yetersiz olduğu yönüne dikkat çekmiş. ben profesyonel bir yorumcu değilim*, sıradan bir okuyucuyum fakat bence teknik açısından tam da olması gerektiği gibiydi. zaman geçişleri son derece başarılıydı. öyle olmasa bile benim gözümde teknik açıdan kusursuz fakat boş bir ideolojiyi anlatıp duran bir roman; teknik açıdan çok da başarılı olmayan lakin düşüncelerinin dikkate değer olduğu görülen bir romanın yanında zerre tanesidir. serenad'tan bir romandan alabileceğim en yüksek verimi aldım. hatta benim için bir romandan fazlası. zihnimdeki kapıları açıp kapatıp durdu. kitabı okurken sürekli bir sorgulama, anlamlandırmaya çalışma durumundaydım. zülfü livaneli, kitapta bireysel ve toplumsal meseleleri çok güzel yermiş. sol ideolojiyi barındıran kitaplar okumayı seviyorsanız kesinlikle okumanızı tavsiye ederim. "elveda max, elveda nadia."
her bir insanın hikâyesi, bizi kendi başımızdan geçen olaylar kadar ilgilendirirdi. yeter ki kendi gerçekliği içinde kavransın. her hikâye, sonuçta insan varoluşunun bir hikâyesi değil miydi? ve akıp giden hayatın?
devamını gör...
26.
"aramızdaki temel fark ne, biliyor musun? sen insanlara baktığın zaman üniformalar, bayraklar ve din görüyorsun!"
"peki, sen ne görüyorsun bakalım?"
"insan, sadece insan. seven, acı çeken, acıkan, üşüyen, korkan bir insan."
alıntısı ile aklımda kalan etkileyici bir livaneli eseri.
yazarı bu kitabıyla tamamen tesadüf eseri tanıdım. sonrasında kitaplarının çoğunu okudum, bazılarını yazarın potansiyeline göre düşük bulsam da hâlâ hayranı ve takipçisiyim.
devamını gör...
27.
harikadır, şairane anlatımın doruklarını yaşatır... ama bana kalırsa huzursuzluk daha sarsıcı daha etkileyici bir romandır... serenad çok güzel bir kitap olsa da ana hikayenin girişi biraz daha ilerleyen sayfalarda gelmektedir...
devamını gör...