tiyatro-oyun-piyes / edebiyat
10 / 10
puan ver

öne çıkanlar | diğer yorumlar

the glass menagerie*, bir tennessee williams oyunudur ve 1944 yılında chicago'da, civic theatre tarafından prömiyer yapmıştır. 1945'te de oyunun metni yayınlanmıştır. yakaladığı başarı ve olumlu eleştirilerin ardından 1945'te new york eleştirmenler birliği ödülü almış ve broadway'ye taşınmıştır. sırça hayvan koleksiyonu, tennessee williams'ın çağdaş klasikler arasına girmiş en önemli eserlerinden biridir.

türkçe'ye ilk çevirisi can yücel tarafından "sırça kümes" olarak 1964 yılında yapılmıştır. daha sonra 2000 yılında aytuğ iz'at tarafından "sırça hayvan koleksiyonu" adı ile, hem özgün adına hem de asıl metne sadık kalarak yeniden çevrilmiştir ve mitos boyut yayınları tarafından basılmıştır. bu çeviride, williams tarafından belirlenen sahneleme notları özenle belirtilmiştir.

oyun, temelde bir yüzleşme ve anımsama oyunudur. 1930'lu yıllarda, büyük buhran'ın hemen sonrasında sıkıntılar içinde hayatını devam ettiren bir aileyi konu alır. williams'ın, toplumsal ve dönemsel şartların etkisinde olduğu en öne çıkan oyunudur aynı zamanda. yükselmekte olan kapitalizm ve yaklaşmakta olan ikinci dünya savaşı'nın etkisinde, geleneksel ailenin çöküşünü ele alan güçlü bir dramatik yapıya sahiptir.
her ne kadar karakterler üzerinden ilerlese de, bu oyun aslında williams'ın kendisi için bir yüzleşme ve anımsama oyunudur ve kendi ailesinden izler taşır karakterler.

oyunda beş karakter vardır ama dört kişiliktir. beşinci karakter sadece bahse konu olan ve büyük bir fotoğraftan ibaret olan, yıllar önce ailesini terketmiş "baba"dır.
diğer karakterler:
amanda wingfield, oyundaki anne figürüdür ve williams'ın annesi ile derin benzerlikler taşır. güneyli bir soylu olması da buna dahil. orta yaşlı, kısa boylu, eskiye takıntılı, hayat dolu ve paranoyak bir hayata sahip bir kadın. çok güçlü yanları var, bunun yanında acınası tarafları da var. cevval bir kadın olmasına karşın, sığ bakış açısıyla zaman zaman kırıcı ve yıpratıcı; bir yandan da sevkatli bir karakter. baskın ve otoriter bir figür.
ben bu karakteri biraz çehov'un martı oyunundaki arkadina karakterine benzetirim.

tom wingfield, amanda'nın oğlu ve oyunun anlatıcısıdır aynı zamanda. oyun tom karakterinin anlatımı ile başlar. williams'ın bir bakıma kendini aynaladigi karakterdir. tucarethanede çalışan ama edebiyata ve sinemaya meraklı, hayalleri olan ama ailesine bakmak zorunda olduğu için hayalleri ve gerçekleri arasına sıkışmış bir karakter. vicdansız olmasa bile zaman zaman içinde bulunduğu şartlardan kurtulmak için acımasız davranabilen genç bir adam.

laura wingfield, amanda'nın kızı, tom'un ablası. çocukken geçirdiği bir rahatsizliktan dolayı bir ayağı aksak ve tabanlikli, bazı ruhsal problemlere sahip, kendisini biriktirdiği cam heykellerden oluşan hayvan koleksiyonun bir parçası olarak gören ve williams'ın kardeşi rose'un bir aynalaması olarak karşımıza çıkan merkez ve derinlikli karakter.

jim o'connor, laura ve tom'un eski okul arkadaşı ve görücü olarak karşımıza son sahnede çıkan genç bir adam. oyundaki gerçekle ilişkili tek karakter olan kişidir aynı zamanda.

oyunun temel çatışmasını oluşturan karakter aslında amanda karakteridir. çocukları üzerinde otoriter bir tutumu olan bu karakterin bir kurtuluş olarak gördüğü laura'yı evlendirme arzusu, tom'un ilgi alanlarını küçümsemesi ve baskı kurması, sürekli kendi gençliği ile onları kıyaslaması çatışmayı besleyen önemli unsurlardır. amanda-tom ilişkisi, amanda-laura ilişkisi, tom-laura ilişkisi ve tom-aile ilişkisi üzerinden de, babanın evi terketmesinin aile bireyleri üzerindeki etkisi sağlam dramatik yapı ile ele alınmıştır.

oyunda ışıkkullanımı alışılagelmişin dışındadır. hayali bir ortam yaratmak adına loş bir ışık ve sahnedeki karakterlere fovuslanmis ışık şeklinde kullanılır. bazı sahnelerde amanda ve tom asıl diyaloğu sürdürse de ışık öylece duran laura'nın üzerinde yoğunlaşacak şekilde tasarlanmıştır. bu da bizlere hem tom ve amanda'nın ortak paydasinin laura, hem de williams'ın kırılma noktasının kardeşi rose olduğunu güçlü bir şekilde hissettirir.

bunun yanında "projeksiyon perdesi" kullanımı mevcuttur. sahne ozelindeki önemli detaylar, replikler veya görüntülerin dikkatten kaçmaması ve güçlü dramatik yapıyı beslemesi adına özellikle koyulmuştur.

amanda, sürekli olarak kendi gençliği üzerinden kıyaslama ile çocuklarını baskılama eğilimindedir. yüzeysel bir tutumu vardır. ne tom'un hayalleri ne de laura'nın özel durumu onu geleneksel aile akışının dışına çıkarmaya yetmez.

dramatik örgüsü, dili, betimlemeleri ile hikayenin bütününe sinmiş kaotik ve gotik tema okurken de gayet hissedilir bir şekilde okuyucuya hissettirilir. tom'un kapıyı çarparak evden çıkışı, döküntü merdivenlerden inişi, laura'nın hayvanciklari ile bakismasi, evin ortasındaki halı, evin kokusu... bütün detayları okuyucunun zihninde imge belirecek şekilde, altını çizme gereği duymadan anlatması bakımından benim için çok özel bir metin haline getiriyor oyunu.


oyun, türkiye'de ilk olarak 1997'de yıldız kenter ekibi ile izmir devlet tiyatrosu tarafından, can yücel çevirisi ile sahnelemmistir. yine yıldız kenter yönetiminde kent tiyatrosu tarafından 2002 ve 2003 yıllarında sahnelemmeye devam etmiştir. bunun yanında birçok devlet ve özel tiyatro tarafından sahnelenen oyun son olarak, aytuğ iz'at çevirisi ile istanbul şehir tiyatroları'nda yıldırım fikret urağ yönetmenliğinde tekrar sahnelenmiştir.

oyun kitabı okumayı sevenlere şiddetle tavsiye edilir. kitabı ya da pdf bulamayanlar bana yazsın, kendi ellerimle yazdığım pdfi yollarım. bu oyunla ilgili sahne ödevim olduğu sırada, kitabı ve düzgün bir pdfi bulamadigim için, bozuk bir pdften tekrar yazmıştım ve aynı zamanda metne de çalışmış olmuştum.isten artan zamanlarda bir hafta sürdü yazmam. denk geldiğim an kitabını da alacağım ama, kitap dokusu bir başka.

edit bazı önemli sahne ve tiratlar


amanda- bir pazar günü, blue mountain’da, anneniz için tam on yedi görücü geldi.
hani, çoğu kereler onları oturtacak yeterli sandalyemiz bile olmazdı. zenci uşağı
papazın evine yollayıp, açılıp katlanan sandalyeler getirtirdik.

tom - o kadar kısmeti nasıl ağırlayabildin?

amanda konuşma sanatını bilirdim.

tom konuşabildiğine bahse girerim.

amanda o zamanın kızları nasıl konuşulacağını bilirlerdi, bunu gördüm ve
yaşadım



amanda -önce daktilo hocana uğrayıp, kendimi annen diye takdim ettim. senin
kim olduğunu bilmiyordu. ‘‘wingfield,’’ dedi, ‘‘okulda bu adla kayıtlı bir öğrenci yok!’’
ona ısrarla okulda bu adla kayıtlı öğrenci olduğunu söyledim, hem de ocak başından
beri derslere devam ettiğini…
‘‘acaba,’’ dedi, ‘‘şu çok utangaç kız olmasın! sadece birkaç derse katılıp sonradan
bırakmıştı.’’
‘‘hayır,’’ dedim, ‘‘laura, benim kızım, altı haftadan beri her gün okula muazzam devam
etti.”
“izninizle,” dedi. yoklama defterini çıkardı. orada adın yazılıydı, hem de çok net bir
şekilde. okula gitmediğin günlerin tamamı işaretlenmişti, ta ki artık bir daha gelmez
deyip okulu terk ettiğine inandıkları güne kadar.
buna rağmen, ben dedim ki, “hayır, bunda mutlaka bir yanlışlık olmalı! kesinlikle
kayıtlar birbirine karıştırılmıştır!”
buna karşın o da dedi ki, “hayır… şimdi onu daha iyi hatırlıyorum. elleri titrediği için
doğru tuşlara basamıyordu! ona ilk kez hız testini verdiğimizde tamamiyle
dökülüverdi… midesi bulandı ve güçlükle tuvalete yetiştirildi! o sabahtan sonra bir
daha gözükmedi. eve telefon ettik, ama hiç cevap alamadık.” ahh, ahh ben şu meşhur
bar’da çalışırken, sanırım, şeylerimi gösterirken… (elleriyle göğüslerini işaret eder)
ah! öylesine güçsüz hissettim ki kendimi, zorla ayakta durabildim! bana bir bardak su
verdiklerinde oturmak zorunda kalmıştım! elli dolar okul ücreti, bütün planlarımız…
seninle ilgili umut ve hayallerim… akıp gitmişti, işte, öylesine gidivermişti.
(laura derin bir nefes alır ve zorla ayaklarının üstüne dikilir. gramofonun yanına gider ve kurmaya
başlar)
ne yapıyorsun?



amanda- (umutsuzca büyük el çantasını karıştırır) peki hayatımızın geri kalan kısmında
ne yapacağız? evde oturup gelip geçeni mi seyredeceğiz? şu sırça hayvan
koleksiyonuyla mı eğlendireceğiz kendimizi, ha tatlım? ömür boyu, şu babanın bizi
terk edişini hatırlatan eski fotoğraflara mı bakıp duracağız? bir kariyerimiz
olmayacak… bundan vazgeçtik, çünkü kusmamıza neden oluyordu! (acıyla güler)
alışkanlıklarımızdan başka neyimiz var? bir iş yapmak için hazırlıklı olmayan, evde
kalmış bir kızın başına nelerin geleceğini çok iyi biliyorum. güneyde böyle acınacak
olay çok gördüm… kız kardeşinin kocasının veya ağabeyinin karısının zorla tahammül
ettiği birisi olmak… bu küçücük odaya tıkılmış… hısımlarının bir biri peşi sıra ziyaret
ettiği… yuvası olmayan bir kuş gibi… ve hayatı boyunca aşağılanarak! kendimiz için
çizdiğimiz geleceğin haritası bu mu? yemin ederim ki, düşünebildiğim tek seçenek de
bu! (durur) pek de çekici görünmüyor değil mi? (tekrar durur) doğal olarak… bazı kızlar
evlenir.
(laura sinirlice ellerini ovuşturur)
hoşlandığın bir oğlan olmadı mı hiç?



tom -rubicam meslek koleji’ndeki fiyaskodan sonra laura’ya bir görücü bulma fikri
annemin zihnini her geçen gün daha fazla meşgul etmeye başlamış, giderek bir saplantı
halini almıştı. sanki bir evrensel ruh gibi, bir görücü centilmenin hayali küçük evimizi
esir almıştı.

bu görüntünün, bu heyulanın, bu umudun evimizde gezinmediği tek akşamımız
olmazdı… hatta ondan söz edilmediği zamanlarda bile, o, annemin asık suratında ve
kız kardeşimin endişeli, özür dileyen bakışlarında varlığını devam ettiriyordu… tıpkı
wingfieldsler için duvara asılan bir ferman gibi!
annem, yalnızca sözde kalmayan, aynı zamanda eylemci bir kadındı. derhal planladığı
yönde mantıki adımlar atmaya başladı. kış sonuna doğru, yani baharın ilk günlerinde…
kuşu kuluçkaya yatırmadan evvel, yuvaya çekidüzen vermek için, daha fazla paraya
gerek olduğunu fark eden annem… telefon başından idare ettiği büyük bir kampanya
başlattı. “ev yapanın yoldaşı” isimli derginin satışları için aboneler buluyordu. bu tür
dergilerdeki yazı dizileri, genelde şöylesine hayalleri olan, okumuş yazmış hanımlara
hitap eder: bir kupadan çıkmışçasına diri duran memeler, ince, düzgün bir bel,
yuvarlak ve yumuşak kalçalar, sonbaharda yanmış bir odun gibi görünen kara gözler,
bir müzik aletinin telleri üzerinde kayarcasına hareket eden parmaklar ve etrüsk
heykelleri gibi güçlü bir beden.



tom isa adına, ben kimim?
amanda (titreyerek) sakın kullanma…
tom …kullanırsam n’olacak?
amanda …o ifadeyi benim yanımda…
tom tanrım!
amanda …değil! sen aklını mı kaçırdın?
tom kaçırdım, evet tamamen, delirttiniz beni!
amanda senin neyin var öyle? seni, koca kafalı!
tom hiçbir şeyim yok! hiç…
amanda sesini alçalt!
tom bir şeyciğim yok bu evde. bana ait tek bir şey bile! her şey…
amanda bağırma!
tom dün kitaplarıma el koydun! bunu yapabildin…
amanda şu iğrenç romanı kütüphaneye geri verdim, evet! şu, kaçık lawrance’in
yazdığı utanç verici kitabı…
(tom acı bir kahkaha atar)
hastalıklı kafaların ürettikleriyle, ya da onlara değer verenlerle baş edemem ben!
(tom daha şiddetli güler).
ayrıca böylesine bir pisliğin evime gelmesine de izin veremem! hayır, hayır, hayır!
tom evin mi, evin ha! kirasını kim ödüyor, kim kendisini onun içinde hapsediyor…
amanda (acı bir çığlık atar) sakın buna başlamaya cesaret etme…
tom hayır, hayır, böyle şeyler söylememeliyim! sadece yapmam gereken şeyi…
amanda bak sana ne diyeceğim…
tom artık daha fazla dinlemek istemiyorum!



tom benim ne yapmaya çalıştığımı sanıyorsun sen? benim de sabrımın sonunda
tükeneceğini bilmiyor musun, anne? biliyorum, biliyorum. senin için hiçbir önemi
yok… ne yaptığımın, ne olmak istediğimin… ikisi arasındaki uçurumun! sen bunu hiç
düşünmezsin ki…
amanda sanırım utanç duyduğum şeyler yapıyorsun sen. sırf bu yüzden böylesine
hırçın davranıyorsun. her akşam sinemaya gittiğine inanmıyorum. hiç kimse allahın
her akşamı sinemaya gitmez. aklı başında hiç kimse, senin yutturmaya çalıştığın gibi,
her akşam sinemaya gitmez. insanlar gece yarısına doğru sinemaya gitmezler,
sinemalar da gecenin ikisinde sona ermez. yerlerde sürünürcesine geri geliyorsun.
ayrıca, manyakça sözler de ağzından saçılıyor. üç saat uyuyup, tekrar işe gidiyorsun.
ah, orada nasıl çalıştığını hayal edebiliyorum. iki sallan bir yaslan, çünkü daha
fazlasını yapmaya gücün yok.
tom (delirmiş gibi) hayır, daha fazla takatim yok!
amannda işini böylesine savsaklamaya ne hakkın var? hepimizin güvenliğini
tehlikeye atmaya? nasıl idare edebileceğimi düşünebiliyor musun, eğer sen…
tom bak, dinle! şu ayakkabı mağazasındaki işe bayıldığımı mı sanıyorsun?
(amanda’nın üzerine eğilir)
avrupalı ayakkabıcılara âşık olduğumu mu düşünüyorsun? şu seloteks kaplamalı
yerde, floresan ışıklarının altında elli beş sene geçireceğimi mi sanıyorsun? bak!
sabahları oraya gitmektense, birisinin demir çubukla beynimi patlatmasını tercih
ederim! bekle giderim! her sabah gelip de şu kahrolası “kalk ve ışılda! kalk ve ışılda!”
demiyor musun, ben de kendi kendime “şu ölü insanlar ne kadar şanslı!” diyorum.
fakat yine de kalkıp işe gidiyorum. ayda altmış beş dolar için bütün rüyalarımdan,
olmak istediklerimden ve hayallerimden vazgeçiyorum! sen de bencil diyorsun… evet,
tek kendimi düşünüyorum… neden… bak, eğer bencillik düşündüğüm şey ise, anne,
ben de onun gibi olurdum… gitmiş! (babasının fotoğrafını işaret eder) yolların beni
götüreceği son noktaya kadar! (annesinin yanından geçerken, annesi kolundan tutar) tutma
beni, anne!
amanda nereye gidiyorsun?
tom sinemaya gidiyorum!
amanda bu yalana inanmıyorum!
(tom ona doğru bir hamle yapar, eğilip onun zayıf bedenini kaplar. annesi geri geri gider, zorla
nefes alıp vermektedir)
tom esrar inlerine gidiyorum. evet, esrar inleri, günahkârların ve suçluların
takıldığı inlere, anne. hogan çetesi’ne katıldım, kiralık bir katilim ben, bir keman
kutusunun içinde makineli tüfek taşıyorum! vadide bir dizi ev işletiyorum! bana cani
diyorlar, cani wingfield; ve ben iki yüzlü bir hayat yaşıyorum, gündüzleri
ticarethanede çalışan, dürüst, basit bir mağaza işçisi, geceleri ise yeraltı dünyasının
dinamik çarı, anne. kumarhanelere takılıyorum, rulet masasında servetler
harcıyorum. gözümün birine sahte bir maske takıyorum, bir de takma bıyık, bazen de
yeşil bir peruk takıyorum. bu durumlarda bana… “el diablo”, yani “iblisin kedisi”
diyorlar! ah, seni uykusuz bırakacak ne de çok şey anlatabilirim! düşmanlarım burayı havaya uçurmaya hazırlanıyor. gecenin birinde hepimizi göğe şutlayacaklar! ben çok
mutlu olacağım, tabii siz de! siz yükselecek, süpürgenizle uçacak ve blue mountain’a
on yedi görücüyle varacaksınız! seni gidi, çirkin, geveze… cadı…



tom aya gitmedim, daha uzaklara gittim… iki yer arasındaki mesafeyi dört kez
katettim. bir ayakkabı kutusunun üzerine yazdığım şiirden birkaç gün sonra işimden
atıldım ve saint louis kentini terk ettim. bu yangın merdivenini son defa indikten
sonra, uzayın sırlarını hareket halinde yakalayabilmek için babamın ayak izlerini takip
etmeye başladım. oldukça uzun seyahatlere çıktım. içinden geçtiğim kentler, sanki ölü
yapraklara benziyordu. o yapraklar ki, renkliydiler ama dallarından koparılmışlardı
bir kere. bir yerlerde konaklayabilirdim. ama peşinde olduğum bir şey vardı. farkında
olmadan üzerime geliyor, beni ansızın yakalıyordu. belki tanıdık bir müzik. belki de
camdan bir parça. yabancı bir kentteyim belki de, gece yarısı sokaklarda, yol arkadaşı
bulmadan önce. ışıkları yanan bir parfüm dükkânının vitrininin önünden geçiyorum.
pencerede renkli, camdan yapılmış şişeler var; küçük, şeffaf şişeler, cicili bicili; sanki
gökkuşağı yere inmiş gibi. sonra aniden kız kardeşim omuzuma dokunur. geriye
dönüp gözlerinin içine bakarım. ah, laura, laura… seni geride bırakmak isterdim ama
ben, sandığından daha da bağlıyım sana! bir sigara yakarım, sokağı geçerim, sinemaya
ya da bir bara takılırım, içki alırım, bir yabancıyla konuşurum… şamdanını söndürecek
olan herhangi bir konudan takılırım.
(laura mumları söndürmek için eğilir)
bu günlerde dünya şimşeklerle aydınlanıyor! şamdanını söndür laura… haydi
eyvallah!...
(laura mumları söndürür)
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"sırça hayvan koleksiyonu" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim