bir gece başımızı alıp gitsek diyorum

bir gece başımızı alıp gitsek diyorum
bir deniz kenarı mı olur
bir dağ başı mı olur
kaçsak bu kalabalıktan
bir yer bulsak kendimize
düzenli yaşamalardan uzakta
bir yanımızda şehrin ışıkları
bir yanımızda kucak dolusu yıldızlar
orada hiç yemesek hiç uyumasa
hiç düşünmesek yarını
sonra unutsak sıkıntısını günlerin
gecenin karanlığını
sonra bıraksak kendimizi sevgiye erdemliğe mutluluğa
her nefes alışta duysak yaşadığımızı
sonra kaybolsak bu özgürlükte
bu hazda
bu derin aydınlıkta
sonra sabah
sonra paydos
sonra kurtuluş
sonra ölüm

ümit yaşar oğuzcan
devamını gör...
bu düzenli yaşamalar olmasa diyorum
bu sabah kahvaltıları demli çaylar
kızarmış ekmek dilimleri
sonra giyinmek bir şey umarak aynalardan
sonra düşmek yollara son otobüse yetişmek
sonra çalışmak akşama kadar
sigara dumanları beylik konuşmalar
dört yanın taştan heykellerle dolu
kime seslenirsen sağır
ne yana bakarsan bir beyaz duvar
sonra kulaklarında bu şehrin uğultusu
alabildiğine bir bezginlik yüreğinde
sonra o geçmek bilmeyen saatler
sonra akşam
sonra paydos
sonra yalnızlık
sonra keder
bir gece başımızı alıp gitsek diyorum
bir deniz kenarı mı olur
bir dağ başı mı olur
kaçsak bu kalabalıktan
bir yer bulsak kendimize
düzenli yaşamalardan uzakta
bir yanımızda şehrin ışıkları
bir yanımızda kucak dolusu yıldızlar
orada hiç yemesek hiç uyumasa
hiç düşünmesek yarını
sonra unutsak sıkıntısını günlerin
gecenin karanlığını
sonra bıraksak kendimizi sevgiye erdemliğe mutluluğa
her nefes alışta duysak yaşadığımızı
sonra kaybolsak bu özgürlükte
bu hazda
bu derin aydınlıkta
sonra sabah
sonra paydos
sonra kurtuluş
sonra ölüm.
devamını gör...
bildiğim tek şiiri, onu da seviyorum:


hiroşima

önce, bir bulut yükseldi
yerden göğe doğru.
ben gördüm,
akahito gördü
yuhara gördü,
hisaki gördü,
yaşayanların hepsi gördüler.
şimdi yaşayanlar diyorum,
oysa ben kaldım,
onlar öldüler..

memede çocuklar öldü,
pirinç tarlasında kadınlar öldü,
çiçekler öldü,
kuşlar öldü
ve sevgilim sanuki öldü.
sanuki'yi seviyordum,
sanuki öldü,
sanuki öldü..



ateşten top kayboldu göklerde,
ardından
bir ölüm sessizliği çöktü şehre.
bulutlar gitti,
renkler gitti,
sesler gitti.
gülerken ölmüştü babam,
anam chiyo-ni ağlıyordu
ve kız kardeşim shirara.
ah shirara,
o da saçlarını tararken öldü.
shirara, ah sürara,
aynada unuttu gençliğini..

ve ben yamamura,
bizim sokaktan bir ben sağ kaldım,
bizim sokağın ağaçları da öldü..

ve ben yamamura,
17 yıl geçti aradan,
hala yaşıyorum,
ağaçları, çiçekleri görmeden..

ben yamamura,
kör, sağır,
çoktan öldüm,
kimse farkında değil.



ümit yaşar oğuzcan
( 1926 - 1984 )
devamını gör...

beşinci mektup

ayrılık diye bir şey yok.
bu bizim yalanımız.
sevmek var aslında, özlemek var, beklemek var.
şimdi neredesin? ne yapıyorsun?

güneş çoktan doğdu.
uyanmış olmalısın.
saçlarını tararken beni hatırladın, değil mi?
öyleyse ayrılmadık.
sadece özlemliyiz ve bekliyoruz.

zamanı hatırlatan her şeyden nefret ediyorum.
önce beklemekten.
ömür boyunca ya bekliyor ya bekletiyor insan.
ikisi de kötü, ikisi de hazin tarafı yaşantımızın.

bir çocuğun önce doğmasını bekliyorlar,
sonra yürümesini, konuşmasını, büyümesini...
zaman ilerliyor, bu defa para kazanmasını,
kanunlara saygı göstermesini,
insanları sevmesini, aldanmasını, aldatmasını bekliyorlar.

ve sonra ölümü bekleniyor insanoğlunun.
ya o? ya o?
insanlardan dostluk bekliyor, sevgilisinden sadakat,
çocuklarından saygı ve bir parça huzur bekliyor,
saadet bekliyor yaşamaktan.

zaman ilerliyor, bir gün o da ölümü bekliyor artık.
aradıklarının çoğunu bulamamış,
beklediklerinin çoğu gelmemiş bir insan olarak
göçüp gidiyor bu dünyadan.

işte yaşamak maceramız bu.
yaşarken beklemek, beklerken yaşamak
ve yaşayıp beklerken ölmek!

özleme bir diyeceğim yok.
o kömür kırıntıları arasında parlayan bir cam parçası.
o nefes alışı sevgimizin, kavuşmalarımızın anlamı.
o tek güzel yönü bekleyişlerimizin.

insanlığımız özleyişlerimizle alımlı,
yaşantımız özlemlerle güzel.
özlemin buruk bir tadı var, hele seni özlemenin.
bir kokusu var bütün çiçeklere değişmem.
bir ışığı var, bir rengi var seni özlemenin, anlatılmaz.

verdiğin bütün acılara dayanıyorsam;
seni özlediğim içindir.
beklemenin korkunç zehri öldürmüyorsa beni;
seni özlediğim içindir.
yaşıyorsam; içimde umut varsa,
yine seni özlediğim içindir.

seni bunca özlemesem; bunca sevemezdim ki!
devamını gör...
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

kanser

bütün denizlerin aynı limana çıkması neden?
neden gökyüzünün bu sınırsız karamsarlığı?
yitirecek neyimiz var ki umutlarımızdan başka?
ve batacak başka bir gemimiz mi kaldı?

dev bir ağaç yapraklarını döküyor içimizde
nereye baksak her haliyle o çıldırtan sonbahar
kaç yüz org birden çalınıyor, duyuyor musun?
hani o birlikte söylediğimiz şarkılar?

ne oldu o düşlere? nerde o iyimserlik
biz seninle şatolar kurmadık mı bir zaman
şimdi biz o değiliz sanki, hiç o olmamışız,
sanki bir şey var incinen dağılan bozulan.

şu martının kanatları neden kırık biliyor musun?
bu adamı dört duvar içine kim koydu sensiz?
eğil bir kuyuya seslen, yankılanan benim hep
benim içimde can verdi o gök o deniz!

sonunda tek başımayım, bak böyle bıçaklanmış!
biliyorum bir ölü var, ama ne? ama kim?
soğuk, merhametsiz kollarıyla sarmış her yerimi
bir kanser tümörü gibi büyüyor çaresizliğim
devamını gör...
görür görmez aklıma lise anılarımı getiren başlık. kendi çapımda şiir yazar facebook'da notlar kısmında paylaşırdım. can yücel ve ümit yaşar o zamanlar duvarda * en çok paylaşılan şairlerdi. ben ümit yaşarcı idim tabi. neyse uzatmadan aşağıya en sevdiğim şiirini şaapayım.

(bkz: sarı badanalı evleri sev biraz)


sana bir tanrı getirdim
hani o iki kişilik dünyalar bizimdi
hani sen iyiydin
halden anlardın
hani sen git demiyecektin bana
ve ben herşeye rağmen gelecektim
içimde bir umut
ellerimde olgun meyvalar
dünya nimetleri
gözlerimde yanıp yanıp sönen bir pırıltı
ama ne sen gel dedin
ne de ben gelebildim herşeye rağmen
aşkımız ayrılıklarla başladı

deli dolu akan nehirlerden tas tas sular içtik
öyle ateşlerle doluydu yüreklerimiz öyle tutkundu
karlı dağların serinliğinde uyurduk geceleri
deniz fenerinin ışığında yıkanırdık
köpükten bir çalkantıydı içimizde zaman
ne yana baksak denizdi, maviydi, ışıktı
sonra bir çaresizlikti zifir
akıntıya kapılmış gemiler gibiydik

bir org çalınır gibi yanıbaşımızda
öyle kendinden geçmiş, öyle başıboş
öyle derin duygular içindeydik, anlatılmaz
sarhoş rüzgarlara bıraktık kendimizi
aldığını geri vermez dalgalara
görmediğimiz ülkeler gördük gün doğusunda
tatmadığımız yemişlerden tattık; günahkar olduk
alevden bir tasta eridi günler
bir cehennem ateşiydi aşk içimizde
hiç sönmeyecekmiş gibi yanıyorduk

tutsaklığımız nasıl başladı bilinmez
paslı demir kapılar kapandı üstümüze
taş duvarlarda kayboldu boğuk seslerimiz
çaresizliğimizi bize aynalar söyledi, inanmadık
kuşatıldık ansızın kederle, ayrılıkla
aman vermez karanlıklar sardı dört yanımızı
yalnızlık bir ağrı gibi çöktü başımıza
uyuduk bir daha uyanamadık

şimdi bir kutup var sana çeker beni
bir kutup var senden öteye
ben onun için böyle ortalıklarda kaldım
dağ yollarında, caddelerde, sokaklarda
onun için bulup bulup yitirdim seni
hangi kapıyı çaldıysam sen açtın bana
hangi gözümü yumduysam seni gördüm
zamandın, zamandan öte bir şeydin
yıllarca bir meşale gibi yandın uzaklarda

bu manyetik alanda boğulmam senin yüzünden
bu zincirleri sen vurdun ellerime
sen getirdin bunca karanlıkları
al şunu mum yak
korkuyorum
bir taş aldım attım denize
günahlarımdan kurtuldum
alfabenin yirmisekizinci harfindeyim
öteye gidemem
itme beni

benim de bir insan tarafım vardı
bakma böyle kötü olduğuma
benim de dileklerim vardı
benim de bir beklediğim vardı yaşamaktan
yeter artık vurma yüzüme çirkinliğimi
her gün bir kadın ağlar benim yüzümde
büyük dertler için benim ellerim
anlamıyor musun
sen sevildiğin için güzelsin bu kadar
ben sevilmediğimden böyle çirkinim

bütün kötü yerlerde ben korkarım
biliyorum
bir hayvan leşiyim öleli kırk gün olmuş
fabrika bacalarında bir kara dumanım
zehirim akrep kuyruklarında
kötüyüm sevemediğin kadar
öyle fenayım
kapanmış bıçak yaralarında
bu pis çöp tenekelerinde unut beni
unut artık
bayat bir ekmek gibi
çürümüş bir elma gibi

sarı badanalı evlerde kazanlar kaynar
sarı badanalı evlerde günahlar işlenir her gece
sarı badanalı evlerde ölüler yıkanır
sarı badanalı evleri sev biraz
bu evlerde zaman benim akşamlarımdır yitirilmiş
bu kazanlarda benim gözbebeklerimdir kaynayan
bu sarılarda benim yüreğim bir ölür, bir dirilir
anladım
bu dünyada benden başka kimse yok beni anlayan

tosca'dan bir arya hatırlıyorum şimdi
sus biraz
ensemde bir akrep yürüyor
bırak yürüsün
sabaha asacaklar beni
dokunma
yedi canım vardı, ikisi gitsin
bunca ölümler az gelir bana

kalbimi yardım
bir damla kan aktı
kutuplara kar yağıyordu
üşüdüm
failatun vezniyle seni çağırıyorum
bana imbiklenmiş yeşilliğini getir
dur gitme
beş kuruşum vardı kaybettim
dur gitme
ısırgan otlarından kurtar beni

deniz analarının gözlerini çaldım
sana bakmak için
güneşi üçe böldüm
al biri senin olsun
yüzümde beş bıçak yarası var
bir de sen vur
barut kokusunu severim
bir portakalı dilim dilim soy
acıktım
tut ki ben yoğum artık yeryüzünde
tut ki bir marul yaprağıydım
öldüm

al şu serçe parmağım sende kalsın
ben kötüyüm
allahsızım
korkunç çirkinim
ben seksensekizinci tul dairesiyim
sağ gözümün üç kirpiğini kestim
al
ben lanetlendim

chopin'in cenaze marşı çalınıyor
ölüler ayağa kalktı
görüyor musun
şu soldan ikinci benim
senin yüzünden öldüm
şimdi seni getiriyorlar karanlığıma
ağlıyorum
biraz sev beni
gül biraz
yaklaş biraz
seni affediyorum

kuşkonmaz dallarına astım kendimi
sedir ağaçlarına gül yapraklarına
başımı taşlara vurdum
gözbebeklerimde büyük camlar parçalandı
tanrısal duygular içindeydim
bütün tanrısızlığımdan uzakta
bir kemiklerinin sertliğini aldım
bir teninin aklığını
sonra sıcaklığını dudaklarının
gel bak
sana bir tanrı getirdim
gel bak
bir tanrı yarattım senden
devamını gör...

nerde o denizim benim, lekesiz gökyüzüm?
hani o içtikçe susuzluğumu artıran çeşme?
kim götürdü bakışlarımı, ne oldu gözlerime?
hani benim ellerim, ayaklarım, saçlarım, yüzüm?

bu ben değilim besbelli, bu bir başkası!
gözlerim yabancı bakıyor gözlerime aynadan.
o kim? böyle durup durup beni aldatan?
besbelli bir oyuna gelmişim açıkçası ...

birini sevmişim besbelli, beni koyup gitmiş,
ondan şimdi aradığım hep o, hep ben!
o ikisi kırmış beni, yıkmış, incitmiş.

şimdi bilmediğim bir şarkı her yerde söylenen;
sevinçten, mutluluktan, sevgiden uzak ...
ne acı! senin olmak, sende olmak, sensiz olmak!
devamını gör...

duymak nedir bilir misin ?
duymak , ama anlatamamak
çemberini kıramamak kelimelerin.
tam dilinin ucuna gelmişken söyleyememek
"seviyorum" diyememek
yani ölümü yaşamak nedir bilir misin ?
devamını gör...

bir gece ansızın gelebilirim

bu kadar yürekten çağırma beni
bir gece ansızın gelebilirim
beni bekliyorsan, uyumamışsan
sevinçten kapında ölebilirim
belki de hayata yeni başlarım
içimde küllenen kor alevlenir
bakarsın hiç gitmem kölen olurum
belki de seversin beni kimbilir
kal dersen, dağlarca severim seni
bir deniz olurum ayaklarında
aşk bu özleyiş bu, hiç belli olmaz
kalbim duruverir dudaklarında.
ya da unuturum kim olduğumu
hatırlamam belki adımı bile
belki de çıldırır, deli olurum
sana kavuşmanın heycanıyla
aşk bu, bilinir mi nereye varır
ne durdurur özlemini, seveni
bakarsın ansızın gelebilirim
bu kadar yürekten çağırma beni.
devamını gör...

bulutsuz bir gökyüzüdür güzelliğin
yıldızların en parlak olduğu zamansın
denizlerim senin kıyılarında sakin
bırak ellerini avuçlarımda kalsın..

devamını gör...

bu kadar yürekten çağırma beni,
bir gece ansızın gelebilirim ...
beni bekliyorsan, uyumamışsan;
sevinçten kapında ölebilirim.

belki de hayata yeni başlarım
içimde küllenen kor alevlenir.
bakarsın, hiç gitmem, kölen olurum
belki de seversin beni, kim bilir?

kal dersen, dağlarca severim seni
bir deniz olurum ayaklarında.
aşk bu, özleyiş bu, hiç belli olmaz
kalbim duruverir dudaklarında.

ya da unuturum kim olduğumu,
hatırlamam belki adımı bile.
belki de çıldırır, deli olurum
sana kavuşmanın heyecanile.

aşk bu, bilinir mi nereye varır?
ne durdurur özleyeni, seveni?
bakarsın ansızın gelebilirim
bu kadar yürekten çağırma beni.
devamını gör...

ne zaman ayrılık saati gelse
uzatsan özlemle dudaklarını
tüm ağaçlar döker yapraklarını
ne çiçek kalır ortada, ne bahçe
sadece uğultusu o rüzgarın
ve bir umut kırıntısı: belki yarın..
devamını gör...

şimdi yoksun
seni düsünebilirim artık
tutar ellerini öperim uzun uzun
kimseler ayıplayamaz beni
yokluğunda seni nasıl sevdiğimi anlayamazlar
işte gözlerin işte dudakların
senin olan ne varsa karşımda duruyor
ayaklarını dilediğim yere götürebiliyorum artık
sevdiğim şarkılari söyletiyorum dudaklarına
ve hoyrat ellerimle seni
her gün biraz daha güzelleştiriyorum
bütün resimler sana benziyor hayret

bütün aynalarda sen varsın
nereye gitsem peşimden geliyorsun
simdi sigarasın dudaklarımda
biraz sonra beyaz bir kağıt
ve akşam içtigim bir kadeh içki olacaksın
kimse yokluğunda bunca sevilmedi
kimse yokluğunda ilahlaşmadı bu kadar
saçların böyle daha güzel
sen daha güzelsin
gelecek mutlu günlerin ışığında
her şey daha güzel

ne var ki ayrılığın adı kötüye çıkmış
yoksa bin yıl daha yaşamak isterdim
ve seni bin yıl daha
ayrılıklar içinde sevmek isterdim
ama biliyorsun nihayet ben de bir insanım
umutsuzluğa düştüğüm anlar oluyor
hiç gelmeyeceksin sanıyorum
o zaman kurşun gibi bir korku saplanıyor kalbime
katran gibi bir yalnızlık sarıyor içimi
yalnızlığımdan utanıyorum
beni sevmesen ölürdüm
beni sevmesen bir çakıl taşıydım simdi
beni sevmesen bir duvar gibi sağırdım
kördüm bir at kadar
ölümden acıydım ölümden beterdim
beni sevmesen
dünyayı bütün insanlara zindan ederdim

beni bu kadar saracak ne vardı
kanıma girecek
göz bebeklerime oturacak
bir sen fani gibi dudaklarımdan eksilmeyecek
ne vardı
hiç karşıma çıkmasaydın
bu kör olası gözler görmeseydi seni
ne vardı güzelligini bilmeseydim
bir dua gibi bellemeseydim adını
ne vardı bütün gece
gözlerimi tavana dikerek
seni düsünmeseydim
belki karşımda değilsin yanılıyorum

bu gözler senin gözlerin değil
aldatıyorlar beni
karanlığın gözleri olmalı bunlar
bana böylesine keder veren
gülmeyi, yasamayı haram eden
bir karanlığın gözleri olmalı
öyleyse sen hiçbir yerde yoksun
sana hiçbir zaman yaklaşamayacagım
yalan bu geçici sevinç, bu nur, bu ışık
bu karanlığın ortasında yanan alev gözler
bu kadeh içki gibi aydinlik
ne dedimse inanma
seni degil kendimi anlatıyorum
sen istedigin kadar
varlığın ta kendisi ol
ölümsüzlüğün ta kendisi
ben günden güne yok olmaktaydım
bütün ışıkları kaldırıp attım bir yana
anlıyor musun
gökyüzü güneş olsa
sensiz karanlıktayım
devamını gör...

bilmem neden tutkunum sana
neden yangınım ölesiye
her sabah gözlerimi açınca
neden ilk sen gelirsin aklıma
yaşamaktan önce
neden sensiz soğuk ellerim
söyle neden
içim üşüyor sensiz her gece
bir ay doğar yücelerden yücelerden
ben seni düşünürüm
ay ışığı olur dolarsın içime
bir bulut geçer göklerden
ben seni hatırlarım
bulut bulut yağarsın gözlerime
sonra serin bir rüzgar eser
bir martı süzülür enginlere
seni özlerim neden
bahar geldi bak
ağaçlarda bir cümbüş bir kıyamet
şen şakrak dallarda kuşlar
benim içimde bu kahır bu hüzün neden
neden bu sel gibi gözyaşları
bu ümitsizlik neden
gel artık
gel de bir bak gözlerimin içime
her şeyi anla sevdiğim
ben söylemeden
devamını gör...

arşidük rudolph'un mezarını görünce
maria vetsera'yı düşündüm bütün gece

o talihsiz kahramanları yasak bir aşkın
mayerling'de bir oda, her yer darmadağın

aşk, çaresizlik ve geceyi yırtan iki kurşun sesi
taptaze iki ömrün aynı anda bitmesi

beyaz çarşaflarda kıpkırmızı kan
dışarda vahşi bir gece, vahşi ve uluyan

arşidük rudolph ve halktan bir kadın
cezası ölüm kadına asil olmamanın

ölümden sonra da ayrılık uzak mezarlar
öyle bir ayrılık ki sürecek kıyamete kadar

krallar mezarlığında rudolph'un mezarı
kinle ve nefretle sıkılmış avuçları

açık gözleri hala babasına yalvarıyor
açık mavi gözleri hala sevdiğini arıyor

maria'nın vücudu şimdi bir kemik yığını
geç de olsa öğrenmiş asil olmadığını..
devamını gör...

sen bilemezsin, paslı bir hançerdir yalnızlık,
gelir, en can alacak yerimden vurur.
sen bilemezsin, gecenin en uzak bir saatinde
bir böcek nasıl girer beynime, kımıldar durur?

sen bilemezsin, çaresizlik nasıl boğar insanı?
yaşamak bir yerde nasıl çekilmez olur?
tutunacak bir dal aramaktan, koşmaktan, özlemekten;
el yorulur, ayak yorulur, yürek yorulur ...

sen bilemezsin bu türlüsünü ölümün,
bilemezsin, bir tek kibritin cılız aleviyle,
benzine bulanmış bir insan nasıl tutuşur?

bu belki sevmektir bir yerde, belki unutamamak,
bu, kişinin kendi içinde eriyip, yok olmasıdır,
bilmesen de; anlamağa çalış biraz, ne olur.
devamını gör...

hep böyle çocuksu mu bakar senin gözlerin?
hep böyle içinde uzak bir işik mi yanar?
bakişlarinda beni dinlendiren bir şey var;
kiyisindaymiş gibi en sakin denizlerin...
bir yelkenliyim şimdi ben senin limaninda
firtinalardan geldim sende dinleniyorum.
bu huzur, bu sessizlik hiç bitmesin diyorum;
en eşsiz dakikalar sürsün senin yaninda...

hiç yumma gözlerini, işigin eksilmesin,
gündüzüm aydinligim, ipek böcegim benim!
güz bahçemde açilmiş o son çiçegim benim!

yorgun kalbim seninle elem nedir bilmesin;
ayirma gözlerimden çocuksu gözlerini,
o sakin o yalansiz, o kuytu gözlerini.
devamını gör...
ben böyle olsun istememiştim
ya sana çok yakın
ya senden çok uzak olmalıydım
aramızda aşılmaz engeller olsun istiyordum
büyük dağlar, derin denizler olsun istiyordum
sana gelmeye gücüm yetmemeliydi
çaresizliğimin bütün hıncını mesafelere yüklemeliydim
dağda yanan bir çoban ateşi gibi
gökte bir yıldız gibi
seni görmeli
seni yaşamalı
ve senden çok uzaklarda olmalıydım

biliyorum güzelliğin yeraltı nehirlerine benzer biliyorum bir sır gibi güzelsin
hani anlatılmaz duygular vardır
hani şarkılar vardır
sevip söyleyemediğimiz
şiirler vardır unuttuğumuz
aşina çehreler vardır hani
zaman zaman hatırlayamadığımız
işte sen o kadar güzelsin
ve ben o kadar karanlıklar içindeyim ki
şunlar ellerindir diyorum, tutamıyorum
şunlar gözlerindir diyorum, bakamıyorum
düşün, kahrımdan ölmeliyim artık
ölemiyorum

inanmak var olmaktır, bilirsin
inandığımız şeyler için yaşayalım
nice sabahlar, nice aydınlıklar
gelecek nice iyi günler için yaşayalım

sen sarı gülleri seversin
sarı karanfilleri seversin
sarı kasımpatlarını
sarı bir dünyayı seversin
ben sende olan bütün renkleri seviyorum
işte tek farkımız bu
yoksa, hiçbir şey önemli değil dünyada
senden başka
ne zulümler
ne kavgalar
ne günler, ne geceler hiçbiri önemli değil
sen yaşadıkça
ve yaşamak hiçbir zaman
bunca güzel olmayacak
sen yaşadıkça

bir kalbim var et, kan, sinir
iki gözüm var seni görür
ayaklarım sana gelir
ellerim seni arar
bir dünya ki kocaman
bir evren ki sonsuz
sen olmasan neye yarar

şimdi söyle bana bütün çirkinliğimi
yalanlarımı
kötülüklerimi yüzüme vur artık
utandır beni yaşadığıma
çaresizliği suratıma bir tokat gibi indir
yanağımda beş parmağının izi kalmalı
sonra geç karşıma
olanları unutalım
iki eski dost gibi
her şeye yeniden başlayalım
yeniden yaşayalım geçmiş gelecek bütün yılları bütün kederleri ve sevinçleri paylaşalım
sana sevinç düşsün, bana keder
benim ellerimde kanlı diken yaraları
senin ellerinde kanlı güller

bir yere yaklaşıyoruz
kulağıma sesler geliyor
bir gemi demir alıyor olmalı
belki bir adam ölüyor
ne biliyorsun
belki de bir sona yaklaşıyoruz
yum gözlerini
her şeyi zamana bırak
yum gözlerini
nasılsa akşam olacak

korkma yaklaş karanlığa
orada ben varım
çaresizliğimize, zavallılığımıza
gel, beraber ağlayalım
devamını gör...

hani o iki kişilik dünyalar bizimdi
hani sen iyiydin
halden anlardın
hani sen git demiyecektin bana
ve ben her şeye rağmen gelecektim
içimde bir umut
ellerimde olgun meyvalar
dünya nimetleri
gözlerimde yanıp yanıp sönen bir pırıltı
ama ne sen gel dedin
ne de ben gelebildim her şeye rağmen
aşkımız ayrılıklarla başladı

deli dolu akan nehirlerden tas tas sular içtik
öyle ateşlerle doluydu yüreklerimiz öyle tutkundu
karlı dağların serinliğinde uyurduk geceleri
deniz fenerinin ışığında yıkanırdık
köpükten bir çalkantıydı içimizde zaman
ne yana baksak denizdi, maviydi, ışıktı
sonra bir çaresizlikti zifir
akıntıya kapılmış gemiler gibiydik

bir org çalınır gibi yanıbaşımızda
öyle kendinden geçmiş, öyle başıboş
öyle derin duygular içindeydik, anlatılmaz
sarhoş rüzgarlara bıraktık kendimizi
aldığını geri vermez dalgalara
görmediğimiz ülkeler gördük gün doğusunda
tatmadığımız yemişlerden tattık; günahkar olduk
alevden bir tasta eridi günler
bir cehennem ateşiydi aşk içimizde
hiç sönmeyecekmiş gibi yanıyorduk

tutsaklığımız nasıl başladı bilinmez
paslı demir kapılar kapandı üstümüze
taş duvarlarda kayboldu boğuk seslerimiz
çaresizliğimizi bize aynalar söyledi, inanmadık
kuşatıldık ansızın kederle, ayrılıkla
aman vermez karanlıklar sardı dört yanımızı
yalnızlık bir ağrı gibi çöktü başımıza
uyuduk bir daha uyanamadık

şimdi bir kutup var sana çeker beni
bir kutup var senden öteye
ben onun için böyle ortalıklarda kaldım
dağ yollarında, caddelerde, sokaklarda
onun için bulup bulup yitirdim seni
hangi kapıyı çaldıysam sen açtın bana
hangi gözümü yumduysam seni gördüm
zamandın, zamandan öte bir şeydin
yıllarca bir meşale gibi yandın uzaklarda

bu manyetik alanda boğulmam senin yüzünden
bu zincirleri sen vurdun ellerime
sen getirdin bunca karanlıkları
al şunu mum yak
korkuyorum
bir taş aldım attım denize
günahlarımdan kurtuldum
alfabenin yirmisekizinci harfindeyim
öteye gidemem
itme beni

benim de bir insan tarafım vardı
bakma böyle kötü olduğuma
benim de dileklerim vardı
benim de bir beklediğim vardı yaşamaktan
yeter artık vurma yüzüme çirkinliğimi
her gün bir kadın ağlar benim yüzümde
büyük dertler için benim ellerim
anlamıyor musun
sen sevildiğin için güzelsin bu kadar
ben sevilmediğimden böyle çirkinim

bütün kötü yerlerde ben korkarım
biliyorum
bir hayvan leşiyim öleli kırk gün olmuş
fabrika bacalarında bir kara dumanım
zehirim akrep kuyruklarında
kötüyüm sevemediğin kadar
öyle fenayım
kapanmış bıçak yaralarında
bu pis çöp tenekelerinde unut beni
unut artık
bayat bir ekmek gibi
çürümüş bir elma gibi

sarı badanalı evlerde kazanlar kaynar
sarı badanalı evlerde günahlar işlenir her gece
sarı badanalı evlerde ölüler yıkanır
sarı badanalı evleri sev biraz
bu evlerde zaman benim akşamlarımdır yitirilmiş
bu kazanlarda benim gözbebeklerimdir kaynayan
bu sarılarda benim yüreğim bir ölür, bir dirilir
anladım
bu dünyada benden başka kimse yok beni anlayan

tosca'dan bir arya hatırlıyorum şimdi
sus biraz
ensemde bir akrep yürüyor
bırak yürüsün
sabaha asacaklar beni
dokunma
yedi canım vardı, ikisi gitsin
bunca ölümler az gelir bana

kalbimi yardım
bir damla kan aktı
kutuplara kar yağıyordu
üşüdüm
failatun vezniyle seni çağırıyorum
bana imbiklenmiş yeşilliğini getir
dur gitme
beş kuruşum vardı kaybettim
dur gitme
ısırgan otlarından kurtar beni

deniz analarının gözlerini çaldım
sana bakmak için
güneşi üçe böldüm
al biri senin olsun
yüzümde beş bıçak yarası var
bir de sen vur
barut kokusunu severim
bir portakalı dilim dilim soy
acıktım
tut ki ben yoğum artık yeryüzünde
tut ki bir marul yaprağıydım
öldüm

al şu serçe parmağım sende kalsın
ben kötüyüm
allahsızım
korkunç çirkinim
ben seksensekizinci tul dairesiyim
sağ gözümün üç kirpiğini kestim
al
ben lanetlendim

chopin'in cenaze marşı çalınıyor
ölüler ayağa kalktı
görüyor musun
şu soldan ikinci benim
senin yüzünden öldüm
şimdi seni getiriyorlar karanlığıma
ağlıyorum
biraz sev beni
gül biraz
seni affediyorum

kuşkonmaz dallarına astım kendimi
sedir ağaçlarına gül yapraklarına
başımı taşlara vurdum
gözbebeklerimde büyük camlar parçalandı
tanrısal duygular içindeydim
bütün tanrısızlığımdan uzakta
bir kemiklerinin sertliğini aldım
bir teninin aklığını
sonra sıcaklığını dudaklarının
gel bak
sana bir tanrı getirdim
gel bak
bir tanrı yarattım senden.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"ümit yaşar oğuzcan'dan bir şiir bırak" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim