yusuf atılgan ve oğuz atay'ın romanlarında da izlerine rastlayabileceğimiz, ikinci dünya savaşından sonra avrupa'da ortaya çıkmış olan, varoluşun özden önce geldiğini savunan felsefi akımdır.
devamını gör...
varoluşçuluk resimden tiyatroya kadar her sanatta yer bulduğu gibi aynı zamanda karşımıza komedi türü olarak çıkar. varoluşçu komedi özellikle komedi filmlerinde yaygın olarak görülür.
devamını gör...
varoluşçu felsefeyi benimsemiş bakış açısıdır. edebiyatta sinemada ve bir çok alanda psikoterapide çok sık gördüğümüz bir bakış açısıdır.
devamını gör...
(bkz: egzistansiyalizm)

egzistansiyalist ne ahlaki değerlere ne de tanrıya inanır o insanın vicdanının olduğunu iyi bir iş yaparsa onu güzelleştirdiğini teskin edip huzurlu kıldığını ancak kötü işin vicdanı sızlattığını söylüyor. peki "varoluş özden önce gelir" diyen egzistansiyalizme şöyle bir soru yöneltirsek:
vicdan varlığın mı yoksa özün, mahiyetin, sıfatın mı bir parçasıdır?
çok açıktır ki vicdan özün bir parçasıdır ve sonradan kazanılan bir sıfattır. her insanda bulunan ve doğuştan gelen bir mahiyet değildir.
eylemden önce hiçbir şeyin varlığı yoktur. yani biz insanlar bazı şeyler yaparız ve bu, bu şekilde birikerek ilerler. daha sonra bu yaptıklarımızın bir kısmına iyi bir kısmına kötü deriz. iyilik ve kötülük eylem ve uygulamalardan sonra vücuda gelir. bu nedenle delilleri de eylemin kendisi yaratmıştır. yanisi şu:
iyiliğe ve kötülüğe karar veren "delilleri" yani "bu iyidir, bu kötüdür" dememizi sağlayan şeyleri zaman içerisinde insanların uygulamaları ortaya çıkartmıştır. ve toplumdan topluma doğru ve yanlış kavramları farklılık gösterir. bu yalnızca teizmde geçersizdir.
egzistansiyalizm'de neyin iyi neyin kötü olduğu belli değildir. bir dindar birey tanrı beğenmiyor diye şu iş kötü diyebiliyor, bir radikalist bu işi ahlaki değerler mekanizması ile ölçüp değerlendiriyor ve kötü ya da iyi olduğunu söyleyebiliyor fakat ne yargıya ne tanrıya ne alaka ne de maneviyata inanan egzistansiyalizm hiçbir işin iyi ya da kötü olduğunu söyleyemiyor. zira hiçbir şey insanın eyleminden önce yok ki insanın eylemini onunla ölçüp değerlendirelim.
egzistansiyalizm'in dediği gibi vicdan iyilikte ve kötülükte belirleyici delil olamaz.
egzistansiyalizm'de eylemleri, uygulamaları, işleri iyi ve kötü delillerle ölçmek mümkün değildir. çünkü eylemden önce hiçbir şeyin varlığı yoktur yani iyi ve kötü deliler de eylem veya uygulamadan sonra vücuda gelir bu nedenle delilleri de eylemin kendisi yaratmıştır.
eğer bir kimse kötü bir iş yapar fakat iyi bir niyeti varsa iyidir. sartre'dan hangi sebeple iyi niyetin kötü niyetten daha iyi olduğu sorulduğu zaman bir açıklaması yoktur. egzistansiyalist insana özgürlük verdiği ve sonra sorumluluğu arttırdığı ve sorumluluğun var dediği zaman bu sorumluluk kime karşı olmalıdır, kimin karşısında olduğunu söylemeksizin sorumluluğun bir manası yoktur. sorumluluk bir kişinin bir kimseden sorması ve neticede insanın sorumluluk hissetmesi demektir. egzistansiyalizme tanrının da vicdanında olmadığını söylendiği zaman insanı kime karşı sorumlu tutuyor. kimim karşısında olduğunu söylemeksizin sorumlu tutulmanın bir manası yoktur. egzistansiyalist sorumlu tutuluyor ama soran olmadan sorumlu tutan olmaksızın sorumlu tutuluyor.
kısaca egzistansiyalizm sıçmış sıvamış dolayısıyla evrensel ve toplumsal değer yargılarını ortaya koyamamıştır.
devamını gör...
ömür boyunca hepimizin zaman zaman belli aralıklarla kendisine sorduğu "ben kimim?" sorusuna aranan yanıtın temel alındığı felsefedir.
devamını gör...
nedensellik ilkesini es geçmemek lazım tabi.
devamını gör...
heidegger‟in varlık anlayışını ele alırsak eğer; heidegger terminolojisinde, varlığı anlamak metafiziğin üstesinden gelmek demektir. metafiziğin üstesinden gelmek ise “hiç”i anlamaktan geçer. bu durumda anlamak ile varoluş ilişkilendirmesini sorgulamaya başlamalıyız?
bu sebeple de sartre‟ın varlık anlayışını ele alırsak eğer kendinde-varlık (étre-en-soi), kendisi-için varlık (étre-pour-soi) ve başkası-için varlık (étre-pour-autrui) olmak üzere üç ayrı varlık tarzını belirlediğini görüyoruz fakat bunlarla ilerken, sartre’nin “iç daralması” hakkında düşüncelerini görüyoruz iç daralması içinde kendisini keşfettiren özgürlük, “hiç”in varoluşuyla nitelenebilir diyor ve biz hiçbir şey anlamıyoruz!
varoluşçuluk;
felsefede varlık, var oluş, öz, hiçlik, zaman ve hatta anlam ve anlamak ile ilgili bir dolu bilgi bulabileceğimizi okurken oradan oraya atlayacağımızı atlarken de bir öncekini 3-5 sefer çürüteceğimizi, çürütürken okuduklarımızı da çürüteceğimizi eninde sonunda hiç birşey anlamadan koca bir hiçlikte boğulacağımızın garantisidir.
devamını gör...
varoluşçuluk varlığın oluşumunu varlığın keskin hatlarında anlatan, yetersizliği durumunda yokoluştan medet uman bir düşünce atmosferidir.
devamını gör...
bütün dinlerin temelinde yatan felsefedir.
devamını gör...
varoluştan sorumluluk duymaktır.
devamını gör...
insanın önce var olduğunu ve değerleri ise kendisinin oluşturduğunu savunan bir felsefe akımıdır.
devamını gör...
camus var olmanın en büyük problemi intihar etmek veya etmemektir der. bundan dolayı, camus'ya göre var olmak, yaşamak değil intihar etmemek demektir.
devamını gör...
"varoluşçuluğu bir başka fransız modası ya da tarihsel bir merak olarak yorumlamayı reddetmemin nedeni, onun yeni yüzyıl için çok önemli bir şey sunduğunu düşünmemdir. korkarım, hayatı gerçek bir tutkuyla yaşama erdemini, kim olduğumuzun sorumluluğunu yüklenmenin anlamını, kendimize dair bir şeyler yapma ve hayattan doyum sağlama yeteneğimizi kaybediyoruz. varoluşçuluk çoğunlukla umutsuzluk felsefesi olarak ele alınır. ama bence bu doğru değil. sartre bir zamanlar kendisiyle yapılan bir röportajda hayatında bir gün bile umutsuzluğa kapılmadığını söylemişti. ama bu adamlar okunduğunda ortaya çıkan bir şey var. hayata dair çıkan bir bulantı duygusu değil; daha çok kendi hayatına egemen olmaktan gelen gerçek bir coşku. kendi hayatını kendin yaratırmış gibi...

postmodernistleri ilgiyle, hatta hayranlıkla okudum. ama onları her okuduğumda, beni berbat bir tatminsizlik duygusu sarıyordu; sanki çok temel bir şeyleri konunun dışında tutuyorlardı. bir insandan sosyal bir yapı olarak söz ettiğinde, güçlerin çakışması nedeniyle, parçalandığını ya da sınır vakaya dönüştüğünü söylediğinde yaptığın şey, mazeretler dünyasına yeni bir kapı açmaktır. sartre sorumluluktan bahsederken, soyut bir şeyi kastetmiyordu. teologların tartışacağı türden bir kendilik ya da ruhtan bahsetmiyordu. daha çok somut bir şeydi. sen ve ben konuşuyoruz. kararlar alıyoruz. bir şeyler yapıyor ve sonuçlarına katlanıyoruz. dünyada altı milyar insan olduğu ve bu sayının arttığı doğru olabilir. bununla birlikte, yaptığın her şey bir fark yaratır. her şeyden önce, somut olarak fark yaratır. diğer insanlar için bir farklılık yaratır ve bir örnek oluşturur. ana fikir şurada: kendimizin değerini asla küçümsememeliyiz ve kendimizi değişik güçlerin kurbanı olarak görmemeliyiz. kim olduğumuzun kararını vermek konusundaki tek söz sahibi biziz."

kendisi hakkında farklı bakış açıları edinmek için waking life filmini izlemenin küçümsenemeyecek bir etkisinin olacağını düşündüğüm felsefi akım.
devamını gör...
sartre, insan önce vardır; sonra şöyle ya da böyle olur.. çünkü özünü kendisi yaratır. dünyada acı çekerek, savaşarak, zamanla kendini belirler.. diyor..
devamını gör...
egzistansiyalizm
var oluş özden önce gelir ilkesine dayanır. varoluşculuk akımında filozoflar dindar ateist ve deist olmak üzere kendi içlerinde ayrılırlar. bu durum bu akımı yorumlama da farklı sonuçlar ortaya çıkarır.


bu görüşe göre tüm değerler ve erdemler insan baz alınarak oluşturulmalıdır.

insan yer yüzüne fırlatılır ve insan yer yüzünde yalnızdır bu yüzdendir ki insan yabacılaşarak yaşar.

varoluşçulukta sorulan soru şudur?
insanın varoluşunun bir amacı var mıdır?
dinler bu soruya tanrı'ya sığınmak ve onun istediği şekilde yaşamak olduğunu belirtir.

varoluşçu filozoflar ise şöyle bakarlar; insanın varoluş amacını seçimleri belirler. bu felsefe sizi özgür kılar. fakat kararlarınızı yanlış vermeniz sizi korkulara sürükler. bunun en güzel örneği (bkz: dostoyevski)'nin suç ve ceza adlı kitabıdır. işlenilen cinayeti kendi için olması gerektiğine inanan ve sonrasında vicdanını tartan genci anlatmıştır. cinayeti işlemek özgür kararıydı peki ya sonrası verdiği karar'ın vicdan azabıydı... özgürlük vardır bizim için ama her yaptığımız işin sorumluluğunu üstlenmek de zorundayız.
dostoyevski'nin varoluş felsefesine katkıda bulunduğu doğrudur. dindar biri olduğunu belirteyim.

gelelim en önemli temsilcisine:
(bkz: jean paul sartre)
var olan her şey, nedensiz ortaya çıkar, zavallılığı yüzünden varoluşunu sürdürür ve rasgele ölür.
sartre varoluşçuluğu, insan önce varolur ortaya çıkar, sahnede görünür ve ancak ondan sonra kendisini tanımlar diye anlatır.
insan belirli bir bütünlüğün içine doğmuştur, burada belirli bağımlılıkları vardır ve yaşamı boyunca bu bağımlılıklar içinde bazı kararlar vermek zorundadır. işte yine başta bahsettiğimiz özgürlük vurgusu.
bununla birlikte hümanizm'i işin içine katar. her türlü bulantı'ya karamsarlığa rağmen.
bulantı: dünyanın kendinde varlığı, insana bulantı duygusu verir; çünkü gerçeklik, yani varlıklar ne iseler o olarak orada öylece ve anlamsız bir şekilde dururlar. meşhur bulantı kitabında altını çizeceğimiz bir cümle.*

friedrich nietzsche'yi burada da yine görüyoruz. bir ateist görüşü olarak değerlendirebiliriz. varoluşçulukla ilgili en belirgin yazısı böyle buyurdu zerdüşt adlı kitabındadır.
evet, insanın kendini taşıması güçtür! bunun nedeni kendi omuzlarında birçok yabancı şey taşımasıdır. o, bir deve gibi çöker ve sırtına bolca yük yüklenir. hele güçlü dayanıklı ve saygılı olursa. o zaman pek çok yabancı sözler ve yabancı değerler yüklenir ve hayatı bir çöl olarak düşünür.

albert camus da “tanrıtanımaz varoluşçuluk” ekolüne mensuptur.
ona göre tanrı fikri insanı sadece tembelliğe ve kaderciliğe alıştırır. oysa insan dünyada sahip olduğu özü, varoluşa kendi seçimleriyle çevirebilir. kendi seçimin
toplum içindeki yalnızlığa, ötekileştirilmene neden olabilir.

her birini birbirinden ayıramıyorum.
buraya kadar gelip okuduysanız hele bir de sıktıysam affola.*
devamını gör...
bır yazar vardı,görgüsüzlükten yürüyordu.o yüzden varoşçuluk anladım.
devamını gör...
varlık mı özden önce gelir yoksa öz mü varlıktan önce gelir sorusuna varlık cevabını veren akımdır. peki gerçekten tavuk mu yumurtadan çıkar yoksa yumurta mı tavuktan?

böyle bir tartışmanın fitiline molotof kokteyli atmak yerine varoluşçu bir insanın bazı genel özelliklerine değinmek istiyorum:

- varoluşçu insan sorugulayan insandır.
-varoluşçu insan sevdiklerinin ve kendisinin bir gün öleceğinden haberdardır, ona göre yaşar.
-varoluşçu insan hayatın belirgin bir anlamdan yoksun olduğunun farkındadır.
- nihai yalnızlığı kabul etmiştir.
-hayatını kendi özgür iradesiyle şekillendirebileceğini bilir.
-bireysel erdemleri toplumsal yaşamın ana unsuru olarak ele alır.

son olarak, varoluşçu söz ve beste yazarımız serdar ortaç'ın varoluşsal sancılar yaşadığı şu mükemmel şarkısını sizinle paylaşmayı kendime borç bilirim:

buradan
devamını gör...
karl jaspers’ in “ felsefe yolda olmaktır “ şeklinde amacını özetlediği felsefi akım.
devamını gör...
öncelikle kurucusu sartre değildir. bu yanlış bilgidir.
ikiye ayrılır;

inançlı varoluşçuluk: kierkegaard temsilidir.

a-teist varoluşçuluk;jean paul sartre, albert camus vd.
devamını gör...
dinler, ideolojiler ve devletler "bireysel varoluşu" görmezler, görmek istemezler. bireyler feda edilebilir istatistik verilerdir.

"ibrahim'in imanı sınanırken babasından da, onun tanrı'sından da bir an bile şüphe etmeyen oğul ismail'in ve bireysel varoluşunun bir kıymeti yok muydu?" diye sorar hepimize kiergegard korku ve titreme ile...
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim