181.
küçük iskender- sacrifice.
devamını gör...
182.
ben hamlet olacam.
devamını gör...
183.
benim olmuşluğum var: (bkz: üçüncü şahsın şiiri).
devamını gör...
184.
birhan keskin- taş parçaları

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
185.

gâfil gezme şaşkın!
bir gün ölürsün.
dünya kadar malın ,
olsa ne fayda ?
söyleyen dillerin,
söylemez olur.
bülbül gibi dilin,
olsa ne fayda ?
sen söylersin ,
söz içinde sözüm var.
çalarsın , çırparsın,
oğlun, kızın var.
şu dünyada üç beş ,
arşın bezin var.
tüm bedesten senin!?
olsa ne fayda ?
kul himmet üstadım ,
gelse otursa,
hakk’ın kelamını,
dile getirse,
dünya benim! deyu ,
zapta geçirse,
karun kadar malın,
olsa ne fayda ?


devamını gör...
186.
...
artık demir almak günü gelmişse zamandan
meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
...

sessiz gemi - yahya kemal
devamını gör...
187.
nazım hikmet, çok yorgunum
devamını gör...
188.
onur ünlü-bir tatlı baretta
murat menteş-deplasmanda plasebo.
devamını gör...
189.
adnan yücel 'in "yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek" şiiridir.

saraylar saltanatlar çöker
kan susar birgün
zulüm biter.
menekşelerde açılır üstümüzde
leylaklar da güler.
bugünlerden geriye
bir yarına gidenler kalır
bir de yarınlar için direnenler
devamını gör...
190.
attila ilhan/ üçüncü şahsın şiiri.
devamını gör...
191.
didem madak - ahlar ağacı*
devamını gör...
192.

bütün kara parçalarında
afrika dahil
devamını gör...
193.
tek bir mısra da olabilirdim.
(bkz: keşke yalnız bunun için sevseydim seni) *
devamını gör...
194.
aysel git başımdan.
devamını gör...
195.

ağır, ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,
eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,
ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak...

sular sarardı... yüzün perde perde solmakta,
kızıl havâları seyret ki akşam olmakta...

eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller;
durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller,
sular mı yandı? neden tunca benziyor mermer?

bu bir lisân-ı hafîdir ki ruha dolmakta,
kızıl havâları seyret ki akşam olmakta...

merdiven-ahmet haşim
devamını gör...
196.
deli kızın türküsü / gülten akın
devamını gör...
197.

bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına
inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan, için rahat
olsun. giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve
yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme
yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır.

sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya
hazırdır. hani ağzınla kuş tutsan “bu kuşun kanadı
neden beyaz değil?” diye bir soruyla bile
karsılaşabilirsin.. iki ucu keskin bıçaktır bu işin.
yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her
zaman. bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur. iyi
halin cezanda indirim sağlamaz.

sen, “ama senin için şunu yaptım” derken o, “şunu
yapmadın” diye cevap verecektir. ve ne söylesen
karşılığında mutlaka başka bir iddiayla
karşılaşacaksındır. üzülme, sen aşkı yaşanması
gerektiği gibi yaşadın.özledin, içtin, ağladın,
güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın.
“peki o ne yaptı” deme. herkes kendinden sorumludur
aşkta. sen aşkını doya doya yaşarken o kendine
engeller koyuyorsa bu onun sorunu. bir insan eksik
yaşıyorsa, ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak
için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için?
hayatı ıskalama lüksün yok senin. onun varsa, bırak o
lüksü sonuna kadar yaşasın.

her zamanki gibi yaşayacaksın sen. “acılara tutunarak”
yaşamayı öğreneli çok oldu. hem ne olmuş yani,
yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. sen mutluluğu
hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki…. epeydir
eline almadığın kitaplar seni bekliyor.kitap okurken
de mutlu oluyorsun unuttun mu? kentin hiç görmediğin
sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif
verecek sana.yine içeceksin rakını balığın yanında.
üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası….

sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun
asolan yürektir.yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip
de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yasadığın
sürece o yürek var olacak seninle birlikte. sen yeter
ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda
duygusunu. elbet bitecek güneşe hasret günler. ve o
zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler
değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini…

nazım hikmet ran
devamını gör...
198.
atilla ilhan ''üçüncü şahsın şiiri''
devamını gör...
199.
yalnız bir opera
devamını gör...
200.

...ve güz geldi ömür hanım.

dünya aydınlık sabahlarını yitiriyor usul usul.
insanın içini karartan bulutların seferi var göğün maviliğinde.
yağmur ha yağdı ha yağacak.
incecik bir çisenti yokluyor boşluğunu insan yüreğinin.
hüznün bütün koşulları hazır.
nedenini bilmediğim bir keder akıyor damarlarımdan.
kalbimin üstünde binlerce bıçak ağzı...
ve yüzün ömrümün atlası; düzlükleri bunaltı, yükseklikleri korku, uçurumları yıkıntılarımla dolu bir
engebeler atlası.

yaşamak bir can sıkıntısı mıdır ömür hanım?

her şeyi iyi yanından görmeyi kim öğretti bize?
acıyı görmeyen insan, umutsuzluğu yaşamayan, iliklerine dek kederin işleyip yaralamadığı bir insan; mutluluktan, umuttan, sevinçten ne anlar?
göğü görmeden, denizi görmeden maviyi anlamaya benzemez mi bu?
bir güz düşün ki ömür hanım; ilkyazı olmamış, yazı yaşanmamış...
böyle bir güzün hüznü hüzün müdür?

başlamanın bir anlamı varsa bitişi göze almak, bitişin bir anlamı varsa başlangıcı olmak değil midir? yaşamı düz bir çizgide tutmak tükenmektir.
yaşamak zorunda olduğumuz şunca yılı aykırı uçlar arasında gezdirip geçirmedikçe, alışkanlıkların
sınırlarını aşmadıkça zaman zaman, yaşamak nasıl yenilik olur tükenmek değil de?

yağmur yağıyor ömür hanım...

gökten değil, yüreğimin boşluğundan ömrümün ıssız toprağına...
ve ben sonsuz bir düzlükte bir küçücük, bir silik nokta gibi eriyip gidiyorum.
seslensem kim duyar sesimi yalnızlıklar katından?

dönelim...
dönmek yenilmektir biraz da, yarım kalmasıdır çıkışlarımızın, korkaklıktır, alışkanlıkların güvenli küflü kabuklarına sığınmaktır...
olsun dönelim biz yine de.
bilincinde olmadan üstlendiğimiz sorumluluklarımız var.
evlere dönelim, sırtımızın kamburu evlere, cılızlığımızın görkemli korunaklarına, yalnızlığımızın kalelerine dönelim.

ölçüsüz yaşamak bize göre değil ömür hanım.

büyürken geniş ufuklarımız olmadı bizim.
küçücük avuçlarımızla sınırlarımızı genişletmek istedikçe yaşamın binlerce engeli yığıldı önümüze.
hangi birini yenebilirdik bunca olanaksızlık içinde.
umutsuzluğu tanıdık, yenilgiyi öğrendik böylece.

yaşama sevinci adına bir tutamağım kalmadı ömür hanım.

bir garip boşlukta çiviliyim günlerdir gözbebeklerimden.
sahi nedir yaşamın anlamı?
geriye dönüyorum sık sık yanıt aramak adına, yüreğimin silik izler bırakıp, ağır yükler aldığı zamanın derin denizlerine.
bakıyorum umut karamsarlığın, sevinç acının azıcık soluk almasından başka ne ki?
yaşamsa gerçekle düşün umutsuz bir savaşı, her şeyi içine alan kocaman bir yanılsama...
değil mi yoksa?


öyle büyük umutlarım olmadı benim, büyük düşlerim, özlemlerim, büyük beklentilerim olmadı.
koşullarım beni oluşturdu ben acılarımı buldum.
herkes gibi yaşasaydım eğer, yaşamı onlar gibi görebilseydim çarşılar yeterdi avutmaya beni.
bir gömlek, bir ayakkabı, bir elbise; bir yemek lokantalarda; televizyon, halı, masa ve daha nice eşya yeterdi yalnızlığı örtmeye, kendimi göstermeye, varolmaya, dar çevre yitiklerinde önem kazanmaya...

oysa ben bir akşamüstü oturup turuncu bir yangının eteklerine,
yüreği avuçlarımda atan bir can yoldaşıyla dünyayı ve kendimi tüketmek isterdim.
öyle bir tüketmek ki, sonucu yepyeni bir "ben"e ulaştırırdı beni, kederli dalgınlığımdan her döndüğümde...
bir ben ki tüm ilişkilerin perde arkasını görür de gülerdim sessizce yapay yakınlıklarına insanların.

kim kimi ne kadar anlayabilir ömür hanım?

susmak yalnızlığın ana dilidir,
ömür hanım,
şiiridir,
beni konuşmaya zorlama ne olur.
sözün sularını tükettim ben, kaynağını kuruttum.
geriye bir büyük sessizlik kaldı yüreğimde, kalabalıklar, kalabalıklar kadar büyük...
yalnızım ömür hanım, geceler boyu akıp giden ırmaklar gibi karanlıklar içre, öyle yitik, öyle üzgün, yalnızım...
sularım toprağa sızıyor bak.
yüzümü geceler örtüyor.
binlerce taş saklanıyor içimde.
kim kimin derinliğini görebilir, hem hangi gözle?

kendilerinin olan tek sözcük yok dillerinde, öyle çok konuşuyorlar ki...
bir söz insanın neresinden doğar dersiniz?
dilinden mi, yüreğinden mi, aklından mı?
düşlerinden mi yoksa gerçeğinden mi?
ve kaç kapıdan geçip yerini bulur bir başka insanda?
yerini bulur mu gerçekten?

sözü yasaklamalı ömür hanım, yasaklamalı...

kimsenin kimseyi anlamadığı bir dünyada söz boşluğu dövmekten başka ne işe yarıyor ki?
olanağı olsa da insanların yürekleri konuşabilseydi dilleri yerine, her şey daha yalansız, daha içten olurdu.
aklı silmeli diyorum insan ilişkilerinden.
yanılıyor muyum?
olsun.
yanıldığımı biliyorum ya...

yeni bir şeyler söyle bana ne olur, yeni bir şeyler.
kurşun aktı kulaklarıma hep aynı sözleri, aynı sesleri duymaktan.
belirsizlik güzeldir, de örneğin, kesinlik çirkin.
sessizlik, sesten -hele de güncel ve kof- her zaman iyidir;
düş gücü, iç zenginliği verir insana.
dünyanın usul usul ağaran o puslu sabahları ve günün turuncu tülleriyle örtünen dingin
akşamları bu yüzden etkiler bizi, duygulandırır, de.
anlık izlenimler sürekli görünümlerden her zaman daha güçlü, kalıcı ömürlüdür...
alışkanlıklar öldürür güzelliğimizi, bizi değişmek çirkinleştirir de.

kimse düşlerine yetişemez ve kimse geçemez gerçeğini bir adım bile;
bu yüzden sıkıntı verir zaman, kısa kalır, sonsuz olur, insanın küçücük ömrünün karşısında.
istemenin kuralı yoktur, de, açıklaması sınırı suçu yoktur;
istemek yaşamın kendiliğinden sonucudur, ne haklı ne haksız, ne yerinde ne yersiz...

biz hepimiz dikenli tellerle sarılıyız,
her ilişkide bir parçamız kalır ve bölüne bölüne biteriz de.
en büyük hünerimiz kendimize karşı olmak, aykırı yaşamaktır, acı kaynaklarımızı ellerimizle yaratarak...
kıyılarımız duygularımızın boyunda, derinliğimiz aklımızın ölçüsündedir; ufuklarımızsa sisler içinde...
o kıyısız gökyüzü nasıl sığar küçücük gözlerimize, bir bardak suya, demirli bir pencereye...
nasıl gizleriz ağız dil vermez bir geceye?
ve nedir ki gizi, daraldığımız her yerde bir genişlik duygusu verir içimize.
çözemeyiz, de, bu güdük bilinç, bu sığ yürek, bu ezbere yaşamla.

dünya bir testidir, de, ömür hanım,
ömür bir su...
sızar iğne ucu gözeneklerinden zamanın, bir içim serinlik bir yudum mutluluk için.
ve bir gün ölümün balkonundan...
dökülür toprağa el içi kadar bir su.
yerde birkaç damla nem, bir avuç ıslaklık...
ölümü bilerek nasıl yaşar insan, geride dünyanın kalacağını bilerek nasıl ölür; bilmek bütün acıların anasıdır, de...

sars aklımın cılız ayaklarını, kuşat beni.
değişik şeyler söyle ne olur, yeni bir şeyler söyle.
yıldım ömrümün kalıplarından.
beni duy ve anla.

yağmur dindi ömür hanım.
gökyüzü masmavi gülümsedi yine.
doğa aynı oyununu oynuyor bizimle.
umudun ucunu gösteriyor usulca, iyimserliğin ışığını süzüyor mavi atlasından.
ne aldanış!
bulutların rengi mavi-beyaz mıdır, kurşuni-külrengi mi yoksa?

gökyüzünü öpmek isterdim ömür hanım.

gözlerimle değil dudaklarımla.
yoruldum bulutları kirpiklerimde taşımaktan.
delilik mi dedin?
kim bilir...
belki de yerde sürünmenin bir tepkisidir bu, ya da ne bileyim bilinçsiz bir aykırı olmak duygusu.
gökyüzü de olmak isteyebilirdim değil mi?
kim ne diyebilir ki?

kimseler görmedi ömür hanım, bu dünyadan ben geçtim.
içimde umudun kırk kilitli sandıkları, elimde bir avuç düş ölüsü yüreğim -içinde senin ve benim ağırlığım- benim olmayan bir garip gülümsemeyle yüzümde, incelik adına, ben geçtim...
yerini bulmamış bir içtenlik, yanılmış bir saygı ve bir hüzün eğrisi olarak ilişkilerin gergefinde, ördüm ömrümün dokusunu ilmek ilmek.
beni cam kırıklarıyla anımsasın insanlar, savrulan bir yaprak hüznü ve dağınıklığı ile...
yükümü yanlış bedestanlara çözdüm.

ezilmiş bir gül hüznü var yüreğimde.
saatlerce dayak yemiş bir sanığın çözülmesi içindeyim.
ürperiyorum.
bir at kestanesi durmadan yaprak döküyor yalnızlığın sokaklarında, örtüyor ömrümün ilk yazını.
içimde bir çocuk, yalın ayak koşuyor yaşlılığa doğru, binlerce kez yenilmiş umut ölülerini çiğneyerek.
sahi yaşlılık, derin bir iç çekiş, yanılmış bir çocukluk olmasın ömür hanım?



şükrü erbaş / ankara, güz / 1983
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"yazarların olmak istediği şiir" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim