dünya klasikleri / roman
9.2 / 10
puan ver

öne çıkanlar | diğer yorumlar

victor hugo tarafından yazılmış olan tarihi romandır. türkçeye sefiller ismiyle çevrilmiştir.

1862 senesinde yayınlanmıştır ve roman yayınlandığından beri pek çok filme, müzikale ve tiyatro oyununa uyarlanmıştır.

genel olarak jean valjean isimli mahkumun hayatını konu almaktadır. yani jean valjean için kitabın baş karakteri diyebiliriz.

kısaltılmamış türkçe çevirilerinde yaklaşık 2000 sayfa olan romanın orijinal metni* 1900 sayfadır ve yazılmış en uzun romanlardan biridir.
devamını gör...
filme uyarlanmış müzikal versiyonunu izlerken aklıma "öleyim de kurtulayım artık" fikrini getirmiş victor hugo romanıdır. romanına asla edecek lafım yok. sınıf ayrımı ancak bu kadar güzel tezahür edilebilir.

saygılar victor abi.
devamını gör...
en sevdiğim romandır. böyle güzel bir esere sadece bir tanım girilmiş olması beni şaşırttı açıkçası. bu romanı okuyun, okutturun. ayrıca yine victor hugo’nun “bir idam mahkumunun son günü” adlı kitabı da beni çok etkilemişti onu da tavsiye ederim.
devamını gör...
ilk kez 1862 yılında victor hugo'nun ülkemizde sefiller adıyla yayınlanan kitabıdır.
farklı yaşlarda farklı basım versiyonlarını okuduğum bu kitabın en sevdiğim basımı iletişim yayınlarından cenap karakaya'nın çevirisiyle iki cilt şeklinde yayınlanan versiyonudur.

iki ciltlik bu dev klasiği anlatan tek bir cümle seçmem gerekseydi aşağıdaki cümleyi seçerdim.


"ölmek bir şey değil; korkunç olan yaşamamaktır."
devamını gör...
çok genç yaşlarımda okuduğum ;
sistem, adalet, vicdan kavramlarını sorgulatan, günümüzde diğer klasik eserlerinde başına gelen ;
yeni basımların incecik kitaba dönüştürülmesi de ayrıca inceleme konusu olması gerekir..
devamını gör...
2012'de filme uyarlanan hali eğer müzikal izlemeyi seviyorsanız bayılacağınız, sevmiyorsanız işkence olacak bir kitaptır. filmi izlerken ben özellikle do you hear the people sing şarkısını ezberleyip günlerce mırıldanmıştım.


filmde marius'un söylediği the grief that can't be spoken şarkısının cosette'yı gördükten sonra aniden a heart full of love şarkısına dönüşmesi bana biraz komik gelmişti.
devamını gör...
okuduğum ilk klasiklerden birisidir. jean valjean'a küçük halimle oldukça üzülmüş çok haksızlığa uğradığını düşünmüştüm. sonra büyüyünce aslında daha büyük günahların daha küçük cezalandırıldığını gördükçe ne hissedeceğimi bilemedim.
devamını gör...
beni klasikleri okumaya teşvik eden victor hugo'nun mükemmel eseri.okuduğum en güzel kitaplardan.

mekan betimlemeleri sizi sıkmayacak kadar az, kafanızda canlandırabilecek kadar da çok; duygular vıcık vıcık hale gelmeyecek seviyede ama kalbinizi titretecek kadar da derin. başlarda sıkılsanız da bırakmayın, ortalarına kadar gelin en azından. sonra kitap sizi bırakmayacak zaten. çok ciddiyim, eğer bir gün içeriği hakkında aklımda pek bir şey kalmazsa tekrar okuyacağım. aklıma geldi, heyecanlandım yine.
devamını gör...
victor hugonun en harika, en şahane eseridir. roman okumaya 8 yaşımda sefillerin 1974 basımı gençler için kısaltılmış bir versiyonu ile başlamıştım. (inkılap ve aka yayın evi çeviri alis kohen) sonra bir kez lisede bir kez de üniversitede beş ciltlik orijinalini okudum. sonra müzikal korosuna girdim, şarkılarını söyledim. on my own, i dreamt a dream, empty chairs at empty tables, at the end of the day, ve devrimci şarkı do you hear the people sing. hey gidi günler! süper bir müzikaldir de anlayacağınız gibi. çok etkisi olmuştur üzerimde. gavroche karakterini de tek geçerim.
devamını gör...
benzersiz bir anlatımla baştan sona hiç sıkılmadan okunabilecek eşsiz bir klasik.jean valjean in kız kardeşinin çocuklarının karnını doyurmak için ekmek çalıp kürek mahkumu olmasıyla başlıyor ve akıp gidiyor hikaye... victor hugo nun betimlemeleri sayesinde paris i ve fransız devrimi sonrası yaşamı çok net bir şekilde tahayyül edebiliyorsunuz.
devamını gör...
(bkz: victor hugo) tarafından yazılmış, dünya klasikleri denilince benim aklıma ilk gelen muhteşem eser. ilk kez ilkokul yıllarımda okumuştum ama sonra 5 ciltlik olan versiyonunu okuyunca anladım ki o yıllarda okuduğum sadece bir özetmiş. dünya tarihinde en çok okunan, en çok çevirisi yapılan, en bilinen eserlerin başında geliyor. 2012 yılında (bkz: les misérables) adıyla sinemaya uyarlandığında muhteşem bir müzikal izlemiştik. hugh jackman, russell crowe, anne hathaway ve amanda seyfried gibi muhteşem oyuncuların efsane oyunculuklarıyla adete bir görsel şölendi benim için. ve yanlış hatırlamıyorsam anne hathaway en iyi yardımcı kadın oyuncu oscar ödülünü kazanmıştı.
kitaba dönecek olursak öncelikle victor hugo'nun özgürlük, adalet, eşitlik gibi konuları çok önemsediğini ve bu kitabın da temeli ve ana fikrinin bu konular olduğunu söylemeliyim.
jean valjean. şimdiye kadar okuduğum kitaplardaki en sevdiğim bir kaç karakterden birisidir. eski bir mahkumdur ve bu eski bir mahkum olmasının yükünü ömrü boyunca çekiyor. ancak eski bir mahkum da olsa "iyi" bir insan olunabileceğini bize gösteriyor yazar. tabi okurken ağlamaktan sayfalar ıslana ıslana gidiyor.
mösyö myriel, jean valjean, javert, fantine, cosette, marius, gavroche, eponine... bütün karakterler kitabı okurken sanki kendi arkadaşlarım kendi ailem gibi hissetmiştim. onlarla üzülüp, onlarla sevindim. onlarla ağladım onlarla aç kaldım. onlara atılan bir suç sanki bana atılmış gibi sinirlendim. tabi tüm bunlar için kesinlikle 5 ciltlik uzun versiyonunu okumanız lazım.
ciltler ve sayfalar boyunca sefaletin adaletsizliğin altında ezilip bükülen bu insanların ortak yönleri yaşama dair umutları, yaşamak istemeleri ve bir şekilde hayatlarına anlam katacak bir şeyler bulmaları. ve yine konu burada her büyük yazar ve her büyük eserde olduğu gibi varoluşçuluğa geliyor.
sefiller ve victor hugo hakkında bir entry yazmak ne kadar doğdu bilmiyorum ama benim için çok önemli yeri olan bir klasik.
devamını gör...
fransız yazar victor hugo' nun 1862' de yayımlanan kült romanı, içerisinde not ettiğim elliden fazla söz/kısım vardı. bana çok şey kazandıran bir kitap olmuştu, herkesin okuması gereken eserlerden biri olduğunu düşünüyorum...


"sadece bedenleri, şekilleri, görüntüleri sevenlere ne yazık! ölüm her şeyi yok edecek. ruhları sevmeyi deneyin, onlara yeniden kavuşursunuz."
devamını gör...
belki çoğu kişinin okuduğu ilk klasik. benim de öyle. içindeki her eleştiri, anekdot, her olay hayatın başka bir penceresine açılıyor. jean valjeanın, sırasıyla toplumun her kesiminden bir kimliğe bürünerek bize o insanların durumunu gösterdiği, hangi sınıftan olursa olsun o aynı yaralı insan, yeğenleri için ekmek çalan o insan olarak ruhlarımıza dokunmasıyla en sevdiğim karakterlerden biri.
devamını gör...
victor hugo ne kadar zamanda yazmış bilmiyorum ama benim tam 17 günümü alan ve bu süreçte faydalı hiçbir şey yapmama izin vermeyen, hayatıma bloke koyan 1700 sayfalık bir fransız klasiği.

eski kürek mahkumu jan valjean'ın cezasının infazından sonra yaşamına devam etme savaşını, bunun karşısına çıkan engelleri okuyoruz kaba tabirle. jan valjean cezasını tamamlayıp çıktıktan sonra biricik psikoposumuzla tanışıyor ve tamamen değişiyor. sihirli bir el dokunmuşçasına ahlak timsali biri haline geliyor ancak toplum buna hazır değil. topluma göre iyiler iyidir. iyi bir kimse bir kez olsun kötülük yapmışsa artık o kötüdür. kötü biri tekrar iyi olamaz. jan valjean bu önyargıyı yıkmaya çalışıyor ama biliyorsunuz, atomu parçalamak daha kolay.

bu süreçte tanıştıkları, psikopoz, fantine, cosette, javert, thenardier ve ismi aklıma gelmeyen diğerleri... hugo her birinin hayatını o kadar detaylı işliyor ki karakterlerin davranışlarını yadırgamıyoruz bir yerden sonra. artık tanıyoruz, davranış tipini biliyoruz çünkü. o böyle bir insan, bunu yapar diyebilir hale geliyoruz. bu kitapta sevdiğim bir özellik oldu.

hugo olayları ve davranışları daha iyi kavrayabilmemiz ve belki bir de eleştiri amacıyla tarihi gerçeklere, savaşa, taraflara, taktiklere çok fazla yer veriyor. waterloo savaşını 50 sayfadan fazla anlatmış mesela. zaten tarih sevmeyen biri olduğumdan benim için çok sıkıcıydı ve hemen öncesindeki bölümde okuduğum duygusal olayların büyüsünü aldı götürdü benden.
öte yandan argoya ilişkin yazdıkları, tahlilleri çok keyifliydi. altını çize çize okudum. özellikle argonun ilk kısmını. lağım kısmını (kaşkol'un deyimiyle 80 sayfa boyunca bok anlatılan kısmı) sıkıcı bulmuştum ama kaşkol aşkım sevdiyse güzeldir kalkıp laf edecek değilim ya!


toplumsal sorunlar sınırları aşıyor. insan türünün tüm dünyayı kaplayan o geniş yaraları dünya haritasındaki mavi ya da kırmızı çizgilerde durmuyor. erkeğin cahil ve umutsuz olduğu, kadının ekmek için bedenini sattığı, çocuğun kendini eğitecek bir kitabın, kendini ısıtacak bir ailenin yokluğunda acı çektiği her yerde sefiller kitabı kapıyı çalıp şöyle diyor: sizin için geldim, sayfalarımı çevirin.



dipnot: marius toksik.
devamını gör...
benim için ayrı bi yeri olan romandır.bana okumayı sevdiren romandır şöyle: ben 8. sınıfken,sene 2019,
lgs için hazırlanırken hocalar devamlı kitap okumamızı söylerlerdi bende faydası olur diye ömrümde ilk kez kitap okumaya karar verdim. aslında evimizde ablamın sayesinde 50 60 kadar çeşitli türde kitaplar vardı bende o gün içlerinden birini okumaya karar verdim. rafın karşisına geçip sefilleri şeçtim ve okumaya başladım nasıl desem büyülendim resmen benin okuma serüvenim böyle başladı kitabın sonlarına doğru jean valjean geçmisle hesaplaşması sırasında ağlamıştım.
devamını gör...
lisede ertesi gün sınavı var diye neredeyse bir gecede bitirdiğim kitaptır. başlangıcı sınav için olsa bile devamında kitabı okuma sebebim aslında çok güzel olmasından kaynaklanmasıdır. beni victor hugo ile tanıştıran kitap olduğu için de yeri farklıdır. kesinlikle okumanız gereken klasiklerden.
devamını gör...
victor hugo'nun sefiller kitabı, 19. yüzyılın en etkileyici romanlarından biridir. bu kitap, yoksulluk, adalet, ahlak ve insan doğası gibi konuları ele alır ve okuyucuya derin bir düşünce deneyimi sunar. aynı zamanda, kitapta yer alan karakterlerin derinliği ve zenginliği, onu sadece bir roman olarak değil, aynı zamanda bir karakter çalışması olarak da değerli kılmaktadır.

sefiller, fransa'da 19. yüzyılın başında geçer. kitap, biraz dramatik bir açılışla başlar: eski bir mahkum olan jean valjean'ın, sadece bir ekmek çaldığı için beş yıl hapis yattığı ve daha sonra hırsızlıktan ötürü 19 yıl daha hapis yattığı hapishaneden çıktığı anlatılır. valjean, özgürlüğüne kavuştuğunda, toplum tarafından damgalanmış ve itibarsızlaştırılmış bir adam olarak hayatına devam etmek zorundadır.

kitabın ilk bölümlerinde, valjean'ın acı dolu hayatını ve onunla etkileşime giren diğer karakterleri tanırız. valjean, onunla karşılaşan herkes tarafından kötü bir şekilde muamele görür. ancak, kendisine merhamet eden bir rahip tarafından verilen bir şans sayesinde, valjean, kendisine yeni bir hayat kurar ve onu geçmişinden kurtarır.

valjean'ın hikayesi, diğer karakterlerin hayatları ile de iç içe geçer. kitap, aynı zamanda cosette adında küçük bir kızın da hayatını anlatır. cosette, valjean'ın koruması altında büyür ve valjean, ona bir baba figürü olur. kitapta ayrıca, javert adında bir polis memuru da yer alır. javert, valjean'ın peşine düşer ve onu tutuklamak için elinden geleni yapar.

sefiller, yoksulluk, adalet ve ahlak gibi konuları derinlemesine ele alır. victor hugo, romanında, yoksulluğun nedenlerini ve sonuçlarını inceler ve toplumun yoksullara karşı tutumunu eleştirir. adaletin doğası ve değeri, romanın diğer bir ana temasıdır. kitap, adaletin zaman zaman insana zarar veren bir güç olabileceği fikrini de tartışır.

hugo'nun karakterleri, derinliği ve karmaşıklığı ile ünlüdür. valjean, tüm zorluklara rağmen, insanlığa ve iyiliğe olan inancını kaybetmez. cosette, saf ve masum bir karakterdir ve valjean için bir ışık kaynağıdır.
devamını gör...
okuduğum fazlasıyla beğendiğim bir romandır. jean valjean'ın çok fazla haksızlığa uğradığını bilmek beni üzüyordu. o sıralar robin hood kitabını yeni bitirmiş. robin hood'a "gel de yardım et" diyordum içimden. sırf aç diğe ekmek çalmak bir suç değildi bana göre. zaten en güzel cümle de şuydu:


"aç olduğum için fırından bir ekmek çalmıştım. beni yakaladıler ve 3 ay boyunca bedava ekmek verdiler. işte dünyanın adaleti bu."


sefiller hakkında şöyle bir anım da var:
arkadaşım da sefiller'in 1. kitabını okuyordu geçen sene. kitabın 200. sayfasında filandı, dedim ki "jean valjean şu anda ne yapıyor?" durdu bana baktı "jean valjean kim? öyle bir karakterle daha karşılaşmadım." dedi. bir ara gelip "mihmandar, inanmayacaksın ama jean valjean kitaba girdi" dedi. bir de kitabta şöyle bir cümle de vardı: victor hugo kitapta "ve bir daha onu gören olmadı" dedikten sonra jean valjean ortadan kayboluyor. arkadaşımda "tüh, kitaba yeni girmişti ama" deyip üzülmüştü.*

herkesin okuması gereken bir kitap. tavsiye ederim.
devamını gör...
sevgili yazar victor hugo’nun herkes tarafından bilinen en önemli eserlerinden biridir. tüm dünyaca bilinen fransız yazarın bu kitabı günümüzde dahi önemini korumakta.
bu roman o kadar değerlendi ve toplum içerisinde o kadar çok önem arz etti ki roman birçok kez sinemaya, tiyatroya uyarlanıp birçok esere ve yazara da öncülük etmiştir. ve söylememe gerek var mı bilemiyorum ama bu eser birçok dile de çevrilmiştir.
kitap ciltler halinde ya da kısaltılmış olarak tek kitap halinde de satılmaktadır.
bir rivayete göre (bunun doğruluğunu tam olarak bilmiyorum birçok kişi birçok şey söylüyor) hugo’nun bu eseri tamamlaması tam 14 yılını almış.
kitap içerisinde sevgili yazar kendi hayatından ve yaşadıklarından da aktarımlarda bulunmuştur.

konusuna gelecek olursak. kitap ana kahramanımızın sefillik ve açlık yüzünden çaldığı ekmek ile başlıyor. ancak yaptığı bu hırsızlık başarılı olmuyor ve yakalanıyor. sonrasında ekmek çaldığı için hapse atılan jean orada barınamıyor ve hapisten kaçmaya çalışıyor. bu girişimi ise ona hapiste geçirilecek birkaç sene daha ekliyor. uzun yıllar sonrasında hapisten çıksa da güncel hayata tutunamaz ve birçok zorluk onu bekler.
bence ölmeden önce okunacaklar listesine en başta yazılması gereken eserlerden biri de sefillerdir. konu kısmını bu sefer çok kısa tuttum çünkü böyle büyük ve kaliteli bir eseri anlatmak için sayfalara ihtiyacım var ancak bunu burada çok fazla yapamam.

okuyun, zorla okutun. keyifli okumalar dilerim.
devamını gör...
les misérables (müzikal)

sefiller kitabı dünyanın en iyi müzikallerinden birine uyarlanmıştır. 1980'de claude michel schoenberg'in müziklerini ve alain boublil'in sözlerini yazdığı les misérables müzikali uzun yıllardır dünyanın dört bir yanında müzikal severlerin kalbini çalıyor.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

bu müzikalin bir de 2012 yapımı müzikal film versiyonu var. müzikalin filmleştirilmiş bir versiyonu gibidir çünkü oyunlaştıran ve müziklerini yapan yine aynı insanlardır. filmi de severek izledim fakat javert karakterini oynayan russell crowe iyi bir seçim olmamıştı; ana karakterin sesinin sonuçta müzikal yeterliliği olabilmeli diye düşünüyorum.

bu müzikal 1985'ten beri londra'da sahneleniyor ve bu da onu `west end`'deki en uzun süre sahnelenen müzikal yapıyor.

tüm müzikali irdeleyeceğim şimdi. eğer bir müzikal versiyonunu izlemeyi düşünüyorsanız, olaylara fransız kalmamak için şarkıları ve sözlerini izlemeden önce anlamanızı tavsiye ederim. yoksa müzikal sevmeyenler grubuna dahil olmanız işten bile olmayacaktır.

müzikal; prologue, 1. perde , 2. perde ve epilogue'dan oluşuyor.


***prologue***

yıl 1815 fransa. tutuklu işçi jean valjean, "mahkum 24601" bir somun ekmek çaldığı için yıllarca hapis yatar, hapishane gardiyanı javert tarafından şartlı tahliye ile serbest bırakılır. gerçek hayatta iş bulamaz dışlanır ve piskoposun gümüşlerini çalar. polis tarafından yakalansa da piskopos, valjean'a gümüşü verdiğini söyler ve kurtarır onu, bu aynı zamanda valjean'ı hayata döndüren ve kendini sorgulatan bir hareket olacaktır.

what ı have done, alfie boe 2010 performansında jean valjean'ı oynuyor.

***1. perde***

aradan yıllar geçer. valjean, bir fabrika sahibi olur ve monsieur madeleine olarak yeni bir kimliğe bürünür. bekar bir anne olan fantine kızı cosette'i büyütebilmek için bu fabrikada çalışır. sapık ustabaşı fantine'i arzular ve fantine'in bir çocuğu olduğunu keşfeder. fantine işinden olur. para kazanabileceği tek bir iş kalır; saçlarını ve bedenini satacaktır.

ı dreamed a dream. 2012 yapımı filmden. fantine'in yürek dağlayan yakarışı.

valjean yanından geçerken fantine'i görür ve acır ona, hastaneye götürülmesini sağlar. bu arada javert, yıllardır şartlı tahlil anlaşmasını ihlal eden valjean'ın peşindedir. valjean, hastanede fantine'in kızı cosette'i bulacağına ve onu koruyacağına söz verir ve fantine ölür.

bu arada montfermeil'de, inanılmaz kötü huylu, hırsız ve ikiyüzlü thénardier'ler küçük cosette'i bir hizmetçi olarak kullanmaktadır. valjean, thénardier'lere onu evlat edinmek için para teklif eder. thénardier'ler çok fazla para karşılığında cosette'in gitmesine izin verirler.

master of the house. matt lucas bir thénardier olarak söylüyor.

yıllar geçer, 1832 yılında paris'te, yoksullara merhametiyle biline general lamarque ölünce çalkantılı bir dönem başlar. yoksullar için, devrimci öğrenciler marius ve enjolras plan yapmaya başlar. bu arada, thénardier'lerin artık bir genç kız olan kızı éponine, marius'a gizlice aşık olur. fakat cosette ve marius birbirlerini görünce aşık olmuşlardır bile. valjean ve cosette yine kaçmak zorunda kalır javert'ten. marius, éponine'i cosette'i bulmasına yardım etmeye ikna eder.

general lamarque'ın ölümünden sonra, öğrenciler devrimi kışkırtmak için halkın umutsuzluğunu kullanmaya yemin ederler.

do you hear the people sing, 2012 yapımı filmden. halkın sesi bu marşla yükselir.

''do you hear the people sing?
singing a song of angry men
ıt is the music of a people
who will not be slaves again!
when the beating of your heart
echoes the beating of the drums
there is a life about to start
when tomorrow comes!''

éponine, marius'u cosette'in bahçesine götürür. éponine'in kalbi kırıktır. thénardier ve çetesi valjean'ın evini soymak için gelirler, ancak éponine bir uyarı çığlığı atarak onları durdurur. valjean bunu bir uyarı olarak düşünür ve cosette'le birlikte kaçmaya devam eder. cosette ve marius umutsuzluk içinde ayrılırlar. éponine, marius'un onu asla sevmeyeceğini acı içinde kabul eder. marius, cosette'i takip etmek mi yoksa ayaklanmaya katılmak mı konusunda kararsızdır ama kalmaya karar verir.

one day more, the 25th anniversary. devrime bu kadar yaklaşmışken yarım bırakmak olmaz.

''do ı stay, and do ı dare?
will you take your place with me?
the time is now, the day is here
one day more
one day more to revolution''

***2. perde ***

öğrenciler bir barikat kurarlar. asi kılığına giren javert başkaldırışı gözetlemek için gönüllü olur. éponine ise asilere katılmak için kendini erkek kılığına sokar. marius, éponine'ni koruma maksatıyla cosette'e bir veda mektubu götürmesi için gönderir. valjean mektubu ele geçirir ve marius ile cosette'in aşkını öğrenir. paris sokaklarında yalnız olan éponine, marius'u yanında hayal eder ve karşılıksız aşkına üzülür.

on my own. éponine'in bu yalnızlığı ve gönül yarası her dinlediğimde gözlerimi yaşartır.

''ı love him
but when the night is over
he is gone, the river's just a river
without him the world around me changes
the trees are bare and everywhere
the streets are full of strangers''

fransız ordusu barikata varır ve öğrencilerin teslim olmasını ister. javert, öğrencilere hükümetin saldırmayacağını söyler. gavroche onu tanır ve bir casus olduğunu ifşa eder; öğrenciler onu tutuklar. éponine geri döndüğünde askerler tarafından vurulur. éponine ,marius onu tutarken acı hissetmediğini söyler ve kollarında ölmeden önce ona olan aşkını itiraf eder. öğrenciler bu kayba yas tutar ve savaşmaya karar verirler. enjolras, kalbi kırık marius'u teselli eder. valjean bir asker kılığında gelir. valjean, enjolras'tan hapsedilen javert'i idam etmesine izin vermesini ister ve enjolras da bunu kabul eder. ancak valjean, javert ile yalnız kalır kalmaz onu serbest bırakır. javert, valjean'ı takibinden vazgeçmeyeceği konusunda uyarır.

marius, ölürse cosette'in onu hatırlayıp hatırlamayacağını merak eder. valjean, marius'u koruması için tanrı'ya dua eder. ordu gavroche'u öldürdüğünde öğrencilerin kararlılığı güçlenir ve isyancılar olarak son insan kalana kadar savaşırlar. ağır yaralı marius hariç hepsi öldürülür. valjean marius'u kanalizasyona taşımıştır. valjean sonunda yorgunluktan yere yığılır. valjean kendine gelir gelmez kaçar. yalnız javert bekliyordur onu. valjean, marius'u doktora götürmek için javert'ten zaman ister ve javert isteksizce kabul eder. javert, böyle bir suçlunun nasıl bu kadar merhametli olduğunu anlayamaz. tanrı hakkındaki inançları ve kanuna olan sadakati arasında kalan javert, kendini seine nehri'ne atarak intihar eder.

başarısız devrimden sonra, kadınlar öğrencilerin ölümleri için yas tutarlar. yaralı marius, arkadaşlarının ölümü karşısında umutsuzluğa kapılır.

empty chairs and empty tables. marius (eddie redmayne) hayatını kaybeden yoldaşlarının yasını tutar. ağlatan başka bir şarkı da budur.

marius hayatını kimin kurtardığını merak eder. cosette onu teselli eder ve aşklarını yeniden teyit ederler. valjean onlara onayını verir. marius'a kaçak bir mahkum olduğunu ve varlığının cosette'i tehlikeye atması nedeniyle gitmesi gerektiğini itiraf eder. marius'tan cosette'e asla söylemeyeceğine dair söz almasını ister. aylar sonra marius ve cosette evlenir. thénardier'ler asalet zırvalayarak resepsiyona baskın düzenler ve marius'a şantaj yapmaya çalışır. valjean'ın bir katil olduğunu ve thénardier'in onu kanalizasyonda bir ceset taşırken gördüğünü söylerler. marius, valjean'ın hayatını kurtardığını anlar. marius ve cosette, valjean'ı bulmak için ayrılırlar.

the wedding chorole and beggars at the feast.

***epilogue***

valjean bir manastırda ölümü beklemektedir. fantine'in ruhu, ona affedildiğini ve yakında tanrı'nın yanına gideceğini söyler. cosette ve marius gelir. ölümün eşiğinde, valjean tanrı'ya cosette'i tekrar görmesine izin verdiği için teşekkür eder. marius hayatını kurtardığı için ona teşekkür eder. valjean, cosette'e sorunlu geçmişini ve annesiyle ilgili gerçeği itiraf eden bir mektup verir. öldüğünde, fantine ve éponine'in ruhları onu cennete götürür ve ona "başka birini sevmenin tanrı'nın yüzünü görmek olduğunu" hatırlatırlar. barikatlarda ölenlerin ruhları da katılır onlara.

do you hear the people sing?les miserables 25th anniversary.
do you hear the people sing? 2012 yapımı filmden.


olaylar dizininin alındığı kaynak
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"sefiller" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim