kaplan
soyu tükenmek tehlikesi ile karşı karşıya olan bir çok hayvan ırkından sadece biri.
tükenmesinin başlıca sebebi de insanoğlu ne yazık ki.
tükenmesinin başlıca sebebi de insanoğlu ne yazık ki.
devamını gör...
hastaneye tek başına giden kişi
kendini acındırmayı sevmeyen kişi ya da başka bir bireye fiziksel, psikolojik ve sosyolojik olarak ihtiyaç duymayan, kendi kendine yetebilen bireydir.
devamını gör...
12. cumhurbaşkanına açık mektup
"kendi atadığınız rektörü okulda tutacak gücünüz olmadığı için, yeni kurulacak fakültelerle, şişirme kadrolarla ayakta tutmaya çalışmak da pek yüreklice bir tutum olmasa gerek. bu nedenle yürek konusunda söylediklerinizi ciddiye almıyoruz." *
devamını gör...
kendi işini kendi halleden insan
istemek borç altına girmektir. borçlu olmayı tercih etmiyordur.
devamını gör...
normal sözlük güvenlik açığı iddiası
sabah iş yerinde yazılımcıdan duyduğu terimlere ekleme yapıp paylaşmış birinin iddiası gibi duruyor.
itiraf etmek gerekirse bugüne kadar sakladık ama artık söyleme zamanı geldi; bir açığımız var o da kapımızdır ve herkese açıktır oradan rahatça giriş yapılabilir.
itiraf etmek gerekirse bugüne kadar sakladık ama artık söyleme zamanı geldi; bir açığımız var o da kapımızdır ve herkese açıktır oradan rahatça giriş yapılabilir.
devamını gör...
görmeyen göz katlanır
eninde sonunda gözünden de olabilecek olan kişidir.
önce yahudiler için geldiler, sesimi çıkarmadım, çünkü ben yahudi değildim sonra komünistler icin geldiler, sesimi çıkarmadım çünkü komünist değildim. sonra sendikacılar için geldiler, sendıkacı olmadığım için yine sesimi çıkarmadım
sonra benim için geldiler ses çıkaracak kimse kalmamıştı...
önce yahudiler için geldiler, sesimi çıkarmadım, çünkü ben yahudi değildim sonra komünistler icin geldiler, sesimi çıkarmadım çünkü komünist değildim. sonra sendikacılar için geldiler, sendıkacı olmadığım için yine sesimi çıkarmadım
sonra benim için geldiler ses çıkaracak kimse kalmamıştı...
devamını gör...
yazarların hoşuna gitmeyen şeyler
herkesin hayatın da hoşuna gitmeyen şeyler vardır ,karşılaşırız. benim hoşuma gitmeyen şeylerin başında senin yanın da başka başkasının yanında başka davranan ,para hırsıyla yanıp tutuşan ve insanların duygularını suistimal eden tipler gelir ,bir de entel olacağım derken dantel olan kişilerden de haz etmem .
devamını gör...
kendine uygun müzik aletini bulmak
erkenden bulunursa müziğe daha da bağlanmayı sağlayacak hadise. saz ve gitar denedikten sonra bu aletleri çalmak istemediğimi anladım. klasik türk müziği dinlemeyi çok seven biri olarak klarnet çalmak aklıma geldi bu sonradan flüte* evrildi. iyi ki evrilmiş.
devamını gör...
veba geceleri
(bkz: orhan pamuk) un son romanı. osmanlı imparatorluğu döneminde geçen, dünya üzerinde veba salgının olduğu bir dönemde, orhan pamuk'un kendi tasarladığı -aslında olmayan- osmanlı'nın 29. vilayeti diye bahsettiği minger ada'sında geçen bir roman. her zaman olduğu gibi masalsı bir anlatım, dilin mükemmel kullanışı, elinizden bırakamayacağınız, sanki bir dizi film izlermişçesine her sayfanın ve bölümün sonunda sizi merak içerisinde bırakan bir kitap. bir orhan pamuk klasiği. (ha bence diğer kitaplarının yanında en iyisi bu diyemem. )
kitabın yayınlandığı konjonktür tam da içinde bulunduğumuz pandemi dönemine geldiği için herkeste bir "acaba" dedirttiği oldu. ancak biliniyor ki pamuk bu romanı için 5 yıldır çalışmakta ve kitabı yazmaya başladığında tabi ki pandemi falan yoktu. tamamen tesadüf diyebiliriz yani.
kitaptan bahsedecek olursak minger adası, kozmopolit bir ada. yunanlar, hristiyanlar, müslümanların hep birlikte yaşadığı, zaman zaman sorunlar çıksa da birlikte yaşayabilen insanların olduğu kendine ait de bir kültürü hatta ve hatta kendi dili olan bir ada. veba salgını olduğunda sultan adaya en güvendiği hekimlerini, eczacılarını ve damadını gönderiyor. kitap boyunca tam da günümüzde olduğu gibi bir yandan veba ile mücadele, bir yandan cahil halk ile mücadele, bir yandan siyasi iktidarın otoritesini kaybetmemek için yaptığı mücadele anlatılırken; diğer yandan mükemmel aşk hikayeleri, milli mücadele ruhu pamuk'un o eşsiz anlatımı ile birleşiyor ve sizi adete o minger adasının bir yaşayanı haline getiriyor.
benim dikkatimi çeken önemli bir husus ise eczacılık üzerinde çok fazla durması. ve günün koşullarında eczacılık işinin nasıl idame ettirildiği ile ilgili mükemmel ayrıntılı bilgiler içeriyor olması. pamuk yine kitabı yazarken uzun uzun ve en ince ayrıntısına kadar araştırmalar yapmış. kitabın bir roman olması dışında bir tarih kitabı olma iddiası da var bence kesinlikle.
kitabın yayınlandığı konjonktür tam da içinde bulunduğumuz pandemi dönemine geldiği için herkeste bir "acaba" dedirttiği oldu. ancak biliniyor ki pamuk bu romanı için 5 yıldır çalışmakta ve kitabı yazmaya başladığında tabi ki pandemi falan yoktu. tamamen tesadüf diyebiliriz yani.
kitaptan bahsedecek olursak minger adası, kozmopolit bir ada. yunanlar, hristiyanlar, müslümanların hep birlikte yaşadığı, zaman zaman sorunlar çıksa da birlikte yaşayabilen insanların olduğu kendine ait de bir kültürü hatta ve hatta kendi dili olan bir ada. veba salgını olduğunda sultan adaya en güvendiği hekimlerini, eczacılarını ve damadını gönderiyor. kitap boyunca tam da günümüzde olduğu gibi bir yandan veba ile mücadele, bir yandan cahil halk ile mücadele, bir yandan siyasi iktidarın otoritesini kaybetmemek için yaptığı mücadele anlatılırken; diğer yandan mükemmel aşk hikayeleri, milli mücadele ruhu pamuk'un o eşsiz anlatımı ile birleşiyor ve sizi adete o minger adasının bir yaşayanı haline getiriyor.
benim dikkatimi çeken önemli bir husus ise eczacılık üzerinde çok fazla durması. ve günün koşullarında eczacılık işinin nasıl idame ettirildiği ile ilgili mükemmel ayrıntılı bilgiler içeriyor olması. pamuk yine kitabı yazarken uzun uzun ve en ince ayrıntısına kadar araştırmalar yapmış. kitabın bir roman olması dışında bir tarih kitabı olma iddiası da var bence kesinlikle.
devamını gör...
manga'nın eurovision'da birinci olamaması
manga:
manga'nın şarkısından bir cümle: "ne kadar farklı olduğumuz önemli değil. ''
lena:
lena'nın şarkısından bir cümle: ''yeni iç çamaşırı aldım, mavi.''
manga'nın şarkısından bir cümle: "ne kadar farklı olduğumuz önemli değil. ''
lena:
lena'nın şarkısından bir cümle: ''yeni iç çamaşırı aldım, mavi.''
devamını gör...
duşa çıplak giren insan
oha nasıl? ya ben mont bereyle giriyorum çift çorap giyiyorum üstüne yağmurluk giyip şemsiye alıyorum. insanlar delirmiş ya.
devamını gör...
geceye cevabı olmayan bir soru bırak
nietzsche yolda bir at arabası görür. sahibi, elindeki kırbaçla ata vurmaktadır.
nietzsche görür görmez adama saldırır ve atın boynuna sarılıp ''anne ne kadar da aptalmışım'' der. ağlayarak fenalaşır.
o günden sonra nietzsche'nin bunadığı söylenir. kendisine bu olaydan sonra ablaları bakmıştır.
fakat o cümleyi neden söylediği ve hangi manada söylediği hiç bir zaman anlaşılamamıştır.
hatta bunu bela tarr - torino atı filminin giriş sahnesinde dile getirmiştir. ilginçtir, bu filmde tamamen bu olaydan esinlenerek çekilmiş.
nietzsche görür görmez adama saldırır ve atın boynuna sarılıp ''anne ne kadar da aptalmışım'' der. ağlayarak fenalaşır.
o günden sonra nietzsche'nin bunadığı söylenir. kendisine bu olaydan sonra ablaları bakmıştır.
fakat o cümleyi neden söylediği ve hangi manada söylediği hiç bir zaman anlaşılamamıştır.
hatta bunu bela tarr - torino atı filminin giriş sahnesinde dile getirmiştir. ilginçtir, bu filmde tamamen bu olaydan esinlenerek çekilmiş.
devamını gör...
28 mayıs 2013 taksim gezi parkı direnişi
biz alışmışız taksim'e gider gitmez elimize birayı alıp sokaklarda turlamaya,
gezinin ilk günü yine gittik neler oluyor yerinde görelim diye. aldık yine gayri ihtiyari biraları girdik parka olani biteni kavramaya çalışıyoruz. bir kız çocuğu geldi, kız çocuğu diyorum muhtemelen üniversite öğrencisi birinci sınıf, ilk senesinde kazanmış ki ufak tefek gözüküyor. yaklaştı sıkıla sıkıla abi biz burda alkol icmiyoruz dedi. ne alaka dedim kendi kendime, neden diye sordum. dışardan görenler bizi yanlış anlamasın dedi. tamam ben bunu atarım abisi dedim. sen iç abi ben alır atarım sorun değil dedi.
iyiki de ilk gün oraya gitmişim, iyiki de hergun tekrar gitmişim. yoksa tv de izlediklerinizle orada yaşananlar aynı şeyler değildi. tv de size gösterilenler bugün bile bir kurmaca olabilir.
bir dönüm noktasıydi gezi, dönemedik, dondurmediler.
gezinin ilk günü yine gittik neler oluyor yerinde görelim diye. aldık yine gayri ihtiyari biraları girdik parka olani biteni kavramaya çalışıyoruz. bir kız çocuğu geldi, kız çocuğu diyorum muhtemelen üniversite öğrencisi birinci sınıf, ilk senesinde kazanmış ki ufak tefek gözüküyor. yaklaştı sıkıla sıkıla abi biz burda alkol icmiyoruz dedi. ne alaka dedim kendi kendime, neden diye sordum. dışardan görenler bizi yanlış anlamasın dedi. tamam ben bunu atarım abisi dedim. sen iç abi ben alır atarım sorun değil dedi.
iyiki de ilk gün oraya gitmişim, iyiki de hergun tekrar gitmişim. yoksa tv de izlediklerinizle orada yaşananlar aynı şeyler değildi. tv de size gösterilenler bugün bile bir kurmaca olabilir.
bir dönüm noktasıydi gezi, dönemedik, dondurmediler.
devamını gör...
online sistemin öğrencileri tembelleştirdiği gerçeği
sadece öğrencileri değil eğitimcileri ya da evden çalışanları da tembelleştirmekte olduğunu düşündüğüm sistemdir. aslında tembelleşmek değil tam karşılığı. öğrenmek ve eğitmek için gerekli sakin ya da sessiz bir ortam yok. normalde olsa sınıfta iyi kötü ders ortamı sağlanabiliyorken online eğitimde etraftan gelen sesler, telefon, internet gibi dış uyaranlar mevcut. psikolojik olarak da herkes çok farklı duygular yaşıyor şu süreçte, yani iç uyaranlardan da hayır yok anlayacağımız. bizi motive edebilecek bir şeyler bulamadıkça verimli şekilde sistem işlemeyecektir herkes için.
devamını gör...
kara dörtleme
kara dörtleme olarak bilinen distopik romanlardır. sırasıyla bu dörtleme ‘biz’(1920), ‘cesur yeni dünya’(1931), ‘1984’(1948) ve ‘fahrenheit 451’(1953) yıllarında yayımlanmıştır.
ilk olarak 1984’ü okumuştum, yıllar önce. ilk okumam gereken ‘biz’ kitabını ise yeni bitirdim. yani kulağımı tersten tutmuş oldum.
öncelikle her ne kadar hayali bir dünya olarak görünse de her bir yazar, bulunduğu dönemin siyasi şartlarından etkilenmişlerdi. kitaplardaki distopik evren aslında bir sembol konumundaydı. ‘biz’ kitabı, 1920’de yayınlandı, 1921’de rusya’da yasaklandı. yazar, o dönem savaşlardan,isyanlardan ve en önemli devrim sayılan 1917 devriminden etkilenmiştir. devrim sonucu rusya’da marksizm uygulanmaya başlanmıştı. uygulamanın ne kadar başarılı olduğu, yazarın kitabının yasaklanmasından da bellidir sanıyorum.
tek tek yaratılan dünyaları incelersek;
biz: velinimet’in yönettiği, cam ile doğadan koparılmış bir halk var. bu dünyada sen, ben yok; ‘biz’ var. bireyin başlı başına bir değeri yok, birey sadece biz makinesinin bir parçası. her şey, insanlar bile matematiksel bir veriden başkası değil. erkekler sessiz harfle, kadınlar sesli harfle isimlendiriliyorlar. anne-baba kavramı yok. özgürlük ise hiç yok:
insanı suç işlemekten arındırmanın tek yolu, onu özgürlüğünden arındırmaktır’. ‘özgürlükten yoksun mutluluk ve mutluluktan yoksun özgürlük’ diye iki seçenek sunulmuştu; üçüncü bir seçenek yoktu. enayiler özgürlüğü seçti. doğal olarak yüzyıllar sonra prangalarını özlediler’.
cesur yeni dünya: huxley, ‘biz’kitabından en çok etkilenen yazar. öyle ki bir çok yerinde cesur yeni dünya’nın esintileri var. ama cesur yeni dünya şu yönden farklı: yarattığı dünya mükemmel ve ideal bir dünya ama mükemmelliğin bile mükemmel olmadığını aktarıyor.
26.yy’da geçen bu kitapta, üreme, uykuda öğrenme ile toplum değiştirilmiş;savaşlar, kıtlık bitirilmiş, teknolojik olarak gelişmiş bir toplum yaratılmıştır. ama bu ütopik toplum;aile, felsefe,edebiyat, sanat gibi kavramlar yokedilerek yaratılmıştır. buradaki yaratıcı ford’dur, insanlar onu tanrı olarak görmektedirler. burada da ‘biz’ kitabındaki gibi seks , serbest bırakılmış,kimse kimseye ait değil daha doğrusu herkes herkesindir inancı benimsenmiştir.
biz kitabındaki şu alıntıları aktardığımda, cesur yeni dünya’nın kitabın ana fikrinden nasıl etkilendiği daha rahat anlaşılacaktır:
devlet’in cinsel yaşamı kontrol etmemesi kadar büyük bir saçmalık olabilir mi?. ‘her üye, bir başka üyeyi seks aracı olarak kullanabilir’.
1984: buradaki yönetici ‘big brother’dır. özgürlük yok, insanlar sürekli izleniyorlar. kitaplar yokediliyor; gazetelerdeki yalan haberlerle halk uyutuluyor. gelecek de geçmiş de hep kontrol altında. kendileriyle mi çelişiyorlar; hemen eski haberler yakılıp, yenileri ortaya atılıyor. halk ezilir ama ezildiğinin bile farkında değildir; çünkü bilinçsizdir. partinin varlığını sürdürmesi için böyle bir halka ihtiyaçları vardı: sorgulamayan,körü körüne bağlı.
2+2’nin 4 ettiğini söyleyebilmek özgürlüktür.
fahrenheit 451: montag adlı , kitapları yakmayla görevli bir itfaiyecinin, tesadüfen eline bir kitap almasıyla sorgulaması ve düzene karşı çıkmasını anlatır. bu dünyada da, kitaplar yok edilmekte, televizyona bağlı , düşünmeyen, bir nevi zombileşmiş bir halk yaratılmıştır.
kitapları bir bütün olarak değerlendirirsem, yaratıcılığı ve öncülüğü hususunda birinciliği ‘biz’e; olay örgüsü ve işlenişi olarak 2.liği 1984’e veririm. en çok etkilendiğim 1984 kitabıydı. biz kitabı ise araya serpiştirilmiş radikal görüşlerle beni çok etkilese de, yazar yazım diliyle bu güzelliklere gölge düşürmüş. olayların geçişleri arasında boşluklar mevcut. yazarı evde zannederken, operasyon merkezinde olduğunu öğreniyorsunuz ama bunu da ancak operasyon merkezinden çıktığında öğreniyorsunuz. diğer 3 kitap için bunu diyemem; olay örgüsü, geçişleri net. yazım dilleri çok iyi. cesur yeni dünya biraz kopyacı olduğu için gözümden düştü. fahrenheit 451 ise biraz abartılmış bir kitap.
yazıyı , ‘biz’den bir alıntıyla bitirmek istiyorum. bu alıntıyı serpiştirecek yer bulamadım ve sona kaldı.
hristiyan , en yüce gönüllü tanrıya, hani şu isyan edenleri cehenneminde yakan tanrıya cellat denmez mi? peki, hristiyanların kazıklara bağlayarak yaktıklarının sayısı yanan hristiyanlardan az mıdır? ama bunların hepsi unutulmuştur ve tanrıya asırlarca ‘sevginin tanrısı diye tapılmıştır. ‘ ‘…. eski cennet düşü. hatırla: cennettekiler arzu, acıma, sevgi bilgisinden yoksundurlar. kutsanmışlardı. düşleri, fantezi operasyonuyla alınmıştı(ki zaten bu yüzden kutsanmışlardı.’
ilk olarak 1984’ü okumuştum, yıllar önce. ilk okumam gereken ‘biz’ kitabını ise yeni bitirdim. yani kulağımı tersten tutmuş oldum.
öncelikle her ne kadar hayali bir dünya olarak görünse de her bir yazar, bulunduğu dönemin siyasi şartlarından etkilenmişlerdi. kitaplardaki distopik evren aslında bir sembol konumundaydı. ‘biz’ kitabı, 1920’de yayınlandı, 1921’de rusya’da yasaklandı. yazar, o dönem savaşlardan,isyanlardan ve en önemli devrim sayılan 1917 devriminden etkilenmiştir. devrim sonucu rusya’da marksizm uygulanmaya başlanmıştı. uygulamanın ne kadar başarılı olduğu, yazarın kitabının yasaklanmasından da bellidir sanıyorum.
tek tek yaratılan dünyaları incelersek;
biz: velinimet’in yönettiği, cam ile doğadan koparılmış bir halk var. bu dünyada sen, ben yok; ‘biz’ var. bireyin başlı başına bir değeri yok, birey sadece biz makinesinin bir parçası. her şey, insanlar bile matematiksel bir veriden başkası değil. erkekler sessiz harfle, kadınlar sesli harfle isimlendiriliyorlar. anne-baba kavramı yok. özgürlük ise hiç yok:
insanı suç işlemekten arındırmanın tek yolu, onu özgürlüğünden arındırmaktır’. ‘özgürlükten yoksun mutluluk ve mutluluktan yoksun özgürlük’ diye iki seçenek sunulmuştu; üçüncü bir seçenek yoktu. enayiler özgürlüğü seçti. doğal olarak yüzyıllar sonra prangalarını özlediler’.
cesur yeni dünya: huxley, ‘biz’kitabından en çok etkilenen yazar. öyle ki bir çok yerinde cesur yeni dünya’nın esintileri var. ama cesur yeni dünya şu yönden farklı: yarattığı dünya mükemmel ve ideal bir dünya ama mükemmelliğin bile mükemmel olmadığını aktarıyor.
26.yy’da geçen bu kitapta, üreme, uykuda öğrenme ile toplum değiştirilmiş;savaşlar, kıtlık bitirilmiş, teknolojik olarak gelişmiş bir toplum yaratılmıştır. ama bu ütopik toplum;aile, felsefe,edebiyat, sanat gibi kavramlar yokedilerek yaratılmıştır. buradaki yaratıcı ford’dur, insanlar onu tanrı olarak görmektedirler. burada da ‘biz’ kitabındaki gibi seks , serbest bırakılmış,kimse kimseye ait değil daha doğrusu herkes herkesindir inancı benimsenmiştir.
biz kitabındaki şu alıntıları aktardığımda, cesur yeni dünya’nın kitabın ana fikrinden nasıl etkilendiği daha rahat anlaşılacaktır:
devlet’in cinsel yaşamı kontrol etmemesi kadar büyük bir saçmalık olabilir mi?. ‘her üye, bir başka üyeyi seks aracı olarak kullanabilir’.
1984: buradaki yönetici ‘big brother’dır. özgürlük yok, insanlar sürekli izleniyorlar. kitaplar yokediliyor; gazetelerdeki yalan haberlerle halk uyutuluyor. gelecek de geçmiş de hep kontrol altında. kendileriyle mi çelişiyorlar; hemen eski haberler yakılıp, yenileri ortaya atılıyor. halk ezilir ama ezildiğinin bile farkında değildir; çünkü bilinçsizdir. partinin varlığını sürdürmesi için böyle bir halka ihtiyaçları vardı: sorgulamayan,körü körüne bağlı.
2+2’nin 4 ettiğini söyleyebilmek özgürlüktür.
fahrenheit 451: montag adlı , kitapları yakmayla görevli bir itfaiyecinin, tesadüfen eline bir kitap almasıyla sorgulaması ve düzene karşı çıkmasını anlatır. bu dünyada da, kitaplar yok edilmekte, televizyona bağlı , düşünmeyen, bir nevi zombileşmiş bir halk yaratılmıştır.
kitapları bir bütün olarak değerlendirirsem, yaratıcılığı ve öncülüğü hususunda birinciliği ‘biz’e; olay örgüsü ve işlenişi olarak 2.liği 1984’e veririm. en çok etkilendiğim 1984 kitabıydı. biz kitabı ise araya serpiştirilmiş radikal görüşlerle beni çok etkilese de, yazar yazım diliyle bu güzelliklere gölge düşürmüş. olayların geçişleri arasında boşluklar mevcut. yazarı evde zannederken, operasyon merkezinde olduğunu öğreniyorsunuz ama bunu da ancak operasyon merkezinden çıktığında öğreniyorsunuz. diğer 3 kitap için bunu diyemem; olay örgüsü, geçişleri net. yazım dilleri çok iyi. cesur yeni dünya biraz kopyacı olduğu için gözümden düştü. fahrenheit 451 ise biraz abartılmış bir kitap.
yazıyı , ‘biz’den bir alıntıyla bitirmek istiyorum. bu alıntıyı serpiştirecek yer bulamadım ve sona kaldı.
hristiyan , en yüce gönüllü tanrıya, hani şu isyan edenleri cehenneminde yakan tanrıya cellat denmez mi? peki, hristiyanların kazıklara bağlayarak yaktıklarının sayısı yanan hristiyanlardan az mıdır? ama bunların hepsi unutulmuştur ve tanrıya asırlarca ‘sevginin tanrısı diye tapılmıştır. ‘ ‘…. eski cennet düşü. hatırla: cennettekiler arzu, acıma, sevgi bilgisinden yoksundurlar. kutsanmışlardı. düşleri, fantezi operasyonuyla alınmıştı(ki zaten bu yüzden kutsanmışlardı.’
devamını gör...
şiirle kız tavlamak
letgoda satış yaptığım zamanlar birisi satış gününü değiştirmek istemişti.kabul edince bana iki sayfalık kendi yazdığı bir şiiri gönderdi.tavlama yok gerçi.
devamını gör...
paragraf kullanmayan yazar
göz kanatan kişiler.
ben ki uzun yazı okumaktan hiç kaçmam, hele o yazı ilgi alanımla paralelse... ama bu insanlar öyle bir kaçırıyor ki hevesimi, bir süre kısası dahil hiçbir yazıyı görmek istemiyorum. işin kötüsü gayet güzel yazanlar da var. yazık ediyorlar kendilerine.
bunun daha beteri, o tek paragrafta zinhar noktalama işaretlerini kullanmayanlar.
(bkz: bunu insan okuyacak)
ben ki uzun yazı okumaktan hiç kaçmam, hele o yazı ilgi alanımla paralelse... ama bu insanlar öyle bir kaçırıyor ki hevesimi, bir süre kısası dahil hiçbir yazıyı görmek istemiyorum. işin kötüsü gayet güzel yazanlar da var. yazık ediyorlar kendilerine.
bunun daha beteri, o tek paragrafta zinhar noktalama işaretlerini kullanmayanlar.
(bkz: bunu insan okuyacak)
devamını gör...
camiye protokol koltuğu koyulması
insanların camilere edep içinde eğilerek girmelerini sağlayan, kendi benliklerini, kibirlerini bir kenara bırakıp basit bir kul olduklarını hatırlatan, enaniyet zincirlerinden protokol koltuklarına... *
enaniyet zinciri konulu bir yazı
t:camide protokol mü olurmuş denen başlık.
enaniyet zinciri konulu bir yazı
t:camide protokol mü olurmuş denen başlık.
devamını gör...
yazım hatalarını linçlemek
hep destek, tam destek. (bkz: cinnet geçirten yazım yanlışları)
devamını gör...