mesleki yalan bırak
çok doğru seçim efendim. ince bir zevkiniz var.
devamını gör...
özür dilemek
(bkz: sürekli özür dileyen insan) değil de, yerinde ve özür dinlenecek bir şey yapıldığı zaman özür dilemek orgunluktur.
devamını gör...
kafa filmler radyo yayını
hemen akıllara gelen canet ve marion cotillard'ın başrolde olduğu love me if you dare (jeux d'enfants). ikinci olarak da müttefik. tamamen aşk hikayesi üzerine kurulu bi film değil ancak sonu çok can yakıcı. ilerledikçe editlerim efenim, iyi yayınlar.
unutmadan, bilek kesenler: bir aşk hikayesi.. bunu atlayamazdım.
son bir düzenleme de iran sinemasından gelsin. a separation. mükemmel filmdir.
unutmadan, bilek kesenler: bir aşk hikayesi.. bunu atlayamazdım.
son bir düzenleme de iran sinemasından gelsin. a separation. mükemmel filmdir.
devamını gör...
yayın önerisi
haftada bir gazetelerdeki güzin abla köşesi gibi bir program yapılsa nasıl olur ki bilemedim.insan ordakileri okuyunca içinden saçma saçma cevap veresi geliyor,eğlenceli bir güzin abla neden olmasın.
devamını gör...
eğitim hayatında alınmış en düşük sınav notu
üniversitede 18 almıştım, benim en düşük notum sınıfın en yüksek notuydu. pek üzülmedim o yüzden.
devamını gör...
sevilen hakan günday sözleri
bu hayatta kimseye hiçbir şeyi tam olarak anlatamayacağını anlamıştı. biri için ölüm kalım meselesi olan, diğerinin gözünde toz kadardı.
az, hakan günday
az, hakan günday
devamını gör...
kaşarlı tavuk dürüm
son derece sağlıksız, bir o kadar da lezzetli sokak yiyeceği. yerken martıların sesini içimde duyuyorum ama napalım?
devamını gör...
celebrant
itiraf etmeliyim ki, yazılarını okumak için profiline uğradığımda müsait bir zamanımın olmasına özen gösteriyorum. etraf sessiz olmalı. anlayarak okumalıyım tanımlarını. ufuk açıcı bir bakış açısı olduğunu düşünüyorum. kendisini ilgiyle takip ettiğim bir yazardır. teşekkürler efeniim. *
devamını gör...
gezegen x
öncelikle bu yakışıklının orijinal adı planet x. başlık orijinal adıyla ya da daha doğru bir türkçe çeviri olacak olan x gezegeni şeklinde açılabilirdi. böyle olunca "istanbul kanalı" demek yerine "kanal istanbul" demenin daha havalı olacağını düşünmek gibi olmuş. gerçi... neyse.
---
planet x, namıdiğer marduk ya da nibiru gibi bir zırva değildir. düpedüz hurafelerden beslenen astrologların ve komplo teorisyenlerinin ayağına düşmemesi gereken, gerçekte astronomlar tarafından ciddi ciddi tartışılan bilimsel bir meseledir.
bu tartışmaların kaynağıysa şu: bilim insanları, kuiper kuşağı'ndaki gök cisimlerinin, mesela plüto'nun da dahil olduğu cüce gezegenlerin, yörünge hareketlerinde bazı anomalilere rastlamışlar. en nihayetinde de orada dünya'dan katlarca büyük bir gezegenin var olma ihtimali düşünülür olmuş. işin garip yanı, yapılan hesaplamaların ve simülasyonların da bunun gayet mümkün olabileceğini göstermesi.
benim de severek takip ettiğim ayhan tarakcı, ilgili videosunda detayları güzelce açıklamış. izlemeye üşenenler için kabaca: önceleri orada bir kara delik, kahverengi cüce ya da neptün gibi bir gaz devi olma ihtimalinin düşünüldüğünden fakat bunların pek de mümkün görülmediğinden; dolayısıyla şu sıralar bir kayalık gezegenden şüphelenildiğinden fakat bunun da yeni birtakım sorunları beraberinde getirdiğinden bahsetmiş.
bütün bu sebeplerden, hakkında şimdilik en akıl kârı görünen açıklama da şu: kuiper kuşağı'nda henüz keşfetmediğimiz cüce gezegenler var ve anomalilerin sebebi de bu.
artık nihayet 2021 ekim'inde james webb uzay teleskobu'nu uğurlayabilirsek ve kazasız belasız çalıştırabilirsek, buradaki gizemi büyük olasılıkla çözecek. arkasından su dökeceğiz onun, "güle güle git" diyeceğiz, "dualarımız seninle." ve ekleyeceğiz gözyaşlarımızla, "seni çok özleyeceğiz ama hele şükür be."
---
planet x, namıdiğer marduk ya da nibiru gibi bir zırva değildir. düpedüz hurafelerden beslenen astrologların ve komplo teorisyenlerinin ayağına düşmemesi gereken, gerçekte astronomlar tarafından ciddi ciddi tartışılan bilimsel bir meseledir.
bu tartışmaların kaynağıysa şu: bilim insanları, kuiper kuşağı'ndaki gök cisimlerinin, mesela plüto'nun da dahil olduğu cüce gezegenlerin, yörünge hareketlerinde bazı anomalilere rastlamışlar. en nihayetinde de orada dünya'dan katlarca büyük bir gezegenin var olma ihtimali düşünülür olmuş. işin garip yanı, yapılan hesaplamaların ve simülasyonların da bunun gayet mümkün olabileceğini göstermesi.
benim de severek takip ettiğim ayhan tarakcı, ilgili videosunda detayları güzelce açıklamış. izlemeye üşenenler için kabaca: önceleri orada bir kara delik, kahverengi cüce ya da neptün gibi bir gaz devi olma ihtimalinin düşünüldüğünden fakat bunların pek de mümkün görülmediğinden; dolayısıyla şu sıralar bir kayalık gezegenden şüphelenildiğinden fakat bunun da yeni birtakım sorunları beraberinde getirdiğinden bahsetmiş.
bütün bu sebeplerden, hakkında şimdilik en akıl kârı görünen açıklama da şu: kuiper kuşağı'nda henüz keşfetmediğimiz cüce gezegenler var ve anomalilerin sebebi de bu.
artık nihayet 2021 ekim'inde james webb uzay teleskobu'nu uğurlayabilirsek ve kazasız belasız çalıştırabilirsek, buradaki gizemi büyük olasılıkla çözecek. arkasından su dökeceğiz onun, "güle güle git" diyeceğiz, "dualarımız seninle." ve ekleyeceğiz gözyaşlarımızla, "seni çok özleyeceğiz ama hele şükür be."
devamını gör...
erkeklerin kadınlarda aradığı en önemli şey
en önemlisi sanırım zeka.
tamam, hepiniz recep ivedik gibi gelip, ruhlar aleminde de yaşamıyoruz ama diyeceksiniz ama en nihayetinde muhatap olacağınız kişinin zeki olması şart gerçekten. zeki birisi size ihanet etmez, zeki birisi sizin değerinizi bilir, zeki birisi yanınızda olur.
tabii bir de şey var, ben çok mu şeyim de zeki birisini arıyorum? herkes kendine şey arkadaşlar.
siz sanki çok şeysiniz
tamam, hepiniz recep ivedik gibi gelip, ruhlar aleminde de yaşamıyoruz ama diyeceksiniz ama en nihayetinde muhatap olacağınız kişinin zeki olması şart gerçekten. zeki birisi size ihanet etmez, zeki birisi sizin değerinizi bilir, zeki birisi yanınızda olur.
tabii bir de şey var, ben çok mu şeyim de zeki birisini arıyorum? herkes kendine şey arkadaşlar.
siz sanki çok şeysiniz
devamını gör...
allah hepimize cuma günü ölmeyi nasip etsin tabi bu cuma değil
adamın biri cuma günü ölmüş ve gömmüşler. oğlu hocaya gitmiş ve
"babam cuma günü öldü öbür tarafta nasıl karşılanır?" diye sormuş. hocada sormuş
"namaz kılarmıydı?"
"hayır! ama cuma günü öldü".
"kumarı içkisi varmıydı?"
"vardı ama cuma günü öldü"
"yalan söylermiydi?"
"evet ama cuma günü öldü"
"hovardalığı varmıydı?"
"evet ama cuma günü öldü"
hoca sonunda sinirlenmiş ve
"cuma günü ellemezler ama cumartesi anasını bellerler" demiş
"babam cuma günü öldü öbür tarafta nasıl karşılanır?" diye sormuş. hocada sormuş
"namaz kılarmıydı?"
"hayır! ama cuma günü öldü".
"kumarı içkisi varmıydı?"
"vardı ama cuma günü öldü"
"yalan söylermiydi?"
"evet ama cuma günü öldü"
"hovardalığı varmıydı?"
"evet ama cuma günü öldü"
hoca sonunda sinirlenmiş ve
"cuma günü ellemezler ama cumartesi anasını bellerler" demiş
devamını gör...
forumsal başlıkların bilgi içerikli başlıklardan daha çok tanım alma sebebi
merak edilendir.
bilgi içerikli başlıklar en çok iki üç sayfa tanım alırken üstteki yazarın herhangi bir şeyini tahmin etme entryleri sayfalarcadır.
bilgi içerikli başlıklar en çok iki üç sayfa tanım alırken üstteki yazarın herhangi bir şeyini tahmin etme entryleri sayfalarcadır.
devamını gör...
bir fobiye neden olabilecek kitaplar
1. kujo ( kinofobi )
2. androidler elektrikli koyun düşler mi?( mekanofobi )
3. fahreneit 451 ( bibliyofobi )
4. dava ( litikafobi )
5. görmek ( lökofobi )
6. şişmanlayamayan sumocu ( obesofobi )
7. moby dick ( talassofobi )
8. kutu adam ( haptofobi )
9. tokyo uçuşu iptal ( aviofobi )
10. dönüşüm ( entomofobi )
2. androidler elektrikli koyun düşler mi?( mekanofobi )
3. fahreneit 451 ( bibliyofobi )
4. dava ( litikafobi )
5. görmek ( lökofobi )
6. şişmanlayamayan sumocu ( obesofobi )
7. moby dick ( talassofobi )
8. kutu adam ( haptofobi )
9. tokyo uçuşu iptal ( aviofobi )
10. dönüşüm ( entomofobi )
devamını gör...
charlie chaplin
koç burcu, ingiliz oyuncudur. en önemli filmleri; altına hücum (1925), şehrin ışıkları (1931), asri zamanlar (1936).
sinema tarihinin en çok taklit edilen oyuncularından biridir. 1915 yılında charlie chaplin benzerleri yarışmasına katılır ve kazanamaz.
kendisi genç kadınlardan hoşlanırdı. halk hayrandı, ama sinema dünyası onu o kadar da çok sevmiyordu. chaplin'in leş gibi koktuğu söylenir. bu ''küçük serseri'' kişisel hijyenine hiç önem vermezmiş. marlon brando onu tanımadan önce: ''muhtemelen sinemanın ortaya çıkardığı en büyük yetenek.'' demiştir, ancak beraber çalışmaları hüsranla sonuçlanmıştır. otobiyografisinde chaplin için, ''korkunç derecede zalim bir adam, egoist bir zorba, tanıdığım en büyük sadist.'' demiştir.
otoriter görüntüsüne rağmen fobileri olan biriydi. lastik ve lastikten yapılmış şeylere karşı fobi geliştirmişti. lastik aksesuarlar kullanmazdı. belki de istenmeyen hamileliklerden doğan çocuklarının en büyük nedenlerinden biri prezervatif kullanmayı reddetmiş olmasıdır. ılık sütün kokusundan tiksinirdi. püsküllü kukuleta bereler takan biriyle konuşmazdı. suikasta kurban gitmek en büyük fobisiydi.
j.d. salinger'ın büyük aşkı oona o'neill'le evlenmiştir. aralarındaki tonlarca yaş farkını umursamamışlardır. hem de salinger ülkesi için savaşa gitmişken. bu evlilikten tonlarca çocukları olmuştur.
''artık amerika'yla işim olmaz. isa başkan bile olsa geri dönmem oraya.'' demiştir.
sinema tarihinin en çok taklit edilen oyuncularından biridir. 1915 yılında charlie chaplin benzerleri yarışmasına katılır ve kazanamaz.
kendisi genç kadınlardan hoşlanırdı. halk hayrandı, ama sinema dünyası onu o kadar da çok sevmiyordu. chaplin'in leş gibi koktuğu söylenir. bu ''küçük serseri'' kişisel hijyenine hiç önem vermezmiş. marlon brando onu tanımadan önce: ''muhtemelen sinemanın ortaya çıkardığı en büyük yetenek.'' demiştir, ancak beraber çalışmaları hüsranla sonuçlanmıştır. otobiyografisinde chaplin için, ''korkunç derecede zalim bir adam, egoist bir zorba, tanıdığım en büyük sadist.'' demiştir.
otoriter görüntüsüne rağmen fobileri olan biriydi. lastik ve lastikten yapılmış şeylere karşı fobi geliştirmişti. lastik aksesuarlar kullanmazdı. belki de istenmeyen hamileliklerden doğan çocuklarının en büyük nedenlerinden biri prezervatif kullanmayı reddetmiş olmasıdır. ılık sütün kokusundan tiksinirdi. püsküllü kukuleta bereler takan biriyle konuşmazdı. suikasta kurban gitmek en büyük fobisiydi.
j.d. salinger'ın büyük aşkı oona o'neill'le evlenmiştir. aralarındaki tonlarca yaş farkını umursamamışlardır. hem de salinger ülkesi için savaşa gitmişken. bu evlilikten tonlarca çocukları olmuştur.
''artık amerika'yla işim olmaz. isa başkan bile olsa geri dönmem oraya.'' demiştir.
devamını gör...
sanat eserinin analizi
eserin oturduğu bağlamı incelemektir. böylece iyi eser kötü eser ya da "e bunu ben de yaparım" sorunlarından kurtululabilir. bazı eserleri anlamak için kültürel sermaye veya eser analizi gerekir.
devamını gör...
tanrıya karşı söylev
yalnızca kapağında yazan marquis de sade isminden dolayı gereksiz yere eleştirilen ve hatta okunmadan kenara atılan eser. eser hakkında konuşmadan önce şundan söz etmek gerekir bana kalırsa; bir düşünürün, yazarın veya şairin yaşantısı onun her eserini aynı kefeye koymak için yeterli bir sebep midir? daha önce sade okumuş olanlar şüphesiz karşı çıkacaktır bana çünkü onun eserlerinde tüm çıplaklığı ile ortada duran vahşeti okumuş ve hatta belki de şiddetli bir miğde bulantısı hissetmiş olmalılar. yine de üzücüdür ki aynı insanlar charles baudelaire şiirlerine aynı tiksinti ile yaklaşmazlar. oysa baudelaire'ın şiirlerinde de aynı çarpık ahlak anlayışının izleri gözden kaçmayacak kadar büyüktür. yalnızca a carcass şiiri bile yeterli gelirdi muhakkak keyiflerini kaçırmak için.
esere gelecek olursam, tanrıya karşı söylev yetişme çağındaki pek çok insanın okuması gereken bir eser. yetişkinliğin ileri safhasında pek yavan ve hatta eski moda safsatalar olarak gelecek olsa bile; tanrı, cennet, cehennem ve ruh kavramları hakkında yerinde ve hatta zaman zaman oldukça ağır eleştiriler barındırıyor. kimine göre bu eser sade'in gereksiz tutkulu bir biçimde ateizm savunuculuğu yaptığının işaretidir ama bana kalırsa iyi bir gözlem sonucunda ortaya çıkmış olması kaçınılmaz. aslında esere tam olarak sade'e ait demek doğru da değil, alıntılardan oluşan bir derleme yine de içinde barındırdığı düşünceler kendisine ait olduğundan sade'in kaleminden çıktığını söylemek de yanlış olmayacaktır. durup düşünüldüğü zaman insanın pek çok kez çelişkiye düştüğü bir çok konuda sade eleştiri sunmak bir kenara alenen ateş ediyor. okudukça da kimi zaman ne kadar haklı olduğunun da altını çizmek gerek. sade ahlaki açıdan yüksek ihtimalle çoğumuza göre çarpık ve zihinsel açıdan bir noktada dengesiz olsa bile bu durum eserin muazzam bir gözlemciliğin sonucu olduğu gerçeğini değiştirmemeli. yine de şu var; kitap ne kadar iyi bir gözlemciliğin ürünü olsa bile sade'in tutarsız yorumları gözden kaçmayacak kadar fazla ve düşüncelerinin altında yatan sebepler de pek çok noktada oldukça eleştiriye açık. sade'i pek sevmem ve bir şeyin savunuculuğunu yapmayı sağlayan tutku bende oldukça eksik, belki erken yaşta okumamdan ötürü veya henüz çözemediğim bir sebepten dolayı okuduğum en iyi eserlerden sayıyorum. şöyle ufak bir bilgi eklemekte de fayda var; sade'in bu düşüncelerine karşı yorum getirmekten kaçınanların genel tercihi biraz ad hominem'e başvurmak oluyor bana kalırsa. sade'in yetiştiği şartlar, annesinin dindarlığı ve hatta yanında yetiştiği rahip olan amcası ve işin sonunda tanrının varlığına karşı hiçbir inanç belirtisi göstermeyen sade... bunu daha çok erikson'un kimlik statüleri üzerinden sade'i ters-zıt kimlik olarak değerlendirenler de yok değil. yine de alanım olmadığı için yorum yapmaktan kaçınıyorum açıkçası.
"dini gerekli kılan varlığın masalsı varoluşuna dair senin gülünç sistemlerine inanacak kadar zayıf olsaydım, ona nasıl ibadet etmemi bana öğütlerdin? brahma'nın saçmalıklarındansa konfiçyüs’ün hayallerini benimsememi mi isterdin, yoksa zencilerin büyük yılanına mı tapayım, peruluların yıldızına mı, veyahut musa’nın ordularının tanrısına mı, hangi hıristiyan sapkınlık sence tercih edilebilir? cevabına dikkat et."
"insanın anlaşılmayan şeye inanması tamamen imkânsız çünkü. kavramak ile inanmak arasında dolaysız ilişkiler olmalıdır; kavramak inancın ilk besinidir. anlamanın hiç etkili olmadığı yerde,inanç ölüdür ve bu tür durumlarda inanç sahibi olduğunu ileri sürenler inancı dayatır. "
esere gelecek olursam, tanrıya karşı söylev yetişme çağındaki pek çok insanın okuması gereken bir eser. yetişkinliğin ileri safhasında pek yavan ve hatta eski moda safsatalar olarak gelecek olsa bile; tanrı, cennet, cehennem ve ruh kavramları hakkında yerinde ve hatta zaman zaman oldukça ağır eleştiriler barındırıyor. kimine göre bu eser sade'in gereksiz tutkulu bir biçimde ateizm savunuculuğu yaptığının işaretidir ama bana kalırsa iyi bir gözlem sonucunda ortaya çıkmış olması kaçınılmaz. aslında esere tam olarak sade'e ait demek doğru da değil, alıntılardan oluşan bir derleme yine de içinde barındırdığı düşünceler kendisine ait olduğundan sade'in kaleminden çıktığını söylemek de yanlış olmayacaktır. durup düşünüldüğü zaman insanın pek çok kez çelişkiye düştüğü bir çok konuda sade eleştiri sunmak bir kenara alenen ateş ediyor. okudukça da kimi zaman ne kadar haklı olduğunun da altını çizmek gerek. sade ahlaki açıdan yüksek ihtimalle çoğumuza göre çarpık ve zihinsel açıdan bir noktada dengesiz olsa bile bu durum eserin muazzam bir gözlemciliğin sonucu olduğu gerçeğini değiştirmemeli. yine de şu var; kitap ne kadar iyi bir gözlemciliğin ürünü olsa bile sade'in tutarsız yorumları gözden kaçmayacak kadar fazla ve düşüncelerinin altında yatan sebepler de pek çok noktada oldukça eleştiriye açık. sade'i pek sevmem ve bir şeyin savunuculuğunu yapmayı sağlayan tutku bende oldukça eksik, belki erken yaşta okumamdan ötürü veya henüz çözemediğim bir sebepten dolayı okuduğum en iyi eserlerden sayıyorum. şöyle ufak bir bilgi eklemekte de fayda var; sade'in bu düşüncelerine karşı yorum getirmekten kaçınanların genel tercihi biraz ad hominem'e başvurmak oluyor bana kalırsa. sade'in yetiştiği şartlar, annesinin dindarlığı ve hatta yanında yetiştiği rahip olan amcası ve işin sonunda tanrının varlığına karşı hiçbir inanç belirtisi göstermeyen sade... bunu daha çok erikson'un kimlik statüleri üzerinden sade'i ters-zıt kimlik olarak değerlendirenler de yok değil. yine de alanım olmadığı için yorum yapmaktan kaçınıyorum açıkçası.
"dini gerekli kılan varlığın masalsı varoluşuna dair senin gülünç sistemlerine inanacak kadar zayıf olsaydım, ona nasıl ibadet etmemi bana öğütlerdin? brahma'nın saçmalıklarındansa konfiçyüs’ün hayallerini benimsememi mi isterdin, yoksa zencilerin büyük yılanına mı tapayım, peruluların yıldızına mı, veyahut musa’nın ordularının tanrısına mı, hangi hıristiyan sapkınlık sence tercih edilebilir? cevabına dikkat et."
"insanın anlaşılmayan şeye inanması tamamen imkânsız çünkü. kavramak ile inanmak arasında dolaysız ilişkiler olmalıdır; kavramak inancın ilk besinidir. anlamanın hiç etkili olmadığı yerde,inanç ölüdür ve bu tür durumlarda inanç sahibi olduğunu ileri sürenler inancı dayatır. "
devamını gör...
içki içen insanların ahirette vereceği hesap
alman usulü verilecek hesaptır.
devamını gör...
gıda dedektifi
musa özsoy isimle çevre ve şehir planlamacı duyarlı bir vatandaş tarafından yönetilen,bireysel olarak etiket okuma farkındalığı yaratma amacı güden kesinlikle reklam vesaire almayan internet sitesi ve sosyal medya hesapları bütünü.zamanın da yaşadığı bir rahatsızlık sonrası endüstriyel gıdalar üzerine araştırmalar yapmış ve gıda dedektifi ortaya çıkmıştır.mutlaka takip eden yazar arkadaşlarımızda mevcuttur bende kendisine birçok konuda akıl danışıyorum zaman zaman.her gün marketten alışveriş yapıyoruz endüstriyel gıdalar tüketiyoruz fakat bunların içinde nasıl bileşenler var,insana ne kadarı zararlı,yabancı ülkelerin gıda kodekslerinde ki düzenlemeler nasıl merak ediyorsanız takip edip incelemeye alabilirsiniz.
devamını gör...
le dôme
arjantinli yazar ve şair julio cortázar'ın salvo el crepúsculo isimli şiir koleksiyonun bir parçası olan şaheser. bildiğim kadarıyla şairin bu kitaptaki dilimize kazandırılmış olan tek şiiri ne yazık ki. le ceremonia gibi insanın ruhunu tamamen yakıp kavuran bir şiir yerine soluk bir alevi andıran bu ayrılık şiirini çevirmeyi tercih eden çevirmeni kınamakla beraber yine de çok güzel bir şiirdir bu. kitabın bende bulunan baskısında 23. sayfada yer alıyor. şiirin teması tamamen şairin aşk ve gitmek hakkındaki görüşleri ile tutarlı bundan ötürü şiir cortázar'ın bakış açısının oldukça iyi bir yansıması. bana gelince, şiir beni tutup 1950'lerin sonuna çekiştiriyor. montparnasse'da yağmur bastırmış ama ben ıslanma telaşesinden sıyrılmış ellerim ceplerimde yürüyorum yol boyu. şiirin sonunda geçen kahveden, o hak edilmiş ayrılığa şahit olan yerden çıkıp sokağa karışmışım yalnızca. hüsran yok ama rahatlatmamış beni, zaman hiç durmamış; cebimde yalnızca iki üç metelik, adımlarım koşarak geçip giden insanlara çarpmamak için bile duraksamıyor ama nereye yürüdüğümü de bilmiyorum. bu şiirin beni çekip götürdüğü yer şairin de şiirini yazdığı eski montparnasse ve yitip gitmenin karşı konulamaz bir hafifliğe dönüştüğü bir yer.
evrensel kusurluluk kuşkusuna katkıda bulunur
bana kalıt bıraktığın o kırılgan anı
aynalarla kirli tabaklar arasında bir yüz
güneşin ağulandığının, her bir buğday tanesinde
yıkımın silahının ırgalandığının kesinliğine
karşı savunur gelip çatan son saatimizin kırılganlığı
aslında aydınlıkta, sessizlik içinde geçirilmesi gerekmektedir
a la sospecha de imperfección universal contribuye este recuerdo que me legas, una cara entre
espejos y platillos sucios.
a la certidumbre de que el sol está envenenado,
de que en cada grano de trigo se agita el arma de la ruina, aboga la torpeza de nuestra última hora
que debió transcurrir en claro, en un silencio
söylenecek ne kaldıysa kaçınmadan söyleneceği yerde
ama hiç de böyle olmadı ve ayrıldık
tam da hak ettiğimiz gibi
kasvetli leş gibi bir kahve köşesinde
yanımız yöremiz kurtçuklarla sigara izmaritleriyle çevrilmiş
acınası öpücüklerimizi çöken geceye katarak
donde lo que quedaba por decir se dijera sin menguas. pero no fue así, y nos separamos
verdaderamente como lo merecíamos, en un café mugriento, rodeados de larvas y colillas,
mezclando pobres besos con la resaca de la noche.
evrensel kusurluluk kuşkusuna katkıda bulunur
bana kalıt bıraktığın o kırılgan anı
aynalarla kirli tabaklar arasında bir yüz
güneşin ağulandığının, her bir buğday tanesinde
yıkımın silahının ırgalandığının kesinliğine
karşı savunur gelip çatan son saatimizin kırılganlığı
aslında aydınlıkta, sessizlik içinde geçirilmesi gerekmektedir
a la sospecha de imperfección universal contribuye este recuerdo que me legas, una cara entre
espejos y platillos sucios.
a la certidumbre de que el sol está envenenado,
de que en cada grano de trigo se agita el arma de la ruina, aboga la torpeza de nuestra última hora
que debió transcurrir en claro, en un silencio
söylenecek ne kaldıysa kaçınmadan söyleneceği yerde
ama hiç de böyle olmadı ve ayrıldık
tam da hak ettiğimiz gibi
kasvetli leş gibi bir kahve köşesinde
yanımız yöremiz kurtçuklarla sigara izmaritleriyle çevrilmiş
acınası öpücüklerimizi çöken geceye katarak
donde lo que quedaba por decir se dijera sin menguas. pero no fue así, y nos separamos
verdaderamente como lo merecíamos, en un café mugriento, rodeados de larvas y colillas,
mezclando pobres besos con la resaca de la noche.
devamını gör...
normal sözlük'te elit olmanın beş şartı
yoldaş'a inanmak aralarında olmayan şartlardır.
(bkz: tövbe de)
ben bir yazar olsam, bu tür başlıklardan sonra yoldaştan nefret eder, ayar olurdum.
hatta ediyorum gerçi *
(bkz: tövbe de)
ben bir yazar olsam, bu tür başlıklardan sonra yoldaştan nefret eder, ayar olurdum.
hatta ediyorum gerçi *
devamını gör...