depresyona giren kişiye söylenmemesi gerekenler
boşver ya.
hayırlısı.
hayırlısı.
devamını gör...
güzellik
platon'a göre güzellik ideadır, mutlaktır "güzel kadın ölür gider ama güzellik ideadır, mutlaktır" der.
aristoteles güzelliği "bir orantıyı ve belirli bir sınırlılığı gösteren bir düzen" olarak tanımlar
platinos güzellik tanrısal aklın evrendeki ışıması; hegel ise "mutlak ruhun nesnelerde görünüşe gelmesi" der.
"güzellik bir insanın iç dünyasının kendine göre bir nesneyi algılamasıdır."
yanisi: siz kendinizi ne kadar "güzel"leştirirseniz güzellik algınız da o kadar "güzel"leşir demek istiyor.
aristoteles güzelliği "bir orantıyı ve belirli bir sınırlılığı gösteren bir düzen" olarak tanımlar
platinos güzellik tanrısal aklın evrendeki ışıması; hegel ise "mutlak ruhun nesnelerde görünüşe gelmesi" der.
"güzellik bir insanın iç dünyasının kendine göre bir nesneyi algılamasıdır."
yanisi: siz kendinizi ne kadar "güzel"leştirirseniz güzellik algınız da o kadar "güzel"leşir demek istiyor.
devamını gör...
ilişkilerde asla söylenmeyecek bir cümle
sen istediğine inan açıklamakla uğraşmayacağım.
devamını gör...
dinlerken kendinizi bulduğunuz şarkı sözleri
--- alıntı ---
sevilirken bilmedin mi?
ben söylerken gülmedin mi?
falımızda hasret var
ayrılık var, demedim mi?
anlamazdın, anlamazdın
kadere de inanmazdın
hani sen acı veren
kalpsizlerden, olamazdın
dilerim ki mutlu ol sevgilim
ben olmasam bile, hayat gülsün sana
günahım boynunda
ağlayan bir çift göz, bıraktın arkanda
la la la la la la lay la la la
la la la la la la la lay la la la
la la la la la la la lay la la, la la la la la
kalbim bomboş kaldı sanma
acılar geçer zamanla
aşka tövbe demem ben
görürsün sevince…
--- alıntı --- ayla dikmen'in bu şarkısında hep kendimi bulurum, beni benden alır uzak diyarlara götürür sonra geri bırakıverir..
sevilirken bilmedin mi?
ben söylerken gülmedin mi?
falımızda hasret var
ayrılık var, demedim mi?
anlamazdın, anlamazdın
kadere de inanmazdın
hani sen acı veren
kalpsizlerden, olamazdın
dilerim ki mutlu ol sevgilim
ben olmasam bile, hayat gülsün sana
günahım boynunda
ağlayan bir çift göz, bıraktın arkanda
la la la la la la lay la la la
la la la la la la la lay la la la
la la la la la la la lay la la, la la la la la
kalbim bomboş kaldı sanma
acılar geçer zamanla
aşka tövbe demem ben
görürsün sevince…
--- alıntı --- ayla dikmen'in bu şarkısında hep kendimi bulurum, beni benden alır uzak diyarlara götürür sonra geri bırakıverir..
devamını gör...
fizik yasaları
gözlenebilir evrende geçerli olan, deneylerle kanıtlanmış, belirli şartlar altındaki maddelerin ve enerjinin davranışını açıklayan ilkeler.
devamını gör...
lee pace
pushing daisies dizisiyle sempatik ve uzun boyuyla gönüllere giren amerikalı oyuncu.
asıl adı lee grinner pace‘dir. alacakaranlık ve hobbit filmlerinde de görmek ayrıca hoş oldu.
soldier’s girl filmindeki transseksüel rolü ile resmen ne rol olsa hakkından geleceğini de göstermiştir.
gereksiz bir ek bilgi olarak; 1.96 boyunda olup, babasının işi yüzünden de çocukluğunu suudi arabistan’da geçirmiştir.
asıl adı lee grinner pace‘dir. alacakaranlık ve hobbit filmlerinde de görmek ayrıca hoş oldu.
soldier’s girl filmindeki transseksüel rolü ile resmen ne rol olsa hakkından geleceğini de göstermiştir.
gereksiz bir ek bilgi olarak; 1.96 boyunda olup, babasının işi yüzünden de çocukluğunu suudi arabistan’da geçirmiştir.
devamını gör...
toplum baskısı
insani hayata kusturur. demeyin umursama, dinleme, onune bak diye. bir toplulukta yalnizsaniz, kendinizi savunmak zorunda birakildiysaniz ve hata yaparim diye surekli tedirgin iken sacma sapan seyler geliyorsa basiniza, umursamamak olmuyor. sac renginden piercinge, kiyafetten tavirlariniza hersey hakkinda baski varsa kucucuk hissediyor kendini insan. evet kuculuyorum. yok olmak istiyorum o dakikalarda.
devamını gör...
deli olduğunu bilmemek
düşünsenize her şeyi konuşuyorsunuz, ağzınızda bakla ıslanmıyor, her şeye muhalefetsiniz, ortalarda küçük bir arabaya milyonlar biçebilirsiniz, sövebilirsiniz olur olmadık. sevmediğiniz birini görüp 'senin babanı da sevmezdim' diyebilirsiniz. bakkallara, ezcalara paldır küldür dalıp avanakça gülebilirsiniz... derdiniz, derdinizi bilmemek mesela... amaaaan allahııım
devamını gör...
başörtülü biri ile evlenmek
gönül işlerinden önyargılı olmak zor ama aileler devreye girince, ileride aşılmaz sıkıntılara yol açabilecek durum.
devamını gör...
kaliteli yaşam için ucuz öneriler
stresi hayatınızdan mümkün olduğunca azaltmak,
başkalarının kararlarıyla değil, kendi kararlarınızla yol almak,
başkalarının sizin hakkında söylediklerini kafaya takmamak,
doğayla bütünleşmek,
sevmek...
başkalarının kararlarıyla değil, kendi kararlarınızla yol almak,
başkalarının sizin hakkında söylediklerini kafaya takmamak,
doğayla bütünleşmek,
sevmek...
devamını gör...
hoşlanılan kızı tv'de kuvvet macunu reklamı sunarken görmek
2006 yılında başıma gelen ve halen daha gece rüyalarıma giren durumdur.
bilen bilir dostlarım daha önceki yazılarımda çokça kere bahçevan emeklisi olduğumu söylemiştim. o yıllarda cihangir'in mütevazı sitelerinde çalışıyordum. oldukça keyif aldığım bir meslekti doğrusu. işten 5-6 gibi çıkar geri kalan zamanımı faydalı işler gerçekleştirmeye harcardım.
işe doğru gitmek için uykumdan kalkmıştım. o gün rahmetli yazar franz kafka beyefendinin romanında bahsettiği gregor samsa isimli böcük gibi sersefil uyansaydım diyorum keşke... inanın bu kadar kötü ve huzursuz hissetmezdim. yorucu bir iş gününün ardından gümüşsuyu'ndan bomonti'ye kadar bedava parfüm sıkmak için cadde üzerindeki kozmetik dükkanlarına girip çıktım. daha sonra babaannemim yanına, huzurevine gittim. zavallı kadının bu haline çok üzülürdüm. babaannemin kafası turgut özal zamanında takılı kalmıştı. hani bilgisayar oyunlarında görevi yaparken öldüğünüzde tekrar aynı yerden doğup, aynı yerleri tekrar tekrar geçersiniz ya? babaannemin yanına ne zaman gitsem habire bulgar mübadelesinden bahsedip dururdu zavallı. sovyetlerin çöküşüne henüz gelmemişti bile.
bu sefer yanına benimle son konuşması olduğunu bilmeden gittim. son sözlerinde bana şunları söyledi nur yüzlü ninem:
bak yavrım.. öhö öhö! ben yarın bir gün ahirete göçüp gideceğim. ama korkma. bu dünyada sadece toprağa gideceğim. sonra toprak olacak ve bir sularla bir çiçeğin bedenine yürüyeceğim. sonra o çiçeğe bir arı konacak...öhö öhöhööö"
son nefesini öksürerek verdi zavallı ninem. lafının sonunu getiremedi. kim bilir ne diyecek, nasıl bilgece bir cümle kuracaktı. vasiyetinde de belirttiği üzere köy yerindeki mezarlığa defnettik. cebindeki son parayı da bana verdi. o günün üzüntüsünden midir nedir, hiçbir zaman heves etmediğim ve aklımın ucuna bile gelmeyen bir şeyi yaptım. gördüğüm ilk ganyan bayiine gittim ve altılı kupon oynadım. bazı şeylerin neden olduğunu bilemiyorsunuz. bir eşek şakası yapmak ya da bir tren rayına atlamak da nedensiz olabilir. her şeyde bir mantık aramak da insanı hep yıpratıyor. 10 ytl'lik bir kupon yaptım. ilk ayakta karacabey birinci geldi. sonra gaza gelerek paramın 1/2'sini sütçü beygiri gibi görünen, ayaklarının çelimsizliğinden en azından 45 yaşında olduğunu anladığım "greenhoe" isimli bir ata bastım ve kaybettim. sonra silkenerek "naapıyorum lan ben" dedim. bu yas hali benim kafamı gerçekten meşgul ediyor ve yıpratıyor. ulan ben nereden anlarım iddiayı. kupon görsem kpss optik formu zannederim. neyse, kendimi toparladım. o günün akşamında kız arkadaşımı dışarı çağırdım ve bir şeyler içtik. gelen içki bardakları bir gelip bir gidiyordu. tıpkı heidegger'in dasein'ı gibi o bardakların varlığı o an havada slow motion halde hareket ediyor ve zaman ara sıra duruyordu sanki. ertesi gün işim geç başladığı için öğlene kadar kafayı devirip yattım.
ertesi gün işe gittim. epey tatsız bir gündü. neyse akşam eve geldim. evde üniversiteden yakın arkadaşım haluk vardı. bu herifi de hiç sevmezdim. eve ne zaman girsem hollywood filmindeki psikopat katiller gibi karanlıkta oturuyor, ben ışığı açtığımda tok bir sesle "merhaba" diyordu şerefsiz evladı. bu b.ku sanırım ilk ya da ikinci yapışıydı. o esnada eve doğru hızlı ve emin adımlarla gidiyordum. içeri girdim, ışığı açtım. kafasına eyes wide shut filmindeki korkunç maskelerden takmış, koltukta öylece oturuyordu p.v.nk. çığlık atarak geri kaykıldım. artık çok geçti:
"bahadır ?!?!1#" dedi.
"evet?" dedim.
"ne oldu?" dedi.
sanırım şok halinden dilimin tutulduğunu falan düşünmüştü. o da korkuyordu çünkü:
"yaklaşma!" dedim.
"n'oldu olm. iyi misin? şakaydı lan sadece."
"yaklaşma!"
"niye lan?"
"donuma s.çtım"
o günü yaşanmamış kabul ettik. lanet olsun diyerek banyoya girip bir güzel duş aldım ve kıyafetlerimi tenekeye koyup yaktım. imam efendinin 22 yıl önce kulağına üç kere "haluk!" diye fısıldamış olan bu maymunlar familyasından hayvan evladını evden def ettim ve böyle depresif günler için sakladığım öküz gözü şarabımı açarak tv'nin karşısına oturdum. uydu kanal listesinde 456. sırada olan çayeli tv'yi açtım. burada sürekli eski yeşilçam filmleri yayınlanırdı geceleri bilenler bilir... soruyu bil, para ödülünü kazan temalı dolandırıcı reklamı girmişti. boşluktan istifade midem kazındığı için mutfağa gidip aperatif bir şeyler hazırladım. tam da bu sırada tv'den gelen bir sesle irkildim. önce bir süre bana tanıdık gelen bu sesin ne olduğunu anımsamaya çalıştım:
"evet ekran başındaki beyefendiler. bu .... macunu ile iktidarsızlığa son. tıpkı bir ejderha gibi olacaksınız. taşı sıkıp suyunu çıkaracaksınız. evet!! ilk arayan 5 kişiye 2 kutusu 100 ytl evet yanlış duymadınız! bu fırsat kaçmaz beyler. hanımlar mutlu olmak istiyor 0858546... bu numaradan ulaşabilirsiniz. ilk 5 kişi!! 6. kişi değil!!"
bu sesin kime ait olduğunu anladığım an beynimden kaynar sular dökülmüştü adeta. elimdeki çerez tabağı yere düşmüş ve halıyı berbat etmişti. hemen içeri koştum. koridorda geçen 10 saniyelik an, tıpkı 100 yıl gibi geçmişti. o anda yanılmayı o kadar çok istedim ki! ama yanılmamıştım. oracıkta midem bulandı öğürür gibi oldum. neden böyle bir şeyi benden saklamıştı? neden daha düzgün işler yapmıyor ve insanları cinsellikle kandırıyor hatta dolandırıyordu. onu ertesi gün terk ettim ve bu sefer bir majör bunalıma girdim. her günüm depresif geçmeye başlamıştı.
allah düşmanıma yaşatmasın. zor günlerdi ama atlattık.
bilen bilir dostlarım daha önceki yazılarımda çokça kere bahçevan emeklisi olduğumu söylemiştim. o yıllarda cihangir'in mütevazı sitelerinde çalışıyordum. oldukça keyif aldığım bir meslekti doğrusu. işten 5-6 gibi çıkar geri kalan zamanımı faydalı işler gerçekleştirmeye harcardım.
işe doğru gitmek için uykumdan kalkmıştım. o gün rahmetli yazar franz kafka beyefendinin romanında bahsettiği gregor samsa isimli böcük gibi sersefil uyansaydım diyorum keşke... inanın bu kadar kötü ve huzursuz hissetmezdim. yorucu bir iş gününün ardından gümüşsuyu'ndan bomonti'ye kadar bedava parfüm sıkmak için cadde üzerindeki kozmetik dükkanlarına girip çıktım. daha sonra babaannemim yanına, huzurevine gittim. zavallı kadının bu haline çok üzülürdüm. babaannemin kafası turgut özal zamanında takılı kalmıştı. hani bilgisayar oyunlarında görevi yaparken öldüğünüzde tekrar aynı yerden doğup, aynı yerleri tekrar tekrar geçersiniz ya? babaannemin yanına ne zaman gitsem habire bulgar mübadelesinden bahsedip dururdu zavallı. sovyetlerin çöküşüne henüz gelmemişti bile.
bu sefer yanına benimle son konuşması olduğunu bilmeden gittim. son sözlerinde bana şunları söyledi nur yüzlü ninem:
bak yavrım.. öhö öhö! ben yarın bir gün ahirete göçüp gideceğim. ama korkma. bu dünyada sadece toprağa gideceğim. sonra toprak olacak ve bir sularla bir çiçeğin bedenine yürüyeceğim. sonra o çiçeğe bir arı konacak...öhö öhöhööö"
son nefesini öksürerek verdi zavallı ninem. lafının sonunu getiremedi. kim bilir ne diyecek, nasıl bilgece bir cümle kuracaktı. vasiyetinde de belirttiği üzere köy yerindeki mezarlığa defnettik. cebindeki son parayı da bana verdi. o günün üzüntüsünden midir nedir, hiçbir zaman heves etmediğim ve aklımın ucuna bile gelmeyen bir şeyi yaptım. gördüğüm ilk ganyan bayiine gittim ve altılı kupon oynadım. bazı şeylerin neden olduğunu bilemiyorsunuz. bir eşek şakası yapmak ya da bir tren rayına atlamak da nedensiz olabilir. her şeyde bir mantık aramak da insanı hep yıpratıyor. 10 ytl'lik bir kupon yaptım. ilk ayakta karacabey birinci geldi. sonra gaza gelerek paramın 1/2'sini sütçü beygiri gibi görünen, ayaklarının çelimsizliğinden en azından 45 yaşında olduğunu anladığım "greenhoe" isimli bir ata bastım ve kaybettim. sonra silkenerek "naapıyorum lan ben" dedim. bu yas hali benim kafamı gerçekten meşgul ediyor ve yıpratıyor. ulan ben nereden anlarım iddiayı. kupon görsem kpss optik formu zannederim. neyse, kendimi toparladım. o günün akşamında kız arkadaşımı dışarı çağırdım ve bir şeyler içtik. gelen içki bardakları bir gelip bir gidiyordu. tıpkı heidegger'in dasein'ı gibi o bardakların varlığı o an havada slow motion halde hareket ediyor ve zaman ara sıra duruyordu sanki. ertesi gün işim geç başladığı için öğlene kadar kafayı devirip yattım.
ertesi gün işe gittim. epey tatsız bir gündü. neyse akşam eve geldim. evde üniversiteden yakın arkadaşım haluk vardı. bu herifi de hiç sevmezdim. eve ne zaman girsem hollywood filmindeki psikopat katiller gibi karanlıkta oturuyor, ben ışığı açtığımda tok bir sesle "merhaba" diyordu şerefsiz evladı. bu b.ku sanırım ilk ya da ikinci yapışıydı. o esnada eve doğru hızlı ve emin adımlarla gidiyordum. içeri girdim, ışığı açtım. kafasına eyes wide shut filmindeki korkunç maskelerden takmış, koltukta öylece oturuyordu p.v.nk. çığlık atarak geri kaykıldım. artık çok geçti:
"bahadır ?!?!1#" dedi.
"evet?" dedim.
"ne oldu?" dedi.
sanırım şok halinden dilimin tutulduğunu falan düşünmüştü. o da korkuyordu çünkü:
"yaklaşma!" dedim.
"n'oldu olm. iyi misin? şakaydı lan sadece."
"yaklaşma!"
"niye lan?"
"donuma s.çtım"
o günü yaşanmamış kabul ettik. lanet olsun diyerek banyoya girip bir güzel duş aldım ve kıyafetlerimi tenekeye koyup yaktım. imam efendinin 22 yıl önce kulağına üç kere "haluk!" diye fısıldamış olan bu maymunlar familyasından hayvan evladını evden def ettim ve böyle depresif günler için sakladığım öküz gözü şarabımı açarak tv'nin karşısına oturdum. uydu kanal listesinde 456. sırada olan çayeli tv'yi açtım. burada sürekli eski yeşilçam filmleri yayınlanırdı geceleri bilenler bilir... soruyu bil, para ödülünü kazan temalı dolandırıcı reklamı girmişti. boşluktan istifade midem kazındığı için mutfağa gidip aperatif bir şeyler hazırladım. tam da bu sırada tv'den gelen bir sesle irkildim. önce bir süre bana tanıdık gelen bu sesin ne olduğunu anımsamaya çalıştım:
"evet ekran başındaki beyefendiler. bu .... macunu ile iktidarsızlığa son. tıpkı bir ejderha gibi olacaksınız. taşı sıkıp suyunu çıkaracaksınız. evet!! ilk arayan 5 kişiye 2 kutusu 100 ytl evet yanlış duymadınız! bu fırsat kaçmaz beyler. hanımlar mutlu olmak istiyor 0858546... bu numaradan ulaşabilirsiniz. ilk 5 kişi!! 6. kişi değil!!"
bu sesin kime ait olduğunu anladığım an beynimden kaynar sular dökülmüştü adeta. elimdeki çerez tabağı yere düşmüş ve halıyı berbat etmişti. hemen içeri koştum. koridorda geçen 10 saniyelik an, tıpkı 100 yıl gibi geçmişti. o anda yanılmayı o kadar çok istedim ki! ama yanılmamıştım. oracıkta midem bulandı öğürür gibi oldum. neden böyle bir şeyi benden saklamıştı? neden daha düzgün işler yapmıyor ve insanları cinsellikle kandırıyor hatta dolandırıyordu. onu ertesi gün terk ettim ve bu sefer bir majör bunalıma girdim. her günüm depresif geçmeye başlamıştı.
allah düşmanıma yaşatmasın. zor günlerdi ama atlattık.
devamını gör...
şehitlerimiz var diyen izleyicisine küfreden tiktoker
pavyona gitmis, ardından dans eden konsomatrise para takarken"şehitlerimiz var" demiş. hepsi birbirinden leş tipler.
devamını gör...
hiç büyük kadın yazar olmaması
virginia woolf'a göre kendine ait bir odaları, kendine ait bir dünyaları olmadığı için olan durum.
kadından, evinin kadını çocuklarının anası olmasını isteyen dünya düzeninden kaynaklanan durum.
kaldı ki halide edip adıvar
virginia woolf
ipek çalışlar
gibi daha bir çok kadın, hem kadın olup hem yazmayı başarmış kadınlardır.
kadından, evinin kadını çocuklarının anası olmasını isteyen dünya düzeninden kaynaklanan durum.
kaldı ki halide edip adıvar
virginia woolf
ipek çalışlar
gibi daha bir çok kadın, hem kadın olup hem yazmayı başarmış kadınlardır.
devamını gör...
sütü seven kamyoncu
devamını gör...
an eisai ena asteri
sen bir yıldızsın diyen (bkz: nikos vertis) şarkısı. bana, daha doğrusu ruhuma ait olan şarkılardan. belki de en güzellerinden.
/ποτέ τα όνειρά μου
δε θα΄χαν γίνει αληθινά
μα τώρα είσαι εδώ εσύ/ diyor şarkıda...
peki ya sen, en güzel rüyalarımın ta kendisiysen?
open.spotify.com/track/3i0h...
~ne oluyor bana,
anlatmaya korkuyorum.
benim kalbim kırık
gerçeği yaşamama izin ver...
gerçek bir aşk olması için
nedeni ve sonucu olması için
baktığım bu gözler...
onlarda sevgiyi bulmak için
eğer boş hayatımı aydınlatacak bir yıldızsan
asla sönme ve asla beni bırakma
bu aşk asla sönmeyecek
ama eğer bir rüya isen söndür ışıkları
böylece rüyalarda yaşayabileyim
asla şafak sökmesin, asla bitmesin
içimde kal ki seni sevebileyim
benim yolumda
her şey karanlıktı
rüyalarım asla gerçek olmayacaktı
ama şimdi sen buradasın
ve ben yeniden doğdum
sonumu başlangıcım,
benim hayatım sensin...~
/ποτέ τα όνειρά μου
δε θα΄χαν γίνει αληθινά
μα τώρα είσαι εδώ εσύ/ diyor şarkıda...
peki ya sen, en güzel rüyalarımın ta kendisiysen?
open.spotify.com/track/3i0h...
~ne oluyor bana,
anlatmaya korkuyorum.
benim kalbim kırık
gerçeği yaşamama izin ver...
gerçek bir aşk olması için
nedeni ve sonucu olması için
baktığım bu gözler...
onlarda sevgiyi bulmak için
eğer boş hayatımı aydınlatacak bir yıldızsan
asla sönme ve asla beni bırakma
bu aşk asla sönmeyecek
ama eğer bir rüya isen söndür ışıkları
böylece rüyalarda yaşayabileyim
asla şafak sökmesin, asla bitmesin
içimde kal ki seni sevebileyim
benim yolumda
her şey karanlıktı
rüyalarım asla gerçek olmayacaktı
ama şimdi sen buradasın
ve ben yeniden doğdum
sonumu başlangıcım,
benim hayatım sensin...~
devamını gör...
yapılmış en aptalca dalgınlık
sabaha karşı 04:30 gibi garip, vıcık vıcık bir hisle uyanılır.
el sırta götürülür, kıvamlı bir madde her tarafa bulaşmıştır.
yataktan kalkılır, el vücutta dolaştırılır, sonra bakılır, kahverengi bir şeyin bulaşmış olduğu görülür. "hayır, bu yaşta altıma sıçmış olamam, yuh ya!" diye düşünülür. utanç dalgası her tarafı kaplar, asla anlam verilemez.
sonra maddenin çok güzel koktuğu farkedilir.
el ağıza götürülür. tatlıdır.
akşam yatağın üzerinde çikolata unutulmuş, bu gece boyunca vücut sıcaklığıyla erimiş, kağıdının kenarlarından taşmış, her yere bulaşmıştır.
boxer değiştirilir, çarşaf yenilenir.
tekrar uyunur.
el sırta götürülür, kıvamlı bir madde her tarafa bulaşmıştır.
yataktan kalkılır, el vücutta dolaştırılır, sonra bakılır, kahverengi bir şeyin bulaşmış olduğu görülür. "hayır, bu yaşta altıma sıçmış olamam, yuh ya!" diye düşünülür. utanç dalgası her tarafı kaplar, asla anlam verilemez.
sonra maddenin çok güzel koktuğu farkedilir.
el ağıza götürülür. tatlıdır.
akşam yatağın üzerinde çikolata unutulmuş, bu gece boyunca vücut sıcaklığıyla erimiş, kağıdının kenarlarından taşmış, her yere bulaşmıştır.
boxer değiştirilir, çarşaf yenilenir.
tekrar uyunur.
devamını gör...
okuduğun bir kitabı pudra şekerine uyarla
ateşi pudra şekeri söndürmeli.
(tolstoy ters döndü.)
(tolstoy ters döndü.)
devamını gör...
güneş (yazar)
şiirsel yönlü ve duygulu bir yazar.
karalama defteri başlığı onun için açılmış sanki, kalemiyle arz-ı endam eyliyor. daim olsun. *
karalama defteri başlığı onun için açılmış sanki, kalemiyle arz-ı endam eyliyor. daim olsun. *
devamını gör...
kendi kendine iş çıkarmak
sık sık çocuklarımın evde sıkıldığını düşünerek, kovayla suyu salonda oynaması için vermek , ay kumu yapıp vereyim diyerek heryeri yağlı irmikle kaplamak gibi şeyler yaparak kendime zaman zaman yaptığım zulümdür. (bkz: oturup duramamak)
devamını gör...