köpeklerin saldırgan olması bulunduğunuz semtin daha cahil insanlardan oluştuğunu gösterir.hayvanlara nasıl davranırsanız onlarda size öyle davranır,köpeği tekmelerseniz sevgi göstermezseniz oda size sevgi,saygı göstermez.
devamını gör...

merakla bekledigim dergidir,kafa sözlük ;sözlüktü,radyoydu,dergiydi derken dijitalde
holdingleşiyor valla.*
devamını gör...

iranlı azeri yazar samed behrengi'nin yirmili yaşlarında yazdığı, çocuk kitabı olarak isimlendirilmesinin yetişkinleri okumaktan mahrum etmemesini dilediğim eser. sade, gerçekçi ve benim için tesiri yüksek bir okumaydı. çok kısa sürede okunabilecek hacim ve içerikte bir kitap. bazı ortadoğu ülkelerinde ve yazarın memleketi olan iran'da da kitap, içerdiği düşünceler nedeniyle sakıncalı bulunmuş. kitap, 1969'da bratislava ödülü'ne layık görülmüştür. tek taraflı bir bakış açısıyla kaleme alınmamış olması, yazarın fikri pek çok yönüyle okuyucuya sunmuş olması oldukça hoşlandığım bir durum oldu.

--- alıntı ---

"ölüm etrafımda kol gezerken, uzun zamandır hayattayım, hayatın bitişiyle tanışmak istemiyorum. elbette bir gün hayatın sonuyla yüzleşmek zorunda kalacağım. ama bunun bir önemi yok. asıl mühimi benim ölümümün ya da yaşamımın, başkalarının hayatını nasıl etkilemiş olacağı..." diye düşünmüş küçük kara balık.

--- alıntı ---
devamını gör...

‘’sen bana sokul, yaslan. ben çaresiz şimşeklerin ışığında senin bakır çalığı gözlerini göreyim ve kaybedeyim. insanların birbirini yediği şu büyük kavga dünyasında iki insanın değil, binlerce insanın, dinden, ideolojiden, her şeyden uzak, fakat her şeye rağmen seviştiğini görmeseler bile bilsinler. büyük laflar söylemeden, ‘’hakikat budur!’’ bile demeden, insan olduğumuzdan beri olagelen, bir başkasında kendimizi duyabildiğimiz, hatalarımızı ve meziyetlerimizi anlayabildiğimiz şeyi yapalım: sevişelim…’’

- sait faik abasıyanık - sevgiliye mektup
devamını gör...

tatlı, ilim irfan hayratı bir yazar dostumuz. sürekli bir şeyleri açıklamak zorunda kalması gülümsetiyor. bacağı da göremedik ama kesin benimki daha iyidir.
devamını gör...

misafir varken yaramazlığın dozunu kaçırmış çocukların başvurduğu bir kaçış yöntemidir. evde misafir vardır ve hafif şımarılmıştır. yaramazlık dozu yavaşça artar. nasılsa misafir var birşey yapamaz annem-babam düşüncesiyle nirvana yaparsın yaramazlıkta. ilerleyen saatlerde misafirler yavaştan gitmeye başlarlar. en son misafir insanı gitmeden koşarak girersin yatağa. misafirler gittikten sonra odanın kapısını açan anne ya da baba seni kontrol ederken gözler sımsıkı kapalı, nefes bile almadan hareketsiz yatarsın. kapı kapandıysa tamamdır, on numara beş yıldız rol çakıyorsun, işe yaramıştır numaran. “ yarına sinirleri geçmiş olur inşallah” diye diye uyur kalırsın.
devamını gör...

eğer aile evindeyseniz ve babanız sigara içtiğinizi bilmiyorsa genellikle sadece bu saatlerde icebilirsiniz. ve evet şu an sigara içiyorum.
devamını gör...

monochroma'nın da müzikleri yapmış grup. lakin bu kadar kibri sultan süleyman bile yapmamıştır. nerede azıcık düzgün iş yapan bir türk görsem kibrine yenik düşüyor. bu sebeple artık tiksindiğim eskinin güzeli saykodelike farklı soluk getiren gençler diye anacağım topluluk.
devamını gör...

kendisinin bolca vakti olduğunu düşünüyorum, bu nedenle bir yerlerden başlayabilir:
(bkz: bir ömür nasıl yaşanır (kitap))
devamını gör...

yerli 2pac. "selamün aleyküm baba!" dan sonraki değişim inanılmaz.

ayrıca hands on! adlı bir orjinal parçası var ki üsttekinden daha çok sevdim.
devamını gör...

adaletin ne olduğunu en iyi anlatan hikayelerden biridir berlin'de hakimler var hikayesi. sunay akın yorumuyla işte o hikaye:
--- (alıntı) ---

1750 yılında, alman prusya kralı büyük ıı. frederick,
berlin yakınlarındaki postdam ormanlarında gezinirken,
bir değirmenin bulunduğu alçak bir tepe üstünde durur.
değirmenin olduğu yeri satın alacağını ve yerine bir saray yaptıracağını söyler.

kralın adamları değirmenciye gider ve kralın bu isteğini iletirler.
fakat adam değirmenini satmak istemez.

adamları gelip kral'a durumu anlatırlar;
kral bunun üzerine değirmenciyi huzuruna çağırtır.
değirmenci gelip, kral'ın karşısında durur.
- "yanlış anladınız beni herhalde beyefendi, ben satın almak
istiyorum orayı. kaç para?" der, önce.
sonra değirmen için değerinin kat ve kat üstünde bir ücret ödemeyi teklif eder.

- "hayır yanlış anlamadım, adamların da bunu söyledi. satmıyorum!"
- "beyefendi inat etmeyin, paranızı fazlasıyla vereceğim."
- "sen koskoca kralsın, paran çok. git almanya'nın her yerine saray yap.
burayı benden önce babam işletiyordu. ona da babasından kalmış,
ben de çocuğuma bırakacağım. satmıyorum!"

bunun üzerine sinirlenen kral frederick ayağa kalkar ve;
“sen benim prusya kralı friedrich olduğumu bilmiyor musun yoksa?” diye gürler.
değirmenci;
-“senin kral olduğunu biliyorum.
ama ben de bu değirmenin ve arazinin sahibi sans-souci’yim.”

kral iyice köpürür ve;
- “madem benim kim olduğumu biliyorsun, o halde zorla alabileceğimi
de biliyor olmalısın. bakalım o zaman ne yapacaksın?
benim binlerce askerim var. senin kimin var?” der.

değirmenci bu söz üzerine hiç telaşa düşmeden tarihe geçecek
o ünlü sözü söyler:
-“berlin’de hâkimler var. ben de onlara güveniyorum.”


kral bu cevap üzerine ıslah ettiği mahkemelerin adaletinin
kendi aleyhine bile güvenildiğini anlar ve
tarihe geçen şu ünlü sözünü söyler:
"hiçbir güç, hiçbir siyaset, hiçbir iktidar kral bile olsa adaletten üstün değildir.
hiç kimse adaletin üstüne çıkamaz."

kral ikinci friedrich bu yel değirmeninin prusya krallığı devam
ettikçe korunmasını ister ve onun daha altında olan tepeye sarayını
diker ve adını da değirmencinin ismi olan sans-souci sarayı koyar.

*

saray ve değirmen günümüzde hala orada bir "adalet simgesi"
olarak yan yana ve birlikte durmaktadır.

ne güzel bir adalet ki, kralın arka bahçesinde bir değirmenci...
adalet, bir kralı ve bir değirmenciyi dost etmiştir.

ve belki kim bilir, sabahları prusya kralı ıı. frederick arka bahçeye
çıktığında değirmenci seslenir ona;
- "hey frederick, ekmek yaptım göndereyim mi?"

ve belki, prusya kralı ​ıı. frederick der ki;
- "adalet her sabah bana, taze ve sıcak bir ekmek kokusuyla gelirdi."

***

yıllar sonra genç bir osmanlı subayı, berlin'de bir davete katılır.
arkadaşlarına bu hikâyeyi anlatır ve sonra da derki;
"haydi gidelim ve bu sarayı görelim. değirmen hala duruyormuş."
kimse o soğukta dışarı çıkmak istemez. bir tek o subay gider.
sarayın karşısına geçer ve tek başına bu eşsiz eseri izler.
işte o genç subay, türkiye cumhuriyeti'nin kurucusu mustafa kemal atatürk'tür.

ve mahkeme salonlarında hakimin hemen arkasındaki duvarda yazılı olan,
“adalet, mülkün temelidir” sözünün gerçek anlamını anlatır bu hikaye...
devamını gör...

hemen dil öğren. para biriktir . yukarıdaki yazarın dediği şeyi de yap.
devamını gör...

uzun bir süredir insanlardan kaçarak, saklanarak yaşıyorum. kimsenin beni aramasını, sormasını istemiyorum; çevremi zaman geçtikçe kaybediyorum.

normalde, yirmi altı yaşında bir delikanlının yapması gereken ortamlarda kahramanlıklarından bahsetmek, bir takım iyi özelliklerini sıradan cümlelerinin önüne koyarak toplum tarafından takdir edilmeye çalışmak ve dibi görünmeyen her türlü okyanusa dalmaktır. bense her şeyden vazgeçmenin eşiğinde geziyorum. etrafımda "işte uçurum, dikkatli ol" diyecek kimse kalmayınca, bizzat kendim fark etmek zorunda kaldım, bu ve bunun gibi şeyleri. "birileri kıçımı toplasın" rahatlığı yok artık, gençliğin kayıtsızlığı elimden çok erken gitti, çok sağlam bir kazık yedim bence hayattan.

neyse, zaten giden gitmiş, o epik aşk sahnelerinin kurulacağı yıllar geçip gitmiş, yastığa kafayı huzurla koyup uyuduğumuz zamanlar artık çok uzakta. bu saatten sonra ne yapmak lazımdır bilinmez ama bizim de bir gün tüketeceğimiz şiirler yazacağımız zamanlar gelecek, inanıyorum buna. eğer yeni trajedilerle hayatımız süslenmeye devam ederse ki kesinlikle hayat buna yönelik bir takım hazırlıklar içerisindedir; o zaman umut kırıntılarımızı da kaybedip, daha fazla dibi göremeyeceğimizi düşünerek her türlü riski alabilir hale geliriz sanıyorum. umarım o hale düşmeyiz, hala kaybedecek şeylerimizin olduğu bir hayatın temkinliğiyle yaşarız. umarım böyle boktan bir şey değil, bir hayat yaşarız.
devamını gör...

doğmak, emeklemek, bebeklik dönemi aşıldıktan sonra çocukluk dönemi de bir çırpıda geçiveriyor. hayat merdivenlerini nasıl tırmandığını, yılları nasıl arkada bıraktığını insan düşünemeden zaman akıp gidiyor. bir bakmışsınız, emeklilikten bahseder olmuşsunuz. hatta hemen her ay, cami avlusunda bir yakınınızı, dostunuzu kabristana uğurluyorsunuz. hayatın acımasız gerçekleri ve bundan kaçamayız .
devamını gör...

ah be cahit ah! neye ayar çekmeyi unuttun istatistiklerde? hayırlı olsun ne diyelim dediğimiz olaydır, sonuç hep aynı nasılsa.
devamını gör...

bu kangren bitmez, niye bitmez ?bitmesi hiç kimsenin hesabına gelmediği için, hem ülke içinde, hem etrafımızdaki devletlerin, avrupa'nın işine gelmez, içerdeki siyasetçi biz bunlarla savaşıyoruz diye oy toplar, diğer siyasetçi bölge halkına baskı yaparak biz sizin haklarınızı savunuyoruz diye oy toplar, diğeri hiç bir şey ortaya koymadan biz terörü bittiririz der oy toplar.
avrupa zaten ezelden beri ne biz onlara dürüst olduk, ne onlar bize dürüst oldu, çıkarları bizim güçlü, barış içinde kaos olmadan yaşamamıza ters gelir.
komşularımız ile zaten ateş çemberi içindeyiz bunu'da başımızdaki hükümete borçluyuz.
sen gidip komşunun evine ateş düşürür sen onlarda senin evini yakmaya çalışır.
son olarak allah vefat edenleri rahmet eylesin, inşallah ben yanılmış olurum ve hemen şimdi terör belasından kurtuluruz artık.
bölge halkının %5 bile bunları desteklemiyor, en son gözlemlediğim kadarı ile kesinlikle bölge bıkmış durumda.
devamını gör...

lisede son sınıftayken okul sonrası kurslar olurdu o da kalırdı kurslara herkes gitti tabi okuldan kursa katılan 3-5 vardı sınıf kapısında bekledim geldi. vaktin varsa 2 dakika konuşabilir miyiz dedim tabi dedi. geçtik bir sınıfa duygularımı titreyen sesim ve terleyen avuç içlerime rağmen güçlükle ifade ettim. lakin başkasını sevdiğini şuan ayrı olduklarını ama onu çok sevdiğini söyledi. bende yanaklarımdan sızan sızan birkaç damla göz yaşıyla birlikte çantamı alıp okuldan ayrılmıştım.
devamını gör...

geçmişte bir adet düğün kıyafetleri ile anı olarak çekilen fotoğraftan başlayarak düğünlerde fotoğraf çekmesi ile yaygınlaşmış, günümüzde dış mekan çekimler, hikaye, kurgusal çekimler ve stüdyo çekimlerini de kapsayan bir fotoğrafçılık dalıdır. ticari amaçla ürün elde etmek amacıyla yapılan bu fotoğrafçılık türünde püf noktalar, yaratıcılık ( hikaye, konsept ve çekim), mekan zenginliği ve güçlü sunumlar ile başarıyı yakalamak kalıcı olarak sektörde var olmak için gerekli argümanlardır. özellikle dış mekan çekimlerinde çiftleri rahatlatmak, gerginliğin karelere yansımasını engellemek, aynı anda 3 ekipman ile ( geniş açı, zoom, tak gez lens ile donatılmış) farklı açılardan bol kareler elde etmek, kendine has mekanlara sahip olarak herkesten farklı mekansal kareler üretmek, teknoloji yanında albenisi olan lüks araba vb. detaylar kullanmak, son ürünleri çarpıcı olarak hazırlayarak ışıklı odanın tüm zenginliklerini kullanmak önemli detaylardır. her kamerayı eline alanın fotoğraftan para kazanmak amacıyla girdiği veya girmeye çalıştığı bu sektörde son kullanıcı için bazı ürünler hayal kırıklığı olabilmektedir. öncelikle bu sektöre girmeden birilerinin yanında zanaatkar olarak çalışmak en doğru yollardan biridir. yurtışında olan ülkemize de geleceği şüphesiz bir üst seviyesi ile balayı fotoğrafçılığı dır.
devamını gör...

başlığı görür görmez o güne gitmeme neden olan olay.

18 ocak 2018. nereden mi hatırlıyorum? o gün yeğenimin doğumgünüydü çünkü. aynı zamanda annemin lenflerinden alınan parçanın sonucunu da alacağımız gündü. çok gergindik. ama annemin biyopsi sonucunun temiz çıktığını öğrenince küçük bir pasta kesip kutlama yapmaya karar verdik. akşam oldu, yemekler yendi, mumlar üfllendi pastalar kesildi. bundan sonra yaşananları ise ben, kızkardeşim ve eşinin ağzından diyalog olarak aktarayım.

kardeşim: (eşinin önüne tanımlanamayan bir cisim fırlatarak) caneeer pastadan taş çıktı!!

caner: (kısa bir incelemeden sonra tanımlanamayan cismi kardeşimin önüne geri bırakarak) yok canım taş değil bu. taş görünümlü çikolatalar var ya. ondan. ye ye.

kardeşim: (yine kısa bir incelemeden sonra) caneeerr ne çikolatası diş bu!!! adamın dişi düşmüş pastaya!!!

artık bu saçmalığa daha fazla dayanamayan ben: kız gerizekalı, peki adamın dişinin ne işi var pastada. senin dişindir bu. ağzına bak!

kardeşim:(kısa bir ağız içi yoklamasından sonra gözlerini kocaman açarak) abla dişim yok!!!

artık olayın kendinden mi yoksa yaşadığımız stresli günlerden mi bilmiyorum ama yanaklarımız ağrıyana, gözlerimizden yaşlar gelene kadar gülmüştük. elbette bu olayın üstüne, o günden bu güne mutlu olduğum pek çok an, olay oldu. ama annemin de içinde olduğu, tam bir aile olarak ve tam bir mutlulukla hatırladığım son olay bu.
devamını gör...

(bkz: sen tam bir turunçgilsin oğlum)

kafa sözlük'e yepyeni bir klişe kazandıran komik videodur.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim