güne kötü başlatan şeyler
uykusuzluk.
devamını gör...
polipoid sistit
başlıca kateter uygulaması olmak üzere mesanenin irritasyonu sonucu oluşan bir patolojidir.
klinik ve patolojik olarak papiller ürotelyal karsinom ile karışır.
klinik ve patolojik olarak papiller ürotelyal karsinom ile karışır.
devamını gör...
ömer hayyam
kendimi bu kadar yakın hissettiğim başka tarihi bir şahsiyet yok sanırım rubailerinde aaa bence de, yaa ne güzel düşünmüş tepkilerini veririm hep. keşke bize daha fazla şey bıraksaydı. kurduğu yıldız evi yıldızların dünyanın etrafında dönmediğini kanıtladığı için yakılmıştır. gazali bunun allah'a küfür olduğunu ileri sürmüştür. rubaileri birçok müzisyene ilham olmuştur. az bilinenlerden hardal'ın şarkısını yaptığı rubai;
gençlik bir kitaptı, okuduk bitti;
canım bahar geçti çoktan, kış şimdi.
hani sevincin, o cıvıl cıvıl kuş?
nasıl, ne zaman geldi, nasıl gitti?
gençlik bir kitaptı, okuduk bitti;
canım bahar geçti çoktan, kış şimdi.
hani sevincin, o cıvıl cıvıl kuş?
nasıl, ne zaman geldi, nasıl gitti?
devamını gör...
kur'an incil ve tevrat'ın sümer'deki kökeni
sümerolog muazzez ilmiye çığ tarafından yazılan eser. eserde 4 büyük dinin sümer'deki kökeni hakkında bilgi veriliyor. ufkunuzu açmak için iyi başlangıç eseridir.
devamını gör...
ölümden daha beter olan şeyler
bir islam ülkesinde yaşamak
devamını gör...
gremlinler
steven spielberg'in yapımcılığını üstlenip, joe dante'nin yönetmenlik koltuğuna oturduğu mizahi gerilim filmi. ya da absürt gerilim mi desek, bilemedim şimdi. ilk filmi herhalde 10 kere falan izlemişimdir. gizmo, alf'ten sonra en sevdiğim ikinci tüylü yaratık olabilir. garibimin suçu günahı yok zaten. hassas bir yaratık. kaldı ki, ihtiyar size kuralları söylemişti. kurallara uymadığınız için evladım ne işkencelerden geçti. oysa mevzu basit. o tüy yumağı suyla temas etmeyecekti. gece yarısından sonra da hiç bir halt yemeyecekti. ve ışığa maruz bırakılmayacaktı. bu kadar yani. yok arkadaş insanların uyarılara kulak asmamak gibi ciddi bir sıkıntısı var. neyse ben başka bir mevzudan bahsedecektim;
aslında mogwai'lerin ortaya çıkış hikâyesi biraz enteresan. gremlinler, spielberg'in ya da dante'nin ürettiği bir fikir değil. geçmişi 2. dünya savaşı yıllarına kadar gidiyor. o dönemlerde ingiliz pilotlar, uçaklarında ortaya çıkan mekanik sıkıntıları, bir takım yaratıklara bağlarlarmış. eğer uçaklar arızalanır ve sebebi bulunamazsa, ihaleyi gremlinlerin üzerine yıkarlarmış. yani mogwailer esasen minik uçak katilleri olarak literatüre girmiş. hatta sonrasında, ingiliz savaş pilotu roald dahl onlar hakkında bir hikâye kaleme almış, öncelikle bunu senaryo olarak yazmış zira bu minik uçak katillerinin çocukların ilgisini çekeceğini düşünen walt disney kendisinden böyle bir talepte bulunmuş. tabi spielberg ve dante dahl'in, karakterlerini geliştirmiş ve karşımıza bu kült yapım çıkmış.
ilk filmin ve gizmo'nun bende yeri ayrıdır. ha ikinciyi de severim ama ben takıntılı adamım, ikincisini gömecek bir sürü şey yazabilirim. ha göndermeleri güzeldir orası ayrı. gizmo'nun temsil ettiği şey benim için önemli. o tüy yumağı neyi temsil edecek diye sormayın sakın? gizmo işin temeli, kökeni ve onunla ilgili uyulması gereken bir takım kurallar var. orayı kazıdığınızda altından beyin fırtınası yapabileceğiniz yığınla mevzu çıkıyor. ama bu çıkarımları gizmocuğumun başlığında yazayım ben. evrim geçirmiş diğer tiynetsiz mogwailerden bahsedilmesi kuvvetle muhtemel olan bir başlıkta gizmo can arada kaynamasın.
aslında mogwai'lerin ortaya çıkış hikâyesi biraz enteresan. gremlinler, spielberg'in ya da dante'nin ürettiği bir fikir değil. geçmişi 2. dünya savaşı yıllarına kadar gidiyor. o dönemlerde ingiliz pilotlar, uçaklarında ortaya çıkan mekanik sıkıntıları, bir takım yaratıklara bağlarlarmış. eğer uçaklar arızalanır ve sebebi bulunamazsa, ihaleyi gremlinlerin üzerine yıkarlarmış. yani mogwailer esasen minik uçak katilleri olarak literatüre girmiş. hatta sonrasında, ingiliz savaş pilotu roald dahl onlar hakkında bir hikâye kaleme almış, öncelikle bunu senaryo olarak yazmış zira bu minik uçak katillerinin çocukların ilgisini çekeceğini düşünen walt disney kendisinden böyle bir talepte bulunmuş. tabi spielberg ve dante dahl'in, karakterlerini geliştirmiş ve karşımıza bu kült yapım çıkmış.
ilk filmin ve gizmo'nun bende yeri ayrıdır. ha ikinciyi de severim ama ben takıntılı adamım, ikincisini gömecek bir sürü şey yazabilirim. ha göndermeleri güzeldir orası ayrı. gizmo'nun temsil ettiği şey benim için önemli. o tüy yumağı neyi temsil edecek diye sormayın sakın? gizmo işin temeli, kökeni ve onunla ilgili uyulması gereken bir takım kurallar var. orayı kazıdığınızda altından beyin fırtınası yapabileceğiniz yığınla mevzu çıkıyor. ama bu çıkarımları gizmocuğumun başlığında yazayım ben. evrim geçirmiş diğer tiynetsiz mogwailerden bahsedilmesi kuvvetle muhtemel olan bir başlıkta gizmo can arada kaynamasın.
devamını gör...
yazarların unutamadığı geri dönüşler
sezen aksu'nun "madem ki istiyorsun öyleyse durma git" dedikten sonra gitme kal yalan söyledim demesi .
devamını gör...
eşlerini kaybetmiş iki penguenin birbirini teselli etmesi
sonu daha da güzel olacak gibi olan durum. yalnızlık allah'a mahsus.
devamını gör...
intihar girişiminde bulunan sözlük yazarı
ben bir filmde görmüştüm.* orda; eğer intihar etmeyip beklersen, hayatının geri kalanını merak etmiyor musun? yani farzet ki intihar etmiş gibisin. o şekilde yaşayarak hayatının devamında belki güzel şeyler olacak ve sen tam da bu güzel şeyleri elde edecekken hayatına son verdin. zaten her insan ölümlüdür. ne olursa olsun kendi hayatına son vermek kadar kötü bir karar olamaz. hani derler ya en aydınlık zaman en zifiri karanlıktan sonradır diye. bence insanın ikinci annesi yaşadığı olumsuzluklardır. insanı bunlar büyütür.
devamını gör...
altın oran
fibonacci dizisinde bulunur. ardışık iki fibonacci sayısını oranlarsanız altın oranı elde edersiniz. örneğin 610/377=1,6180... şeklinde ilerler. bu oranı ne kadar büyütürseniz, o kadar altın orana yaklaşır. altın oran ilk kez yunan matematikçilerde görülmüştür.
altın oranın doğada birçok örneği olduğuna inanılır ama bu tamamen doğru değildir. örneğin; deniz kabukları ile fibonacci spiralini üst üste koyduğunuzda uymadığını fark edersiniz. benzeyen sadece spiral şeklidir.
kaynak
altın oranın doğada birçok örneği olduğuna inanılır ama bu tamamen doğru değildir. örneğin; deniz kabukları ile fibonacci spiralini üst üste koyduğunuzda uymadığını fark edersiniz. benzeyen sadece spiral şeklidir.
kaynak
devamını gör...
yazarların en iyi filmler listesi
1. prestige
2. au revoir là-haut
3. detachment
4. one flew over the cuckoo's nest
5. piano piano bacaksız
2. au revoir là-haut
3. detachment
4. one flew over the cuckoo's nest
5. piano piano bacaksız
devamını gör...
atom
kimyasal maddelerin en küçük yapı taşına atom adı verilir. her maddenin kendine özgü atomları vardır. mesela altını oluşturan atomlar ve demiri oluşturan atomlar birbirinden farklıdır ama kendi içerisinde aynı atomlardan oluşmaktadır.
atomun yapısını güneş sistemine benzetebiliriz. güneş sistemindeki düzen nasıldır, merkezinde bir güneş ve güneşin etrafında düzen içerisinde dönen gezegenler vardır. atomun yapısı da aynı buna benzer. merkezinde proton ve nötron ve bunların etrafında dönen elektronlardan oluşur.
atomun tarihi ilk kez yunan filozoflar sayesinde ortaya çıkmıştır. milattan önce 400 yıllarında yaşayan demokritus maddeyi oluşturan en küçük yapı taşının atom olduğunu söylemiştir. atom kelimesi yunan kökenli olup bölünemez anlamına gelen "atomos" sözcüğünden gelir. demokritus maddelerin sürekli bölünerek en sonunda bölünemez ana yapı taşına ulaşılacağını savunmuştur. ve demokritusa göre bu atom adını verdiği yapı taşları farklı oranlarda birleşerek farklı maddeleri oluşturuyordu.
o zamanlar demokritusun maddenin oluşumuna ait görüşü kabul edilmemişti. demokritustan 2000 yıl sonra 19. yüzyılda cisimlerin atomlardan oluştuğunu ingiliz kimyacı john dalton kanıtlamıştır.
diğer kimyacılar daltonun yaptığı atom ağırlığını kullanarak atomları ağırlıklarına göre sıralamaya çalışmışlar. bu sınıflandırmayı ilk yapan rus bilim adamı mendeleyevdir.
1890 yılına kadar atomun bölünemez olduğu sanılıyordu. ta ki elektronu bulana kadar. o dönemlerde elektriğin varlığı biliniyordu. bildiğiniz üzere elektrik akımı elektronların hareketi sonucunda oluşuyor. ama o zamanlar elektrik akımını bilmelerine rağmen açıklayamıyorlardı.
j.j. thomson 1897 yılında katot tüplerindeki ışınların yanına elektrik yükü yaklaştırarak tüpün içerisindeki ışınların saptığını gözlemledi. bu gözlemi sonucunda ışınların içerisinde çok küçük eksi elektrik yüklü taneciklerin olduğunu kanıtladı.
elektronun bulunmasıyla birlikte topa benzer tek parça olan atom modelimiz çöpe atılarak yerine üzümlü kek modeli getirildi. üzümlü kek modelinde kek artı yükleri, üzümler ise eksi yükleri temsil ediyordu. kek ve üzümler bir bütün halinde nötr atomu oluşturuyordu. üzümlerin eksik veya fazla olduğu durumlarda ise atoma iyon adı veriliyordu.
rutherford ise alfa taneciklerini ince bir levhaya yöneltti. bazı tanecikler levhayı delip geçti bazıları yönlerini değiştirip devam etti bazıları ise levhaya çarpıp geri döndü. bu deneyinde rutherford üzümlü kek modelinin yanlış olduğunu düşündü. rutherford a göre atomun merkezinde proton ve nötron bulunuyordu. ve bunların etrafında dönen elektronlar vardı.
rutherford'un nötronu keşfetmesi ile birlikte yanlış hesaplanan atom ağırlıkları tekrar hesaplandı. ağırlığı doğru olan sadece bir atom vardı o da hidrojendi çünkü hidrojenin çekirdeğinde nötron bulunmuyor sadece bir proton bulunuyor. nötronun keşfi bu yüzden hidrojenin ağırlığını etkilemedi ama helyumun aslında önceden kullandıkları ağırlıktan 4 kat daha ağır olduğunu öğrendiler.
atomun yapısını güneş sistemine benzetebiliriz. güneş sistemindeki düzen nasıldır, merkezinde bir güneş ve güneşin etrafında düzen içerisinde dönen gezegenler vardır. atomun yapısı da aynı buna benzer. merkezinde proton ve nötron ve bunların etrafında dönen elektronlardan oluşur.
atomun tarihi ilk kez yunan filozoflar sayesinde ortaya çıkmıştır. milattan önce 400 yıllarında yaşayan demokritus maddeyi oluşturan en küçük yapı taşının atom olduğunu söylemiştir. atom kelimesi yunan kökenli olup bölünemez anlamına gelen "atomos" sözcüğünden gelir. demokritus maddelerin sürekli bölünerek en sonunda bölünemez ana yapı taşına ulaşılacağını savunmuştur. ve demokritusa göre bu atom adını verdiği yapı taşları farklı oranlarda birleşerek farklı maddeleri oluşturuyordu.
o zamanlar demokritusun maddenin oluşumuna ait görüşü kabul edilmemişti. demokritustan 2000 yıl sonra 19. yüzyılda cisimlerin atomlardan oluştuğunu ingiliz kimyacı john dalton kanıtlamıştır.
diğer kimyacılar daltonun yaptığı atom ağırlığını kullanarak atomları ağırlıklarına göre sıralamaya çalışmışlar. bu sınıflandırmayı ilk yapan rus bilim adamı mendeleyevdir.
1890 yılına kadar atomun bölünemez olduğu sanılıyordu. ta ki elektronu bulana kadar. o dönemlerde elektriğin varlığı biliniyordu. bildiğiniz üzere elektrik akımı elektronların hareketi sonucunda oluşuyor. ama o zamanlar elektrik akımını bilmelerine rağmen açıklayamıyorlardı.
j.j. thomson 1897 yılında katot tüplerindeki ışınların yanına elektrik yükü yaklaştırarak tüpün içerisindeki ışınların saptığını gözlemledi. bu gözlemi sonucunda ışınların içerisinde çok küçük eksi elektrik yüklü taneciklerin olduğunu kanıtladı.
elektronun bulunmasıyla birlikte topa benzer tek parça olan atom modelimiz çöpe atılarak yerine üzümlü kek modeli getirildi. üzümlü kek modelinde kek artı yükleri, üzümler ise eksi yükleri temsil ediyordu. kek ve üzümler bir bütün halinde nötr atomu oluşturuyordu. üzümlerin eksik veya fazla olduğu durumlarda ise atoma iyon adı veriliyordu.
rutherford ise alfa taneciklerini ince bir levhaya yöneltti. bazı tanecikler levhayı delip geçti bazıları yönlerini değiştirip devam etti bazıları ise levhaya çarpıp geri döndü. bu deneyinde rutherford üzümlü kek modelinin yanlış olduğunu düşündü. rutherford a göre atomun merkezinde proton ve nötron bulunuyordu. ve bunların etrafında dönen elektronlar vardı.
rutherford'un nötronu keşfetmesi ile birlikte yanlış hesaplanan atom ağırlıkları tekrar hesaplandı. ağırlığı doğru olan sadece bir atom vardı o da hidrojendi çünkü hidrojenin çekirdeğinde nötron bulunmuyor sadece bir proton bulunuyor. nötronun keşfi bu yüzden hidrojenin ağırlığını etkilemedi ama helyumun aslında önceden kullandıkları ağırlıktan 4 kat daha ağır olduğunu öğrendiler.
devamını gör...
yusufçuk
yaklaşık bir yıl boyunca uçabilecek olgunluğa erişmek için suda larva olarak gelişimini tamamlamaya çalışan, uçmaya başladığında sivrisinek ve küçük arılarla beslenen,
erkeği sadece birkaç hafta sürecek hayatında neslini devam ettirmek için eş aramakla zamanını geçiren, ilk ve tek çiftleşmesi sonrasında da dişisi tarafından kafası yenmek suretiyle öldürülerek ömrünü tamamlayan bahtsız uçucu böcek.
peygamber devesi böceği ile ortak özellikleri olan bu alışkanlıkları, dilimizde çok kullanılan "başının etini yemek" deyiminin de çıkış noktasıdır.
erkeği sadece birkaç hafta sürecek hayatında neslini devam ettirmek için eş aramakla zamanını geçiren, ilk ve tek çiftleşmesi sonrasında da dişisi tarafından kafası yenmek suretiyle öldürülerek ömrünü tamamlayan bahtsız uçucu böcek.
peygamber devesi böceği ile ortak özellikleri olan bu alışkanlıkları, dilimizde çok kullanılan "başının etini yemek" deyiminin de çıkış noktasıdır.
devamını gör...
beni mutlu etmek için
bir şiir yeter mesela. ya da güzel bir söz, sen seversin diye alınan küçük hediyeler. mutlu olmak bu kadar kolaydır dostlar.
devamını gör...
gerçek kesit efsanesi yenge sempatizanı semih
gerçek kesit "denge" bölümünde hepimizin bedduasını almış, haram süt emmiş yüz karası yeğen semih'tir. yengeci semih kod adıyla bilinir. dayısı bir başka gerçek kesit efsanesi olan sarı bıyık'ın "okumuş adamsın. bir hayrını görelim" diyerek semih'i yenge dolu eve musluk tamiri için göndermesiyle başlar hikaye. semih (muhtemelen gerçek kesit'in tek güzel kadın oyuncusu) avrupai yengeyi görünce neyi tamir edeceğini şaşırır ve ingiliz anahtarını harama bulandırır. yengesi hala semih'e ergen çocuk, aklı şeyinde olur böyle şeyler diye şefkatle yaklaşıp çay neyim ikram eder. çaya kaç şeker alırsın sorusu bile semih'e erotik etki yapar ve gözlerin çok güzel diye yukarıdan aşağıya güzellik sıralamasına başlar. hele ikili koltukta bir oturuşu var feminist ablalar görse üzerine mor boya atarlar.
semih yengeden sonra çok dağıtır. okuldan kaydını alıp eğitimine yengesinde devam eder. o sırada sebebini anlayamadığımız bir şekilde (yengesi kadar olmasa bile güzel sayılacak) bir kız semih'e aşıktır ve kahrolur bu aşktan. ama semih'in gözü isveç ekolünden gelen yengededir. semih artık "ya herro ya merro" der ve ölümcül saldırı için harekete geçer. kendisi, moda ikonu kotu ve yengesi kadar temiz beyaz çorabıyla çalar kapıyı. kapıyı yengesi açar. geldi t.p.ni s.k.i.im moduyla kapıyı açan yenge'ye semih ölümcül saldırısı yapıp onunla yatmak istediğini ve onun yengesi olmasının bir bahane olduğunu söyler "ya netflix izlemedin mi hiç" vari bir tepki verir. yenge bu saldırıyı da defeder. ama semih durdurak bilmez.
yüzünde gittikçe artan sivilceleri artık semih'in çiftleşme mevsimin geldiğini gösterir. bu ondan büyük bir huzursuzluk yaratır. ne kadar zor durumda olsa bile ona anlamsız şekilde aşık olan kıza yüz vermez. yengesini playboy dergisi mankeni olarak gören semih okul arkadaşını okul arkadaşı olarak görür ve onu istemez. bu şok eden tavrı herkesi şaşırtır. demek eski türkiye'de semih'in bile kriteri varmış diye istemsizce saygı duyar insan.
günlerden bir gün sarı bıyık dayı asrın hatasını yapar ve kasabın anahtarını kediye emanet eder. "yeğenim semih ben iş gezisine gidiyorum. güzel yengen sana emanet der" tabi o tarihlerde aşkı-memnu sadece kitap adı olduğu için sarı bıyık'ın aklına böyle şeyler gelmez. semih "allaah" diye nara atar ve dayısı daha gişeleri geçip otobana çıkmadan kendisi çoktan hedefleri doğrultusunda yola çıkar. yengesi ve yine güzel bir arkadaşı ( kahretsin dostum bu bölümde her kadın güzel. semih ne yapsın) oturuyordur. semih "oo yenge arkadaşın da iyiymiş. hayırdır aynı mankenlik ajansı mı?" diye takılır. yengesi libido yüklü bulut semih'e yavaş ol ulan ayı misali kızar. semih nihai hedefinin yengesi olduğunu yine söyler ve acı dolu veryansın cümlesini eder "yengem olurken bana mı sordun?"
kesin kan akacaktır ama akan kan kimin olacaktır diye merak ederken olan olur. sapıklığı her mecraya taşıyan semih telefon sapıklığına da başlamıştır artık. ve bir gün son defa kapıya dayanır ve yengesinin düğmelerine saldırır. sonuç yenge hapse, semih kara toprağa, dayı iş gezisine, semih'e aşık olan kız kpss kursuna.
semih yengeden sonra çok dağıtır. okuldan kaydını alıp eğitimine yengesinde devam eder. o sırada sebebini anlayamadığımız bir şekilde (yengesi kadar olmasa bile güzel sayılacak) bir kız semih'e aşıktır ve kahrolur bu aşktan. ama semih'in gözü isveç ekolünden gelen yengededir. semih artık "ya herro ya merro" der ve ölümcül saldırı için harekete geçer. kendisi, moda ikonu kotu ve yengesi kadar temiz beyaz çorabıyla çalar kapıyı. kapıyı yengesi açar. geldi t.p.ni s.k.i.im moduyla kapıyı açan yenge'ye semih ölümcül saldırısı yapıp onunla yatmak istediğini ve onun yengesi olmasının bir bahane olduğunu söyler "ya netflix izlemedin mi hiç" vari bir tepki verir. yenge bu saldırıyı da defeder. ama semih durdurak bilmez.
yüzünde gittikçe artan sivilceleri artık semih'in çiftleşme mevsimin geldiğini gösterir. bu ondan büyük bir huzursuzluk yaratır. ne kadar zor durumda olsa bile ona anlamsız şekilde aşık olan kıza yüz vermez. yengesini playboy dergisi mankeni olarak gören semih okul arkadaşını okul arkadaşı olarak görür ve onu istemez. bu şok eden tavrı herkesi şaşırtır. demek eski türkiye'de semih'in bile kriteri varmış diye istemsizce saygı duyar insan.
günlerden bir gün sarı bıyık dayı asrın hatasını yapar ve kasabın anahtarını kediye emanet eder. "yeğenim semih ben iş gezisine gidiyorum. güzel yengen sana emanet der" tabi o tarihlerde aşkı-memnu sadece kitap adı olduğu için sarı bıyık'ın aklına böyle şeyler gelmez. semih "allaah" diye nara atar ve dayısı daha gişeleri geçip otobana çıkmadan kendisi çoktan hedefleri doğrultusunda yola çıkar. yengesi ve yine güzel bir arkadaşı ( kahretsin dostum bu bölümde her kadın güzel. semih ne yapsın) oturuyordur. semih "oo yenge arkadaşın da iyiymiş. hayırdır aynı mankenlik ajansı mı?" diye takılır. yengesi libido yüklü bulut semih'e yavaş ol ulan ayı misali kızar. semih nihai hedefinin yengesi olduğunu yine söyler ve acı dolu veryansın cümlesini eder "yengem olurken bana mı sordun?"
kesin kan akacaktır ama akan kan kimin olacaktır diye merak ederken olan olur. sapıklığı her mecraya taşıyan semih telefon sapıklığına da başlamıştır artık. ve bir gün son defa kapıya dayanır ve yengesinin düğmelerine saldırır. sonuç yenge hapse, semih kara toprağa, dayı iş gezisine, semih'e aşık olan kız kpss kursuna.
devamını gör...
sisifos
sisyphos (yunanca σίσυφος; ingilizce: sisyphus), yunan mitolojisinde, yeraltı dünyasında sonsuza kadar büyük bir kayayı bir tepenin en yüksek noktasına dek yuvarlamaya mahkûm edilmiş bir kraldır. sisifos ismi geleneksel olarak sophos (bilge) sözcüğüyle ilişkilendirilir; fakat bu ilişkilendirme bazı etimolojik problemler içermektedir. aiolos'un oğlu, korint kralı sisyphos tanrı-ırmak asopos'a, kızı aigina'nın zeus tarafından kaçırılmış olduğunu söyleyerek zeus'u ele vermesine karşılık kalesi içinde bir pınarın akıtılmasını sağlar.
bu hainlik zeus'un öfkesine neden olur. zeus ona ölüm meleği thanatos'u gönderir. sisyphos, thanatos'u zincire vurur; onu özgürlüğüne kavuşturmak için zeus müdahale etmek zorunda kalır. ölüler ülkesine götürülen sisyphos kaderine katlanmak istemez. kendisine cenaze töreni yapmamasını karısından ölmeden önce istemiştir. törensizliği hoş karşılamayan hades, dinsiz karısını cezalandırması için sisyphos'un yeryüzüne dönme önerisini kabul eder... sisyphos daha yıllarca yeryüzünde yaşayacaktır.
nihayet, gerçek ölümünde cezalandırılır. ölüler ülkesi tanrıları onu sonsuza dek taş yuvarlamaya mahkûm ederler; hedefe her yaklaşmada taş yine aşağıya düşer.
sisifos, aeolus ile enarete’in oğlu, merope’nin kocası ve ephyra (korint) kentinin kurucu kralıdır, fakat sonraki kaynaklar sisifos’un antiklea ile birlikteliğinden odiseus’un babası olduğunu ileri sürmektedir. sisifos’un melikertes onuruna ilk ısthmian oyunlarını düzenlediği rivayet edilir.
sisifos denizcilik ve ticaretin gelişimine büyük katkıda bulunmuş, fakat konukseverlik kurallarını ihlâl ederek yolcuları ve konukları öldürecek kadar açgözlü ve hilekâr bir kraldır. homerus’un aktardığına göre, sisifos en hünerli insan olmasıyla ün salmıştı. kuzenini baştan çıkarmış, erkek kardeşinin tahtını ele geçirmiş ve zeus’un sırlarına –özellikle zeus’un nehir tanrısı asopus'un kızı aegina’ya tecavüz ettiği sırrına ihanet etmiştir. bunun üzerine zeus, önce thanatos'tan sisifos’u cehennemde zincire vurmasını istemiştir. sisifos ise kurnazca, yaptığı kelepçelerin nasıl çalıştığını görmek için thanatos’tan üzerinde denemesini istemiş, thanatos kendini zincirleyince sisifos kelepçeleri iyice sıkılaştırmış ve böylece thanatos'un artık dünyadan ölüleri almasını engellemişti. bu durum kargaşaya, daha doğrusu bu süre zarfında hiçbir insanın ölememesine ve tartarus'a taşınamamasına yol açmıştır. bunun üzerine, rakipleri ölmediği için yaptığı savaşlardan keyif alamayan ve bu duruma bir hayli canı sıkılan savaş tanrısı ares duruma müdahale etmiş, thanatos’u serbest bırakıp sisifos’u tartarus’a göndermiştir.
ancak sinsi sisifos ölmeden önce, karısına kendisi öldüğü zaman -adet olduğu üzere yapılan- tanrılara kurban sunumunu yapmamasını söylemiştir. böylece sisifos, yeraltı dünyasında karısının onu ihmal ettiğinden yakınmış ve yeraltı kraliçesi persephone’yi (veya hades) kandırarak, karısının görevlerini yerine getirmesini istemek için dünyaya dönmesine izin vermesi konusunda ikna etmiştir. sisifos tekrar dünyaya yani ülkesi korint’e varınca, bu seferde de yeraltına geri dönmeyi reddetmiş ve sonunda thanatos (bazı yazarlara göre ise hermes) tarafından yeraltı dünyası’na geri götürülmüş ve orada cezasını sonsuza kadar çekmeye mahkum edilmiştir.
hilekarlığının cezası olarak sisifos tanrılar tarafından büyük bir kayayı dik bir tepenin doruğuna yuvarlamaya mahkûm edilmiştir. sisifos tam tepenin doruğuna ulaştığında kaya her zaman elinden kaçmakta ve sisifos her şeye yeniden başlamak zorunda kalmaktadır. resim sisifos’un boş çabalarının canlı örneğidir. bu ceza sisifos’a nehir tanrısı asopus’a kızı aegina’nın yerini söylediği için verilmiştir. zeus, aegina’yı uzaklara götürmüş ve yapmış olduğu şeyden dolayı sisifos’a öfkelenmiştir. bundan dolayı, "anlamsız" veya "bitmek tükenmek bilmeyen işler" ingilizce’de sisyphean olarak tanımlanır. sisifos antik dönem yazarları için ortak bir konudur ve "polygnotus" adlı ressam delfi’nin duvarlarına onun resmini yapmıştır.
güneş tanrıcılığına göre, sisifos her gün doğudan doğup batıdan batan güneşi simgelemektedir. konunun diğer uzmanları onu dalgaların yükselişi ve alçalışının ya da hain denizin bir kişileştirmesi olarak görürler. "friedrich gottlieb welcker" sisifos’un bilginin peşinde boşa çaba harcayan bir insanı sembolize ettiğini ileri sürmüştür.
kaynaklar :
-fikret ilkiz - zeus’un sırrı ve sisifos
-albert camus - le mythe de sisyphe
-edith hamilton's mythology
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının en büyük zaafları
cahit zarifoğlu'nun dediği gibi: "kıymet bilen insanlara zaafım var. onlar incili kaftan, gerisi ise yamalı fistan."
devamını gör...
1 temmuz 2021 herkesin çok sinirli olması
pandemi mi diyeyim, sıcak mı diyeyim, geçim derdi mi diyeyim yoksa e) hepsi mi diyeyim bilemediğim bir durum.
lan bu sulara hani flor konuluyordu? hani flor yüzünden uysal, denyo bir tip olup işe güce gidiyorduk? sabah bir uyandım sinirliyim. verin benim florumu!
lan bu sulara hani flor konuluyordu? hani flor yüzünden uysal, denyo bir tip olup işe güce gidiyorduk? sabah bir uyandım sinirliyim. verin benim florumu!
devamını gör...
mütevazı olmanın zararları
vasat insandan nasihat dinlemektir fazla tevazunun sonu.
devamını gör...
aile whatsapp grubu
mobese beşir* gibi olayları uzaktan takip edip sessiz kaldığım whatsapp grubudur. gerçekten beni hiç ilgilendirmeyen muhabbetler döndüğü için de her zaman sessizde durur. ayıp olmasa çıkacağım gruptan vallahi.
devamını gör...