marka adıyla anılan ürünler
bazı markalar kullanıcının ilgisi ve kullanım oranı, ürünün başarısıyla doğru orantılı olarak zaman içinde ürettikleri ürünlerin ismiyle anılmaya başlıyorlar. ama aslında hepsi birer marka.
işte hatırladığım bazı ürünler;
borcam: ısıya dayanıklı fırın kabı
oralet: meyve aromalı içecek tozu
selpak: kağıt mendil
gilette: jilet/ permatik: kullan-at tıraş bıçağı
nescafe: suda çözünebilir hazır kahve
fanta: portakallı gazlı içecek
jelibon: jelli şeker
teflon: yanmaz tava
cif: leke temizleyicisi
vileda: saplı paspas ve kova seti
gırgır: eli gücü ile çalışan süpürme aleti
işte hatırladığım bazı ürünler;
borcam: ısıya dayanıklı fırın kabı
oralet: meyve aromalı içecek tozu
selpak: kağıt mendil
gilette: jilet/ permatik: kullan-at tıraş bıçağı
nescafe: suda çözünebilir hazır kahve
fanta: portakallı gazlı içecek
jelibon: jelli şeker
teflon: yanmaz tava
cif: leke temizleyicisi
vileda: saplı paspas ve kova seti
gırgır: eli gücü ile çalışan süpürme aleti
devamını gör...
mauna loa
hawaii'de bulunan "uzun dağ" anlamındaki ismiyle, dünyanın en aktif yanardağlarından biri. yüksekliği 4000 metrenin biraz üzerinde.
jeoloji diyor ki; mauna loa çok eskiden bir deniz dibi volkanıymış. püskürdüğünde üst üste yığılan ve soğuyan lav katmanları sayesinde zamanla yükselmiş ve şimdiki haline gelmiş. tahminlere bakılırsa, yaklaşık 1 milyon yıl sonra sönmüş bir volkana dönüşecek çünkü kardeşi mauna kea gibi o da hawaii sıcak noktası adı verilen bölgede bulunuyor. buradaki yer kabuğu hareketli. o nedenle bölgedeki yanardağların magma odaları sürekli olarak kayıyor ve başka bir bölgeye denk geliyor zaman içerisinde.
jeoloji diyor ki; mauna loa çok eskiden bir deniz dibi volkanıymış. püskürdüğünde üst üste yığılan ve soğuyan lav katmanları sayesinde zamanla yükselmiş ve şimdiki haline gelmiş. tahminlere bakılırsa, yaklaşık 1 milyon yıl sonra sönmüş bir volkana dönüşecek çünkü kardeşi mauna kea gibi o da hawaii sıcak noktası adı verilen bölgede bulunuyor. buradaki yer kabuğu hareketli. o nedenle bölgedeki yanardağların magma odaları sürekli olarak kayıyor ve başka bir bölgeye denk geliyor zaman içerisinde.
devamını gör...
viski taşı
viski taşı çelik, plastik viski taşı, granit viski taşı, mermer viski taşı gibi farklı şekillerde kullanıma sunulurlar. genel itibariyle küp şeklinde imal edilip kullanıma sunulurlar. viski taşının en büyük özelliği ise buz gibi tükenmemesidir. uzun süreli kullanımlara, tekrar tekrar içki keyfinize eşlik edecek bir yapıda üretilmiştir.
devamını gör...
le trou
1960 yapımı bir sinema şahaseri. öyle bir filmdir ki bu, hapisten kaçarlarken yeri kazdıkları 8 dakikalık sahneyi hipnoz edilmişcesine izletir insana.
fransız sinemasının belki en iyisi, dünya sinemasının bana göre tartışmasız bir numarası, gerçek bir başyapıt.
fransız sinemasının belki en iyisi, dünya sinemasının bana göre tartışmasız bir numarası, gerçek bir başyapıt.
devamını gör...
kadın erkek eşit mi sorunsalı
eşitlik ayrı aynılık ayrı kavramlardır. kadın ve erkek eşittir ama farklıdır. bu farklılık gereğince de aynı kıstaslara göre değerlendirilmemelidirler.
devamını gör...
bu yazarı yakın zamanda çok fazla favorilediğiniz için favoriniz kaydedilmedi
3 favoriden sonra karşınıza çıkan, ardından bir 15 dakika geçtikten sonra iki entry daha favlamanıza müsade ederek sonrasında belki günlerce açılmamak üzere bloke olan butonun verdiği bir garip uyarı.
beğeni sınırını bile bir yere kadar anlayabilirim ancak favori karma puanına herhangi bir etki yapmıyorsa*, bu durum oldukça mantıksız bana göre.
beğeni sınırını bile bir yere kadar anlayabilirim ancak favori karma puanına herhangi bir etki yapmıyorsa*, bu durum oldukça mantıksız bana göre.
devamını gör...
fedakarlık
genelde bir kişinin başkaları istediklerine sahip olsun diye kendi istediklerinden vazgeçmesidir. bazen de bir şeylerin daha iyi olması için başka şeylerden vazgeçmektir. ikinci durum bana normal geliyor, ileride daha iyi bir işe sahip olmak için şu an daha çok çalışmak gibi. * ancak ilk durum kesinlikle olmaması gereken, tamamen zararlı bir şey diye düşünüyorum. bir başkası için -bu kim olursa olsun- kendi istediklerimizden vazgeçmek önü alınamayan durumlara yol açabiliyor. biz ne kadar fedakarlık yaparsak karşımızdakiler o kadarını bekliyor, ve en kötüsü en sonunda yapmasaydın diyor. o yüzden en iyisi hiç kimse için hiçbir fedakarlık yapmamak, ve aynı şekilde kimseden bizim için fedakarlık yapmasını beklememek.
fedakarlığın karşılıklı ilişkilerde en çok beklendiği alan da romantik ilişkiler sanırım. özellikle ülkemizde, kadınların sürekli fedakarlık yapması bekleniyor. en basitinden 'yuvayı dişi kuş yapar' diyerek neredeyse tüm sorumluluk kadınlara atılıyor. sonra hem kadınlar hem erkekler mutsuz oluyor. çünkü başkası için yapılan fedakarlık neredeyse hiçbir zaman mutluluk getirmiyor.
bazen de kişiler direkt verici rolünü üstleniyor ve karşısındaki kişi için sürekli bir fedakarlık yapmaya kalkıyor. bu özellikte insanlar da karşılarında genelde 'alıcı' olmayı seven kişileri buluyorlar, ya da karşıdakine bir şekilde bu rolü üstlendiriyorlar. bu konuda okuduğum bir yazıyı paylaşmak istiyorum:
"aşkın fedakarlık olduğunu" düşünmek ilişkinizi mahvedebilir
pek çok insan, sevginin meyve vermesi için fedakarlık yapmanın şart olduğunu düşünür. bu insanlar genellikle ilişkilere o kadar bağlıdırlar ki, partnerlerini tatmin etmek için her türlü fedakarlığı yapmaya isteklidirler. mutlu ve kalıcı bir ilişki sürdürmenin doğru ve tek yolunun fedakarlık yapmak olduğunu düşünürler. aslına bakılırsa, sevgiyi fedakarlıkla özdeşleştirirler.
sorun, bu kişiler karşı taraftan fedakarlıklarının farkında olmasını ve aynı fedakarlıkları onlar istemeden yapmasını beklediğinde başlıyor. çabalarınızın takdir edilmediğini veya "uygun şekilde" ödüllendirilmediğini fark ettiğinizde, kendinizi kızgın hissetmeye ve bu hissi beslemeye başlarsınız. bu kızgınlık kişinin değişmesine neden olur ama ilişkideki diğer kişi ne olduğunu, bu değişimin neden kaynaklı olduğunu anlayamaz. ve bu sonun başlangıcıdır.
kendi mutluluğunuz pahasına partnerinizi mutlu etmek, ilişkinizi daha da kötüleştirir
bazı insanlar doğal olarak sadece "vericidirler", bu onların varoluş şeklidir ve bundan mutlu olurlar. aslında, içten gelerek yardım etmek ve daha iyisi için fedakarlık yapmak belli bir noktaya kadar sağlıklı olabilir ve her iki taraf için de daha uzun vadeli mutluluk ve memnuniyet getirebilir. ancak bu konuda karşılıklı bir duygu ortaklığı kurulamadığında ortaya büyük bir sorun çıkıyor.
durum bu olduğunda, ilişinin diğer ucunda genellikle "alıcıları" buluyoruz. bu kişiler bencil veya düşüncesiz insanlar oldukları için böyle değillerdir, sadece kendilerini bu şekilde daha rahat hissederler. birisi onlara bakmayı ve onları şımartmayı teklif ederse, bu teklifi memnuniyetle kabul edeceklerdir.
bu özelliklere sahip iki kişi bir araya geldiğinde, zararlı bir ilişki kurmaları muhtemeldir, çünkü "alıcı" rolünü uygulayanları fethetme ve tatmin etme girişiminde, "verici" olan kişi bir gün 'alıcı' da aynılarını kendisi için yapar diye umut ederek her geçen gün daha fazla fedakarlık yapar.
sonunda, "alıcı" her şeyin karşılığında pek de bir şey vermemiş olur, ve sonunda "verici" kişi partnerinin ihtiyaçlarını, çıkarlarını ve tercihlerini kendisininmiş gibi üstlenir. bazı durumlarda, özveri ve fedakarlık o kadar büyüktür ki, kişi ilişkide kendini tamamen unutup diğeri için yaşamaya başlar, kişiliğini tamamen kaybeder.
aslında, fedakarlık kelimesi latince "sacro" ve "facere" kelimelerinden gelir ve kelimenin tam anlamıyla "kutsal kılmak" demektir. bu, derinlerde, kayıtsız teslimiyet anlamına gelir, sanki kişi kendisi daha düşük bir rol üstlenmiş ve adeta partnerini bir kaide üzerine yerleştirilmiş gibidir.
ve en önemli soru: kişiyi feda etmeye iten nedir?
bu noktada en önemli şey, bir bakıma insanı fedakarlık yapmaya iten güdülerdir. aslında birçok nedenden dolayı fedakarlık yaparız ama bu fedakarlıkların hepsi bizi mutluluğa götürmez. peki, partnerinizi mutlu etmek için isteyerek mi fedakarlık yapıyorsunuz yoksa aslında sadece çatışmalardan ve fikir ayrılıklarından kaçınmaya mı çalışıyorsunuz?
- kaçmak için fedakarlık: çatışmadan kaçınma arzusunun motive ettiği fedakarlıklarla ilgilidir. kişi atacağı adımdan dolayı kendini kötü hissedeceğini, ancak en azından ilişkideki bir problemden kaçınacağını düşünür. ancak gerçekte, fedakarlığın temelinde kaçınma söz konusu olduğunda durum hiç de böyle değildir, bu karar mutluluğu zayıflatır ve her iki üyenin memnuniyetini en aza indirir.
- yakınlaşmak için fedakarlık: bu durumda fedakarlık partneri mutlu etmek için yapılır. mesela partnerini hayallerini gerçekleştirmesine yardımcı olmak için kişisel hedefleri ertelemek gibi. bu durumda fedakarlık, norm haline gelmediği sürece güven ve memnuniyeti artırabilir.
- işlemsel fedakarlık: bazı durumlarda, fedakarlık partneri tatmin etmek için değil, onu bir pazarlık kozu olarak kullanmak için yapılır. partnerle müzakere etmekte yanlış bir şey yoktur, ancak fedakarlık yapmak ve sonra onları yüzlerine vurmak ya da karşılığını almaya çalışmak, ilişkide korkunç bir hasara yol açacak, partnerde derin bir hayal kırıklığı ve kızgınlık yaratacaktır.
- tükenmişlik nedeniyle fedakarlık: maryland üniversitesi ve amsterdam üniversitesi'nden psikologlar, çiftlerinin her ikisinin de yabancılara rahatsız edici sorular sorması gerektiği bir deney geliştirdi, ancak çiftler görüşme yaptıkları kişileri kendi aralarında bölüşmekte serbestti. en duygusal ve entelektüel olarak tükenmiş hissedenlerin partnerleri için fedakarlık yapma olasılıklarının daha yüksek olduğunu buldular. bu, bitkin olduğumuzda, sevdiklerimize yardım etme eğilimimize göre kararlar verdiğimizi gösteriyor. ayrıca, çift ilişkileri söz konusu olduğunda, diğerinin ihtiyacını tatmin etmekten ibaret olan baskıya boyun eğme olasılığımız da artacaktır. ancak bu durumun tersine, iyi bir öz kontrolümüz olduğunda, ilk dürtüye o kadar kolay teslim olmaz, tüm faktörleri değerlendirir, ve sadece partnerimizin değil, aynı zamanda kendi ihtiyaçlarımızı da göz önünde bulundururuz.
ilişkiler iki kişiliktir
aşk, iki faktörlü bir denklemdir, yani iki kişinin bu konuda emek vermesi gerekmektedir. sadece biri emek verirse, ilişki dengesiz ve tek taraflı olacaktır. sonunda, emek veren kişi bitkin düşecek ve derin bir şekilde tükenmiş ve ihmal edilmiş hissedecektir.
kaynak
fedakarlığın karşılıklı ilişkilerde en çok beklendiği alan da romantik ilişkiler sanırım. özellikle ülkemizde, kadınların sürekli fedakarlık yapması bekleniyor. en basitinden 'yuvayı dişi kuş yapar' diyerek neredeyse tüm sorumluluk kadınlara atılıyor. sonra hem kadınlar hem erkekler mutsuz oluyor. çünkü başkası için yapılan fedakarlık neredeyse hiçbir zaman mutluluk getirmiyor.
bazen de kişiler direkt verici rolünü üstleniyor ve karşısındaki kişi için sürekli bir fedakarlık yapmaya kalkıyor. bu özellikte insanlar da karşılarında genelde 'alıcı' olmayı seven kişileri buluyorlar, ya da karşıdakine bir şekilde bu rolü üstlendiriyorlar. bu konuda okuduğum bir yazıyı paylaşmak istiyorum:
"aşkın fedakarlık olduğunu" düşünmek ilişkinizi mahvedebilir
pek çok insan, sevginin meyve vermesi için fedakarlık yapmanın şart olduğunu düşünür. bu insanlar genellikle ilişkilere o kadar bağlıdırlar ki, partnerlerini tatmin etmek için her türlü fedakarlığı yapmaya isteklidirler. mutlu ve kalıcı bir ilişki sürdürmenin doğru ve tek yolunun fedakarlık yapmak olduğunu düşünürler. aslına bakılırsa, sevgiyi fedakarlıkla özdeşleştirirler.
sorun, bu kişiler karşı taraftan fedakarlıklarının farkında olmasını ve aynı fedakarlıkları onlar istemeden yapmasını beklediğinde başlıyor. çabalarınızın takdir edilmediğini veya "uygun şekilde" ödüllendirilmediğini fark ettiğinizde, kendinizi kızgın hissetmeye ve bu hissi beslemeye başlarsınız. bu kızgınlık kişinin değişmesine neden olur ama ilişkideki diğer kişi ne olduğunu, bu değişimin neden kaynaklı olduğunu anlayamaz. ve bu sonun başlangıcıdır.
kendi mutluluğunuz pahasına partnerinizi mutlu etmek, ilişkinizi daha da kötüleştirir
bazı insanlar doğal olarak sadece "vericidirler", bu onların varoluş şeklidir ve bundan mutlu olurlar. aslında, içten gelerek yardım etmek ve daha iyisi için fedakarlık yapmak belli bir noktaya kadar sağlıklı olabilir ve her iki taraf için de daha uzun vadeli mutluluk ve memnuniyet getirebilir. ancak bu konuda karşılıklı bir duygu ortaklığı kurulamadığında ortaya büyük bir sorun çıkıyor.
durum bu olduğunda, ilişinin diğer ucunda genellikle "alıcıları" buluyoruz. bu kişiler bencil veya düşüncesiz insanlar oldukları için böyle değillerdir, sadece kendilerini bu şekilde daha rahat hissederler. birisi onlara bakmayı ve onları şımartmayı teklif ederse, bu teklifi memnuniyetle kabul edeceklerdir.
bu özelliklere sahip iki kişi bir araya geldiğinde, zararlı bir ilişki kurmaları muhtemeldir, çünkü "alıcı" rolünü uygulayanları fethetme ve tatmin etme girişiminde, "verici" olan kişi bir gün 'alıcı' da aynılarını kendisi için yapar diye umut ederek her geçen gün daha fazla fedakarlık yapar.
sonunda, "alıcı" her şeyin karşılığında pek de bir şey vermemiş olur, ve sonunda "verici" kişi partnerinin ihtiyaçlarını, çıkarlarını ve tercihlerini kendisininmiş gibi üstlenir. bazı durumlarda, özveri ve fedakarlık o kadar büyüktür ki, kişi ilişkide kendini tamamen unutup diğeri için yaşamaya başlar, kişiliğini tamamen kaybeder.
aslında, fedakarlık kelimesi latince "sacro" ve "facere" kelimelerinden gelir ve kelimenin tam anlamıyla "kutsal kılmak" demektir. bu, derinlerde, kayıtsız teslimiyet anlamına gelir, sanki kişi kendisi daha düşük bir rol üstlenmiş ve adeta partnerini bir kaide üzerine yerleştirilmiş gibidir.
ve en önemli soru: kişiyi feda etmeye iten nedir?
bu noktada en önemli şey, bir bakıma insanı fedakarlık yapmaya iten güdülerdir. aslında birçok nedenden dolayı fedakarlık yaparız ama bu fedakarlıkların hepsi bizi mutluluğa götürmez. peki, partnerinizi mutlu etmek için isteyerek mi fedakarlık yapıyorsunuz yoksa aslında sadece çatışmalardan ve fikir ayrılıklarından kaçınmaya mı çalışıyorsunuz?
- kaçmak için fedakarlık: çatışmadan kaçınma arzusunun motive ettiği fedakarlıklarla ilgilidir. kişi atacağı adımdan dolayı kendini kötü hissedeceğini, ancak en azından ilişkideki bir problemden kaçınacağını düşünür. ancak gerçekte, fedakarlığın temelinde kaçınma söz konusu olduğunda durum hiç de böyle değildir, bu karar mutluluğu zayıflatır ve her iki üyenin memnuniyetini en aza indirir.
- yakınlaşmak için fedakarlık: bu durumda fedakarlık partneri mutlu etmek için yapılır. mesela partnerini hayallerini gerçekleştirmesine yardımcı olmak için kişisel hedefleri ertelemek gibi. bu durumda fedakarlık, norm haline gelmediği sürece güven ve memnuniyeti artırabilir.
- işlemsel fedakarlık: bazı durumlarda, fedakarlık partneri tatmin etmek için değil, onu bir pazarlık kozu olarak kullanmak için yapılır. partnerle müzakere etmekte yanlış bir şey yoktur, ancak fedakarlık yapmak ve sonra onları yüzlerine vurmak ya da karşılığını almaya çalışmak, ilişkide korkunç bir hasara yol açacak, partnerde derin bir hayal kırıklığı ve kızgınlık yaratacaktır.
- tükenmişlik nedeniyle fedakarlık: maryland üniversitesi ve amsterdam üniversitesi'nden psikologlar, çiftlerinin her ikisinin de yabancılara rahatsız edici sorular sorması gerektiği bir deney geliştirdi, ancak çiftler görüşme yaptıkları kişileri kendi aralarında bölüşmekte serbestti. en duygusal ve entelektüel olarak tükenmiş hissedenlerin partnerleri için fedakarlık yapma olasılıklarının daha yüksek olduğunu buldular. bu, bitkin olduğumuzda, sevdiklerimize yardım etme eğilimimize göre kararlar verdiğimizi gösteriyor. ayrıca, çift ilişkileri söz konusu olduğunda, diğerinin ihtiyacını tatmin etmekten ibaret olan baskıya boyun eğme olasılığımız da artacaktır. ancak bu durumun tersine, iyi bir öz kontrolümüz olduğunda, ilk dürtüye o kadar kolay teslim olmaz, tüm faktörleri değerlendirir, ve sadece partnerimizin değil, aynı zamanda kendi ihtiyaçlarımızı da göz önünde bulundururuz.
ilişkiler iki kişiliktir
aşk, iki faktörlü bir denklemdir, yani iki kişinin bu konuda emek vermesi gerekmektedir. sadece biri emek verirse, ilişki dengesiz ve tek taraflı olacaktır. sonunda, emek veren kişi bitkin düşecek ve derin bir şekilde tükenmiş ve ihmal edilmiş hissedecektir.
kaynak
devamını gör...
herkese yetişip kendine geç kalanlar kulübü
herkese yetişmeye çalışıp en çok yetişmesi gerektiğine, en çok yetişmek istediğine geç kalanlar var bir de. bir daha hiç acele edemiyorsun zaten.
devamını gör...
akışta birçok kitap başlığı olması
ilgimi çeken hede. neredeyse tüm başlıkların yanında (kitap) yazıyor.
edit: artık kitap simgesi var.
edit: artık kitap simgesi var.
devamını gör...
bazı kadınların yemek yapmayı hizmetçilik olarak görmesi
bazı kadınların haklı olduğu durumdur.
ben yemek yapmayı hizmetçilik olarak görmüyorum. hatta yemek yapmayı severim, eşim de pek beceremediği için çoğunlukla yemeği ben yaparım. eşim temizlikte daha çok pay alır. yemekten sonra bulaşıkları o kaldırır. çay demler falan. canım yemek yapmak istemediğinde dışarıdan söyleriz, kahvaltı yaparız. ama yemek hazır olana kadar gidip televizyon karşısında otursa, sofraya gelip neden tuz yok, neden salata yapmadın, neden pilav yok, akşam yemeğinde kahvaltı mı yapılır, yemek biter bitmez hani çay çay yok mu dese, aynı şekilde hisseder miydim? sanmıyorum.
ikisi de çalıştığı halde eşinin, yaptığı yemekleri beğenmediğini, her gün sulu yemek pilav çorba istediğini, mabadını koltuktan kaldırmadığını, yediği meyvenin kabuğunu koltuğun üzerine bırakıp biri oradan alana kadar dokunmadığını, tuvalet fırçası bile kullanmadığını söyleyen o kadar kadın var ki çevremde, insan hayret ediyor. hatta çalıştığım şirketteki kadınların bir sohbet sırasında eşlerinin çoraplarını çıkarttıkları yerde bırakıp kaldırmadıklarından şikayetçi olduklarını duymuştum. o çorapları yedirmediğine şükretmiyorsun da, bazı kadınlar yemek yapmayı hizmetçilik olarak görüyor diye ağlıyorsun.
ben yemek yapmayı hizmetçilik olarak görmüyorum. hatta yemek yapmayı severim, eşim de pek beceremediği için çoğunlukla yemeği ben yaparım. eşim temizlikte daha çok pay alır. yemekten sonra bulaşıkları o kaldırır. çay demler falan. canım yemek yapmak istemediğinde dışarıdan söyleriz, kahvaltı yaparız. ama yemek hazır olana kadar gidip televizyon karşısında otursa, sofraya gelip neden tuz yok, neden salata yapmadın, neden pilav yok, akşam yemeğinde kahvaltı mı yapılır, yemek biter bitmez hani çay çay yok mu dese, aynı şekilde hisseder miydim? sanmıyorum.
ikisi de çalıştığı halde eşinin, yaptığı yemekleri beğenmediğini, her gün sulu yemek pilav çorba istediğini, mabadını koltuktan kaldırmadığını, yediği meyvenin kabuğunu koltuğun üzerine bırakıp biri oradan alana kadar dokunmadığını, tuvalet fırçası bile kullanmadığını söyleyen o kadar kadın var ki çevremde, insan hayret ediyor. hatta çalıştığım şirketteki kadınların bir sohbet sırasında eşlerinin çoraplarını çıkarttıkları yerde bırakıp kaldırmadıklarından şikayetçi olduklarını duymuştum. o çorapları yedirmediğine şükretmiyorsun da, bazı kadınlar yemek yapmayı hizmetçilik olarak görüyor diye ağlıyorsun.
devamını gör...
çok şey yapmak isteyip hiçbir şey yapamamak
aşırı düşünmek ile mükemmeliyetçilik en kötü ikilidir, bir araya gelince paralize eder insanı...ya hep ya hiç kafasından çıkmak lazım, bunun için böl-parçala-yut yöntemi * çok işe yarıyor. derin nefes alıp ayağa kalkmak, zor da olsa harekete geçmek, bu döngüyü kırmak için iyi bir başlangıç olabilir.
devamını gör...
kadın yazarların daha fazla oylanması ve takipçilerinin daha fazla olması
arkadaşlar başlığı açan benmişim fazla yüklenmeyin olur mu. *
devamını gör...
meja (yazar)
ya sokakta, gerçek sosyal yaşantısında mini etekli kız gördüğünde dönüp bakan hemcinsi heteroseksüelleri barzo diye nitelendirmenin bayrak taşıyanı er bireylerin samimiyetsizliklerini internet yaşantılarında sakladıkları kimliklerinin ardında ne de kolay görüyoruz değil mi güzel kızkardeşlerim? bir adamı değerlendirirken baya bildiğin bütünlüklü haliyle, sosyal medyasıyla, gerçek yaşantısıyla, hemcinsleriyle olan ilişkileriyle falan kompleli ele alın olur mu? bastır bastır nereye kadar çünkü. sonra "sen tanıştığımızda hiç böyle biri değildin." yöö, öyleydi güzelim, internette falan öyle takılıyordu hep, rol yapıyordu sana yani...
mejacığım çok güzel ayakkabıydı. sana da çok yakışmıştı. bence yeniden editle entry'ni. alem ikiyüzlü görsün. iyi oluyor böyle.
mejacığım çok güzel ayakkabıydı. sana da çok yakışmıştı. bence yeniden editle entry'ni. alem ikiyüzlü görsün. iyi oluyor böyle.
devamını gör...
ilişkide yapılan yanlışlar
hatun kişisinin aşırı üzerine düşmek,darlamak kısıtlamaya çalışmak.daha ilişki aşamasında 30 senelik karısına davranır gibi davranmak(ki buda doğru değil onuda darlamamak lazım)neticede bunları yapınca soğuyor insanlar.kadınların yaptkları yanlışlar ise aşağı yukarı benzerlik taşıyor diyebiliriz.aşırı kıskançlık,sürekli güvensizlik hissiyatının karşı tarafa verilmesi falan uzar gider bu liste.
devamını gör...
sözlüklerdeki erkek yazarların gözlüklü ve asosyal tipler olması
devamını gör...
uykuya dalmadan önce aklınıza gelip uykunuzu kaçıran şey
sözlükte gezinerek unutmaya çalıştığım şeyi tekrar aklıma getiren başlık. teşekkürler.
devamını gör...
neşet ertaş
neşet baba zayıf noktam, gönül yaram, kelimelerle ifade edemeyeceğim en derin duygularımın tercümanıdır. anadolu nun, binlerce yıllık bozlak, bektaşi vb. kültürünün zirve hali, saf halidir. tabir için özür dilerim ama yazmaya kalksak kelimelerimiz, anlatmaya kalsak sözlerimiz, heykelini diksek betonunmuz kifayetsiz kalır. nur içinde yat neşet baba, mekânın cennet olsun.
devamını gör...
diksiyon
konuştuğumuz dilin kurallarına uyarak, dilin genel bilgilerine hakim olarak etkili iletişim sağlamak. güzel konuşma sanatı.
devamını gör...
bengaripsengüzeldünyaumutlu ile dünyadan uzak
münir özkul tiradı gibi radyo yayını...
turgut uyar şiiri gibi radyo yayını...
yayında efenim...
turgut uyar şiiri gibi radyo yayını...
yayında efenim...
devamını gör...
geceye bir şiir bırak
yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.
yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından.
1947
diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,
yani, beyaz masadan,
bir daha kalkmamak ihtimali de var.
duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini
biz yine de güleceğiz anlatılan bektaşi fıkrasına,
hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,
yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz
en son ajans haberlerini.
diyelim ki, dövüşülmeye deşer bir şeyler için,
diyelim ki, cephedeyiz.
daha orda ilk hücumda, daha o gün
yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.
tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,
fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz
belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.
diyelim ki hapisteyiz,
yaşımız da elliye yakın,
daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.
yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız,
insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla
yani, duvarın ardındaki dışarıyla.
yani, nasıl ve nerede olursak olalım
hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...
1948
bu dünya soğuyacak,
yıldızların arasında bir yıldız,
hem de en ufacıklarından,
mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,
yani bu koskocaman dünyamız.
bu dünya soğuyacak günün birinde,
hatta bir buz yığını
yahut ölü bir bulut gibi de değil,
boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.
şimdiden çekilecek acısı bunun,
duyulacak mahzunluğu şimdiden.
böylesine sevilecek bu dünya
"yaşadım" diyebilmen için...
nazım hikmet
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.
yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından.
1947
diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,
yani, beyaz masadan,
bir daha kalkmamak ihtimali de var.
duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini
biz yine de güleceğiz anlatılan bektaşi fıkrasına,
hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,
yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz
en son ajans haberlerini.
diyelim ki, dövüşülmeye deşer bir şeyler için,
diyelim ki, cephedeyiz.
daha orda ilk hücumda, daha o gün
yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.
tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,
fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz
belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.
diyelim ki hapisteyiz,
yaşımız da elliye yakın,
daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.
yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız,
insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla
yani, duvarın ardındaki dışarıyla.
yani, nasıl ve nerede olursak olalım
hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...
1948
bu dünya soğuyacak,
yıldızların arasında bir yıldız,
hem de en ufacıklarından,
mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,
yani bu koskocaman dünyamız.
bu dünya soğuyacak günün birinde,
hatta bir buz yığını
yahut ölü bir bulut gibi de değil,
boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.
şimdiden çekilecek acısı bunun,
duyulacak mahzunluğu şimdiden.
böylesine sevilecek bu dünya
"yaşadım" diyebilmen için...
nazım hikmet
devamını gör...