cüzdanda fotoğraf taşımak
herhangi bir kuruma başvururken işlem için 2 fotoğraf gerekli durumunda peki efendim buyrun şeklinde rahat bir şekilde işini halledebilecek kişilerin yaptığı eylemdir.
eski nesil sevdiklerini taşıyor her ne kadar cüzdanı açıp bakmasalar bile..
eski nesil sevdiklerini taşıyor her ne kadar cüzdanı açıp bakmasalar bile..
devamını gör...
nardugan bayramı
eski türklerde güneş takvimine göre her yıl 22 aralık tarihinden sonraki ilk dolunayda kutlanan gündoğan bayramı olarak da bilinen önemli bir bayramdır. orta asya türk geleneğine göre sürekli savaş halinde olan gece gündüzün savaşı 21 aralık’ta gündüzün galibiyetiyle son bulur. güneş anlamına gelen nar (güneş) ile doğan kelimesinin eski formu olan dugan kelimesinin birleşmesinden oluşmuştur. aynı zamanda eski türk inanışında türkleri kuru soğuk (ayaz)’tan korumak için soğuk hanı ayaz ata’nın gönderildiğine inanılan gündür. nardugan bayramının kutlandığı akçam, eski türk inancında yeryüzünün tam ortasında yer alan bir “hayat ağacı” niteliği taşır. bu ağaç, bir motif olarak anadolu’da pek çok kilim ve halıya işlenmiştir.

devamını gör...
utkaçı
türk mitolojisi'nde kurban tanrısıdır. gökyüzünde yaşar ve kurbanları iyilik tanrısı ülgen'e iletir. aynı zamanda ülgen'e en yakın tanrıdır.
devamını gör...
ogün sanlısoy
devamını gör...
yazarların favori sahil kasabaları
kuşadası - güzelçamlı.
devamını gör...
agora meyhanesi radyo yayını
öncelikle başarılar diliyorum. merakla bekliyor olacağım bu yayını.
ama dikkatimi çekti, yanılıyor isem düzeltsinler beni ama, #464143 bu başlık dün sol fram'e sabitlendi, en başa tutturuldu.
bu başlık neden sabitlenmedi acaba? kafamda deli sorular.
edit: yayın başlayınca sabitleniyor cevabını aldım. uygulama apartman boşluğu yayınından sonra başlamış lakin, bir nevi beta muamelesine maruz kalmışız, haberimiz yokmuş.*
edit 2: yayın başlayınca sabitliyoruz denmişti, fakat halen sabitlenmedi. demek ki çifte standart mevcut. peki özel olarak ulaşır ve söyler misiniz, standartları karşılamak için ne yapmamız gerekiyor? oyunu kuralına göre oynayalım bari.
ama dikkatimi çekti, yanılıyor isem düzeltsinler beni ama, #464143 bu başlık dün sol fram'e sabitlendi, en başa tutturuldu.
bu başlık neden sabitlenmedi acaba? kafamda deli sorular.
edit: yayın başlayınca sabitleniyor cevabını aldım. uygulama apartman boşluğu yayınından sonra başlamış lakin, bir nevi beta muamelesine maruz kalmışız, haberimiz yokmuş.*
edit 2: yayın başlayınca sabitliyoruz denmişti, fakat halen sabitlenmedi. demek ki çifte standart mevcut. peki özel olarak ulaşır ve söyler misiniz, standartları karşılamak için ne yapmamız gerekiyor? oyunu kuralına göre oynayalım bari.
devamını gör...
sözlükteki dişi birey sayısı
dişi kelimesi hayvanlar için kullanılan ve üreme erginliğine ulaşmış olan demek. hadi insan içinde kullanalım da diğer kısım da sıkıntılı.
(bkz: sözlüğün kadın popülasyonu)
(bkz: sözlüğün kadın popülasyonu)
devamını gör...
modern zamanın mutlulukları
layk layk layk! her sosyal platformda yaşıyorum bu hayatı paylaşımlarından sonra layklara boğulmaktır! çağ modern ama insanoğlu yaradılışının en kepaze evresinde.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının nicklerinin hikayesi
cadı maki olarak doğdum. ailemle polonezköy'de yaşıyorduk, hatırlıyorum o günleri, çok mutluyduk. o ağaçtan bu ağaca zıplar, gülümseyen yüzlerle ağaçların tepesinden piknikçileri izlerdik. yine piknikçi bir aileyi izlediğim gün ağaçtan düştüm ve ailenin piknik sepetinin içinde buldum kendimi. kaçmaya fırsat bulamadan kapak kapandı . ne kadar zaman geçti bilmiyorum, kapak açıldı ve bir kadın çığlık atmaya başladı. çok korkup ondan daha şiddetli çığlık attım ve vücuduma isabet etmek üzere olan tencereden zıplayıp kaçmayı başardım. şansıma, arkamda pencere varmış, hâlâ çığlık atarken koşmaya başladım.
bahçeden tam çıkmak üzereyken evin büyük kızı tarafından yakalandım. ay sen ne kadar çirkin bir şeysin diyip beni odasına götürdü, sarı duvar boyası ile güzelce boyadı, renklendirdi, zincir şeklinde kolyesi ile beni civcivlerin olduğu kümese bağladı. orada yaklaşık 7 sene boyunca kaldım, civcivler ile birlikte yaşadım, onlarla yedim içtim. o 7 yıl hayatımı civciv olarak sürdürdüm. daha sonra beni bir aileye sattılar, orada da iyice evcilleştim.
bu ne kadar saçma sapan bir mahlas ya hiçbir anlamı yok diyorlar, oysa var. acıklı bir hayat hikayesinin özetidir. tabii ancak hassas kalpler anlayabilir bunu. ah ah.
bahçeden tam çıkmak üzereyken evin büyük kızı tarafından yakalandım. ay sen ne kadar çirkin bir şeysin diyip beni odasına götürdü, sarı duvar boyası ile güzelce boyadı, renklendirdi, zincir şeklinde kolyesi ile beni civcivlerin olduğu kümese bağladı. orada yaklaşık 7 sene boyunca kaldım, civcivler ile birlikte yaşadım, onlarla yedim içtim. o 7 yıl hayatımı civciv olarak sürdürdüm. daha sonra beni bir aileye sattılar, orada da iyice evcilleştim.
bu ne kadar saçma sapan bir mahlas ya hiçbir anlamı yok diyorlar, oysa var. acıklı bir hayat hikayesinin özetidir. tabii ancak hassas kalpler anlayabilir bunu. ah ah.
devamını gör...
ölümden daha beter olan şeyler
o kişinin yaşıyor ama senden uzakta olması durumu...
çok istiyorsun yanında olmak ama..ne yapsan da olmaz ya hani.ölmüş olmak daha iyi bir fikir gibi gelir.
çok istiyorsun yanında olmak ama..ne yapsan da olmaz ya hani.ölmüş olmak daha iyi bir fikir gibi gelir.
devamını gör...
her gün kahve içmek
kıhvisiz ıyılımım cınım taam mı?
alışkanlık oluyor bir süre sonra, yahu bir şey eksik bugün demeye başlıyorsunuz. ama fazla anlam yüklemeden, güzel damağınıza uygun bir kahve bularak yapmak makbul bu eylemi. olamaz burada starbucks yok muaaaööö? veya 2 tili firlkli yımışak içim lütfen acık da vanilla şırıbı başka türlü vıllaha içemiyorum şeklindeki triplere gerek yok.
alışkanlık oluyor bir süre sonra, yahu bir şey eksik bugün demeye başlıyorsunuz. ama fazla anlam yüklemeden, güzel damağınıza uygun bir kahve bularak yapmak makbul bu eylemi. olamaz burada starbucks yok muaaaööö? veya 2 tili firlkli yımışak içim lütfen acık da vanilla şırıbı başka türlü vıllaha içemiyorum şeklindeki triplere gerek yok.
devamını gör...
şarkılarda geçen etkileyici sözler
hep aynı kalsa acılar,
insanoğlu nasıl yaşar?
insanoğlu nasıl yaşar?
devamını gör...
malabsorbsiyon
besin ögelerinden karbonhidrat, yağ, protein, vitamin ve minarellerin biri ya da birkaçının emilimindeki yetersizliktir. laktoz intoleransı ve çölyak bazı malabsorbsiyon örneklerindendir.
devamını gör...
normal sözlük ihtiyar heyeti
kurucusu olmak ve yıllar sonra hatırlamak istediğim, beni gülümseten anılara ev sahipliği yapacak, dostlar biriktireceğim heyet-i umumiye.
devamını gör...
ölüme gülüp geçecek derecede hayattan bezmek
deprem gibi koşullar hayattan bezme dinlemez ama ne kadar depresif olabilsek de içimizde kuvvetli bir yaşama içgüdüsü var
devamını gör...
sözlükte yazmak ama okumamak
bu konuşurken de geçerlidir. insanlar çoğu zaman konuştuklarını dinleyen biri olsun ister ama kendi dinlemeye nadir istekli olur, dinler evet, biz öyle olduğunu zannederiz fakat o yalnızca sıranın ona gelmesini bekleyerek dinler. ve dolayısıyla sıra ona gelince tekrar aynı döngü...
devamını gör...
okul öncesi öğretmeni olmak
devlet bünyesinde 3-6 yaş arası çocukların bilişsel, psikomotor, sosyal-duygusal, dil ve öz bakım gelişim alanındaki becerilerini geliştirecek etkinlikler planlayarak çocukların ilkokul düzeyine hazır olmasını sağlayan, okul öncesi eğitim öğretmenliği programından mezun olan kişilerin aldığı ünvandır.
tüm tecrübelerini devlette çalıştığı 12 yıl süresince edinen bir öğretmen olarak seçimimden hiç pişman olmadığım mesleğim. bölümü okuyan ya da atanmayı bekleyen meslektaşlarıma tavsiyem; her meslek grubunda olduğu gibi bizim aramızda da işini layığıyla yapmayan, tüm gün boyunca çocukları oyuncaklarla-boyamalarla kendi halinde bırakan ya da sırf velilere bu şekilde yaranacağını düşündüğü için çocuklara sürekli kes yapıştır sanat etkinlikleriyle gün bitiren arkadaşlarımız varsa çocuklarla deneyler, dramalar yapan, alan gezilerine çıkan, sınıfında imkanı (internet, projeksiyon makinası) olup teknolojiyi aktif bir şekilde kullanan arkadaşlarımız da var, ki sizlerin de onlardan biri olmak için hiçbir eksiğiniz yok. öyle şanslıyız ki en masum, en meraklı yaş grubuyla çalışıyoruz ve onlara katacağımız her bilgi ve davranış bizleri de iyileştiriyor, gelecek adına umutlandırıyor. atasını tanıyan, ülkemiz için yaptıklarını, önemini bilen bir nesli yetiştirmek ilk olarak bizim sorumluluğumuzda.
tüm tecrübelerini devlette çalıştığı 12 yıl süresince edinen bir öğretmen olarak seçimimden hiç pişman olmadığım mesleğim. bölümü okuyan ya da atanmayı bekleyen meslektaşlarıma tavsiyem; her meslek grubunda olduğu gibi bizim aramızda da işini layığıyla yapmayan, tüm gün boyunca çocukları oyuncaklarla-boyamalarla kendi halinde bırakan ya da sırf velilere bu şekilde yaranacağını düşündüğü için çocuklara sürekli kes yapıştır sanat etkinlikleriyle gün bitiren arkadaşlarımız varsa çocuklarla deneyler, dramalar yapan, alan gezilerine çıkan, sınıfında imkanı (internet, projeksiyon makinası) olup teknolojiyi aktif bir şekilde kullanan arkadaşlarımız da var, ki sizlerin de onlardan biri olmak için hiçbir eksiğiniz yok. öyle şanslıyız ki en masum, en meraklı yaş grubuyla çalışıyoruz ve onlara katacağımız her bilgi ve davranış bizleri de iyileştiriyor, gelecek adına umutlandırıyor. atasını tanıyan, ülkemiz için yaptıklarını, önemini bilen bir nesli yetiştirmek ilk olarak bizim sorumluluğumuzda.
devamını gör...
3 mayıs türkçülük günü
bu güne kutlu olsun deyip geçmek hem günün kutsiyetini gölgede bırakır hem de tarihin kara lekelerinden birinin üstünü kapatmak için yeter de artar. böyle yapmayacağım. biraz uzun olsa da elimden geldiği kadar aktarmaya çalışacağım.
ilk olarak. hiçbir bilinçli türkçü; olmuş, olan ve olacak olay ve gelinen durumları dünyanın geri kalanından kopuk ve sadece memleketin iç mekaniğinin etkisiyle oluşacağını düşünmez ve düşünmemelidir.
ıı. dünya savaşı'nda türkiye'nin konumu her ne kadar gelinen durumun arka planını açıklamamızda bize yardımcı olacaksa da 1944 davasının mahkumları için bu arka plan çok daha eskiden; ı. dünya savaşı'ndan başlamaktaydı. balkan harbi, ı. cihan harbi ve ardından türklerin ölüm kalım savaşı olmuş türk istiklâl harbi sadece okumuş ulema ve asker kesimi değil halkı da körü körüne bir var oluş mücadelesine millet bilincini kazandırmaya itmiştir. osmanlı'nın son döneminde ortaya atılan osmanlıcılık ve islâmcılık fikirleri tebaa da karşılık bulmadığı gibi aksine imparatorluk için çok daha problemleri beraberinde getirir. osmanlı türkçülük fikirleri ile tam anlamıyla çok geç olarak bâbıali baskını ile tanışmış, o günden günümüze türk siyasetini ve siyasasını etkilemeye devam etmiştir. itc*'nin özellikle 1913'den itibaren izlediği ana politika türkçülük olmuş ve batıcılık düşüncesiyle birlikte bir çok değişim devlet içinde palazlandırılmıştı. bu dönemde özellikle cemiyet yetkililerinin almanya ile müttefiklik anlaşması imzalamasına kadar mustafa kemal için de çok büyük bir terslik olmamıştır. ve devamı malumun ilanı. harbin sonunda osmanlının yenilgisi ile itc dağılır ve sevr imzalanır. buradan sonra türk'ün ateşle imtihanı başlar. bir avuç türk'ün cihana karşı savaşı. milli mücadele sırasında bir çok parametrenin (sultancılık, çerkezcilik, kürtçülük, irtica vs.) araya girmesi yanında başta mustafa kemal atatürk olmak üzere yüksek rütbelilerin büyük çoğunluğu itc mensubu veya bir zamanlar mensubu olan kişilerdi. bu kişilerin hemen hemen hepsinin düşüncesi milli bir kurtuluş hareketi oluşturmak ve silahlı bir milli mücadeleye girişmek olmuştur. mustafa kemal atatürk'ün de liderliğinde bu düşünce gerçekleşmiş ve milletin kurtuşu bu yolla gerçekleşmiş olmuştu. işte türkçülük düşüncesi bu badirenin arkasından da toplumun dimağından atılmaya çalışılmamış tam aksine atatürk'ün katıksız milliyetçiliği bu düşüncenin batıcılık ile birlikte cumhuriyetin iki ayağından biri olmasına vesile olmuştur. bu anlattıklarım sadece buz dağının görünen yüzü çünkü daha öncesinde fikren bu düşünceyi azerbaycan türkleri ve özellikle kırım tatarları rusya imparatorluğunun dağılmasıyla ortaya atmışlardır. türkçülük pek tabii itc'in iktadarı ile değil ırken değil ruhen de incelikle yaratılmış şairlerin işlemesiyle ortaya çıkmıştır. burada ismini saymamız gereken ama etkilerinden bahsetmeyeceğimiz isimler: yusuf akçura, ismail gaspıralı, sadi maksudi ve özellikle ilk başta yakın arkadaşları tarafından da amacı anlaşılmayan ziya gökalp'tir. nihayetinde cihan harbinin ve çok net olarak milli mücadele'nin acı ve hain izlerini hatıralarında saklayanlar cumhuriyeti kurmuşlar ve çocukları da bu hatıralar ile büyümüş ve yetişmiştir. aslında bu arka planı anlatmam da ki sebep tam olarak budur. bu düşünce bir akşam üzeri çay sohbetinde düşünülmemiş ve düşüncenin savunurları istanbul'un beyoğlu, moda semtlerinde ovardalıkla uğraşanlar tarafından ortaya atılmamıştır. arka plandanda anlaşılacağı gibi türk'ün yediği her darbe, düştüğü her çukur, giriştiği her savaş ve yediği her kurşun bu düşünceyi bir damla kuvvetlendirmiş ve bir çelik dayanıklığında aklında yer ettirmiştir. işte 20. yüzyılın bu sert ve özellikle türkler için acımasız bir hal alan döneminde doğan çocuklar sadece üstü kapalı hicivlerle eleştiri yapmayacak, gerek gördüğünde başbakana açık mektup yazacak kadar ileri gidecek ve bizzati reis-i cumhurun hukuka müdahalesiyle tabutluklara gireceklerdir.
türkçülerin rahatsızlığı aslında inönü dönemiyle başlar. bu rahatsızlık özellikle miğfer devletlerin avrupa'da güç kaybetmeye başlaması ve buna mukabil reis-i cumhur inönü'nün türkçü-turancı yükselişe ve türkçülüğe aleni bir bayrak açmasıyla son haddeye ulaşır. türkiye'de olmayan faşizmin f'sina bile artık geçit yoktur. oysa aynı reis-i cumhur bir kaç sene evvel, 1944'de yargılanacak reha oğuz türkkan'ın "faşizm tehklikedir!" yazısını tehlikeli bulur. inönü, aslında önceliklerini farklı belirler. katı bir mantıkçı olan bu lider, koruması gereken ülkeyi önceliğine alarak düşünse de türklük şuuruyla ortaya çıkmış milli mücadele ve cumhuriyeti de göz ardı etmiş ve türkçü aydın kesimin yönetime karşı ikazlarını dikkate almamıştır. tüm bunların yanında sözde müttefik sscb'ye şirin gözükme çabaları ve devlet kurumlarında yoğunlaşan sol ve materyalist kadrolaşma ülkeyi farklı boyutlara götürebilecek bir boyut ve hız kazanmıştır. bunu elbet inönü'nün ıı. dünya savaşı döneminde uyguladığı dış politikanın bir iç diyeti olarak görebiliriz. ama mesela boraltan olayı gibi tarihin kara lekelerini böyle bir politikanın diyeti olarak kabul etmek kendine türk diyen şüphesiz herkes için imkansızdır. tüm bunlarla birlikte böyle bir dönemde denge politikasının tezahürü olarak iç siyasette oynak bir haldeydi. gazeteler bir gün hitler'in vecizelerini sıralarken öteki gün inönü ile stalin'in fotoğralarını boydan veriyor ve halkı salak yerine koymaya devam ediyordu. işte böyle bir dönem de başbakan saraçoğlu tbmm'de bir söylevinde şöyle dedi:
"biz türk'üz, türkçüyüz ve daima türkçü kalacağız. bizim için türkçülük bir kan meselesi olduğu kadar bir vicdan ve kültür meselesidir. biz azalan veya azaltan türkçü değil, çoğalan ve çoğaltan türkçüyüz. ve her vakit bu istikamette çalışacağız."
tabii bu sözlere pek itibar etmeyen türkçü cenahtan atsız, dönemin başbakanı şükrü saracoğlu'na orhun dergisinde 1 mart 1944'te ve gene bir ay sonra 1 nisan 1944'te olmak üzere iki açık mektup kaleme aldı. mektup tüm devlet kademelerinde büyük etki uyandırdı. türkçüler adeta "ırkçıyım" diyen bir başbakana açık mektup yazma cesareti gösteriyorlar ve bunu açık ve aleni yapıyorlardı. atsız, açık uyarısında sabahattin ali ve hasan âli yücel gibi solcu, komünist bir çok ismi de zikreder. derhal görevlerinden alınmalarını ve haklarında soruşturma açılmasını salık verir. sabahattin ali atsız'ın mektubuna mektupla karşılık verme cesareti göstermez ve hakkındaki hakaretleri mahkemeye taşır. 26 nisan 1944'te ankara'da başlayan ilk mahkeme, genç seline uğrar. mahkeme özüme kavuşmaz ve hakim mahkemeyi 3 mayıs 1944'e erteler.
nihayet o, 3 mayıs 1944 tarihi gelip çatmıştı.
bu sefer sayı daha da artmıştı. binlerce üniversiteli genç ankara sokaklarındaydı. inönü ve tek parti iktidarı ne yapacağını şaşırmıştı. yıllardır tek parti iktidarından rahatsız olan halk ve gençler bu rahatsızlıklarını açığa vurma fırsatı bulmasında bu kalabalığın oluşmasında sebebi büyüktü. iktidara halkın ve gençliğin gücünü göstermek için bundan daha iyi bir fırsat olamazdı.
gençlerin duruşma salonuna alınmamaları bardağı taşıran son damla olmuştu. polislerin de tavrı birden değişmişti. coplarına sarılan polisler acımasızca gençleri dövmeye başladılar. kafaları yarılan ve kan içinde kalan gençler neye uğradıklarını anlamamışlardı. 3 mayıs günü başbakan saraçoğlu ile görüşmek isteyen öğrencilerin bu isteği kabul edilmemiş; bu gençlerden 165'i gözaltına alınmış daha sonra serbest bırakılmıştır.
mahkeme duruşmayı 9 mayıs tarihine ertelemişti. oteline dönen ve mahkemenin tutuklamadığı atsız'ı polisler göz altına aldı. aynı saatlerde atsız'ın istanbul'daki evi didik didik aranıyordu.olayların boyutu gittikçe büyüyordu. türkçü olduğunu iddia eden hükümet 18 mayıs 1944 günü yayınladığı bir bildiri ile atsız ve arkadaşların "ırkçılık ve turancılıkla ve hükümeti devirmeye çalışmakla" suçluyordu. ilk anda 14 asteğmen tutuklanmış ve 250 harbiyeli hakkında soruşturma açılmıştı.
9 mayıs'ta yapılan duruşmada atsız, 6 aya mahkûm edilmiş, ağır tahrik nedeniyle ceza 4 aya indirilip tecil edilmişti. atsız buna rağmen serbest bırakılmamıştı.
19 mayıs gelip çatmıştı, herkes inönü’den bayram konuşması yapmasını beklerken o devleti kuran irade ve fikri suçlayan bir konuşma yaparak güya gençlik ve spor bayramını kutluyordu. milli şef henüz soruşturması bile başlamayan bir davada türk milliyetçilerini ağır şekilde suçladı:
"turancılar, türk milleti'ni bütün komşularıyla onarılmaz bir surette düşman yapmak için bire bir tılsım bulmuşlardır. bu kadar şuursuz ve vicdansız fesatçıların tezvirlerine, türk milletini teslim etmemek için elbette cumhuriyetin bütün tedbirlerini kullanacağız."
inönü'nün konuşmasını bir talimat olarak emir gibi algılayan savcılar, istanbul ve ankara'da milliyetçi avını başlattılar dönemin önde gelen türkçü aydınları nezarete alınıp istanbul’a götürüldüler ve tutuklandılar. tutuklanan türkçü aydınlar, istanbul emniyet müdürlüğü'nün adına "tabutluk" denilen ünlü betondan ve tabuta benzeyen hücrelerinde savcının istediği şekilde ifade vermeleri için işkenceye tabi tutulmuşlardır. tabutluklar dikine konulmuş ve ancak bir tabut genişliğinde beton oyuklardı. tabutluğa konulanların üstünde beş yüzer voltluk üçer adet lamba yanıyordu.
tutuklular nihayet 7 eylül 1944 günü, istanbul 1 nolu sıkıyönetim mahkemesinde; hükümete karşı gizli örgüt kurmak, düzen düşmanlığı yapmak, hükümeti düşürmeye çalışmak ve ırkçılık, turancılık yapmakla suçlanırlar. askeri savcı kazım alöç, sanıkların idamla yargılanmasını istemektedir. ırkçılık-turancılık davası 7 eylül 1944'te başlar ve haftada üç gün süren oturumlarla 65 oturum sürer. atsız, altı buçuk yıla arkadaşları da çeşitli cezalara çarptırılırlar. temyize başvurulması üzerine askeri yargıtay davayı esastan bozar.
sanıkları tutuksuz yargılayan 2 no’lu sıkı yönetim mahkemesi kararını açıklar:
-"sanıklar suçsuzdur, beraatlerine..."-
inönü ve çevresindekiler bu mahkeme kararı ile büyük bir şoka uğrarlar ve kararı temyiz ederler. askeri yargıtay temyiz başvurusunu inceler ve mahkemenin verdiği beraat kararını onaylar. türk milliyetçiliğine husumeti, varlık sebebi gibi gören çevreler ısrarlıdırlar: bu defa yargıtay başsavcısı münif kocaçıtak mahkemenin tekrar görüşülmesini ister. askeri yargıtay bunu da red eder. böylece "türkçülük-turancılık" davası türk milliyetçilerini zaferi ile neticelenmiş olur.
bu günün en büyük kazanımı bugün de durmadan yükselen türkçülüğün bir hareket olmasıdır. gerisini atsız beğ tamamlasın.
“3 mayıs 1944… 3 mayıs türkçülüğün tarihinde bir dönüm noktası oldu. o, zamana kadar yalnız duygu ve düşünce olan, ebedî ve ilmî sınırları pek de aşmayan türkçülük, 1944 yılının 3 mayıs’ında birden bire hareket oluverdi.
ali suaviler, süleyman paşalar, mehmet eminler, ziya gökalplar, rıza nurlar yalnız duygu, düşünce, iş türkçüsü idiler. hareket türkçüsü olmamışlardı. çırağan baskını türkçü ali suavi’nin siyasî bir hareketiydi. bunun türkçülükle ilgisi yoktu. sıhhiye vekili (sağlık bakanı) olduğu zaman gayrî türkleri atarak yerine türkleri yerleştiren rıza nur, fiilî türkçülük yapıyordu. fakat bu da hareket değildi.
türkçülükte ilk hareketi, 3 mayıs 1944 çarşamba günü, ankara’daki birkaç bin meçhul türk genci yaptı. bu bakımdan türkçülük tarihinde onların hususî bir şerefi vardır.
bundan sonra 3 mayıs türkçülerin günüdür. o’na bir bayram diyemeyeceğiz. çünkü yıllarla süren büyük ızdırabımız o gün başlamıştır. o’na bir matem demek de kabil değildir. çünkü bunca sıkıntıların arasında bize büyük bir imtihan vermek, yürekliyle yüreksizi er meydanında denemek, yahşı ile yamanı ayırmak fırsatını vermiştir. o güne kadar tehlikelerden gafil bir çocuk toyluğu ile yürüyen türkçülük 3 mayıs’ta gafletten ayılmış, maskelerin arkasındaki iğrenç yüzleri görmüş, can düşmanlarını tanımış, dost sandığı hainleri ayırt etmiş, hayalin yumuşak bulutlarından gerçeğin sert topraklarına düşmüştür.
böyle sağlam bir sonuca varmak için çekilen bunca sıkıntılar boşa gitmiş sayılmaz. bundan dolayı biz 3 mayıs’a “türkçüler günü “deyip çıkıyoruz.
hoşlanmayanlar onu benimsemesin. yalnız kendilerine benzeyenler, yani türk’e benzemeyenler onu yadırgasın. biz 3 mayıs’ı sevmekte devam edeceğiz. türkçülük, tek sandığı düşmanına karşı 3 mayıs hareketini yaparken onun çift olduğunu acı bir deneme ile öğrendi.
bu millî hareketin zaferinden korkan türkçülük düşmanları, türkçüler ortaçağı andıran vahşetlerle hapse atılır ve aleyhlerinde türlü yayınlar yapılırken, onları tartışmaya çağırmak garabetini de gösterdiler. tarih bunu bağışlamayacak ve türkçülerin günü olan 3 mayıs, bir gün türklerin günü olunca onlar tarihin büyük mahkemesinde lâyık oldukları akıbete uğrayacaklardır.
türkçüler! toplu veya yalnız, her yerde 3 mayıs’ı analım. anlatalım ve kürşad’ın hâtırasını yüceltelim...
ne mümkün zulm ile bîdâd ile imhayı hürriyet,
çalış, idrâki kaldır muktedirsen âdemiyetten! ”
hüseyin nihal atsız (kürşad dergisi,1964, sayı.2)
davada 23 sanık yargılanmıştır:
1-hasan ferit cansever, dr. yüzbaşı
2-fethi tevetoğlu, dr. üsteğmen
3-alparslan türkeş, piyade üsteğmen
4-nurullah barıman, piyade teğmen
5-zeki özgür sofuoğlu , topçu asteğmen,
6-fazıl hisarcıklı, ulaştırma asteğmen
7-hüseyin nihal atsız, edebiyat öğretmeni
8-hüseyin namık orkun, tarih öğretmeni
9-nejdet sancar, balıkesir lisesi edebiyat öğretmeni
10-saim bayrak, temyiz mahkemesi evrak memuru
11-ismet rasin tümtürk, istanbul belediyesi murakıbı
12-cihat savaşfer, y. mühendis mektebi öğrencisi
13-muzaffer eriş, y. mühendis mektebi öğrencisi
14-fehiman altan, y. mühendis mektebi öğrencisi
15-yusuf kadıgil, lise öğrencisi
16-cebbar şenel, adana adliyesi'nde hakim adayı
17-zeki velidi togan, türk tarihi profesörü
18-orhan şaik gökyay, ankara konservatuarı direktörü
19-hikmet tanyu, içişleri bakanlığında memur
20-reha oğuz türkkan, istanbul üniversitesi doktora öğrencisi
21-hamza sadi özbek, aydın maliye tahsilat şefi
22-cemal oğuz öcal, gazi eğitim enstitüsü öğrencisi
23-said bilgiç, ankara adliyesi'nde hakim adayı
aynı davadan sanık olarak mehmet külahlıoğlu ve osman yüksel serdengeçti de bir süre tutuklu kalmışlardır
şimdi... kutlu olsun.
ilk olarak. hiçbir bilinçli türkçü; olmuş, olan ve olacak olay ve gelinen durumları dünyanın geri kalanından kopuk ve sadece memleketin iç mekaniğinin etkisiyle oluşacağını düşünmez ve düşünmemelidir.
ıı. dünya savaşı'nda türkiye'nin konumu her ne kadar gelinen durumun arka planını açıklamamızda bize yardımcı olacaksa da 1944 davasının mahkumları için bu arka plan çok daha eskiden; ı. dünya savaşı'ndan başlamaktaydı. balkan harbi, ı. cihan harbi ve ardından türklerin ölüm kalım savaşı olmuş türk istiklâl harbi sadece okumuş ulema ve asker kesimi değil halkı da körü körüne bir var oluş mücadelesine millet bilincini kazandırmaya itmiştir. osmanlı'nın son döneminde ortaya atılan osmanlıcılık ve islâmcılık fikirleri tebaa da karşılık bulmadığı gibi aksine imparatorluk için çok daha problemleri beraberinde getirir. osmanlı türkçülük fikirleri ile tam anlamıyla çok geç olarak bâbıali baskını ile tanışmış, o günden günümüze türk siyasetini ve siyasasını etkilemeye devam etmiştir. itc*'nin özellikle 1913'den itibaren izlediği ana politika türkçülük olmuş ve batıcılık düşüncesiyle birlikte bir çok değişim devlet içinde palazlandırılmıştı. bu dönemde özellikle cemiyet yetkililerinin almanya ile müttefiklik anlaşması imzalamasına kadar mustafa kemal için de çok büyük bir terslik olmamıştır. ve devamı malumun ilanı. harbin sonunda osmanlının yenilgisi ile itc dağılır ve sevr imzalanır. buradan sonra türk'ün ateşle imtihanı başlar. bir avuç türk'ün cihana karşı savaşı. milli mücadele sırasında bir çok parametrenin (sultancılık, çerkezcilik, kürtçülük, irtica vs.) araya girmesi yanında başta mustafa kemal atatürk olmak üzere yüksek rütbelilerin büyük çoğunluğu itc mensubu veya bir zamanlar mensubu olan kişilerdi. bu kişilerin hemen hemen hepsinin düşüncesi milli bir kurtuluş hareketi oluşturmak ve silahlı bir milli mücadeleye girişmek olmuştur. mustafa kemal atatürk'ün de liderliğinde bu düşünce gerçekleşmiş ve milletin kurtuşu bu yolla gerçekleşmiş olmuştu. işte türkçülük düşüncesi bu badirenin arkasından da toplumun dimağından atılmaya çalışılmamış tam aksine atatürk'ün katıksız milliyetçiliği bu düşüncenin batıcılık ile birlikte cumhuriyetin iki ayağından biri olmasına vesile olmuştur. bu anlattıklarım sadece buz dağının görünen yüzü çünkü daha öncesinde fikren bu düşünceyi azerbaycan türkleri ve özellikle kırım tatarları rusya imparatorluğunun dağılmasıyla ortaya atmışlardır. türkçülük pek tabii itc'in iktadarı ile değil ırken değil ruhen de incelikle yaratılmış şairlerin işlemesiyle ortaya çıkmıştır. burada ismini saymamız gereken ama etkilerinden bahsetmeyeceğimiz isimler: yusuf akçura, ismail gaspıralı, sadi maksudi ve özellikle ilk başta yakın arkadaşları tarafından da amacı anlaşılmayan ziya gökalp'tir. nihayetinde cihan harbinin ve çok net olarak milli mücadele'nin acı ve hain izlerini hatıralarında saklayanlar cumhuriyeti kurmuşlar ve çocukları da bu hatıralar ile büyümüş ve yetişmiştir. aslında bu arka planı anlatmam da ki sebep tam olarak budur. bu düşünce bir akşam üzeri çay sohbetinde düşünülmemiş ve düşüncenin savunurları istanbul'un beyoğlu, moda semtlerinde ovardalıkla uğraşanlar tarafından ortaya atılmamıştır. arka plandanda anlaşılacağı gibi türk'ün yediği her darbe, düştüğü her çukur, giriştiği her savaş ve yediği her kurşun bu düşünceyi bir damla kuvvetlendirmiş ve bir çelik dayanıklığında aklında yer ettirmiştir. işte 20. yüzyılın bu sert ve özellikle türkler için acımasız bir hal alan döneminde doğan çocuklar sadece üstü kapalı hicivlerle eleştiri yapmayacak, gerek gördüğünde başbakana açık mektup yazacak kadar ileri gidecek ve bizzati reis-i cumhurun hukuka müdahalesiyle tabutluklara gireceklerdir.
türkçülerin rahatsızlığı aslında inönü dönemiyle başlar. bu rahatsızlık özellikle miğfer devletlerin avrupa'da güç kaybetmeye başlaması ve buna mukabil reis-i cumhur inönü'nün türkçü-turancı yükselişe ve türkçülüğe aleni bir bayrak açmasıyla son haddeye ulaşır. türkiye'de olmayan faşizmin f'sina bile artık geçit yoktur. oysa aynı reis-i cumhur bir kaç sene evvel, 1944'de yargılanacak reha oğuz türkkan'ın "faşizm tehklikedir!" yazısını tehlikeli bulur. inönü, aslında önceliklerini farklı belirler. katı bir mantıkçı olan bu lider, koruması gereken ülkeyi önceliğine alarak düşünse de türklük şuuruyla ortaya çıkmış milli mücadele ve cumhuriyeti de göz ardı etmiş ve türkçü aydın kesimin yönetime karşı ikazlarını dikkate almamıştır. tüm bunların yanında sözde müttefik sscb'ye şirin gözükme çabaları ve devlet kurumlarında yoğunlaşan sol ve materyalist kadrolaşma ülkeyi farklı boyutlara götürebilecek bir boyut ve hız kazanmıştır. bunu elbet inönü'nün ıı. dünya savaşı döneminde uyguladığı dış politikanın bir iç diyeti olarak görebiliriz. ama mesela boraltan olayı gibi tarihin kara lekelerini böyle bir politikanın diyeti olarak kabul etmek kendine türk diyen şüphesiz herkes için imkansızdır. tüm bunlarla birlikte böyle bir dönemde denge politikasının tezahürü olarak iç siyasette oynak bir haldeydi. gazeteler bir gün hitler'in vecizelerini sıralarken öteki gün inönü ile stalin'in fotoğralarını boydan veriyor ve halkı salak yerine koymaya devam ediyordu. işte böyle bir dönem de başbakan saraçoğlu tbmm'de bir söylevinde şöyle dedi:
"biz türk'üz, türkçüyüz ve daima türkçü kalacağız. bizim için türkçülük bir kan meselesi olduğu kadar bir vicdan ve kültür meselesidir. biz azalan veya azaltan türkçü değil, çoğalan ve çoğaltan türkçüyüz. ve her vakit bu istikamette çalışacağız."
tabii bu sözlere pek itibar etmeyen türkçü cenahtan atsız, dönemin başbakanı şükrü saracoğlu'na orhun dergisinde 1 mart 1944'te ve gene bir ay sonra 1 nisan 1944'te olmak üzere iki açık mektup kaleme aldı. mektup tüm devlet kademelerinde büyük etki uyandırdı. türkçüler adeta "ırkçıyım" diyen bir başbakana açık mektup yazma cesareti gösteriyorlar ve bunu açık ve aleni yapıyorlardı. atsız, açık uyarısında sabahattin ali ve hasan âli yücel gibi solcu, komünist bir çok ismi de zikreder. derhal görevlerinden alınmalarını ve haklarında soruşturma açılmasını salık verir. sabahattin ali atsız'ın mektubuna mektupla karşılık verme cesareti göstermez ve hakkındaki hakaretleri mahkemeye taşır. 26 nisan 1944'te ankara'da başlayan ilk mahkeme, genç seline uğrar. mahkeme özüme kavuşmaz ve hakim mahkemeyi 3 mayıs 1944'e erteler.
nihayet o, 3 mayıs 1944 tarihi gelip çatmıştı.
bu sefer sayı daha da artmıştı. binlerce üniversiteli genç ankara sokaklarındaydı. inönü ve tek parti iktidarı ne yapacağını şaşırmıştı. yıllardır tek parti iktidarından rahatsız olan halk ve gençler bu rahatsızlıklarını açığa vurma fırsatı bulmasında bu kalabalığın oluşmasında sebebi büyüktü. iktidara halkın ve gençliğin gücünü göstermek için bundan daha iyi bir fırsat olamazdı.
gençlerin duruşma salonuna alınmamaları bardağı taşıran son damla olmuştu. polislerin de tavrı birden değişmişti. coplarına sarılan polisler acımasızca gençleri dövmeye başladılar. kafaları yarılan ve kan içinde kalan gençler neye uğradıklarını anlamamışlardı. 3 mayıs günü başbakan saraçoğlu ile görüşmek isteyen öğrencilerin bu isteği kabul edilmemiş; bu gençlerden 165'i gözaltına alınmış daha sonra serbest bırakılmıştır.
mahkeme duruşmayı 9 mayıs tarihine ertelemişti. oteline dönen ve mahkemenin tutuklamadığı atsız'ı polisler göz altına aldı. aynı saatlerde atsız'ın istanbul'daki evi didik didik aranıyordu.olayların boyutu gittikçe büyüyordu. türkçü olduğunu iddia eden hükümet 18 mayıs 1944 günü yayınladığı bir bildiri ile atsız ve arkadaşların "ırkçılık ve turancılıkla ve hükümeti devirmeye çalışmakla" suçluyordu. ilk anda 14 asteğmen tutuklanmış ve 250 harbiyeli hakkında soruşturma açılmıştı.
9 mayıs'ta yapılan duruşmada atsız, 6 aya mahkûm edilmiş, ağır tahrik nedeniyle ceza 4 aya indirilip tecil edilmişti. atsız buna rağmen serbest bırakılmamıştı.
19 mayıs gelip çatmıştı, herkes inönü’den bayram konuşması yapmasını beklerken o devleti kuran irade ve fikri suçlayan bir konuşma yaparak güya gençlik ve spor bayramını kutluyordu. milli şef henüz soruşturması bile başlamayan bir davada türk milliyetçilerini ağır şekilde suçladı:
"turancılar, türk milleti'ni bütün komşularıyla onarılmaz bir surette düşman yapmak için bire bir tılsım bulmuşlardır. bu kadar şuursuz ve vicdansız fesatçıların tezvirlerine, türk milletini teslim etmemek için elbette cumhuriyetin bütün tedbirlerini kullanacağız."
inönü'nün konuşmasını bir talimat olarak emir gibi algılayan savcılar, istanbul ve ankara'da milliyetçi avını başlattılar dönemin önde gelen türkçü aydınları nezarete alınıp istanbul’a götürüldüler ve tutuklandılar. tutuklanan türkçü aydınlar, istanbul emniyet müdürlüğü'nün adına "tabutluk" denilen ünlü betondan ve tabuta benzeyen hücrelerinde savcının istediği şekilde ifade vermeleri için işkenceye tabi tutulmuşlardır. tabutluklar dikine konulmuş ve ancak bir tabut genişliğinde beton oyuklardı. tabutluğa konulanların üstünde beş yüzer voltluk üçer adet lamba yanıyordu.
tutuklular nihayet 7 eylül 1944 günü, istanbul 1 nolu sıkıyönetim mahkemesinde; hükümete karşı gizli örgüt kurmak, düzen düşmanlığı yapmak, hükümeti düşürmeye çalışmak ve ırkçılık, turancılık yapmakla suçlanırlar. askeri savcı kazım alöç, sanıkların idamla yargılanmasını istemektedir. ırkçılık-turancılık davası 7 eylül 1944'te başlar ve haftada üç gün süren oturumlarla 65 oturum sürer. atsız, altı buçuk yıla arkadaşları da çeşitli cezalara çarptırılırlar. temyize başvurulması üzerine askeri yargıtay davayı esastan bozar.
sanıkları tutuksuz yargılayan 2 no’lu sıkı yönetim mahkemesi kararını açıklar:
-"sanıklar suçsuzdur, beraatlerine..."-
inönü ve çevresindekiler bu mahkeme kararı ile büyük bir şoka uğrarlar ve kararı temyiz ederler. askeri yargıtay temyiz başvurusunu inceler ve mahkemenin verdiği beraat kararını onaylar. türk milliyetçiliğine husumeti, varlık sebebi gibi gören çevreler ısrarlıdırlar: bu defa yargıtay başsavcısı münif kocaçıtak mahkemenin tekrar görüşülmesini ister. askeri yargıtay bunu da red eder. böylece "türkçülük-turancılık" davası türk milliyetçilerini zaferi ile neticelenmiş olur.
bu günün en büyük kazanımı bugün de durmadan yükselen türkçülüğün bir hareket olmasıdır. gerisini atsız beğ tamamlasın.
“3 mayıs 1944… 3 mayıs türkçülüğün tarihinde bir dönüm noktası oldu. o, zamana kadar yalnız duygu ve düşünce olan, ebedî ve ilmî sınırları pek de aşmayan türkçülük, 1944 yılının 3 mayıs’ında birden bire hareket oluverdi.
ali suaviler, süleyman paşalar, mehmet eminler, ziya gökalplar, rıza nurlar yalnız duygu, düşünce, iş türkçüsü idiler. hareket türkçüsü olmamışlardı. çırağan baskını türkçü ali suavi’nin siyasî bir hareketiydi. bunun türkçülükle ilgisi yoktu. sıhhiye vekili (sağlık bakanı) olduğu zaman gayrî türkleri atarak yerine türkleri yerleştiren rıza nur, fiilî türkçülük yapıyordu. fakat bu da hareket değildi.
türkçülükte ilk hareketi, 3 mayıs 1944 çarşamba günü, ankara’daki birkaç bin meçhul türk genci yaptı. bu bakımdan türkçülük tarihinde onların hususî bir şerefi vardır.
bundan sonra 3 mayıs türkçülerin günüdür. o’na bir bayram diyemeyeceğiz. çünkü yıllarla süren büyük ızdırabımız o gün başlamıştır. o’na bir matem demek de kabil değildir. çünkü bunca sıkıntıların arasında bize büyük bir imtihan vermek, yürekliyle yüreksizi er meydanında denemek, yahşı ile yamanı ayırmak fırsatını vermiştir. o güne kadar tehlikelerden gafil bir çocuk toyluğu ile yürüyen türkçülük 3 mayıs’ta gafletten ayılmış, maskelerin arkasındaki iğrenç yüzleri görmüş, can düşmanlarını tanımış, dost sandığı hainleri ayırt etmiş, hayalin yumuşak bulutlarından gerçeğin sert topraklarına düşmüştür.
böyle sağlam bir sonuca varmak için çekilen bunca sıkıntılar boşa gitmiş sayılmaz. bundan dolayı biz 3 mayıs’a “türkçüler günü “deyip çıkıyoruz.
hoşlanmayanlar onu benimsemesin. yalnız kendilerine benzeyenler, yani türk’e benzemeyenler onu yadırgasın. biz 3 mayıs’ı sevmekte devam edeceğiz. türkçülük, tek sandığı düşmanına karşı 3 mayıs hareketini yaparken onun çift olduğunu acı bir deneme ile öğrendi.
bu millî hareketin zaferinden korkan türkçülük düşmanları, türkçüler ortaçağı andıran vahşetlerle hapse atılır ve aleyhlerinde türlü yayınlar yapılırken, onları tartışmaya çağırmak garabetini de gösterdiler. tarih bunu bağışlamayacak ve türkçülerin günü olan 3 mayıs, bir gün türklerin günü olunca onlar tarihin büyük mahkemesinde lâyık oldukları akıbete uğrayacaklardır.
türkçüler! toplu veya yalnız, her yerde 3 mayıs’ı analım. anlatalım ve kürşad’ın hâtırasını yüceltelim...
ne mümkün zulm ile bîdâd ile imhayı hürriyet,
çalış, idrâki kaldır muktedirsen âdemiyetten! ”
hüseyin nihal atsız (kürşad dergisi,1964, sayı.2)
davada 23 sanık yargılanmıştır:
1-hasan ferit cansever, dr. yüzbaşı
2-fethi tevetoğlu, dr. üsteğmen
3-alparslan türkeş, piyade üsteğmen
4-nurullah barıman, piyade teğmen
5-zeki özgür sofuoğlu , topçu asteğmen,
6-fazıl hisarcıklı, ulaştırma asteğmen
7-hüseyin nihal atsız, edebiyat öğretmeni
8-hüseyin namık orkun, tarih öğretmeni
9-nejdet sancar, balıkesir lisesi edebiyat öğretmeni
10-saim bayrak, temyiz mahkemesi evrak memuru
11-ismet rasin tümtürk, istanbul belediyesi murakıbı
12-cihat savaşfer, y. mühendis mektebi öğrencisi
13-muzaffer eriş, y. mühendis mektebi öğrencisi
14-fehiman altan, y. mühendis mektebi öğrencisi
15-yusuf kadıgil, lise öğrencisi
16-cebbar şenel, adana adliyesi'nde hakim adayı
17-zeki velidi togan, türk tarihi profesörü
18-orhan şaik gökyay, ankara konservatuarı direktörü
19-hikmet tanyu, içişleri bakanlığında memur
20-reha oğuz türkkan, istanbul üniversitesi doktora öğrencisi
21-hamza sadi özbek, aydın maliye tahsilat şefi
22-cemal oğuz öcal, gazi eğitim enstitüsü öğrencisi
23-said bilgiç, ankara adliyesi'nde hakim adayı
aynı davadan sanık olarak mehmet külahlıoğlu ve osman yüksel serdengeçti de bir süre tutuklu kalmışlardır
şimdi... kutlu olsun.
devamını gör...
kaan boşnak
yüzyüzeyken konuşuruz grubunun solisti, sesi insana keyif veren seslerdendir.
özellikle bazı şarkılarını dinlemekten pek bıkmayacağım sanırım.
barbar
boş gemiler
ne farkeder
özellikle bazı şarkılarını dinlemekten pek bıkmayacağım sanırım.
barbar
boş gemiler
ne farkeder
devamını gör...