şaka maka sözlükte iki tane kaliteli yazarın olması
arada saçmalasak da kalitesiz, boş beleş bir yazar olduğumu/zu düşünmüyorum. gayet güzel yazılarım da var.
bal porsuğu'nun ya da meja'nın mertebesine erişmek gibi bir niyetim de yok. herkesin kendi tarzı var.
asılsız iddia.
ciddiyet isteyen wiki'ye gitsin.
bal porsuğu'nun ya da meja'nın mertebesine erişmek gibi bir niyetim de yok. herkesin kendi tarzı var.
asılsız iddia.
ciddiyet isteyen wiki'ye gitsin.
devamını gör...
agnostisizm
şöyle bir şeydir;
deneğimiz fazla araştırmamış, öğrenmemiş islam hakkındaki tüm bilgisi aile ve çevresinden öğrendikleriyle sınırlı (kısacası ülkemizdeki genel çoğunluğa hitap eden) bir müslüman olsun adına da tuğçe diyelim. bu kişinin bir de ordan buradan birkaç yazı okuyarak ateist olmuş bir arkadaşı olsun ve bunlar tartışsınlar. bizim müslüman olan arkadaşımız yani tuğçe hiç o zamana kadar sorgulamadığı için inandığı bazı şeylerin mantıksız olduğunu bu ateist arkadaşı sayesinde anlasın ve ateist olmaya karar versin.
başka bir gün ateist olan tuğçe müslüman bir kişiyle tanışsın. bu kişi hem tuğçe'den hem de onu ateist yapan diğer ateist arkadaşından yaşça büyük hem de bilgisi daha fazla diyelim. müslümanla tartışacak ve sorguladığı hemen her şeyin karşıdaki kişi tarafından altının doldurulabileceğini görmüş olsun. bu sefer tekrar müslüman olmaya karar verir. daha sonrasında ise karşısına kendisinden daha donanımlı bir ateist çıkar vs vs. bu şekilde devam edecektir.
yukarıdaki hayali örgüden farklı olarak bizler siyasi ve dini tutumlarımızı kolay değiştirmeyiz. mesela bizden daha donanımlı ve zıt fikirli birisi karşımızdaysa ya küfrederiz ya da çeşitli psikolojik savunma metodlarıyla söylediklerini kabul etmeme eğilimi gösteririz. eğer öyle olmasaydık ve sadece gerçeğe ulaşmak arzusunda olsaydık işte o zaman durumumuz yukarıdaki tuğçe ile aynı olacaktı. sürekli bizden daha donanımlı insanlar ya da bakış açıları karşısında rüzgarda savrulan bir yaprak gibi ordan oraya savrulacaktık. bunun nedeni inanç konusuna akıl ile yaklaşıldığı zaman kesin bir sonuca ulaşılamayacak olmasıdır. hem bir tanrıya inanan insanların cevap veremeyeceği pek çok "boşluk" vardır hem de ateistlerin cevap veremeyecekleri "boşluklar" vardır.
yukarıdaki kısım sadece akıl ile ilgili olan kısımdır bunun bir de vicdanla ilgili, hislerle ilgili duyuşsal kısmı vardır. zekanız size ne söylerse söylesin hisleriniz de bir taraftan konuşacaktır. ölüme karşı duygularınız ne söylüyor? ölen annenizin nerede olduğunu düşünmek istersiniz? varoluşa hangi pencereden bakıyorsunuz? tüm bunlar kişiden kişiye değişecek olan şeylerdir. işte agnostisizm kısaca bunu söyler. dine ya da dinsizliğe bakış, sayılamayacak kadar çok faktörün etkisindedir ve kişiden kişiye değişir. agnostik der ki; "madem kişinin karakterine göre, duygularına, zekasına, eğilimine, çevresine, kültürüne göre bu tercih şekillenecek. ( yani evrensel bir 2+2=4 durumu olmayacak) ben bir tercihte bulunmamayı tercih ediyorum."
*
deneğimiz fazla araştırmamış, öğrenmemiş islam hakkındaki tüm bilgisi aile ve çevresinden öğrendikleriyle sınırlı (kısacası ülkemizdeki genel çoğunluğa hitap eden) bir müslüman olsun adına da tuğçe diyelim. bu kişinin bir de ordan buradan birkaç yazı okuyarak ateist olmuş bir arkadaşı olsun ve bunlar tartışsınlar. bizim müslüman olan arkadaşımız yani tuğçe hiç o zamana kadar sorgulamadığı için inandığı bazı şeylerin mantıksız olduğunu bu ateist arkadaşı sayesinde anlasın ve ateist olmaya karar versin.
başka bir gün ateist olan tuğçe müslüman bir kişiyle tanışsın. bu kişi hem tuğçe'den hem de onu ateist yapan diğer ateist arkadaşından yaşça büyük hem de bilgisi daha fazla diyelim. müslümanla tartışacak ve sorguladığı hemen her şeyin karşıdaki kişi tarafından altının doldurulabileceğini görmüş olsun. bu sefer tekrar müslüman olmaya karar verir. daha sonrasında ise karşısına kendisinden daha donanımlı bir ateist çıkar vs vs. bu şekilde devam edecektir.
yukarıdaki hayali örgüden farklı olarak bizler siyasi ve dini tutumlarımızı kolay değiştirmeyiz. mesela bizden daha donanımlı ve zıt fikirli birisi karşımızdaysa ya küfrederiz ya da çeşitli psikolojik savunma metodlarıyla söylediklerini kabul etmeme eğilimi gösteririz. eğer öyle olmasaydık ve sadece gerçeğe ulaşmak arzusunda olsaydık işte o zaman durumumuz yukarıdaki tuğçe ile aynı olacaktı. sürekli bizden daha donanımlı insanlar ya da bakış açıları karşısında rüzgarda savrulan bir yaprak gibi ordan oraya savrulacaktık. bunun nedeni inanç konusuna akıl ile yaklaşıldığı zaman kesin bir sonuca ulaşılamayacak olmasıdır. hem bir tanrıya inanan insanların cevap veremeyeceği pek çok "boşluk" vardır hem de ateistlerin cevap veremeyecekleri "boşluklar" vardır.
yukarıdaki kısım sadece akıl ile ilgili olan kısımdır bunun bir de vicdanla ilgili, hislerle ilgili duyuşsal kısmı vardır. zekanız size ne söylerse söylesin hisleriniz de bir taraftan konuşacaktır. ölüme karşı duygularınız ne söylüyor? ölen annenizin nerede olduğunu düşünmek istersiniz? varoluşa hangi pencereden bakıyorsunuz? tüm bunlar kişiden kişiye değişecek olan şeylerdir. işte agnostisizm kısaca bunu söyler. dine ya da dinsizliğe bakış, sayılamayacak kadar çok faktörün etkisindedir ve kişiden kişiye değişir. agnostik der ki; "madem kişinin karakterine göre, duygularına, zekasına, eğilimine, çevresine, kültürüne göre bu tercih şekillenecek. ( yani evrensel bir 2+2=4 durumu olmayacak) ben bir tercihte bulunmamayı tercih ediyorum."
*
devamını gör...
akp'den çocuk yaşta evliliklere af girişimi iddiası
en sonunda tam ortaya kusacağım artık.
devamını gör...
tek cümleyle hayatı tanımla
yaşamak bu değil.
devamını gör...
güzellik ondur dokuzu dondur
içten ziyade dış görünümün mühim olduğunu ifade eden atalar sözü. [don: eski türkçede libas, kılık kıyafet.]
devamını gör...
öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler
outlook ya da word'de bir şey yazarken capslock tuşunu açık unutup yazmaya devam ettiyseniz yazıyı silip yeniden yazmanıza gerek yok. ( eğer melih gökçek iseniz bundan sonrasını okumayın )
yazdığınız kısmı seçin. shift + f3 tuşuyla yazıyı küçültebilir, tekrar yaparsanız kelimelerin baş harflerini de büyütebilir, tekrar yaparsanız melih gökçek gibi yazmaya devam edebilirsiniz.
devamını gör...
sözlüğün geç saatlerde inanılmaz zevkli olması
taksim, mecidiyeköy gibi yerlerde anketörlerin olmadığı saatler gibidir. aaa tesadüfe bak bizim anket başlıkları açanlar gidince sözlük taksim mecidiyeköy gibi yerlerin akşam saatleri gibi oluyor.
devamını gör...
entelektüellik
zekâsını ve analitik düşünme yetisini mesleği gereği ya da şahsî amaçlarına erişmekte kullanan kişi. entelektüel kelimesinin kökeni latince intellectus sözcüğüne dayanır. aydın veya münevver demektir.
en çok (bkz: ilber ortaylı)'ya yakışan kavram.
en çok (bkz: ilber ortaylı)'ya yakışan kavram.
devamını gör...
3 fidan
bu bir rakam ve kelimeyi görür görmez aklıma gelen tek şey var. tam bağımsız türkiye için hayatlarını hiçe sayan ve ülkemizde bağımsızlık denilince akla ilk gelen, sembol haline gelmiş üç genç insan deniz gezmiş, yusuf aslan, hüseyin inan.. tabi onlardan bahsedince sinan cemgil, şirin cemgil, taylan özgür, mahir çayan, ibrahim kaypakkaya, ulaş bardakçı, cihan alptekin, gülten savaşçı, füsun özbilgen gibi ismini yazamadığım nicelerinin ve yitip gidenlerin aziz hatıraları önünde saygıyla eğilmek gerek.. selam olsun o zaman o fidanlara..
devamını gör...
ömür boyu yetecek paran olsa çalışır mısın sorunsalı
çalışırdım, hatta yine aynı şartlarda yine aynı yoğunlukta. ruhsal doyum denen bişey var, cebindeki parayı sana unutturuyor...
devamını gör...
moderatörlerin siz diye hitap etmesi
olması gerekendir. yalnızca moderatörler değil, yeni tanıştığımız herkes "siz" demelidir. eğer gerek varsa o "siz" "sen" kelimesine dönüşür zaten fakat ilk başta "saygı duyuyorum" manasında siz denmeli.
desinlerdir. hoşumuza gidendir. istemeyene demesinlerdir.
desinlerdir. hoşumuza gidendir. istemeyene demesinlerdir.
devamını gör...
oğuz atay
sevmek, yarıda kalan bir kitaba devam etmek gibi kolay bir iş değildi.
|korkuyu beklerken.
|korkuyu beklerken.
devamını gör...
şu an dinlenen şarkıdan bir cümle
aşk nasılda kırılgan sus dedim ama olmadı kalbimden ismin geçti ah kimseler duymadı.
babazula- bir sana bir de bana
babazula- bir sana bir de bana
devamını gör...
kadın düşmanlığı
serkan inci bunlardan biridir. ayrıca dindarların çoğu da böyledir.
devamını gör...
karşı cinsle tokalaşmayan insan
dini gerekçeleri veya hijyen konusundaki rahatsızlıkları dolayısı ile tokalaşmayan insandır.
devamını gör...
iklimin insan karakteri üzerindeki etkisi
aristoteles'e göre iklim, insanlara birtakım erdemler kazandırır. bunu gözlemlemenin en iyi yolunun dünya edebiyatından geçtiğini düşünüyorum.
akla gelen ilk örnekle başlayayım. "ruslar da iklimleri gibi pek soğuk insanlar canım!" deyip geçmeyeceğim tabi.
soğuk iklimler, zor hava şartları; o iklimin insanlarını daha mücadeleci kılıyor. bu mücadeleye alıştıkları hatta bu mücadeleye doğdukları için daha cesaretli ve sorumluluk sahibi olduklarını ama duygu yönünden az geliştiklerini söyleyebiliriz.
eserlerinde kasvetli havadan, güçlüklerle dolu yaşamlardan, açlıktan, sefaletten, sürgünden bahsettiklerinde hep bir şikayet havası, yenilmişlik görüyoruz ilk bakışta. oysa tüm kavgalarını, kendi insanlarının kavgalarını, nasıl baş ettiklerini/edemediklerini anlatırlar.
duygularından arınmış sanıyoruz onları. oysa duyguyu en katı, en soğuk haliyle yüzümüze vuruyorlar. sanki tüm bunları yaşarken hissetmeye fırsat bulamamış da birileri bu mücadeleye tanık olsun, hissedilmemiş her şeyi hissetsin istemişler gibi.
sıcak iklimler ise duygusal yönü gelişmiş, kültürel gelişime açık ama daha az cesur insanlar yetiştirir. elbette bu insanların da yaşam boyu süren savaşları vardır. ancak doğayla değil kendileri gibi kanlı canlı insanlarla. işte bu noktada duyguların ne denli baskın olduğunu görürüz. insanla olan kavga en fazla insan ömrü kadardır. üstelik insan sayısı kadar değişkendir.
bir kere hepsini geçtim, bu mücadele denktir. insanın insanı yenme umudu vardır. mücadelenin kazanılması umudu vardır. oysa insan iklimini yenebilir mi? mücadelenin bitişini umabilir mi?
sıcak iklim demişken yine akla ilk gelen örneği vereyim. anlaşılan sizi pek şaşırtmak istemiyorum bugün.
sıcaksa sıcak! latin edebiyatı. marquez.
yüzyıllık yalnızlık'ta isimlerin birbirine nasıl karıştığını hatırlayın. aurelianoları birbirinden ayırt etmek için nasıl zorlanırız okurken. işte gördünüz mü? nasıl da insan dolu bir anlatım.
not: bahsettiğim "cesur" kavramını lütfen genel bir değerlendirme olarak algılamayın. yalnızca iklim etkisini göz önüne alarak değerlendirdim.
akla gelen ilk örnekle başlayayım. "ruslar da iklimleri gibi pek soğuk insanlar canım!" deyip geçmeyeceğim tabi.
soğuk iklimler, zor hava şartları; o iklimin insanlarını daha mücadeleci kılıyor. bu mücadeleye alıştıkları hatta bu mücadeleye doğdukları için daha cesaretli ve sorumluluk sahibi olduklarını ama duygu yönünden az geliştiklerini söyleyebiliriz.
eserlerinde kasvetli havadan, güçlüklerle dolu yaşamlardan, açlıktan, sefaletten, sürgünden bahsettiklerinde hep bir şikayet havası, yenilmişlik görüyoruz ilk bakışta. oysa tüm kavgalarını, kendi insanlarının kavgalarını, nasıl baş ettiklerini/edemediklerini anlatırlar.
duygularından arınmış sanıyoruz onları. oysa duyguyu en katı, en soğuk haliyle yüzümüze vuruyorlar. sanki tüm bunları yaşarken hissetmeye fırsat bulamamış da birileri bu mücadeleye tanık olsun, hissedilmemiş her şeyi hissetsin istemişler gibi.
sıcak iklimler ise duygusal yönü gelişmiş, kültürel gelişime açık ama daha az cesur insanlar yetiştirir. elbette bu insanların da yaşam boyu süren savaşları vardır. ancak doğayla değil kendileri gibi kanlı canlı insanlarla. işte bu noktada duyguların ne denli baskın olduğunu görürüz. insanla olan kavga en fazla insan ömrü kadardır. üstelik insan sayısı kadar değişkendir.
bir kere hepsini geçtim, bu mücadele denktir. insanın insanı yenme umudu vardır. mücadelenin kazanılması umudu vardır. oysa insan iklimini yenebilir mi? mücadelenin bitişini umabilir mi?
sıcak iklim demişken yine akla ilk gelen örneği vereyim. anlaşılan sizi pek şaşırtmak istemiyorum bugün.
sıcaksa sıcak! latin edebiyatı. marquez.
yüzyıllık yalnızlık'ta isimlerin birbirine nasıl karıştığını hatırlayın. aurelianoları birbirinden ayırt etmek için nasıl zorlanırız okurken. işte gördünüz mü? nasıl da insan dolu bir anlatım.
not: bahsettiğim "cesur" kavramını lütfen genel bir değerlendirme olarak algılamayın. yalnızca iklim etkisini göz önüne alarak değerlendirdim.
devamını gör...
musicbuddy
devamını gör...
façeta
italyanca kökenli bir kelimedir.
elmasın yontulmuş yüzlerinden her biri demektir.
resimag.com/p1/bcf1e5046c6e.jpeg
elmasın yontulmuş yüzlerinden her biri demektir.
resimag.com/p1/bcf1e5046c6e.jpeg
devamını gör...
5 temmuz 2021 ilk defa yoldaş’tan artı oy almam
evet dostlarım. yoldaş’tan artı oy aldım. kendimi harika hissediyorum, düşünsenize bir insan bir sözlük kurmuş, kurduğu sözlükte sizin tanımınızı okumuş, artılamış. uçurabilirdi de, ama onun yerine artılamış yani. harika bir olay bence. cv’me bile yazacağım bu olayı.
bir bakıma da big brother is watching you hissi veriyor, yalan söyleyemem, ama o da çok güzel his. big brother sende bir şey görmüş ki izliyor sonuçta. bunu okuyorsan yoldaş, allah senden razı olsun. *
alnıma yapıştıracağım bu ss’i.
bir bakıma da big brother is watching you hissi veriyor, yalan söyleyemem, ama o da çok güzel his. big brother sende bir şey görmüş ki izliyor sonuçta. bunu okuyorsan yoldaş, allah senden razı olsun. *

alnıma yapıştıracağım bu ss’i.
devamını gör...