uzunu makbul olan şeyler
yolculuk. kulaklık takıp camdan manzara izlemeli.
devamını gör...
18 şubat 2021 apartman boşluğu yayın
(bkz: sıkılıyorum sabri bunalıyorum)*
devamını gör...
sözlükçülerin ilgilendiği savunma ve dövüş sporları
karate ile ilgileniyordum. bir iki yıl kadar gittim. ama pandemi vs. yüzünden şimdilik ara verdim ama kaldığım yerden, kahverengi kuşaktan, devam etmek istiyorum enn kısa zamanda. o kadar özledim ki sporu anlatamam.
devamını gör...
kadınlar camiye giremez
allah'ın evi midir yoksa allah'ın erkek evi midir?
devamını gör...
irlanda açlığı
1845 - 1851 yılları arasında gerçekleşen ve irlanda patatesinin zehirlenmesi sonucu ortaya çıkan büyük felaket. o dönemler irlanda'nın nüfusu 8 milyon civarında ve halkın yarısının besin kaynağı patates. irlanda'nın o dönem britanya'nın parçası olmasına rağmen sömürge gibi yönetilmesi bu durumun sebebi olmuş. 1845 yılında amerika'dan gelen zehirli bir mikroskobik mantar patateslerin üçte birine zarar vermiş. kıtlık 1847 yılında doruğa ulaşıyor, çünkü aç kalan halk tohumlukları da yiyor. kıtlık o kadar kötü boyutlara varmış ki irlanda nüfusunun yüzde 15 kadarı bu kıtlıkta yok olmuş. modern tarihçilere göre ise ölen kişi sayısı 2,5 milyon civarında.
bu sebeple patatesin irlanda nezdinde değeri büyük. hatta kırsaldaki irlandalılar kadeh kaldırırken şöyle dilekte bulunurmuş :
sana sağlık dolu bir yaşam, her sene bir çocuk ve kiracısı olmadığın patates tarlası diliyorum.
bu sebeple patatesin irlanda nezdinde değeri büyük. hatta kırsaldaki irlandalılar kadeh kaldırırken şöyle dilekte bulunurmuş :
sana sağlık dolu bir yaşam, her sene bir çocuk ve kiracısı olmadığın patates tarlası diliyorum.
devamını gör...
bir ateistin iyilik yapmasının nedeni
iyiliğin tanrısal, dinsel değil ahlaksal olduğunu daha dogrusu insancıl olduğunu düşündüğü için.
devamını gör...
klişe youtube yorumları
ilk
devamını gör...
kapüçin maymunu
en hareketli ve enerjik maymun türlerinin başında geliyor. zeka seviyeleri çok yüksek maymunlar, üzerinde testler yapılmış, öğrenme ve taklit yeteneklerinin fazla olduğu belirlenmiş afrika kökenli sarı ve siyah tüylü bir maymun türü.
devamını gör...
ruhi çenet
20 ekim 1990 tarihinde aydın'da doğmuştur. üniversite eğitimini hindistan'da tamamlayıp, 2011 yılında tekrar türkiye'ye gelmiştir. türkiye'ye geldikten sonra youtube platformu için video üretmeye başlamıştır. bilgilendirici, eğitici ve öğretici türlerinde videolar çekmektedir.
devamını gör...
saatleri ayarlama enstitüsü
kütüphaneden alıp okuduğuma bin pişman olduğum kitap. şu an tanpınar'ın (bkz: huzur (kitap)) romanını okurken bunu daha derinden hissediyorum. mutlaka edinip, tekrar sayfalarıyla haşır neşir olmam, hayatıma dahil etmem gerekiyor bu eseri. bir dostu özler gibi üç senedir bu kitabı özlüyorum.
karakterlerin tahlilleri, olay örgüsü, ruhsal betimlemeler çok şaşırtıcı ve çekici kitapta. tanpınar'ın kaleminin kendine has bir rayihası var. bir kaldırım, bir sokak, bir his ile ilgili betimlemeleri ve benzetmeleri beni şaşkına çeviriyor. saatleri ayarlama enstitüsü derinden derine hicveden ve bunu çok iyi başaran bir eser. hayri irdal'ın inancı -belki de inandırma inancı- ile halit ayarcı'nın dönüşümüne şahitlik etmek beni etkiledi. kendisinin dahi inanmadığı bir şeyle ilgili başkalarını ikna eder vaziyete gelmesi hayli ilgi çekici. tabii bu sırada bolca absürd öğeler barındırıyor kitap, zannımca bunlar da aslında birer eleştiri olarak romanda yer bulmuşlar.
tanpınar'ın insanı şaşkınlığa sürükleyecek kadar etkileyici cümleleri var kitapta. üslup etkileyici fakat adını koyamadığım bir şey var tanpınar'ın kaleminde, o şey bu eserde de mevcut. sanki kitap okunsun diye değil var olması gerekliliğinden dolayı varmış gibi. tanpınar'ı okudukça belki o şey de ifade edebileceğim bir forma kavuşur.
--- alıntı ---
şu hakikati bana kendi hayatım öğretti: insanoğlu insanoğlunun cehennemidir. bizi öldürecek belki yüzlerce hastalık, yüzlerce vaziyet vardır. fakat başkasının yerini hiçbiri alamaz.
--- alıntı ---
karakterlerin tahlilleri, olay örgüsü, ruhsal betimlemeler çok şaşırtıcı ve çekici kitapta. tanpınar'ın kaleminin kendine has bir rayihası var. bir kaldırım, bir sokak, bir his ile ilgili betimlemeleri ve benzetmeleri beni şaşkına çeviriyor. saatleri ayarlama enstitüsü derinden derine hicveden ve bunu çok iyi başaran bir eser. hayri irdal'ın inancı -belki de inandırma inancı- ile halit ayarcı'nın dönüşümüne şahitlik etmek beni etkiledi. kendisinin dahi inanmadığı bir şeyle ilgili başkalarını ikna eder vaziyete gelmesi hayli ilgi çekici. tabii bu sırada bolca absürd öğeler barındırıyor kitap, zannımca bunlar da aslında birer eleştiri olarak romanda yer bulmuşlar.
tanpınar'ın insanı şaşkınlığa sürükleyecek kadar etkileyici cümleleri var kitapta. üslup etkileyici fakat adını koyamadığım bir şey var tanpınar'ın kaleminde, o şey bu eserde de mevcut. sanki kitap okunsun diye değil var olması gerekliliğinden dolayı varmış gibi. tanpınar'ı okudukça belki o şey de ifade edebileceğim bir forma kavuşur.
--- alıntı ---
şu hakikati bana kendi hayatım öğretti: insanoğlu insanoğlunun cehennemidir. bizi öldürecek belki yüzlerce hastalık, yüzlerce vaziyet vardır. fakat başkasının yerini hiçbiri alamaz.
--- alıntı ---
devamını gör...
shine on you crazy diamond
syd barrett 1968'de -grup kurulalı henüz üç yıl olmuşken- ortak bir kararla gruptan atılır. ilk albümlerinin inanılmaz bir rağbet görmesiyle kendisini yarın yokmuşçasına dağıtmayı artık bir yaşam tarzı haline getirmiştir çünkü. madde kullanımının tavan yaptığı ve grubun verimini düşürdüğü dönem, sonunda bir konserlerinde kafası uçmuş olduğu için her şarkıda aynı akoru basmasıyla tamamen kapanır ve grup barrett'la yollarını ayırır. floyd'dan sonra iki solo albüm çıkarır: the madcap laughs ve barrett. birkaç defa yeni grup kurma denemesi olur ama hepsini çok kısa süre sonra dağıtır. en sonunda da müziği bırakır ve çok uzunca bir süre barrett'tan kimse haber alamaz.
sonra, 1975 yılında garip bir şey olur.
grup, kaydını tamamladıkları albümü abbey road stüdyoları'nda dinleyip tekrar üzerinden geçerken birisi içeri dalar. nicholas schaffner'ın a saucerful of secrets kitabında ilk başta kimsenin onu tanımadığı anlatılır; çünkü barrett'ı hiçbiri yıllardır görmemiştir. kontrol odasına giren sanki bambaşka biridir: şişmandır, keldir, kaşları tıraş edilmiştir ve beyaz bir trençkot vardır üzerinde. birileri bir süre sonra ona "nasıl bu kadar kilo aldın, sana ne oldu?" diye sorduğunda barrett şu cevabı vermişti: "mutfağımda devasa bir buzdolabı var ve bir sürü domuz pirzolası yiyorum!"
rick wright'ın ağzından:
“stüdyoya geldiğimde koltukta şişman, kel bir adam oturuyordu. miksaj masasında çalışmaya başladık. roger’a adamın kim olduğunu sordum, bilmediğini söyledi. 45 dakika sonra aniden bu adamın syd olduğunu fark ettim. yıllardır onu görmemiştik ve tam da kendisi için yazılan bir parçanın vokallerini kaydederken çıkagelmişti. dişlerini fırçalayıp yanımıza geldi ve gitar kayıtlarını ne zaman yapacağını sordu. syd'e üzgün olduğumuzu, gitar kayıtlarını tamamladığımızı söyledik."
wright'ın bahsettiği diş fırçalamada garip bir şey vardır; zira barrett dişlerini fırçalarken kolunu sabit tutup kafasını sağa sola hareket ettirir ve de durduğu yerde zıplar. bunun yadırganışı ise kısa sürer. barrett henüz gruptan atılmamışken ama kendisini madde kullanmaktan geri de tutamıyorken bir fantezisinden bahsetmişti: içine asit karıştırılmış bir saç jölesi kullanmak. barrett bu jöleye aynı zamanda uyuşturucu da ilave edecekti, bu karışımı saçlarına sürecekti ve sahneye çıktıklarında spot ışığının ısısıyla bu jel kafasını eritecek ve uyuşturucu doğrudan beyni tarafından emilecekti. dolayısıyla barrett'ın sıradışı davranışları floyd için şaşırtıcı olmaktan uzaktı; ama bu yine de durumun onlar üzerindeki sarsıcılığını değiştirmiyordu.
roger waters ise akli dengesi bozulmuş eski dostunu tanınmaz bir halde karşısında gördüğünde gözyaşlarına boğulduğunu sonradan anlatacaktı ve barrett için "tutkulu insanların yok oluşunun en uç noktası" olarak bahsedecekti.
sonrasında barrett'a shine on you crazy diamond hakkında ne düşündüğünü sorarlar ve aldıkları cevap "biraz demode" olur. barrett bu cevabından sonra hiçbir şey demeden stüdyoyu terk eder. bu, grubun bir aradalarken barrett'ı son görüşüdür.
wish you were here, floyd'un kaydederken hem manevi hem de teknik olarak en çok zorlandığı albümdü. shine on you crazy diamond'un kaydının alındığı dönem waters sesini o kadar çok zorlamıştı ki, have a cigar'ın lead vokalinin kaydı için roy harper stüdyoya alınmıştı. alınan kayıtların grubu tatmin etmesi için defalarca tekrar gerekmişti. kendilerinin düşünceleri geçen yıllar içerisinde ne kadar değişmiştir bilmiyorum ama şahsi konuşacak olursam, barrett'ı anmak ve onurlandırmak için yazılabilecek en isabetli ve dokunaklı ağıttır shine on you crazy diamond. henüz gömülmeden önce ölüp gitmiş bir dosta yakılan en içten ağıt.
sonra, 1975 yılında garip bir şey olur.
grup, kaydını tamamladıkları albümü abbey road stüdyoları'nda dinleyip tekrar üzerinden geçerken birisi içeri dalar. nicholas schaffner'ın a saucerful of secrets kitabında ilk başta kimsenin onu tanımadığı anlatılır; çünkü barrett'ı hiçbiri yıllardır görmemiştir. kontrol odasına giren sanki bambaşka biridir: şişmandır, keldir, kaşları tıraş edilmiştir ve beyaz bir trençkot vardır üzerinde. birileri bir süre sonra ona "nasıl bu kadar kilo aldın, sana ne oldu?" diye sorduğunda barrett şu cevabı vermişti: "mutfağımda devasa bir buzdolabı var ve bir sürü domuz pirzolası yiyorum!"
rick wright'ın ağzından:
“stüdyoya geldiğimde koltukta şişman, kel bir adam oturuyordu. miksaj masasında çalışmaya başladık. roger’a adamın kim olduğunu sordum, bilmediğini söyledi. 45 dakika sonra aniden bu adamın syd olduğunu fark ettim. yıllardır onu görmemiştik ve tam da kendisi için yazılan bir parçanın vokallerini kaydederken çıkagelmişti. dişlerini fırçalayıp yanımıza geldi ve gitar kayıtlarını ne zaman yapacağını sordu. syd'e üzgün olduğumuzu, gitar kayıtlarını tamamladığımızı söyledik."
wright'ın bahsettiği diş fırçalamada garip bir şey vardır; zira barrett dişlerini fırçalarken kolunu sabit tutup kafasını sağa sola hareket ettirir ve de durduğu yerde zıplar. bunun yadırganışı ise kısa sürer. barrett henüz gruptan atılmamışken ama kendisini madde kullanmaktan geri de tutamıyorken bir fantezisinden bahsetmişti: içine asit karıştırılmış bir saç jölesi kullanmak. barrett bu jöleye aynı zamanda uyuşturucu da ilave edecekti, bu karışımı saçlarına sürecekti ve sahneye çıktıklarında spot ışığının ısısıyla bu jel kafasını eritecek ve uyuşturucu doğrudan beyni tarafından emilecekti. dolayısıyla barrett'ın sıradışı davranışları floyd için şaşırtıcı olmaktan uzaktı; ama bu yine de durumun onlar üzerindeki sarsıcılığını değiştirmiyordu.
roger waters ise akli dengesi bozulmuş eski dostunu tanınmaz bir halde karşısında gördüğünde gözyaşlarına boğulduğunu sonradan anlatacaktı ve barrett için "tutkulu insanların yok oluşunun en uç noktası" olarak bahsedecekti.
sonrasında barrett'a shine on you crazy diamond hakkında ne düşündüğünü sorarlar ve aldıkları cevap "biraz demode" olur. barrett bu cevabından sonra hiçbir şey demeden stüdyoyu terk eder. bu, grubun bir aradalarken barrett'ı son görüşüdür.
wish you were here, floyd'un kaydederken hem manevi hem de teknik olarak en çok zorlandığı albümdü. shine on you crazy diamond'un kaydının alındığı dönem waters sesini o kadar çok zorlamıştı ki, have a cigar'ın lead vokalinin kaydı için roy harper stüdyoya alınmıştı. alınan kayıtların grubu tatmin etmesi için defalarca tekrar gerekmişti. kendilerinin düşünceleri geçen yıllar içerisinde ne kadar değişmiştir bilmiyorum ama şahsi konuşacak olursam, barrett'ı anmak ve onurlandırmak için yazılabilecek en isabetli ve dokunaklı ağıttır shine on you crazy diamond. henüz gömülmeden önce ölüp gitmiş bir dosta yakılan en içten ağıt.
devamını gör...
yapılmış en aptalca dalgınlık
kız arkadaşıma atacağım mesajı yanlışlıkla abime, "uyandın mı bitanem" diye attığım onunda bana uyandım bitanem diyerek geri döndüğü ve utancımdan uzun süre yüzüne bakamadım bir dalgınlıktı.
devamını gör...
bir gönülden engellenmek
rahatsız ukdesi
insanı kahır derelerinden azap denizlerine çalan bir durumdur.kişi tamamen sildiyse ve de ketum biriyse geçmiş olsun,hiç bir şansınız yoktur.
insanı kahır derelerinden azap denizlerine çalan bir durumdur.kişi tamamen sildiyse ve de ketum biriyse geçmiş olsun,hiç bir şansınız yoktur.
devamını gör...
kapanma boyunca okunabilecek kitaplar
jack london - kızıl veba
orhan pamuk - veba geceleri
richard matheson - ben, efsane
gabriel garcia marquez - kolera günlerinde aşk
adrian barnes - uyuyamayanlar
karantinayı dibine kadar yaşamalık kitaplar.
orhan pamuk - veba geceleri
richard matheson - ben, efsane
gabriel garcia marquez - kolera günlerinde aşk
adrian barnes - uyuyamayanlar
karantinayı dibine kadar yaşamalık kitaplar.
devamını gör...
normal sözlük moderatör nicklerinin yaratıcı olmaması
(bkz: eyluling) gayet yaratıcı bence.gezi zamanı everyday im çapuling diye duvar yazısı vardı aklıma onu getiriyo.
devamını gör...
misafir olduğun evde ev sahibinden erken uyanmak
hele bir de çok yakınlığınız olmayan bir yerdeyseniz uyanınca yattığınız odadan çıkamamak ve hiçbir ihtiyacınızı gideremeden sadece birilerinin uyanıp evde ses yapmasını beklemek, o süre insana çok uzun gelir.
devamını gör...
regl ağrısı
erkekler olarak bunu her ne kadar anlıyoruz desekte şekspirin sözü aklıma gelir 'hissedemediğin bir şeyi anlayamazsın'
devamını gör...
sözlüğe gelmiş olmamdan sonra sözlüğün şahlanmış olması
(bkz: deli konuşuyor konuş deli)
devamını gör...
jane austen
winston churchill'in başucundan eksik etmediği söylenen külliyatın sahibi yazardır jane austen. kendisi ingiliz edebiyatında shakespeare'den sonraki en ünlü isimdir. onun hemen tüm romanlarını okumuş olmakla birlikte en beğendiğim ve diğerlerinden gerek edebi anlamda gerek mantık açısından nispeten kaliteli bulduğum eseri 'emma' dır. zaten emma üzerine pek çok dizi-film yapılmıştır, birçoğunu izledim gayet başarılı yapımlar olduklarını söyleyebilirim*.
austen'ın gerçekten de sıkıcı bir dili vardır bazı eserlerinde. buna northanger abbey iyi bir örnek olabilir. her satırda bir olay olmasını, bir gizem kapısının aralanmasını beklersiniz ama olaylar oldukça sade bir şekilde akıp gider. dişe dokunur bir olay, sohbet, macera yaşanmadan bir de bakmışsınız ki kitap bitmiş. buradaki mantıksızlık ise, yazarın bizi aslında hiç yaşanmayacak olan bir maceranın beklentisine sokmuş olmasıdır.
austen'ın en bilinir eseri olan gurur ve önyargı ise tesadüfler silsilesinden ibaret, mantıkla son derece çelişen bir kurguya sahiptir. hatta o derecedir ki eğer bu tesadüflerden bir tanesi bile olmasa , ana kahramanlarımız hiçbir zaman kavuşamayacaktır. zaten bilinenin aksine buradaki durum öyle büyük bir aşk hikayesi de değildir. kitapta elizabeth kendi ağzıyla darcy için aşk gibi kuvvetli bir duygu beslemediğini söylemektedir zihninde. yapılan evliliklerin tamamen maddi statü kazanabilmek için yapıldığı ise zaten bahsedilmeye gerek bile olmayan bir mevzudur. burada kesinlikle beyefendilerin iyi karakterli veya yakışıklı olmasına değil; ne kadar zengin olduğuna bakılarak onların evlilik teklifi kabul edilir, kızlar ve aileleri tarafından.
fakat austen'ın bazı eserleri de vardır ki onlardaki durum kadın-erkek ilişkilerini aşmış, satır aralarında hayata dair önemli mesajlar sunar hale gelmiştir. örneğin 'ikna' romanında bu durum özellikle göze çarpar fikrimce. burada başkahraman uzun zaman yalnız yaşamayı tercih etmiş bir karakter olduğu için, çeşitli sorgulamalar yaparken bulursunuz kendinizi, onunla birlikte. bu romanın da diğerlerine kıyasla nispeten heyecanlı bir havası olduğu söylenebilir.
jane austen'ın sahip olduğu bu şöhreti aslında hakedip haketmediğini çokça düşünmüşümdür. ama şunu da göz önünde bulundurmak lazımdır ki kendisinin yaşadığı dönem olan 18-19. yüzyıl ingiltere'sinde bir kadın yazar olmak, ismini gizleyerek mahlas kullanmak yoluyla da olsa tek başına bir romancı olarak geniş kitlelerin beğenisini kazanmak büyük bir iştir. belki de şöhretinin asıl dikkate alınması gereken noktası romanlarından ziyade burasıdır.
bu arada austen'ın hep aynı tarz konuları işleyen romanlar kaleme almasının bir sebebi vardır. kendisi hiç evlenmemiştir fakat o da büyük bir aşk hikayesi yaşamıştır. elbette sonu mutsuz bitmiştir ancak bu tecrübesi, ölümsüz eserleri edebiyat dünyasına kazandırmasına, özellikle de gurur ve önyargı'yı, vesile olmuştur. becoming jane isimli filmde de kendi romanlarının bir karakteri gibi yaşadığı bu harika hikaye anlatılır. başrolünde ise anne hathaway ve james mcavoy yer almıştır.
austen'ın gerçekten de sıkıcı bir dili vardır bazı eserlerinde. buna northanger abbey iyi bir örnek olabilir. her satırda bir olay olmasını, bir gizem kapısının aralanmasını beklersiniz ama olaylar oldukça sade bir şekilde akıp gider. dişe dokunur bir olay, sohbet, macera yaşanmadan bir de bakmışsınız ki kitap bitmiş. buradaki mantıksızlık ise, yazarın bizi aslında hiç yaşanmayacak olan bir maceranın beklentisine sokmuş olmasıdır.
austen'ın en bilinir eseri olan gurur ve önyargı ise tesadüfler silsilesinden ibaret, mantıkla son derece çelişen bir kurguya sahiptir. hatta o derecedir ki eğer bu tesadüflerden bir tanesi bile olmasa , ana kahramanlarımız hiçbir zaman kavuşamayacaktır. zaten bilinenin aksine buradaki durum öyle büyük bir aşk hikayesi de değildir. kitapta elizabeth kendi ağzıyla darcy için aşk gibi kuvvetli bir duygu beslemediğini söylemektedir zihninde. yapılan evliliklerin tamamen maddi statü kazanabilmek için yapıldığı ise zaten bahsedilmeye gerek bile olmayan bir mevzudur. burada kesinlikle beyefendilerin iyi karakterli veya yakışıklı olmasına değil; ne kadar zengin olduğuna bakılarak onların evlilik teklifi kabul edilir, kızlar ve aileleri tarafından.
fakat austen'ın bazı eserleri de vardır ki onlardaki durum kadın-erkek ilişkilerini aşmış, satır aralarında hayata dair önemli mesajlar sunar hale gelmiştir. örneğin 'ikna' romanında bu durum özellikle göze çarpar fikrimce. burada başkahraman uzun zaman yalnız yaşamayı tercih etmiş bir karakter olduğu için, çeşitli sorgulamalar yaparken bulursunuz kendinizi, onunla birlikte. bu romanın da diğerlerine kıyasla nispeten heyecanlı bir havası olduğu söylenebilir.
jane austen'ın sahip olduğu bu şöhreti aslında hakedip haketmediğini çokça düşünmüşümdür. ama şunu da göz önünde bulundurmak lazımdır ki kendisinin yaşadığı dönem olan 18-19. yüzyıl ingiltere'sinde bir kadın yazar olmak, ismini gizleyerek mahlas kullanmak yoluyla da olsa tek başına bir romancı olarak geniş kitlelerin beğenisini kazanmak büyük bir iştir. belki de şöhretinin asıl dikkate alınması gereken noktası romanlarından ziyade burasıdır.
bu arada austen'ın hep aynı tarz konuları işleyen romanlar kaleme almasının bir sebebi vardır. kendisi hiç evlenmemiştir fakat o da büyük bir aşk hikayesi yaşamıştır. elbette sonu mutsuz bitmiştir ancak bu tecrübesi, ölümsüz eserleri edebiyat dünyasına kazandırmasına, özellikle de gurur ve önyargı'yı, vesile olmuştur. becoming jane isimli filmde de kendi romanlarının bir karakteri gibi yaşadığı bu harika hikaye anlatılır. başrolünde ise anne hathaway ve james mcavoy yer almıştır.
devamını gör...
değer veren insan davranışları
kendimce yaptığım bir tespit olarak şunu söyleyebilirim ki, bu insanlar değer verdiği kişiyle konuşmaktan usanmazlar. her daim konuşacak konuları vardır. konuşmasalar bile sessizken de mutludur, temas içindedirler. okuldan gelir gelmez yanımda bitip üzerimi değiştirmemi beklemeden bana sarılan, sonra tüm gün okulun nasıl geçtiğini bıkmadan anlatan kardeşimden yana yaptığım tespit budur. ayrıca her buluşmamızda konuşulacak konumuz hiç bitmiyormuş gibi hissettiğim arkadaşlarım da buna örnektir.
bunun yanı sıra bu insanlar sizin davranışlarınızı da gözden kaçırmazlar. yüzünüzdeki mimiklere göre ne hissettiğinizi anlayıp sizi konuşturur, sizi mutlu etmenin yollarını ararlar. bunu hissettiğiniz insanları kırmayın. çünkü bu insanlar nimettir.
bunun yanı sıra bu insanlar sizin davranışlarınızı da gözden kaçırmazlar. yüzünüzdeki mimiklere göre ne hissettiğinizi anlayıp sizi konuşturur, sizi mutlu etmenin yollarını ararlar. bunu hissettiğiniz insanları kırmayın. çünkü bu insanlar nimettir.
devamını gör...