gecenin bir yarısı alakasız bir dişe anlamsız bir sancı girer ve sabahı beklersin. bir türlü gelmeyen sabahı.
devamını gör...

zaman zaman yaşadığım durum.kararsızlık zor.
devamını gör...

sir arthur conan doyle'ın roman karakteri antikahraman danışman dedektif sherlock holmes'ün maceralarını günümüze uyarlayarak anlatan, başrollerini benedict cumberbatch ve martin freeman'ın üstlendiği efsanevi bbc dizisi. sevenleri varsa doctor who'dan da aşina olduğumuz ikili mark gatiss ve steven moffat'ın yaratıcı yazarlığını yaptığı 4 sezonluk dizinin 15 bölümü de ayrı ayrı birer film tadında izlenebilir cinsten.
yayınlanmaya başladığı günden itibaren hem edebiyat hem de film otoritelerinden övgüler toplayan yapımın bafta, batca ve emmys başta olmak üzere pek çok platformdan ödülü de bulunuyor.

gelelim benim obsesyonuma...

yıl 2013. gezi direnişini bırakıp, çocukluk hayallerimi süsleyen kente, londra'ya dilimi daha da geliştirmek ve köylü kurnazlığı yapıp sertifikamı ingiltere'den alarak meziyetimi parlatmak için birkaç ay süren bir eğitim tatiline gittim. aklım istanbul'da. arkadaşlarım, ailem, herkes devrimin orta yerindeyken ben londra'ya fink atmaya gidiyorum. çok ayıptı ama olsundu, bu seyahat aylar öncesinden planlanmış okula bir sürü para sayılmıştı, biletler alınmıştı. çocukluğu boyunca devrim hayalleri kurmuş bir genç kadın olarak, uykusuz gecelerimi ve devrimi kendi akışına bırakıp, kulağımda babamın sesinden nazım şiirleriyle bir diğer çocukluk hayalime yol almalı, kendimi gerçekleştirmek için yeni ve sağlam adımlar atmaya başlamalıydım.
en büyük idealim, tek tutkum aktörlükten vazgeçmiştim, kendime bir ödül ve zaman verip yeni planlar yapmalı ve adımın öğüdüne uyup biraz akışına bırakmalıydım. tek başıma kalıp düşünecek bol bol vaktim, yürüye yürüye sokaklarında kaybolacağım yeni bir şehrim olacaktı. gittim.
gittim ve aşık oldum. aaah benjamin!*
benjamin tam bir sherlock obsesifiydi. ingilizce yazmayı denediğim hikayelerime esans olsun diye minik hafıza oyunları kurgulardı. hepsinin izlemediğimi bildiği sherlock dizisinden alıntılar içerdiğini ben çok sonra keşfettim tabii. ısrarla izlememi önerirdi. o da, aynı zamanda yazdıklarımı büyük zevkle okuyan hocam john da... ama ben popüler kültüre karşı önyargılı biri olduğum için -miko bilir- hep ötelerdim. benjamin bir dur allasen, şimdi şu ara çok meşhur, her yerde maruz kalıyorum, büyüsü yok, beklentim tavan, yapamam, bu dev beklentiyle izleyemem hayal kırıklığı olur...vesaire... o güne kadar sherlock holmes okumamış ve sevmeyen biri değildim, hatta aksine detaycılığımı ve bulmaca ve oyun seviciliğimi sorgulamama sebep olmuştu ergenliğimde okuduğum hikayeler. iştahla beklentimin yükselmesi de ondandı belki.
izletemedi. izlemedim. iyi ki izlememişim. zaten londra'da geçireceğim dişimin kovuğuna yetmeyen vaktimi topyekün bu diziye vakfetme tehlikesinden kurtarmışım kendimi. aferin bana alkış! azıcık vaktimi brixton'daki odama kapanıp dizi izleyerek harcayamazdım. onun yerine çılgınlar gibi eğlendim, çılgınlar gibi yolumu kaybedip kaybedip kendimi ve bulmak istediğim her şeyi uzun uğraşlarla yürüye yürüye buldum. peter pan'in evi, alice'in evi... ve daha neler neler ama o kısım başka başlığın yazısı olsun.

londra'dan döndüğümde yağmurlar başlamış, hava soğumuş, gezi'de olaylar bir nebze durulmuş, hatrı sayılır bir kalabalık eve dönmüştü. ben ne kadar parkta olmak istesem de annem kalorifer borularına kelepçeliyordu beni gitmeyeyim diye. ilk bir iki hafta adaptasyon süreciyle geçti, pek bir şey anlamadım. sonra yoksunluk başladı. her sabah uykuyla uyanıklık arasında londra'daki odamda olduğum hissiyle geriniyor ve hemen sonraki an gözümü açar açmaz kendi odamda buluyordum kendimi. bu ikiliğin beni ve sabahlarımı sürüklediği hezeyanı, yeni gerinmiş kaslarımın her sabah yaşadığı farkındalık ve hayal kırıklığıyla kasım kasım yeniden kasılışını, o anı kelimelerle anlatamam okur, anlatamam!
bu yoksunluğu gidermek için john'a benjamin'e londra çingenesi selin'e bir dolu mailler attım. selin ve john cevap veriyordu, benjamin'dense ses soluk yok. bir de aşk acısı bindi mi üstüme, buyrun cenaze namazına. beni köyüm*ün yağmurlarında yıkasınlaaar yıkasınlar!
açtım ve sherlock izlemeye başladım. sherlock'un londrası kazan ben ve benjamin kepçe. bizim karakterleri olduğumuz maladaptive daydreaming episodelarına sürüklendim bir aralık. sonra benjamini öldürdüm hayalimde, selin geldi aramıza 221b'ye yerleşti o da falan... bir dizi bir insanın içindeki her yaraya nasıl tuz basabilir bilemiyorum, belki benim iyileşmek arzum öyle buyurdu ve olaylar gelişti.

izledikçe çekildim, çekildikçe izledim. epi topu 6 bölüm vardı elimde, ezberledim. aylarca izlediğim başka şeylerin arasına birer yarımşar bölüm sıkıştırıp tekrar tekrar izledim, vizeye finale çalışırken fonda sesi aksın diye açtım bölümleri dinledim, o dönem bbc yayını vardı kabloluda, ara ara evde yalnızken ses olsun diye açardım kulağımı meşgul etsin pratik olsun diye. saçma sapan bir zamanda sherlock'a denk gelince işi gücü bırakır ekrana kilitlenirdim. laptopta basıp oynattığım versiyondan farkı ne bilmiyorum ama hissi şöyle tanımlayabilirim. çok sevdiğiniz şarkı el altında yüklü duran bir playlistten çaldığında rutin bir hava olur ama radyoda zamansız rastlaştığınızda şarkı rüzgar gibi esip geçer ya içinizden, işte tv yayınında denk geldiğim sherlock bölümü de aynı hissi yaratıyordu bende. derken yeni bölümler gelmeye başladı. twitter'da dev bir fan grubu vardı, kısa sürede aralarına katıldım. aynı andalık sihirli bir his gerçekten, pek eğleniyorduk. ben benjamini unuttum, kahve makinası adamı'na aşık oldum falan... dizi bitti, 7 yılda 15 bölüm dizi çekip dünyaca ünlü yaptılar, boşa sevmiyorum ingilizleri gerçekten.
yıllara yayılan tek tük bölümlü sezonlar geçerken benim de hayatımda neler oldu neler bitti neler geçti kişisel tarihimden. birileri çıkıp bir pandemi olacağını söyleseydi "diziyi mark gatiss mi yazdı?" der gülerdim. çok iyi fikir! maaaark beybiliboy! bir kenara yaz bunu istersen!

şimdi o sıklıkta olmasa da diziyi açar açar izlerim. bende yarattığı iyilik halini hala açıklamakta güçlük çeksem de bu diziyi hayatıma soktuğu için benjamin'e teşekkürü borç bilirim. ne çok andım, kulakları çınlasın, ben ona bünyamin der dalga geçerdim.
böyleyken böyle. hadi aç izle okur. afiyet olsun.
devamını gör...

bimde kadife tatlısı adı ile 3.95 gibi bir fiyata satılan red velvet cake'tir.
uzun yıllardır bim'e gider gelirim.bulunduğu reyondan çok şeyler aldım.5+ yıldır gittiğim markette,bu tatlıyı üç ay kadar önce keşfettim.kendime lanetler ediyorum,hem geç keşfettiğim için hemide bimden tatlı alıp yediğim için.

ama in the god damn town da bu tatlıyı yapan yer yok ve de mascarpone peyniri alınacak bir yer yok.

(bkz: kelimelerin arasına ingilizce sıkıştıran lanet olasıca tikiler)
devamını gör...

dertleri, birbiri ile kıyaslayarak teselli olunan bir avuntu sözü. ayağın kırılmıştır, üzülme dersin kafanda kırılabilirdi. mesela 100 lira kaybedersin boş ver dersin, ya 100 dolar olsaydı gibi.
bu güzel söz güzel bir şarkı içinde geçer. şöyleki;
beterin beteri var haline şükret dostum,
yıllardır mutluluğun her gün peşinden koştum.
daha birçok derdimi ben sanaanlatmadım,
genç yaşta saçlarımı boşuna ağartmadım.
devamını gör...

eğer toplum dilinde ruh diye tabir ettiğimiz şey varsa,
kendimizi bedenden ayrı görürsek, öldükten sonra toprağın altında olmayabiliriz.
nerede olacağımız ya da bir yerde olacak mıyız orası muamma ?
ama bedenimizin ne hâle geldiğini şu iki videodan birini izleyerek bir kanıya varabilirsiniz.

not: mideniz bulanabilir.
kıymanın zaman içinde çürümesi

bifteğin zaman içinde çürümesi


videoları izledikten sonra insan ister istemez şunları düşünüyor:

kendimizde bedensel özellik olarak noksan gördüğümüz şeylerin dert edilecek bir önemi var mı ?
ya da bir kişiyi sırf bedensel güzelliği için sevenler o kişi bu hâli aldığında ne düşünecek ?

sonuç olarak bedenimiz çürüyor ve toprağa karışıyor. diğer canlılar için bir besin görevi görüyor.

"ben öldükten sonra üzerimde otlar bitsin, çiçekler açsın. biten otlardan koyun yesin et olsun, kuzu yesin süt olsun, arı götürsün bal olsun. benim toprağım da milletime hizmet etsin." - aşık veysel
devamını gör...

bir çok ülke'de var ama ispanya'daki tat başkadır.
devamını gör...

koskocaman bir hikayesi yok nickimin. kimsede merak etmedi açıkcası. fakat paylaşmak istiyorum. günlük hayatımda, çevreme göre farklı fikirlerim kendimi sürekli tartışma ortamında bulmama sebep oluyor. bazen bu seviyeli tartışmalar hoşuma gitsede beni sıkmaya başladığı an o mühim sözcük geliyor “bana göre dedim fazla abartma” , “bana göre…”. bir bakmışım susmuş karşımdaki. bir kurtarıcı gibi. hem ‘kime göre neye göre?’ sorusununda en net cevabı.
devamını gör...

niccolo machiavelli'nin çok okunmuş ve tartışılmış baş eseridir. klasik kitap denince akla gelen ilk kitaplardan biridir. machiavelli eserinde prense/hükümdara politika sanatıyla ilgili tavsiyeler vermektedir. bu tavsiyeleri genel olarak tarihsel deneyimlerden beslenerek öne sürmektedir. eserde akıllı bir prensin yapması gerekenler ve kaçınması gerekenler edebî bir üslupla anlatılmaktadır. 1513'te yazılmış bir kitabın günümüzde hâlâ bütün dünyada okunması hakikaten etkileyici bir durum. machiavelli'nin ölümsüz olduğunu söyleyebiliriz. eserde prenslik türleri ele alınıyor öncelikle. bunlar mirasa dayalı prenslik, karma prenslik, yeni prenslik gibi başlıklar altında ele alınıyor. her birinin olumlu ve olumsuz nitelikleri inceleniyor. machiavelli'nin yazdığı dönemde italya topraklarında işlerin çok karmaşık olduğu ve siyasi birliğin bulunmadığı unutulmamalıdır. askerlik üzerine ilginç tespitler var. paralı orduların/askerlerin baş belası olduğunu söylüyor. onlarda sadakat ve adanmışlık olmayacağını ifade ediyor. milli orduların gerekliliğinden bahsediyor. sanıldığının aksine machiavelli prens'e astığı astık kestiği kestik olmasını tavsiye etmiyor. ama gerektiğinde her şeyin yapılabileceğini söylüyor. yani devletin menfaati için yapılması gereken her şey yapılabilir. bu toprakların yabancısı olduğu bir fikir hiç değil bu. ya devlet başa ya kuzgun leşe diyor machiavelli. prens devletin menfaati için adam öldürebilir, sözünden dönebilir, kumpas kurabilir. makyavelizm denilen şey bu siyaset bilimde. prens sevilmekten çok korku uyandırmayı önemsemelidir. çünkü böylesi daha güvenlidir. prens acımasız olmamalı. merhametli görünmelidir. machiavelli merhametli olmalı demez, görünmeli der. imajı önemsiyor yani. halka merhametli, erdemli, ahlaklı vesaire görünmelidir. prens insanların sevgisini kazanamasa bile korkudan doğan saygılarını kazanmalıdır. her hâlükarda korku prensi güvende tutar. insanlar ayaklanamaz. eserde tarihsel pek çok örnek var. özellikle roma imparatorlarından. dalkavuklarla ilgili de uyarılar vardır. prens bu konuda dikkatli olmalıdır. eserin ana konusu özet olarak devletin bekâsı için her şey yapılabilir. prens/hükümdar devletin güvenliğinden sorumludur.
devamını gör...

hızlı düşünür, bir çırpıda anlatmak ister, üstelik anlaşılmadığında tekrar edilmesi istendiğinde bunu tekrar bir zaman kaybı olarak görüp sinirlenir. (kendimden biliyorum).
devamını gör...

gayem zat-ı alinizi taciz etmek değil,
efkar-ı umumiyede muhabbet kurmaktır. cevabı müspetiniz kalb-i hazalimi tamir-i temin edeceğinden, desti muhabbetinize talibim. ne incelik,ne kibarlık..
yani demek istiyorki: amacım sizi rahatsiz etmek değil, aramızda özel bir sevgi bağı kurmaktır. olumlu cevabınız beni çok mutlu edeceğinden size arkadaşlık teklif ediyorum. yani her harükarda güzel cümleler kurulabiliniyormuş diyorum.
devamını gör...

arzu kaynağını yaratır. bir şey için istekliyseniz onun için gerekli zamanı da parayı da yaratabilirsiniz. ücret konusu değişkenlik göstermekle birlikte kendi bütçenize göre görüşebileceğiniz birçok psikolog bulabilirsiniz. başlığın altında terapi sürecini 5 cümle ezberlemek olarak gören bilgin yazar arkadaşları da görmek şaşırtmadı aslında. ülkede herkes her şey olabildiği için her alan hakkında bilgimiz var rahatça sallayabiliyoruz. verilen hizmetin kalitesine göre herkes kendisine göre bir ücret belirleyebiliyor. bu konu tartışılabilir veya belirli bir standart oluşturulabilir. ruh sağlığına önem veren herkesin dönemsel olarak duyduğu bir ihtiyaçtır terapi. ancak karnımızı doyurmaya bile zorlandığımız ve yeterli alım gücüne sahip olamadığımız bir ülkede lüks gibi görünmektedir psikoloğa gitmek.
devamını gör...

acı çekiyorsan zaman yavaştır.
devamını gör...

gabriel garcia marquez tarafından yazılan ince bir kitap.

türk edebiyatımızda yaşar kemal'in yazdığı yılanı öldürseler romanına çok benzemektedir fakat ikisi de özgün ve farklı bakış açısıyla anlatılmıştır.

''suçu toplum hazırlar, suçlu işler'' bakışıyla yazılmıştır. yazar bize daha kitabın başında, ana karakterin öleceği bilgisini vermiştir. biz bunu bile bile okumaya başlar ve devam ederiz, tıpkı toplumun o kişinin pazartesi günü öldürüleceğini bile bile bu olayın önüne geçmemesi gibi.

gabriel burada kitle psikolojisine, rüyalara (freud, rüyaları bilinçdışı ile ilişkilendirir), toplum baskısına ve namus kavramına vurgu yapar. rüyasında beyaz renkte çiçek gören nasar, beyaz kıyafetler içerisinde öldürülür.

namus demişken, cinayetin sırf namus başlığı altında yargısız infaz yapılarak toplum baskısı ve aynı şekilde vurdumduymazlığı eşliğinde işlendiği tahmin edilebilir. hiçbir sorgulama, kanıt olmadan. zaten öldüren kardeşler sırf baskıdan dolayı bunu her yere duyururlar, nasar'ı öldüreceklerini yani. herkesin yanında anlatmalarına ragmen onlara kimse engel olmaz. belki de her yere duyurmalarının sebebi sinirden değil de birilerinin onları durdurmasını istemeleridir, kim bilir.
devamını gör...

gözleri yaşartan bir kalite. insan hüzünleniyor tabi.
sözlük yatak odamıza, gardırobumuza ve hatta bulaşık makinemize kadar girecektir.

kgb amacına ulaşmaktadır.


(bkz: keşke benim olsa itemleri)
devamını gör...

1.kayra türkoviç
1.83 boy
19 yaşında
elleri güzel- biraz kepçük ağızlı gibi. sana puanım 5
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
2.yeşim toplu
1.81
25 yaşında
memeleri güzel - kaşlar kötü sana puanım 6
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
3. alara eriç
1.79 boy
18 yaş
hoş geldin sertap erener bebek. sana puanım 6
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
4.şira sahilli
1.78 boy
21 yaş
gözler iyi - memeler torba. sana puanım 4
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
5.ilayda gökalp
1.77
22
kim kardeşyan ve hande ateisti karışımı bir şey. ama güzel sana puanım 8
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
6.tuana cemre calban
1.77
21
sokakta bunlardan çok var. sana puanım 4
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

7.nil çukur
1.76
19
çok düz. sana puanım 4
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
8.sevcan öksüz
1.76
21
danla bilice benziyor. sırf bu yüzden sana puanım 2
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
9.sena leyla yavuz
1.75
22
bence çirkin- kanca gibi burnu var. kaptan hook sana puanım 3
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
10.su bige korucu
1.73
25
mehh yani gece 1 de bana mesaj atsa dese "uyudun mu?" uyudum diye geri mesaj atarım. bilen bilir gece 1 benim en azgın olduğum saat. sana puanım 4
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
11.birsu deniz aközbek
1.71
21
kavruk bir ablamız. burnu bi tık güzel olsa gideri var. sana puanım 6.5
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
12.bilsel buse kadıoğlu
1.74
22
yani bir palyaço seçme yarışması olsa birinci olabilir. sana puanım 2
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
13.selin şahingöz
1.74
21
ya çok şeker bir şey bu ya. community dizisini izleyen bilir orada annie karakterini andırıyor. allah sahibine bağışlasın. sana puanım 9 kankam.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
14.dilara korkmaz
1.77
23
çok sıradan yani ne diyim sütlü kahveye benziyor. sana puanım 4
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
15.başak ilhan
1.76
23
bayık bakışları olan bir güzelimiz. sırf tırnakları için kendisine 8 puan veriyorum.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
16.buse orcan
1.77
19
bu ablamız kesinlikle kafa sözlük yazarı. yüzde yüz eminim ama kanıtlayamam. sana puanım 3
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
17.berfin ant
1.77
22
memeler de tombiktoymuş. ama suratı çirkin bence. eylüling daha güzel. sana puanım 4
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
18.mercan tezcan
1.77
21
teni peynirli doritosa benziyor. fena değil ama yağmurlu bir günde çay içmeye davet etse gitmem. sana puanım 6
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
19.bahar koltuklu
1.82
24
duru bir güzelliği var gibi. ama çok çok kalas gibi de. yani binanın ana kolonu yerine koy binayı taşır. sana puanım 5.5
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
20.cemrenaz turhan
1.82
23
sanırım hayatında ilkkez gülüyor. bu nasıl gülüş. çok yapmacık bence. sana puanım 4
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

kaynak: buradan
devamını gör...

bir zamanlar, liseyi bitirip üniversiteye girmek için ölüyordum;
sonra, ölüyordum üniversite bitsin, işe başlayayım diye!
derken, evleneyim, çocuklarım olsun diye ölmeye başladım…
çocuklarım oldu, 'ölürüm onlar için' diye düşünmeye başladım.
büyüsünler, iyi yetişsinler diye ölümüne çalıştım;
an geldi, ölürüm arkadaş emekli olmak için dedim kendi kendime!
şimdi gerçekten ölüyorum ve birden farkına vardım ki,
yaşamayı unutmuşum...
ne olur, sen de kendine yapma bunu.
yaşadığın her anın kıymetini bil,
her günün keyfini çıkar…
hey arkadaş;
para kazanmak için sağlığımızdan oluyoruz…
sonra da, sağlığımızı geri kazanmak için paramızdan;
hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayıp, hiç yaşamamış gibi ölüyoruz.
devamını gör...

zeynep’in tavanı izlemeyeceği yayın olacaktır.
devamını gör...

başlığı açan, kaç defa reddedildi acaba, diye düşündüğüm başlık.
kızlar buna iyi yapmış belki de.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim