karakter ve kişilik aynı şeydir deriz ama...
bence karakter doğuştan gelendir, iskelettir yani, mizaçtır. zaten değiştiremediklerin ya da çok zor değiştirdiklerinin altına bakarsan onu görürsün. soğuk biri olman yüksek ihtimalle çevrenden dolayı değil. cıvıl cıvıl bir ortamda büyüyen biri de keza no frost olarak adlandırılabiliyorken aynı şeyi ciddi ortamlarda büyüyen birinde bu kadar keskin göremeyebilirsin.

kişiliğe gelirsek. daha genel hissettiriyor. sahip olduğun bütün fiziksel olmayan, kişisel özelliklerini içeriyor. davranışların, tutumların, mizacın, huyların, alışkanlıkların.
varolan karakterini ne yöne şekillendirdiğin, zaten varolan senin üstüne ne koyduğundur bana göre ki bu da biz farkında olmadan çevreden topladığımız şeylerin ortalamasına yakın çıkıyor.

lakin kişi isterse daha doğrusu farkında olursa. farkında olarak karakterini şekillendirmek isterse ne çevre ne doğuştan gelen özellikler onu yalnızca bir yere kadar etkileyebilir. bana göre kişilik farkındalığın kadardır. öyle ortamlarda büyümüş insanlar var ki hayranlıkla bakakalırsın kendini nasıl geliştirmiş diye görmediği kötülük kalmamıştır belki ama ona melek sıfatını yakıştıran vardır. bazıları da vardır ki sırf ceza olsun diye meleklerin arasına, cennete atılmış ama kendisi hariç herkese ceza olmuş bir şeytan gibidir. kendini fark ettiğin, kendine hakim olduğun kadardır kişilik.
devamını gör...

raskolnikov. psikolojik travmalar yaşayan raskolnikov'u topluma kazandırabilmek için elimden gelen herşeyi yapardım. onu bu hâle getiren toplumun çirkinliğinden kurtarmak isterdim.
devamını gör...

tamamen aile yapısıyla ilgilidir.
naçizane tavsiyem burada yazılanlara itibar etmeyiniz.
herkes kendine göre yorumlar, size faydası olmaz.
profesyonel bir destek almakta daha büyük yarar olur.
devamını gör...

cevap veremedikleri konularda bunlar terörist diyip geçen siyasetçilerin açıklaması. erdoğan'ın sözünü dinleyin; "seçilmişleri atanmışlara yedirmeyiz." atanmış rektörlere bütün üniversiteler karşı çıkmalı.
devamını gör...

türk halkı atatürk'ü sever sevgili sözlük. atatürk'ü asıl sevmeyen çomarlar. hep bir ağızdan havladıkları için sayılarının fazla olduğu yanılgısı doğmuş, hepsi bu.
devamını gör...

2016 yılına tekabül etmektedir. o zamanlar farkında değildim elbet, fakat şimdi dönüp bir bakınca yeni değil, yıllar olmuş diyorum.
daha çok gençsin, kaldır başını, şimdiden çökersen işimiz iş diyerek seslendiğim yıldır.
çöküş başlamış yıllar önce fakat hâlâ tamamlanmış değil.
hacıyatmaz misali bir süreçteyim.
devamını gör...

eskiden sevgiliniz olan kişiye duyduğunuz özlemdir. tarif edilemeyecek bir duygudur özlem o yüzden tanımı yoktur. herkes kendince sevdiği insanı özler farklıdır yani. sevdiğin insanın fotoğraflarını ezberlemektir özlem. ses kayıtlarını ezbere bilmektir özlem. onunla olduğunuz sokakları görünce boğazının düğümlenmesidir. kelimelerini özlemektir. mimiklerini özlemektir. rüyanızda görmek istemektir. rüyanızda görünce üzülmektir. ona çok kızıp aynı zamanda kızamamaktır. onu özleten her şeyden kaçmaya çalışıp kaçamamaktır. insanların sizi anlamamasıdır özlemek. kaç ay kaç gün geçti özleme artık laflarını işitmektir. işittiğiniz laflardan dolayı çekinip bir yerlere özleminizi kusmaktır özlemek. onun adını duyduğunuz zaman kalbinizin bass drum gibi atmasıdır özlemek. aziz nesin diyor ya hani "bazen insan öyle bir özlenir ki özlenen bilse yokluğundan utanır" aynen durum öyle işte. özlemek garip mevzu tanımı bile yok. tanımı olsa onun tersini yapmaya çalışırız özlemi yok etmeye çalışırız garip duygu maalesef. binlerce şairin hissettiği binlerce aşığın hissettiği boktan ama tatlı bir duygu özlemek. bazen insanın içine gelir özlem duygusu içinize böyle 5-6 kilo portakal oturur ağırlık çöker. gelin buraya tanım girin rahatlayın anonimsiniz rahatlarsınız belki. çünkü özlemek eski sevgiliyi özlemek çözümü olmayan boktan bir durumdur.
devamını gör...

leyla ile mecnun.
devamını gör...

hakim fiona işinde başarılı bir kadındır. son baktığı davaların birinden çok etkilenmiş ve bu kocasıyla olan ilişkisine de yansımıştır. kişisel hayatında sorun yaşayan hakim çok önemli bir dava ile daha başa çıkmak zorundadır. adam on sekiz yaşına girmesine üç ay kalmış, zeki bir gençtir. lösemi hastasıdır ve tedavi sürecinde kan nakli yapılması gerekir. ama çocuğun dini inancı kan naklini onaylamaz. hastane çocuk yasası uygulanabilir olduğu için mahkemeye başvurur. peki kan naklini reddetme kararı tamamen kendisine mi aittir? yoksa kararlarında ne kadar bağımsız olduğunu söylese bile yetiştiği aile ve inandığı din mi onun hamurunu yoğurmuştur? hakim fiona adam için kendi kararlarını verecek kadar yetişkin olduğuna karar verip müdahale etmemeyi ya da onu ailesinden, dininden ve kendinden bile korumayı mı seçecektir?


kitabı bitirdiğimizde kendi fikirlerimizin ne kadarının bize ait olduğunu sorguluyoruz. kararlarımız ve büyük bir şevkle savunduğumuz fikirler acaba dış faktörler olmasa, bambaşka bir çevrede yetişsek yine aynı mı kalacaklardı? yetişkinlerin bile kararlarının bağımsız olmadığı bir dünyada bir çocuğu tüm dış etkenlerden korumak, onun gerçek refahı ve iyiliği için kararlar vermek yasaya düşer.



adam diniyle ilgili yeni kararlar aldıktan sonra tutunacak bir dal aradı ama bulamadı. bu da onun sonu oldu. bir insan ne kadar hassas aslında. sadece onu kurtarmak yetmiyor. devamında koruyup kollamak ve büyük bir ilgi de gerekiyor. fiona sonun böyle olacağını bilse çok başka şekilde davranabilirdi. çok hatalı davrandın fiona çok.



kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

pandeminin başında kullanılan birçok ilaç artık kullanılmıyor. bazı ilaçların hastaların durumunu daha kötü yaptığına dair çalışmalar dahi yayımlanmaya başladı. covid’in kaynağına dair dsö henüz net bir araştırma yapamadı üzerinden iki yıl geçmesine rağmen. yapılan birkaç aşı birkaç ülkede olumsuz etkileri nedeniyle ya hiç yapılmıyor veya belli yaş grubuna yapılmıyor. sağlık bakanının sinovac’ın çift doz ile hastaneye yatışı yüzde yüz engellediğine ilişkin açıklamaları bir tık uzağımızda bulunabilir. deltaya karşı korumuyor önceki varyantlara karşı koruyordu deniyor ama bakan bu açıklamayı yaptığında ingiltere deltadan kasıp kavruluyordu ve hızlı yayılımı sebebiyle dünyada baskın varyant olacağı da ifade ediliyordu. d vitamini c vitamini gibi bütün soğuk algınlıkları tedavisinin en önemli unsurları olan vitaminler ülkemizde tedavi protokolüne yeni yeni girmeye başlıyor. üstelik d vitamini seviyesinin hastalığı atlatmadaki etkisine ilişkin birçok çalışma çok uzun zaman önce yapılmasına rağmen. iki doz aşıdan sonra en az bir doz daha aşı yapılacağı muhakkak ve daha fazlası da olabilir yeni varyantlara göre. bizzat üreticileri henüz bilmediklerini söylüyorlar. yani bu konuda da belirsizlik söz konusu. ülkemizin 18 yaş üstü nüfusunun yarısına yakını en az çift doz aşılı olmasına rağmen ölümler pandeminin en pik zamanlarıyla başabaş. aşıların koruduğuna dair bunca araştırma varken aksini iddia etmek doğru değil elbette ama bu kadar kişi çift doz aşılıyken ölüm oranları ülkemizde neden bu kadar fazla? doktorlar çıkıp ya sinovac olmuşlardı veya aşısızlardı diyorlar ama bu korkunç ölüm sayısı ile bu aşı oranı kıyaslandığında buna cevap olduğunu düşünmüyorum. ölümlerde aşılı aşısız oranı nedir veya farklı sebepleri mi var ölümlerde bunlar şeffafça açıklanmıyor. bakanlık twitterda birkaç hekimin inisiyatine bırakmış meseleyi herkes bir ağızdan konuşuyor. aşı oranı yüksek ingilterede vakalar pik yapsa da ölümler dip seviyelerde. üstelik tıklım tıklım stadyumlarda kaç haftadır futbol müsabakaları düzenleniyor. biz ise halen her yere maskeyle girip çıkıyoruz, stadyumlar yüzde otuz kapasiteyle açık, aşı oranları avrupaya göre en üst seviyelerde ancak ölümler korkunç seviyelerde. aşı olanlar da karantinaya alınıyor bulaştırma ihtimalleri sebebiyle. aşılıların aşısızlara göre bulaştırma oranı nedir, toplumun söz gelimi yüzde sekseni iki doz aşılanırsa karantina tamamen kaldırılacak mı?

bu ve şu an aklıma gelmeyen pandemiye ve aşıya dair ortada birçok soru işareti varken insanların zorunlu aşı ve pcr testine mahkum edilmeleri hukuksuzluğun dik alasıdır. buna karşı eylem yapılması da en başat anayasal haklardan biridir. özellikle devlet üzerine düşen şeffaflığı göstermeden, ortadaki sorulara akla yatkın cevaplar vermeden böyle bir zorunluluğu dayatamaz. hele yoğun bakımdan insanlara video çektiren bir propaganda zihniyetinin böyle bir şeyi dayatmaya hiç hakkı yok.

üstelik üstü kapalı şekilde aşıdan ölme ihtimaliniz covidden ölme ihtimalinizden bilmem şu kadar kat fazla diyen bilim insanları aşı sebebiyle ölümler meydana gelebileceğini kabul ediyorlar. zaten bu yönde araştırmalar da var. en azından belirli sağlık problemlerine yol açtığına ilişkin çok net çalışmalar mevcut. insanlar ihtimal düşük de olsa pek ala aşıdan ölmek veya aşı kaynaklı bir hastalığa yakalanmak yerine covidle boğuşmayı tercih edebilirler. malum söz konusu aşıların faz süreleri normal bir aşı prosedürüne göre çok daha kısa ve ileriye dönük etkileri de muamma.

ayrıca aşı olmayan insanlar artık azınlıkta ve eğer pandemi aşısızların pandemisi haline dönecekse ve üstelik aşı olanlar hastaneye yatmayacaksa sağlık çalışanlarının yükünün artmayacağı sonucu pek ala çıkarılabilir. aşısızların hastaneye yatışı durumunda tedavisi için belirli bir ücret talep etmek çok daha hukuka uygun. bu durumda da aşı olup hastaneye yatanlar olursa onlar da parasını ödesin denileceği için kesin çözüm bana kalırsa aşılı aşısız fark etmeksizin aşı oranı belirli bir seviyeye geldikten sonra hastaneye yatışta tedavi için ücret talep edilmesi. böylece ölen ölüme razı gelmiş olacak, aşılı hastaneye çoğunlukla yatmayacak ve hastaneye yatan parasını ödeyecek. falan filan. bırakalım da insanlar inandıkları/inanmadıkları şeyler için en azından miting yapabilsinler. malum ülkemizde çok da büyük haklara sahip değil kimse zaten.

not1: bu tanımı özellikle anayasal haklarını kullanmak isteyen insanların çok haklı gerekçelere sahip olduklarını vurgulamak amacıyla girdim, aşıya dair olumlu olumsuz net bir düşüncem yok açıkçası.

not2: yazdıklarımın tamamının kaynağı mevcut ancak telefondan her birini bulmak bayağı külfet olduğu için ekleyemedim. artık ya itimat ederek okur veya bir tarafından uyduruyor diyebilirsiniz, sağlıklı günler.
devamını gör...

otomatik düzeltme eklentisi getirilse çözülebilecek olan sorundur.
devamını gör...

ing: greek tragedy.

trajedi, temelde iyi olan kahramanın yaptığı ölümcül hatası/hataları sonucu tanrıların isteğiyle veya ''kendi kaderi'' sonucu yaşadığı trajediyi, çöküşünü konu alır. kahraman acı çeker, seyirci ise acıma ve korku duyar.
bu oyunlar izleyici ve okuyucularına, iyiliğe, kuvvete inanan ama kadere yenik düşen trajik hikayeleri sunar. gerçek bir trajedide, kahramanın ölümü ya da düşüşü bazı kişisel hataların sonucu olarak gerçekleşir.

antik yunan'da m.ö. 6. yüzyılın sonlarında görülmeye başlayan trajedi'nin bu alandaki en bilinen önemli üç yazarı aeschylus, sophoclesve euripides'dir.

trajedi'deki bazı önemli terimler:
- hamartia: trajik kahramanın yaşadığı trajik durum. kendi hatası sonucu ortaya çıkar.
- hubris/hybris: kibir, gurur.
- peripateia: yapıttaki dönüm noktası. kahraman için olayların cehenneme doğru yol almaya başlaması*.
- fate/ destiny: kader. antik yunanlılar hayattaki her şeyin bir sebebi olduğuna ve izledikleri yolun tanrılar tarafından kendilerine yazıldığına, dolayısıyla da kaderlerinden kaçış olmadığına inanıyordu.
- anagorisis: trajik içgörü. kahramanın bilmediği trajik bilgiyi öğrenme evresi. trajik aydınlanma bence en güzel özeti.

tanımım lit100 ders notlarım ışığında yazılmıştır.
devamını gör...

kasların ezilmesi hiperpotasemiye(serum potasyum artışı) sebep olur. böbrek yetmezliği olur. depremlerde nefrologların yükü ağırdır
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
en sevdiğim manzara gökyüzü olduğu için
devamını gör...

brokoli, avokado.
devamını gör...

kara saplantım.
devamını gör...

uganda'da siyah kadınlar sanki sulu patates yemeği yapıyor gibi olgunlaşmamış yeşil muzdan yemek yapıyorlar. kırmızı olanı ise aşırı tatlıdır.
devamını gör...

nickini çok sevdiğim, severek takip ettiğim yazarımızdır kendisi. hayat görüşlerimiz baya uyuşuyor gibi hissediyorum.
devamını gör...

kimse de dememiş ki abimiz de şuna benziyor
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

bir eleştiride bulunurken eleştirdiğimiz insanı spesifik ve mental olarak sakat bırakmamak için uygulanan bir davranış metodudur.
(bkz: hamburger tekniği)

eleştirilmesi gereken mevzu, güzel ve umut veren cesaretlendirici sözlerin arasına gizlenerek söylendiğinde kırıcı olmuyor, motivasyon arttırıyor ve eleştiri ''yapıcı'' hale geliyor.

- cümle başına ''ama, lakin , fakat'' gibi cümlenin anlamını değiştiren kelimeler sandviç metodunu bozar. kullanmamak ise uygun ve iyi bir iletişim sağlar. *

kısaca kronolojik olarak iltifat, eleştiri, iltifat sırası olmalıdır.

örn;
- ya bu apartman boşluğu bomboş bir program, yapanlar boş, içerik boş. *yanlış
- supportgirl çok fazla konuşuyor. ama istek çalmıyor , ama dinleniyor. daha iyi olacaktır. *yanlış
- konu neydi yayınına güldük eğlendik. ''konuşurken çok gülmeseler daha iyi olur.'' yalnız asansör esprisi iyiydi be. *doğru

ilk kez yayın yapan arkadaşlarımızın ve naçizane bizlerin daha iyi bir yayına hazırlanması için onları cesaretlendirmeliyiz.
her iş ile herkesi mutlu edemeyebiliriz. her çevrece dinlenmeyebiliriz. benim güldüğüme herkes gülmeyebilir. herkes herkesi dinlemek zorunda değil. ama potansiyeli olan her programın daha da yükselmesi için bu metodu sizlere armağan ediyorum.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim