komünist manifesto
(bkz: karl marx) ve (bkz: friedrich engels)'in birlikte yazdıkları ve bilimsel sosyalizmin temel ilkelerini sistemli olarak dört ana başlık halinde ortaya koydukları, yazılan onlarca ciltlere rağmen 150 sayfada topladığı sade anlaşılır, bir kitap. uluslar arası emekçiler birliği'nin ve daha sonraki sosyalist ve komünist partilerin programlarının temelini oluşturmuş bi öngörüye sahiptir.
marx ile engels'in materyalist tarih anlayışını dile getiren komünist manifesto’da, bütün sınıflı toplumların tarihinin sınıf mücadeleleri, tarihi olduğu anlatılmak istenmiştir.
ı. bölümde; burjuvalar ve proleterler başlıklı toplumsal gelişme yasaları ele alınarak, kapitalist düzenin yerini sosyalist topluma bırakılması ve bu tarihsel rolün proleteryaya ait olması gerektiği anlatılır.
ıı. bölümde; proleterler ve komünistler başlıklı proleterya iktidarı, kapitalizmin sosyalizme geçiş, mülkiyet, aile ve ulus konuları çözümlenir.
ııı. bölümde; sosyalist ve komünist literatür'de çeşitli küçük burjuva akımlarının kapsamlı bir eleştirisinin yanı sıra tutucu ve ütopyacı sosyalist ve komünist akımlar irdelenir.
ıv. bölümde; komünistlerin bugünkü çeşitli muhalefet partileri karşısındaki tutumu adlı öbür muhalefet partileri ile komünistler arasındaki ayrımlar net bir şekilde ele almış kitaptır.
elinize bir yerden geçmese bile, ilgisi olanın mutlaka okuması gereken bir kitap.
komünizm'in açık saçık bir manifestosu..
--! spoiler !--
"varsın egemen sınıflar bir komünist devrim korkusuyla titresinler. proleterlerin zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyleri yok. kazanacakları bir dünya var. bütün ülkelerin işçileri, birleşin!"
''(..)artık yerli ham maddeleri değil de,en uzak yerlerden sağlanan ham maddeleri işleyen sanayiler;ürünleri yalnızca üretilen ülkede değil,aynı zamanda dünyanın dört bir yanında tüketilen sanayiler almaktadır.'
''modern devletin yürütme gücü,tüm burjuvazinin ortak işlerini yürüten bir kuruldan başka bir şey değildir.''
“çocukların ana-babalar tarafından sömürülmesini ortadan kaldırmak istiyoruz diye mi bizi kınıyorsunuz ? bu suçu kabul ediyoruz ."
--! spoiler !--
marx ile engels'in materyalist tarih anlayışını dile getiren komünist manifesto’da, bütün sınıflı toplumların tarihinin sınıf mücadeleleri, tarihi olduğu anlatılmak istenmiştir.
ı. bölümde; burjuvalar ve proleterler başlıklı toplumsal gelişme yasaları ele alınarak, kapitalist düzenin yerini sosyalist topluma bırakılması ve bu tarihsel rolün proleteryaya ait olması gerektiği anlatılır.
ıı. bölümde; proleterler ve komünistler başlıklı proleterya iktidarı, kapitalizmin sosyalizme geçiş, mülkiyet, aile ve ulus konuları çözümlenir.
ııı. bölümde; sosyalist ve komünist literatür'de çeşitli küçük burjuva akımlarının kapsamlı bir eleştirisinin yanı sıra tutucu ve ütopyacı sosyalist ve komünist akımlar irdelenir.
ıv. bölümde; komünistlerin bugünkü çeşitli muhalefet partileri karşısındaki tutumu adlı öbür muhalefet partileri ile komünistler arasındaki ayrımlar net bir şekilde ele almış kitaptır.
elinize bir yerden geçmese bile, ilgisi olanın mutlaka okuması gereken bir kitap.
komünizm'in açık saçık bir manifestosu..
--! spoiler !--
"varsın egemen sınıflar bir komünist devrim korkusuyla titresinler. proleterlerin zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyleri yok. kazanacakları bir dünya var. bütün ülkelerin işçileri, birleşin!"
''(..)artık yerli ham maddeleri değil de,en uzak yerlerden sağlanan ham maddeleri işleyen sanayiler;ürünleri yalnızca üretilen ülkede değil,aynı zamanda dünyanın dört bir yanında tüketilen sanayiler almaktadır.'
''modern devletin yürütme gücü,tüm burjuvazinin ortak işlerini yürüten bir kuruldan başka bir şey değildir.''
“çocukların ana-babalar tarafından sömürülmesini ortadan kaldırmak istiyoruz diye mi bizi kınıyorsunuz ? bu suçu kabul ediyoruz ."
--! spoiler !--
devamını gör...
başıboşlar
trollerin kalbini kıracak kategori. şimdiden sitemler başladı. neyse fularlılar team’den biri olarak takdir ettim. elinize sağlık. normal yazarlar**ın bazı tanımları da bu kategoriye düşebilir. bu kendimize çeki düzen vermemiz gerektiğini gösterir. *
devamını gör...
eleanor fortescue-brickdale
1872 - 1945 yılları arasında yaşamış ingiliz ressam ve illüstratör.
refah seviyesi yüksek ve hatrı sayılır bir ailede doğmuştur, bu yüzden de kadınlardan sadece iyi bir evlilik yapması beklenilen bir zamanda ressam olma fırsatını zorla da olsa elde edebilmiştir.
resim yapmaya genç yaşlarda başlamış bir sanatçıdır. 1897'de royal academy schools'a girmeden önce crystal palace sanat okulu'nda eğitimine başladı. bu okullara kadınlar sadece 1860'tan beri kabul ediliyordu ve o zaten önemli dergiler için ticari illüstrasyonlar üreterek normalde kadın sanatçılardan beklenen sınırların ötesinde çalışıyordu.
akademide, john everett millais'in öğrencisi olan john byam liston shaw'un etkisi altına girdi. byam shaw, 1911'de kendi sanat okulunu kurduğunda, fortescue-brickdale orada öğretmen oldu.

the pale complexion of true love adlı bu eseri royal academy'de sergilenen ilk büyük eseridir. başlığı shakespeare'in as you like ıt adlı kitabından alınmıştır - bu tür edebi alıntılar viktorya dönemi sanatçıları arasında popülerdi ve ressam bu tarz alıntıları sık sık kullanmıştır. pre-raphaelite sanatçılarının erken rönesans ve öncesinden stilleri yeniden canlandırmasının üzerinden elli yıl kadar geçmiş olmasına rağmen, ressam bu elizabeth dönemi sahnesini benzer bir tarzda ve parlak renklerle betimlemiştir.
bu ve bunun gibi dönemi için epey eskiden kalan bir tarzda yaptığı resimler ve illüstrasyonlar onun birçok kez "son pre-raphaelite sanatçısı" olarak anılmasını sebep olmuştur.
(bkz: the little foot page) adlı tablosuyla ilgili başlık.
the gilded apple
refah seviyesi yüksek ve hatrı sayılır bir ailede doğmuştur, bu yüzden de kadınlardan sadece iyi bir evlilik yapması beklenilen bir zamanda ressam olma fırsatını zorla da olsa elde edebilmiştir.
resim yapmaya genç yaşlarda başlamış bir sanatçıdır. 1897'de royal academy schools'a girmeden önce crystal palace sanat okulu'nda eğitimine başladı. bu okullara kadınlar sadece 1860'tan beri kabul ediliyordu ve o zaten önemli dergiler için ticari illüstrasyonlar üreterek normalde kadın sanatçılardan beklenen sınırların ötesinde çalışıyordu.
akademide, john everett millais'in öğrencisi olan john byam liston shaw'un etkisi altına girdi. byam shaw, 1911'de kendi sanat okulunu kurduğunda, fortescue-brickdale orada öğretmen oldu.

the pale complexion of true love adlı bu eseri royal academy'de sergilenen ilk büyük eseridir. başlığı shakespeare'in as you like ıt adlı kitabından alınmıştır - bu tür edebi alıntılar viktorya dönemi sanatçıları arasında popülerdi ve ressam bu tarz alıntıları sık sık kullanmıştır. pre-raphaelite sanatçılarının erken rönesans ve öncesinden stilleri yeniden canlandırmasının üzerinden elli yıl kadar geçmiş olmasına rağmen, ressam bu elizabeth dönemi sahnesini benzer bir tarzda ve parlak renklerle betimlemiştir.
bu ve bunun gibi dönemi için epey eskiden kalan bir tarzda yaptığı resimler ve illüstrasyonlar onun birçok kez "son pre-raphaelite sanatçısı" olarak anılmasını sebep olmuştur.
(bkz: the little foot page) adlı tablosuyla ilgili başlık.
the gilded apple

devamını gör...
buluşmak için mesaj atan sözlük kızı
eminim yaşanmıştır. ayrıca yazarın mahlası söylediklerine inanmamız için güven veriyor resmen.
devamını gör...
hemşirelerin ağlak olması
başlık sahibinin bir kuyruk acısı olmasından başka açıklaması olmayan durumdur.
ben de hemşireyim ve puanım diğer bölümlere yetmediği ya da az zeki olduğum için seçmedim. sevdiğim ve küçük yaştan beri istediğim için seçtim. bütün tercih haklarımı da bu yönde kullandım.
başlık sahibi yazar bir gün olsun hemşirelik yapmamış ise bu başlığı ve tanımı son derece boştur. bir o kadar da hadsiz ve kendini bilmezcedir.
hemşirelerin şikayetlerini kamuya karşı dile getirmelerinin sebebi, muhataplarının doğrudan vatandaş olmasıdır.
gel gelelim her mesleğin zorlukları vardır. hatta o çok zeki olan ve daha çok çalışıp doktor olan vatandaşlar bile mobinge, hasta yakını şiddetine, fazla mesaiye maruz kalıp, şartların zorluğunu dile getirirken ne hikmetse yazarın gözüne hemşireler batmıştır.
sanırım kendisi çift örgülü bir pollyannadır ve kendi seçimi olan hiçbir şeyden asla şikayetlenmemektedir.
kendisine bütün mesleklerin görev tanımlarında ifade edildikleri üzere olan pembe dünyasında hiç hemşire yüzü görmek zorunda kalmayacağı bir ömür dilerim.
bir de daha zeki olsaydınız diyor, iq seviyesini herhangi bir sayıyla kağıt kalem kullanmadan çarpabildiğim *
ben de hemşireyim ve puanım diğer bölümlere yetmediği ya da az zeki olduğum için seçmedim. sevdiğim ve küçük yaştan beri istediğim için seçtim. bütün tercih haklarımı da bu yönde kullandım.
başlık sahibi yazar bir gün olsun hemşirelik yapmamış ise bu başlığı ve tanımı son derece boştur. bir o kadar da hadsiz ve kendini bilmezcedir.
hemşirelerin şikayetlerini kamuya karşı dile getirmelerinin sebebi, muhataplarının doğrudan vatandaş olmasıdır.
gel gelelim her mesleğin zorlukları vardır. hatta o çok zeki olan ve daha çok çalışıp doktor olan vatandaşlar bile mobinge, hasta yakını şiddetine, fazla mesaiye maruz kalıp, şartların zorluğunu dile getirirken ne hikmetse yazarın gözüne hemşireler batmıştır.
sanırım kendisi çift örgülü bir pollyannadır ve kendi seçimi olan hiçbir şeyden asla şikayetlenmemektedir.
kendisine bütün mesleklerin görev tanımlarında ifade edildikleri üzere olan pembe dünyasında hiç hemşire yüzü görmek zorunda kalmayacağı bir ömür dilerim.
bir de daha zeki olsaydınız diyor, iq seviyesini herhangi bir sayıyla kağıt kalem kullanmadan çarpabildiğim *
devamını gör...
normal sözlük'teki orta çağ kitlesi
her gün en az 20 başlık açtıklarına tanıklık ettiğim, cahiliye devri toplumuna taş çıkartan, insan müsveddesi, ne idüğü belirsiz kitle.
"kadınların aptal olması", "eşcinsellerin ahlakımızı bozması" gibi hayret verici, bir başka deyişle olabilecek en ucuz ve en boş cahil provokasyonlarıyla sözlüğü kirletmeye ant içmiş bir güruh.
kim veriyor bunların yevmiyesini acaba? ismi lazım değil sözlükten buraya nasıl bu kadar sorunsuz göçmüşler, orası da ayrı mesele. bu satılmışların konuştukları düşünce özgürlüğü değildir, insanlık suçudur; sabır testidir, utançtır.
nitekim ne bok yedikleri beni bağlamaz, ama sözlük deneyimini baltaladıkları bir gerçek. insanca derdimi anlatmaya geldiğim platformun, henüz omurgasız seviyesine erişememişlerle pisletildiğini görmek beni çok yaralıyor açıkçası. biraz sitem edeyim dedim. belki bi' faydası dokunur.
"kadınların aptal olması", "eşcinsellerin ahlakımızı bozması" gibi hayret verici, bir başka deyişle olabilecek en ucuz ve en boş cahil provokasyonlarıyla sözlüğü kirletmeye ant içmiş bir güruh.
kim veriyor bunların yevmiyesini acaba? ismi lazım değil sözlükten buraya nasıl bu kadar sorunsuz göçmüşler, orası da ayrı mesele. bu satılmışların konuştukları düşünce özgürlüğü değildir, insanlık suçudur; sabır testidir, utançtır.
nitekim ne bok yedikleri beni bağlamaz, ama sözlük deneyimini baltaladıkları bir gerçek. insanca derdimi anlatmaya geldiğim platformun, henüz omurgasız seviyesine erişememişlerle pisletildiğini görmek beni çok yaralıyor açıkçası. biraz sitem edeyim dedim. belki bi' faydası dokunur.
devamını gör...
baş parmaklar aşağı

şahsiyet dizisinde bu tablo ile harika bir replik geçer. yazıma başlamadan önce ilk olarak o sözü paylaşmak isterim sizlerle.
‘’aslında bu tablo diyor ki: eğer bir suç işlemek istiyorsan ama suçlanmak istemiyorsan, tek yapman gereken etrafına bir kalabalık toplamak. çünkü bir suçu yeterince büyük bir kalabalıkla birlikte işlersen o artık suç değildir.”
1872 yılında jerome tarafından çizilen bu tablo döneminin toplum yapısını harika bir şekilde aktarıyor bizlere. bilindiği üzere antik roma döneminde insanlar collesium'u doldurarak adeta kendilerinden geçerek gladyatör dövüşlerini izliyorlardı. dönemin en büyük eğlence organizyonu olan bu dövüşlerde insanlar birbirlerine karşı ya da vahşi hayvanlara karşı dövüştürülüyordu. gladyatörler genel olarak savaş esiri ve kölelerden oluşmaktaydı. ilerleyen zamanlarda ise kendi isteği ile gladyatör olan kişiler de olmuştur. bu gladyatörlerin seçim şansı yoktu. hayatta kalmak için yapması gereken şey dövüşü kazanmaktı. işte bu noktada gladyatörün hayatını tek bir parmak hareketi belirliyordu. dövüş sırasında imparator baş parmağını yukarı kaldırırsa, gladyatörün hayatı bağışlanıyordu. eğer baş parmağını aşağı indirirse bu gladyatör için ölüm demekti. tabii bu hareketi aynı zamanda seyirciler de yapmaktaydı. yani halk gün içinde onlarca insanın ölümüne karar verip daha sonra hiçbir şey yokmuş gibi evlerine dönmekteydi. yani kimin ölüp kimin yaşayacağına karar verecek bir toplum. eğlence için çok sıradan bir şekilde insanların hayatını sonlandıran bir toplum. kim bilir belki de modern dünyadan da izler bulabiliriz bu tabloda.
devamını gör...
güne bir şarkı bırak
ben yine bu adama takıldım ya, ne oluyor bana? aşk maşk da yok... hayrolsun... en son on birinci sınıfta falan dinlemiştim herhalde. neyse. istediğim bölüme yerleşmenin mutluluğu başımı döndürdü herhal.
"bu fırtına dinmek bilmez mi, bir öpüşsek her şey geçmez mi?"
devamını gör...
drake denklemi
astronom frank drake tarafından ortaya atılan ve dünya dışı yaşamın varlığı hakkında bir yorum yapmaya yarayan denklem. green bank denklemi olarak da bilinir. şöyle bir şey:

denklemin solundaki n, galaksimiz içerisinde var olan ve kendileriyle iletişim kurabileceğimiz, dünya dışında yaşayan uygarlıkları temsil eden değer.
eşitliğin sağındakilere bakalım (kendi yazımdan alıntı):
--- alıntı ---
r* : galaksimizdeki, gezegenlerinde yaşam oluşumuna izin verebilecek türden yıldızların yıllık oluşum miktarı
fp : bu yıldızların içerisinde gezegene sahip olanların sayısı
ne : gezegene sahip bu yıldızların her birine düşen, yaşama elverişli gezegen sayısı
fl : bu gezegenlerden kaçında gerçekten yaşam oluştuğunu, yani kaçında yaşam olasılığının gerçekleştiğini gösteren sayı (herhangi bir yaşam formunun varlığı yeterli)
fi : yaşam olasılığı gerçekleşen bu gezegenlerden kaçında akıllı yaşamın oluştuğunu veren sayı (herhangi bir yaşam formu değil, akıllı yaşama geçilmiş gezegen sayısı)
fc : sadece akıllı yaşamın oluşmasıyla kalmayıp, bu yaşam formlarının kaç tanesinin, dünya dışından saptanabilecek bir haberleşme sistemi geliştirdiğini veren sayı. bizim, iletişim için radyo dalgalarını kullanıyor oluşumuz gibi...
l : bu iletişim sinyallerinin o uygarlıklar tarafından ortalama üretilme süresi
--- alıntı ---
***
burada fl, fi, fc ve l değerlerini bilmiyoruz ama bunlara ilişkin tahminlerde bulunabiliyoruz. ancak tabi olasılıklar üzerine kurunca denklemi, sonuç aralığı da oldukça geniş oluyor. bunun sonucunda evrende yalnız da olabiliriz, bizden başka, bizimkine benzer yaklaşık 15 milyon uygarlık da var olabilir. tamamen bu ifadelere verilen tahmini değerlere bağlı, bulunacak n değeri.
fakat her ne kadar aşırı geniş bir olasılık dağılımı içerse de, dünya dışı yaşam konusunda belirli bir yaklaşım sunduğundan tamamen yararsız bir denklem diyemeyiz.

denklemin solundaki n, galaksimiz içerisinde var olan ve kendileriyle iletişim kurabileceğimiz, dünya dışında yaşayan uygarlıkları temsil eden değer.
eşitliğin sağındakilere bakalım (kendi yazımdan alıntı):
--- alıntı ---
r* : galaksimizdeki, gezegenlerinde yaşam oluşumuna izin verebilecek türden yıldızların yıllık oluşum miktarı
fp : bu yıldızların içerisinde gezegene sahip olanların sayısı
ne : gezegene sahip bu yıldızların her birine düşen, yaşama elverişli gezegen sayısı
fl : bu gezegenlerden kaçında gerçekten yaşam oluştuğunu, yani kaçında yaşam olasılığının gerçekleştiğini gösteren sayı (herhangi bir yaşam formunun varlığı yeterli)
fi : yaşam olasılığı gerçekleşen bu gezegenlerden kaçında akıllı yaşamın oluştuğunu veren sayı (herhangi bir yaşam formu değil, akıllı yaşama geçilmiş gezegen sayısı)
fc : sadece akıllı yaşamın oluşmasıyla kalmayıp, bu yaşam formlarının kaç tanesinin, dünya dışından saptanabilecek bir haberleşme sistemi geliştirdiğini veren sayı. bizim, iletişim için radyo dalgalarını kullanıyor oluşumuz gibi...
l : bu iletişim sinyallerinin o uygarlıklar tarafından ortalama üretilme süresi
--- alıntı ---
***
burada fl, fi, fc ve l değerlerini bilmiyoruz ama bunlara ilişkin tahminlerde bulunabiliyoruz. ancak tabi olasılıklar üzerine kurunca denklemi, sonuç aralığı da oldukça geniş oluyor. bunun sonucunda evrende yalnız da olabiliriz, bizden başka, bizimkine benzer yaklaşık 15 milyon uygarlık da var olabilir. tamamen bu ifadelere verilen tahmini değerlere bağlı, bulunacak n değeri.
fakat her ne kadar aşırı geniş bir olasılık dağılımı içerse de, dünya dışı yaşam konusunda belirli bir yaklaşım sunduğundan tamamen yararsız bir denklem diyemeyiz.
devamını gör...
normal sözlük ocak devrimi
her şey çok pahalı benjamin halk aç aç püh size...
bi sürü şey gelmiş çok beğendim gerçekten ama pahalı buldum malesef. ben mesela kendimi renkli göstermek istiyordum asla gösteremiycem. bi de süresi kısıtlı hayatta göstermem. ondan sonracıııma takipçilerimi öğrenmek için paramın 4 te 3 ünü harcamam gerekecek ona da gerek yok. hal böyleyken de bişey alakıycam kötü günler için birikim yapcam. faize yatırabiliyo muyuz??
edit: vay arkadaş ya bi baktım dedim bari otomatik portakal koyayım 5k puan nedir resmen kazıkçılar. türkiye simülasyonu gibi ağğğ yüreğim...
bi sürü şey gelmiş çok beğendim gerçekten ama pahalı buldum malesef. ben mesela kendimi renkli göstermek istiyordum asla gösteremiycem. bi de süresi kısıtlı hayatta göstermem. ondan sonracıııma takipçilerimi öğrenmek için paramın 4 te 3 ünü harcamam gerekecek ona da gerek yok. hal böyleyken de bişey alakıycam kötü günler için birikim yapcam. faize yatırabiliyo muyuz??
edit: vay arkadaş ya bi baktım dedim bari otomatik portakal koyayım 5k puan nedir resmen kazıkçılar. türkiye simülasyonu gibi ağğğ yüreğim...
devamını gör...
tiktok hesabı olmayan ezik insan
benimdir. çok utanıyorum bu durumdan. şimdi ağlayarak tiktok hesabı açıp ağır çekimde kameraya yürüdüğüm videolar çekeceğim. bu utancı ancak böyle temizleyebilirim...
devamını gör...
böyle giderse bu toplum islam'ı terk eder
siyasal islam dinini ben de terk ettim.. hatta %99 u müslüman denilen türkiye halkının dinini de terk ettim.
elhamdulillah
elhamdulillah
devamını gör...
itici gelen isimler
bir isimi itici yapan tasiyanin karakteridir. ve bir kere yer edince hep aklina o itici kisi gelir.
devamını gör...
günaydın sözlük
günaydın sözlük ,uyanış 07:00 ve görevlerimi tamamladım,yatış 07:20 insallah tekrar uyuyabilirim. çünkü hava yağmurlu ,kapalı ,serin ve tam uyumalık bir sonbahar günü en sevdiğim.
devamını gör...
musicbuddy
mihrimah
devamını gör...
sözlük yazarlarının garip özellikleri
annemle dertleşirken 1-2 dakika sonra onu susturmaya calisiyorum aglarim diye. onun önünde aglamaktan cok korkuyorum. kimsenin önünde aglamak istemiyorum. baskasinin önünde aglamaktan nefret ediyorum.
devamını gör...
kadınlar camiye giremez
çok iyi hatırlıyorum imamın karısı mı ne beni bir camiye almamıştı...başım kapalı değil diye, ortaokula gidiyordum...millet kafayı yemiş!
devamını gör...
bulaşıcı kanser
"olmaz" demeyin oluyormuş...
ama korkmayın. dünya tarihindeki ilk ve tek bulaşıcı kanser vakası tazmanya adasındaki tazmanya canavarı' nda görülmüş. eskiden bir ara national geographic wild kanalında bu konu işleniyordu. vaka da yeni değil, 14-15 yıllık bir mevzu. ve gerçekten insanı hayret içinde bırakıyor.
olay şu: ilk başlarda ağız ve kafa bölgesinde çok acayip yaralar ve anormal büyümeler fark ediliyor bu canavarların. incelendiğinde görülüyor ki bunlar kanser hücreleri. sonra inanılmaz bir hızla tazmanya canavarlarının büyük kısmına yayılıyor. zavallıcıklar 3 ay içerisinde falan ölüyorlar. bilim adamları olayın şoku içerisinde araştırmalarına devam ettiklerinde, avlandıkları hayvanları inceliyorlar, onlar normal. ne onlardan bulaşmış ne de o av hayvanlarına bulaşıyor (ki zaten bulaşmaması lazım. sonuçlar normal yani). yavrularda da gözlenmiyor hiç kanser vakası. yetişkinliğe ulaşanlarda görülüyor. ama o kadar hızlı artıyor ki kanserli canavar sayısı, bir bayan bilim insanı bunun bulaşıcı olduğu kanaatine varıyor. dalga geçiliyor bu bayanla.
bayan azmediyor 2 yıl kanserli hücre örneklerini, hayvanların kromozom yapılarını falan araştırıyor ve canavarların birbirlerine kanser bulaştırdığını kanıtlıyor.
peki ama nasıl olur böyle bir şey? onu da buluyorlar...
şöyle: 1941'e kadar tazmanya canavarları avustralya'da ve başka bir takım yerlerde daha yaşamaktayken insanlar ve ringo köpeklerinin yüzünden nesilleri yok olmak üzereyken bir şekilde birkaç tanesi, tazmanya adası'na kaçırılıyor. ve dananın kuyruğu burada kopmaya başlıyor. o adaya sıkışıyorlar ve mecburen aile içi cinsel ilişkiye girmek zorunda kalıyorlar. aile çeşitliliği sıfır çünkü. ve o kadar izole yaşıyorlar ki son 15 yıl öncesine kadar, hayvanların kromozomları birbirlerine inanılmaz şekilde benziyor artık. neredeyse canavarların hepsi "aynı" oluyor.
zamanda bir yerde yaratıklardan birisi bir şekilde kansere yakalanıyor. bu yaratıklar olgunluk çağına geldiklerinde o kadar saldırgan ve kavgacı oluyorlar ki, o ilk kanserli olan canavardan beri, birbirlerinin etlerini ısırıp kanserli hücrelerini diğerine bırakıyorlar. ve işin hem bilimsel hem de şaşırtıcı kısmı şu ki: ısırılan hayvanın vücudu, kendi kromozomları ile ısıran hayvanın kromozomları aynı olduğundan, kanserli hücreyi kendi hücresi zannedip bünyesine alıyor. sonrası malum. o ona, o ona...
sonuç olarak, insan geliyor, hayvanları yerinden ediyor, doğal ortamlarından kovalıyor ve sonuç bu oluyor. bu güzel yaratıkların soyu bu hızla gider ise yakında tükeneceği söyleniyordu... neyse ki güzel bilim adamları var ve bunlar yavruları koruyup, cinsel birleşme ve anomalileri önleyecek çalışmalara başlamışlardı. artık ne oldu bilemiyorum sonrasını.
insan doğayı ve canlıları mahvediyor. ama aynı insan onu kurtarabilecek de tek canlı. vah dünyanın haline!
umarım bu güzel ve nadide yaratığı kurtarabilir insanoğlu.
ama korkmayın. dünya tarihindeki ilk ve tek bulaşıcı kanser vakası tazmanya adasındaki tazmanya canavarı' nda görülmüş. eskiden bir ara national geographic wild kanalında bu konu işleniyordu. vaka da yeni değil, 14-15 yıllık bir mevzu. ve gerçekten insanı hayret içinde bırakıyor.
olay şu: ilk başlarda ağız ve kafa bölgesinde çok acayip yaralar ve anormal büyümeler fark ediliyor bu canavarların. incelendiğinde görülüyor ki bunlar kanser hücreleri. sonra inanılmaz bir hızla tazmanya canavarlarının büyük kısmına yayılıyor. zavallıcıklar 3 ay içerisinde falan ölüyorlar. bilim adamları olayın şoku içerisinde araştırmalarına devam ettiklerinde, avlandıkları hayvanları inceliyorlar, onlar normal. ne onlardan bulaşmış ne de o av hayvanlarına bulaşıyor (ki zaten bulaşmaması lazım. sonuçlar normal yani). yavrularda da gözlenmiyor hiç kanser vakası. yetişkinliğe ulaşanlarda görülüyor. ama o kadar hızlı artıyor ki kanserli canavar sayısı, bir bayan bilim insanı bunun bulaşıcı olduğu kanaatine varıyor. dalga geçiliyor bu bayanla.
bayan azmediyor 2 yıl kanserli hücre örneklerini, hayvanların kromozom yapılarını falan araştırıyor ve canavarların birbirlerine kanser bulaştırdığını kanıtlıyor.
peki ama nasıl olur böyle bir şey? onu da buluyorlar...
şöyle: 1941'e kadar tazmanya canavarları avustralya'da ve başka bir takım yerlerde daha yaşamaktayken insanlar ve ringo köpeklerinin yüzünden nesilleri yok olmak üzereyken bir şekilde birkaç tanesi, tazmanya adası'na kaçırılıyor. ve dananın kuyruğu burada kopmaya başlıyor. o adaya sıkışıyorlar ve mecburen aile içi cinsel ilişkiye girmek zorunda kalıyorlar. aile çeşitliliği sıfır çünkü. ve o kadar izole yaşıyorlar ki son 15 yıl öncesine kadar, hayvanların kromozomları birbirlerine inanılmaz şekilde benziyor artık. neredeyse canavarların hepsi "aynı" oluyor.
zamanda bir yerde yaratıklardan birisi bir şekilde kansere yakalanıyor. bu yaratıklar olgunluk çağına geldiklerinde o kadar saldırgan ve kavgacı oluyorlar ki, o ilk kanserli olan canavardan beri, birbirlerinin etlerini ısırıp kanserli hücrelerini diğerine bırakıyorlar. ve işin hem bilimsel hem de şaşırtıcı kısmı şu ki: ısırılan hayvanın vücudu, kendi kromozomları ile ısıran hayvanın kromozomları aynı olduğundan, kanserli hücreyi kendi hücresi zannedip bünyesine alıyor. sonrası malum. o ona, o ona...
sonuç olarak, insan geliyor, hayvanları yerinden ediyor, doğal ortamlarından kovalıyor ve sonuç bu oluyor. bu güzel yaratıkların soyu bu hızla gider ise yakında tükeneceği söyleniyordu... neyse ki güzel bilim adamları var ve bunlar yavruları koruyup, cinsel birleşme ve anomalileri önleyecek çalışmalara başlamışlardı. artık ne oldu bilemiyorum sonrasını.
insan doğayı ve canlıları mahvediyor. ama aynı insan onu kurtarabilecek de tek canlı. vah dünyanın haline!
umarım bu güzel ve nadide yaratığı kurtarabilir insanoğlu.
devamını gör...
sözlüğe 90'lardan bir şarkı bırak
devamını gör...