anıtkabir
57 yıllık ömrüne 11 savaş, 24 madalya, 7 nişan, 13 kitap ve koca bir ülke sığdıran başkomutan mustafa kemal atatürk'ün kabridir.
devamını gör...
tusbuddy
gerçekten ihtiyaç olup olmadığını merak ettiğim başlıktır. her bireyin ihtiyaçları, öğrenme hızı, kapasitesi farklıdır. odaklanmadan 12 saat çalışan birisi odaklanıp 9 saat çalışan birine amma da boş yaptın diyebilir mi? farmaya harcanan saatler ile biyokimya bir tutulabilir mi? tusiyer olmaya yaklaşmışken kafamda binbir soru..
devamını gör...
karısını şapka sanan adam
gerçek hayat hikayelerinden oluşan ve muhtemelen bugüne kadar duymadığınız psikiyatrik nörolojik vakaları konu edinen bir oliver sacks romanı.
somut zamanda ''kayıp'' olan bir insanın varlığını oturtabileceği, kendini var kılabileceği bir yer var mıdır?
varlığının farkında bile olmadan kullandığımız duyularımızın küçük bir kısmını kaybettiğimizde neler olabilir?
-muayenemizin bittiğini düşünerek ayağa kalktı, karısına doğru yöneldi ve onu başından tutup kaldırmaya çalıştı. karısını yine şapka sanıyor ve onu kafasına takmaya çalışıyordu. karısı ise bu duruma alışmış görünüyordu.-
somut zamanda ''kayıp'' olan bir insanın varlığını oturtabileceği, kendini var kılabileceği bir yer var mıdır?
varlığının farkında bile olmadan kullandığımız duyularımızın küçük bir kısmını kaybettiğimizde neler olabilir?
-muayenemizin bittiğini düşünerek ayağa kalktı, karısına doğru yöneldi ve onu başından tutup kaldırmaya çalıştı. karısını yine şapka sanıyor ve onu kafasına takmaya çalışıyordu. karısı ise bu duruma alışmış görünüyordu.-
devamını gör...
felsefe
etimolojisi yunanca, philosophia, "bilgelik sevgisi" demek olan sözcük. sevmek ve bilmek, felsefe ile bir araya gelmektedir. maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisi'nde en üstte yer alır, bu yüzden ilk olarak gelişmiş toplumlarda/bireylerde yapılmıştır ve yapılmaktadır.
devamını gör...
küçüktür işareti
küçüktür işareti.
devamını gör...
geçme namert köprüsünden ko aparsın su seni
son derece cesur, insanı şerefi, onuru uğruna ölmeye teşvik eden bir güzel atalar sözü kalıbı.
diyor ki; eğer ahlaksız, şerefsiz bir durumda kalırsan ve sen de o ahlaksızlığa, şerefsizliğe ortak olduğunda, kendini kurtarma olanağın, olasılığın varsa, doğru olanı seç; şerefsizlik yapma, gerekirse bu uğurda canını ver ama onurunu her daim koru.
hemen karşısında "köprüyü geçinceye kadar ayıya dayı derler" atasözünü de söyleyen bir millet olarak ilk atasözümüzün ne kadar geçerli olduğunu uzunca tartışabiliriz.
birbirinin tam zıddı atasözlerimizin listesi yapılmış mıdır bilmiyorum ama bu konuda diğer milletlerden aşağı kaldığımızı hiç sanmıyorum. yaşanılan her durum halkın hafızasında bir şekilde yer ediyor, buna benzeyen atalar sözü haline geliyor.
sizleri, yukarıdaki iki zıt atasözünü de içinde barındırdığına inandığım ünlü dede korkut hikayesi duha koca oğlu deli dumrul destanı ile baş başa bırakayım. okumayan ve okumak isteyen varsa da bir boş zamanında okur diyerek.
"meğer hanım, oğuz’da duha koca oğlu deli dumrul derlerdi bir er var idi. bir kuru çayın üzerine bir köprü yaptırmıştı. geçeninden otuz üç akçe alırdı, geçmeyeninden döve döve kırk akçe alırdı. bunu niçin böyle ederdi? onun için ki benden deli, benden güçlü er var mıdır ki çıksın benimle savaşsın der idi, benim erliğim, bahadırlığım, kahramanlığım, yiğitliğim rum'a, şam'a gitsin, ün salsın der idi.
meğer bir gün köprüsünün yanında bir bölük oba konmuştu. o obada bir iyi, güzel yiğit hasta düşmüştü. allah’ın emriyle o yiğit öldü. kimi oğul diye, kimi kardeş diye ağladı. o yiğit üzerine dehşetli kara feryat koptu.
ansızın deli dumrul dört nala yetişti. der: bre kavatlar, ne ağlıyorsunuz, benim köprümün yanında bu gürültü nedir, niye feryat ediyorsunuz dedi. dediler: hanım, bir güzel yiğidimiz öldü, ona ağlıyoruz dediler.
deli dumrul der: bre yiğidinizi kim öldürdü? dediler: vallah bey yiğit, allah taala’dan buyruk oldu, al kanatlı azrail o yiğidin canını aldı. deli dumrul der: bre, azrail dediğiniz ne kişidir ki adamın canını alıyor, ya kadir allah, birliğin varlığın hakkı için azrail’i benim gözüme göster, savaşayım, çekişeyim, mücadele edeyim, güzel yiğidin canını kurtarayım, bir daha güzel yiğidin canını almasın dedi. çekildi döndü deli dumrul evine geldi.
hak teala’ya dumrul’un sözü hoş gelmedi. bak bak, bre deli kavat benim birliğimi tanımıyor, birliğime şükür kılmıyor, benim ulu dergahımda gezsin, benlik eylesin dedi. azrail’e buyruk eyledi kim ya azrail, var ve o deli kavatın gözüne görün, benzini sarart, dedi, canını hırıldat, al dedi.
deli dumrul kırk yiğit ile yiyip içip otururken ansızın azrail çıka geldi. azrail’i ne çavuş gördü ne kapıcı. deli dumrul’un görür gözü görmez oldu, tutar elleri tutmaz oldu. dünya alem deli dumrul’un gözüne karanlık oldu. çağırıp deli dumruj söyler, görelim hanım ne söyler:
der:
bre ne heybetli ihtiyarım
kapıcılar seni görmedi
çavuşlar seni duymadı
benim görür gözlerim görmez oldu
tutar benim ellerim tutmaz oldu
titredi benim canım cuşa geldi
altın kadehim elimden vere düştü
ağzımın içi buz gibi
kemiklerim tuz gibi oldu
bre sakalcığı akça ihtiyar
gözceğizi fersiz ihtiyar
bre ne heybetli ihtiyarsın söyle bana
kazam belam dokunur bugün sana
dedi. böyle diyince azrail’in hiddeti tuttu, der:
bre deli kavat
gözümün fersiz olduğunu ne beğenmiyorsun
gözü güzel kızların gelinlerin canım çok almışım
sakalımın ağardığını ne beğenmiyorsun
ak sakallı kara sakallı yiğitlerin canım çok almışım
sakalımın ağarmasının manası budur
dedi. bre deli kavat övünüyordun: al kanatlı azrail benim elime geçse, öldüreydim, güzel yiğidin canını onun elinden kurtaraydım diyordun, şimdi bre deli geldim ki senin canını alayım, verir misin yoksa benimle cenk eder misin dedi.
deli dumrul der: bre, al kanatlı azrail sen misin dedi. evet benim dedi. bu güzel yiğitlerin canını sen mi alıyorsun dedi. evet, ben alıyorum dedi. bre azrail, ben seni geniş yerde istiyordum, dar yerde iyi elime girdin değil mi dedi. ben seni öldüreyim, güzel yiğidin canını kurtarayım dedi.
kara kılıcını sıyırdı eline aldı. azrail’e çalmağa hamle kıldı. azrail bir güvercin oldu. pencereden uçtu gitti. insan oğlunun ejderhası deli dumrul elini eline çaldı, kah kah güldü. der: yiğitlerim azrail’in gözünü öyle korkuttum ki geniş kapıyı bıraktı dar bacadan kaçtı, mademki benim elimden güvercin gibi kuş oldu uçtu, bre ben onu bırakır mıyım doğana aldırmayınca dedi.
kalktı atma bindi, doğanını eline aldı, ardına düştü. bir iki güvercin öldürdü. döndü, evine gelirken azrail atının gözüne göründü. at ürktü. deli dumrul’u kaldırdı yere vurdu. kara başı bunaldı, darda kaldı. ak göğsünün üzerine azrail basıp kondu. demin mırıldanıyordu, şimdi hırıldanmağa başladı.
der:
bre azrail aman
tanrının birliğine yoktur güman
ben seni böyle bilmezdim
hırsız gibi can aldığını duymazdım
tepesi büyük büyük bizim dağlarımız olur
o dağlarımızda bağlarımız olur
o bağların kara salkımlı üzümü olur
o üzümü sıkarlar al şarabı olur
o şaraptan içen sarhoş olur
şaraplıydım duymadım
ne söyledim bilmedim
beylikten usanmadım yiğitliğe doymadım
canımı alma azrail medet
dedi. azrail der: bre deli kavat bana ne yalvarıyorsun. allah taala’ya yalvar, benim de elimde ne var, ben de bir emir kuluyum dedi. deli dumrul der: peki ya can veren can alan allah taala mıdır? evet odur dedi. döndü azrail’e, peki ya sen ne eylemekli belasın, sen aradan çık, ben allah teala ile haberleşeyim dedi.
deli dumrul burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
yücelerden yücesin
kimse bilmez nicesin
güzel tanrı
nice cahiller seni gökte arar yerde ister
sen bizzat müminlerin gönlündesin
daim duran cebbar tanrı
baki kalan settar tanrı
benim canımı alacaksan sen al
azraile almağa bırakma
dedi. allah teala’ya deli dumrul’un burada sözü hoş geldi. azrail’e nida eyledi ki madem deli kavat benim birliğimi bildi, birliğime şükür kıldı, ya azrail, deli dumrul can yerine can bulsun, onun canı azat olsun der.
azrail der: bre deli dumrul allah teala’nın emri böyle oldu ki deli dumrul canı yerine can bulsun, onun canı azat olsun dedi.
deli dumrul der: ben nasıl can bulayım, yalnız, bir ihtiyar babam, bir ihtiyar anam var, gel gelelim. ikisinden biri belki canını verir, al, benim canımı bırak dedi.
deli dumrul sürdü babasının yanına geldi.
babasının elini öpüp söylemiş, görelim hanım ne söylemiş :
ak sakallı aziz izzetli canım baba
biliyor musun neler oldu
küfür söz söyledim
hak teala'ya hoş gelmedi
gök üzerinde al kanatlı azrail'e emreyledi
uçup geldi
benim akça göğsümü bastırıp kondu
hırıldatıp tatlı canımı alır oldu
baba senden can dilerim verir misin
yoksa oğul deli dumrul diye ağlar mısın
babası der:
oğul oğul ay oğul
canımın parçası oğul
doğduğunda dokuz erkek deve kestiğim aslan oğul
penceresi altın otağımın kabzası oğul
kaza benzer kızımın gelinimin çiçeği oğul
karşı yatan kara dağım gerek ise
söyle gelsin azrailin yaylası olsun
soğuk soğuk pınarlarım gerek ise
ona içme olsun
tavla tavla koç atlarım gerek ise
ona binek olsun
katar katar develerim gerek ise
ona yük taşıyıcı olsun
ağıllarda akça koyunum gerek ise
kara mutfak altında onun şöleni olsun
altın gümüş para gerek ise
ona harçlık olsun
dünya tatlı can aziz
canımı kıyamam belli bil
benden aziz benden sevgili anandır
oğul anana var
dedi. deli dumrul babasından yüz bulmayıp sürdü anasına geldi. der:
ana biliyor musun neler oldu
gök yüzünden al kanatlı azrail uçup geldi
benim akça göğsümü bastırıp kondu
hırıldatıp canımı alır oldu
babamdan can diledim ana vermedi
senden can dilerim ana
canını bana verir misin
yoksa oğul deli dumrul diye ağlar mısın
acı tırnak ak yüzüne çalar mısın
kargı gibi kara saçını yolar mısın ana
dedi. anası burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş : anası der:
oğul oğul ay oğul
dokuz ay dar karnımda taşıdığım oğul
on ay diyince dünya yüzüne getirdiğim oğul
dolma beşiklerle belediğim oğul
dolu dolu ak sütümü emzirdiğim oğul
akça burçlu hisarlarda tutulaydın oğul
pis dinli kafir elinde esir olaydın oğul
altın akçe gücüne dayanarak seni kurtaraydım oğul
yaman yere varmışsın varamam
dünya tatlı can aziz
canımı kıyamam belli bil
dedi, anası da canını vermedi. böyle diyince azrail geldi deli dumrul’un canını almağa. deli dumrul der:
bre azrail aman
tanrının birliğine yoktur güman
azrail der: bre deli kavat daha ne aman diliyorsun, ak sakallı babanın yanına vardın can vermedi, ak bürçekli ananın yanına vardın can vermedi, daha kim verecek dedi. deli dumrul der: hasretlim vardır, buluşayım dedi. azrail der: bre deli hasretlin kimdir? der: el kızı helallim var, ondan benim iki oğlancığım var, emanetim var, ısmarlayacağım onlara, ondan sonra benim canımı alasın dedi.
sürdü helallisinin yanına geldi, der:
biliyor musun neler oldu
gök yüzünden al kanatlı azrail uçup geldi.
benim beyaz göğsümü bastırıp kondu
benim tatlı canımı alır oldu
babama ver dedim can vermedi
anama vardım can vermedi
dünya şirin can tatlı dediler
şimdi
yüksek yüksek kara dağlarım sana yaylak olsun
soğuk soğuk sularım sana içme olsun
tavla tavla koç atlarım sana binek olsun
penceresi altın otağım sana gölge olsun
katar katar develerim sana yük taşıyıcı olsun
ağıllarda beyaz koyunum sana şölen olsun
gözün kimi tutarsa
gönlün kimi severse
sen ona var
iki oğlancığı öksüz koyma
dedi. kadın burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
der:
ne diyorsun ne söylüyorsun
göz açıp da gördüğüm
gönül verip sevdiğim
koç yiğidim şah yiğidim
tatlı damak verip öpüştüğüm
bir yastıkta baş koyup emiştiğim
karşı yatan kara dağları
senden sonra ben neylerim
yaylar olsam benim mezarım olsun
soğuk soğuk sularını
içer olsam benim kanım olsun
altın akçeni harcar olsam benim kefenim olsun
tavla tavla koç atını
biner olsam benim tabutum olsun
senden sonra bir yiğidi
sevip varsam beraber yatsam
alaca yılan olup beni soksun
senin o namert anan baban
bir canda ne var ki sana kıyamamışlar
arşşahit olsun sekizinci kat gök şahit olsun
yer şahit olsun gök şahit olsun
kadir tanrı şahit olsun
benim canım senin canına kurban olsun
dedi, razı oldu.
azrail hatunun canını almağa geldi, insan oğlunun ejderhası eşine kıyamadı. allah teala’ya burada yalvarmış, görelim nasıl yalvarmış:
der:
yücelerden yücesin
kimse bilmez nicesin
güzel tanrı
çok cahiller seni gökte arar yerde ister
sen bizzat müminlerin gönlündesin
daim duran cebbar tanrı
ulu yollar üzerine
imaretler yapayım senin için
aç görsem donatayım senin için
alırsan ikimizin canını beraber al
bırakırsan ikimizin canını beraber bırak
keremi çok kadir tanrı
dedi. hak teala’ya deli dumrul’un sözü hoş geldi. azrail’e emreyledi: deli dumrul’un babasının, anasının canını al, o iki helalliye yüz kırk yıl ömür verdim dedi. azrail de babasının anasının derhal canını aldı. deli dumrul yüz kırk yıl daha eşi ile ömür sürdü.
dedem korkut gelip destan söyledi, deyiş dedi. bu destan deli dumrul’un olsun, benden sonra alp ozanlar söylesin, alnı açık cömert erenler dinlesin dedi.
dua edeyim hanım: yerli kara dağların yıkılmasın. gölgeli koca ağacın kesilmesin. taşkın akan güzel suyun kurumasın. kadir tanrı seni namerde muhtaç etmesin. ak alnında beş kelime dua kıldık, olsun kabul. derlesin toplasın günahınızı adı güzel muhammed’e bağışlasın hanım hey!"
son not: hikayeyi okuyup bitirdiyseniz, sizin de dikkatinizi muhakkak çekmiştir, hikayenin 15. yy civarında yazıya geçirildiği tahmin edilmesine rağmen, tanrı ve azrail'le olan bu teklifsiz samimiyet, aslında bu hikayenin çok daha önce, türkler islamiyeti yeni yeni kabul ettiği zamanlardan kalma olduğunu gösteriyor. bunu da not düşmek istedim.
diyor ki; eğer ahlaksız, şerefsiz bir durumda kalırsan ve sen de o ahlaksızlığa, şerefsizliğe ortak olduğunda, kendini kurtarma olanağın, olasılığın varsa, doğru olanı seç; şerefsizlik yapma, gerekirse bu uğurda canını ver ama onurunu her daim koru.
hemen karşısında "köprüyü geçinceye kadar ayıya dayı derler" atasözünü de söyleyen bir millet olarak ilk atasözümüzün ne kadar geçerli olduğunu uzunca tartışabiliriz.
birbirinin tam zıddı atasözlerimizin listesi yapılmış mıdır bilmiyorum ama bu konuda diğer milletlerden aşağı kaldığımızı hiç sanmıyorum. yaşanılan her durum halkın hafızasında bir şekilde yer ediyor, buna benzeyen atalar sözü haline geliyor.
sizleri, yukarıdaki iki zıt atasözünü de içinde barındırdığına inandığım ünlü dede korkut hikayesi duha koca oğlu deli dumrul destanı ile baş başa bırakayım. okumayan ve okumak isteyen varsa da bir boş zamanında okur diyerek.
"meğer hanım, oğuz’da duha koca oğlu deli dumrul derlerdi bir er var idi. bir kuru çayın üzerine bir köprü yaptırmıştı. geçeninden otuz üç akçe alırdı, geçmeyeninden döve döve kırk akçe alırdı. bunu niçin böyle ederdi? onun için ki benden deli, benden güçlü er var mıdır ki çıksın benimle savaşsın der idi, benim erliğim, bahadırlığım, kahramanlığım, yiğitliğim rum'a, şam'a gitsin, ün salsın der idi.
meğer bir gün köprüsünün yanında bir bölük oba konmuştu. o obada bir iyi, güzel yiğit hasta düşmüştü. allah’ın emriyle o yiğit öldü. kimi oğul diye, kimi kardeş diye ağladı. o yiğit üzerine dehşetli kara feryat koptu.
ansızın deli dumrul dört nala yetişti. der: bre kavatlar, ne ağlıyorsunuz, benim köprümün yanında bu gürültü nedir, niye feryat ediyorsunuz dedi. dediler: hanım, bir güzel yiğidimiz öldü, ona ağlıyoruz dediler.
deli dumrul der: bre yiğidinizi kim öldürdü? dediler: vallah bey yiğit, allah taala’dan buyruk oldu, al kanatlı azrail o yiğidin canını aldı. deli dumrul der: bre, azrail dediğiniz ne kişidir ki adamın canını alıyor, ya kadir allah, birliğin varlığın hakkı için azrail’i benim gözüme göster, savaşayım, çekişeyim, mücadele edeyim, güzel yiğidin canını kurtarayım, bir daha güzel yiğidin canını almasın dedi. çekildi döndü deli dumrul evine geldi.
hak teala’ya dumrul’un sözü hoş gelmedi. bak bak, bre deli kavat benim birliğimi tanımıyor, birliğime şükür kılmıyor, benim ulu dergahımda gezsin, benlik eylesin dedi. azrail’e buyruk eyledi kim ya azrail, var ve o deli kavatın gözüne görün, benzini sarart, dedi, canını hırıldat, al dedi.
deli dumrul kırk yiğit ile yiyip içip otururken ansızın azrail çıka geldi. azrail’i ne çavuş gördü ne kapıcı. deli dumrul’un görür gözü görmez oldu, tutar elleri tutmaz oldu. dünya alem deli dumrul’un gözüne karanlık oldu. çağırıp deli dumruj söyler, görelim hanım ne söyler:
der:
bre ne heybetli ihtiyarım
kapıcılar seni görmedi
çavuşlar seni duymadı
benim görür gözlerim görmez oldu
tutar benim ellerim tutmaz oldu
titredi benim canım cuşa geldi
altın kadehim elimden vere düştü
ağzımın içi buz gibi
kemiklerim tuz gibi oldu
bre sakalcığı akça ihtiyar
gözceğizi fersiz ihtiyar
bre ne heybetli ihtiyarsın söyle bana
kazam belam dokunur bugün sana
dedi. böyle diyince azrail’in hiddeti tuttu, der:
bre deli kavat
gözümün fersiz olduğunu ne beğenmiyorsun
gözü güzel kızların gelinlerin canım çok almışım
sakalımın ağardığını ne beğenmiyorsun
ak sakallı kara sakallı yiğitlerin canım çok almışım
sakalımın ağarmasının manası budur
dedi. bre deli kavat övünüyordun: al kanatlı azrail benim elime geçse, öldüreydim, güzel yiğidin canını onun elinden kurtaraydım diyordun, şimdi bre deli geldim ki senin canını alayım, verir misin yoksa benimle cenk eder misin dedi.
deli dumrul der: bre, al kanatlı azrail sen misin dedi. evet benim dedi. bu güzel yiğitlerin canını sen mi alıyorsun dedi. evet, ben alıyorum dedi. bre azrail, ben seni geniş yerde istiyordum, dar yerde iyi elime girdin değil mi dedi. ben seni öldüreyim, güzel yiğidin canını kurtarayım dedi.
kara kılıcını sıyırdı eline aldı. azrail’e çalmağa hamle kıldı. azrail bir güvercin oldu. pencereden uçtu gitti. insan oğlunun ejderhası deli dumrul elini eline çaldı, kah kah güldü. der: yiğitlerim azrail’in gözünü öyle korkuttum ki geniş kapıyı bıraktı dar bacadan kaçtı, mademki benim elimden güvercin gibi kuş oldu uçtu, bre ben onu bırakır mıyım doğana aldırmayınca dedi.
kalktı atma bindi, doğanını eline aldı, ardına düştü. bir iki güvercin öldürdü. döndü, evine gelirken azrail atının gözüne göründü. at ürktü. deli dumrul’u kaldırdı yere vurdu. kara başı bunaldı, darda kaldı. ak göğsünün üzerine azrail basıp kondu. demin mırıldanıyordu, şimdi hırıldanmağa başladı.
der:
bre azrail aman
tanrının birliğine yoktur güman
ben seni böyle bilmezdim
hırsız gibi can aldığını duymazdım
tepesi büyük büyük bizim dağlarımız olur
o dağlarımızda bağlarımız olur
o bağların kara salkımlı üzümü olur
o üzümü sıkarlar al şarabı olur
o şaraptan içen sarhoş olur
şaraplıydım duymadım
ne söyledim bilmedim
beylikten usanmadım yiğitliğe doymadım
canımı alma azrail medet
dedi. azrail der: bre deli kavat bana ne yalvarıyorsun. allah taala’ya yalvar, benim de elimde ne var, ben de bir emir kuluyum dedi. deli dumrul der: peki ya can veren can alan allah taala mıdır? evet odur dedi. döndü azrail’e, peki ya sen ne eylemekli belasın, sen aradan çık, ben allah teala ile haberleşeyim dedi.
deli dumrul burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
yücelerden yücesin
kimse bilmez nicesin
güzel tanrı
nice cahiller seni gökte arar yerde ister
sen bizzat müminlerin gönlündesin
daim duran cebbar tanrı
baki kalan settar tanrı
benim canımı alacaksan sen al
azraile almağa bırakma
dedi. allah teala’ya deli dumrul’un burada sözü hoş geldi. azrail’e nida eyledi ki madem deli kavat benim birliğimi bildi, birliğime şükür kıldı, ya azrail, deli dumrul can yerine can bulsun, onun canı azat olsun der.
azrail der: bre deli dumrul allah teala’nın emri böyle oldu ki deli dumrul canı yerine can bulsun, onun canı azat olsun dedi.
deli dumrul der: ben nasıl can bulayım, yalnız, bir ihtiyar babam, bir ihtiyar anam var, gel gelelim. ikisinden biri belki canını verir, al, benim canımı bırak dedi.
deli dumrul sürdü babasının yanına geldi.
babasının elini öpüp söylemiş, görelim hanım ne söylemiş :
ak sakallı aziz izzetli canım baba
biliyor musun neler oldu
küfür söz söyledim
hak teala'ya hoş gelmedi
gök üzerinde al kanatlı azrail'e emreyledi
uçup geldi
benim akça göğsümü bastırıp kondu
hırıldatıp tatlı canımı alır oldu
baba senden can dilerim verir misin
yoksa oğul deli dumrul diye ağlar mısın
babası der:
oğul oğul ay oğul
canımın parçası oğul
doğduğunda dokuz erkek deve kestiğim aslan oğul
penceresi altın otağımın kabzası oğul
kaza benzer kızımın gelinimin çiçeği oğul
karşı yatan kara dağım gerek ise
söyle gelsin azrailin yaylası olsun
soğuk soğuk pınarlarım gerek ise
ona içme olsun
tavla tavla koç atlarım gerek ise
ona binek olsun
katar katar develerim gerek ise
ona yük taşıyıcı olsun
ağıllarda akça koyunum gerek ise
kara mutfak altında onun şöleni olsun
altın gümüş para gerek ise
ona harçlık olsun
dünya tatlı can aziz
canımı kıyamam belli bil
benden aziz benden sevgili anandır
oğul anana var
dedi. deli dumrul babasından yüz bulmayıp sürdü anasına geldi. der:
ana biliyor musun neler oldu
gök yüzünden al kanatlı azrail uçup geldi
benim akça göğsümü bastırıp kondu
hırıldatıp canımı alır oldu
babamdan can diledim ana vermedi
senden can dilerim ana
canını bana verir misin
yoksa oğul deli dumrul diye ağlar mısın
acı tırnak ak yüzüne çalar mısın
kargı gibi kara saçını yolar mısın ana
dedi. anası burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş : anası der:
oğul oğul ay oğul
dokuz ay dar karnımda taşıdığım oğul
on ay diyince dünya yüzüne getirdiğim oğul
dolma beşiklerle belediğim oğul
dolu dolu ak sütümü emzirdiğim oğul
akça burçlu hisarlarda tutulaydın oğul
pis dinli kafir elinde esir olaydın oğul
altın akçe gücüne dayanarak seni kurtaraydım oğul
yaman yere varmışsın varamam
dünya tatlı can aziz
canımı kıyamam belli bil
dedi, anası da canını vermedi. böyle diyince azrail geldi deli dumrul’un canını almağa. deli dumrul der:
bre azrail aman
tanrının birliğine yoktur güman
azrail der: bre deli kavat daha ne aman diliyorsun, ak sakallı babanın yanına vardın can vermedi, ak bürçekli ananın yanına vardın can vermedi, daha kim verecek dedi. deli dumrul der: hasretlim vardır, buluşayım dedi. azrail der: bre deli hasretlin kimdir? der: el kızı helallim var, ondan benim iki oğlancığım var, emanetim var, ısmarlayacağım onlara, ondan sonra benim canımı alasın dedi.
sürdü helallisinin yanına geldi, der:
biliyor musun neler oldu
gök yüzünden al kanatlı azrail uçup geldi.
benim beyaz göğsümü bastırıp kondu
benim tatlı canımı alır oldu
babama ver dedim can vermedi
anama vardım can vermedi
dünya şirin can tatlı dediler
şimdi
yüksek yüksek kara dağlarım sana yaylak olsun
soğuk soğuk sularım sana içme olsun
tavla tavla koç atlarım sana binek olsun
penceresi altın otağım sana gölge olsun
katar katar develerim sana yük taşıyıcı olsun
ağıllarda beyaz koyunum sana şölen olsun
gözün kimi tutarsa
gönlün kimi severse
sen ona var
iki oğlancığı öksüz koyma
dedi. kadın burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
der:
ne diyorsun ne söylüyorsun
göz açıp da gördüğüm
gönül verip sevdiğim
koç yiğidim şah yiğidim
tatlı damak verip öpüştüğüm
bir yastıkta baş koyup emiştiğim
karşı yatan kara dağları
senden sonra ben neylerim
yaylar olsam benim mezarım olsun
soğuk soğuk sularını
içer olsam benim kanım olsun
altın akçeni harcar olsam benim kefenim olsun
tavla tavla koç atını
biner olsam benim tabutum olsun
senden sonra bir yiğidi
sevip varsam beraber yatsam
alaca yılan olup beni soksun
senin o namert anan baban
bir canda ne var ki sana kıyamamışlar
arşşahit olsun sekizinci kat gök şahit olsun
yer şahit olsun gök şahit olsun
kadir tanrı şahit olsun
benim canım senin canına kurban olsun
dedi, razı oldu.
azrail hatunun canını almağa geldi, insan oğlunun ejderhası eşine kıyamadı. allah teala’ya burada yalvarmış, görelim nasıl yalvarmış:
der:
yücelerden yücesin
kimse bilmez nicesin
güzel tanrı
çok cahiller seni gökte arar yerde ister
sen bizzat müminlerin gönlündesin
daim duran cebbar tanrı
ulu yollar üzerine
imaretler yapayım senin için
aç görsem donatayım senin için
alırsan ikimizin canını beraber al
bırakırsan ikimizin canını beraber bırak
keremi çok kadir tanrı
dedi. hak teala’ya deli dumrul’un sözü hoş geldi. azrail’e emreyledi: deli dumrul’un babasının, anasının canını al, o iki helalliye yüz kırk yıl ömür verdim dedi. azrail de babasının anasının derhal canını aldı. deli dumrul yüz kırk yıl daha eşi ile ömür sürdü.
dedem korkut gelip destan söyledi, deyiş dedi. bu destan deli dumrul’un olsun, benden sonra alp ozanlar söylesin, alnı açık cömert erenler dinlesin dedi.
dua edeyim hanım: yerli kara dağların yıkılmasın. gölgeli koca ağacın kesilmesin. taşkın akan güzel suyun kurumasın. kadir tanrı seni namerde muhtaç etmesin. ak alnında beş kelime dua kıldık, olsun kabul. derlesin toplasın günahınızı adı güzel muhammed’e bağışlasın hanım hey!"
son not: hikayeyi okuyup bitirdiyseniz, sizin de dikkatinizi muhakkak çekmiştir, hikayenin 15. yy civarında yazıya geçirildiği tahmin edilmesine rağmen, tanrı ve azrail'le olan bu teklifsiz samimiyet, aslında bu hikayenin çok daha önce, türkler islamiyeti yeni yeni kabul ettiği zamanlardan kalma olduğunu gösteriyor. bunu da not düşmek istedim.
devamını gör...
ahmed arif
''bir daha dünyaya gelsem aynı hayatı daha ustaca ve korkusuz yaşarım ama bu sefer seni tanımakta gecikmem.'' diyen aşkın şairidir o.
devamını gör...
normal sözlük mesaj limiti
yoldaş ağlıyorum. yoldaş deliriyorum. yoldaş bilgisayar kamerasına sız gör halimi yoldaş.
şaşkınlık editi: arkadaşlar uyumadan evvel kolonya mı hüpletiyorsunuz ya? *
aylardır almıyordum bu uyarıyı, yeni oldu, ne yapacağız allah'ın delirmiş sözlüğünde? dellendim. *
şaşkınlık editi: arkadaşlar uyumadan evvel kolonya mı hüpletiyorsunuz ya? *
aylardır almıyordum bu uyarıyı, yeni oldu, ne yapacağız allah'ın delirmiş sözlüğünde? dellendim. *
devamını gör...
son zamanlarda ortaya çıkmış saçma kelimeler
bro, kardo, panpa, keko vb.
devamını gör...
günün ünlüsü olamayan yazar
ilk sırada kendimi göremem zira benden kıdemlilerim var, dediğim: çok gerekli veri tabanı.
devamını gör...
kedi vs köpek
maalesef daha önce hiç köpek sahibi olamadık annemin temizlik hassasiyetinden dolayı. o yüzden sokaktakilerle vakit geçiririm sık sık. ama çok tatlı kedimiz var hatta onlardan kedi ailesi olur bence, kedilerimiz var diyeyim.. kediler çok sokulgan, "hadi sev beni, sev benii" der gibi yanaşırlar insanın yanına. o an bir şey de diyemezsin, dayanamazsın.. ama köpekler öyle mi? çok masum bakışları vardır köpeklerin. karşısındakine doğru bir adım atsa çoğu insanın 'hoşt' diyerek bağırıp gerisin geri kaçacağını biliyorlar. o yüzden insanın gözünün içine içine bakarlar, sever mi ki beni diye. özellikle sokak köpekleri.. belki de öyle değildir bilemiyorum ben öyle anlıyorum, hissediyorum. ama kedi de olsun köpek de olsun hiç fark etmez bir kerecik de olsa onları sevdiniz mi bırakamazsınız hatta onlar sizi bırakmaz. küçük, yaramaz bir çocuk gibi olurlar.
devamını gör...
ex sözlük
ismini dahi anmak istemediğiniz, geçmiş dönemde içinde bulunduğunuz sözlük için kullanılan laf.
genellikle ex sözlükten, ex sözlük yazarları olarak kendi aramızda konuşurken bahsederiz.
gene de, ''ex sözlük yazarları''nı tanımama vesile olduğundan, ex sözlükten daha ağır bir laf edemiyorum...
genellikle ex sözlükten, ex sözlük yazarları olarak kendi aramızda konuşurken bahsederiz.
gene de, ''ex sözlük yazarları''nı tanımama vesile olduğundan, ex sözlükten daha ağır bir laf edemiyorum...
devamını gör...
sözlük yazarlarının yetenekli olduğu konular
insanları yüzyüze konuşurken herhangi bir şeye ikna edebiliyorum çoğu zaman. çok ekstrem durumlarda ters psikolojinin ters psikolojisinin ters psikolojisiyle olayı allak bullak ediyorum
devamını gör...
uçak yolculuğunun en güzel tarafı
yolculuk süresinin kısa olması.
devamını gör...
muğla'da sevgilisi tarafından vurularak öldürülen 23 yaşındaki kadın
sorun değil unuturuz. neyi unutmadık ki? balık hafızalıyız biz. onat kutlar'ın dediği gibi biz unutuşun kolay ülkesindeyiz. bunu da unuturuz. istatistiklere katkı sağlayan bir sayıya dönüşmesine izin veririz. onlarca katili, tecavüzcüyü serbest bırakan hakimlerin adını unuttuğumuz gibi bunu da unuturuz. elini kolunu sallaya sallaya dışarıda dolaşabilsin diye böyle puştlar, unuturuz. adamın manyak olduğunu anlamamış mı deriz, aldatmıştır belki deriz, adam cinnet geçirmiş belli ki deriz biz deriz de deriz bunlar yoksa diyecek başka bir şeyler de buluruz elbet. bahane mi biter? öldüğü için suçlarız el birliği ile onu, neden olmasın. bir katili suçlamak yerine ölen birini suçlamak daha kolay ya! bayılırız zaten biz tanrıcılık oynamaya, kimin ölmeyi hak edip etmediğine biz karar veririz kendi kafamızda. en olmadı takım elbisesini üstüne geçirmiş çok pişmanım diyor diye adama güzelinden bir madalya bile veririz. unuturuz, önemli değil. bu kadıncağızın ismini de, muhtemelen adamı serbest bırakacak olan hakimin adını da, bu puştun suratını da unuturuz. yazık, unutuşun kolay ülkesindeyiz çünkü.
devamını gör...
aile hayatı sorunsuz olan insan
kaos evrenin bir gerçeğidir, insan ilişkilerinde de illa bulunur. sorunsuz aile ilişkisi de bu kaosu düzgün yönetmeyi bilen ebeveynler sayesinde olur ve bu da nadir bulunan bir durumdur bence. bunu çocukluktan öğrenen insan ise gerek arkadaşlık ilişkisinde gerek ikili ilişkilerde ideal kişi olmaya adaydır zira çocukluk insanın çoğu özelliğinin oturduğu dönemdir.
devamını gör...
mustafa kemal atatürk
çeşitli sebeplerden ötürü tarihinin en karanlık dönemini yaşamaya mahkum edilmiş bir ulusu tam zamanında uyandırarak, bir milletin sömürüye karşı göstermiş olduğu en haklı direnişte önderlik etmeyi borç bilen, bağımsızlık mücadelesinin kazanılmasının ardından ise uygarca bir yaşam sürmek ve kalkınmak için atılması gereken adımlara dair yol gösterici olan, bu yolda alıncak kararların da yalnızca halk iradesi ile alınabilmesini sağlayan devrimleri gerçekleştiren, tüm karalama kampanyalarına rağmen fikirlerini yaşatmaya çalışan sağduyulu insanların bulunduğu ülkenin kurucu lideri.
devamını gör...
emek verilen tanımın yeterli beğeni almaması
bu konuda ekşide de aynı sıkıntıları çekiyorduk. sözlük içinde kendisine çevre yapmış ya da halihazırda çevresi bulunan yazarlar geyik dahi yapsa yüksek sayıda beğeni ve favori alıyor. bu durumda aynı başlıkta çok güzel tanımlar heba oluyor. ciddi manada kaliteli tanımların oylanması için bir ortak kültür oluşsa ne güzel olur.
t: kaliteli işlerin hak ettiği değeri görememesi durumudur.
t: kaliteli işlerin hak ettiği değeri görememesi durumudur.
devamını gör...
kant ahlakı
kant'ın felsefedeki kopernik devrimi bence en büyük etkisini onun etik/ahlak anlayışında göstermektedir. numenler dünyası filan platon'un idealar fantezisinden pek de farklı değil. içerik olarak farklı tabii ki ama neticede yine "bu dünyanın ötesinde" bir yerlere atıfta bulunuyor. her ne kadar onları bilemesek ve izlenimler alamasak da var sonuçta kant'a göre. kant'ın ahlak anlayışı kadim ekollerin hepsinden radikal bir kopuşu gösterir. antik yunan'dan itibaren felsefenin ve yaşamın nihai amacı olarak kabul edilen mutluluk'a (eudaimonia) erişme ideali, hazcılık, ve yararcılık kant ahlakında dışlanır. hatta erdemi bilgelikle özdeşleştiren sokratesçi anlayış da değildir kant için esas olan. kant eylemleri sonuçlarıyla değerlendirmeye karşı çıkar. herhangi bir çıkar beklentisi onun açısından ahlaklı bir eylem olamaz. dolayısıyla mutluluk veya hazza erişmek için yapılan eylemler ahlaklı değildir. kant'a göre eylemler içimizdeki ahlak yasasından kaynaklanmalıdır. ahlak yasaları bize dışardan verili değildir; dolayısıyla onları kendi içimizde buluruz. aklımızdan üretiriz onları bir yönüyle. en temel ahlak yasası "yapmalısın!" buyruğudur. bir şeyi yapmamız gerektiği için, ödevimiz olduğu için yaparız. daha doğrusu yapmalıyız. ancak bu durumda ahlaklı eylemler söz konusu olur. kant'a göre öyle eylemelisin ki bunun evrensel bir yasa olmasını isteyebilesin. kant'ın evrenselci yönü burada açıkça görülebilir. yani herhangi bir ülkeye veya topluma göre eyle demez kant, bütün insanlık için eylemelisin der. ahlak yasasının varlık nedeni özgürlüktür. özgürlük olmadan olmaz. kant insanların her şeyden önce akıllı varlıklar olduğunu ifade eder. onların özgür bir istence/iradeye göre hareket edebileceklerini kabul eder. kant için belirli durumlarda geçerli olabilecek pembe yalanlar veya birisinin iyiliği için yapılabilecek kötü niyetli şeyler kabul edilemez. ahlak yasası kategoriktir/buyurucudur. çok katmanlı ve kimi durumlarda çok karışık bir meseledir kant'ın genel etik anlayışı. özgürlük meselesi gibi. geniş bilgi edinmek isteyenler manfred geier, manfred kuehn ve heinz heimsoeth gibi yazarlara bakabilir.
devamını gör...
