sevgi
işleri çok zorlaştırıyor sahiden de.
insanları gömmeyi zorlaştırıyor. devam etmeyi zorlaştırıyor. çekip gitmeyi ya da bırakılmayı. her şeyi. her şeyi olduğundan daha zor hale getiriyor.
çok isterdim bir eşya olmayı. işlevli ya da değil. sabit bir nesne olmayı gerçekten çok isterdim. tamam çok uç bir istekse şayet, illa canlı olmam gerekiyorduysa primitif bir canlı olmayı tercih ederdim. babası öldü diye kahrolan kedi yok mesela. çimenlerin, budandıklarında canları yanıyor mu hala emin olmasam da tek hücreli olmayan canlıların bile hatta memelilerin, bizimki gibi duygusal acı eşikleri olmadığını gözlemleyebilecek kadar hayvan dilinden anlayan biri olduğumu düşünüyorum. güneş bana tepesi delik demişti bir keresinde. geçenlerde de biri keşke bir süreliğine de olsa zihnini alıp bir köşeye koyabilsem dedi. evet keşke yapabilsen ama özür dilerim üzerimde böyle bir etkin yok dedim bir süre düşündükten sonra. ben hayatımın en zor günlerini, hayatımın en zor günleri diye anabileceğim şeyler yaparak geçirdim sırf sevgiden. dedim size işleri çok zorlaştırıyor. o zaman bile zihnimi çok kısa, pek kısa süreler için durdurabildim deliler gibi ihtiyacım olmasına rağmen. olmayınca olmuyor yani.
halbuki eşya olsan öyle mi?
çok daha sertleşebilirim. hayvanlar akrabalarını, eşlerini, çocuklarını gömmüyorlar. ölü bedene böyle bir kutsiyet atfetmiyorlar. kan bağı gözetmeden çiftleşiyorlar. sevişmek değil, çiftleşmek. yep. sevdikleri için “suç” işlemiyorlar. suç işlemiyorlar :) güneş haklı tabi ki ben de az manyak değilim. 4 tane battaniyem var, en çok birini seviyorum. o kirlenince üzülüyorum. battaniye işi kolay, gider 3 tane daha aynından alırsın. ya insan? çarşıda satılmıyorlar. gitti mi gitti. bitti mi bitti. çık işin içinden seni yazık canlı kolaysa.
halbuki hayvan olsan öyle mi?
insanları gömmeyi zorlaştırıyor. devam etmeyi zorlaştırıyor. çekip gitmeyi ya da bırakılmayı. her şeyi. her şeyi olduğundan daha zor hale getiriyor.
çok isterdim bir eşya olmayı. işlevli ya da değil. sabit bir nesne olmayı gerçekten çok isterdim. tamam çok uç bir istekse şayet, illa canlı olmam gerekiyorduysa primitif bir canlı olmayı tercih ederdim. babası öldü diye kahrolan kedi yok mesela. çimenlerin, budandıklarında canları yanıyor mu hala emin olmasam da tek hücreli olmayan canlıların bile hatta memelilerin, bizimki gibi duygusal acı eşikleri olmadığını gözlemleyebilecek kadar hayvan dilinden anlayan biri olduğumu düşünüyorum. güneş bana tepesi delik demişti bir keresinde. geçenlerde de biri keşke bir süreliğine de olsa zihnini alıp bir köşeye koyabilsem dedi. evet keşke yapabilsen ama özür dilerim üzerimde böyle bir etkin yok dedim bir süre düşündükten sonra. ben hayatımın en zor günlerini, hayatımın en zor günleri diye anabileceğim şeyler yaparak geçirdim sırf sevgiden. dedim size işleri çok zorlaştırıyor. o zaman bile zihnimi çok kısa, pek kısa süreler için durdurabildim deliler gibi ihtiyacım olmasına rağmen. olmayınca olmuyor yani.
halbuki eşya olsan öyle mi?
çok daha sertleşebilirim. hayvanlar akrabalarını, eşlerini, çocuklarını gömmüyorlar. ölü bedene böyle bir kutsiyet atfetmiyorlar. kan bağı gözetmeden çiftleşiyorlar. sevişmek değil, çiftleşmek. yep. sevdikleri için “suç” işlemiyorlar. suç işlemiyorlar :) güneş haklı tabi ki ben de az manyak değilim. 4 tane battaniyem var, en çok birini seviyorum. o kirlenince üzülüyorum. battaniye işi kolay, gider 3 tane daha aynından alırsın. ya insan? çarşıda satılmıyorlar. gitti mi gitti. bitti mi bitti. çık işin içinden seni yazık canlı kolaysa.
halbuki hayvan olsan öyle mi?
devamını gör...
hangi yazar gözünde nasıl canlanıyor sorusu
devamını gör...
eczacıbaşı
levent'te, kanyon alışveriş merkezi, özdilek alışveriş merkezinin olduğu yerdeki otobüs durağının ismi, etrafta hiç fabrika olmamasına rağmen fabrikalar durağıdır. eskiden orada alışveriş merkezleri değil, eczacıbaşı ilaç fabrikası vardı.
devamını gör...
açacak başlık bulamamak
(bkz: açacak başlık bulamamak)
devamını gör...
yazarların kişilik olarak benzediği dizi film karakteri
sıdıka. olaylara yaklaşımımız birebir.
devamını gör...
metro goldwyn mayer
aşağıdaki fotoğraf da, aslan jackie, metro goldwyn mayer yapım şirketinin ünlü açılış jeneriğinde kükremek için kamera karşısına geçiyor.
aslında jackie'ye dikkatli bakmanızda fayda var zira o mgm filmleri başlarken gördüğünüz aslan değil, jackie sadece kükremesiyle mgm'in alameti farikası haline geliyor. logo'daki aslan başka bir aslan lakin kulaklarımızdan silinmeyen kükreme sesi jackie'nin sesi. 1929 yılından bugünlere taşınan o kükremenin sahibi jackie beyin asaleti ise dikkatlerden kaçmıyor.
herkes leo'yu tanıyor. jackie'nin adını anan yok. o yüzden kükremesi ile leo'yu ünlü eden jackie'yi burada saygı ile yad etmek istedim. perde arkasındaki kahramana selam olsun!

tabi konusu açılmışken slats'dan da bahsetmek lazım. slats mgm'in ilk aslanıdır. kükrememiş olsa bile karizması ile gönüllerde yer etmiştir. görüntü var ses yoktur. 4 sene boyunca insanlar şu karizmayı görmüştür sinema perdesinde;

şu meşhur leo'dan önce de tanner varmış. tanner için renkli filmlerin efendisi diyebiliriz. 22 sene bilfiil mgm'e hizmet etmiş kerata. uzun yeleli george ise sadece 2 sene görev alabilmiş mgm'de. tabi sırma yelelerini kıskandılar aslanımın. kesin öyle bir çekememezlik hazımsızlık vardır diye düşünüyorum.
mgm starı leo'nun da hitchkok ile olan meşhur pozlarını koymazsak olmaz. her ne kadar jackie'nin tanınmasına mani olmuş olsa da biz de hak geçmez;

aslında jackie'ye dikkatli bakmanızda fayda var zira o mgm filmleri başlarken gördüğünüz aslan değil, jackie sadece kükremesiyle mgm'in alameti farikası haline geliyor. logo'daki aslan başka bir aslan lakin kulaklarımızdan silinmeyen kükreme sesi jackie'nin sesi. 1929 yılından bugünlere taşınan o kükremenin sahibi jackie beyin asaleti ise dikkatlerden kaçmıyor.
herkes leo'yu tanıyor. jackie'nin adını anan yok. o yüzden kükremesi ile leo'yu ünlü eden jackie'yi burada saygı ile yad etmek istedim. perde arkasındaki kahramana selam olsun!

tabi konusu açılmışken slats'dan da bahsetmek lazım. slats mgm'in ilk aslanıdır. kükrememiş olsa bile karizması ile gönüllerde yer etmiştir. görüntü var ses yoktur. 4 sene boyunca insanlar şu karizmayı görmüştür sinema perdesinde;

şu meşhur leo'dan önce de tanner varmış. tanner için renkli filmlerin efendisi diyebiliriz. 22 sene bilfiil mgm'e hizmet etmiş kerata. uzun yeleli george ise sadece 2 sene görev alabilmiş mgm'de. tabi sırma yelelerini kıskandılar aslanımın. kesin öyle bir çekememezlik hazımsızlık vardır diye düşünüyorum.
mgm starı leo'nun da hitchkok ile olan meşhur pozlarını koymazsak olmaz. her ne kadar jackie'nin tanınmasına mani olmuş olsa da biz de hak geçmez;


devamını gör...
15 kasım 1937 seyit rıza teröristinin idamı
ortada bir terör olduğu doğrudur. lakin terörist olan pir seyit rıza değildir. ortada bir isyan bile yokken insanları mağaralarda boğanlardır. çoluk çocuk demeden tarayanlardır.
seyit rıza onların hileleriyle baş edemedi, baş da eğmedi ama. size bunun hâlâ dert olduğu çok açık.
fakat bugün biz sizin hilelerinizle de, provakasyonlarınızla da baş ediyoruz.
küfürsüz sözlük yönetimine de yazıklar olsun. bir alevi din önderine hakaret başlığı açmak nasıl serbest olabilir? alevi din önderi kürt diye mi serbest?
aynı zulmü edenlerin siyasi torunları bin beterini türklere de maraşta, çorum da yaptı. bin beterini yapmak için de fırsat kolluyorlar.
size yazıklar olsun sözlük yönetimi. başka bir şey demiyorum.
yoldaş benjamin, sen beni çok iyi anladın. umarım utanıyorsundur.
seyit rıza onların hileleriyle baş edemedi, baş da eğmedi ama. size bunun hâlâ dert olduğu çok açık.
fakat bugün biz sizin hilelerinizle de, provakasyonlarınızla da baş ediyoruz.
küfürsüz sözlük yönetimine de yazıklar olsun. bir alevi din önderine hakaret başlığı açmak nasıl serbest olabilir? alevi din önderi kürt diye mi serbest?
aynı zulmü edenlerin siyasi torunları bin beterini türklere de maraşta, çorum da yaptı. bin beterini yapmak için de fırsat kolluyorlar.
size yazıklar olsun sözlük yönetimi. başka bir şey demiyorum.
yoldaş benjamin, sen beni çok iyi anladın. umarım utanıyorsundur.
devamını gör...
diyanet'in 100 milyon liraya saray yaptırması
günde üç beş hurma ile karnını doyuran peygamberin asla doymak bilmeyen ümmetinin icraatidir.
devamını gör...
hayat felsefeniz olan sözler
"konuştuğun zaman sadece bildiklerini tekrar edersin ama dinlersen yeni şeyler öğrenebilirsin."
(bkz: dalai lama)
(bkz: dalai lama)
devamını gör...
kına seven insan
zevkler ve renkler tartışılmaz demişler çok güzel söylemişler. bende çok severim çocukluğumda hiç eksik olmazdı. bayılırdım ellerimi izlemeye ve de koklamayı. şimdi iş, güç hem yakışık almıyor hemde etik değil. tebessümle anımsadığımız çocukluk anılarımız.
devamını gör...
unutulmak mı isterdiniz yoksa hatırlanmak mı sorusu
aslında ben de başlığa entry girmiş yazarlarla aynı noktadayım biraz.** daha net bir cevap için soruyu biraz özele indirgemek gerektiğini düşünüyorum. mesela, yaşarken hatırlanmak veya unutulmak mı yoksa ölümden sonra hatırlanmak veya unutulmak mı? öte yandan nasıl hatırlanacağı da var. nitekim iyi de hatırlanabilir insan, lanetler de yağdırılabilir arkasından. yani sanıyorum ki kolay kolay kimse kötü hatırlanmak istemez, öyle değil mi? nasıl hatırlanacağı umurunda olmayabilir ama yine de bu, kötü hatırlanmak istediği anlamına gelmez diye düşünüyorum. aynı şekilde ben de ne yaşarken ne de ölümümden sonra kötü hatırlanmak istemem. kötü hatırlanmaktansa bir hiç olmayı tercih edebilirim. zaten biraz da yaşarken de bir hiçiz, ölümümüzden sonra neden olmayalım? işte, biraz ne alâkadır fakat şükrü erbaş'ın 'yaşıyoruz sessizce' adlı şiir kitabının ismi dahi başlı başına çok derin gelir bana bu yüzden. aslında birçoğumuz yaşıyoruz işte sessizce. bir hiçiz. öyle çok da önemli değiliz. hatta hiç önemli değiliz.
sorunun bir de yaşarken veya ölümden sonra hatırlanmak veya unutulmak kısmı var, yazının başında da değindiğim gibi. şahsen ben, yaşarken hatırlanmak isterdim. neyi kastediyorum peki bununla? yıllarca arkadaşlık yaptığınız biriyle artık arkadaş olmadığınızda mesela veya bir zamanlar romantik anlamda sevdiğiniz/sevildiğiniz bir insanın* sizi hatırlaması.* burada hatırlanmaktan kastım, o insana acı, dert, hüzün olmak değil de eğer beni hiçbir şekilde, hiçbir zaman hatırlamıyorsa benim bir birey, bir insan olarak herhangi bir anlam taşımadığımı gösterir bence bu. en azından ben böyle düşünüyorum.
ölümden sonra hatırlanmak kısmına gelirsek şayet, dipsiz bir kuyu. daha önce de bahsettiğim gibi ben, ölümümden sonra da bir hiç olmayı tercih edebilirim kesinlikle. aslında hatırı sayılır bir süredir yaşarken de bir hiçim çünkü ve bunun o kadar da kötü bir durum olmadığını düşünüyorum ve hissediyorum tüm içtenliğimle. inanılmaz bir rahatlığı var çünkü bir hiç olmanın. sevdiğinin olmamasının, seveninin olmamasının, dünyada bir yerinin olmamasının, varlığın ile yokluğunun bir olmasının inanılmaz bir rahatlığı var.* ancak benim için 'ölümden sonra hatırlanmak kısmının' dilemması, kararsızlığı, cevabı net olmayan soru bölümü biraz burada başlıyor. nitekim ölümümden sonra bir hiç olmayı isteyeceğim kadar fikirlerimle, duygularımla hatırlanmayı da isterim. fakat bence burada bireyselliğimin çok bir önemi yok, en azından ön planda olmamalı, assolist o olmamalı. zübde, fikirlerim ve duygularım olmalı. ne demek istiyorsun derseniz, dostoyevski gibi hatırlanmak isterdim mesela, george orwell gibi, chester bennington gibi, kurt cobain gibi, vincent van gogh gibi, pablo picasso gibi... örnekler sonsuza kadar çoğaltılabilir. tabii işin bu kısmına geldiğimizde, sen veya ben bu şekilde hatırlanmayı hak ediyor muyuz, bu şekilde hatırlanacak melekelerimiz, yeteneklerimiz veya imkanlarımız var mı konusu apayrı bir derya. oraya girmiyorum. öte yandan 'ölümden sonra hatırlanmak kısmının' yakınlarımız tarafından, hayatımıza girip çıkan insanlar veya bizim hayatına girip çıktığımız insanlar tarafından hatırlanma veya unutulma bölümü var ki ben, işin bu kısmının gayet yüzeysel olduğunu düşünüyorum. ölümünden sonra bir insanı gerçekten, hakikaten hatırlayacak çok az sayıda insanı olur insanın. annesi olur babası olur, eşi olur çocuğu olur, belki çok çok yakın bir arkadaşı olur ki bu sayılanlar da hatırlamayabilir veya hatırlamak istemeyebilir şayet ortada gerçek ve sağlıklı bir ilişki yoksa. bunun dışında herkes unutulur gider, herkes unutur ve hayatına devam eder. kabullenmek istemesek de kimi zaman adil gelmese de bu iş böyledir.
son olarak, ne yazdın be kardeş, özet geç p.. diyenler olabilir. hak veriyorum. ben de bilmiyorum, yazasım varmış. ama başlık da güzel, hakkını vermek gerek. açan yazara da teşekkür ediyorum. pek nitelikli başlıklar açılmadığı da aşikar sonuçta.* öte yandan, başlık ile unforgiven'ın piyano coverı bir olunca deyişik* kafalar yaşandığı da bir gerçek, inkar edemeyeceğim.
sorunun bir de yaşarken veya ölümden sonra hatırlanmak veya unutulmak kısmı var, yazının başında da değindiğim gibi. şahsen ben, yaşarken hatırlanmak isterdim. neyi kastediyorum peki bununla? yıllarca arkadaşlık yaptığınız biriyle artık arkadaş olmadığınızda mesela veya bir zamanlar romantik anlamda sevdiğiniz/sevildiğiniz bir insanın* sizi hatırlaması.* burada hatırlanmaktan kastım, o insana acı, dert, hüzün olmak değil de eğer beni hiçbir şekilde, hiçbir zaman hatırlamıyorsa benim bir birey, bir insan olarak herhangi bir anlam taşımadığımı gösterir bence bu. en azından ben böyle düşünüyorum.
ölümden sonra hatırlanmak kısmına gelirsek şayet, dipsiz bir kuyu. daha önce de bahsettiğim gibi ben, ölümümden sonra da bir hiç olmayı tercih edebilirim kesinlikle. aslında hatırı sayılır bir süredir yaşarken de bir hiçim çünkü ve bunun o kadar da kötü bir durum olmadığını düşünüyorum ve hissediyorum tüm içtenliğimle. inanılmaz bir rahatlığı var çünkü bir hiç olmanın. sevdiğinin olmamasının, seveninin olmamasının, dünyada bir yerinin olmamasının, varlığın ile yokluğunun bir olmasının inanılmaz bir rahatlığı var.* ancak benim için 'ölümden sonra hatırlanmak kısmının' dilemması, kararsızlığı, cevabı net olmayan soru bölümü biraz burada başlıyor. nitekim ölümümden sonra bir hiç olmayı isteyeceğim kadar fikirlerimle, duygularımla hatırlanmayı da isterim. fakat bence burada bireyselliğimin çok bir önemi yok, en azından ön planda olmamalı, assolist o olmamalı. zübde, fikirlerim ve duygularım olmalı. ne demek istiyorsun derseniz, dostoyevski gibi hatırlanmak isterdim mesela, george orwell gibi, chester bennington gibi, kurt cobain gibi, vincent van gogh gibi, pablo picasso gibi... örnekler sonsuza kadar çoğaltılabilir. tabii işin bu kısmına geldiğimizde, sen veya ben bu şekilde hatırlanmayı hak ediyor muyuz, bu şekilde hatırlanacak melekelerimiz, yeteneklerimiz veya imkanlarımız var mı konusu apayrı bir derya. oraya girmiyorum. öte yandan 'ölümden sonra hatırlanmak kısmının' yakınlarımız tarafından, hayatımıza girip çıkan insanlar veya bizim hayatına girip çıktığımız insanlar tarafından hatırlanma veya unutulma bölümü var ki ben, işin bu kısmının gayet yüzeysel olduğunu düşünüyorum. ölümünden sonra bir insanı gerçekten, hakikaten hatırlayacak çok az sayıda insanı olur insanın. annesi olur babası olur, eşi olur çocuğu olur, belki çok çok yakın bir arkadaşı olur ki bu sayılanlar da hatırlamayabilir veya hatırlamak istemeyebilir şayet ortada gerçek ve sağlıklı bir ilişki yoksa. bunun dışında herkes unutulur gider, herkes unutur ve hayatına devam eder. kabullenmek istemesek de kimi zaman adil gelmese de bu iş böyledir.
son olarak, ne yazdın be kardeş, özet geç p.. diyenler olabilir. hak veriyorum. ben de bilmiyorum, yazasım varmış. ama başlık da güzel, hakkını vermek gerek. açan yazara da teşekkür ediyorum. pek nitelikli başlıklar açılmadığı da aşikar sonuçta.* öte yandan, başlık ile unforgiven'ın piyano coverı bir olunca deyişik* kafalar yaşandığı da bir gerçek, inkar edemeyeceğim.
devamını gör...
sevgilinin en yakın arkadaşın olması
dünyanın en harika olaylarından biridir. yaşayan bilir.
devamını gör...
durup dururken seni seviyorum diyen sevgili
erkekse bunu diyen, insan bir şüphelenir degil mi? dedigim başlık.
günümüz evliliklerinde az ya da hiç kullanılmayan sevgi ibaresi olan, kadinları mutluluktan uçuracak kadar az enerji, az masraf ile soylenebilcek bu sözü söylemeyen erkek bireylerin, ansızın kullandığında tabi ki akılda "bayram degil seyran değil ne ayak şimdi bu" diye suphelenmek gerekir.
aksi durumda "ayy ben de çeni ..." diye karşılık verilir.*
edit:erkeğim ulan.
günümüz evliliklerinde az ya da hiç kullanılmayan sevgi ibaresi olan, kadinları mutluluktan uçuracak kadar az enerji, az masraf ile soylenebilcek bu sözü söylemeyen erkek bireylerin, ansızın kullandığında tabi ki akılda "bayram degil seyran değil ne ayak şimdi bu" diye suphelenmek gerekir.
aksi durumda "ayy ben de çeni ..." diye karşılık verilir.*
edit:erkeğim ulan.
devamını gör...
mahallenin tren sesi
kardeş payı dizisinin üçüncü bölümünde üç kardeş arasında hem kadın olduğu hem de en küçük olduğu için en küçük payı alan feyza’nın kendine edilen iltifatı yanlış anlamasıdır.
ailenin üç çocuğundan ikisi erkek olduğu için ve ikisi de feyza’dan büyük olduğu için feyza hep itilen kakılan, üstüne üstlük de aileye maddi anlamda yardım ederek eve ekmek getiren kişidir.
ama elbette ki feyza’nın yaptıkları önemsiz. abilerinin hayalleri feyza’nın gerçeklerinden daha önde olmalı. anneleri de hepsine aynı mesafede gibi görünse de aslında onun da tek yaptığı feyza’yı baskı altında tutmak.
baba ise tamamen ilgisiz olduğu için üç çocuk da bu durumdan mustarip. ama en çok feyza sanki.
işte tüm bunların ışığında güzel olduğunun bile farkında olamayan feyza hayatı boyunca kimseden güzel bir söz işitmediği için mahallenin iki küçük çocuğu kendisine mahallenin prensesi diyerek hayranlıklarını dile getirince bu sözü başlıktaki gibi yanlış anlayıp sesinin kötü olmasına yorar.
ah be feyza insanlar öküz olduğu için tren olmana gerek yok.
feyza
ailenin üç çocuğundan ikisi erkek olduğu için ve ikisi de feyza’dan büyük olduğu için feyza hep itilen kakılan, üstüne üstlük de aileye maddi anlamda yardım ederek eve ekmek getiren kişidir.
ama elbette ki feyza’nın yaptıkları önemsiz. abilerinin hayalleri feyza’nın gerçeklerinden daha önde olmalı. anneleri de hepsine aynı mesafede gibi görünse de aslında onun da tek yaptığı feyza’yı baskı altında tutmak.
baba ise tamamen ilgisiz olduğu için üç çocuk da bu durumdan mustarip. ama en çok feyza sanki.
işte tüm bunların ışığında güzel olduğunun bile farkında olamayan feyza hayatı boyunca kimseden güzel bir söz işitmediği için mahallenin iki küçük çocuğu kendisine mahallenin prensesi diyerek hayranlıklarını dile getirince bu sözü başlıktaki gibi yanlış anlayıp sesinin kötü olmasına yorar.
ah be feyza insanlar öküz olduğu için tren olmana gerek yok.
feyza
devamını gör...
boşlukta hissetmek
bazen kaçtığın bazen de kaçındığın o tuhaf his. sahi, tarif edecek olsak ne renk olurdu acaba? ne kadar büyüklükte yahut küçüklükte olurdu? yanımızda kim olurdu? başlangıcı ve sonu neresi olurdu? nereye, kime benzerdi? bu his nasıl bir his ki tarifi bu kadar imkansızken bir o kadar da anlamlı ve göreceli?
devamını gör...
yaptığı hiçbir kek kabarmayan yeteneksiz hanım
fırında 40 derecede 10 dk civarı ön kabartma yapmayı bilmeyen kimse de olabilir.
devamını gör...
geceye bir şiir bırak
değişir yönü rüzgârın
solar ansızın yapraklar;
şaşırır yolunu denizde gemi
boşuna bir liman arar;
gülüşü bir yabancının
çalmıştır senden sevdiğini;
içinde biriken zehir
sadece kendini öldürecektir;
ölümdür yaşanan tek başına,
aşk iki kişiliktir.
bir anı bile kalmamıştır
geceler boyu sevişmelerden;
binlerce yıl uzaklardadır
binlerce kez dokunduğun ten;
yazabileceğin şiirler
çoktan yazılıp bitmiştir;
ölümdür yaşanan tek başına,
aşk iki kişiliktir.
avutamaz olur artık
seni, bildiğin şarkılar,
boşanır keder zincirlerinden
sular tersin tersin akar;
bir hançer gibi çeksen de sevgini
onu ancak öldürmeye yarar:
uçarı kuşu sevdanın
alıp başını gitmiştir;
ölümdür yaşanan tek başına,
aşk, iki kişiliktir.
yitik bir ezgisin sadece,
tüketilmiş ve düşmüş gözden;
düşlerinde bir çocuk hıçkırır
gece camlara sürtünürken;
çünkü hiçbir kelebek
tek başına yaşamaz sevdasını,
severken hiçbir böcek
hiçbir kuş yalnız değildir;
ölümdür yaşanan tek başına,
aşk iki kişiliktir.
devamını gör...
geceye bir kezban sözü bırak
özgür bir deniz kızi değilim ama özgür deniz cellatın kıziyım. (ve arkasından gelen bass boosted remix müzik)
devamını gör...
beğeni bildirimlerini kapatan yazar
kapatmayacağım bildirimlerdir. kendim gibi düşünen insanların varlığını bilmek hoşuma gidiyor.
devamını gör...