gök cisimlerinin, kendi ekseni etrafındaki dönme hızıyla, uydusu olduğu cismin çevresindeki yörüngede dolanma hızının birbirine eşit olduğu durum. bu özellik her cisimde görülmez.

ay'ın hep aynı yüzünü görme nedeni bu olaydır.

ay'ın kendi ekseni etrafında dönmediğine inanan ve olayı gözünde canlandıramayanlar için güzel bir video var burada

videoda sırayla
- ay'ın kendi ekseni etrafında hiç dönmemesi,
- kendi ekseni etrafında dönüş hızıyla dünya etrafındaki dolanma hızının farklı olması,
- kendi ekseni etrafında dönüş hızıyla dünya etrafındaki dolanma hızının aynı olması durumlarında ne göreceğimiz anlatılmış.

dakika 1:11'den itibaren, şu anda, yani gerçekte var olan durumda ay'ın nasıl aynı yüzünü görebildiğimizi izleyebilirsiniz. dikkatli izleyenler ay'ın kendi ekseni etrafında döndüğünü net şekilde görecektir (sarı çizgiyi takip ederek)

bu olay senkronize dönme ve eş dönme gibi isimlerle de anılır.
devamını gör...

hiçbir beis görmüyorum, oğlunun sünnet düğününü duyuranlardan gocunmazken masum bir kızın genç kız oluşuna seviniyorum. oğlunun pipisini kavanoza koyup story atanları da gördük çok şükür. ama 9 yaş çok erken değil mi yaa? bu nasıl olur??
devamını gör...

efenim, her biri pırlanta gibi insanlar. düşünüldüğünün aksine bırakın para pulu, karma puan bile vermiyorum hiçbirisine.

sözlüğü idame ederken, hataları olmuş mudur? e olmuştur tabi, insanız nihayetinde.

sizinle uğraşmak kolay mı sanıyorsunuz? *

efenim işin özeti: bundan sonra, mümkün mertebe geri planda kalacak ekiptir.
devamını gör...

evrenin yaşının yani büyük patlama'dan günümüze dek geçen 13,5 milyarlık zaman diliminin 365 güne uyarlanmasıyla oluşan takvim. astrofizikçi carl sagan tarafından popülerleştirilmiştir.

bu takvimde önemli olaylar şöyle seyreder:

1 ocak: büyük patlama

büyük patlamadan sonra evren genişlemeye başladı ve soğudu. 200 milyon yıl her yer karanlıktı.

10 ocak: ilk yıldızların ışığı doğdu.
13 ocak:ilk küçük galaksi oluşmaya başladı.
15 mart: samanyolu galaksisi oluşmaya başladı.
31 ağustos: güneşimiz doğdu.
21 eylül: yaşam başladı.
9 kasım: canlılar nefes almaya, hareket etmeye, beslenmeye, seks (üreme) yapmaya başladılar.
17 aralık: hayvanlar karaya çıkmaya başladı. (ilk çıkan hayvanlardan biri de tiktaliktir.)
28 aralık: ilk çiçek açtı.

ve aralığın son haftası tüm hayvanlar evrim geçirdi.

30 aralık: chicxulub adlı göktaşı dünya'ya  düştü dinazorların nesli tükendi.
31 aralık
son saati: insanın evrimi
23:59:46 : kayda geçmiş tüm tarihi veriler (yazının icadı)
23:59:53 : hz. musa'nın doğumu
23:59:54 : buda'nın doğumu
23:59:55 : hz. isa'nın doğumu
23:59:56 : hz. muhammed'in doğumu
23.59.59 : bilmediğimiz olguları açıklama da
bilimi kullanmaya başlamamız
devamını gör...

80’lerde çocuk olmak
seksenli yıllara ait anılar,sayısı seksenin üzerinde şair, yazar, besteci, drama eğitmeni, senarist gibi çeşitli sanat dalları mensuplarınca yazılıp kadir aydemir tarafından yayına hazırlanmış .
sadece 80’li yıllarda değil, 90’lı yılllarda da yaşayan o günlerin kendine has tarihsel zamanıyla olgunlaşmış bir nesli anlamak için okunacak çok da eğlenceli, herkesin kendisinden ya da anne babasından bir şeyler bulacağı yazılar bunlar.
o dönemin siyasi yapısını, gündelik yaşantısını, sözü sohbetini, şarkılarını, filmlerini,reklamlarını hatta yiyecek içeceğinin neler olduğunu yazarların gözüyle yeniden anımsayabiliriz.
kitabın sonunda bir de ‘gün gün 80’ler ‘ bölümü bulunuyor.bu bölümün içinde bir gelenler bir de gidenler (aramızdan ayrılanlar) var.
keyifli okumalar dilerim.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

1887 de 'eter‘ in varlığını kanıtlayamaya çalışan fizikçiler ,deneyde başarısız olmuş ve eterin olmadığını kanıtlamış oldu demiştik ilgili girdi #502757

bu deneyde ışığın hangi yönde gidiyor oluşu ya da dünyanın hareketi , hiçbir koşulda ışığın hareketini etkilemiyordu…

michelson-morley bir suser olsaydı ‘’ eteri aradık ama bulamadık’’ diye bir girdi yazsaydı …einstein kesinlikle bu girdiyi beğenirdi…çünkü eistein’in 1905’te yazdığı makalesini destekleyeceği harika bir argüman vermiş oluyordu bu deney…

albert einstein , özel görelilik teorisinin esaslarını ilk defa 1905 yılında annalen der physik adlı dergide yayınladığı “zur elektrodynamik bewegter körper” (hareket eden cisimlerin elektrodinamiği üzerine) başlıklı makalesiyle açıklamıştır.

albert einstein in özel görelilik teorisi iki postüladan oluşur…

1- görelilik ilkesi : fizik yasaları bütün eylemsiz referans sistemleri için aynıdır…
2- gözlemcinin veya ışık kaynağının hızından bağımsız olma koşuluyla ; ışığın hızı bütün eylemsiz referans sistemlerindeki yayılma hızı sabittir. c

birinci postüla anlatmak istediği şey; mekanik, elektrik, termodinamik fark etmeksizin sabit hızla hareket eden bütün referans sistemlerinde aynıdır…

birinci postüla , ikinci postülayı meydana getiriyor…ışık hızı bütün eylemsiz referans sistemleri için aynı olmasaydı eylemsiz referans sistemleri için farklı hız ölçümleri bulacaktık… bu da birinci postülaya göre imkansızdır…

özel görelilik bir ön kabuldür değerli arkadaşlar… einstein bunu yayımladığında yer yerinden oynamış… newtoncular tarafından neredeyse taşlanmıştır einstein… ama zaman içerisinde ortaya koyduğu teoriler denenmiş ve denenmeye de devam etmektedir…bu nedenle teori zaman içerisinde uygulanan deneylerle uyum göstermektedir…

tabi bu teorinin bazı sonuçları var… bir nesne ne kadar ışık hızına yaklaşırsa zaman ve uzay deforme olur… ışık hızına yaklaşan bir cisim giderek ağırlaşır, boyu kısalır veya zamanı yavaşlar…

sonuçları biraz açacak olursak;
-------------
üç boyut ve zamandan oluşan dört boyutta, hız mesafenin zamana bölümü değimlidir?
v=x/t
o halde hızı sabit tutmak ; belli bir limiti ( c) aştırmamak için ; mesafeyi kısaltmalı, ya da zamanı yavaşlatmak gerekmiyor mu?
bunu biraz düşünün :))
-------------
zamanın ağırlaşması 1971 de dünyanın çevresini iki kez dolanan bir uçak sayesinde denenmiştir efem. ikisi batı, ikisi doğuya olan uçağın 4 tarifesine, ayrı 4 atom saati konulmuş ve yerdekine göre saatlerin saliseler ölçeğinde de olsa geri kaldığını ispatlamıştır..
------------
kütle işine bakacak olursak;
ışık hızı duvarını aşmaya yaklaştıkça, kütle büyür… e=mc2 formülünde göreceğimiz gibi ışık hızında ilerleyen bir nesnenin kütlesi sonsuz olacaktır….
ee kütlesi olan bir şey ışık hızına ulaşamaz ki?
dolayısıyla hız artıkça kütle artacak ; kütle artınca da ivmelenme zorlaşacaktır
------------

tüm muhabbetin özü şudur ; madde ve enerji aynı şeydir…
devamını gör...

kadrolu çaylaklığından usanıp son zamanlarda giderek düşen yazar kalitesiyle birlikte terk etme kararı aldığım, türkiye'nin ilk katılımcı sözlüğüdür. öte yandan kafa sözlük'ü tanımama da vesile olmuştur.
devamını gör...

kumunu temizlerken inşaat izleyen vatandaş gibi başınızda dikilmeleri, temizledikten sonra da hacet gidermeyecek dahi olsa gidip kumu patileriyle teftiş etmeleri.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

tanımam etmem. yazdıkları da beni alakadar etmez ama nasıl ki ölen adamın arkasından konuşulmazsa giden adamın arkasından da konuşulmaz. kendisi buradayken yüzüne söyleseydiniz.

linç kültürü sevdalıları sizi.
devamını gör...

madem tavşanlar atılmış ben de kendi tavşanımı atayım. ponny
devamını gör...

kitapta geçen ancak filmde anlatılmayan durumdur.

moria madenlerinde aragorn, legolas, gimli ve hobbitler savaşırken rivayet olunur ki, aragorn birebir, yüzyüze savaştığı bir trolle uğraşırken, bir diğerinin arkadan demir gürz sallamıştır. yere devrilen aragorn, bu sıcak çatışmayı bir anlığına durdurarak, avazı çıktığı kadar bağırır:

"beyler! troller! durun bir dakika yaww!"

o esnada troller bu sese dikkat kesilerek "hıwwrrsss" diye uğuldarlar.

"gelin buraya! sizin bu yaptığınız trollük mü şimdi!! trollüğün de bir adabı, bir usulü var. her yaptığınız saçmalığa trollük yaftası yapıştırıyorsunuz ama sizin bu yaptığınız düpedüz ahmaklık!!"

trollerin efendisi seslenir:

"kusura bakma birader. don't feed the troll bkz'ı ver istersen. diğerleri de beslemesin bu saygısızları..."

aragorn ikna olmuştur. bundan sonra hiçbir yüzük kardeşi, trolleri beslememiştir ve o gün olaysız dağılmışlardır.
devamını gör...

eksik
10 metrekarelik hapishanenizden çıkıp birtakım hislerden veya yalnızca manevi acılardan kaçmak için yürümeye karar veriyorsunuz. birkaç yüz metre ötedeki bir banka oturuyor, gelip geçen insan yığınlarına bakıyorsunuz, soğuk. sürekli gidip gelen tramvaylar raylarından ayrılıp yığınları ezip geçiyor. tanıdık bir ses duyduğunuzu sanıyorsunuz, oysa yalnızca hayal dünyanızdan gelen gaipten bir ses olduğunu fark ediyorsunuz. kalan altı dalınızdan birini feda edip yakıyor, yalınayaklarıyla ve acı dolu gözleriyle etrafa bakan tartıcı çocuğu görmezden gelmek istiyorsunuz, halbuki dakikalardır gözlerine kilitlenmiş bir vaziyettesiniz. yalınayaklı çocuk, tartısı ve acı dolu gözlerini başka bir tramvay durağına götürüyor, ardından seyrediyorsunuz. tam aksi yöne gitmek için ayağa kalkıyor, bir vakitler sizi en derinden yaralayan bir şarkıyı mırıldanarak sakince yürümeye başlıyorsunuz. sakinlik mutsuzluğunuzu anbean, katbekat arttırıyor, dindirmek için bir sigara yakıyorsunuz. bu kez girmeniz gereken sokağın başındaki konteynırın yanında çöpü karıştıran bir kedi ve yaşlı bir kadın görüyorsunuz, hemen birkaç adım ötedeyse evini market arabasına sığdıran, aylardır orada yokluğunu sürdüren evsiz adamı. bu kez utancınızdan hiçbirinin sisli gözlerine aldırış etmiyorsunuz. bir hışımla hapishanenize kendi rızanızla geri dönüyorsunuz. şimdi ise hem kendinizle hem de adeta sizden kendilerini yıkmanızı talep eden dört duvarla başbaşa kalıyorsunuz. dört duvarın her birinde yaşamınızın ayrı bir anısını görüyorsunuz. o anıları yaşatmak istemiyor, aksine yok etmek istiyorsunuz. herkes zihinde mutlu anılar kalır diyor, bunun kocaman bir yalan olduğunu biliyorsunuz. yılların yükünü paslı ayaklarında saklayan sandalyenize oturuyorsunuz, hapishane dışarıdan daha soğuk, çünkü kendinizle başbaşasınız. yine sigara yakıyorsunuz. bu kez acı ve sisli gözler yok, sadece siz varsınız. zihninde yalandan birkaç mutluluk verici anı kurguluyorsunuz. hayal dünyanızın artık sizi tatmin etmediği gerçeğiyle yüzleşiyorsunuz. sigaranızı söndürüp hakikatten daha fazla kopmak için zulanızı kontrol ediyorsunuz. birkaç gün öncesinden kalan tütünle karışık maddeyi hazırlıyorsunuz. birkaç nefes sonra artık onun da vâdesinin dolduğunu anlıyorsunuz. usulca olduğunuz yerde saatlerce oturup ümitsizce zamanın geçmesini bekliyorsunuz. birden kalp atışınız hızlanıyor, işte o an geldi diyorsunuz, yanılıyorsunuz. sizi gittikçe dibe çeken binanın temellerine karşı koyup yatağınıza giriyorsunuz. bu kez uyuyacağım umuduyla gözlerinizi hayattan koparıyorsunuz. zihninizde aynı anda binlerce kişi konuşuyor, siz yalnızca birini dinlemek istiyorsunuz, yapamıyorsunuz. zaman düpedüz geriye doğru akıyor. bir önceki günü, bir önceki ayı, bir önceki yılı, doğduğunuz anı düşünüyorsunuz. en masum, en savunmasız, en katlanılmaz olduğunuz an. şimdi zaman olağan akışına geçiyor. hepsinin en'leri geride kaldı, artık masum, savunmasız ve katlanılmaz değilsiniz. gözlerinizi hayata geri çağırıyorsunuz. karşınızda hiç tanımadığınız soluk yüzlü biri beliriyor aniden, kalp atışınız daha da hızlanıyor, sebebinin korku değil heyecan olduğunu biliyorsunuz. belki de yıllardır beklediğiniz o an bu kez gerçekten gelmiştir diyor zihninizdeki binlerce sesten biri. soluk yüzlü yok olunca bir düş olduğunu anlıyorsunuz. uzun zamandır düş görmüyor, nadirattan gördükleriniz de rehberinizdeki ölü numaralar veya ölümü hatırlatan diğer nesneler. uyuyamayacağınızı anlayınca bu defa zulanızda daha işe yarar bir şeyler arıyorsunuz. aradığınız şeyi buluyor ve kolunuzda ufak bir acıyla yatağa geri dönüyorsunuz. tavan size doğru yaklaşıyor, gökyüzünü görüyorsunuz. gözünüzden nedensiz bir yaş akıyor. silmek için elini götürdüğünüzde kolunuzda bir ağırlık hissediyorsunuz. elinizdeki kimden yadigar olduğunu bilmediğiniz bir 7,65'liği fark ediyorsunuz. işte o an sizi tekrar en masum, en savunmasız, en katlanılmaz olduğunuz güne götürüyor. namluyu şakağınıza dayayıp tetiği çekiyorsunuz. uyandığınızda kendinizi sandalyede sallanır bir vaziyette sol elinizin parmakları arasında bir sigarayla buluyorsunuz. tezgah hiç olmadığı kadar düzenli. üzerine düşünmeden terasa çıkıyorsunuz. 10 yıl önce çatı tahtasına bağladığınız muntazam ipi görüyorsunuz. şaşkınlığınız karşısında sakin kalıyorsunuz. sandalyeyi mutfaktan getirip terasın kapısını kilitliyorsunuz. telefonunuz cebinizde, birileri arıyor, aldırış etmiyorsunuz, birileri kapı ardından sizi seyrediyor ve adınızı haykırıyor, aldırış etmiyorsunuz, çatı üzerinize çökmek üzere, aldırış etmiyorsunuz. gözler ve sesler arasında zihninizdeki o bir sesi bu kez dinlemeyi başarıp yavaşça sandalyenin üstüne çıkıyorsunuz. son dileğinizi aklınıza yazıyor, hiçbir yerde aradığınızı bulamayacağınızı bilerek kendinizi boşluğa teslim ediyorsunuz. hâlâ soğuk.
devamını gör...

objektif değerlendiriyorum. sadece şu söz üzerinden türk milletini bilmeyen birinin yaklaşımı olduğu anlaşılıyor. türk affetmez, öleceğini bilse düşman dediğine güvenip sırtını dönmez; bir kere tükürdüğünü değil yalamak, dönüp ardına bile bakmaz. çizgisi bellidir. yeri gelir dosttan düşman olur da yine de düşmandan dost olmaz.

gerçi kan önemlidir sonuçta, insana kim olduğunu hatırlatır. araplarda böyle işliyor bu olaylar. bir gün küfür kıyamet yağdırır, ertesi gün karısını kızını "dostluk" namına huzuruna sunar, bir de sofra kurar her şey geride kalır.

bırakın da biz yine hatamızla, safımızla biz kalalım, öz duralım. yanlışımıza bizim yanlışımız deme erdemini gösterelim. kim olduğumuzu, hangi yollardan geçtiğimizi unutmayalım ki omurgamız sağlam başımız dik durabilsin. öbür türlü bir o tarafa bir bu tarafa lastik gibi çekilir dururuz.

ha unutmadan;

"geçmişini bilmeyen geleceğine yön veremez"
devamını gör...

“çok gerekli olan, vazgeçilmez” anlamlarına sahip kelimedir.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

çizimlerimi paylaştığım instagram hesabımdan daha fazlasını görebilirsin sevgili sözlük: @silagundogduu
devamını gör...

uzun süredir kadınların "güvencesi" olarak görülen ve başımızdaki -bazı- yöneticiler tarafından iptal edilmesi istenen sözleşme resmî olarak iptal edilmiştir. recep tayyip erdoğan'ın kararıyla istanbul sözleşmesi'nden türkiye çıkmıştır.

kaynak
devamını gör...

bende de bayağı bulunuyooor. öyle kii banyodayken saçımı kaç kere yıkadığımı bile unutuyorumm ya da telefon numaram... hâlâ tam ezberleyemedim...
devamını gör...

olay hindistan’ın başkenti delhi’de, o bölgenin ingiliz sömürgesi olduğu dönemde geçiyor.ingilizler hindistan'da egemenliği ele geçiriyorlar. ancak çok büyük bir sorunla karşılaşıyorlar. çok fazla kobra yılanı var ve ingiliz askerleri bu konuda nasıl korunacaklarını bilmedikleri için çok kayıp veriyorlar.

ingiliz hükümeti bu soruna nasıl bir çözüm bulabiliriz diye düşünürken akıllarına şöyle bir çözüm geliyor.

her kobra yılanı ölüsü getirene bir sterlin ödül verelim diyorlar.

bu hintliler tarafından inanılmaz ilgi görüyor. hintliler yılanları yakalayıp götürüyor karşılığında bir sterlin alıyorlar. yılanlar gittikçe azalmaya başlıyor. ancak bu noktada ingilizlerden daha dahiyane bir fikir hintlilerin aklına geliyor. biz bundan madem para kazanıyoruz öyleyse çiftlikler kuralım ve kobra yılanı üretimi yapalım . zaman geçiyor ingiliz hükümeti bu durumu fark ediyor, çünkü öde öde bitmiyor..

ve başlattıkları bu kampanyanın artık sona erdiğini duyuruyorlar.

bu defa da hintliler biz bu yılanlardan para kazanıyorduk şimdi çiftliklerde boşuna besliyoruz diyerek yılanları serbest bırakıyorlar...

sonuç olarak çözüme ulaşmadığı gibi iki katına çıkıyor sorun.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim