sınıra takıldığım için bu şekilde başlık açmak zorunda kaldım. tam hali ; ak parti'nin ilk kez oy kullanacak z kuşağının aileleriyle temasa geçmesi şeklinde açılması gereken başlıktı.

"...türkiye gazetesinden ebru karatosun'un haberine göre, gençlerin ve z kuşağının ak parti’ye bakışının masaya yatırılacağı toplantıda, cumhurbaşkanı erdoğan’ın projeye onay vermesiyle teşkilat, çalışmalarına başlayacak. gençlerin ak parti’ye niçin oy vermesi gerektiği, eski türkiye’nin nasıl olduğu ve 2023’ün öneminin anlatılmasına yönelik değerlendirmeler de yapılacak. yine, sosyal medyanın bu süreçte daha aktif kullanılması sağlanacak. özellikle türkiye’nin ak parti döneminde ulaşım, sağlık, köprü, otoyol, havalimanları, savunma ve uluslararası alanda attığı adımların anlatılacağı görsel videolar sosyal medyadan paylaşılacak.
öte yandan ak parti tarafından daha önce yapılan bir çalışmada gençlerin oy kullanmasında ailelerinin yüzde 75 etkisinin olduğu belirlenmişti. ak parti, bu çalışmayı da göz önüne alarak genç seçmenlerin aileleriyle bire bir temas kurmayı hedefliyor."

haberin detayları ve tamamı için ; tr.sputniknews.com/politika...
devamını gör...

italyanca falcietto "orak" sözcüğünden alıntı olan kelimedir. maket bıçağı olarakta bilinir. önceleri ayakkabı imalathanelerinde deri, kösele ve mukavva kesmek için kullanılırken zamanla evlerimize kadar girmiştir. nedense bende her kullandığımda çok keskin olması nedeniyle hep tedirginlik yaratır. kullanmadığım zamanlar mutlaka sürgüsünü kapatırım.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

zor iş hocam çok zor!

korecanlar ve animeciler tarafından fetiş malzemesi haline getirilmeseniz, ülkücülerden çinli diye dayak yeme ihtimaliniz başlıyor; yerden bitme veletler bile sizinle dalga geçiyor ve en kötüsü de fotoğraflarda gözünüz kapalı çıkıyorsunuz.

yeter artık bıktım lann!
devamını gör...

- lütfen ateş etmeyin ben polonyalı'yım!
- neden o lanet mantoyu giyiyorsun?
- üşüyorum.
(bkz: piyanist)
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

hep yumurtaların olduğu yere konulur.
devamını gör...

kongre yap sonra halktan kes cezasını, bu kapanmalar yüzünden işsiz kalan bir sürü insan var, hiç düşünen yok bu insanlar nasıl yaşıyor diye, hayır onu geçtim, eğitimi de mahvettiniz, ne güzel bahane de hazır, virüs... ülkenin en kötü anında bile halkı, eğitimi düşünen atam görse yüzünüze tükürürdü.
devamını gör...

çok çok kabaca üreme karşıtlığı denilse de, temelleri ve açıklamaları mantıklı ve etik sebeplere oturtulmuş felsefi bir görüştür.

bu konuyu tartışmak için önce insanı nereye konumlayacağımıza karar vermek gerekir. eğer insanı içgüdülerinin kölesi olan bir canlı olarak düşünürsek, yaşam amacını hayatta kalmak ve üremek olarak varsayarak konuyu basitçe kapatmak mümkün. fakat insan aklının içgüdüleri ile savaşa girdiğine kani olduysak konu artık tartışmaya açıktır. bir de dini temellerle konuyu tartışmak çok zor olacaktır. çünkü ahiret inancı yaşamın zorluklarına katlanmanın karşısında bir ödül vadeder ve konuya etik olarak yaklaşmak kolay olmaz.

antinatalistler üremeye ahlaki açıdan baktıklarında etik bulmazlar. çünkü ortada söz hakkı olmayan yeni doğacak olan birey vardır. ve yaşama fırlatılmak büyük riskleri de beraberinde getirir.

yaşamdan alınabilecek iki karşıt duyguyu baz alırsak, bunlar haz ve acı olacak, acı çoğu insan için terazide ağır basan kefede olacaktır. acıyı her zaman büyük buhranlar olarak düşünmek hatalı olur. yaşadığımız ufak stresler de acı kefesini yavaşça dolduracaktır. kendi yaşamına uzaktan bakmayı başarabilen insanların çoğu bu iki duygu arasındaki kıyasta hangisinin kazandığını görebilecektir.

bu görüşü düşünürken ana merkeze yaşayanı değil, yaşayan adayını koymak gerekir. çünkü yaşayan için artık geç kalınmıştır. henüz yaşamda olmayan için ise haz ve acıdan bahsedilemez. hiçlik vardır. ve eğer doğmazsa , farkındalık olmayacağından yaşayacağı hazlardan mahrum olması söz konusu olamaz. evet haz yoktur ama bir mahrumiyet de yoktur. aynı zamanda acı da yoktur. bu ise mazoşist bireyler haricinde kimse için sorun olmayacaktır.

peki neden hep üreme desteklenir. bunun en büyük sebebi çoğu insanın hala çok içgüdüsel davranarak konunun üzerinde hiçbir şekilde düşünememesidir. bile isteye değil, çoğu insan neden ürediğini düşünemez. sadece ister ve ürer. bu mekanizmaya ise en büyük katkıyı devletler sunar. tüm uygulamaları ile üremeyi destekler. çünkü devletin ihtiyacı tarih boyunca işgücü, asker ve vergi olmuştur.

konunun derinlerine inmek isteyenler için son dönem antinatalistlerden olan david benatar’ın better never to have been: the harm of coming into existence ( türkçeye, keşke hiç olmasaydık :var olmanın kötülüğü, olarak çevrildi) kitabını öneri olarak bırakayım. bir de kitap içerisinde geçen bir sözü;
"hayata varolmayışın kutsal sükunetini bozan, faydasız bir zaman dilimi olarak da bakabilirsiniz."- arthur schopenhauer
devamını gör...

iran'da fars eyaletinde bulunan zerdüşt kabesiydi. ayrıca zerdüşt'ün turaniler tarafından öldürüldükten sonra burda gömüldüğüne de inanılıyor. bugün, bu kulenin ne işe yaradığı hâlâ tam olarak kesin değil. araştırmacıların çoğu, aslında bu kulenin ahameniş şahlarından birinin mozolesi olduğuna inanıyor. kabe-i zerdüşt, görünüm olarak küp şeklinde değil.

her ne kadar hacıların hac için gittiği bir yer olduğu iddia edilse bile, hacıların buraya hac için gittiklerine dair tarihi bir belge yoktur. burda zerdüştün gömülü olduğuna dair bir kanıt da yoktur. burda insanların bir zamanlar ibadet ettiği söylense bile, yapı o kadar küçük ki, içine 2 kişiden fazla insan sığamaz. buranın bir tapınak olduğu ne kadar çok iddia edilse bile, herodot, perslerin kendi zamanlarında tapınaklar inşa etmediklerini, ve tanrılar için heykeller yapmadıklarını söylüyor.

fakat, yapıyı inceleyen birçok araştırmacı, bu yapının korunması için birçok önlemler alındığını söylemişlerdir. ve burdan da, yapının kutsal bir yer olduğu sonucunu çıkarmışlardır. çünkü kutsal olmayan bir yerin korunması için neden bu kadar çok önlem alınsın ki? pers krallarının sikkelerinde kabe-i zerdüşt'ün resmedildiği söylenmiş, fakat sikkelerdeki tapınaklar incelendiğinde, kabe-i zerdüşt ile aralarında birçok farkın olduğu görülmüştür.

yapı yıllarca tartışıldı, en sonunda 1800'lü yıllarda, buranın bir hazine olduğu söylendi. bazı tarihçilerse, burası belgelerin saklanması için yapılmış dini bir mekan dediler. bazılarıysa, avesta burda saklanıyor dediler. demem o ki, çok şey söylediler. ama hiçbiri, bu yapının kesin olarak neden inşa edildiğine dair olan merakı gideremedi..

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

olduk olası kendimize ve etrafımızda olan bitene bir anlam bulmaya çalışmışız. merak ettikçe düşünmüş, düşündükçe hislenmiş, hislendikçe taşmışız. öyle ki içimizden türlü türlü parçalar kopar olmuş artık: bazen yazmışız, bazen de çizmişiz. kimimiz şarkılar söylemiş, kimimiz dans etmiş; kimimiz oynamış, kimimiz izlemiş... bu böyle sürmüş gitmiş.

günlerden bir gün, birimizin aklına göğe bakmak gelmiş, herhâlde sevinmek istemiş. ya da "bat dünya bat!" diye sitem etmiştir belki. orası meçhul.

artık her neyse, bütün bu meçhulatın içinde, bir şey görmüş yukarıda: kırmızı bir şey. adeta büyülenmiş. baktıkça bakmış, izledikçe izlemiş. gel zaman git zaman, vaktini onunla geçirir olmuş. en güzel dostu olmuş o. sanki yanındaymış çünkü, sanki "korkma, yalnız değilsin." dermiş gökyüzünden.

fakat bu keşfi pek de sır olarak kalmamış. diğerleri de keşfetmişler en sonunda; büyük, garip, kırmızı şeyi. ama kimse eski dostu gibi davranmamış. kimse anlamaya çalışmamış. herkes bakmış ama kimse görmemiş. o güzel kırmızısı kimsenin aklına güzel bir çiçeği ya da parlak bir elmayı getirmemiş mesela. kan görmüşler onda, savaş görmüşler: adına da mars demişler.

işte bugün, onca zaman ve onca insan sonra, bir mars daha varmış meğerse: son feci mars. içinden kopan türlü türlü parçayla keşfedilmeyi bekliyor ve alabildiğine parıldıyor. bize de iki seçenek bırakıyor: eski bir dost mu olacağız ona, yoksa "diğerleri" mi?

kim bilir, belki o da bize "korkma," der, "yalnız değilsin."
devamını gör...

'dertler derya olmuş kimin umrunda' diye özetlenebilecek duygu durumudur.
devamını gör...

fatih sultan mehmet’in isteğiyle 1460'ta yapımına başlanıp 1478'de yapımı tamamlanan, 19. yüzyıla kadar eklenen yapılarla genişletilen en güzel konuma sahip saraylardan biridir.
cumhuriyet kurulduktan sonra müze haline getirilen saray cumhuriyet'in ilk müzesi olma özelliğini taşır ve koleksiyon/arşivleriyle dünyanın en büyük saray müzeleri arasında yer alır.
marmara denizi, istanbul boğazı ve haliç arasında kalan tarihî istanbul yarımadası’nda yer alan topkapı sarayı istanbul'un ikonik yapılarındandır.
fatih sultan mehmet'ten abdülmecid'e kadar toplamda 31 padişahın evi, osmanlı imparatorluğu'nun ise sanat/eğitim/idare merkezi olmuştur.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
saltanat kapısından içeri girildiğinde dört ayrı avluya ayrılmış ve birbiriyle geçişli saray yapıları görülmektedir. genel olarak bu yapıların çevresinde bahçe ve meydanlar bulunmaktadır.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
sarayın birinci avlusunda alay meydanı, ikincisi avlusunda devlet yönetiminin gerçekleştiği divan meydanı diğer adıyla adalet meydanı, üçüncü avlusunda içerisinde saray okuluna ait yapıların bulunduğu enderun avlusu, dördüncü avlusunda padişaha ait asma bahçeleri ve köşkler yer almaktadır. bu köşklerin estetik açıdan en gelişkini bağdat ve revan köşkleri olup iftariye kameriyesi de burada bulunmaktadır. alt kısımlarda ise mecidiye köşkü ve esvab odası görülür.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
milli saraylar sitesinden hem topkapı sarayı hem de diğer saraylar ve müzeler hakkında bilgi alabilir, harika bir arşive ulaşabilirsiniz.
milli saraylara gider
topkapı sarayı'na gider
devamını gör...

şimdiye kadar okumadığım bir kitap türüne mensup. birazda romantik birşeyler okuyayım diyerek gittiğim kitapçıda ki görevli hanımın tavsiyesi ile aldım. çok akıcı ve bir çırpıda okuyacağımı salıkverdi sağolsun. ve nitekim öyle de oldu.
kitabın dili çok hafif, bir sohbete dahil olmuşsun da o sohbet de akıp gidiyormuş gibi bir his yaratıyor insanda. hikaye başlangıçta saraybosna da bir konservatuarda geçiyor gibi görünüyor. aşık olan öğrenciler ve bir takım dönüp duracak klişeler diye düşünülüyor ilk başta ama, kitabın girişindeki ' bu roman hayal ürünü değildir, tamamen gerçeklere dayanmaktadır' ibaresi içini hafif huzursuz ediyor. kitabı okurken asla savaş çıkacağını konduramayan boşnak halkı gibi bir anda savaşın ortasında buluveriyorsunuz kendinizi. vahşet, katliyam, acımasızlık tüm çıplaklığı ile gözler önüne seriliyor. kitabı okurken çok kez kendimi "ne zaman bitecek bu çile?" diye sorarken buldum. daha fazla detay vermeden kitapla ilgili ne yazabilirim emin değilim. özetle, yaşanmış bir hikaye. savaşın bir toplumda neler değiştireceğini gösteren bir kitap. acı eşiği düşük olan kişiler için ağlama ile sonuçlanacak bir çok bölümü var ancak, empati kurabilmek için bile okunabilecek bir kitap.
devamını gör...

hıristiyanlık öncesi pagan zamanlarında bile, slavlar doğu avrupa'nın tamamına yayılmıştı ve bu da çok çeşitli kabile ve geleneklere yol açtı. bazı efsaneler ve halk hikayeleri çeşitli topraklarda yayılırken, diğerleri sınırlı bir bölge içinde sıkışıp kaldı. perun (перýн), hemen hemen her kabilede tapılan birkaç kişiden biridir. sadece ibadet edilmekle kalmadı, aynı zamanda tanrıların şefi olarak taç giydi. perun, diğer gök gürültüsü tanrılarına, özellikle zeus ve thor'a benziyor. sakallı, genellikle kanatlı miğferli, altın baltasıyla güçlü bir adam olarak resmedilmiştir. halkı tarafından hem korkulan hem de sevilen, gökyüzünde adalet ve düzenin koruyucusuydu. perun'a, insanın ona yaklaşabileceğine inanılan en yüksek yerlerde tapılırdı. ona sık sık adak verildi. hayvanların veya çeşitli anlamlı nesnelerin kurban edilmesi, ilk slavlar arasında yaygındı. özellikle perun'a atfedilen insan kurban etme iddiaları da vardır, ancak hıristiyan ve roma kaynakları genellikle slavları barbar olarak resmettiği için doğru olup olmadıklarını söylemek zor.

slav kabileleri arasındaki bölünme ve ayrışma nedeniyle, tanrıların birleşik bir “slav panteonu” yoktu ve yoktur. perun'a ve baş düşmanı weles/veles'e (yeraltı dünyasının, ovaların ve sığırların tanrısı), çoğu kabile tarafından tapılmış olabilir, ancak dziewanna/devana (doğa ve av tanrıçası) ve żywa/vesna (bahar ve bereket tanrıçası) gibi kişiler sadece belirli bölgelerde biliniyordu. bölgeye göre değişiklik gösteren bu çeşitlilik, hikayelerin birbirinden bağımsız ve ''tutarsız'' olasına sebep olmuştur (eğer hikayelerimiz varsa.) perun, tüm bu karmaşayı aşarak bize ulaşabilmiş nadir karakterlerden.

bazı anlatılara göre (bölgeye göre değişir), perun'un diğer tanrıların çoğuyla ailevi bağlantıları vardır. mokosz/mokosh, (büyük anne ve kadınların tanrıçası, koruyucusu) karısı olarak kabul edilir. çocuklarının her birinin slav mitolojisinde önemli yerleri vardır.
devamını gör...

güney amerika kıtasında, resmi dili felemenkçe, yüzölçümü 163.270 km², başkenti paramaribo olan bir ülkedir.
kuzeyinde atlas okyanusu, doğusunda fransız guyanası, güneyinde brezilya ve batısında guyana vardır.
amerika kıtasında nüfusuna göre en fazla müslüman bulunan ülke surinam'dır. müslümanların çoğu endonezya ve hint kökenlidir.
devamını gör...

her şeyin ne kadar kişi tarafından takip edildiğiniz ile ölçüldüğü sanal bir dünyada* 0 olan yazardır. evet koca bir 0. bu hayatta dahil olmadığım nadir loser gruplarından olduğundan kendimde bu yazarlarla güçlü bir dalga geçme arzusu duyuyorum. evet sizi biri takip edene kadar başlıkta yazıldığı gibi koca bir 0'sınız. entrimi bu yazarlar için şu bakınızı bırakarak sonlandırmak istiyorum:

(bkz: kafacıların favori kötü adam gülüşleri)
devamını gör...

2 yıldır okula gidemeyen orta okul öğrencilerinin de sorduğu sorudur.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

evlilik ile kumar oynamaktır; eninde sonunda hep kasa kazanır.
devamını gör...

kimseye tc kimlik numaranızı vermeyin.
devamını gör...

lisedeyken midye dolma alıyordum düzenli olarak ama annem hiç sevmediği için alacaksan kendi harçlığınla al diyordu 10 lirayı onun için ayırırdım. bir gün yine midye alıcam abi 10 tl lik ver dedim. oradaki bir müşteri 10 tl lik az sen ona 50 tllik koy dedi hesabını da bana gönder. yok abi olmaz bu yeter desemde dinletemedim. eve yüzümde kocaman bir gülümsemeyle dönmüştüm. o günden sonra ne olursa olsun iyi insanların hala var olduğu umudu içimde yaşar
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim