iğrenç espriler
"+çocuğum sınav kağıdına baktım yazın okunmuyor.
-hocam o zaman kışın okuyun." gibi çıldırtan detaylar içeren başlıktır.
-hocam o zaman kışın okuyun." gibi çıldırtan detaylar içeren başlıktır.
devamını gör...
ümit yılbar
türk rock grubu olan (bkz: pentagram) grubunun ‘‘uzun saçlı ve satanist’’ diyenlere inat vatan aşkıyla gönüllü komando olarak askere gidip şehit düşen rock gitaristi.
şehit mezarı
askerlik fotoğrafı
--- alıntı ---
pentagram grubunu, özellikle rock dinleyicileri iyi bilir. türkiye’nin gelmiş geçmiş en köklü ve en efsane ‘‘heavy metal’’ gruplarından biridir. hele bazı şarkıları, ağızlarda neredeyse marş gibi olmuştur.grubun tarihi, belki de birçoğumuzun çocukluğundan eski. zaten ümit’in gruba girişi de hemen hemen o yıllara denk geliyor.
1984 yılında bursa’da bir lise grubu olarak cenk ünnü, hakan utangaç, kaan bozoğlu tarafından kuruluyor pentagram. henüz kimsenin metal müziği tam olarak bilmediği zamanlar hatta. iki yıl sonra hakan utangaç gruptan çıkıyor ve yerinde tarkan gözübüyük geliyor. böylece pentagram’ın kemik kadrosu da oluşuyor ama tabii daha gruba eklenecekler var: mesela ümit yılbar.
bir heavy metal grubunun bağcılar’daki düğün salonunda 200 kişilik konser verdiğini söylesek herhalde pek inanmazsınız ama gerçekten de durum bu.
pentagram’ın ilk konseri, bir düğün salonunda gerçekleşiyor. sene 1988. öyle bir izdiham oluyor ki, düğün salonunda sandalyeler havada uçuşuyor ve salon, konserden sonra ciddi bir tadilata giriyor. bu konserden sonra da ikinci bir gitarist arayışı doğuyor ve nihayet ümit yılbar, pentagram’a giriş yapıyor.
daha ilkokul çağlarındayken eline gitar alıp çalan bir adamın müzik aşkını tahmin edebilirsiniz. fakat o, sadece iyi bir müzisyen olarak yoluna devam etmiyor.
iktisat fakültesini bitiriyor bir kere. disk atma dalında milli atlet oluyor, aynı zamanda da kayak yapıyor. yetenek kelimesi ümit’in bedeninde bir kere daha hayat buluyor.
gitaristliği aynı zamanda eğitmenliğe de dönüşüyor. athena grubundan tanıdığımız gökhan ve hakan özoğuz gibi birçok sanatçının da gitar hocalığını yapıyor.
dönem öyle bir dönem ki, uzun saçlı olan bütün erkekler “kız gibi”; sert müzikler dinleyip siyah giyinenler ise “satanist”. ümit de bu kesin hükümlerden nasibini alıp metanetle yoluna devam edenlerden.
yetenek ve başarının toplum tarafından kimsenin umurunda olmadığı bir zaman dilimi. hatta bu sebepten tartaklanıp hakarete maruz kalanlar bile oldu. tüm bu baskı dolu atmosfere rağmen ne yaptığı müzikten ne de yeteneklerinden vazgeçti ümit yılbar. ama önce yapması gereken daha önemli bir işi vardı: askere gitmek!
kariyerinin en üst noktasındayken gruptan ayrılıp askere gitmeyi kafasına koymuştu bir kere. hem de komando olarak!
terör belasının ciğerleri dağladığı bir dönemde, bazı kişilerin bir kılıf bularak askerlikten “yırtmanın” yollarını aradığı zamanlardan bahsediyoruz.
öyle ki, yedek subay sınavına gözlüklerini evde bırakıp lenslerini takarak gidiyor ve orada da gönüllü olarak komando seçiliyor.
eğitimde dereceye girmesine rağmen güneydoğu’ya gidebilmek için derecesini düşürüyor ve istediği oluyor: siirt’in eruh ilçesi bağgöze jandarma komutanlığı’na komando olarak gidiyor.
hep yaptığı gibi, annesine gülen yüzü ile çekilmiş bir fotoğraf göndermeyi ihmal etmiyor çünkü herkes onu sürekli gülen o meşhur ifadesiyle tanımış, öyle bilmiş.
annesinin oğlunun hasretine dayanmasındaki en büyük güç ise oğlunun vatan için teröristlerle çatışmaktan onur duyması.
ümit bunu annesine sık sık dile getirmiş. vatan aşkı böyle bir şey!
17 kasım 1993’de terhis olup evine dönecek, yeniden müzik çalışmalarına başlayacak diye beklenirken 25 eylül’de teröristlerle girdiği çatışma sonrası şehit düşüyor ümit.
bilmiyordum dağların bu kadar dik olduğunu
bilmiyordum gecelerin bu kadar uzun olduğunu
bilmiyordum zamanın bu kadar yavaş geçtiğini
ama biliyordum içimdeki vatan sevgisini
biliyordum içimdeki aşkı.
kanımı istersin toprağım
yoksa cesedimi mi
yeter ki sen susa
suyun olurum senin
tasmasından bağlanmış çılgın köpek gibiyim
salıvermiyorlar ki gideyim
bilmiyorlar mı ki ben türk evladıyım
bırakın ben ölmeye gideyim
ben koymuşum bu yola baş
isterse düşsün kafama taş
vazgeçmem bu yoldan arkadaş
gelsin yedi düvel ezerim hepsini.
ümit yılbar
14.05.1993
bağgöze/siirt
--- alıntı ---
şehit mezarı
askerlik fotoğrafı
--- alıntı ---
pentagram grubunu, özellikle rock dinleyicileri iyi bilir. türkiye’nin gelmiş geçmiş en köklü ve en efsane ‘‘heavy metal’’ gruplarından biridir. hele bazı şarkıları, ağızlarda neredeyse marş gibi olmuştur.grubun tarihi, belki de birçoğumuzun çocukluğundan eski. zaten ümit’in gruba girişi de hemen hemen o yıllara denk geliyor.
1984 yılında bursa’da bir lise grubu olarak cenk ünnü, hakan utangaç, kaan bozoğlu tarafından kuruluyor pentagram. henüz kimsenin metal müziği tam olarak bilmediği zamanlar hatta. iki yıl sonra hakan utangaç gruptan çıkıyor ve yerinde tarkan gözübüyük geliyor. böylece pentagram’ın kemik kadrosu da oluşuyor ama tabii daha gruba eklenecekler var: mesela ümit yılbar.
bir heavy metal grubunun bağcılar’daki düğün salonunda 200 kişilik konser verdiğini söylesek herhalde pek inanmazsınız ama gerçekten de durum bu.
pentagram’ın ilk konseri, bir düğün salonunda gerçekleşiyor. sene 1988. öyle bir izdiham oluyor ki, düğün salonunda sandalyeler havada uçuşuyor ve salon, konserden sonra ciddi bir tadilata giriyor. bu konserden sonra da ikinci bir gitarist arayışı doğuyor ve nihayet ümit yılbar, pentagram’a giriş yapıyor.
daha ilkokul çağlarındayken eline gitar alıp çalan bir adamın müzik aşkını tahmin edebilirsiniz. fakat o, sadece iyi bir müzisyen olarak yoluna devam etmiyor.
iktisat fakültesini bitiriyor bir kere. disk atma dalında milli atlet oluyor, aynı zamanda da kayak yapıyor. yetenek kelimesi ümit’in bedeninde bir kere daha hayat buluyor.
gitaristliği aynı zamanda eğitmenliğe de dönüşüyor. athena grubundan tanıdığımız gökhan ve hakan özoğuz gibi birçok sanatçının da gitar hocalığını yapıyor.
dönem öyle bir dönem ki, uzun saçlı olan bütün erkekler “kız gibi”; sert müzikler dinleyip siyah giyinenler ise “satanist”. ümit de bu kesin hükümlerden nasibini alıp metanetle yoluna devam edenlerden.
yetenek ve başarının toplum tarafından kimsenin umurunda olmadığı bir zaman dilimi. hatta bu sebepten tartaklanıp hakarete maruz kalanlar bile oldu. tüm bu baskı dolu atmosfere rağmen ne yaptığı müzikten ne de yeteneklerinden vazgeçti ümit yılbar. ama önce yapması gereken daha önemli bir işi vardı: askere gitmek!
kariyerinin en üst noktasındayken gruptan ayrılıp askere gitmeyi kafasına koymuştu bir kere. hem de komando olarak!
terör belasının ciğerleri dağladığı bir dönemde, bazı kişilerin bir kılıf bularak askerlikten “yırtmanın” yollarını aradığı zamanlardan bahsediyoruz.
öyle ki, yedek subay sınavına gözlüklerini evde bırakıp lenslerini takarak gidiyor ve orada da gönüllü olarak komando seçiliyor.
eğitimde dereceye girmesine rağmen güneydoğu’ya gidebilmek için derecesini düşürüyor ve istediği oluyor: siirt’in eruh ilçesi bağgöze jandarma komutanlığı’na komando olarak gidiyor.
hep yaptığı gibi, annesine gülen yüzü ile çekilmiş bir fotoğraf göndermeyi ihmal etmiyor çünkü herkes onu sürekli gülen o meşhur ifadesiyle tanımış, öyle bilmiş.
annesinin oğlunun hasretine dayanmasındaki en büyük güç ise oğlunun vatan için teröristlerle çatışmaktan onur duyması.
ümit bunu annesine sık sık dile getirmiş. vatan aşkı böyle bir şey!
17 kasım 1993’de terhis olup evine dönecek, yeniden müzik çalışmalarına başlayacak diye beklenirken 25 eylül’de teröristlerle girdiği çatışma sonrası şehit düşüyor ümit.
bilmiyordum dağların bu kadar dik olduğunu
bilmiyordum gecelerin bu kadar uzun olduğunu
bilmiyordum zamanın bu kadar yavaş geçtiğini
ama biliyordum içimdeki vatan sevgisini
biliyordum içimdeki aşkı.
kanımı istersin toprağım
yoksa cesedimi mi
yeter ki sen susa
suyun olurum senin
tasmasından bağlanmış çılgın köpek gibiyim
salıvermiyorlar ki gideyim
bilmiyorlar mı ki ben türk evladıyım
bırakın ben ölmeye gideyim
ben koymuşum bu yola baş
isterse düşsün kafama taş
vazgeçmem bu yoldan arkadaş
gelsin yedi düvel ezerim hepsini.
ümit yılbar
14.05.1993
bağgöze/siirt
--- alıntı ---
devamını gör...
yks
bu yazıyı okuyorsan derece yapman biraz zor olabilir dediğim sınav.
devamını gör...
diğer kasadan yardımcı olacağım
genel de akşam üzeri kasayı erken kapatıp, sayım işlemine geçtiklerinde kasiyerlerin kullandıkları kelime.
devamını gör...
vücudunuzun sizi ele vermesi
benim için tamamı ile yanlış önerme; yüz hatlarım aşırı belirgin, çıkkın, at hırsızı bir tipim. zayıfım, giyinip kuşansam fakülte reisi falan olabilirim, ama sinek bile öldüremem. kelender... yazsan ağlarım, ama gören 50 leşi var sanıyor. değilim lan...
devamını gör...
türkiye'nin tek entelektüel devlet başkanı
bence turgut özal. görüşlerini savunmuyorum, o deönem yetişkin olsam partisine oy falan da atmazdım fakat, o kadar hicvedilmesine rağmen yeri gelmiş yerden yere vurulmasına rağmen ağzını açıp kelime etmemiş, dava falan açmamış adam. işte bu entelektüel bir yaklaşım. ne diyor metin akpınar:"espri hapşırık gibidir, geldimi tutamazsın".
devamını gör...
anne with an e
hafızamdan silinsede tekrar izlesem dediğim görsel şölenimsi dizi.
devamını gör...
pazar günü erken kalkmak için bir sebep
sabah sabah, hele pazar sabahı hava çok güzel oluyor. insanın balkona çıkıp kuş cıvıltılarını dinleyesi geliyor.
devamını gör...
song for zula
sahne adı phosphorescent olan amerikalı indie rock şarkıcısı-söz yazarı matthew houck 'un 2013 tarihli muchacho adlı albümünde 2. sırada yer alan ve albümden önce de bir single halinde yayımlanmış olan muhteşem şarkıdır. aynı zamanda gençlik filmlerinin ayrılmaz çifti shailene woodley ve miles tailor'ın başrolü paylaştığı drama filmi olan the spectacular now (şu an muhteşem) ve the amazing spiderman:2 filminin soundtrack'idir.
*epey hüzünlü bir şarkıdır, mutlu olanın dinlemesini tavsiye etmem*.
*epey hüzünlü bir şarkıdır, mutlu olanın dinlemesini tavsiye etmem*.
devamını gör...
elm sokağında kabus
"one, two, freddy's coming for you
three, four, better lock your door
five, six, grab your crucifix
seven, eight, gonna stay up late
nine, ten, never sleep again"
tekerlemesi geliyor direkt olarak aklıma.
three, four, better lock your door
five, six, grab your crucifix
seven, eight, gonna stay up late
nine, ten, never sleep again"
tekerlemesi geliyor direkt olarak aklıma.
devamını gör...
gestapo
tarantino'nun soysuzlar çetesi filminde,meşhur bar sahnesinde,binbaşı rütbesiyle görülebilmektedir.
devamını gör...
kanser
kanser, hem genetik hem epigenetik bir hastalıktır. yani, kanserleşmede görülen genom değişiklikleri, dna'daki mutasyonlarla sınırlı değildir; epigenetik değişiklikler de bu süreçte rol oynamaktadır.
kanserde basitçe, 3 tane ana gen tipinden bahsedebiliriz :
1-onkogenler (kanserleşmeye neden olan genler),
2-proto-onkogenler (normalde sorunsuz yaratmayan fakat çeşitli mutasyonlar sonucu onkogenlere dönüşebilen genler)
3-tümör baskılayıcı genler (kontrolsüz büyümeyi baskılayan genler)
genetik olarak, dna'da mutasyon birikmesi sonucunda kanserleşme oluşur. bu mutasyonlar genetik olarak aileden gelebilir ya da dış etmenlerle (sigara, uv, vs) sonradan edinilebilir. örneğin, bir tümör baskılayıcı gende oluşan mutasyon, bu genin işlevini (yani kontrolsüz büyümeyi) bozabilir ve kanserleşmenin yolunu açabilir. bunun sonucu olarak hücrenin kontrolsüz büyümesi, değişmesi, ve sonrasında yayılması görülür. dolayısıyla, kanserlerde sıklıkla hücre döngüsünü, bunun regülasyonunu ve dna tamir mekanizmalarını etkileyen genlerde mutasyonların saptanması şaşırtıcı değildir. fakat genetik, tek başına, kanserleşme mekanizmalarının aydınlatılmasında yetersiz kalmaktadır. burada devreye epigenetik girer.
epigenetik, gen ifadesini düzenleyen ancak (genetikten farklı olarak) dna dizisini etkilemeyen olaylar (metilasyon, histon modifikasyonları, vs) ile ilgilenir. bu epigenetik değişimler, dna dizisindeki nükleotitlerin dizisini değiştirmez, fakat genlerin ifade miktarlarını belirler. örneğin, epigenetik değişimlerle onkogenlerin aktivasyonu (aşırı üretimi) ve tümör baskılayıcı genlerin fonksiyonunu yitirmesi ya da işlevinin azalması sonucunda da, dna dizisi değişmeden, kanserleşmenin yolu açılabilmektedir.
kanserde basitçe, 3 tane ana gen tipinden bahsedebiliriz :
1-onkogenler (kanserleşmeye neden olan genler),
2-proto-onkogenler (normalde sorunsuz yaratmayan fakat çeşitli mutasyonlar sonucu onkogenlere dönüşebilen genler)
3-tümör baskılayıcı genler (kontrolsüz büyümeyi baskılayan genler)
genetik olarak, dna'da mutasyon birikmesi sonucunda kanserleşme oluşur. bu mutasyonlar genetik olarak aileden gelebilir ya da dış etmenlerle (sigara, uv, vs) sonradan edinilebilir. örneğin, bir tümör baskılayıcı gende oluşan mutasyon, bu genin işlevini (yani kontrolsüz büyümeyi) bozabilir ve kanserleşmenin yolunu açabilir. bunun sonucu olarak hücrenin kontrolsüz büyümesi, değişmesi, ve sonrasında yayılması görülür. dolayısıyla, kanserlerde sıklıkla hücre döngüsünü, bunun regülasyonunu ve dna tamir mekanizmalarını etkileyen genlerde mutasyonların saptanması şaşırtıcı değildir. fakat genetik, tek başına, kanserleşme mekanizmalarının aydınlatılmasında yetersiz kalmaktadır. burada devreye epigenetik girer.
epigenetik, gen ifadesini düzenleyen ancak (genetikten farklı olarak) dna dizisini etkilemeyen olaylar (metilasyon, histon modifikasyonları, vs) ile ilgilenir. bu epigenetik değişimler, dna dizisindeki nükleotitlerin dizisini değiştirmez, fakat genlerin ifade miktarlarını belirler. örneğin, epigenetik değişimlerle onkogenlerin aktivasyonu (aşırı üretimi) ve tümör baskılayıcı genlerin fonksiyonunu yitirmesi ya da işlevinin azalması sonucunda da, dna dizisi değişmeden, kanserleşmenin yolu açılabilmektedir.
devamını gör...
kadın yazarlardan erkek yazarlara tavsiyeler
duygusal ilişkiler bağlamında ilişkinin giriş, gelişme ve sonuç bölümlerine göre ayrı ayrı tavsiyeler gelecek benden kendilerine. naçizane.
giriş bölümü için;
- umursamaz takılmayın, arkadaş ortamlarında sık bulunun ve mutlaka sohbet ettiğiniz arkadaşlarınıza onu takdim edin.
- sık aramayın ama ihmal da etmeyin, birçok erkek bunun dengesini kuramıyor, işin sırrı kendinizi özletmek ama unutturmamakta.
- onu dinleyin, anlattıkları ilginizi çekmese bile en azından dinliyormuş gibi yapın. özenli ve dikkatli olun. anlattığı bir konuya kayıtsız kalıp konuyu değiştirmeye çalıştığınızda kadın da erkek de kendisini salak gibi hissediyor arkadaşlar. aman diyeyim.
-bir gün programlayın, sıradan olmayan, buluşma yeri ve saatinden öteye giden bir program olsun. bugün için düşündüğüm, planladığım bir şeyler var, umarım senin de hoşuna gider şeklinde satın planınızı. yaptığınız program çok sıra dışı olmasa bile oturup düşündüğünüzü, emek verdiğinizi göreceğinden muhtemelen yanaklarınızı sıkmak isteyecektir. sonrasını bilemem.
- güzel kokun, temizlik önemli.
evet, geldik gelişme bölümü tavsiyelerine;
- arkadaşlarınızla arasındaki dengeyi düzgün kurun. arkadaşlarınızı asla ihmal etmeyin ancak arkadaşlarınızı ona tercih ettiğinizi düşünmesine de müsaade etmeyin, öyleyse bile durum bunu ona hissettirmeyin demek istiyorum, eğer siz oyunu kuralına göre oynarsanız sizin özel alanınıza müdahale etmeyecektir.
bu konuyu detaylandırmak istiyorum müsaadenizle.
şimdi duygusal ilişki dediğimiz müessese kurulum aşamasında, temelleri sağlam atılmış bir dostluğun, taşlar yerine oturduktan sonra ihtiyaç duyduğundan çok daha fazla emek ve zaman isteyen bir yapı. haliyle bu yapının da hali yoluna koyulması için geçen ilk evresinde arkadaşlarınızla olan görüşmelerinizde bir seyrelme oluyor. bunun normalliğinde mutabık olmakta fayda var. bu süreç bittikten sonra, yani sevgilinizle bazı şeyleri yoluna koyduktan, ilişkinizi rayına oturttuktan sonra bir yol ayrımına geliyorsunuz, bu noktada dikkatli olmak lazım, çünkü uzunca bir süredir zamanınızın çoğunu sevgilinizle geçirdiğiniz için bu süreçte daha seyrek görüştüğünüz arkadaşınızı özlemiş olmanıza rağmen, birden sevgilime ayırdığım zaman azalırsa yanlış şeyler düşünebilir korkusunu duyuyorsunuz ve hayatınızın son dönemlerindeki akışında sürmesini tercih edebiliyorsunuz. arkadaşınıza -ben burada en yakın, tek bir dost örneği üzerinden gideceğim- daha çok güveniyorsunuz çünkü, o beni nasıl olsa çok iyi tanıyor, bendeki yerini, anlamını iyi biliyor, bundan şüphe duymaz nasıl olsa'nın arkasına sığınıyorsunuz. zaman geçmeye devam ediyor, eğer o yol ayrımında yanlış bir tercih yapmışsanız (az önceki satırlarda betimlenen) arkadaşınızın kendini ihmal edilmiş hissetme dönemi başlıyor, bunu hissediyorsunuz, siz hissedince sevgili de durumu anlıyor. bunun üzerine önce gizliden gizliye bir süre sonra da gayet aleni bir şekilde bir kutuplaşma yaşanıyor gözleriniz önünde. bir tarafta yanında mutlu olduğunuzu bildiğinden sevgilinizden çok hoşlanan arkadaşınız öbür tarafta sizi çok sevdiği her halinden belli olduğundan "çok tatlıymış ya, çok sevdim arkadaşını" diyen sevgiliyi görüveriyorsunuz. görüşler tam tersine dönüyor birden. arkadaşınız "kuzguna yavrusu" düsturundan hareketle sevgilinizi suçluyor sürekli, "o giriyor aramıza, o zorluyor seni" diyor, sevgiliniz "manasız bir çekememezlik bu" diyor vs vs.. ve olaylar gelişiyor...
şimdi yukarıda anlatılanda arada kalan kişiye müstahaktır yaşananlar, çünkü fitili kendisi ateşlemiştir, dengeyi iyi kuramamıştır. ve akıllı bu kutuplaşmada genelde sevgilisinin tarafını tutup arkadaşını anlayışsızlıkla suçlamayı seçer. sorunun kendinde olduğunu bile fark etmediğinden, arkadaşından kendisini uzaklaştırmak için sevgilinin somut bir şeyler yapmamış olduğunu bildiğinden... unutur hayata dair her şeyi paylaşabileceği bir sevgilisi olsa bile onunla yaşadığı sorunları ancak ve ancak arkadaşıyla paylaşabileceğini... arkadaşının kıymetini...
dikkat; bakın burası çokomelli.
devam ediyorum;
- sorunlarından, sıkıntılarından bahsediyorken onu sadece dinlemekle kalırsanız güçsüz biri olduğunuzu düşünecektir, bir şeyler yapmaya gayret gösterin, yollar arayın, bu yollarda da ona eşlik edin, alenen sizden yardım istemeyebilir ama aslında istiyor, bunu aklınızdan çıkarmayın.
- size güvenebileceğini bilsin, ama ona tam olarak teslim olursanız, dünyadaki tek kadınmış gibi davranırsanız çekiciliğinizi kaybedersiniz unutmayın.
- paylaşın, bu çok önemli, acı/tatlı, iyi/kötü başınıza gelen günlük olaylardan sık bahsedin. onunla konuşmaktan keyif aldığınızı hissettirin. kadınların çoğu iletişimin sürekliliğini/kesintisizliğini önemser.
- ciddi bir şeyler düşünüyorsanız bu evrede ailenizle tanıştırmanız gerekecektir, şayet tanıştırmazsanız ciddiyetinizden şüpheye düşmesi an meselesidir.
- o ne kadar yaparsa yapsın, ailesi, çok yakın arkadaşları, hele hele de eski sevgilisi ile ilgili olumsuz görüş beyan etmeyin, bu konularda sessiz kalmak, yalnızca dinlemek lazım. nefret dahi ediyor olabilir, siz kötü sözler söylemekten yine de uzak durun itici olmak istemiyorsanız.
- arada şaşırtın, monoton, sıkıcı bir adam olduğunuzu düşünmesine izin vermeyin, ama çok uçarı bir adam imajı çizerseniz yine uzaklaşacaktır sizden. dengeyi iyi kurmak lazım.
- çok klişe gelecek ama sürpriz yapın, onu sevdiğinizi söyleyin, yemeğe falan götürün ara ara. bunlar gerekli sahiden.
sonuç bölümü içinse söyleyeceklerim şöyle;
şimdi öncelikle sonuçtan kastettiğimiz ilişkinin sonlanması ya da bir üst level'a taşınması. o yüzden her ikisi için de ayrı ayrı konuşmak lazım.
1. ilişkinin sonlanması
a. sonlandırmak istiyorsanız,
- gidin ve bitti, ben artık sana karşı bir şey hissetmiyorum deyin. hissediyorsanız hala ama bir sebepten ayrılmak zorunda iseniz bile en kısa yol budur, böyle yapmanızı tavsiye ederim. anlar ve kabul ederse ne ala, şayet anlamazsa biriyle birlikte görünmeniz gerekecek gözüne. bir ilişki içinde değilseniz bile öyleymiş gibi görünün, böyle olursa sizden çabuk vazgeçecektir.
b. şayet ayrılık size acı veriyorsa, onu geri istiyorsanız,
- hayatında biri yoksa ısrarcı olun, ilişkiniz esnasında yaşanan duygusal anları hatırlatın sık sık, ve pişman olduğunuzu söyleyin, sizin bir hatanız yoksa bile ayrılığa sebep olabilecek, bunu söylemekte fayda var çünkü kadınların bir çoğu "en iyi erkek pişman erkektir" mottosuna inanır. kesin yol değildir, ama hemen hemen denenebilecek tek yol budur. şayet hayatında biri varsa, sessiz olmanızda fayda var, tek bir kere (ya da duruma bağlı olarak ara ara hatırlatılabilir) onu bekleyeceğinizi belirtin. eğer bıçkın anadolu delikanlısı pozları takınırsanız muhtemelen sizden nefret edecektir. gerçi hayatında biri olmasına rağmen siz onu hala istiyorsanız kendinize hakim olmanız zor olabilir hafiften sıyırmış olduğunuzdan da bilemedim ben, orası benim alanıma girmiyor...
2- ilişkinin bir üst level'a taşınması (nişanlanma, evlenme kararsı vs..)
- kadın delirecek, bridezilla olacak, düşünmeyin, he he deyip geçin. düşünürseniz kararınızdan vazgeçebilirsiniz ama karşınızda gördüğünüz kişinin takındığı tavır ve hareketlerinin gerçek karakterini yansıtmadığını bilerek umursamazsanız zafer sizin olacak, düğünden sonra sizin tanıdığınız tatlı sevdicek olacak yine.
ay sonrasını da başka bir gün yazayım. olur mu öyle?
çok eğleniyorum.
esen kalın millet.
giriş bölümü için;
- umursamaz takılmayın, arkadaş ortamlarında sık bulunun ve mutlaka sohbet ettiğiniz arkadaşlarınıza onu takdim edin.
- sık aramayın ama ihmal da etmeyin, birçok erkek bunun dengesini kuramıyor, işin sırrı kendinizi özletmek ama unutturmamakta.
- onu dinleyin, anlattıkları ilginizi çekmese bile en azından dinliyormuş gibi yapın. özenli ve dikkatli olun. anlattığı bir konuya kayıtsız kalıp konuyu değiştirmeye çalıştığınızda kadın da erkek de kendisini salak gibi hissediyor arkadaşlar. aman diyeyim.
-bir gün programlayın, sıradan olmayan, buluşma yeri ve saatinden öteye giden bir program olsun. bugün için düşündüğüm, planladığım bir şeyler var, umarım senin de hoşuna gider şeklinde satın planınızı. yaptığınız program çok sıra dışı olmasa bile oturup düşündüğünüzü, emek verdiğinizi göreceğinden muhtemelen yanaklarınızı sıkmak isteyecektir. sonrasını bilemem.
- güzel kokun, temizlik önemli.
evet, geldik gelişme bölümü tavsiyelerine;
- arkadaşlarınızla arasındaki dengeyi düzgün kurun. arkadaşlarınızı asla ihmal etmeyin ancak arkadaşlarınızı ona tercih ettiğinizi düşünmesine de müsaade etmeyin, öyleyse bile durum bunu ona hissettirmeyin demek istiyorum, eğer siz oyunu kuralına göre oynarsanız sizin özel alanınıza müdahale etmeyecektir.
bu konuyu detaylandırmak istiyorum müsaadenizle.
şimdi duygusal ilişki dediğimiz müessese kurulum aşamasında, temelleri sağlam atılmış bir dostluğun, taşlar yerine oturduktan sonra ihtiyaç duyduğundan çok daha fazla emek ve zaman isteyen bir yapı. haliyle bu yapının da hali yoluna koyulması için geçen ilk evresinde arkadaşlarınızla olan görüşmelerinizde bir seyrelme oluyor. bunun normalliğinde mutabık olmakta fayda var. bu süreç bittikten sonra, yani sevgilinizle bazı şeyleri yoluna koyduktan, ilişkinizi rayına oturttuktan sonra bir yol ayrımına geliyorsunuz, bu noktada dikkatli olmak lazım, çünkü uzunca bir süredir zamanınızın çoğunu sevgilinizle geçirdiğiniz için bu süreçte daha seyrek görüştüğünüz arkadaşınızı özlemiş olmanıza rağmen, birden sevgilime ayırdığım zaman azalırsa yanlış şeyler düşünebilir korkusunu duyuyorsunuz ve hayatınızın son dönemlerindeki akışında sürmesini tercih edebiliyorsunuz. arkadaşınıza -ben burada en yakın, tek bir dost örneği üzerinden gideceğim- daha çok güveniyorsunuz çünkü, o beni nasıl olsa çok iyi tanıyor, bendeki yerini, anlamını iyi biliyor, bundan şüphe duymaz nasıl olsa'nın arkasına sığınıyorsunuz. zaman geçmeye devam ediyor, eğer o yol ayrımında yanlış bir tercih yapmışsanız (az önceki satırlarda betimlenen) arkadaşınızın kendini ihmal edilmiş hissetme dönemi başlıyor, bunu hissediyorsunuz, siz hissedince sevgili de durumu anlıyor. bunun üzerine önce gizliden gizliye bir süre sonra da gayet aleni bir şekilde bir kutuplaşma yaşanıyor gözleriniz önünde. bir tarafta yanında mutlu olduğunuzu bildiğinden sevgilinizden çok hoşlanan arkadaşınız öbür tarafta sizi çok sevdiği her halinden belli olduğundan "çok tatlıymış ya, çok sevdim arkadaşını" diyen sevgiliyi görüveriyorsunuz. görüşler tam tersine dönüyor birden. arkadaşınız "kuzguna yavrusu" düsturundan hareketle sevgilinizi suçluyor sürekli, "o giriyor aramıza, o zorluyor seni" diyor, sevgiliniz "manasız bir çekememezlik bu" diyor vs vs.. ve olaylar gelişiyor...
şimdi yukarıda anlatılanda arada kalan kişiye müstahaktır yaşananlar, çünkü fitili kendisi ateşlemiştir, dengeyi iyi kuramamıştır. ve akıllı bu kutuplaşmada genelde sevgilisinin tarafını tutup arkadaşını anlayışsızlıkla suçlamayı seçer. sorunun kendinde olduğunu bile fark etmediğinden, arkadaşından kendisini uzaklaştırmak için sevgilinin somut bir şeyler yapmamış olduğunu bildiğinden... unutur hayata dair her şeyi paylaşabileceği bir sevgilisi olsa bile onunla yaşadığı sorunları ancak ve ancak arkadaşıyla paylaşabileceğini... arkadaşının kıymetini...
dikkat; bakın burası çokomelli.
devam ediyorum;
- sorunlarından, sıkıntılarından bahsediyorken onu sadece dinlemekle kalırsanız güçsüz biri olduğunuzu düşünecektir, bir şeyler yapmaya gayret gösterin, yollar arayın, bu yollarda da ona eşlik edin, alenen sizden yardım istemeyebilir ama aslında istiyor, bunu aklınızdan çıkarmayın.
- size güvenebileceğini bilsin, ama ona tam olarak teslim olursanız, dünyadaki tek kadınmış gibi davranırsanız çekiciliğinizi kaybedersiniz unutmayın.
- paylaşın, bu çok önemli, acı/tatlı, iyi/kötü başınıza gelen günlük olaylardan sık bahsedin. onunla konuşmaktan keyif aldığınızı hissettirin. kadınların çoğu iletişimin sürekliliğini/kesintisizliğini önemser.
- ciddi bir şeyler düşünüyorsanız bu evrede ailenizle tanıştırmanız gerekecektir, şayet tanıştırmazsanız ciddiyetinizden şüpheye düşmesi an meselesidir.
- o ne kadar yaparsa yapsın, ailesi, çok yakın arkadaşları, hele hele de eski sevgilisi ile ilgili olumsuz görüş beyan etmeyin, bu konularda sessiz kalmak, yalnızca dinlemek lazım. nefret dahi ediyor olabilir, siz kötü sözler söylemekten yine de uzak durun itici olmak istemiyorsanız.
- arada şaşırtın, monoton, sıkıcı bir adam olduğunuzu düşünmesine izin vermeyin, ama çok uçarı bir adam imajı çizerseniz yine uzaklaşacaktır sizden. dengeyi iyi kurmak lazım.
- çok klişe gelecek ama sürpriz yapın, onu sevdiğinizi söyleyin, yemeğe falan götürün ara ara. bunlar gerekli sahiden.
sonuç bölümü içinse söyleyeceklerim şöyle;
şimdi öncelikle sonuçtan kastettiğimiz ilişkinin sonlanması ya da bir üst level'a taşınması. o yüzden her ikisi için de ayrı ayrı konuşmak lazım.
1. ilişkinin sonlanması
a. sonlandırmak istiyorsanız,
- gidin ve bitti, ben artık sana karşı bir şey hissetmiyorum deyin. hissediyorsanız hala ama bir sebepten ayrılmak zorunda iseniz bile en kısa yol budur, böyle yapmanızı tavsiye ederim. anlar ve kabul ederse ne ala, şayet anlamazsa biriyle birlikte görünmeniz gerekecek gözüne. bir ilişki içinde değilseniz bile öyleymiş gibi görünün, böyle olursa sizden çabuk vazgeçecektir.
b. şayet ayrılık size acı veriyorsa, onu geri istiyorsanız,
- hayatında biri yoksa ısrarcı olun, ilişkiniz esnasında yaşanan duygusal anları hatırlatın sık sık, ve pişman olduğunuzu söyleyin, sizin bir hatanız yoksa bile ayrılığa sebep olabilecek, bunu söylemekte fayda var çünkü kadınların bir çoğu "en iyi erkek pişman erkektir" mottosuna inanır. kesin yol değildir, ama hemen hemen denenebilecek tek yol budur. şayet hayatında biri varsa, sessiz olmanızda fayda var, tek bir kere (ya da duruma bağlı olarak ara ara hatırlatılabilir) onu bekleyeceğinizi belirtin. eğer bıçkın anadolu delikanlısı pozları takınırsanız muhtemelen sizden nefret edecektir. gerçi hayatında biri olmasına rağmen siz onu hala istiyorsanız kendinize hakim olmanız zor olabilir hafiften sıyırmış olduğunuzdan da bilemedim ben, orası benim alanıma girmiyor...
2- ilişkinin bir üst level'a taşınması (nişanlanma, evlenme kararsı vs..)
- kadın delirecek, bridezilla olacak, düşünmeyin, he he deyip geçin. düşünürseniz kararınızdan vazgeçebilirsiniz ama karşınızda gördüğünüz kişinin takındığı tavır ve hareketlerinin gerçek karakterini yansıtmadığını bilerek umursamazsanız zafer sizin olacak, düğünden sonra sizin tanıdığınız tatlı sevdicek olacak yine.
ay sonrasını da başka bir gün yazayım. olur mu öyle?
çok eğleniyorum.
esen kalın millet.
devamını gör...
the veils
yeni zelandalı müzisyen finn andrews* tarafından 2000'li yıllarda londrada kurulan, indie rock ve alternatif müzik yapan gruptur.
2004 yılında çıkardıkları ilk albümleri the runaway found* içerisindeki 3. parça olan lavinia ile kısa sürede adlarını duyurmuşlardır.
2004 yılında çıkardıkları ilk albümleri the runaway found* içerisindeki 3. parça olan lavinia ile kısa sürede adlarını duyurmuşlardır.
devamını gör...
eski sevgilinin evlenmesi
eski ise gayet olağandır. ben şu benim değilse sevmemişimdir yoksa istediğimi alırımcı tayfadanım. eski sevgilimin evleneceğini benimle birlikte olmak isteyen başka bir erkekten öğrenmiştim. acayip sinirlendim. kendisi de söyleyebilirdi. ayrılırken bir gün senin düğününü basıcam diyerek tehdit etmiştim o yüzden söyleyememiş. bunun sebebi de ayrıldıktan sonra bir müddet kimle sevgili olduysam çocuklara rahat vermemesiydi.
neyse bu haberi bana veren vatandaş eski sevgilimi hâlâ sevdiğimi düşünerek bu haberi bana verdi ve o an gözleri ışıl ışıldı. son erkek sen kalsan taşı sokarım seni sevmem demiştim. umarım erkeklik gururu falan varsa biraz incinmiştir.
neyse bu haberi bana veren vatandaş eski sevgilimi hâlâ sevdiğimi düşünerek bu haberi bana verdi ve o an gözleri ışıl ışıldı. son erkek sen kalsan taşı sokarım seni sevmem demiştim. umarım erkeklik gururu falan varsa biraz incinmiştir.
devamını gör...
birun
osmanlı devlettinde sarayın dış bölümüne verilen isimdir.
devamını gör...
ekler
profiterol ile hem yapım hem tat açısından neredeyse aynılar. demin pastaneden on tane aldım kusana kadar yiyeceğim, çok lezzetli.
devamını gör...
kayseri yağlaması
kayseri'nin yöresel bir yemeğidir. ince açılan bazlamalara (şebit) kat kat pişmiş kıyma harcı koyulur ve dörde bölünerek sarımsaklı yoğurt ile servis edilir. aşırı lezzetlidir.
devamını gör...
geceye bir şiir bırak
önce yüreğime geliyorsun yavaştan.
sonra aklıma doğru yürüyorsun hızlı adımlarla.
aklımı başımdan alıyorsun.
sonra gidiyorsunuz beraber.
arkanızdan akılsızca nereye diye soruyorum.
sonra aklıma doğru yürüyorsun hızlı adımlarla.
aklımı başımdan alıyorsun.
sonra gidiyorsunuz beraber.
arkanızdan akılsızca nereye diye soruyorum.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının benzetildiği ünlüler
keşke ben de sizler gibi cansu dere, ne bileyim bir monica belluci gibi isimlere benzetilseydim. naz mila olmamalıydı.
devamını gör...