normal sözlük’te tanıdık birilerine rastlamak
bazı yazarları tanımasam da tanıyorum hissi veren başlıktır.
devamını gör...
sözlüğün yeni haline alışamama sorunsalı
ben aşırı sevdim valla. daha işlevsel.
devamını gör...
the sound of music
aslen 1959 tarihli bir broadway müzikali olup aynı zamanda julie andrews'un başrolünde yer aldığı 1965 yapımı bir müzikal filmdir ve türkçe'ye 'neşeli günler' ismiyle çevrilmiştir. kısaca 'huzurun ve saf sevginin filmi' olmakla beraber çocukluğumuzdan beri kulağımıza çalınmakta olan nice melodinin de kaynağıdır bu film. hem de gerçek bir yaşam öyküsünden esinlenilmiştir. barones maria von trapp , georges ludwig van trapp ve tüm trapp ailesi çocukları gerçekten yaşamıştır bir zamanlar. hatta the trapp family ve the trapp family in america isimli 1956 ve 1958 tarihli başka müzikal filmler dahi mevcuttur.
öyle pek derin bir senaryosu yoktur ama tüm saf duyguları hissettirir size neşeli günler.
filmin adını aldığı giriş şarkısı 'the sound of music';
bu şarkının ismini söylemeye dahi gerek yoktur;
anlaşıldığı üzere maria'nın yaşı oldukça gençtir ve başladığı rahibelik yoluna devam edecek sabır,sükunet gibi birtakım temel meziyetleri henüz yoktur. bu sebeple manastırdaki en tecrübeli rahibeler,onu bir hayat tecrübesi yaşaması ve böylece olgunlaşmasını sağlamak amacıyla yüzbaşı von trapp isimli bir adamın evine dadılık yapması için göndermeyi kararlaştırırlar.
sister maria rahibelik yolundan vazgeçip mürebbiyelik görevine,daha doğrusu yeni bir hayat amacına yol alırken şöyle der;
''...güç rakamlarda değil,güç zenginlikte değil;
güç, huzurlu uykuyla geçen gecelerde.uyandığında,uyuduğunda sağlıklı olmakta...''
sonra çeşitli olaylar sebebiyle başladığı noktaya,sevgili manastırına geri döner maria. ama bilge başrahibe abbes ona şu sözlerle nasihat verir;
''yaşamak için doğduğun hayatı yaşamalısın,maria...''
öyle pek derin bir senaryosu yoktur ama tüm saf duyguları hissettirir size neşeli günler.
filmin adını aldığı giriş şarkısı 'the sound of music';
bu şarkının ismini söylemeye dahi gerek yoktur;
anlaşıldığı üzere maria'nın yaşı oldukça gençtir ve başladığı rahibelik yoluna devam edecek sabır,sükunet gibi birtakım temel meziyetleri henüz yoktur. bu sebeple manastırdaki en tecrübeli rahibeler,onu bir hayat tecrübesi yaşaması ve böylece olgunlaşmasını sağlamak amacıyla yüzbaşı von trapp isimli bir adamın evine dadılık yapması için göndermeyi kararlaştırırlar.
sister maria rahibelik yolundan vazgeçip mürebbiyelik görevine,daha doğrusu yeni bir hayat amacına yol alırken şöyle der;
''...güç rakamlarda değil,güç zenginlikte değil;
güç, huzurlu uykuyla geçen gecelerde.uyandığında,uyuduğunda sağlıklı olmakta...''
sonra çeşitli olaylar sebebiyle başladığı noktaya,sevgili manastırına geri döner maria. ama bilge başrahibe abbes ona şu sözlerle nasihat verir;
''yaşamak için doğduğun hayatı yaşamalısın,maria...''
devamını gör...
pazarlık yapabilen insan
pazarlık, insan sarraflığı ile alakalı bir durum. sadece yaşı büyük ve tecrübeli insanların kazana bileceği bir savaş.
karşınızdaki esnaf sizi küçük gördüğü anda zaten kâle bile almıyor.
- bu ne kadar?
- 50 tl
- 40 'a olur mu? öğrenciyim abi kırka ver alim.
- tamam hadi sana 60 a olur...
(cen pazarlık mı yapıyosun cen)
hemen, annemden bir pazarlık örneği bırakıyorum:
-ne kadar bu ?
-50 lira abla
- (ürünü eline alır, inceler inceler) ... neyse kalsın
-gel ablam elimde son bir tane kaldı ondan sana 30'a olur.
nee!
karşınızdaki esnaf sizi küçük gördüğü anda zaten kâle bile almıyor.
- bu ne kadar?
- 50 tl
- 40 'a olur mu? öğrenciyim abi kırka ver alim.
- tamam hadi sana 60 a olur...
(cen pazarlık mı yapıyosun cen)
hemen, annemden bir pazarlık örneği bırakıyorum:
-ne kadar bu ?
-50 lira abla
- (ürünü eline alır, inceler inceler) ... neyse kalsın
-gel ablam elimde son bir tane kaldı ondan sana 30'a olur.
nee!
devamını gör...
vivarium
yönetmenliğini lorcan finnegan'ın yaptığı 2019'da yayınlanan film dünya prömiyerini 72. cannes film festivali'nde yapmış.
"vivarium", aynı sene cannes film festivali’nde "gan foundation support for distribution" ödülünü kazanmış.
film aynı zamanda yönetmenin foxes isimli kısa filminin genişletilmiş ve uzatılmış haliymiş.
filmin sitelerde görebileceğiniz konusu ise şu şekilde;
"vivarium” evli bir çifte odaklanıyor. yeni bir eve taşınmak için gizemli bir emlakçıyı takip eden çift kendilerini korkutucu bir labirentte bulur. birbirinden farkı olmayan evlerin bulunduğu labirentte mahsur kalan çift, bu dünyadan olmayan bir çocuğu büyütmek zorunda kalacaktır.
şimdi filmi taze izlemiş biri olarak içinde spoiler da barındıran kendi yorumlarıma geçmek istiyorum çünkü film 98 dklık , ne oluyor yahu dedirten fazla tekdüze ama fazla düşündüren güzel bir film.
--spoiler--
film ilk başta bir kuş yuvası ile başlıyor. farklı bir yumurta, ve burdan çıkan kuş diğerlerini yuvadan atıyor, bas bas bağırıyor ve annesinin getirdiği yiyecekleri yiyince susuyor. filmin ise vermek istediği esas mesaj zaten burda gizli. film boyunca bazı sahnelerde bunu anlıyoruz.
ama önce filmin adını aldığı vivarium kelimesinin anlamına bakalım.vivarium’un anlamı; “bilimsel amaçlarla hayvanların doğal davranışlarını gözlemlemek ve araştırmak için doğal hayat şartlarının oluşturularak muhafaza edildiği yer”dir.
film de aslında tam olarak bu. ana okul öğretmeni olan gemma ve bahçıvan olan tom bir ev tutmak istiyorlar ve "younder" isimli evlerin satıldığı emlakçıya gidiyorlar. garip biri olan emlakçı martin bir şekilde çiftimizi ikna edip evlere bakmaya götürüyor. banliyö şeklindeki bu evlerin hepsi aynı, düzenli.. 9 numaralı eve gidiyorlar evi geziyor ve aslında bu düzenden rahatsız olan çiftimiz gitmek istersen emlakçının onları bırakıp gittiğini fark ediyor. evlerine dönmek isteyen çift labirent gibi olan bu yerden asla çıkamıyorlar. o gece kapıya bir kutu geliyor ve kutuda bir bebek. "eğer büyütürseniz kurtulursunuz" yazıyor üzerinde. sonrasında da hayatları başlıyor.
tekdüze sıkıcı bir hayat, yemeği verilene kadar bas bas bağıran bir erkek çocuğu.
gemma bu durumda her şeyi kabulleniyor, çocuğa bakıyor onu besliyor, yatağına yatırıyor, ona öğretiyor ve "anne"ligi yapıyor. (çocuk her anne dediğinde 'ben senin annen değilim' dese de )
tom ise sabrının sonuna geldiğinde artık bu olanlara dayanamıyor ve bahçeyi kazanmaya başlıyor, tek bildiği şeyi yaparak. günler geceler boyunca bununla uğraşıyor ve sonunda sağlığını kaybediyor.
bu süreçte çocuk büyüyor ve her şey yine tek düze devam ediyor aynı bulutların bile birbirinin aynısı olması gibi.
bu filmle gemma ve tom bize orta sınıf bir aileyi tüm gerçekliği ile anlatıyor. düzenli bir evi olsun isteyen bir çift, toplumsal gereklilikle evlenince çocuk doğuyor, her şeyle sorgusuz sualsiz anne ilgileniyor ve evde otorite olarak görülen baba dayanamadığı yerde bir çabaya başlıyor. çalışıyor didininiyor gecesini gündüzüne katıyor ve sonunda da hastalanıp ölüyor.
gerçekten sorgulamak lazım aslında "aile" dediğimiz kavram bu şekilde mi olmalı? biz kimiz? rolümüz ne bu hayatta?
işte gemma da son kısımda çocuğun peşinden diğer evrendeki evleri mutsuz aileleri aslında diğer denekleri görünce ölmeden önce çocuğa soruyor:
-ben kimim?
-sen annesin.
-anneler ne yapar?
-cocuklarını büyütür ve ölür.
--spoiler--
velhasıl kelam bu tekdüze filmi izleyin. pişman olmayacak bir bilimkurgu.
"vivarium", aynı sene cannes film festivali’nde "gan foundation support for distribution" ödülünü kazanmış.
film aynı zamanda yönetmenin foxes isimli kısa filminin genişletilmiş ve uzatılmış haliymiş.
filmin sitelerde görebileceğiniz konusu ise şu şekilde;
"vivarium” evli bir çifte odaklanıyor. yeni bir eve taşınmak için gizemli bir emlakçıyı takip eden çift kendilerini korkutucu bir labirentte bulur. birbirinden farkı olmayan evlerin bulunduğu labirentte mahsur kalan çift, bu dünyadan olmayan bir çocuğu büyütmek zorunda kalacaktır.
şimdi filmi taze izlemiş biri olarak içinde spoiler da barındıran kendi yorumlarıma geçmek istiyorum çünkü film 98 dklık , ne oluyor yahu dedirten fazla tekdüze ama fazla düşündüren güzel bir film.
--spoiler--
film ilk başta bir kuş yuvası ile başlıyor. farklı bir yumurta, ve burdan çıkan kuş diğerlerini yuvadan atıyor, bas bas bağırıyor ve annesinin getirdiği yiyecekleri yiyince susuyor. filmin ise vermek istediği esas mesaj zaten burda gizli. film boyunca bazı sahnelerde bunu anlıyoruz.
ama önce filmin adını aldığı vivarium kelimesinin anlamına bakalım.vivarium’un anlamı; “bilimsel amaçlarla hayvanların doğal davranışlarını gözlemlemek ve araştırmak için doğal hayat şartlarının oluşturularak muhafaza edildiği yer”dir.
film de aslında tam olarak bu. ana okul öğretmeni olan gemma ve bahçıvan olan tom bir ev tutmak istiyorlar ve "younder" isimli evlerin satıldığı emlakçıya gidiyorlar. garip biri olan emlakçı martin bir şekilde çiftimizi ikna edip evlere bakmaya götürüyor. banliyö şeklindeki bu evlerin hepsi aynı, düzenli.. 9 numaralı eve gidiyorlar evi geziyor ve aslında bu düzenden rahatsız olan çiftimiz gitmek istersen emlakçının onları bırakıp gittiğini fark ediyor. evlerine dönmek isteyen çift labirent gibi olan bu yerden asla çıkamıyorlar. o gece kapıya bir kutu geliyor ve kutuda bir bebek. "eğer büyütürseniz kurtulursunuz" yazıyor üzerinde. sonrasında da hayatları başlıyor.
tekdüze sıkıcı bir hayat, yemeği verilene kadar bas bas bağıran bir erkek çocuğu.
gemma bu durumda her şeyi kabulleniyor, çocuğa bakıyor onu besliyor, yatağına yatırıyor, ona öğretiyor ve "anne"ligi yapıyor. (çocuk her anne dediğinde 'ben senin annen değilim' dese de )
tom ise sabrının sonuna geldiğinde artık bu olanlara dayanamıyor ve bahçeyi kazanmaya başlıyor, tek bildiği şeyi yaparak. günler geceler boyunca bununla uğraşıyor ve sonunda sağlığını kaybediyor.
bu süreçte çocuk büyüyor ve her şey yine tek düze devam ediyor aynı bulutların bile birbirinin aynısı olması gibi.
bu filmle gemma ve tom bize orta sınıf bir aileyi tüm gerçekliği ile anlatıyor. düzenli bir evi olsun isteyen bir çift, toplumsal gereklilikle evlenince çocuk doğuyor, her şeyle sorgusuz sualsiz anne ilgileniyor ve evde otorite olarak görülen baba dayanamadığı yerde bir çabaya başlıyor. çalışıyor didininiyor gecesini gündüzüne katıyor ve sonunda da hastalanıp ölüyor.
gerçekten sorgulamak lazım aslında "aile" dediğimiz kavram bu şekilde mi olmalı? biz kimiz? rolümüz ne bu hayatta?
işte gemma da son kısımda çocuğun peşinden diğer evrendeki evleri mutsuz aileleri aslında diğer denekleri görünce ölmeden önce çocuğa soruyor:
-ben kimim?
-sen annesin.
-anneler ne yapar?
-cocuklarını büyütür ve ölür.
--spoiler--
velhasıl kelam bu tekdüze filmi izleyin. pişman olmayacak bir bilimkurgu.
devamını gör...
el fatiha dendikten 2 saniye sonra yüzünü silen tip
gıcık ve tuhaf bir tiptir. eminem o kadar hızlı okuyamaz fatihayı.
devamını gör...
bilmeyen biri için normal sözlük’ü özetlemek
ekşi sözlüğün eski halini özleyenlerin bulunduğu sözlük.
devamını gör...
kız istemeye gidildiğinde artı puan kazandıran şeyler
damat bey olarak sizin, istenilecek kıza yani sevdiceğinize dünya ahiret bacı gözüyle bakmanız bunlardan biridir. daha evvel seviştiğiniz hissedilirse bir miktar soğuk rüzgarlar esebilir.
devamını gör...
ablalar
uzun zaman önce ayaklar baş başlar ayak olmamışken, okyanus ötesindeki hain henüz hocaefendi iken, malum yönetimdeki siyasiler ayaklarını öperken, ablalar oluşumu her ilde vardı. bunlar okullarda okuyan aynı zamanda yurtlarda ve malum cemaatin evlerinde kalan genç ve taze beyinleri zehirliyorlardı. ablalar diyince benim aklıma malum oluşum geliyor.
devamını gör...
rütbe müracaatları
sayın yazarımız lan bırak ‘ın da rütbe zamanı gelmiş*.
kendisine afili bir rütbe yakışacaktır. sözlüğe emeği ve katkısı çoktur. sabırsızlıkla bekliyoruz efendim.
kendisine afili bir rütbe yakışacaktır. sözlüğe emeği ve katkısı çoktur. sabırsızlıkla bekliyoruz efendim.
devamını gör...
isim şehirdeki atmasyonlar
l ile şehir: lüleburgaz.
devamını gör...
song for zula
sahne adı phosphorescent olan amerikalı indie rock şarkıcısı-söz yazarı matthew houck 'un 2013 tarihli muchacho adlı albümünde 2. sırada yer alan ve albümden önce de bir single halinde yayımlanmış olan muhteşem şarkıdır. aynı zamanda gençlik filmlerinin ayrılmaz çifti shailene woodley ve miles tailor'ın başrolü paylaştığı drama filmi olan the spectacular now (şu an muhteşem) ve the amazing spiderman:2 filminin soundtrack'idir.
*epey hüzünlü bir şarkıdır, mutlu olanın dinlemesini tavsiye etmem*.
*epey hüzünlü bir şarkıdır, mutlu olanın dinlemesini tavsiye etmem*.
devamını gör...
normal sözlük radyo kulübü
radyoculardan önce girdiğim kulüp. çekirdek odası falan var ya, enteresan bi’ yer. tavsiye edilir.
devamını gör...
kullanılmayan eşyalar veri tabanı
arkadaşlar kullanmadığımız eşyaları (kitap, beyaz eşya, kıyafet vesaire) bu başlığın altına yazıp, ihtiyacı olan arkadaşlarımızla
paylaşabiliriz. ( herhangi bir para alışverişi söz konusu değildir. kafa sözlük format kurallarına aykırıdır.)
paylaşabiliriz. ( herhangi bir para alışverişi söz konusu değildir. kafa sözlük format kurallarına aykırıdır.)
devamını gör...
bir ara mutlaka görüşelim
genelde "tamam haberleşelim" diyip yalana yalanla karşılık verilerek konuşma sonlandırılır.
devamını gör...




