limonata
bir ali atay filmidir.

filmin senaryosunu yönetmen ali atay ve filmin başrol oyuncularından biri olan ertan saban yazmıştır. filmin diğer başrol oyuncusu ise ali atay ile çok iyi bir ikili olan serkan keskin'dir.
yol hikayeleri sevilir ve türk sinemasında çok iyi yol filmleri de çekilmiştir. ben de şahsen yol hikayelerine düşkünümdür. limonata da çok iyi anlatılmış bir yol hikayesidir.
bu film ali atay'ın ilk yönetmenlik denemesidir. filmden çıkınca çok daha iyi filmler yapacağını hissetmiştim ve bu filmden sonra önce ölümlü dünya sonra da cinayet süsü geldi. limonata'dan çok daha iyi olmasalar da standardın çok çok üstünde iki filmdir.
ölüm döşeğinde olan uzun suat, yani uzun yolcu tırcı suat oğlunu istanbulda yaşayan diğer oğlunu bulması için gönderir. film hem istanbulda, hem istanbul makedonya arasında, hem de makedonya'da geçer.
serkan keskin'in annesi ile telefon konuşması yaptığı sahne filmlerde kullanılan en iyi karadeniz ağzı sahnesi olarak zihnime kazınmıştır.
ali atay çok daha iyi filmler çekecektir. beklemedeyim.

filmin senaryosunu yönetmen ali atay ve filmin başrol oyuncularından biri olan ertan saban yazmıştır. filmin diğer başrol oyuncusu ise ali atay ile çok iyi bir ikili olan serkan keskin'dir.
yol hikayeleri sevilir ve türk sinemasında çok iyi yol filmleri de çekilmiştir. ben de şahsen yol hikayelerine düşkünümdür. limonata da çok iyi anlatılmış bir yol hikayesidir.
bu film ali atay'ın ilk yönetmenlik denemesidir. filmden çıkınca çok daha iyi filmler yapacağını hissetmiştim ve bu filmden sonra önce ölümlü dünya sonra da cinayet süsü geldi. limonata'dan çok daha iyi olmasalar da standardın çok çok üstünde iki filmdir.
ölüm döşeğinde olan uzun suat, yani uzun yolcu tırcı suat oğlunu istanbulda yaşayan diğer oğlunu bulması için gönderir. film hem istanbulda, hem istanbul makedonya arasında, hem de makedonya'da geçer.
serkan keskin'in annesi ile telefon konuşması yaptığı sahne filmlerde kullanılan en iyi karadeniz ağzı sahnesi olarak zihnime kazınmıştır.
ali atay çok daha iyi filmler çekecektir. beklemedeyim.
devamını gör...
uzay heparı
hızlı yaşa genç öl cümlesinin en iyi örneği. 25 yıllık yaşama onca güzel besteler, unutulmayan aşklar bırakmak ve ölümünden 28 yıl sonra bile konuşulmak her yiğidin harcı değildir. yıldız tilbe'yi brooke shields'e benzettiği için yattığını söylemiş sanırım, doğru mudur yalan mıdır bilemem. *
bu arada oğlu da hayran kitlesi edinmek için çok çabaladı bir dönem, oyunculuk falan yapıyordu ama bir röportajından anladığıma göre çok patavatsız birisi. babam yıldız tilbe ile yattığına göre zevki bozukmuş demiş. çüş. tutunamadı kayboldu gitti zaten sonra, isabet oldu.
bu arada oğlu da hayran kitlesi edinmek için çok çabaladı bir dönem, oyunculuk falan yapıyordu ama bir röportajından anladığıma göre çok patavatsız birisi. babam yıldız tilbe ile yattığına göre zevki bozukmuş demiş. çüş. tutunamadı kayboldu gitti zaten sonra, isabet oldu.
devamını gör...
fenerbahçe'nin 9 türkiye şampiyonluğu için tff’ye başvurması
gerçekleşmesi zor olan başvuru. ha yok kurullar bizden falan diyerek bu başvuruyu yapıyorlarsa hepten boş girişim, nihat özdemir isimli şahsın, kulüp hisselerinin bir kısmını elinde bulundurduğu herkesin malumu. tff bu gidişle sağlam patlayacak zaten.
gelelim fenerbahçe'nin iddiasına. resmi sitesindeki açıklamalar tamamen boş ve yanlış yönlendiren iddialar ile dolu. yani yıldız hesabına dahil etmek istemek, hatta bununla yetinmeyip bu sezonlara ait tazminatın hesaplanması istemek falan ancak fenerbahçe yönetimine yakışır bir harekettir zaten, garipsemedim. bu arada o para yaklaşık 800 milyon tl civarında. yani 100 milyon dolar falan ediyor. he canım he anam bekle verirlerdi sana o parayı, ananın en kıymetli çocuğu sendin zaten değil mi?*
flood 1
flood 2
flood 3
bu attığım linklerde mehmet şenol'un bu konu ile alakalı yaptığı detaylı analizler mevcut. üşenmedim hepsini tek tek okudum. eğer biraz vaktiniz varsa açın okuyun bu konuda biraz olsun aydınlanın derim. amacın ne olduğunu görün derim. ve geceye 2014 yılından bir görsel bırakarak bu tanımı noktalayalım. fotoğraf halen resmi hesaplarında duruyor bu loserların. inanmayan girip baksın rezaleti görsün.
gelelim fenerbahçe'nin iddiasına. resmi sitesindeki açıklamalar tamamen boş ve yanlış yönlendiren iddialar ile dolu. yani yıldız hesabına dahil etmek istemek, hatta bununla yetinmeyip bu sezonlara ait tazminatın hesaplanması istemek falan ancak fenerbahçe yönetimine yakışır bir harekettir zaten, garipsemedim. bu arada o para yaklaşık 800 milyon tl civarında. yani 100 milyon dolar falan ediyor. he canım he anam bekle verirlerdi sana o parayı, ananın en kıymetli çocuğu sendin zaten değil mi?*
flood 1
flood 2
flood 3
bu attığım linklerde mehmet şenol'un bu konu ile alakalı yaptığı detaylı analizler mevcut. üşenmedim hepsini tek tek okudum. eğer biraz vaktiniz varsa açın okuyun bu konuda biraz olsun aydınlanın derim. amacın ne olduğunu görün derim. ve geceye 2014 yılından bir görsel bırakarak bu tanımı noktalayalım. fotoğraf halen resmi hesaplarında duruyor bu loserların. inanmayan girip baksın rezaleti görsün.
devamını gör...
çocukken sahip olunan yanlış bakış açıları
yıldızları kuşların evi sanırdım. gece uyumak için oraya gidiyorlar ve gündüz geri geliyorlar diye inanıyordum.
devamını gör...
arkadaşı mı satayım sevgiliyi mi ikilemi
hangisine daha fazla vereceklerine göre belirleyeceğim tutum.
kaça kaça sen onu de hele bir bana?
hatta toplamda güzel bir fiyat verilirse kargo benden hemen ikisini de postalarım.
para önemli. oğlağım ben la!
kimseyi kimse için satmam abi ben keyfime bakarım. ya o ya ben durumuysa bu denilen diyenler bir zahmet az ötede kumda oynasın bak işte orada. biz yetişkinlerde çayımızı yudumlarız o arada.
çav cınım.
kaça kaça sen onu de hele bir bana?
hatta toplamda güzel bir fiyat verilirse kargo benden hemen ikisini de postalarım.
para önemli. oğlağım ben la!
kimseyi kimse için satmam abi ben keyfime bakarım. ya o ya ben durumuysa bu denilen diyenler bir zahmet az ötede kumda oynasın bak işte orada. biz yetişkinlerde çayımızı yudumlarız o arada.
çav cınım.
devamını gör...
cemal kaşıkçı davasının suudi arabistan'a devredilmesi
cemal kaşıkçı cinayeti yol kazası;
türkiye'nin yargı alanında ki imajında ciddi bir yara açacağı kesin. bu konuda maalesef çok hasar aldığı zaten, güncel yaşanan olaylardan ayan beyan ortadadır. konuya keşke taaa en başında bir karar verilerek dosyanın suudi arabistan ülkesine gönderse idi; ki bu çok sırıtmazdı. çünkü, büyükelçilik sınırları içi, bir ülkenin toprağı kabul edilir. orada işlenen suçta, o ülkenin yargı sınırı kabul edilir. örneğin, bir uyuşturucu satıcısı çin büyükelçiliği içinde uyuşturucu satsa ve bu tespit olunsa; bu kişi çin'e götürülüp akabinde yargılanıp idam cezası ile cezalandırılabilir.
cemal kaşıkçı olayı, türkiye'nin başına çorap örmek için kurulmuş bir komplo idi, türkiye bu konuda tuzağa düşmedi, ama yargılama ile ilgili olarak ta çok başarılı bir grafik çizmedi.
yargılarının devri ile, yaşanacakları az çok herkes tahmin ediyor. yapilacak yargılama sonrasında, tüm sanıkların öyle veya böyle beraatine karar verilecek; hatta bu davanın hiç açılmamış sayılmasına karar verilmesi de gündeme gelebilir. yani açılan iddianame, istanbul ağır ceza mahkemesinin yaptığı tüm işlemleri "keemnenyekün" sayıp yoluna devam edebilirler. çünkü yargılanmanın durma kararı ile başka bir ülkeye devreni ilişkin örneklerde çok başarılı bir grafik çizilmediği kesin. birde türkiye yargılamayı devrederken her hangi bir güvence almış değil.
sonuç; iler tutar yani yok,
türkiye'nin yargı alanında ki imajında ciddi bir yara açacağı kesin. bu konuda maalesef çok hasar aldığı zaten, güncel yaşanan olaylardan ayan beyan ortadadır. konuya keşke taaa en başında bir karar verilerek dosyanın suudi arabistan ülkesine gönderse idi; ki bu çok sırıtmazdı. çünkü, büyükelçilik sınırları içi, bir ülkenin toprağı kabul edilir. orada işlenen suçta, o ülkenin yargı sınırı kabul edilir. örneğin, bir uyuşturucu satıcısı çin büyükelçiliği içinde uyuşturucu satsa ve bu tespit olunsa; bu kişi çin'e götürülüp akabinde yargılanıp idam cezası ile cezalandırılabilir.
cemal kaşıkçı olayı, türkiye'nin başına çorap örmek için kurulmuş bir komplo idi, türkiye bu konuda tuzağa düşmedi, ama yargılama ile ilgili olarak ta çok başarılı bir grafik çizmedi.
yargılarının devri ile, yaşanacakları az çok herkes tahmin ediyor. yapilacak yargılama sonrasında, tüm sanıkların öyle veya böyle beraatine karar verilecek; hatta bu davanın hiç açılmamış sayılmasına karar verilmesi de gündeme gelebilir. yani açılan iddianame, istanbul ağır ceza mahkemesinin yaptığı tüm işlemleri "keemnenyekün" sayıp yoluna devam edebilirler. çünkü yargılanmanın durma kararı ile başka bir ülkeye devreni ilişkin örneklerde çok başarılı bir grafik çizilmediği kesin. birde türkiye yargılamayı devrederken her hangi bir güvence almış değil.
sonuç; iler tutar yani yok,
devamını gör...
insanların gerçekten küfürsüz konuşamıyor olması
beni şaşırtan bir durumdur. radyoyu dinleyince fark ettim. küfür kullananlar buraya yazabilir, gerçekten küfür hayatınızda çok mu yere sahip? (aşırı masum) -pek kullanmayan biri olduğum için açılmış başlıktır-
devamını gör...
emre gönlüşen
spor spikeri ve spor programı sunucusudur.
iyi bir futbol seyircisi eğer maçı stadda izlemiyorsa televizyon karşısındayken iki beklentisi vardır: güzel bir maç izlemek ve maçı iyi bir spikerin anlatması. güzel bir maçın garantisi yoktur, hele de türkiye süper lig maçlarını takip ediyorsanız. maçın gidişatı size iyi ya da kötü bir oyun izletir. yani maç başlamadan önce iyi olup olmayacağını bilmek mümkün değildir. ancak iyi bir spikerin anlatacağını bilmek mümkündür ve bu da sizi maç öncesinde ya sinir krizine sokar ya da içinizde maça dair umutlar yeşertir. örneğin; maçı aykut ince anlatıyorsa o maçta ne kadar pozisyon ya da gol olduğunun pek de bir önemi yoktur.

emre gönlüşen içinizde umut yeşerten spikerlerden biriydi. onun anlattığı maçlar sanki daha bir keyifli geçerdi. hem ses tonu hem de anlatım tarzıyla maçın içinde olmanızı sağlar ve bazı spikerler gibi de futbolcunun 97 kardeşin 35.’si olduğu gibi saçma bilgilerle zaman geçirmeye çalışmazdı.
sunduğu televizyon programlarında taktığı gözlükleri ile çok sevimli de bir görüntüsü olan gönlüşen her zaman kibar her zaman ince bir insandı. ardından herkesin iyi şeyler söylediği bir insan olması da bunun bir sonucu olsa gerek.
emre gönlüşen 2020 yılında ikinci kez yakalandığı kolon kanserini bu sefer yenemeyerek hayatını kaybettiğinde televizyonda spor programı yapan herkesin ağlamaklı bir sesle programları devam ettirdiğini asla unutamam.
müzikle de yakın bir ilişkisi olan emre gönlüşen birkaç programında the beatles ve the rolling stones’dan bahsederek beni programlarına daha çok bağlamıştı.
mesleğe başlama nedeni adanaspor’un maçlarını anlatmak olan emre gönlüşen güzel de bir adanaspor taraftarıydı.
iyi bir futbol seyircisi eğer maçı stadda izlemiyorsa televizyon karşısındayken iki beklentisi vardır: güzel bir maç izlemek ve maçı iyi bir spikerin anlatması. güzel bir maçın garantisi yoktur, hele de türkiye süper lig maçlarını takip ediyorsanız. maçın gidişatı size iyi ya da kötü bir oyun izletir. yani maç başlamadan önce iyi olup olmayacağını bilmek mümkün değildir. ancak iyi bir spikerin anlatacağını bilmek mümkündür ve bu da sizi maç öncesinde ya sinir krizine sokar ya da içinizde maça dair umutlar yeşertir. örneğin; maçı aykut ince anlatıyorsa o maçta ne kadar pozisyon ya da gol olduğunun pek de bir önemi yoktur.

emre gönlüşen içinizde umut yeşerten spikerlerden biriydi. onun anlattığı maçlar sanki daha bir keyifli geçerdi. hem ses tonu hem de anlatım tarzıyla maçın içinde olmanızı sağlar ve bazı spikerler gibi de futbolcunun 97 kardeşin 35.’si olduğu gibi saçma bilgilerle zaman geçirmeye çalışmazdı.
sunduğu televizyon programlarında taktığı gözlükleri ile çok sevimli de bir görüntüsü olan gönlüşen her zaman kibar her zaman ince bir insandı. ardından herkesin iyi şeyler söylediği bir insan olması da bunun bir sonucu olsa gerek.
emre gönlüşen 2020 yılında ikinci kez yakalandığı kolon kanserini bu sefer yenemeyerek hayatını kaybettiğinde televizyonda spor programı yapan herkesin ağlamaklı bir sesle programları devam ettirdiğini asla unutamam.
müzikle de yakın bir ilişkisi olan emre gönlüşen birkaç programında the beatles ve the rolling stones’dan bahsederek beni programlarına daha çok bağlamıştı.
mesleğe başlama nedeni adanaspor’un maçlarını anlatmak olan emre gönlüşen güzel de bir adanaspor taraftarıydı.
devamını gör...
çocuğuna kendi mesleğinden isim vermek
devamını gör...
kullanılmayan eşyalar veri tabanı
hiç gitmediğiniz veya gitmeyeceginiz doğunun ücra köylerinden birindeki minikleri sevindirmek isteyen arkadaşlar olursa bi mesaj uzaginizdayim.kitap,kıyafet,kırtasiye malzemesi vs hepsi olur.
devamını gör...
dogville
lars von trier'nin yazıp yönettiği 2003 tarihli avangard dram filmi. film hakkındaki fikirlerimi okuduğum yorumları ve spoiler kullanarak yazacağım, izlemeyenler okumaya devam etmeyebilir.
20. yüzyıl alman şiirinin ve tiyatrosunun en önemli isimleri arasında kabul edilen bertolt brecht'ten etkilenerek sahnelendiği söylenebilir. film adeta bir tiyatro sahnesinde, oldukça minimal bir dekorla çekilmiştir. hikayenin geçtiği dogville kasabasındaki evlerin duvarları, hatta kapıları bile yoktur. olmayan bir kapı açılıp kapanırken gıcırtı sesi gelir arkadan. bu seyircinin dikkatini diri tutar ve hikayenin kendisi daha da önem kazanır. bir yandan da sanki insan doğasını çiğ bir şekilde gösterdiğini söyler yönetmen.
dogville amerika'da sıradan, küçük bir kasabadır. bir gün gangsterlerden kaçan grace adında bir kadın kasabaya gelir ve orada saklanmaya başlar. grace adından da yola çıkarak aslında ilahi bir figür olan isa gibi de görülebilir. kasabalılar sıradan ve sefil hayatlarına katılan grace'e kendini kabul ettirmesi şartıyla yardım etmeyi kabul eder. yabancı olana karşı bir önyargı ve karşılıksız olmayan bir iyilik var. zamanla bu iyiliğin karşılığı büyük bir suistimale dönüşür ve grace her seferinde koşullarının onları bu kötülüklere itmiş olabileceğini öne sürerek onları affeder. aslında kendisi de o koşulların bir parçası olmuştur. sonunda grace'e edilen kötülükler korkunç bir seviyeye ulaşır ve peşinden sürüklediği bir kayaya zincirlenir. isa'nın çarmıha gerilmesini anımsatır. filmin sonunda gangsterler kasabalıların haber vermesi üzerine gelir ve liderlerinin grace'in babası olduğu ortaya çıkar. grace babası'nın yöntemlerini etik bulmadığı için kaçmış ve sıradan insanlara sığınmıştır. babası ona kendisinin işlemesi durumunda affetmeyeceği suçları o insanlar işleyince affettiği için kibirli olduğunu ve bu şekilde insanlığın daha da yozlaşacağını söyler. bu dine ve isa'ya yönelik bir eleştiridir aynı zamanda. grace kendini diğer insanlardan ahlaken üstün görür ve onları sürekli affeder ama bu onun kibrinden kaynaklanır ve insanlar hak ettikleri cezayı çekmez. adalet sağlanamaz.
grace kasabaya gelmeden önce basit ama düzenli bir hayatı olan bu insanlar grace'in sonu gelmeyen affediciliğinin de içinde bulunduğu koşullar yüzünden suç işler. kasabanın girişindeki köpek moses eski düzene bir atıftır. grace sonunda babasını haklı bulur. babasından gelen ve doğuştan sahip olduğu gücü sahiplenerek adaleti sağlar. kibirinden kurtulur ve kasabalılar artık kurtarılamayacak olduğu için infaz edilir. bir tek moses kurtulur çünkü o sadece kemiği çalındığı için pençelerini ve dişlerini göstermiştir. adildir yani.
kişisel olarak bazen kendi hoşgörümü de grace gibi rasyonalize ederek hem kendimi kandırdığımı hem de haksızlığa yol açtığımı düşündüm. epey bir düşündürdü ve bazı düşüncelerim de değişti. kesinlikle güzel bir film.
20. yüzyıl alman şiirinin ve tiyatrosunun en önemli isimleri arasında kabul edilen bertolt brecht'ten etkilenerek sahnelendiği söylenebilir. film adeta bir tiyatro sahnesinde, oldukça minimal bir dekorla çekilmiştir. hikayenin geçtiği dogville kasabasındaki evlerin duvarları, hatta kapıları bile yoktur. olmayan bir kapı açılıp kapanırken gıcırtı sesi gelir arkadan. bu seyircinin dikkatini diri tutar ve hikayenin kendisi daha da önem kazanır. bir yandan da sanki insan doğasını çiğ bir şekilde gösterdiğini söyler yönetmen.
dogville amerika'da sıradan, küçük bir kasabadır. bir gün gangsterlerden kaçan grace adında bir kadın kasabaya gelir ve orada saklanmaya başlar. grace adından da yola çıkarak aslında ilahi bir figür olan isa gibi de görülebilir. kasabalılar sıradan ve sefil hayatlarına katılan grace'e kendini kabul ettirmesi şartıyla yardım etmeyi kabul eder. yabancı olana karşı bir önyargı ve karşılıksız olmayan bir iyilik var. zamanla bu iyiliğin karşılığı büyük bir suistimale dönüşür ve grace her seferinde koşullarının onları bu kötülüklere itmiş olabileceğini öne sürerek onları affeder. aslında kendisi de o koşulların bir parçası olmuştur. sonunda grace'e edilen kötülükler korkunç bir seviyeye ulaşır ve peşinden sürüklediği bir kayaya zincirlenir. isa'nın çarmıha gerilmesini anımsatır. filmin sonunda gangsterler kasabalıların haber vermesi üzerine gelir ve liderlerinin grace'in babası olduğu ortaya çıkar. grace babası'nın yöntemlerini etik bulmadığı için kaçmış ve sıradan insanlara sığınmıştır. babası ona kendisinin işlemesi durumunda affetmeyeceği suçları o insanlar işleyince affettiği için kibirli olduğunu ve bu şekilde insanlığın daha da yozlaşacağını söyler. bu dine ve isa'ya yönelik bir eleştiridir aynı zamanda. grace kendini diğer insanlardan ahlaken üstün görür ve onları sürekli affeder ama bu onun kibrinden kaynaklanır ve insanlar hak ettikleri cezayı çekmez. adalet sağlanamaz.
grace kasabaya gelmeden önce basit ama düzenli bir hayatı olan bu insanlar grace'in sonu gelmeyen affediciliğinin de içinde bulunduğu koşullar yüzünden suç işler. kasabanın girişindeki köpek moses eski düzene bir atıftır. grace sonunda babasını haklı bulur. babasından gelen ve doğuştan sahip olduğu gücü sahiplenerek adaleti sağlar. kibirinden kurtulur ve kasabalılar artık kurtarılamayacak olduğu için infaz edilir. bir tek moses kurtulur çünkü o sadece kemiği çalındığı için pençelerini ve dişlerini göstermiştir. adildir yani.
kişisel olarak bazen kendi hoşgörümü de grace gibi rasyonalize ederek hem kendimi kandırdığımı hem de haksızlığa yol açtığımı düşündüm. epey bir düşündürdü ve bazı düşüncelerim de değişti. kesinlikle güzel bir film.
devamını gör...
sorunlarla baş etme yöntemleri
genellikle sorun çıkmasını en baştan engellemeye çalışıyorum ben. bu nedenle müthiş düzenli yaşarım. mesela mola saatlerini kalem kalem bildiririm, orada kahve ve çay içme saatleri bile yazılıdır. bu kısaca bu saatler içinde kimse beni farklı işlere çekmeye çalışmasın aramız bozulmasın anlamına gelen uyarıdır. çalışırken kimseyle konuşmam ki düzen bozulmasın. ya da bir işe başlayacaksam mümkünse bir süre maaş almadan çalışırım. tüm dosyaları ezberler, benden önce çalışan arkadaşın yaptığı tüm işleri kontrol eder, onun çalıştığı insanları arayıp tanışır, o insanlardan farklı kişilerin numarasını öğrenir, onlarla anlaşma yaparım ki yedek çalışma arkadaşlarım olsun. sistemi kurduktan sonra maaş almaya başladım. iş yaşamım son derece sorunsuz ve hatasız geçer. her zaman a,b,c, z planlarım vardır.
ancak sosyal hayatı böyle bir düzene oturtmak mümkün değil. çok denedim, olmadı. ne kendi ne de karşı tarafın duygularını kontrol altına almak diye bir şey yok. neye kızar, neyi kıskanır, yüzüne ne der arkandan ne sayıp söver hiç belli olmuyor. bu nedenle sorun çıktığı an gidip uyuyorum ben. uykum geliyor. tartışma sırasında bile baktım sorunu çözemiyorum uyuya kalırım. vücudum uyku üretir. baktım uyanınca geçmemiş, ağlarım uyanır, ağlarken uyuya kalırım.
yani ya korkunç bir mücadele veriyorum ya da tamamen kendimi bırakmış oluyorum. neden? çünkü ortam yok. allah sabır versin, çok zor.
ancak sosyal hayatı böyle bir düzene oturtmak mümkün değil. çok denedim, olmadı. ne kendi ne de karşı tarafın duygularını kontrol altına almak diye bir şey yok. neye kızar, neyi kıskanır, yüzüne ne der arkandan ne sayıp söver hiç belli olmuyor. bu nedenle sorun çıktığı an gidip uyuyorum ben. uykum geliyor. tartışma sırasında bile baktım sorunu çözemiyorum uyuya kalırım. vücudum uyku üretir. baktım uyanınca geçmemiş, ağlarım uyanır, ağlarken uyuya kalırım.
yani ya korkunç bir mücadele veriyorum ya da tamamen kendimi bırakmış oluyorum. neden? çünkü ortam yok. allah sabır versin, çok zor.
devamını gör...
günaydın mesajı
günaydın değil de günaydıın yazılanı makbuldür. o bir harf cidden mesajın havasını değiştiriyor.
devamını gör...
10 yaşındaki çocuğa tecavüz etmeye çalışırken yakalanan kişi
videoda bir de utanmadan şey diyor "kendi istedi belki ihtiyacı vardır diye düşündüm" böyle bir iğrençlik pislik olabilir mi ya aklım almıyor. şrfsiz inşallah bütün yaptıkların burnundan gelir ölmek kolay sürün istiyorum kız 10 yaşında ya 10! bin katını yaşamadan ölmezsin umarım.
devamını gör...
havai fişekleri yasaklamak
yasaklanması gerekir.bu havai fişekler yüzünden zarar gören kuşlara yazık.havai fişek patladığını görmesek insanlık birşey kaybetmez herhalde.faydamız yok ama inadına zararımız var.
devamını gör...
mülksüzler
ursula k. le guin'in 1974 yılı çıkışlı bilim kurgu(?) olarak adlandırılan romanı. romanın adı tam anlamıyla ''mülksüzler''. bu bağlamda adı, ursula'nın tasvir ettiği anarşist toplumu nitelemek anlamında oldukça önemli. çünkü annares evreninde yaşayan odocuların en önemli özelliği mutlak mülksüzlük. (ayrıca marx işçi sınıfını tanımlarken de bu adı sık sık kullanmıştır)
roman olay örgüsü ve olguları bakımından hemen hemen diyalektik karşıtlık ilkesine dayanıyor diyebiliriz. anlatılanlarda her şey zıttıyla birlikte var olmaktadır: (bkz: annares) ve (bkz: urras) ya da gidiş ve dönüş... kitaptaki pek çok özel-kurgulanmış ismin aslında günümüz uluslararası devletler sisteminden ilham alınarak uydurulduğu aşikar. kelime oyunları oldukça başarılı. böylece iletilmek istenen mesaj daha doğrudan iletilmiş oluyor.
anarşizmi, devletçiliği, mülkiyetçiliği, kapitalizmi, doğayı, bilimi, felsefeyi, insanı, insanı ve insanı didik didik eden bir roman. son derece sorgulayıcı, şüpheci ve tüm bunlara rağmen yumuşak. brave new world'deki direkt dil yok mesela, sudan çıkmış balığa çevirmek yerine okuyucuyu yavaş yavaş yoruyor ve yoğuruyor. bu bakımdan son derece dikkatle okunması gerektiği kanısındayım. elbette brave new world ile içerik analizi bakımından kıyaslamak doğru olmaz, biri 20. yüzyılın en önemli distopyalarından biri iken diğerinin amacı bir distopya yaratmaktan öte iki ''olabilir'' evreni kendi içinde kıyaslayarak sınırları zorlamak... ikinci kez okuyuşumda farkında olmadığım ya da atladığım bir takım detaylar romanı kafamdaki yerden alıp başka bir noktaya oturtmamı sağladı. yani mümkünse birkaç yıl sonra tekrar okuyunuz.
roman olay örgüsü ve olguları bakımından hemen hemen diyalektik karşıtlık ilkesine dayanıyor diyebiliriz. anlatılanlarda her şey zıttıyla birlikte var olmaktadır: (bkz: annares) ve (bkz: urras) ya da gidiş ve dönüş... kitaptaki pek çok özel-kurgulanmış ismin aslında günümüz uluslararası devletler sisteminden ilham alınarak uydurulduğu aşikar. kelime oyunları oldukça başarılı. böylece iletilmek istenen mesaj daha doğrudan iletilmiş oluyor.
anarşizmi, devletçiliği, mülkiyetçiliği, kapitalizmi, doğayı, bilimi, felsefeyi, insanı, insanı ve insanı didik didik eden bir roman. son derece sorgulayıcı, şüpheci ve tüm bunlara rağmen yumuşak. brave new world'deki direkt dil yok mesela, sudan çıkmış balığa çevirmek yerine okuyucuyu yavaş yavaş yoruyor ve yoğuruyor. bu bakımdan son derece dikkatle okunması gerektiği kanısındayım. elbette brave new world ile içerik analizi bakımından kıyaslamak doğru olmaz, biri 20. yüzyılın en önemli distopyalarından biri iken diğerinin amacı bir distopya yaratmaktan öte iki ''olabilir'' evreni kendi içinde kıyaslayarak sınırları zorlamak... ikinci kez okuyuşumda farkında olmadığım ya da atladığım bir takım detaylar romanı kafamdaki yerden alıp başka bir noktaya oturtmamı sağladı. yani mümkünse birkaç yıl sonra tekrar okuyunuz.
devamını gör...
güne bir kedi bırak
başlık "bir" diyor ama fransız romantiği eugène delacroix'dan ( 1798–1863) kedi üzerine birkaç eskiz bırakayım ben.












devamını gör...
ninelerin ettiği dualar
“kimse kimseye muhtaç olmadan yaşar gider umarım” diye dua ediyor benimkiler hep ve haklılar da bence. birine mecbur kalmak ya da muhtaç olmak çok kötü bi his gerçekten de.
devamını gör...
kıvrık boynuzlu oriks
günümüzde maalesef soyu tükenmiş bir antilop türüdür. öncesinde gruplar halinde afrika'nın kuzeyi, sahra çölü kuzey ve güney sınırlarında yaşıyorlardı. gruptan kasıt ortalama koşullarda 40 civarı üye, su kıtlığı koşullarında 100'den fazla üyesiyle bir arada yaşayabiliyorlardı.

ortalama ağırlıkları 200 kg, ortalama yaşam süreleri 27 senedir. boynuzları ortalama 1 metredir ve hem erkek hem dişisinde bulunur, dişinin boynuzu nispeten daha ince olur. otçuldurlar, beslenme alışkanlıkları genelde çimen, ot ve meyve ağırlıklıdır. çöle yakın iklim koşullarında yaşayabildiklerinden çöl iklim adaptasyonuna sahiplerdir. birçok memeli için ölümcül olan sıcaklıkları vücutları tolere edebilir. susuzluk sıkıntısı yaşadıklarından yağmur sonrası çıkan çimenleri yiyebilmek için grup halinde kilometrelerce mesafe giderler.

1970'lerde tüm dünyada sayıları 6000 civarındaydı. ancak 2000 yılından itibaren vahşi doğada soylarının tamamen tükendiği kabul edildi. vahşi doğada olmasa da şu an bazı hayvanat bahçelerinde halen az sayıda üyesi bulunmaktadır. kimi zaman hayvanat bahçesinde yetiştirilip doğal yaşam alanlarına da salınıyorlar. kaynak

ortalama ağırlıkları 200 kg, ortalama yaşam süreleri 27 senedir. boynuzları ortalama 1 metredir ve hem erkek hem dişisinde bulunur, dişinin boynuzu nispeten daha ince olur. otçuldurlar, beslenme alışkanlıkları genelde çimen, ot ve meyve ağırlıklıdır. çöle yakın iklim koşullarında yaşayabildiklerinden çöl iklim adaptasyonuna sahiplerdir. birçok memeli için ölümcül olan sıcaklıkları vücutları tolere edebilir. susuzluk sıkıntısı yaşadıklarından yağmur sonrası çıkan çimenleri yiyebilmek için grup halinde kilometrelerce mesafe giderler.

1970'lerde tüm dünyada sayıları 6000 civarındaydı. ancak 2000 yılından itibaren vahşi doğada soylarının tamamen tükendiği kabul edildi. vahşi doğada olmasa da şu an bazı hayvanat bahçelerinde halen az sayıda üyesi bulunmaktadır. kimi zaman hayvanat bahçesinde yetiştirilip doğal yaşam alanlarına da salınıyorlar. kaynak
devamını gör...
