yazarların şu an duymak istediği söz
sen her şeyden muafsın.
doya doya gez, dolaş eğlen, dilediğin gibi hayatını yaşa. al bu da arap şükrü konserine vip biletin.
(bkz: çekilin yoldan bir bela geliyor)
doya doya gez, dolaş eğlen, dilediğin gibi hayatını yaşa. al bu da arap şükrü konserine vip biletin.
(bkz: çekilin yoldan bir bela geliyor)
devamını gör...
iko (yazar)
yine kurcalıyor sözlüğü, bir şeyler deniyor. alt çubuktaki semboller büyümüş ve daha belirgin olmuş. yalnız oylama bildirimi gelince mesaj kutusunda belirdi bildirim.
edit: düzeldi.
edit: düzeldi.
devamını gör...
caligula
yüzen saraylar inşa ettirmiş, üzerine değerli taşlar kakılan gemilerle denizlere açılmış, eritilmiş inci içmiş *öh*, kendisinin tanrı olduğunu iddia etmiş ve kendisine tapmayanı da yok etmeyi amaçlamış, zihinsel konuda ne yazık ki hasta olan *gerçi bedensel olarak da hastaydı* antik roma imparatoru. imparatorların en çılgını...
devamını gör...
herkes mahlasına yakışanı yapsın
ibrahim tatlıses'in kötü şanını devralmak istemem.
devamını gör...
anosmi
'koku körlüğü' olarak da tanımlanan durum. geçici ya da kalıcı, doğuştan veya sonradan oluşan türleri mevcuttur. covid hastalığının belirtileri arasındadır. covidde görülen koku kaybı ekstra bir durum yoksa geçicidir.
devamını gör...
bugs bunny
looney tunes demirbaslarindan; en tatli, en ukala, en sevimli ve en sevdigim karakteri.
bayilarak izlerdim, bir elimde havuc ile; hala izliyorum gerci*. trolluk kavraminin oncusu, aklini inanilmaz kullanabilen, her durumdan burnu bile kanamadan siyrilabilen ve surekli dalga gecen bir tip; insanin arayip da bulamadigi butun ozelliklerin yuklu oldugu cınım tavsan.
buralarin en buyugu o bir baska, bugs bunny bugs bunny cok yasa!
ps: yorgun ve bitkin hali bile asiri mincirilasi oldugu icin profilimi susluyor kendisi, full enerjiyle gorevimin basindayim; duyurayim istedim*.
bayilarak izlerdim, bir elimde havuc ile; hala izliyorum gerci*. trolluk kavraminin oncusu, aklini inanilmaz kullanabilen, her durumdan burnu bile kanamadan siyrilabilen ve surekli dalga gecen bir tip; insanin arayip da bulamadigi butun ozelliklerin yuklu oldugu cınım tavsan.
buralarin en buyugu o bir baska, bugs bunny bugs bunny cok yasa!
ps: yorgun ve bitkin hali bile asiri mincirilasi oldugu icin profilimi susluyor kendisi, full enerjiyle gorevimin basindayim; duyurayim istedim*.
devamını gör...
izmirlilerin kendilerini üstün görme çabası
neden arkadaşım neden? tamam izmirlisin ve simite gevrek diyorsun ama neden? simite gevrek demenin kime ne yararı var dostum? hadi ama simit bu kabul et
devamını gör...
mezuniyetine katılmayan kişi
benimdir.
beş saat güneşte beklemeyi saçma bulmuştur.
beş saat güneşte beklemeyi saçma bulmuştur.
devamını gör...
türkiye'de siyasilere çok saygı gösterilmesi
bilim insanları kadar saygı gösterilmediğine katılıyorum. ayrıca yaşlı olmaları ve bizim toplumumuzda yaşlılara saygı duyulması ile de ilişkisi olduğunu düşünüyorum.
devamını gör...
hayatta iki tip insan vardır
1. yattığında hemen uyuyanlar
2. yattığında uyuyamayan garibanlar
2. yattığında uyuyamayan garibanlar
devamını gör...
martingale
martingale sistemi nedir?
şans oyunlarındaki mottosu “ilelebet kaybedecek değilsin, elbet biri tutacak” olan matematiksel yöntemdir.
kısa ve net özetiyle, arka arkaya 10 kez bile kaybetseniz 11. de kazanırsanız bütün kaybettiklerini telafi edip kara geçtiğiniz bir teknik. diyeceksiniz hiç öyle şey olur mu? martingale tekniğin de nasıl olduğunu detaylı şekilde örneklerle görelim.
martingale sistemi çok basit bir temel mantıkla çalışır. zararı karşılamak için kazanana kadar bahis miktarını arttırana kadar devam etmektir( genelde bu önceki bahisin 2 katını yatırmak şeklindedir). daha çok kumarda kullanılır.
şans oyunlarındaki mottosu “ilelebet kaybedecek değilsin, elbet biri tutacak” olan matematiksel yöntemdir.
kısa ve net özetiyle, arka arkaya 10 kez bile kaybetseniz 11. de kazanırsanız bütün kaybettiklerini telafi edip kara geçtiğiniz bir teknik. diyeceksiniz hiç öyle şey olur mu? martingale tekniğin de nasıl olduğunu detaylı şekilde örneklerle görelim.
martingale sistemi çok basit bir temel mantıkla çalışır. zararı karşılamak için kazanana kadar bahis miktarını arttırana kadar devam etmektir( genelde bu önceki bahisin 2 katını yatırmak şeklindedir). daha çok kumarda kullanılır.
devamını gör...
ekşi sözlük'e geri dönmek
görüşürüz dostum allah’a emanet ol demek istediğim başlıktır.
ekşi sözlükte herkes kurallara uyuyor bilgiden mest oluyorum ben selam söyle oralara.
dün omara kör olur inşallah diyen yazarlara saygılar buradan.
ekşi sözlükte herkes kurallara uyuyor bilgiden mest oluyorum ben selam söyle oralara.
dün omara kör olur inşallah diyen yazarlara saygılar buradan.
devamını gör...
havanın niye bu kadar soğuk olması
rica ediciyim aynısının sıcak olması başlığı varken bu başlıkta düzenlenmesin. gelelim asıl meseleye. niye bu kadar soğuk? işten geldim, tir tir titriyorum. ağustos bitmedi henüz. ne bu soğuk? ağlayacağım birazdan, ellerim ayaklarım dondu, başıma ağrılar giriyor. soba yakacağım yeminlen.
devamını gör...
kitap boş vakitte okunmaz
kitabevi işletiyorum. müşterilerim genellikle arkadaşlarıyla veya ailesiyle geliyor. iştahla rafları dolaşıp, kitaplara dokunan, kurcalayan her müşterinin yanında bir tane de gönülsüz, uzaktan öyle eblek eblek bakan bir yakını oluyor. sevmiyor okumayı veya ilgisini çekmiyor...
sessizliği bölmek için soruyorum:
+siz ne tarz okuyorsunuz?
cevap hazır. yüz kez duyduğum klişe:
-benim boş vaktim olmuyor pek.
bu diyaloğu her gün yaşıyorum. ancak bir kez bile kitap boş vakitte okunmaz diyemedim. gerginlik yaratmak istemiyorum. insanlar yeterince gergin zaten.
bakın gerçekten de kitap okumak için vakit ayırmak gerekir arkadaşlar. şakaya gelmez kitap okumak. kimi insanlar stresli zamanlarında sular seller gibi okur, kimiyse sakin, relax zamanında okur. okumak isteyen zaman bulur. bu dediğimi konformist bir düşünce olarak algılamayın, ayıp edersiniz.
canınız tehlikede değil veya kitapların itfaiyeciler tarafından yakıldığı bir gerçeklikte yaşamıyorsanız okuyun abilerim ablalarım.
sessizliği bölmek için soruyorum:
+siz ne tarz okuyorsunuz?
cevap hazır. yüz kez duyduğum klişe:
-benim boş vaktim olmuyor pek.
bu diyaloğu her gün yaşıyorum. ancak bir kez bile kitap boş vakitte okunmaz diyemedim. gerginlik yaratmak istemiyorum. insanlar yeterince gergin zaten.
bakın gerçekten de kitap okumak için vakit ayırmak gerekir arkadaşlar. şakaya gelmez kitap okumak. kimi insanlar stresli zamanlarında sular seller gibi okur, kimiyse sakin, relax zamanında okur. okumak isteyen zaman bulur. bu dediğimi konformist bir düşünce olarak algılamayın, ayıp edersiniz.
canınız tehlikede değil veya kitapların itfaiyeciler tarafından yakıldığı bir gerçeklikte yaşamıyorsanız okuyun abilerim ablalarım.
devamını gör...
geceye bir şiir bırak
... bütün iyi kitapların sonunda
bütün gündüzlerin, bütün gecelerin sonunda
meltemi senden esen
soluğu sende olan
yeni bir başlangıç vardır.
¦ edip cansever - umuş ¦
bütün gündüzlerin, bütün gecelerin sonunda
meltemi senden esen
soluğu sende olan
yeni bir başlangıç vardır.
¦ edip cansever - umuş ¦
devamını gör...
doğum indüksiyonu
eylemde bulunmayan uterusta kontraksiyonların başlatılmasına verilen isimdir.
yapılacak durumlar arasında
erken membran rüptürü
gestasyonel hipertansiyon
postterm gebelik
oligohidroamnios
kronik hipertansiyon ve diyabet yer almaktadır.
sezaryen yapılması gereken durumlarda yapılması kontrendikedir.
yapılacak durumlar arasında
erken membran rüptürü
gestasyonel hipertansiyon
postterm gebelik
oligohidroamnios
kronik hipertansiyon ve diyabet yer almaktadır.
sezaryen yapılması gereken durumlarda yapılması kontrendikedir.
devamını gör...
ölecek kişiyle vakit geçirmek
sanırım başlığın anlatmak istediği; öleceğini bildiğin kişiyle vakit geçirmek.
iki taraf da bilecek ne olacağını. görmezden, duymazdan geleceksin. içindeki hüzün dinmez ama hüzünle hatırlamak istemiyorsun onu. bir hayalini gerçekleştireceksin. belki başka bir ülkeye götüremezsin ama hep şu restorana gidelim diyorsa artık o restorana gideceksin. hep yüksek sesle konuşmandan rahatsızsa sesini alçaltacaksın. biliyorsun, şimdi yan yana olduğun o insanın cansız bedenini göreceksin bir gün.
bu acıyla sen yüzleşeceksin. ölmeden öldürmeyeceksin onu, ölümün ve kaybetmenin acısını ölümden sonrasına saklayacaksın. elinde bir kuş var. o kuşla uçacaksın. güçten düşünce gücendirmeden yardım edeceksin. geleceğini bildiğin o güne kadar. o kuşun senden uzaklara uçacağı o ana kadar. o günden sonra ne yaparsan yap elinde sadece yaşadıkların olacak. ihtimaller tükenmiş ve ulaşabileceğin tek şey hatıraların olacak.
o insanı kaybettiğinde kötü hatıralar yerine iyileri hatırlamak isteyeceksin. bir kavga yerine bir gülüşü anımsamak isteyeceksin. bu yüzden anımsamak istediklerini yaşatacaksın ona. karşındaki beden bir yabancıya ait gibi dursa da, çöken gözlerine bakarken tedirgin de olsan o yabancı bakışı sileceksin yüzünden.
sen onu nasıl hatırlamak istiyorsan ona öyle bakacaksın. gereksiz avutmayacaksın ne kendini ne de onu. sen onun yoluna eşlik edeceksin, o da seninkine. güzel hatıralar kalacak geride. güzel yaşayacaksın, güzeli yaşatacaksın. bir kötülüğü bekler gibi ölümü beklemek yerine o acı vedaya kadar güzellikler ekleyeceksin onun hayatına.
iki taraf da bilecek ne olacağını. görmezden, duymazdan geleceksin. içindeki hüzün dinmez ama hüzünle hatırlamak istemiyorsun onu. bir hayalini gerçekleştireceksin. belki başka bir ülkeye götüremezsin ama hep şu restorana gidelim diyorsa artık o restorana gideceksin. hep yüksek sesle konuşmandan rahatsızsa sesini alçaltacaksın. biliyorsun, şimdi yan yana olduğun o insanın cansız bedenini göreceksin bir gün.
bu acıyla sen yüzleşeceksin. ölmeden öldürmeyeceksin onu, ölümün ve kaybetmenin acısını ölümden sonrasına saklayacaksın. elinde bir kuş var. o kuşla uçacaksın. güçten düşünce gücendirmeden yardım edeceksin. geleceğini bildiğin o güne kadar. o kuşun senden uzaklara uçacağı o ana kadar. o günden sonra ne yaparsan yap elinde sadece yaşadıkların olacak. ihtimaller tükenmiş ve ulaşabileceğin tek şey hatıraların olacak.
o insanı kaybettiğinde kötü hatıralar yerine iyileri hatırlamak isteyeceksin. bir kavga yerine bir gülüşü anımsamak isteyeceksin. bu yüzden anımsamak istediklerini yaşatacaksın ona. karşındaki beden bir yabancıya ait gibi dursa da, çöken gözlerine bakarken tedirgin de olsan o yabancı bakışı sileceksin yüzünden.
sen onu nasıl hatırlamak istiyorsan ona öyle bakacaksın. gereksiz avutmayacaksın ne kendini ne de onu. sen onun yoluna eşlik edeceksin, o da seninkine. güzel hatıralar kalacak geride. güzel yaşayacaksın, güzeli yaşatacaksın. bir kötülüğü bekler gibi ölümü beklemek yerine o acı vedaya kadar güzellikler ekleyeceksin onun hayatına.
devamını gör...
kapıkulu sipahileri
osmanlı ordusunda padişahın hassa ordusunun atlı birliklerini oluşturan, tıpkı yeniçeriler ve diğer kapıkulu ocakları gibi ulufe alan seçkin birliklerin adı. dış görünüş olarak tımarlı sipahilere göre daha ihtişamlı ama kullandıkları silahlar aynıdır. kapıkulu sipahilerinde de bozulma dönemi 17.yüzyıl başlarında başlamıştır.
16. yüzyılın ünlü diplomatlarından busbecq bu sipahileri şu şekilde tarif eder: “üzengileri altın, gümüş ve değerli taşlardan parlayan kapadokya, suriye veya başka cins en soylusundan bir at üzerinde önünden geçip giderken, böyle bir türk şövalyesinden daha ihtişamlı bir görüntü yoktur. üzerine altın ve gümüş işlemeli kumaştan, hafif veya ağır ipekten ya da koyu kırmızı, sarı yahut lacivert renkte değerli başka bir elbise giyiyor. iki yanında birinde yayın durduğu ve diğerinde renkli oklarla dolu olan, partların ülkesindekiler gibi seçkin elişi ile işlenmiş iki sadak taşıyor. sol kolunda taşıdığı, oklara ve kılıç veya topuz darbelerine dayanıklı kalkanı da aynı seçkin işçiliktendir. boş bırakmayı yeğlemediği takdirde, sağ elinde çoğunlukla yeşil renkte hafif bir mızrak taşıyor. kısa ve değerli taşlarla bezenmiş bir kılıç kuşanıyor ve eyerden topuzu sarkıyor.
diyorsunuz ki bu kadar silah niye? öyleyse biliniz ki bu süvari tüm bu silahları kullanmasını gayet iyi biliyor. şimdi de diyorsunuz ki, bir kişi hem yayı, hem de mızrağı nasıl bir arada kullanabilir? yayını ancak mızrağını attıktan veya kırdıktan sonra mı çıkarıyor? hayır, zira mızrağı mümkün olduğunca yanında tutuyor, ama savaşın gidişatı yayı kullanmasını gerektiriyorsa, hafif ve buna göre düzenlenmiş mızrağı eyerinin ve bacaklarının arasına o şekilde sıkıştırıyorlar ki, ucu arkadan yukarı doğru bakıyor, böylece mızrağı dizleri ile istediği kadar sıkıca tutabiliyor. mızrakla savaşmaları gerekiyorsa, yayı ya sadağına yerleştiriyor ya da kalkanının üzerinden sol koluna asıyor. başlığı, ortasından şeritler ile bölünmüş koyu kırmızı bir ipek kumaşın uzandığı bembeyaz ince pamuklu bir kumaştan oluşuyor. birçoğu başlıklarını ayrıca siyah tüyler ile süslüyorlar”.
dünyanın en iyi atlı binicileri olan bu sipahiler, tabii ki çoğunlukla kıymetli olan atlarına çok değer veriyorlardı ve çok iyi bakıyorlardı. bilhassa at cinslerinin ıslahı ile uğraşan hipologlar ve soylu at yetiştiricileri için, busbecq’in çağdaşı olan başka yazarlar tarafından da teyit edilen bu ilgi çekici anlatımından, o dönemlerde bir atın akıllıca ve sevgi ile beslenmesinin osmanlı sipahilerinin hristiyan ülkelerine karşı üstünlük kazanmalarında büyük etkisi olduğunu anlamak mümkün.
sipahiler, tıpkı osmanlı’nın tüm süvari birlikleri gibi, mükemmel atları ile savaş alanında hücumlarının şiddeti ile kendilerini gösteriyorlardı. hücumlarına daima havayı yırtan ve hristiyan süvarilerin demir gibi saflarını bile titreten korkunç bir nara eşlik ediyordu.
uzaktan hala en önemli hücum silahları yaydı. sipahiler tarafından büyük bir çeviklik ve güvenle kullanılıyordu. busbecq, bu hususta mucizevi şeyler anlatır. isterse düşmanın göz bebeği olsun, hedef nadiren ıskalanıyordu. erkek çocuklar 7-8 yaşlarından itibaren kısa ama oldukça güçlü yaylar ile alıştırma yapıyorlardı ve güçlü bir kol gerektiren bu silahla yapılan savaş oyunları, bayram günlerinde erkeklerin ve yaşlıların en büyük eğlencesiydi.
kapıkulu sipahileri hassa ordusu olduklarından, kendileri tımarlı sipahilerin üstünde görüyorlardı. esas itibariyle orhan gazi’nin tıpkı yeniçerilerde olduğu gibi, osmanlı askeri teşkilatının oluşumunda çok büyük hizmetleri geçen kardeşi alaeddin’in bir eseri olarak ortaya çıkmışlardı ve ilk örgütsel yapılanmalarıyla da uyum içinde olupdaha kesin olarak geliştirilmeleri ve teşkilatlandırılmaları ise sultan 1.murad’ın aynı şekilde büyük hizmetleri bulunan beylerbeyi timurtaş paşa sayesinde gerçekleştirilmişti.
başlangıçta saltanat sancağını korumakla görevlendirilen en fazla 2500 kadar seçkin adamdan oluşan bu birlik, zamanla önemli ölçüde takviye edilerek daha geniş bir oluşum ve buna uygun bir sınıflandırma kazandı. kısa bir süre sonra, kapıkulu süvarileri adı altında, özelliklerini belirten farklı isimlerle dört bölüğe ayrıldılar.
*sipahiler
*silahdarlar
*ulufeciler
*garipler.
yavuz sultan selim, bu sipahilerin sayısını 3500 kişiye çıkarmıştı. padişahın süvari hassa ordusunda ilk sıradaydılar, ordugahta daima padişahın yanında bulunmak ve mesela kötü hav şartlarında, yağmur veya kar yağdığında, muhtemelen havada daha uygun bir ısı oluşturmak üzere, padişahın otağında veya otağın önünde uyumak zorunda kalan 500 kişilik bir birlik temin etmek gibi tuhaf bir yükümlülüğü yerine getirmek zorundaydılar. ulufeleri o zamanlar günlük 20 ile 40 akçe arasında değişiyordu ve başlarında günlük 80 akçe ulufeli, rütbe olarak yeniçeri ağasına en yakın sipahiler ağası bulunuyordu. sipahiler, kırmızı sancak ve mızraklarının ucunda kırmızı şeritler taşıyorlardı.
aynı zamanda silahdarlar da 2500 kişiye çıkartılmışlardı. rütbe olarak sipahiler ile aynı seviyede bulunan silahdarlar, günlük 20 ile 40 akçe arasında değişen miktarlarda ulufe alıyorlardı. başlarında bulunan silahdar ağası tıpkı sipahi ağası gibi 80 akçe ulufe alıyordu. sancaklarının rengi ise sarı renkteydi.
kanuni sultan süleyman’ın hükümdarlığı döneminde gerek sayıları, gerekse ulufeleri bakımından bazı değişiklikler meydana geldi. 1534’te sayıları 11500 kişiye kadar çıkmıştı. ilk iki bölükle dördüncü bölükten her biri 3000, üçüncü bölük ise 2500 kişiden oluşuyordu. 20 yıl sonra ilk üç bölük 2000 kişiden oluşurken, dördüncü bölük 1500 kişilikti ve ilk iki bölüğün ulufeleri 15 ile 45 akçe arasında değişirken, üçüncü bölüğün ulufeleri 10 akçe, dördüncü bölüğün ulufeleri ise 8 akçeye kadar indirilmişti.
ilk üç bölüğe çıkanlar o dönemlerde genelde saraydan, savaş sırasında esir alınan hristiyan çocuklarının yetiştirildiği içoğlanı ocaklarından gelen içoğlanlarıydı. dördüncü bölük olan garipler de yine aynı şekilde devşirmeydi ve daha az ulufe alıp daha az itibar görüyorlardı.
3.murad zamanındaki iran seferlerine kadar, kapıkulu süvarilerinin sayısı, her biri 500 kişilik bölükler halinde vezirlerin maiyetine verilen 2500 kişi ve adeta veziriazamın muhafız kıtası gibi doğrudan onun emrinde bulunan 1000 kişi dahil olmak üzere, 14-16 bin kişi arasında sabit kaldı. iran seferleri sonucunda, bilhassa batı kaynaklı 1590 ve 1594 tarihli raporlardan anlaşılabileceği üzere, sayıları yaklaşık 40 bine çıkacak şekilde takviye edilmişlerdi.
halbuki sayılarının bu denli yükselmesi, bu seçkin birliklerin bozulmaya başladığını gösteriyordu. iran seferleri, bu açıdan iki sebepten ötürü osmanlı askeri teşkilatına uğursuz gelmişti. öncelikle sefere bu kadar büyük sayıda birlikler çıkarabilmek için eski asker toplama yöntemlerinden vazgeçmek ve eksik kalan yerleri yalnızca sarayın içoğlanı ocaklarından doldurmak yerine, sipahilerin arasına onlarla aynı hünerlere sahip olmayan ne kadar vasıfsız adam varsa almak zorunda kaldılar. ikinci olarak, bu savaşlarda yalnızca insan olarak değil iyi atlar bakımından da maruz kalınan büyük kayıplar sipahi birliklerini öyle bir hle getirdi ki, o dönemden sonra bir daha eski ihtişamlı günlerine geri dönemediler.
kapıkulu sipahilerinde, tıpkı yeniçerilerde olduğu gibi, mevcut direniş, isyan ve ayaklanma ruhu, böylece gitgide daha fazla beslendi ve oldukça tehlikeli bir girişim gösterdi. zorlu yürüyüş insanlarla atları harap ettiği için, terk ve talan edilmiş topraklarda en iyi ihtimalle hiçbir şey alınamayacağı için iran seferine hiç istemeyerek çıktılar. zira türklerin “kızılbaş” diye adlandırdıkları iran şahının savaş yönetim sistemi, düşman yaklaştıkça sınır eyaletlerini yakarak harap etmek ve halkın tamamını iç kısımlara doğru çekmekti. böylece osmanlı birliklerinin buralarda ihtiyaçlarını gidermesi epey zor hatta imkansız bir hale gelirdi.
kapıkulu sipahileri 1826 yılına kadar varlıklarını sürdürdüler. 1826 yılında sultan 2.mahmud yeniçeri ocağını ortadan kaldırdığında sipahilere dokunulmadı ve anlaşarak yeni kurulan orduya katıldılar.
16. yüzyılın ünlü diplomatlarından busbecq bu sipahileri şu şekilde tarif eder: “üzengileri altın, gümüş ve değerli taşlardan parlayan kapadokya, suriye veya başka cins en soylusundan bir at üzerinde önünden geçip giderken, böyle bir türk şövalyesinden daha ihtişamlı bir görüntü yoktur. üzerine altın ve gümüş işlemeli kumaştan, hafif veya ağır ipekten ya da koyu kırmızı, sarı yahut lacivert renkte değerli başka bir elbise giyiyor. iki yanında birinde yayın durduğu ve diğerinde renkli oklarla dolu olan, partların ülkesindekiler gibi seçkin elişi ile işlenmiş iki sadak taşıyor. sol kolunda taşıdığı, oklara ve kılıç veya topuz darbelerine dayanıklı kalkanı da aynı seçkin işçiliktendir. boş bırakmayı yeğlemediği takdirde, sağ elinde çoğunlukla yeşil renkte hafif bir mızrak taşıyor. kısa ve değerli taşlarla bezenmiş bir kılıç kuşanıyor ve eyerden topuzu sarkıyor.
diyorsunuz ki bu kadar silah niye? öyleyse biliniz ki bu süvari tüm bu silahları kullanmasını gayet iyi biliyor. şimdi de diyorsunuz ki, bir kişi hem yayı, hem de mızrağı nasıl bir arada kullanabilir? yayını ancak mızrağını attıktan veya kırdıktan sonra mı çıkarıyor? hayır, zira mızrağı mümkün olduğunca yanında tutuyor, ama savaşın gidişatı yayı kullanmasını gerektiriyorsa, hafif ve buna göre düzenlenmiş mızrağı eyerinin ve bacaklarının arasına o şekilde sıkıştırıyorlar ki, ucu arkadan yukarı doğru bakıyor, böylece mızrağı dizleri ile istediği kadar sıkıca tutabiliyor. mızrakla savaşmaları gerekiyorsa, yayı ya sadağına yerleştiriyor ya da kalkanının üzerinden sol koluna asıyor. başlığı, ortasından şeritler ile bölünmüş koyu kırmızı bir ipek kumaşın uzandığı bembeyaz ince pamuklu bir kumaştan oluşuyor. birçoğu başlıklarını ayrıca siyah tüyler ile süslüyorlar”.
dünyanın en iyi atlı binicileri olan bu sipahiler, tabii ki çoğunlukla kıymetli olan atlarına çok değer veriyorlardı ve çok iyi bakıyorlardı. bilhassa at cinslerinin ıslahı ile uğraşan hipologlar ve soylu at yetiştiricileri için, busbecq’in çağdaşı olan başka yazarlar tarafından da teyit edilen bu ilgi çekici anlatımından, o dönemlerde bir atın akıllıca ve sevgi ile beslenmesinin osmanlı sipahilerinin hristiyan ülkelerine karşı üstünlük kazanmalarında büyük etkisi olduğunu anlamak mümkün.
sipahiler, tıpkı osmanlı’nın tüm süvari birlikleri gibi, mükemmel atları ile savaş alanında hücumlarının şiddeti ile kendilerini gösteriyorlardı. hücumlarına daima havayı yırtan ve hristiyan süvarilerin demir gibi saflarını bile titreten korkunç bir nara eşlik ediyordu.
uzaktan hala en önemli hücum silahları yaydı. sipahiler tarafından büyük bir çeviklik ve güvenle kullanılıyordu. busbecq, bu hususta mucizevi şeyler anlatır. isterse düşmanın göz bebeği olsun, hedef nadiren ıskalanıyordu. erkek çocuklar 7-8 yaşlarından itibaren kısa ama oldukça güçlü yaylar ile alıştırma yapıyorlardı ve güçlü bir kol gerektiren bu silahla yapılan savaş oyunları, bayram günlerinde erkeklerin ve yaşlıların en büyük eğlencesiydi.
kapıkulu sipahileri hassa ordusu olduklarından, kendileri tımarlı sipahilerin üstünde görüyorlardı. esas itibariyle orhan gazi’nin tıpkı yeniçerilerde olduğu gibi, osmanlı askeri teşkilatının oluşumunda çok büyük hizmetleri geçen kardeşi alaeddin’in bir eseri olarak ortaya çıkmışlardı ve ilk örgütsel yapılanmalarıyla da uyum içinde olupdaha kesin olarak geliştirilmeleri ve teşkilatlandırılmaları ise sultan 1.murad’ın aynı şekilde büyük hizmetleri bulunan beylerbeyi timurtaş paşa sayesinde gerçekleştirilmişti.
başlangıçta saltanat sancağını korumakla görevlendirilen en fazla 2500 kadar seçkin adamdan oluşan bu birlik, zamanla önemli ölçüde takviye edilerek daha geniş bir oluşum ve buna uygun bir sınıflandırma kazandı. kısa bir süre sonra, kapıkulu süvarileri adı altında, özelliklerini belirten farklı isimlerle dört bölüğe ayrıldılar.
*sipahiler
*silahdarlar
*ulufeciler
*garipler.
yavuz sultan selim, bu sipahilerin sayısını 3500 kişiye çıkarmıştı. padişahın süvari hassa ordusunda ilk sıradaydılar, ordugahta daima padişahın yanında bulunmak ve mesela kötü hav şartlarında, yağmur veya kar yağdığında, muhtemelen havada daha uygun bir ısı oluşturmak üzere, padişahın otağında veya otağın önünde uyumak zorunda kalan 500 kişilik bir birlik temin etmek gibi tuhaf bir yükümlülüğü yerine getirmek zorundaydılar. ulufeleri o zamanlar günlük 20 ile 40 akçe arasında değişiyordu ve başlarında günlük 80 akçe ulufeli, rütbe olarak yeniçeri ağasına en yakın sipahiler ağası bulunuyordu. sipahiler, kırmızı sancak ve mızraklarının ucunda kırmızı şeritler taşıyorlardı.
aynı zamanda silahdarlar da 2500 kişiye çıkartılmışlardı. rütbe olarak sipahiler ile aynı seviyede bulunan silahdarlar, günlük 20 ile 40 akçe arasında değişen miktarlarda ulufe alıyorlardı. başlarında bulunan silahdar ağası tıpkı sipahi ağası gibi 80 akçe ulufe alıyordu. sancaklarının rengi ise sarı renkteydi.
kanuni sultan süleyman’ın hükümdarlığı döneminde gerek sayıları, gerekse ulufeleri bakımından bazı değişiklikler meydana geldi. 1534’te sayıları 11500 kişiye kadar çıkmıştı. ilk iki bölükle dördüncü bölükten her biri 3000, üçüncü bölük ise 2500 kişiden oluşuyordu. 20 yıl sonra ilk üç bölük 2000 kişiden oluşurken, dördüncü bölük 1500 kişilikti ve ilk iki bölüğün ulufeleri 15 ile 45 akçe arasında değişirken, üçüncü bölüğün ulufeleri 10 akçe, dördüncü bölüğün ulufeleri ise 8 akçeye kadar indirilmişti.
ilk üç bölüğe çıkanlar o dönemlerde genelde saraydan, savaş sırasında esir alınan hristiyan çocuklarının yetiştirildiği içoğlanı ocaklarından gelen içoğlanlarıydı. dördüncü bölük olan garipler de yine aynı şekilde devşirmeydi ve daha az ulufe alıp daha az itibar görüyorlardı.
3.murad zamanındaki iran seferlerine kadar, kapıkulu süvarilerinin sayısı, her biri 500 kişilik bölükler halinde vezirlerin maiyetine verilen 2500 kişi ve adeta veziriazamın muhafız kıtası gibi doğrudan onun emrinde bulunan 1000 kişi dahil olmak üzere, 14-16 bin kişi arasında sabit kaldı. iran seferleri sonucunda, bilhassa batı kaynaklı 1590 ve 1594 tarihli raporlardan anlaşılabileceği üzere, sayıları yaklaşık 40 bine çıkacak şekilde takviye edilmişlerdi.
halbuki sayılarının bu denli yükselmesi, bu seçkin birliklerin bozulmaya başladığını gösteriyordu. iran seferleri, bu açıdan iki sebepten ötürü osmanlı askeri teşkilatına uğursuz gelmişti. öncelikle sefere bu kadar büyük sayıda birlikler çıkarabilmek için eski asker toplama yöntemlerinden vazgeçmek ve eksik kalan yerleri yalnızca sarayın içoğlanı ocaklarından doldurmak yerine, sipahilerin arasına onlarla aynı hünerlere sahip olmayan ne kadar vasıfsız adam varsa almak zorunda kaldılar. ikinci olarak, bu savaşlarda yalnızca insan olarak değil iyi atlar bakımından da maruz kalınan büyük kayıplar sipahi birliklerini öyle bir hle getirdi ki, o dönemden sonra bir daha eski ihtişamlı günlerine geri dönemediler.
kapıkulu sipahilerinde, tıpkı yeniçerilerde olduğu gibi, mevcut direniş, isyan ve ayaklanma ruhu, böylece gitgide daha fazla beslendi ve oldukça tehlikeli bir girişim gösterdi. zorlu yürüyüş insanlarla atları harap ettiği için, terk ve talan edilmiş topraklarda en iyi ihtimalle hiçbir şey alınamayacağı için iran seferine hiç istemeyerek çıktılar. zira türklerin “kızılbaş” diye adlandırdıkları iran şahının savaş yönetim sistemi, düşman yaklaştıkça sınır eyaletlerini yakarak harap etmek ve halkın tamamını iç kısımlara doğru çekmekti. böylece osmanlı birliklerinin buralarda ihtiyaçlarını gidermesi epey zor hatta imkansız bir hale gelirdi.
kapıkulu sipahileri 1826 yılına kadar varlıklarını sürdürdüler. 1826 yılında sultan 2.mahmud yeniçeri ocağını ortadan kaldırdığında sipahilere dokunulmadı ve anlaşarak yeni kurulan orduya katıldılar.
devamını gör...

