zaman tüneli
yuvayı dişi kuş yapar
muazzam önerme. ev, içerisinde odalar olan, insanların uyuduğu, yemek yediği, televizyon izlediği, bilgisayar oynadığı, ara sıra temizlik yaptığı, kısacası iş hayatının geri kalanında vakit geçirdiği yer. fakat yuva öyle değilmiş arkadaşlar. kapıdan girince ferahlık hissi, yaşıyorum sevinci, evin içinde bıcır bıcır dolaşan, her işe yardım eden, seni anlayan, yaralarını okşayarak düzelten, öpüp seni nirvanaya çıkaran bir kadınmış evi yuva yapan. beş çeşit yemeğin lezzetiyle boya yaptıktan sonra çiçek ekmeğin arasına sıkıştırdığın domates salatalık bile aynı lezzette oluyormuş yuvada. ben sanırım dişi kuşumu buldum arkadaşlar. darısı hepinizin başına diyeyim.
devamını gör...
en son ağlanan şey
benim ağladığım şeyler hep o kadar varoluşsal sancılar ki, en son da bu tarz şeyler yüzünden ağladım. zaten uzun zamandır münferit biri ya da bir olay yüzünden ağlamadım, hep kendim yüzünden ağladım. aslında hem kendim yüzünden, hem de kendim sayesinde diyebilirim çünkü ağlamadan yaşamak, insanın beyninin ve kalbinin patlayacak raddeye gelmesine neden olur. benim de bu yıl ağlamadan geçirdiğim gece sayısı çok, çok az oldu. özellikle “benim hayatım nereye gidiyor?”, “hiçbir şeyden keyif almıyorum, kimse beni mutlu etmiyor.”, “benim hayatım ne zaman yoluna girecek, yoksa herkesin çok bahsettiği o ‘potansiyelimin’ katili mi oldum?”, “kimseye hiçbir şey hissedemiyorum, yoksa ben kalpsiz bir insana mı dönüştüm?” gibi düşüncelerle boğuştum çoğunlukla. 2025 yılı, daha şimdiden benim hayatımın en kötü ikinci yılı olma yolunda emin adımlarla gidiyor. her neyse, bu yıl benim için çok sancılı geçti ama şunu biliyorum artık; bazen düşeceğiz, bazen kalkacağız. hatalar yapacağız, belki hayatımızın hatası diyebileceğimiz şeyleri de yapacağız ama hayat mükemmel geçmez ki. geriye dönüp baktığımda bundan birkaç sene öncesi için bile "keşke bu kadar yormasaydım kendimi, hep en zor yolları seçip de sırtıma bu kadar yük bindirmeseydim." derken buluyorum kendimi. insanın kendini bu kadar çok yıpratması, kendini bozuk para gibi sürekli harcaması ve zor olanı yapıp da kendinden, çevresinden takdir görecek, belki "çok başarılı" bulunacak diye kendini bir makineye dönüştürmesini doğru bulmuyorum artık. bize "başarılı olursan bu hayatta var olursun" dendi ama ben “çok başarılı ama yaşanmamış bir hayat” istemiyorum artık, “bu hayatı yaşadım” demek istiyorum.
devamını gör...
chris martin
gwyneth paltrow'dan ne ara ayrıldın da başkasıynan 8 yıllık ilişki yaşadın be abim. şaka bi yana severiz, iyi ki var.
devamını gör...
en nefret edilen dizi karakteri
person of interest teki the machine,
ben bunun kadar ağlak, duygusal yz görmedim insanlığı kurtarmak için nüfusun azalması ve bazı kanlı şeylerin yapılması lazım. samaritan bunun farkına varmış sadece belli kesimleri yok etmek için hazırlık yapmış .
neymiş insan hayatı değerliymiş! göt!
ben bunun kadar ağlak, duygusal yz görmedim insanlığı kurtarmak için nüfusun azalması ve bazı kanlı şeylerin yapılması lazım. samaritan bunun farkına varmış sadece belli kesimleri yok etmek için hazırlık yapmış .
neymiş insan hayatı değerliymiş! göt!
devamını gör...
bir erkeğin giymemesi gereken şeyler
(bkz: sütyen)
devamını gör...
en nefret edilen dizi karakteri
en çok kötü karakterleri severim. bana göre bunu izleyiciye hissettirebilmek çok mühim bir meziyettir.
o kadar gıcık ve sinir olduysam belli ki hakkıyla sergilemiştir oyunculuğunu, takdir ederim.
iyi bir karakter oyunculuğunu herkes gerçek hayatta, yakın çevremizde dahi kusursuz başarabiliyorken bu iyi karakter oyuncuları benim için sıradan oyunculuklar demek oluyor.
asıl meziyet gizlediği yüzünü ortaya dökebilmesidir insanın.
yapmacık olan oyunculukları gördüğümde tahammül edemem ve izlememeyi tercih ederim.
o kadar gıcık ve sinir olduysam belli ki hakkıyla sergilemiştir oyunculuğunu, takdir ederim.
iyi bir karakter oyunculuğunu herkes gerçek hayatta, yakın çevremizde dahi kusursuz başarabiliyorken bu iyi karakter oyuncuları benim için sıradan oyunculuklar demek oluyor.
asıl meziyet gizlediği yüzünü ortaya dökebilmesidir insanın.
yapmacık olan oyunculukları gördüğümde tahammül edemem ve izlememeyi tercih ederim.
devamını gör...
bir erkeğin giymemesi gereken şeyler
(bkz: mayokini)
devamını gör...
chris martin
dakota johnson ile 8 yıllık ilişkisi bittikten sonra sparks şarkısını nasıl da daha anlamlı söylüyor.
"yes, i will!" ve "everybody okay?" dediği anlar!
değiliz abicim, iyi falan değiliz, anlıyoruz seni!
"yes, i will!" ve "everybody okay?" dediği anlar!
değiliz abicim, iyi falan değiliz, anlıyoruz seni!
devamını gör...
hep aynı yazarların fotoğraflarını görmekten sıkılmak
şikayet eden önce ilk taşı atsın.
yok o laf öyle değildi.
yok o laf öyle değildi.
devamını gör...
üslup
insanın kendini ifade etme biçimidir. bu biçim, insanın kendi ruhunu ve kişiliğini de inşa eder, yaşam üzerinde müthiş bir etkisi vardır. üslup yalnızca sizin insanlar tarafından nasıl anlaşıldığınızı, iletişim kalitenizi etkilemez; yaşama bakış açınızı, yaşadığınız olayları ya da işte, iyi kötü başınıza örülen çorapları yorumlayış şeklinizi de etkiler.
öncelikle, bu konuya nereden geldiğimi, beni üslupla alakalı konuşmaya iten ilhamın nereden geldiğini anlatayım:
bugün, bir erkeğin ağzından, "aldatıldığına dair" bir yazı okudum. yazıda, er kişisi, "ciddi düşünmeye karar verdiği yaşlara geldiği için biriyle görüştüğünü ve nihayetinde aldatıldığını" anlatıyordu. bu aldatma hikayesini şu cümlelerle ifade ediyordu:
"kendisi gibi ahlaksız bir arkadaşının doğum gününe gideceğini söyledi."
"duyduğumda sinirlendim saatlerce kapısında bekledim mekanın. kızkıza eğlenceleri bozulmasın diye asla mekana da çıkmadım."
"bir kafeye gittiğinde takip ettim ve uzak bir yere oturup izledim. 5 dakika boyunca biriyle yiyişti."
"beni bilenler bilir, karıncayı bile incitecek biri değilim, bu yüzden gidip sadece yüzüne tükürdüm ve oradan çıktım."
hani, bazen bir koku burnunuza ya da bir şarkı sesi uzaktan kulağınıza gelir de bir an ruhunuz oradan çok uzak bir yerlere taşınır ve orada bir sahneyi zihninizde canlandırır ya. işte takribi 7-8 cümle okuduktan sonra, yıllar önce gecekondu mahallesinde annemle oturup çekirdek çitleyen teyzelerin önünde 21 aylık oynadığım o sokağa gittim. dedikodu yapılıyordu burada ve bu eşşek kadar adam, aynı şekilde milletle, kendisini aldatan kişi hakkında dedikodu yapıyordu. yaygaracı üslubu, yaşadığı trajedinin önüne geçmişti. tam olarak bu yüzden de aldığı cevaplardan en çok destek göreni, "güzel bir kıza yürümeye çalışmışsın, yüz bulamayınca gelip burada ağlamışsın." olmuştu. haha, insanların sezgileriyle zayıflığı, çürüklüğü algılayıp anında cezalandırmasına hayranlık duyuyorum.
kötü üslup, anlattığınız şeyi bir anda "çarpıcı bir trajedi" olmaktan çıkarıp, "dedikoducu ve yaygaracı bir eşşoleşşeğin ağlamalarına" çevirir. üslubunuz, karşınızdaki insanın sizi algılama şeklini, kim olarak karşısında olduğunuzu belirleyecektir. sözgelimi, garibanlığı anlattığımızı varsayalım:
"garibansan, sana yaşamak haram. hiçbir şeye gücün yetmez. ay sonunu düşünür durursun. acaba diğer ayı çıkarır mıyız? dersin." gibi bir üslup ile anlatmakla "akşama kadar yakacak odun dilenen, ona verilen ıslak odunları sobada yakmaya çalışıp yakamadığı için daralan, cebinde kalan 6 lirasıyla, ısınamadıkları için, büyük oğlunun eline saç kurutma makinesini verip, "kardeşini bununla ısıt" deyip, yan odada kendini asan "emine abla" garibandır işte. garibanlığın ben ta ağzına sıçayım!" gibi bir üslupla anlatmak arasında dağlar kadar fark vardır.
ortaya bir üslup koymuş olursunuz: emine abla'dan ders almış, yoksulluğun ne menem bir şey olduğunu hissetmiş, buna karşı öfke besleyen; ezene, zorbaya, hırsıza, talancıya öfkelenen bir karakteri yaratan bir üsluptur bu. üslubunuz, kimliğinizi yansıtmış, size bir kimlik yaratmıştır. konuştuğunuz meselenin alelade cümlelerden oluşan sıradanlığı kaybolmuş, "cebinde 6 lirasıyla kendini asan emine abla" ile bağdaşmış ve güçlenmiştir. o adam için konuştuğunuz şeyin bir karşılığı, bir değeri oluşmuştur. yine sözgelimi "garibansa gitsin iktidardakilerden sorsun hesabını, ben ne yapabilirim" diye tanımlayan bir insan, görünüşte politik, özünde duyarsız bir insan kimliği çizer.
ilk gençlik yıllarımda, düşünmeye çok fazla zaman bulduğum yıllarda, üslubum, ve düşünme şeklimi eleştirmeye başladım. kendimle konuşuyordum, bir meseleyle alakalı, iyi kötü herkesin fikir sahibi olabildiği meselelerde, herkes gibi konuştuğumu, sıradanlıktan kurtulamadığımı fark ediyordum. bazen bir şeyler yazıyor, sonra okuyup kendi kendime "ezbere konuşuyorsun amına koyim, üstüne düşünmüyorsun" diyordum. sonra, "üslup nasıl kazanılır?" sorusu beni, louis ferdinand celine, john fante, bukowski gibi yazarlara götürdü. oradan öğrendiklerimle bir üslup kazandım, bu üslup ise yaşamımı şekillendiren, "üslup, kişiliği yaratır" dememin sebebi olacak bir noktaya götürdü beni.
bu nokta, "sert adam, sağlam adam" karakterini kendimde yaratmaya başladığım ve yıllarca da inşa edeceğim bir noktaydı. bu ifade, arturo bandini'nin, babasını, 3 çocuk babası, duvarcı ustası svevo bandini'yi tanımladığı bir sıfattı. yaşamın iyiliğe ve merhamete karşı soğuk, insanın iliğini sömürebilecek kadar tekinsiz bir şey olduğunu idrak ederek hareket eden bir insanın sıfatıydı "sağlam adam" sıfatı. iyi olmanın veya nezaketin, insanın insanlardan veya yaşamdan beklentisinden bağımsız, kendi içinde güzellikleri olan ve insanın ruhunu paklayan şeyler olduğunu idrak etmekti. insana güvenilmezdi ya da belli bir noktaya kadar güvenilirdi; yaşamda başımıza gelen her hüzün verici olay, başka bir öğretiydi. başı dik tutmak gerekliydi: colorado soğuğundaydık, gerçek erkeklerin diyarıydı burası.
bu yüzden duygularımı törpüledim, romantizmi sakız gibi çiğneyip tükürdüm, yaşamın gerçekliğini en soğuk ve en çarpıcı şekilde ifade edebilen her şeyin izini sürdüm, peşinde koşturdum. bu da bana bir üslup, bir yaşama bakış açısı kazandırdı. işimde de sosyal ilişkilerimde de başkalarının davranışlarıyla örselenemeyen, olaylara duygulardan ari yaklaşabilmeyi öğreten bir üslup verdi bana.
çok uzattık evet, çok kendimizden bahsettik. içimden bir yandan "allah affetsin" derken, diğer yandan andrea malraux'un clappique'u "tek laf istemem!" diyor. "kısaca üslup, çok şeydir." diyerek bitirelim.
öncelikle, bu konuya nereden geldiğimi, beni üslupla alakalı konuşmaya iten ilhamın nereden geldiğini anlatayım:
bugün, bir erkeğin ağzından, "aldatıldığına dair" bir yazı okudum. yazıda, er kişisi, "ciddi düşünmeye karar verdiği yaşlara geldiği için biriyle görüştüğünü ve nihayetinde aldatıldığını" anlatıyordu. bu aldatma hikayesini şu cümlelerle ifade ediyordu:
"kendisi gibi ahlaksız bir arkadaşının doğum gününe gideceğini söyledi."
"duyduğumda sinirlendim saatlerce kapısında bekledim mekanın. kızkıza eğlenceleri bozulmasın diye asla mekana da çıkmadım."
"bir kafeye gittiğinde takip ettim ve uzak bir yere oturup izledim. 5 dakika boyunca biriyle yiyişti."
"beni bilenler bilir, karıncayı bile incitecek biri değilim, bu yüzden gidip sadece yüzüne tükürdüm ve oradan çıktım."
hani, bazen bir koku burnunuza ya da bir şarkı sesi uzaktan kulağınıza gelir de bir an ruhunuz oradan çok uzak bir yerlere taşınır ve orada bir sahneyi zihninizde canlandırır ya. işte takribi 7-8 cümle okuduktan sonra, yıllar önce gecekondu mahallesinde annemle oturup çekirdek çitleyen teyzelerin önünde 21 aylık oynadığım o sokağa gittim. dedikodu yapılıyordu burada ve bu eşşek kadar adam, aynı şekilde milletle, kendisini aldatan kişi hakkında dedikodu yapıyordu. yaygaracı üslubu, yaşadığı trajedinin önüne geçmişti. tam olarak bu yüzden de aldığı cevaplardan en çok destek göreni, "güzel bir kıza yürümeye çalışmışsın, yüz bulamayınca gelip burada ağlamışsın." olmuştu. haha, insanların sezgileriyle zayıflığı, çürüklüğü algılayıp anında cezalandırmasına hayranlık duyuyorum.
kötü üslup, anlattığınız şeyi bir anda "çarpıcı bir trajedi" olmaktan çıkarıp, "dedikoducu ve yaygaracı bir eşşoleşşeğin ağlamalarına" çevirir. üslubunuz, karşınızdaki insanın sizi algılama şeklini, kim olarak karşısında olduğunuzu belirleyecektir. sözgelimi, garibanlığı anlattığımızı varsayalım:
"garibansan, sana yaşamak haram. hiçbir şeye gücün yetmez. ay sonunu düşünür durursun. acaba diğer ayı çıkarır mıyız? dersin." gibi bir üslup ile anlatmakla "akşama kadar yakacak odun dilenen, ona verilen ıslak odunları sobada yakmaya çalışıp yakamadığı için daralan, cebinde kalan 6 lirasıyla, ısınamadıkları için, büyük oğlunun eline saç kurutma makinesini verip, "kardeşini bununla ısıt" deyip, yan odada kendini asan "emine abla" garibandır işte. garibanlığın ben ta ağzına sıçayım!" gibi bir üslupla anlatmak arasında dağlar kadar fark vardır.
ortaya bir üslup koymuş olursunuz: emine abla'dan ders almış, yoksulluğun ne menem bir şey olduğunu hissetmiş, buna karşı öfke besleyen; ezene, zorbaya, hırsıza, talancıya öfkelenen bir karakteri yaratan bir üsluptur bu. üslubunuz, kimliğinizi yansıtmış, size bir kimlik yaratmıştır. konuştuğunuz meselenin alelade cümlelerden oluşan sıradanlığı kaybolmuş, "cebinde 6 lirasıyla kendini asan emine abla" ile bağdaşmış ve güçlenmiştir. o adam için konuştuğunuz şeyin bir karşılığı, bir değeri oluşmuştur. yine sözgelimi "garibansa gitsin iktidardakilerden sorsun hesabını, ben ne yapabilirim" diye tanımlayan bir insan, görünüşte politik, özünde duyarsız bir insan kimliği çizer.
ilk gençlik yıllarımda, düşünmeye çok fazla zaman bulduğum yıllarda, üslubum, ve düşünme şeklimi eleştirmeye başladım. kendimle konuşuyordum, bir meseleyle alakalı, iyi kötü herkesin fikir sahibi olabildiği meselelerde, herkes gibi konuştuğumu, sıradanlıktan kurtulamadığımı fark ediyordum. bazen bir şeyler yazıyor, sonra okuyup kendi kendime "ezbere konuşuyorsun amına koyim, üstüne düşünmüyorsun" diyordum. sonra, "üslup nasıl kazanılır?" sorusu beni, louis ferdinand celine, john fante, bukowski gibi yazarlara götürdü. oradan öğrendiklerimle bir üslup kazandım, bu üslup ise yaşamımı şekillendiren, "üslup, kişiliği yaratır" dememin sebebi olacak bir noktaya götürdü beni.
bu nokta, "sert adam, sağlam adam" karakterini kendimde yaratmaya başladığım ve yıllarca da inşa edeceğim bir noktaydı. bu ifade, arturo bandini'nin, babasını, 3 çocuk babası, duvarcı ustası svevo bandini'yi tanımladığı bir sıfattı. yaşamın iyiliğe ve merhamete karşı soğuk, insanın iliğini sömürebilecek kadar tekinsiz bir şey olduğunu idrak ederek hareket eden bir insanın sıfatıydı "sağlam adam" sıfatı. iyi olmanın veya nezaketin, insanın insanlardan veya yaşamdan beklentisinden bağımsız, kendi içinde güzellikleri olan ve insanın ruhunu paklayan şeyler olduğunu idrak etmekti. insana güvenilmezdi ya da belli bir noktaya kadar güvenilirdi; yaşamda başımıza gelen her hüzün verici olay, başka bir öğretiydi. başı dik tutmak gerekliydi: colorado soğuğundaydık, gerçek erkeklerin diyarıydı burası.
bu yüzden duygularımı törpüledim, romantizmi sakız gibi çiğneyip tükürdüm, yaşamın gerçekliğini en soğuk ve en çarpıcı şekilde ifade edebilen her şeyin izini sürdüm, peşinde koşturdum. bu da bana bir üslup, bir yaşama bakış açısı kazandırdı. işimde de sosyal ilişkilerimde de başkalarının davranışlarıyla örselenemeyen, olaylara duygulardan ari yaklaşabilmeyi öğreten bir üslup verdi bana.
çok uzattık evet, çok kendimizden bahsettik. içimden bir yandan "allah affetsin" derken, diğer yandan andrea malraux'un clappique'u "tek laf istemem!" diyor. "kısaca üslup, çok şeydir." diyerek bitirelim.
devamını gör...
hep aynı yazarların fotoğraflarını görmekten sıkılmak
canımdan usandım. bak öyle böyle değil.
*
*
devamını gör...
en nefret edilen dizi karakteri
devamını gör...
halkın seçtiği kişilerin memleketi soyması
ben seçmedim buna rağmen soyuluyorum.
kendim düşmedim o nedenle ağlamıyorum yalnızca gözüme pis bir şeyler kaçtı.
kendim düşmedim o nedenle ağlamıyorum yalnızca gözüme pis bir şeyler kaçtı.
devamını gör...
bir kuş fotoğrafı bırak
devamını gör...
halkın seçtiği kişilerin memleketi soyması
çok garip değil mi elini cebine atmayan milletin biz bunu seçtik ve arkasındayız memleketi sorması sorun değil ben sonuçta ona oy verdim yanlış yapmam demesi çok garip.
devamını gör...
yine ne yaptın cansu
yine ne yaptın ya, bu kadar olmaz ama
devamını gör...
göstermelik saygı
yalan dolan işler.
bu tip saygıyı bekleyenler de genellikle saygıyı hak etmeyen kompleksli kişilerdir.
bu tip saygıyı bekleyenler de genellikle saygıyı hak etmeyen kompleksli kişilerdir.
devamını gör...
en nefret edilen dizi karakteri
(bkz: polat alemdar)
devletin içine sızmış bir terör örgütünün elemanıdır. yani (bkz: yeraltı imamı). millete de vatansever diye yutturdular bunu.
asıl vatansever pala'ydı. bu çapsıza harcattılar bir de.
devletin içine sızmış bir terör örgütünün elemanıdır. yani (bkz: yeraltı imamı). millete de vatansever diye yutturdular bunu.
asıl vatansever pala'ydı. bu çapsıza harcattılar bir de.
devamını gör...
bir erkeğin giymemesi gereken şeyler
damatlık..
aklı olan giymez..
aklı olan giymez..
devamını gör...
kadınlar neden ojeye meraklıdır sorunsalı
erkekler de meraklı, görsel olarak çok hoşuma gidiyor hele koyu tonlar. siyah, bordo vb. kadına en yakışan şeylerden biri bence. ojeli el > ojesiz el
devamını gör...