zaman tüneli
nick vermeden bir yazara seslen
gel beri lan gel beri fırıncısını öptüğüm ekmeği.
lan altın kalmadı elimde üreme hızın yüzünden.
lan altın kalmadı elimde üreme hızın yüzünden.
devamını gör...
kendinizi beş yıl sonra nerede görüyorsunuz sorusu
böyle giderse cehennemin en budaklı kütüğü olarak yaş kütük ama zor yanan.
devamını gör...
europa universalis 5
paradox oyunlarında en az 3 dlc kuralı vardır. yani 3 tane gelmeden tam oturmuyor oyun. bu nedenle eu4 ile bir süre daha devam etmek çok daha mantıklıdır.
devamını gör...
ihanet bağışlanır mı sorusu
ihanet etmek bir tercihtir. sonuçları düşünülmüştür. %100 karşı tarafa zarar vereceği bilinmektedir. buna rağmen yapıldığından ötürü asla ihanet cezasız bırakılmamalıdır. bu gaflete düşmek öz saygınızı yok eder. ihaneti kendiniz affetmediğiniz gibi ihaneti affeden birini de yanınızda tutmayınız. sizin kaliteniz çevrenizle de belirlenir. bu sadece aşk meşk işleri için değil. herhangi bir ilişki için de böyledir. ihanetin mazereti olmaz.
ihanet, bedeli ağır ödetilmesi gereken bir olgudur.
ihanet, bedeli ağır ödetilmesi gereken bir olgudur.
devamını gör...
okuduğu ilkokulun önünden geçmek
okuduğum ilkokul, doğduğum şehirle birlikte yok olduğu için, öyle bir ihtimal artık yok.
devamını gör...
kemalim yapmaz
herhangi bir kemalist ile tarih tartışıyorsundur. nihayetinde duyacağınız replik budur.
devamını gör...
europa universalis 5
şimdiden gamer camiasında büyük tartışmalar başladığına göre bende yorumlarımı yapmak istiyorum.
ben bu kategorideki oyunlara aşırı meraklı ama bir türlü giremeyenlerdenim. yani uzaktan gördüğüm kadarıyla serinin 5. oyunu 4'e göre çok daha gelişmiş gözüküyor. bu benim düşüncem. dışardan biri olarak söylüyorum. belkide bu seriye binlerce saat gömenler tam tersini düşünüyo olabilir. benim kıstasım her bakımdan. yani mesela eu 4'ün grafikleri ve ui grafik kalitesi eski püskü hurdayken bu oyunun grafikleri , animasyonu vs. çok daha modern gözüktü gözüme. zaten o yüzden hemen indirdim ve yakın zamanda acı çeke çeke öğreneceğim.
şu meşhur harita boyama olayı bütün paradox oyunları için geçerli olabilir. mesela benim için paradox'un cities skylines 2 oyunu derinliği olmayan , oldukça ham bir oyun. doğru düzgün oyuna çok fazla ayrıntı katan mod bile yok. olsa da kimse yükleyemez heralde. çünkü optimizasyona dair en ufak emare yapılmamış oyuna. hatta renklendirmemişler bile. oyunda kozmetik ürünler bile inanılmaz zevk vermiyor. çünkü dediğim gibi optimizasyon yok , yüksek sistem olsa dahi ultra grafiklerde bile inanılmaz bir grafik yok...
peki ben bunu ne zaman dedim? yani benim için cs 2 ne zaman " derinliği olmayan , ham bir oyun " oldu? 100. saatten sonra oldu. benim oyunu öğrenmem , son seviyeye gelmem 50 - 60 saati buldu. simülasyonun yavaşlığı bezdirdi. hatta ekonomiyi bir türlü düzeltemeyince kafam attı. mod yükleyip 8x ile defalarca save alıp oyunun ideal max seviyesine geldikten sonra temiz save ile devam ettim hayatıma. sonra farkettim ki aslında oyunun derinliği yok.
yol yap > haritayı boya. bu kadar. benim insanların hayatına etkim yok. inşaatın animasyonu yok. altyapı sorunları yok. en önemlisi işçiler yok. haliyle kamu işçi , memur sorunları yok. yok yok yok... oyuna çok fazla derinlik gelebilir ama her şey yüzeysel kalmış. umarım eu 5 öyle değildir ama genelde paradox oyunları böyle oluyor. konsept güzel , oyunun temeli güzel ama devamı yok. bu şirketin binlerce çalışana ve bu çalışanların harıl harıl çalışmaya ihtiyacı var.
ben bu kategorideki oyunlara aşırı meraklı ama bir türlü giremeyenlerdenim. yani uzaktan gördüğüm kadarıyla serinin 5. oyunu 4'e göre çok daha gelişmiş gözüküyor. bu benim düşüncem. dışardan biri olarak söylüyorum. belkide bu seriye binlerce saat gömenler tam tersini düşünüyo olabilir. benim kıstasım her bakımdan. yani mesela eu 4'ün grafikleri ve ui grafik kalitesi eski püskü hurdayken bu oyunun grafikleri , animasyonu vs. çok daha modern gözüktü gözüme. zaten o yüzden hemen indirdim ve yakın zamanda acı çeke çeke öğreneceğim.
şu meşhur harita boyama olayı bütün paradox oyunları için geçerli olabilir. mesela benim için paradox'un cities skylines 2 oyunu derinliği olmayan , oldukça ham bir oyun. doğru düzgün oyuna çok fazla ayrıntı katan mod bile yok. olsa da kimse yükleyemez heralde. çünkü optimizasyona dair en ufak emare yapılmamış oyuna. hatta renklendirmemişler bile. oyunda kozmetik ürünler bile inanılmaz zevk vermiyor. çünkü dediğim gibi optimizasyon yok , yüksek sistem olsa dahi ultra grafiklerde bile inanılmaz bir grafik yok...
peki ben bunu ne zaman dedim? yani benim için cs 2 ne zaman " derinliği olmayan , ham bir oyun " oldu? 100. saatten sonra oldu. benim oyunu öğrenmem , son seviyeye gelmem 50 - 60 saati buldu. simülasyonun yavaşlığı bezdirdi. hatta ekonomiyi bir türlü düzeltemeyince kafam attı. mod yükleyip 8x ile defalarca save alıp oyunun ideal max seviyesine geldikten sonra temiz save ile devam ettim hayatıma. sonra farkettim ki aslında oyunun derinliği yok.
yol yap > haritayı boya. bu kadar. benim insanların hayatına etkim yok. inşaatın animasyonu yok. altyapı sorunları yok. en önemlisi işçiler yok. haliyle kamu işçi , memur sorunları yok. yok yok yok... oyuna çok fazla derinlik gelebilir ama her şey yüzeysel kalmış. umarım eu 5 öyle değildir ama genelde paradox oyunları böyle oluyor. konsept güzel , oyunun temeli güzel ama devamı yok. bu şirketin binlerce çalışana ve bu çalışanların harıl harıl çalışmaya ihtiyacı var.
devamını gör...
kendinizi beş yıl sonra nerede görüyorsunuz sorusu
ay inşallah ışıklar içinde bir mezarda olurum ölü olarak.
devamını gör...
ali akın
"osmanlı imparatorluğu'nda şeriat" meselesini anlatmış, ömrüne bereket;
devamını gör...
yöresel türkülerde cümlenin ortasındaki gereksiz de/da eki
her zaman gereksiz değildir. örneğin mesela
aman bulguru kaynatırlar
kuzum bulguru kaynatırlar
serinde yayladırlar
aman serinde yayladırlar
fidayda da ankara'lım fidayda
beşyüz altın yedirdim bir ayda
gittide gelmedi ne fayda
başınıda yesin bu sevda
fidaydada ankaralım fidayda
beşyüz altın yedirdim ne fayda
gittide gelmedi ne fayda
başınıda yesin bu sevda.
şimdi "da"ları atalım.
kuzum bulguru gaynatırlar
serin yayladırlar
aman serin yayladırlar
fiy angaralım fiy
gitti gelmedi ne fay
başını yesin bu sev
fiy angaralım fiy
beşyüz altın yedirdim bir ay
gitti gelmedi ne fay
başını yesin bu sev.
oldu mu? bence oldu ama olmadı.
siz de hüdayda bölümünü yapın bakalım.
aman bulguru kaynatırlar
kuzum bulguru kaynatırlar
serinde yayladırlar
aman serinde yayladırlar
fidayda da ankara'lım fidayda
beşyüz altın yedirdim bir ayda
gittide gelmedi ne fayda
başınıda yesin bu sevda
fidaydada ankaralım fidayda
beşyüz altın yedirdim ne fayda
gittide gelmedi ne fayda
başınıda yesin bu sevda.
şimdi "da"ları atalım.
kuzum bulguru gaynatırlar
serin yayladırlar
aman serin yayladırlar
fiy angaralım fiy
gitti gelmedi ne fay
başını yesin bu sev
fiy angaralım fiy
beşyüz altın yedirdim bir ay
gitti gelmedi ne fay
başını yesin bu sev.
oldu mu? bence oldu ama olmadı.
siz de hüdayda bölümünü yapın bakalım.
devamını gör...
okuduğu ilkokulun önünden geçmek
insanı duygulandıran, çocukluk günlerine götüren eylem. yıllar sonra, istemsizce ilkokul anılarınızı, o zamanlar yaptıklarınızı, çocukluk yıllarındaki yaşantınızı hatırlayıp duygulanırsınız.
devamını gör...
kadınların erkekleri anlamadığı gerçeği
bence erkekler de kendini anlamıyor.
devamını gör...
kendinizi beş yıl sonra nerede görüyorsunuz sorusu
dermatolog kliniğinde. *
devamını gör...
kadınların erkeklerde ilk baktığı yer
kimse de yazmamış ki iyi insan mı diye.
karıların hepsi kötüdür.
karıların hepsi kötüdür.
devamını gör...
gözlerine sürme çeken erkek
islamiyette makbuldür.
devamını gör...
kadınların erkeklerde ilk baktığı yer
önce bir enerjimin tutması lazım
devamını gör...
yöresel türkülerde cümlenin ortasındaki gereksiz de/da eki
özellikle ankara havalarında veya konya, kayseri yörelerindeki türkülerde çokça duyduğum eklerdir. bazıları gerçekten ''dahil olma'' anlamı taşıyorsa da çoğu aslında prozodiyi bozmamak için istemli veya istemsiz eklenir cümleye sanatçı tarafından. samimi, hoş bir hava da katar türküye yalan yok. örnek vermek gerekirse hakan türkmen adlı müthiş ankara türkücüsünün 5 yıldızlı adlı eserinin nakaratında şöyle bir söz geçer:
''keşke de annen babana da o gece de olmaz başım ağrıyo diyeydi.''
şimdi bu şarkı sözünden de ve da eklerini çıkarırsak cümlenin anlamı katî surette bozulur mu? hayır bozulmaz.
''keşke annen babana o gece olmaz başım ağrıyo diyeydi.''
bakın, bozulmadı, hâlâ aynı anlam :) demek ki türkü sözü yazarları ya türküyü samimileştirmek için bu ekleri buraya koyuyor ya da birisi bunu başlattı, yazılı olmayan bir gelenek kuralına dönüştü, şimdi kimse bu kuralın varlık amacını sorgulamıyor ve hepsi bu davranışı sergiliyor. bir başka örnek gelsin, konuyu pekiştirelim.
''angara'nın bağları da büklüm büklüm yolları, ne zaman zarhoş oldum da galdıramıyom golları''
bu nakarat sözlerindeki da eki kalksa anlam hiç bozulmaz. yine herkesçe aynı anlamı ifade eder nakarat. demem o ki, her yörenin alışkanlığı ve hayat biçimi farklı oluyor. bu kültürel farklılıklar adamı dost canlısı, sevgi kelebeği yapıyor. hücrelerin hoşgörüyle dolup sevgiyle taşıyor. bu gereksiz görünümlü ekler de olaya sempati, mizah, içtenlik katıyor. tanım da burada bitiyor. iyi akşamüstleri efendim :)
''keşke de annen babana da o gece de olmaz başım ağrıyo diyeydi.''
şimdi bu şarkı sözünden de ve da eklerini çıkarırsak cümlenin anlamı katî surette bozulur mu? hayır bozulmaz.
''keşke annen babana o gece olmaz başım ağrıyo diyeydi.''
bakın, bozulmadı, hâlâ aynı anlam :) demek ki türkü sözü yazarları ya türküyü samimileştirmek için bu ekleri buraya koyuyor ya da birisi bunu başlattı, yazılı olmayan bir gelenek kuralına dönüştü, şimdi kimse bu kuralın varlık amacını sorgulamıyor ve hepsi bu davranışı sergiliyor. bir başka örnek gelsin, konuyu pekiştirelim.
''angara'nın bağları da büklüm büklüm yolları, ne zaman zarhoş oldum da galdıramıyom golları''
bu nakarat sözlerindeki da eki kalksa anlam hiç bozulmaz. yine herkesçe aynı anlamı ifade eder nakarat. demem o ki, her yörenin alışkanlığı ve hayat biçimi farklı oluyor. bu kültürel farklılıklar adamı dost canlısı, sevgi kelebeği yapıyor. hücrelerin hoşgörüyle dolup sevgiyle taşıyor. bu gereksiz görünümlü ekler de olaya sempati, mizah, içtenlik katıyor. tanım da burada bitiyor. iyi akşamüstleri efendim :)
devamını gör...
film okumak
film okumak, bir filmi sadece ''patlamış mısır eşliğinde zaman geçirme'' aktivitesinden çıkarıp, onu bir sanat eserine dönüştürme iddiasında olan entelektüel görünümlü kişisel zevktir. aynı zamanda dünyanın gereksiz işlerinden biridir.
bazen bu kadar kasmanın sebebi, ''ben bu filmi sizden daha iyi çözdüm'' diyerek entelektüel havalara girmek, o gizli anlamı çözmenin verdiği kişisel keyif ve elde edilen ego tatmini demektir. film okumak için bazen sadece türleri bilmek bile yeterlidir. at, şapka, kahverengi araziler? western. karanlık mekanlar, ani çığlıklar, öcüler? korku filmi demektir.
bazı insanlar bu kadarının yeterli olduğunu bile bile, sırf ''daha derin'' görünebilmek için herkesin sadece izleyip geçtiği bir sahneyi alıp, ''yönetmen burada ne demek istemiş acaba ya'' diye kurcalamaya, gereksiz yere kasmaya ve fazlasını görmeye kendini itmektedir. bu da dünyanın gereksiz ve keyifli işlerinden biridir.
derin film okumak için sadece teknik değil, aynı zamanda ucundan da olsa sinema dili, sanat tarihi, psikoloji, hatta biraz da felsefe bilmek gerekir. gerekli midir? gerekmezdir. çünkü bütün bu bilgi yığını, kişisel tatmini ve ''izlediğini herkesten daha iyi anlama'' yanılsamasını beslemektedir. ancak film okuyucuları bir araya geldiğinde, saatlerce süren o hararetli tartışmalar, aydınlanmış bir zümreye ait olduğunuz hissini verir; bu da yine o kişisel tatmini besleyecektir.
bir filmi okumak demek, yönetmenin işlediği her şeye bir anlam bulmak ve onu sıradan zevklerden ayıran bir deha ilan etmek demektir. bu da aslında filmi değil, kendi zekanı yüceltmektir. tüm bu uğraşlar gereksizdir ama film okumayı sevenlerin en büyük keyfi, bazen filmin kendisinden çok o gereksiz derinliği keşfetme oyununun ta kendisidir. yani film okumak emektir, bazen de beynini yemektir.
bazen bu kadar kasmanın sebebi, ''ben bu filmi sizden daha iyi çözdüm'' diyerek entelektüel havalara girmek, o gizli anlamı çözmenin verdiği kişisel keyif ve elde edilen ego tatmini demektir. film okumak için bazen sadece türleri bilmek bile yeterlidir. at, şapka, kahverengi araziler? western. karanlık mekanlar, ani çığlıklar, öcüler? korku filmi demektir.
bazı insanlar bu kadarının yeterli olduğunu bile bile, sırf ''daha derin'' görünebilmek için herkesin sadece izleyip geçtiği bir sahneyi alıp, ''yönetmen burada ne demek istemiş acaba ya'' diye kurcalamaya, gereksiz yere kasmaya ve fazlasını görmeye kendini itmektedir. bu da dünyanın gereksiz ve keyifli işlerinden biridir.
derin film okumak için sadece teknik değil, aynı zamanda ucundan da olsa sinema dili, sanat tarihi, psikoloji, hatta biraz da felsefe bilmek gerekir. gerekli midir? gerekmezdir. çünkü bütün bu bilgi yığını, kişisel tatmini ve ''izlediğini herkesten daha iyi anlama'' yanılsamasını beslemektedir. ancak film okuyucuları bir araya geldiğinde, saatlerce süren o hararetli tartışmalar, aydınlanmış bir zümreye ait olduğunuz hissini verir; bu da yine o kişisel tatmini besleyecektir.
bir filmi okumak demek, yönetmenin işlediği her şeye bir anlam bulmak ve onu sıradan zevklerden ayıran bir deha ilan etmek demektir. bu da aslında filmi değil, kendi zekanı yüceltmektir. tüm bu uğraşlar gereksizdir ama film okumayı sevenlerin en büyük keyfi, bazen filmin kendisinden çok o gereksiz derinliği keşfetme oyununun ta kendisidir. yani film okumak emektir, bazen de beynini yemektir.
devamını gör...

