emine pir zola yazar profili

emine pir zola kapak fotoğrafı
emine pir zola profil fotoğrafı
rozet
emine pir zola (editör)
karma: 50799 tanım: 8647 başlık: 332 apolet: 9 takipçi: 155
Tanım karma için, karma kitap için.

son tanımları | başucu eserleri


adem'den önce

ne diyebilirim ki. bu adamın kötü kitabı yok herhalde. her okuduğumda çok seviyorum. sanki londonperverler cemiyeti kuracak gibiyim ama öyle. eleştirecek bir şeyim yok. o yüzden övme kısmına geçelim.

jack london kitabında günümüzdeki bir insanın çocukluğundan itibaren gördüğü korkunç rüyaları anlatmasıyla başlar. çocuk daha önce hiç orman görmemesine rağmen devasa bir ormanı rüyasında tüm ayrıntılarıyla görür. büyüyünce ilk defa göreceği tüm ağaç çeşitlerini o zaten rüyalarında tanımıştır. peki hiç görmediği şeyleri nasıl rüyasında görebilir? gördükleri onun ırksal hatıralarıydı. evrimin erken halkalarından birinde yaşamış kocadiş'in hayatını gece o rüyalarıyla tekrar yaşıyordu. gündüz ise kendi zamanında yaşıyordu.

ırksal hatıra nedir? kitapta da verilen en yaygın örnekten yola çıkalım. rüyalarımızda çoğumuzun bir yerden düşeriz ama asla yere çarpmayız. ağaçlarda yaşayan ilk insanlar sık sık ağaçtan düşme tehlikesi yaşarlardı. tam düşecekken kurtulanlar bu deneyimlerini kalıtsal yollarla ileriki nesillere aktardılar. düşüp ölmeden üreyen atalarımız sayesinde biz bugün o düşme rüyalarını görüyoruz.

kitabı okumanız için gerekli merak unsuru oluştu diye düşünüyorum. jack london'ı bir kere okuyan pişman bir de hiç okumayan pişman. siz hiç pişman olmayın ve yazarın en az üç beş kitabını okuyun.
devamını gör...

normal sözlük aşık atışması

saat oldu on
haydi yatağa kon
ılık süt şurda
unutma giymeyi pazen don.
devamını gör...

sibel (film)

yirmi beş yaşında, konuşma yetisini beş yaşındayken geçirdiği havale yüzünden kaybetmiş ve ıslık dili ile konuşan sibel. onun ve ülkemizin öyküsü.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

önce sibel'i tanıyalım. dilsiz olduğu için köylü tarafından uğursuz kabul ediliyor. insanlar onu kendilerine yaklaştırmıyor. düğünlere katılmasına izin verilmiyor. erkekler onu kadın olarak görmüyor. babası onu serbest bırakıyor. eline silah verip istediği gibi dolaşmasına izin veriyor. saçlarını örtmemesine bile karışmıyor. çünkü sibel kadın değil. sadece dilsiz bir insan. köyün kabul etmediği, mecburen aralarında yaşamalarına izin verdiği bir ur. sibel sevgiden o kadar yoksun ki kız kardeşi bile onu sevmiyor. sürekli kendisini kıskandığından şikayet ediyor ve ablasıyla görünmekten utanıyor. sibel'i tek sığınağı yıllar önce sevdiğini kaybedip aklını yitiren yaşlı bir kadın ve peşinde koştuğu kurt kemikleri.

peşinde koştuğu kurt kemikleri bana hemen kurtlarla koşan kadınlar kitabını hatırlattı. oradaki la loba öyküsünde de kadın kurt kemikleri toplar ve tüm kemikleri toplayınca dans edip şarkılar söyler. şarkı bittiğinde kemikler ete kemiğe bürünüp koşarak uzaklaşır. filmde de sibel kemikleri toplayıp gerçekleri öğrendiğinde, kendi bireyselleşme, kendini yeniden toplama ve yaratım sürecini tamamlayıp çok güçlü bir kadın olur. bu da ayrıca uzun bir inceleme konusu olabilir ama biz filme dönelim.


sibel böyle bir hayat yaşarken hayatına giren bir yabancıyla değişir ve güçlenir.


asker kaçağı erkeği seven, hayatında kimseyle evlenme olanağı olmayan sibel adamla ilişkiye girer, ona aşık olur. sibel aşkı ve sevgiyi tadınca bambaşka bir kadına dönüşür. köyünde bu olayın duyulmasıyla sibel'in de bir kadın olduğunu hatırlar sanki herkes. dışlanan sibel köyün namusunu iki paralık ettiği için kadınlar tarafından bir güzel dövülür. sırf kimsenin ona vermediği sevgiyi bir adamda buldu diye. babası bile artık onun dışarı çıkmasına izin vermez. başını örtmesi için onu zorlar. köyün erkekleri bile ona cephe alır. iki yüzlü toplum gerçek yüzünü gösterir.




film sakin ve genelde sessiz ilerliyor. damla sönmez harika oynamış. sibel'in sessiz çığlıklarının dayanılmaz sesini izleyiciye çok güzel hissettiriyor. senarist ve yönetmenliğini çağla zencirci ve guillaume giovanetti yapmış. birlikte harika bir iş çıkarmışlar. mutlaka izleyin.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
filmin çekildiği kuşköy ise doğasıyla seyir zevkini arttıran bir diğer etken.
devamını gör...

nasıl mısın iyi misin (kitap)

bu kitabı okurken çok sevdim. sonra arkadaşlarıma zorla aldırttım ve hepsi sonra bana teşekkür ettiler. kitabı bulanlar bulamayanlara kargoyla falan gönderdi. öyle başlarının etini yedim okuyun diye. çünkü güzel kitapları sevdiğim herkes okusun isterim. siz de okuyun.

kitapta üç uzun öykü bulunuyor. kitabı etkileyici kılan bir sürü unsur sayabiliriz. anlattığı konular, anlatış tarzı, kullandığı dilin anlaşılır olması kitabı sevdiriyor. üç öykü de insanın yüreğine dokunuyor ve seneler sonra bile birden aklınıza gelebiliyor. örnek verecek olursak ilk hikayedeki karakterin adının koyulma hikayesi bile çok üzücü. coca annesinin onu doğurduğu yerde bir kola şişesinin gözüne takılması sonucu bu ismi alıyor. ve ilk hikaye onun ağzından yazılmış. o anlatırken onun masumluğunu ve birçok şekilde istismar edilişinin öyküsünü okuyorsunuz. kitabın ismi de ilk hikayeden yola çıkarak koyulmuş. anlatım bozukluğu ve eğitimsizlikle dolu bir sesleniş: nasıl mısın iyi misin. kitabın şu an baskısı yok ama siz bir sahafta bulursanız kaçırmayın.

şuralara da birkaç alıntı bırakalım.

teyzem diyor ki, tanrı her gün on bin çocuğu öldürmez diyor, demek smith yalan söylüyormuş, tanrı'ya inanmıyormuş, tanrı çocukları doyururmuş. ben üzülüyorum, bu gece on bin çocuk ölecek, yarın da on bin çocuk ölecek, üzülüyorum, neden herkes üzülmüyor ?
syf. 10.

bizler aç kalmaktayız, jamaica'daki en şişman şey işsizliktir, smith öyle diyor, işsizlik şişman bir domuz kadar şişmandır.
syf. 18.

gülen yönetici kadın güldü, zenciler ölüyorlar çünkü yemek yemiyorlar, beyazlar ölüyorlar çünkü çok yemek yiyorlar, gülen yönetici kadın bana böyle dedi.
syf. 47.

hayvanları çok severim. insanın arkasından gülmezler.
syf. 80.

ve harika kapağı. yaşasın beyaz kapak.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

çiçek açmış genç kızların gölgesinde

kayıp zamanın izinde kitabının ikinci cildi olan çiçek açmış genç kızların gölgesinde tam içinde anlatılanlara uygun bir isme sahip. kitabı okumaya başladığımızda karşımıza ilk kitapta okuduğumuz ünü kendinden büyük odette'yi mme swann olmuş halde hayatını izlerken buluyoruz kendimizi. birinci kitapta bize film izler gibi anlatılan odette'nin hayatı bu sefer anlatıcının onunla yakın ilişkiler kurmasıyla daha da üstümüze başımıza bulaşıyor. gilbert ve anlatıcının ona karşı olan duyguları, gençliğin damarda alev alev akan kanıyla kurulan hayaller, beslenen umutlar büyük bir yer kaplıyor kitabın ilk kısmında. ikinci kısımda balbec'e gidilen bir tatil ve orayı anlatıcı için cennete çeviren cıvıl cıvıl genç kızlar topluluğu, onlarla tanışmak için anlatıcının çabaları, küçük çete (kızlar topluluğuna taktığı isim) ve sonrasında anlatıcının da içlerine dahil olup tatilde geçirdiği günler büyük bir yer kaplıyor kitapta. ikinci kitap anlatıcının ergenliğinin getirdiği telaşları anlatsa da bunu o kadar incelikle yapıyor ki okuyucuyu hiç rahatsız etmiyor.
devamını gör...

cevdet bey ve oğulları

orhan pamuk herkes tarafından bilinen bir yazar. bizim orhan canım. okumadıysanız bile mutlaka adını duydunuz. şimdi size onun yazdığı ilk kitabı anlatacağım. yazar kendi kitabını çok beğenmediğini, anna karenina ve buddenbrooklar eserlerinden esinlendiğini söylüyor.

orhan pamuk ne kadar böyle düşürse düşünsün ben kitabı beğendim. kitap cevdet bey ve oğullarını anlatıyor üç kuşak boyunca. bu kuşakların en büyük önemi ise ülkemizin tarihi, onun değişimi ve bu değişim sırasında insanlarımızın durumlarına büyük ışık tutması. ilk kuşak tabii ki cevdet bey. cevdet bey çok zeki bir öğrenci olmasına rağmen tüccarlığa atılmak zorunda kalır. bundan sonra onun hayatta tek amacı başarılı bir tüccar olmak ve harika bir aileye sahip olmaktır. onun mutlu olması için bunlar yeterlidir. fazlasında hiçbir zaman gözü yoktur. hayatı ev ve iş arasında geçen, küçük mutluluklarla yetinen, dünyayı değiştirmeye çalışmayan, kendi işine bakanların kuşağındandır cevdet bey. bu kuşak da osmanlının son dönemlerine denk gelir. oğullarına gelecek olursak onlar ikinci kuşak oluyorlar. osman ve refik. osman babasına daha çok benzese de -asla tamamen değil- refik bambaşka bir insandır. o çabalamadan büyük bir zenginliğe kavuşmuş, en bilindik tabirle rahat batmış bir insandır. batan rahatı yüzünden kendini anadolu topraklarına atmış, orda köylüleri ve ülkenin halini görüp sürekli kendini ülkeyi düzeltmek için bir şey yapmaya mecbur hisseder. cumhuriyet gelmiş, inkilaplar yapılmış ama gidilecek daha çok yol olduğuna inanan refik sürekli tasarılar peşinde koşar ama elinden de bir şey gelmez. arkadaşları ömer ve muhittin de bu kuşağı özetleyen diğer iki önemli karakterdir ki onlara kitapta oldukça fazla yer verilip sinirlerimiz yeterince zıplatılmıştır. kitapta en kapsamlı anlatılan da bu ikinci kuşaktır. üçüncü kuşağı temsil eden ise ahmet. babası refik gibi o da ülkede bir şeyler değilsin ister ama ahmet ressamdır. sanat onun için her şey olmasına rağmen sanatın ülkesinde bir şeyleri değiştireceğine inanmaz. onun için her şeyi değiştirecek tek şey politika ve siyasettir. sanatını değersiz hisseden ama ondan kopamayan ahmet de ikilemler içinde yaşayan üçüncü kuşağı temsil eder.

bunların yanında kitap modernleşmeyle beraber değişen aile hayatlarını, kadın erkek ilişkilerini de çok güzel anlatıyor. değişim ve kuşak çatışması çok belirgin. üzücü olan tek şey ise bizim yıllar geçse de halk olarak bizim için en iyisinin değil en gözümüzü boyayana inanmamız. dünya değişiyor ama biz çok az değişiyoruz.

kitap 580 sayfa olmasına rağmen çok akıcı ve sıkılmadan okuyorsunuz. yazarı okumaya başlamak için doğru bir tercih olmasa da orhan pamuk severler bu kitabını da mutlaka okumalı.
devamını gör...

doğmamış çocuğa mektup

aşık olduğum kitaplara bir yenisi daha eklendi. bir anne olduğum için mi beni bu kadar etkiledi bilmiyorum ama çok sevdim. evlilik dışı hamile kalan bir kadının bebeğine yazdığı mektuplardan oluşuyor kitap. sırf bu yüzden herkes -erkek kadın ayırmadan herkes- okuyabilir bu kitabı. siz daha annenizin karnındayken onun size yazdığı mektuplar gibi düşünebilirsiniz. buradaki kadın ne kadar kariyer sahibi bir kadın olsa da her hamilelik süreci kendi içinde çalkantılar barındırır. tüm anneler böyle duygular yaşamıştır diyebilir miyiz? ya da yaşamışsa bile bunları dile getirecek kadar cesur olmuş mudur? daha doğmadan annenizin size karşı bu kadar dürüst olması size ne hissettirirdi? doğmaktan vazgeçer miydiniz yoksa yine de iyisiyle kötüsüyle bu hayatı yaşar mıydınız? kısa, akıcı ama muhteşem bir kitap. mutlaka okuyun.


kitabın pek çok baskısı var. elimde olanda ise isim doğmamış bir çocuğa mektup. ve bence en güzel kapak bu baskıya ait. kitap şu an yine can yayınları tarafından kısamodern serisi kapsamında basılıyor.


kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel


ve işte birkaç alıntı.



..., o hep beklenen yarının aslında dün olduğunu birden kavramaya hazır mısın?



gerçeklerin en korkuncunu görmedin daha; dünya değişir ve hep aynı kalır.



yüzyıllar, bin yıllar geçti dünya kurulalı, ama insanlar hâlâ belirsiz bir yarına inanarak çocuk yapıyorlar, çocuklarının kendilerinden daha iyi bir yaşam süreceğini umarak.



yaşamı sürdürebilmek şiddetin ta kendisi.


yalnızca çok ağlamış olanlar yaşamı tüm güzelliği içinde algılayabilir, keyifle gülebilirler.
devamını gör...

bütün çocuklar iyidir

nihan kaya'nın çocuklar için yazdım dediği ince ve anlaşılır bir kitap. tabii ki tüm insanlara hitap ediyor. ama çocukların da okuyup haklarını öğrenebileceği ya da istismar edilme biçimlerini fark edip bu durumlara itiraz etme hakları olduğunu onlara gösteriyor. tabii ki onların anlayacağı dilde.

örneğin bir çocuğun hislerinin yanlış olamayacağını, bunların sebepleri olduğunu ve bu hisleri görmezden gelmenin ya da onları küçümsemenin çocuğa ne kadar büyük zararlar vereceğini anlatıyor. fındıktan korkan bir çocuğa gülüp bunda korkulacak bir şey olmadığını, bundan mı korkuyorsun gibi davranışlarla çocuğa saygısızlık yapıldığını anlatıyor. çocuğun hislerini küçümsemek yerine ona değer verdiğimizi gösterip ciddiye alarak ve her zaman yanında olduğumuz vurgusunu yaparak bunların üstünden gelebileceğimizi gösteriyor.


en basiti hepimiz çocukluğumuzda bazı nedenlerden dolayı bazı yemekleri ya da sebzeleri yemek istememişizdir. bu gibi durumlarda annelerin yaptığı genel olarak zorlamak, çocuk onu yemezse sanki vitaminsiz kalacak gibi türlü türlü yollara başvurmak, çocuğu kandırmak ve hatta kandırdığını sonradan çocuğa söylerek aradaki güven bağına büyük zararlar verir. oysa çocuğa saygı duyulmalı, onun tazecik oluşan karakterine zarar verilmemelidir. kimse brokoli veya nohut yemedi diye ölmez. her vitamin başka yiyeceklerde de bulunabilir. her şeyin farklı seçeneği mevcuttur. ebeveyn çocuğuyla hiçbir zaman güç savaşına girmemeli, çocuk bu dünyada henüz yeni ve küçük olsa da onun da bir birey olduğu unutulmamalıdır.

kendinize ve çevrenizdeki çocuklara yapılmaması gereken davranış ve tutumları öğrenmeniz için harika bir kitap. unutmayalım ki sağlıklı psikolojiye sahip çocuklar sağlıklı toplumları oluşturur.


kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

iyi toplum yoktur

nihan kaya'nın iyi aile yoktur kitabının devamı niteliğinde olan toplumu inceleyen ve bize ışık tutan bir kitabıdır.

bireyin nasıl toplumun kuklası haline geldiğini, onun kurallarına uymayanları* dışlayıp ötekileştirmesini, bu toplum denen oluşumun kendimiz olmamızı engellediğini ve bunları nasıl yaptığını anlatıyor.

değindiği konular arasında cinsellik, sünnet ve onun yücelttikleri, toplumsal törenlerimiz ve onların bireyi istismar ediş biçimleri, kına gecesi ve düğün gibi yapıların verdiği zararlar, bu törenlerin geçmişte hizmet ettiği fikirler ve bu fikirlerin günümüzde de bazı kesimlerce benimsenilip devam ettirilmesi gibi konular var. çoğu bahsettiği şeyler günümüzde gençler tarafından artık kabul görmese de toplum hâlâ bu düzene dur diyemiyor. birey bu büyük kurallar karşısında kurban ediliyor. insan başkaları için yaşar hale geliyor. tabii sonucunda mutsuzluk ve mutsuz bir toplum oluşuyor. tam bir kısır döngü. yine dediğim gibi mutlaka okunması gereken bir roman. bu kitabı okuduktan sonra siz de çevrenizi değiştirmek için adımlar atabilirsiniz. hâlâ bu acayip toplum kurallarını savunan büyüklerimize kırmadan sankince her şeyi anlatabilirsiniz. belki onlar da değişir ya da bize karşı daha anlayışlı olur. kim bilir? umudumuzu kaybetmeyelim.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

iyi aile yoktur

nihan kaya'nın muhteşem bir pskiloji kitabıdır. kimler okumalıdır bu kitabı? ebeveynler, çocuklar, büyümüş ama hâlâ içindeki çocukla barışamamış insanlar, ailesi yüzünden acı çekmişler, bu acı çekenlerin hayatında karşısına çıkabileceğinin bilincinde olduğu için onlara doğru davranmayı öğrenmek isteyenler. kısacası her insan okumalıdır. çünkü insan olmanın getirdiği temel bir zorunluluk aileye sahip olmaktır. peki neden iyi aile yoktur?

bir aile her zaman çocukları için en iyisini istese bile bazen onların istedikleri çocuklara zarar vermektedir. özellikle ülkemizde kutsanmış anne baba kavramları ebeveynlerin çoğu davranışlarına müdahaleyi engeller. o onun annesidir ondan daha iyi bilemeyiz, babası onun için çalışır sanki başka sorumluluğu yoktur, e ama onlar yaptıklarını çocuklarının iyiliği için yapmaktadırlar. her şey öyle değildir işte.

anne-babanın en büyük eksiliği öz eleştiridir. toplum zaten genelde onun arkasında olduğu için çocuğu baskılar, ona tercih hakkı sunmaz, kararlarına saygı göstermez. bütün çocuklar ve bir zaman çocuk olmuş anne babalar bunu yaşamıştır. peki herkes bunları yaşamasına rağmen niye sürekli bu döngü devam etmektedir? neden bir şeyler düzelmez? çünkü kimse iyi aile olmadığını kabullenmez. öyle bir şey mümkün değildir, ne münasebettir. oysa kitabın kapağında dediği gibi "iyi aile yoktur ya da paradoks şu ki iyi aile, "iyi aile yoktur" düsturuyla hareket edebilen ailedir. önemli olan çocuklarımıza yaptığımız hataların farkına varmak, bunları telafi etmektir ve mümkün olduğunca az hasara yol açmaktır. kimse mükemmel değildir ve bunun farkında olmak en önemli noktadır. ve bir zaman çocuk olmuş biz büyükler de anne babamızın bize yaptığı yanlışları onlara duyduğumuz sonsuz sevginin altına süpürmemeli, bunlarla yüzleşmeli ve üstesinden gelmeliyiz. ancak böyle iyileşebiliriz.

eh bu kadar söze de bu kitabı okursunuz artık.
devamını gör...

guermantes tarafı

kayıp zamanın izinde kitabının üçüncü cildi olan guermantes tarafı kitabının ana konusu anlatıcının peşinde koştuğu düşesle tanışmak için kurduğu planları ve amacına ulaşıp düşesin evinde gerçekleşen bir davete katılmasını anlatır. bunun yanında en yakın erkek arkadaşı ve onun aşk hayatı, anlatıcının çok sevdiği bir yakınını kaybetmesi (aşırı duygusal ve hassas kalpli olan anlatıcı için bu tür olaylar uzun uzadıya anlatılıyor), düşesin kayınbiraderinin yakın ilgisi yan konular olarak anlatıya zenginlik katmış. birinci ve ikinci kitaplara göre çok daha kolay okunsa da düşesin evindeki davet kısmı biraz ağır ilerliyor. yazar sosyete hayatını en ince ayrıntısına kadar anlattığı için okurun bu bölümde sıkıntıdan kurdeşen dökmemesi mucize. yine bu kitapta da ilk ikisinde olduğu gibi sanatsal ayrıntılar büyük bir incelikle betimlenmiş. doğa betimlemeleri bize adeta o an orada tatlı rüzgarı hissettirecek kadar gerçekçi ve başarılı. yazar bu kitabını ne kadar toplum için sanat anlayışıyla yazmasa da (ağır sosyete, uzun betimlemeler, küçük bir mimiği sayfalarca anlatabilmesi, dreyfus olayı hariç çok az toplumsal konuya yer vermesi gibi) üçüncü kitabı da severek okudum ve kitaba devam ediyorum. konuşmak isteyenler için bir mesaj kadar uzağım.
devamını gör...

kurtlarla koşan kadınlar

bölüm iki

mavisakal genç ve dişil gücün ışığını öldürmeyi amaçlayan simgesel biridir. aklını çelmeye çalıştığı üç kardeşten ikisi ve yaşça büyük olan ablalar içlerindeki sese kulak verip mavisakalın tüm kibarlık ve göz boyamalarına rağmen ondan uzak dururlar. küçük kız -erginlenmemiş, safdil- adamın cazibesine kapılır ve onun evlenme teklifini kabul eder. burda değinmek istediğim günümüzde de çoğu kadının en fazla ne kadar kötü olabilir düşünceşiyle hayatlarını mahvedecek mavisakalların gerçek yüzlerini görmeyi içsel olarak reddetmeleri, onları iyileştirmeye ve değiştirmeye çalışarak çıkmaz bir yola girmeleri. ne kadar üzücü değil mi? peki bundan kurtuluş yok mu? var tabii. hikayeye devam edelim. mavisakal ve küçük kız mutlu bir hayat yaşarlar. burda yaşanan mutlu hayat da aslında bu erkeklerin bize simgesel bir özgürlük bahşederek kendimizi özgür sanmamızı sağlarken bir yandan da bizim ışığımızı ve içimizdeki vahşi kadını baskı altına almaktır. sonra günlerden bir gün mavisakal ormana gider. giderken eşine ailesini çağırmasını yaşadıkları büyük şatoyu gezmelerini ama yalnızca bir odaya asla ve asla girmemesini söyler. kardeşler gelir ve sohbet ederken bu odanın sırrını çözmeye karar verirler. ruhun merak duygusu yine devreye giriyor. burda değinmek istediğim bir konu da kadınların meraklarının yıllar boyunca kötü bir şey olarak empoze edilirken erkeklerin meraklarının yüceltilmesi durumu. yine baskılanan bir içgörümüz. neyse ki hikayedeki yetişkin kadınlar gibi bizde de o merak sayesinde çok şeyin üstesinden geliyoruz. mavisakal giderken de bir anahtar destesi veriyor eşine. onların içinde bu anahtar da var. anahtarın simgesel bir anlamı ise hayatımızda sorgulama aşamasının başlangıcı. ne zaman kadınlar soru sormaya başlıyor anahtar ortaya çıkıyor. anahtarlar gizli kapıları açığa çıkaran, bizi yıkıma götürecek olsa da özgürlüğümüze ve gerçeklere açılan kapıların anahtarları. kapı açıldığında kız kardeşler içeride bir sürü kemik ve kan buluyorlar. kapıyı kapatıp dışarı çıksalar da anahtar sürekli kanıyor. bu sürekli kanama ise öğrenilen gerçekle artık yolunda gitmeyen bir şeylerin olduğunun sürekli yüzümüze haykırılması durumunu temsil ediyor. neyse efendim, mavisakal geliyor ve anahtarlarını geri istiyor. eşinin her şeyi öğrendiğini anlayıp onu da öldüreceğini anlayan küçük kız kardeş dua etmek için izin istiyor ve o sırada ailesinin yardımıyla kurtuluyor. burda bizi yıkıma götüren karakterlerden kurtulma konusunda ailenin önemini de bir kez daha anlamış oluyoruz. çok konuştum ama harika bir kitap. daha çooook konuşacağız. sevgili kadınlar lütfen içinizdeki bilgeye ulaşmadan kendinizi size cenneti vaat eden erkeklerin kollarına bırakmayın. hepimiz çok değerliyiz.
devamını gör...

gökdelen (kitap)

efendim bir tahsin yücel kitabıdır. çok çok güzeldir. okurken caanım ülkemiz ilerde böyle olabilir mi acaba diye kara kara düşünürsünüz. yok ya o kadar da olmaz dersiniz kendi kendinize. ama yıl 2073tür. yoksa olabilir mi?

düşünün ki müthiş bir sınıf ayrımı var. gökdelenlerde yaşayanlar ve yerde yaşayanlar. gökdelen halkı hep gökyüzünde seyahat ediyor, çok nadiren kara yolu kullanıyorlar. e tabi böyle olunca aşağıda neler oluyor, insanlar nasıl yaşıyor bazılarının haberi bile olmuyor. evet, peki nasıl yaşıyor aşağıda yaşayanlar? yaşayabiliyorlar mı? buna yaşamak denir mi? gökdelen göğü delerken ve iyice topraktan uzaklaşırken hiç arkasına bakmıyor. nasıl bir yıkıma, ayrıma, sefalete sebep olduğunu umursamıyor.

peki bu gökdelen düzeninde son bahçeli evin sahibi hikmet amca ne olacak? nereye kadar direnebilir.

daha fazla okunması gereken, tavsiye üstüne tavsiye edilmesi gereken müthişli bir kitap. kapak da harika. böyle kapak yap ciğerimi ye can yayınları.


kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

canına tak eden kadınlar

iletişim yayınlarından çıkan kitapta yargı muhabiri sibel hürtaş kocalarını öldüren kadınların hikayelerini yazıyor. genelde öldürülen kadınlar olsa da tam tersi bu durumu incelemek ve kadınların bunu neden yaptığını gözler önüne seriyor. hiçbir kadın kocası önüne yoğurt koymadığı için öldürmüyor kocasını ya da başka birisine baktığı için. hepsinin öldürmek son çaresi olmuş. yaşadıkları şeyler okurken bile insanı dehşete düşürürken onlar bunları bizzat yaşamış insanlar. kadın cinayetleri listesinde adları olmayacak çünkü onlar kendilerini kurtarabilmişler. buna ne kadar kurtulmak denebilirse o kadar işte. kadın cinayetlerinin sıradanlaştırıldığı günümüzde sıradışı olaylar. okunması gereken küçük bir hazine.



kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

dul (kitap)

(bkz: jean louis fournier) kitabı. yazarın çoğu kitabı kendi hayatından izler taşır. bu kitabında da eşinin ölümü sonrası dul kalmasıyla hissettiklerini anlatıyor. ne süslü aşk cümleleri kuruyor ne iç parçalayıcı karamsar bir dile başvuruyor. her şeyi öyle basit öyle sade anlatıyor ki insan okurken adamın sevgisinin sıcaklığını hissediyor. yazarı başka yazarlardan ayıran en büyük özelliği içtenliği. mutlaka okunması gereken yükte hafif pahada ağır bir kitap.
devamını gör...

fareyi öldürmek

kitabı okurken üzüntüden başıma ağrılar girdi. hassas kalpler için bu dünya bir cehennem ama o cehenneme bile gülümseyebilen bir adamın hikayesi bu kitap. sabri. ah sabri. yaktın ciğerimi.

bir arkadaşı sabri'yi nasıl yazmaya karar verdiğini anlatıyor kitabın girişinde. sonra onu tanıyanlar ile konuşuyor tek tek. kitap onların sabri'yi anlatmalarından oluşuyor. memur arkadaşları, karısı ve abisi. sabri hep gülümseyen bir adam. dışardan bakınca karısının lafından çıkmayan, ona yapılan kötülüklere hep gülümseyen, her türlü insana karşı nazik olan, çaycıya da teşekkür ve rica eden, müdüre de aynı davranan bir insan. abisi murat onun için çok sonraları diyor ki "sanki onu hiç tanımamışım da bir romanda okumuş veya bir filmde izlemişim gibi". evet gerçekten de öyledir. sabri sanki gerçek olamayacak kadar iyi, muhteşem bir insan. yaşadığı bunca acıyı hakedecek en son kişi.


hayata bakış açısını ise aşağıdaki alıntı çok güzel özetliyor.

bize bir gün: «bir çiçeğe, bir çocuğa bakar gibi bakarım hayata ben!» demişti. ne demektir bu, anla­ yamamışımdır hâlâ?
syf. 50.

ve yazarla bu kadar geç tanıştığım için de çok üzgünüm. nasıl güzel kitapları varmış. ne güzel ödüller almış. türk edebiyatı çok büyük bir hazine. geç de olsa bu hazineden bu harika kitabı okuduğum için çok mutluyum.
devamını gör...

şikago mezbahaları

upton sinclair'in yazdığı roman. kitapta başka ülkeden amerika rüyasına kanıp yeni kıtaya gelen bir ailenin dramı anlatılır. aynı zamanda sistem eleştirisidir. kitabın başında mezbahalarda hayvanların çığlıkları hariç her şeyinin kullanıldığı söylenir. bu insanlar için de geçerlidir ki okudukça acı bir şekilde görürsünüz. satılacak her şey hayatta kalmak için satılır. günümüzün insanlık dışı çalışma şartlarına da benzer bazı kısımları. okumayanın pişman olacağı müthiş kitap.
devamını gör...

moonrise kingdom

izleyicileri tarafından çok eleştirilen bir film. sebebi çok küçük yaşta aşk ve bunlarla beraber yaşadıkları. filmde çocukların yaşı on iki. eğer biri çok büyük biri küçük olsa burda eleştirilecek bir şey olabilirdi ama iki ergenlik çağındaki çocuğun aşkı benim için eleştirilmeye değer değil. masum çünkü. yaptıklarını yargılamak bize düşmez. bizim yargılamamız gereken onları bunları yapmaya iten yaşadıkları ve ona neden olanlar.


filmde izci bir çocuğun kampından kaçması ve uzun süredir mektup arkadaşı olan sevdiği kızla buluşup beraber yetişkinlerden ve onların dünyasından kaçmaları anlatılıyor. iki çocuğun da aileleri ile ilgili problemleri var ve çevreleri tarafından pek onaylanmıyorlar.

filmde en dikkat çekici şey ise mekanların adeta bir tablodan çıkmışçasına güzel olması. kullanılan baskın renkler filme ayrı bir hava katmış. dostluk kavramı çok hoş işlenmiş, ailenin insan yaşamındaki önemi izleyiciye bir kez daha öğretilmiş. cesaret ve aşka dair içleri ısıtan bir film.
devamını gör...

nefha


nefha okuyanların ya çok sevdiği ya da nefret ettiği bir kitap. dinle alay ettiğini iddia edenler olsa da doğru bir okumayla dalga geçmediğini kolaylıkla anlayabilirsiniz. ben çok severler tarafındayım. kitap cennette geçiyor. mikail'in azazil'den -kibrinden dolayı sonra şeytan oluyor-boşalan öğretmenlik kadrosuna geçmesi ve küçük meleklere ders vermesiyle olaylar başlıyor. pardon küçük mü dedik? peki kim küçük kim büyük? buna kim karar veriyor? kendimizi başkalarından nasıl büyük görürüz? sadece ve sadece büyük olan yaratıcı iken insanların birbirini küçük görmesi kabul edilebilir mi? kitap tamamen tek bir konu üzerinden ilerliyor: kibir. cennette tüm meleklere verilen bir ders sonrası hepsi yeryüzüne iniyor ta ki israil'in son nefesine kadar. yeryüzünde karşılaştıkları şey ise onları perişan ediyor. lütfen önyargılı olmayın ve bu kitabı okuyun. yazardan okuduğum ilk kitaptı ve son olmayacak.





"işlediği sahiden de suç muydu adamcağızın sizce? bir sabah kalktı, yüzünü gözünü yıkar gibi patırt diye suç işledi, öyle mi? eğer öyleyse, yandık biz.
çünkü düşündüğünü söyledi o. bu da demek oluyor ki, dü­şündüğünü söylemek suç o zaman." syf. 45.




"

bir yer, bir şey veya bir kul fark etmez, bir varlığı kendi malın, kendi hakkın olarak vehmediyorsan eğer, torun topra­ğın sendeki tapusunu senin zannediyorsan, kendini her şeyin malikinden, o kadir-i mutlak' tan üstün görüyorsun demekti." syf. 128.
devamını gör...

acı çikolata

laura esquivel tarafından yazılan can yayınları'nın bastığı 224 sayfalık roman. her yerde görüp çok sevildiğini biliyordum ama ne konusuna bakmıştım ne de alıp okumayı düşünüyordum. sözlüğümüzün güzide kitap kulübü sayesinde daha erken okumuş oldum. hem de diğer iki kitabı da aldım ve çok güzel bir üçlü okuma yaptım.

acı çikolata aşkın ve yemeğin kitabı. meksika yemekleri öyle güzel anlatılmış ki sürekli canım çekti ama çoğunun yapımı uzun ve zahmetli. ama yemeden lezzetli olduklarını biliyorsunuz. insanın okurken ağzı sulanıyor.

bunun yanında kitap tita ve pedro'nun birbirine olan aşkını ve bu aşkın imkansızlığı yüzünden zarar gören insanları anlatıyor. bir aile geleneği olarak en küçük kız çocuğu asla evlenmiyor ve annesi ölene kadar ona bakmakla yükümlü oluyor. evin en küçük kızı olan tita pedro ile kavuşamadığı için pedro sevdiği kadına yakın olma düşüncesiyle tita'nın ablasıyla evlenir.

kitap anlatım ve konu olarak çok güzel. bir tutam büyülü gerçekçilik de vardı ve çok hoşuma gitti. tita'yı çok sevdim. karakter gelişimine tanık olmak ve ailesindeki kadınların kaderini değiştirmek için verdiği mücadele harikaydı.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim