orijinal adı : the jungle
yazar : upton sinclair
yayım yılı : 1905
yazarın bir süreliğine mezbahada çalışarak, gözlemleri sonucu yazdığı, amerika'daki işçilerin yaşamlarını anlatan kitabında, işçilerin durumunu, üretim ve tüketim sistemini , insanların hayal kırıklıklarını okumak mümkün.
yazar : upton sinclair
yayım yılı : 1905
yazarın bir süreliğine mezbahada çalışarak, gözlemleri sonucu yazdığı, amerika'daki işçilerin yaşamlarını anlatan kitabında, işçilerin durumunu, üretim ve tüketim sistemini , insanların hayal kırıklıklarını okumak mümkün.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "emine pir zola" tarafından 30.03.2021 21:27 tarihinde açılmıştır.
1.
türkçeye şikago mezbahaları diye çevrilen muazzam bir upton sinclair eseridir. sel yayıncılık tarafından yeniden basılmıştır. yazar upton sinclair, eseri yazmadan evvel gözlem yapmak adına gizlice mezbahalarda çalışmıştır.
kitap; sendikal faaliyetin henüz gelişmediği, iş güvenliğinin ve işçi haklarının bulunmadığı vahşi ve ahlaksız kapitalist düzenin hüküm sürdüğü şikago günlerinde geçmektedir. nasıl ki domuzun çığlığından başkaca her şey et tröstü tarafından kullanılıyorsa, işçilerin çığlığından başkaca her şey de kapitalist düzen tarafından kullanılmaktadır. her ne kadar kitabın son bölümlerinde işçilerin, kapitalist düzen bandında birer domuzdan farksız olduğu kör göze parmak şeklinde açıklanmışsa da enfes bir eserdir. okumakta fayda vardır. kitabın anlattığı dönem ve yaratılan atmosfer bana biraz boardwalk empire havası verdi. 1900'lü yılların amerikası'na ilgi duyanlar hem kitabı okuyabilir hem de diziyi izleyebilir.
kitap içerisinde şöyle mükemmel bir pasaj barındırır;
"ruhu öldürenlerin karşısında bedeni öldürerek cinayet işlemek nedir ki? diye soruyordu peygamber. jurgis ruhu cinayete kurban gitmiş, umut ve mücadele etmeyi kesmiş bir adamdı; yozlaşmayla ve hırsla uzlaşmış biriydi; şimdiyse ansızın, tek bir korkunç çırpınışla, acı ve korkunç gerçek gözlerinin önüne serilmişti! ruhundaki sütunlar çöküyor, gökyüzü aralanıyordu sanki; kan çanağı gibi gözlerle, yüzünde mosmor çıkmış damarlarla, yumruklarını havaya kaldırıp ayağa kalkarak vahşi bir hayvan gibi, çılgınca, tutarsız, manyakça çığlıklar attı. artık sesi çıkmadığında bile nefes nefese öylece durup hırıltılı bir sesle kendi kendine fısıldamaya devam etti; şükürler olsun! şükürler olsun! şükürler olsun!"
kitap; sendikal faaliyetin henüz gelişmediği, iş güvenliğinin ve işçi haklarının bulunmadığı vahşi ve ahlaksız kapitalist düzenin hüküm sürdüğü şikago günlerinde geçmektedir. nasıl ki domuzun çığlığından başkaca her şey et tröstü tarafından kullanılıyorsa, işçilerin çığlığından başkaca her şey de kapitalist düzen tarafından kullanılmaktadır. her ne kadar kitabın son bölümlerinde işçilerin, kapitalist düzen bandında birer domuzdan farksız olduğu kör göze parmak şeklinde açıklanmışsa da enfes bir eserdir. okumakta fayda vardır. kitabın anlattığı dönem ve yaratılan atmosfer bana biraz boardwalk empire havası verdi. 1900'lü yılların amerikası'na ilgi duyanlar hem kitabı okuyabilir hem de diziyi izleyebilir.
kitap içerisinde şöyle mükemmel bir pasaj barındırır;
"ruhu öldürenlerin karşısında bedeni öldürerek cinayet işlemek nedir ki? diye soruyordu peygamber. jurgis ruhu cinayete kurban gitmiş, umut ve mücadele etmeyi kesmiş bir adamdı; yozlaşmayla ve hırsla uzlaşmış biriydi; şimdiyse ansızın, tek bir korkunç çırpınışla, acı ve korkunç gerçek gözlerinin önüne serilmişti! ruhundaki sütunlar çöküyor, gökyüzü aralanıyordu sanki; kan çanağı gibi gözlerle, yüzünde mosmor çıkmış damarlarla, yumruklarını havaya kaldırıp ayağa kalkarak vahşi bir hayvan gibi, çılgınca, tutarsız, manyakça çığlıklar attı. artık sesi çıkmadığında bile nefes nefese öylece durup hırıltılı bir sesle kendi kendine fısıldamaya devam etti; şükürler olsun! şükürler olsun! şükürler olsun!"
devamını gör...
2.
upton sinclair'in yazdığı roman. kitapta başka ülkeden amerika rüyasına kanıp yeni kıtaya gelen bir ailenin dramı anlatılır. aynı zamanda sistem eleştirisidir. kitabın başında mezbahalarda hayvanların çığlıkları hariç her şeyinin kullanıldığı söylenir. bu insanlar için de geçerlidir ki okudukça acı bir şekilde görürsünüz. satılacak her şey hayatta kalmak için satılır. günümüzün insanlık dışı çalışma şartlarına da benzer bazı kısımları. okumayanın pişman olacağı müthiş kitap.
devamını gör...
3.
ne kitaptı ama...
buram buram çürük et ve kan kokusu iliklerime işledi.
(bkz: upton sinclair) adlı yazarın, kaleminden çıkmış bir roman. dehşet içinde okuduk. kapitalist düzene sövdük. para için neler yapıldığını gördük.
klişe amerikan rüyası ile bir ailenin iş için amerikaya, avrupadan göç etmesiyle başlıyor. bütün maile toplaşıp çalışmak ve zengin olmak hayaliyle gidiyor. birinci dünya savaşından önce, hızlı bir kalkınma sürecine giren amerika, sanayi alanında devrim niteliğinde işler yaptı. bu gerçek. üret, deli gibi üret ve sat. bütün aile, büyük umutlarla gittiği bu mükemmel ülkenin, ne kadar iğrenç bir yer olduğunu anlaması için, bir dizi olaya şahit olmak zorunda kalırlar. umut işte, hep umut...
işci sınıfının, az para ve çok çalışma düsturu ile karşı karşıya kalan bu aile, üstüne üstlük dolandırıcıların eline düşünce, daha çok çalış, hep çalış, ölümüne çalış. bu arada ölümüne çalıştılar. öldü lan adamlar.
yazın o sıcağında, kapalı ve havasız mezhabalarda çalıştık. hasta olduk çalıştık, ayağımız kırıldı çalıştık. kış oldu soğukta ayakkabılar olmadan çalıştık, zatürre olduk, hala çalıştık. para yoksa ekmek yok.
ailemizden çalışırken biri öldü, ertesi gün işe gidip yine çalıştık. akrabamız fahişelik yapmak zorunda kaldı, yine de çalıştık. peki elimize ne geçti? soğuk odada, açlıktan ölen insanlar ve çocuklar.
drama pornosu gibi bir kitap, içiniz daralır, sövmekten bir hal olursunuz ama ulan bir umut diye diye bitirmek zorunda kalırsınız. çünkü o denli gerçektir ki; o bizim gibi kölelik sınıfına dahil olmanın acısını yaşar. siz, siz olun vazgeçmeyin derken hiçbir canlı kalmayan dek, delirene dek, hapse girene dek devam eder.
o derece para hırsına bürünmüştür ki insanoğlu; bozuk etleri, taze etlerle karıştırıp satarlar. tek bir hayvanın bile, hücresini satacak kadar çirkin bir hırstır bu. dili sade, tertemiz bir işçilik. öyle bir kitaptır...
sesiniz, everestin tepesinden duyulsun...
buram buram çürük et ve kan kokusu iliklerime işledi.
(bkz: upton sinclair) adlı yazarın, kaleminden çıkmış bir roman. dehşet içinde okuduk. kapitalist düzene sövdük. para için neler yapıldığını gördük.
klişe amerikan rüyası ile bir ailenin iş için amerikaya, avrupadan göç etmesiyle başlıyor. bütün maile toplaşıp çalışmak ve zengin olmak hayaliyle gidiyor. birinci dünya savaşından önce, hızlı bir kalkınma sürecine giren amerika, sanayi alanında devrim niteliğinde işler yaptı. bu gerçek. üret, deli gibi üret ve sat. bütün aile, büyük umutlarla gittiği bu mükemmel ülkenin, ne kadar iğrenç bir yer olduğunu anlaması için, bir dizi olaya şahit olmak zorunda kalırlar. umut işte, hep umut...
işci sınıfının, az para ve çok çalışma düsturu ile karşı karşıya kalan bu aile, üstüne üstlük dolandırıcıların eline düşünce, daha çok çalış, hep çalış, ölümüne çalış. bu arada ölümüne çalıştılar. öldü lan adamlar.
yazın o sıcağında, kapalı ve havasız mezhabalarda çalıştık. hasta olduk çalıştık, ayağımız kırıldı çalıştık. kış oldu soğukta ayakkabılar olmadan çalıştık, zatürre olduk, hala çalıştık. para yoksa ekmek yok.
ailemizden çalışırken biri öldü, ertesi gün işe gidip yine çalıştık. akrabamız fahişelik yapmak zorunda kaldı, yine de çalıştık. peki elimize ne geçti? soğuk odada, açlıktan ölen insanlar ve çocuklar.
drama pornosu gibi bir kitap, içiniz daralır, sövmekten bir hal olursunuz ama ulan bir umut diye diye bitirmek zorunda kalırsınız. çünkü o denli gerçektir ki; o bizim gibi kölelik sınıfına dahil olmanın acısını yaşar. siz, siz olun vazgeçmeyin derken hiçbir canlı kalmayan dek, delirene dek, hapse girene dek devam eder.
o derece para hırsına bürünmüştür ki insanoğlu; bozuk etleri, taze etlerle karıştırıp satarlar. tek bir hayvanın bile, hücresini satacak kadar çirkin bir hırstır bu. dili sade, tertemiz bir işçilik. öyle bir kitaptır...
sesiniz, everestin tepesinden duyulsun...
devamını gör...