461.
dombra müziği ve uğur ışılak sesiyle;

recep / tayyip / erdovan
reeecep / tayyiipp / erdooğvann


*
devamını gör...
462.
başka bir hayatta görüşmek üzere dostum.
devamını gör...
463.
şu an çok heyecanlıyım. bir yandan yazarken ilham versin diye şarkı listesi açtım. diğer yandan bitki çayımı içiyorum.
kardeşimle beraber yaptığımız kelime kavanozundan altı kelime/kelime öbeği seçtim.
nasıl bir şey çıkacak bilmiyorum ama altı kelime olmayacağı kesin.
bu ön yazıları biraz da kendimi rahatlatmak ve bu anlamsız heyecanı paylaşmak için yazdım.
hiçbir deneme yapmadan artık aklıma ne gelirse yazacağım.
zugra'ya selam olsun. o da böyle denemeler yapmıştı yayınında.

evet önce kelimeler...

başlamak , kel , mutfak masası , terk etmek , beyaz şarap , fark etmek

kelimeleri istediğim gibi çekip bükeceğim. ama hala ne yazacağımı bilmiyorum. ben düşünürken biraz taslakta dursun..

yok öyle çağırınca gelmiyor tabi.

eskiden yazdığım bir hikayeyi azıcık düzeltip yazayım dedim. hile gibi geldi. aslında güzel bir hikaye sanırım ama biraz düzeltilmesi gerekiyor.

of.
yok vazgeçmek yok.


aniden bütün zihnini ve bedenini saran bir korkuyla gözlerini açtı. bir şey eksikti. vücudunda bir parça yokmuş gibi hissediyordu. bunu uyku ve uyanıklık arası korkulu bir düş gibi algıladı önce.
sonra manasızca kendini yoklamaya başladı. elleri, ayakları, kolları, bacakları, saçları, kulakları.

burnu.

saçlarını bile yokladı. yok kel de değildi.

bir yandan yokluyor bir yandan da bu hisse ve yaptıklarına anlam vermeye çalışıyordu.
durdu.
elini dudaklarına götürdü. dişlerine dokundu.
ve fark etti.
dili yoktu.
nasıl ya. dilim nasıl olmaz. daha dün arkadaşlarımla buluşup deliler gibi sohbet ettik. bu çok saçma. uyuşmuş olmalı. nasıl hissetmem. kabus bu. evet kabus. ne kadar ilginç bir kabus.
rüyasında dilinin kaybolduğunu gören kaç kişi vardır ki?

eli ağzının içinde anlamsızca dilini aradı.
gözlerini kapatıp uyanmaya çalıştı.

nasıl olur bu. dilim yok.

yataktan fırladı. odasındaki aynaya neredeyse yapışmış vaziyette durup ağzını açtı.
yüzü bembeyaz oldu. kıpırdayamadı.

nasıl olur. nasıl olur nasıl olur.

ses çıkmıyordu. nasıl olur. allahım bu nasıl olabilir. deliriyor muyum.

kardeşini aramayı düşündü. numarayı çevirdi. oflayıp kapattı. nasıl konuşacaktı ki?

mesaj çekmeye niyetlendi sonra. ne diyecekti ki. yardım et ekim, sabah uyandım ve dilim ağzımda yok
saçmalama.

ne yapacağını düşünüyordu bir yandan.
mutfak masasında duran sigarasından titreyen parmaklarıyla bir tane aldı ve yaktı.
buzdolabını açtı ve en azından bir bira ya da biraz beyaz şarap vardır umarım diye umutlandı.
bulamadı.

ağlayarak sigarasını içiyordu. gözyaşları gözünden süzülüyordu fakat sadece nefes sesi duyuluyordu. oysa içinden bağırıyordu. çığlık atıyordu.

iyi ki iş yok bugün.saçmalama ya şu durumda iş düşün salak.

telefonu çaldı. doğru ya. konuşamayacağı için kapatmıştı çaldırıp.

ne diyeceğim şimdi . ne mi diyeceğim. nasıl diyeceğim nasıl.

açmadı. telefon susunca mesaj kutusunu açtı ve "yanlışlıkla aradım" yazdı.
"tamam" dedi kardeşi ve gülen surat.

henüz kafasını toparlayamamış, hala hayal aleminde gibiydi. rüyada mıyım?
evet ya. bunu anlayabilirim.

çakmağı aldı. yaktı. elini üstüne tuttu. sessiz ve ufak bir haykırış.

bu şekilde devam ederse delireceğim. belki de hayal görüyorum. çok mantıksız.

sürekli tekrarlıyordu.dudakları kıpır kıpır. ama sessiz.

kapı çaldı. dışarıda her kim varsa panik halde çalıyordu kapıyı. bir yandan da açması için yalvarıyordu. bir an ne yapacağını bilemedi.
suç işlemiş ve ortaya çıkacağından korkan biri gibi atmaya başladı kalbi.

kapıya doğru yürüdü ve yavaşça açtı.

gelen komşusuydu ve gözleri yerinde yoktu.
deli gibi bağırıyordu.

kapıda öyle karşılıklı duruyorlardı. ikisi de ağlıyordu.

birden her şeyi anladı.

iki gün önceydi. komşusu ve o kahve içiyor, sohbet ediyorlardı. konu konuyu açıyordu. keyifli bir gündü.

birden yan masadan kırılan bardak sesleri ve sonrasında bağrışmalar duyuldu. iki tane yeniyetme genç, garsonu azarlıyordu.

komşusu ona doğru eğilmiş ve boşver bakma bile, bize ne demişti.
o da normalde bu olaya karışırdı fakat o gün keyfini bozmak istemedi.

hesabı ödeyip kaçar gibi terk ettiler mekanı.

o gece rüyasında, aynı sahneyi gördü. bu defa, bardaklar onların masasında kırılıyor,fırlayan parçalar onun diline, komşusunun da gözlerine geliyordu.

vicdan azabıyla bu rüyayı gördüğünü düşünmüştü ve kimseye bahsetmemişti.

-----
ben bu öyküyü nasıl bitireceğim hiç bilmiyorum. zaten çok saçma bir yere geldi.tıkandım.upuzun da bir şey oldu zaten.

yine cehov olamadım.

ya bu öykü ne. neyse sonra bir şey bulursam yazarım ya da böyle manasızca kalır.
ama bu tanım taslakta kalmasın.
değişik oldu.



**
devamını gör...
464.
yazdim yazmasam ağlayacaktım diye başlayayım mi? yıllar yıllar evvel bir fanzinimiz vardı buram buram sol kokan atkıları bereleri sac stilleri utusuz elbiseleri ile solculuk oynayan genç arkadaşlarımla çıkartıyorsun, oralarda yazardım 3 5 bir şey. tek yayınım herhalde yazılı olarak bir de kitap var tamam yalan olmasın aman biyografi kitabı canim iste.

neyse başlığa girdim cunku bu sözlük sevismek isteyenlerin yeri gibi biraz. hep bu saatlerde bok gibi başlıklar görüyorum. bu guzeldi bir başlık gibi geldi. sanırım biraz rahat zamanlarımı hatirlattigindan olsa gerek dedim ki bi dene bakayim hele ne çıkacak. düşünmeden başladım bir şeyde çıkmadı gerçi ama yarimda bıraktım ama kalsın bakalım burada ara ara heyecanlanıp gelip tamamlarım belki :) yinede ne olur ne olmaz rastgele seçilen 6 kelimeyi de kullandım. olmadı tamamlanmayan hikaye yazdim diye avunurum ben..

"""mutfağa geçti anlamsızca olan bitenleri düşünüyordu. dün akşam bu saatlerde sevgilisi ona şiirler okumuş birlikte geleceğe dair hayaller kurmuşlardı. bugün o adam yoktu. ustelik hiç olmamış kadar yoktu. ona ne olduğunu anlamak için çocukken annesinin yaptığı şeyi yapmaya karar verdi. otro bazen anları anıları karistirirdi birbirine. böyle anlarda annesi hemen fark eder onunla küçük bir oyun oynardı "anı canlandırmaya çalışma". bugün bu oyunu ne kadar bir süre ilerletebilir, tek başına ne kadar oynayabilir bilmiyordu ama deneyecekti en azından. mutfak masasına yöneldi yeşil ahşap sandalyesine oturdu ve beyaz şaraptan iki kadeh doldurdu. şimdi hangi bardak onundu, kel sevgilisinin sandalyesi nasıl duruyordu masaya doğru, elbisesi dün ne renkti gömleğin cizgileri ne yoneydi, sevgilisi annesinin vefat etmeden once babasindan son anı olarak verdigi kemeri mi takmıştı beline yoksa yeni alınan siyah deri kemer miydi belindeki. kafası o kadar karıştı ki adam kel miydi kendimi uydurmaya başladı daha en başından kafasi karışmaya başladı otronun. sakın ol sakin sakin nefes al çözeceğiz dedi kendine kendine. masaya bakti beyaz şarap. iyi de sen sevmezsin beyaz şarap dedi. mutfak masasını olduğu gibi bıraktı evi terk etmek annesinin yanına gitmek istedi biran. anne güzel bir siginakti onun için. her yerden, her şeyden, kendinden, terbiyesizliklerden, toplumdan, hayasızca savrulan kelimelerden. (gördüğün gibi sevgili okur her yer ve her şey kismi seni beni bile içine alıyor bu kısımda). otro o kadar yürümeyi kestiremese de gözüne evden çıkmayı, hiç olmadı kapı önündeki basamaklarda oturmayı düşündü. hayata yeniden başlamaya... sahi evet o basamaklarda işin içindeydi demi. belki en büyük engelleri o basamaklarda geçemeyerek başlatmıştı hayatında. elbette bu basamak soyut bir basamak otro ve minik otrolarinin kurduğu, zihninin icindeki basamaklar.. zihninin basamakları evinin kapı önü basamaklarına benziyordu. tek fark zihninde yerden yüksek oynayan o basamaktan bu basamaga ziplayan deli küçük otrolar yoktu bu basamaklarda. fiziksel bir otro vardı sadece. kısa boylu, tombul denebilecek kadar kilolu, kıvırcık saçlı burnunda arkadaşının hediye ettiği ince soluk yeşil halka hizmasiyla bir otro. bu özellikleri otronun en belirgin özellikleriydi. başka merak edilebilecek ya da onu tanimlayabilecek hiçbir şey yoktu. bunu fark ettiğinde henüz fark etmediği ne çok şey olduğunu bilmiyordu. yaşamdı bu belkide biraz, bilemiyordu. zaten küçük otrolarda pek bir sey bilmesine izin vermiyorlardi. bir koro gibi hep birlikte aynı anda farklı cumlelerle bagira bagira si...yorlardi kızın beynini. kapıya yöneldi otro ve .. ""
devamını gör...
465.
kabus görmekten bıkınca uyumaya karar verdi.
devamını gör...
466.
sigara paketini aldı, karanlıkta yok oldu.
devamını gör...
467.
because you're sure there's someone there *
devamını gör...
468.
her şey, sanki hiç yaşanmamış gibi.


adalet ağaoğlu/
devamını gör...
469.
"satılık bebek patikleri. hiç giyilmemiş."

~ernest hemingway
devamını gör...
470.
satılık bebek ayakkabısı.
hiç giyilmedi.
devamını gör...
471.
sesim de oldu sessizliğimde
seviştiğimde oldu benim
devamını gör...
472.
“bana beni sen anlat dedi ayna.”
devamını gör...
473.
sebepsiz gülümsemeye sözlerden daha çok güveniyorum.

b.
devamını gör...
474.
haydi treni kaçırmayalım koşalım kuzeye doğru
devamını gör...
475.
sonraki günler, bugünlerden daha iyi olmayacak.
devamını gör...
476.
bazıları şiir sevmez çünkü yaraları yoktur.
devamını gör...
477.
babasının tabancasını aldı.
tetiğe bastı.
ölmemişti.
devamını gör...
478.
haydi gel kaçalım bu pislik şehirden.
devamını gör...
479.
her defasında kaldıramayacağını düşünürdü, geç anladı.
devamını gör...
480.
büyük bir boşluğa boş boş baktı.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"6 kelimelik hikayeler" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim