461.
yazdim yazmasam ağlayacaktım diye başlayayım mi? yıllar yıllar evvel bir fanzinimiz vardı buram buram sol kokan atkıları bereleri sac stilleri utusuz elbiseleri ile solculuk oynayan genç arkadaşlarımla çıkartıyorsun, oralarda yazardım 3 5 bir şey. tek yayınım herhalde yazılı olarak bir de kitap var tamam yalan olmasın aman biyografi kitabı canim iste.
neyse başlığa girdim cunku bu sözlük sevismek isteyenlerin yeri gibi biraz. hep bu saatlerde bok gibi başlıklar görüyorum. bu guzeldi bir başlık gibi geldi. sanırım biraz rahat zamanlarımı hatirlattigindan olsa gerek dedim ki bi dene bakayim hele ne çıkacak. düşünmeden başladım bir şeyde çıkmadı gerçi ama yarimda bıraktım ama kalsın bakalım burada ara ara heyecanlanıp gelip tamamlarım belki :) yinede ne olur ne olmaz rastgele seçilen 6 kelimeyi de kullandım. olmadı tamamlanmayan hikaye yazdim diye avunurum ben..
"""mutfağa geçti anlamsızca olan bitenleri düşünüyordu. dün akşam bu saatlerde sevgilisi ona şiirler okumuş birlikte geleceğe dair hayaller kurmuşlardı. bugün o adam yoktu. ustelik hiç olmamış kadar yoktu. ona ne olduğunu anlamak için çocukken annesinin yaptığı şeyi yapmaya karar verdi. otro bazen anları anıları karistirirdi birbirine. böyle anlarda annesi hemen fark eder onunla küçük bir oyun oynardı "anı canlandırmaya çalışma". bugün bu oyunu ne kadar bir süre ilerletebilir, tek başına ne kadar oynayabilir bilmiyordu ama deneyecekti en azından. mutfak masasına yöneldi yeşil ahşap sandalyesine oturdu ve beyaz şaraptan iki kadeh doldurdu. şimdi hangi bardak onundu, kel sevgilisinin sandalyesi nasıl duruyordu masaya doğru, elbisesi dün ne renkti gömleğin cizgileri ne yoneydi, sevgilisi annesinin vefat etmeden once babasindan son anı olarak verdigi kemeri mi takmıştı beline yoksa yeni alınan siyah deri kemer miydi belindeki. kafası o kadar karıştı ki adam kel miydi kendimi uydurmaya başladı daha en başından kafasi karışmaya başladı otronun. sakın ol sakin sakin nefes al çözeceğiz dedi kendine kendine. masaya bakti beyaz şarap. iyi de sen sevmezsin beyaz şarap dedi. mutfak masasını olduğu gibi bıraktı evi terk etmek annesinin yanına gitmek istedi biran. anne güzel bir siginakti onun için. her yerden, her şeyden, kendinden, terbiyesizliklerden, toplumdan, hayasızca savrulan kelimelerden. (gördüğün gibi sevgili okur her yer ve her şey kismi seni beni bile içine alıyor bu kısımda). otro o kadar yürümeyi kestiremese de gözüne evden çıkmayı, hiç olmadı kapı önündeki basamaklarda oturmayı düşündü. hayata yeniden başlamaya... sahi evet o basamaklarda işin içindeydi demi. belki en büyük engelleri o basamaklarda geçemeyerek başlatmıştı hayatında. elbette bu basamak soyut bir basamak otro ve minik otrolarinin kurduğu, zihninin icindeki basamaklar.. zihninin basamakları evinin kapı önü basamaklarına benziyordu. tek fark zihninde yerden yüksek oynayan o basamaktan bu basamaga ziplayan deli küçük otrolar yoktu bu basamaklarda. fiziksel bir otro vardı sadece. kısa boylu, tombul denebilecek kadar kilolu, kıvırcık saçlı burnunda arkadaşının hediye ettiği ince soluk yeşil halka hizmasiyla bir otro. bu özellikleri otronun en belirgin özellikleriydi. başka merak edilebilecek ya da onu tanimlayabilecek hiçbir şey yoktu. bunu fark ettiğinde henüz fark etmediği ne çok şey olduğunu bilmiyordu. yaşamdı bu belkide biraz, bilemiyordu. zaten küçük otrolarda pek bir sey bilmesine izin vermiyorlardi. bir koro gibi hep birlikte aynı anda farklı cumlelerle bagira bagira si...yorlardi kızın beynini. kapıya yöneldi otro ve .. ""
neyse başlığa girdim cunku bu sözlük sevismek isteyenlerin yeri gibi biraz. hep bu saatlerde bok gibi başlıklar görüyorum. bu guzeldi bir başlık gibi geldi. sanırım biraz rahat zamanlarımı hatirlattigindan olsa gerek dedim ki bi dene bakayim hele ne çıkacak. düşünmeden başladım bir şeyde çıkmadı gerçi ama yarimda bıraktım ama kalsın bakalım burada ara ara heyecanlanıp gelip tamamlarım belki :) yinede ne olur ne olmaz rastgele seçilen 6 kelimeyi de kullandım. olmadı tamamlanmayan hikaye yazdim diye avunurum ben..
"""mutfağa geçti anlamsızca olan bitenleri düşünüyordu. dün akşam bu saatlerde sevgilisi ona şiirler okumuş birlikte geleceğe dair hayaller kurmuşlardı. bugün o adam yoktu. ustelik hiç olmamış kadar yoktu. ona ne olduğunu anlamak için çocukken annesinin yaptığı şeyi yapmaya karar verdi. otro bazen anları anıları karistirirdi birbirine. böyle anlarda annesi hemen fark eder onunla küçük bir oyun oynardı "anı canlandırmaya çalışma". bugün bu oyunu ne kadar bir süre ilerletebilir, tek başına ne kadar oynayabilir bilmiyordu ama deneyecekti en azından. mutfak masasına yöneldi yeşil ahşap sandalyesine oturdu ve beyaz şaraptan iki kadeh doldurdu. şimdi hangi bardak onundu, kel sevgilisinin sandalyesi nasıl duruyordu masaya doğru, elbisesi dün ne renkti gömleğin cizgileri ne yoneydi, sevgilisi annesinin vefat etmeden once babasindan son anı olarak verdigi kemeri mi takmıştı beline yoksa yeni alınan siyah deri kemer miydi belindeki. kafası o kadar karıştı ki adam kel miydi kendimi uydurmaya başladı daha en başından kafasi karışmaya başladı otronun. sakın ol sakin sakin nefes al çözeceğiz dedi kendine kendine. masaya bakti beyaz şarap. iyi de sen sevmezsin beyaz şarap dedi. mutfak masasını olduğu gibi bıraktı evi terk etmek annesinin yanına gitmek istedi biran. anne güzel bir siginakti onun için. her yerden, her şeyden, kendinden, terbiyesizliklerden, toplumdan, hayasızca savrulan kelimelerden. (gördüğün gibi sevgili okur her yer ve her şey kismi seni beni bile içine alıyor bu kısımda). otro o kadar yürümeyi kestiremese de gözüne evden çıkmayı, hiç olmadı kapı önündeki basamaklarda oturmayı düşündü. hayata yeniden başlamaya... sahi evet o basamaklarda işin içindeydi demi. belki en büyük engelleri o basamaklarda geçemeyerek başlatmıştı hayatında. elbette bu basamak soyut bir basamak otro ve minik otrolarinin kurduğu, zihninin icindeki basamaklar.. zihninin basamakları evinin kapı önü basamaklarına benziyordu. tek fark zihninde yerden yüksek oynayan o basamaktan bu basamaga ziplayan deli küçük otrolar yoktu bu basamaklarda. fiziksel bir otro vardı sadece. kısa boylu, tombul denebilecek kadar kilolu, kıvırcık saçlı burnunda arkadaşının hediye ettiği ince soluk yeşil halka hizmasiyla bir otro. bu özellikleri otronun en belirgin özellikleriydi. başka merak edilebilecek ya da onu tanimlayabilecek hiçbir şey yoktu. bunu fark ettiğinde henüz fark etmediği ne çok şey olduğunu bilmiyordu. yaşamdı bu belkide biraz, bilemiyordu. zaten küçük otrolarda pek bir sey bilmesine izin vermiyorlardi. bir koro gibi hep birlikte aynı anda farklı cumlelerle bagira bagira si...yorlardi kızın beynini. kapıya yöneldi otro ve .. ""
devamını gör...
462.
kabus görmekten bıkınca uyumaya karar verdi.
devamını gör...
463.
sigara paketini aldı, karanlıkta yok oldu.
devamını gör...
464.
because you're sure there's someone there *
devamını gör...
465.
her şey, sanki hiç yaşanmamış gibi.
adalet ağaoğlu/
adalet ağaoğlu/
devamını gör...
466.
"satılık bebek patikleri. hiç giyilmemiş."
~ernest hemingway
~ernest hemingway
devamını gör...
467.
satılık bebek ayakkabısı.
hiç giyilmedi.
hiç giyilmedi.
devamını gör...
468.
sesim de oldu sessizliğimde
seviştiğimde oldu benim
seviştiğimde oldu benim
devamını gör...
469.
“bana beni sen anlat dedi ayna.”
devamını gör...
470.
sebepsiz gülümsemeye sözlerden daha çok güveniyorum.
b.
b.
devamını gör...
471.
haydi treni kaçırmayalım koşalım kuzeye doğru
devamını gör...
472.
sonraki günler, bugünlerden daha iyi olmayacak.
devamını gör...
473.
bazıları şiir sevmez çünkü yaraları yoktur.
devamını gör...
474.
babasının tabancasını aldı.
tetiğe bastı.
ölmemişti.
tetiğe bastı.
ölmemişti.
devamını gör...
475.
haydi gel kaçalım bu pislik şehirden.
devamını gör...
476.
her defasında kaldıramayacağını düşünürdü, geç anladı.
devamını gör...
477.
büyük bir boşluğa boş boş baktı.
devamını gör...
478.
kral ölmedi, at ölmedi, ben ölmedim...
devamını gör...
479.
geliyorum, çok az kaldı.beklemeyin beni...
devamını gör...
480.
eskisi gibi takıntısız,düşüncesiz olmayı isterdim.
devamını gör...