orijinal adı : brave new world
yazar : aldous huxley
yayım yılı : 1932
savaşlar ve 1929 büyük ekonomik buhranı sonrası yazıldığını hissettiren distopya eseridir. roman 26. yüzyılda, insanın metalaştırıldığı bir tüketim toplumunda geçmektedir. öngörüsü yüksek, gelecek tahminleri son derece başarılı ve eleştirel fikirlerden oluşan bir eserdir.
yazar : aldous huxley
yayım yılı : 1932
savaşlar ve 1929 büyük ekonomik buhranı sonrası yazıldığını hissettiren distopya eseridir. roman 26. yüzyılda, insanın metalaştırıldığı bir tüketim toplumunda geçmektedir. öngörüsü yüksek, gelecek tahminleri son derece başarılı ve eleştirel fikirlerden oluşan bir eserdir.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "maverick" tarafından 30.01.2021 01:49 tarihinde açılmıştır.
1.
türkçeye "cesur yeni dünya" adıyla kazandırılmış aldous huxley romanı. şahane bir distopyadır.
bu evrende insanlar laboratuvar koşullarında üretilir. anne baba aile kavramları yoktur; annelik ya da çocuk doğurmak gibi kavramlar pornografiktir. insanlar bir nevi kast sistemi çerçevesinde toplumda var olurlar. hipnopedya denilen uykuda eğitim ile şartlandırılarak sisteme adaptasyonları sağlanır. birey olma düşüncesi yok edilmiştir; her sınıfa mensup insanlar (alfa, beta, epsilon vs) toplumun bütünlüğünü ve devamını sağlayan çarklardır sadece.
bu evrende insanlar laboratuvar koşullarında üretilir. anne baba aile kavramları yoktur; annelik ya da çocuk doğurmak gibi kavramlar pornografiktir. insanlar bir nevi kast sistemi çerçevesinde toplumda var olurlar. hipnopedya denilen uykuda eğitim ile şartlandırılarak sisteme adaptasyonları sağlanır. birey olma düşüncesi yok edilmiştir; her sınıfa mensup insanlar (alfa, beta, epsilon vs) toplumun bütünlüğünü ve devamını sağlayan çarklardır sadece.
devamını gör...
2.
yıllar sonra tekrar okunduğunda etkileri farklılık gösteren muazzam distopik roman. 20. yüzyıl kurgu romanlarının en başarılısı ve yanılmıyorsam 1932 senesinde yazılmış. huxley, birinci dünya savaşında yaşananlar ve savaş sonrasındaki belirsizlikten o kadar etkilenmiştir ki başta devlet, ekonomi ve ekonomi eksenli değişen siyasal-sosyolojik travmalara şahane eleştiriler getirmiştir.
ahlak, yalnızlık, doğa, teknoloji, endüstri, birey-toplum ikilisi ve bağı, tanrı, üreme, yaradılış, duygu, bilim, bilinç, hipnopedya, sorgusuz sualsiz ifadeler, hizmet, sınıf gibi daha birçok, bize biç yabancı olmayan meseleye getirdiği eleştiriler sebebiyle tekrar tekrar okunmaya değer bir kurgu.
-- spo --
kitabı daha önce hiç okumayanlar için, hollywood filmlerinden aşina olduğumuz bir kurtarıcı, bir büyük kahraman bulamamak hayal kırıklığı oluşturabilir. ancak zaten amaç bir çıkmaz, bir anti-ütopya yaratmak olduğundan o hayal çok da kırılıyor denmez. bernard marx karakterinden daha sert, daha gerçek çıkışlar bekliyorsunuz ama olmuyor. helmholtz, gereğinden fazla arka planda kalıyor. lenina'dan beklenen o aydınlanma anı hiç yaşanmıyor. soma'yı ve etkilerini birebir yaşamak istiyorsunuz. vahşi'yi kurtarmak... kurgunun yönünü komple değiştirmek, insanları uyandırmak... ama hiçbiri olmuyor. çünkü distopya olmak bunu gerektirir.
romanın sonlarına doğru vahşi ve mustafa mond arasındaki diyalog tekrar tekrar okunasıdır. o bölüm bana matrix serisinin ikinci filmindeki neo-mimar diyaloglarını anımsattı tekrar okuyunca.
-- spo --
huxley, distopyasını yazarken içinde bulunduğu çelişkiyi oldukça dürüst aktarmıştır. yani yarattığı evrendeki distopik gidişatın aslında mümkün, yaşanabilir ve haklı yanları olduğunu yansıtmayı başarmıştır. bazı noktalarda her şeye rağmen okuyucuda da "acaba"lar oluşmuyor değil.
ilgili olarak (bkz: soma)
ahlak, yalnızlık, doğa, teknoloji, endüstri, birey-toplum ikilisi ve bağı, tanrı, üreme, yaradılış, duygu, bilim, bilinç, hipnopedya, sorgusuz sualsiz ifadeler, hizmet, sınıf gibi daha birçok, bize biç yabancı olmayan meseleye getirdiği eleştiriler sebebiyle tekrar tekrar okunmaya değer bir kurgu.
-- spo --
kitabı daha önce hiç okumayanlar için, hollywood filmlerinden aşina olduğumuz bir kurtarıcı, bir büyük kahraman bulamamak hayal kırıklığı oluşturabilir. ancak zaten amaç bir çıkmaz, bir anti-ütopya yaratmak olduğundan o hayal çok da kırılıyor denmez. bernard marx karakterinden daha sert, daha gerçek çıkışlar bekliyorsunuz ama olmuyor. helmholtz, gereğinden fazla arka planda kalıyor. lenina'dan beklenen o aydınlanma anı hiç yaşanmıyor. soma'yı ve etkilerini birebir yaşamak istiyorsunuz. vahşi'yi kurtarmak... kurgunun yönünü komple değiştirmek, insanları uyandırmak... ama hiçbiri olmuyor. çünkü distopya olmak bunu gerektirir.
romanın sonlarına doğru vahşi ve mustafa mond arasındaki diyalog tekrar tekrar okunasıdır. o bölüm bana matrix serisinin ikinci filmindeki neo-mimar diyaloglarını anımsattı tekrar okuyunca.
-- spo --
huxley, distopyasını yazarken içinde bulunduğu çelişkiyi oldukça dürüst aktarmıştır. yani yarattığı evrendeki distopik gidişatın aslında mümkün, yaşanabilir ve haklı yanları olduğunu yansıtmayı başarmıştır. bazı noktalarda her şeye rağmen okuyucuda da "acaba"lar oluşmuyor değil.
ilgili olarak (bkz: soma)
devamını gör...
3.
bir ütopya değil bir distopyadır karıştırmayalım ayrıca benim için 1984 den ve dava'dan sonraki en iyi distopik romandı. her ne kadar eskiden yazılmış olsada günümüz dünyasını çok iyi analiz edermiş havası sezınleyebilirsiniz e bu da onun kalitesini gösteriyor zaten okuyun okutturun.
devamını gör...
4.
veya cesur yeni dünya isimli kitap, aldous huxley'nin yevgeni zamyatin'in biz adlı kitabından esinlenip yazdığı, 1930 yılında yayımlanan distopya tarzı kitaptır.
bununla birlikte bu kitabın george orwell'a 1984'ü yazmasında ilham kaynağı olduğu bilinir
bununla birlikte bu kitabın george orwell'a 1984'ü yazmasında ilham kaynağı olduğu bilinir
devamını gör...
5.
insanların; kategorilere bölünerek temel içgüdüleri sistem tarafından doyurulup ötesini istemez hale getirilmiş, merkezi bir otoritenin mutlu işçi arıları halinde yaşamak üzere "imal edildiği" bir dünya öyküsü üzerinden insan olmanın ne olup ne olmadığıni tartışan başyapıt.
ölmeden mutlaka okunması gereken, hatta ölmeden epey önce mutlaka okunması gereken felsefi eserlerden biri.
ölmeden mutlaka okunması gereken, hatta ölmeden epey önce mutlaka okunması gereken felsefi eserlerden biri.
devamını gör...
6.
bu roman yazıldığında fermuar ve helikopter icat edilmemişken huxley bunları 1931de tanımlamış. şimdi sırada suni rahim ile fabrikalarda genetiği dizayn edilmiş bebekler var sanırım. yavaş yavaş huxley'in tanımını yaptığı dünya gerçekleşiyorken artık bayağı hızlı olarak gerçekleşmeye başladı.
devamını gör...
7.
2007'de (bkz: margaret atwood)'un yazdığı sunuş kısmında;
"ve ruhsuz tüketicilerle, zevk peşinde koşan boş insanlarla, iç-dünyalarını dolaşmaya çıkanlarla ve programlanmış miskinlerle dolu o topluma hayatta ne kadar yaklaştık?" sorusunu sorar. ardından ise şu cevabı verir;
"sorunun cevabı size bağlı. aynaya bakın: bakışlarınıza karşılık veren kişi (bkz: lenina crowne) mu, yoksa (bkz: vahşi john) mu? ikisini birden görmeniz olası, çünkü bizler daima her şeyin iki yönünü birden arzularız. olimpos dağı'nın etrafında uzanan, sonsuza dek güzel kalan, seks yapan ve başkalarının ızdıraplarıyla eğlenen kaygısız tanrılar gibi olmak isteriz. ama aynı zamanda ızdırap çeken şu diğer kişiler olmayı da arzularız, çünkü tıpkı john gibi bizler de hayatın duyu oyunlarının ötesinde bir anlamı olduğuna ve anlık memnuniyetlerin asla kâfi gelmeyeceğine inanırız."
der.
insanı hayvanlardan ayıran en önemli noktanın "gelecekte bitmiş zaman" kipinin acısını çekmesi olarak niteler. yani bir köpek pirelerin olmadığı, rahatça yaşadıkları, görkemli bir gelecek hayal edemez. ama insan "cesur yeni dünya" gibi spekülatif başyapıtlar üretir ve çift yönlü hayalperestliğini sorgular.
yazı ise şu cümlelerle biter ve noktayı koyar:
"fırtına*'dan, huxley'nin romanının adının kaynağından alıntı yapacak olursam 'rüyaların yapıldığı maddeden yapılmayız biz.' buraya rahatlıkla şunu da ekleyebilirmiş: -ve kâbusların da.-"
"ve ruhsuz tüketicilerle, zevk peşinde koşan boş insanlarla, iç-dünyalarını dolaşmaya çıkanlarla ve programlanmış miskinlerle dolu o topluma hayatta ne kadar yaklaştık?" sorusunu sorar. ardından ise şu cevabı verir;
"sorunun cevabı size bağlı. aynaya bakın: bakışlarınıza karşılık veren kişi (bkz: lenina crowne) mu, yoksa (bkz: vahşi john) mu? ikisini birden görmeniz olası, çünkü bizler daima her şeyin iki yönünü birden arzularız. olimpos dağı'nın etrafında uzanan, sonsuza dek güzel kalan, seks yapan ve başkalarının ızdıraplarıyla eğlenen kaygısız tanrılar gibi olmak isteriz. ama aynı zamanda ızdırap çeken şu diğer kişiler olmayı da arzularız, çünkü tıpkı john gibi bizler de hayatın duyu oyunlarının ötesinde bir anlamı olduğuna ve anlık memnuniyetlerin asla kâfi gelmeyeceğine inanırız."
insanı hayvanlardan ayıran en önemli noktanın "gelecekte bitmiş zaman" kipinin acısını çekmesi olarak niteler. yani bir köpek pirelerin olmadığı, rahatça yaşadıkları, görkemli bir gelecek hayal edemez. ama insan "cesur yeni dünya" gibi spekülatif başyapıtlar üretir ve çift yönlü hayalperestliğini sorgular.
yazı ise şu cümlelerle biter ve noktayı koyar:
"fırtına*'dan, huxley'nin romanının adının kaynağından alıntı yapacak olursam 'rüyaların yapıldığı maddeden yapılmayız biz.' buraya rahatlıkla şunu da ekleyebilirmiş: -ve kâbusların da.-"
devamını gör...
8.
kitaptaki insanları sorunları düşünmekten, duygulardan uzaklaştıran soma'ların sosyal medya olduğunu düşünmüştüm ilk okuduğumda. türünün en güzel örneklerindendir.
devamını gör...
9.
kullandıktan sonra pişmanlık ve baş ağrısı yapmayan uyuşturucu (soma) ve kadınların iyi hissetmesi adına yapay hamilelik gibi bir şeyi barındıran kitaptır. kitap 1932 yılında yayımlanmış , ve yukarıdaki yazarın yazdığı gibi distopya türünde bir eser gerçekten beni çekiyor böyle kitaplar 1948 yılında yayımlanan 1984 kitabındaki dünya düzeni baskı ve korku üzerine kurulu bir dünyayı anlatırken , bu kitap eğlence ve neşe üzerine bir dünya anlatıyor , ancak şöyle bir şey var her ikisinde de yönetim hastalıklı insanlar barındırıyor ve insanlar kendini bir şeylere öylesine kaptırmış ki olayların farkında olanları lanetliyor.cesur yeni dünya kitabının günümüze daha çok uyduğunu düşünüyorum ancak ikisinden de birer birer diyeyim. büyük birader veya abla da izliyor , yapay mutluluklarla kendimizden de geçiyoruz .
ha ayrıca bu kitaptaki 'herkes herkes içindir ' görüşü de'skor yapmak' üzerine kurulu bayat ilişkilerin arttığı günümüze cuk oturuyor aynı şekilde sözlükte (bkz: takılma kültürü) olarak bilgi vardı yanlış hatırlamıyorsam.
ha ayrıca bu kitaptaki 'herkes herkes içindir ' görüşü de'skor yapmak' üzerine kurulu bayat ilişkilerin arttığı günümüze cuk oturuyor aynı şekilde sözlükte (bkz: takılma kültürü) olarak bilgi vardı yanlış hatırlamıyorsam.
devamını gör...
10.
yakın zamanda dizi olarak da uyarlanmaya çalışılmış, son derece ironik distopik bir dünyayı anlatan, teknolojinin ileri seviyeye ulaşmasına rağmen, toplum düzeni ve ahlaki değerlerin deformasyona uğradığı, kitabın adı “cesur yeni dünya” olarak çevrilmiş olsa da aslında “güzel yeni dünya” olan ve zamanına göre ileri seviyede yazılmış tavsiye edilesi bir kitaptır
devamını gör...
11.
çok sevdiğim distopya romanı. ne diyordu: herkes herkes içindir. günümüzdeki yüzeysel ilişkilere, insanların günlük aşklarına bakınca, bu söze yaklaştığımızı düşünüyorum. aslında hepimize günlük soma verseler fena olmazdı, belki hayattan az keyif alırdık.*
devamını gör...
12.
dizisi ile kitabının birbirinden ayrı olan distopik eser. kitabında ki karakterlere çok sinir olup anlayamamıştım ama sonunu çok sevmiştim. bence yerindeydi ve kitabı benim için daha etkileyici kıldı. lakin kitaptaki distopik dünyada sorum çıkmamasını mantıklı bulamamıştım.
devamını gör...
13.
insanların içindeki hedonoist yanlara değinen distopya ,ütopyalar hep ilgimi çekmiştir lakin bu kitabı okuyunca büyük hayal kırıklığına uğradım . çünkü diğer okurlar yüzünden beklentim büyüktü . kurgu çok iyiydi fakat yazarın betimleme konusunda zayıf olması sebebiyle beni çok içine çekememişti.
devamını gör...
14.
aldous huxley'in 1932 yılında yayınlanmış, distopya edebiyatının önde gelen eseri. george orwell’in 1984 isimli romanıyla sıklıkla kıyaslanır. bana sorarsanız eser, edebi yönden ve kurgusal olarak 1984’ün gerisinde kalmasına rağmen, yazarın öngörüsü bakımından aldous huxley, george orwell’dan fersah fersah öndedir. bu konuya ilişkin olarak sevgili gökhan yavuz demir hocamızın medya ve etik isimli makalesinden mükemmel bir alıntı yapmak istiyorum;
“tam burada iki büyük distopyayı, bin dokuz yüz seksen dört’ü ve cesur yeni dünya’yı zikretmek gerekir (orwell, 2010; huxley, 1999). genel kabulün aksine, orwell’ın ve huxley’in distopyaları aynı şeyden bahsetmez. orwell dıştan dayatılan bir baskının bize boyun eğdireceğinden bahseder. huxley’e göreyse bunun için “büyük birader”e ihtiyaç yoktur; çünkü insanlar süreç içinde üzerlerindeki baskıdan hoşlanmaya, düşünme melekelerini felce uğratan teknolojileri yüceltmeye başlayacaklardır. ray bradbury’nin fahrenheit 451’indeki (bradbury, 2007) gibi orwell da kitapların yasaklanacağından korkuyordu; huxley ise kitapların yasaklanmasına gerek olmadığı, çünkü kitap okumak isteyen kimsenin kalmayacağı bir dünyadan korkuyordu. orwell bizi enformasyonsuz bırakacaklarından; huxley ise bizi pasifliğe mahkûm edecek kadar çok enformasyon bombardımanına uğratacaklarından korkuyordu.
orwell hakikatin gizlenmesinden; huxley hakikatin umursamazlık okyanusunda boğulmasından korkuyordu. çünkü huxley’in aksine, orwell ve başkaları “insanın neredeyse sonsuz eğlenme açlığını” hesaba katmamışlardı. huxley’in cesur yeni dünyası’nda, orwell’ın bin dokuz yüz seksen dört’ünün aksine, insanlar hazza boğularak denetlenmektedir. orwell bizi nefret ettiğimiz şeylerin mahvedeceğinden korkarken, huxley bizi tam da sevdiğimiz/haz aldığımız şeylerin mahvedeceğinden korkar (postman, 2010). 1984’ü geçeli çok oldu; yıl 2011, ve orwell’ın değil huxley’in dünyasında, cesur yeni dünya’daki haz dünyasında yaşıyoruz. postman’ın meşhur kitabının başlığındaki gibi sadece televizyon değil, cep telefonları, internet, twitter, playstation ve benzerleriyle topyekûn medya bizi eğlendirerek, eğlenceye mahkûm ederek öldürüyor.”
“tam burada iki büyük distopyayı, bin dokuz yüz seksen dört’ü ve cesur yeni dünya’yı zikretmek gerekir (orwell, 2010; huxley, 1999). genel kabulün aksine, orwell’ın ve huxley’in distopyaları aynı şeyden bahsetmez. orwell dıştan dayatılan bir baskının bize boyun eğdireceğinden bahseder. huxley’e göreyse bunun için “büyük birader”e ihtiyaç yoktur; çünkü insanlar süreç içinde üzerlerindeki baskıdan hoşlanmaya, düşünme melekelerini felce uğratan teknolojileri yüceltmeye başlayacaklardır. ray bradbury’nin fahrenheit 451’indeki (bradbury, 2007) gibi orwell da kitapların yasaklanacağından korkuyordu; huxley ise kitapların yasaklanmasına gerek olmadığı, çünkü kitap okumak isteyen kimsenin kalmayacağı bir dünyadan korkuyordu. orwell bizi enformasyonsuz bırakacaklarından; huxley ise bizi pasifliğe mahkûm edecek kadar çok enformasyon bombardımanına uğratacaklarından korkuyordu.
orwell hakikatin gizlenmesinden; huxley hakikatin umursamazlık okyanusunda boğulmasından korkuyordu. çünkü huxley’in aksine, orwell ve başkaları “insanın neredeyse sonsuz eğlenme açlığını” hesaba katmamışlardı. huxley’in cesur yeni dünyası’nda, orwell’ın bin dokuz yüz seksen dört’ünün aksine, insanlar hazza boğularak denetlenmektedir. orwell bizi nefret ettiğimiz şeylerin mahvedeceğinden korkarken, huxley bizi tam da sevdiğimiz/haz aldığımız şeylerin mahvedeceğinden korkar (postman, 2010). 1984’ü geçeli çok oldu; yıl 2011, ve orwell’ın değil huxley’in dünyasında, cesur yeni dünya’daki haz dünyasında yaşıyoruz. postman’ın meşhur kitabının başlığındaki gibi sadece televizyon değil, cep telefonları, internet, twitter, playstation ve benzerleriyle topyekûn medya bizi eğlendirerek, eğlenceye mahkûm ederek öldürüyor.”
devamını gör...
15.
bana göre yıkılması çok zor olan bir distopyadır. çünkü insanların zevklerini tatmin edip, gerektiğinde kafalarını dinlemelerine soma uykusu bile izin verilmekte. anne baba aile gibi kavramlar öğrenilmediğinde zaten oluşacabilecek şeyler değil pek. okuduğumda bende hayranlık uyandıran aldous huxley romanıdır.
devamını gör...
16.
aldous huxley tarafından yazılmış, kendi içerisinde hem ütopyasını hemde distopyasını bulunduran sanat eseridir. 1930 lu yıllarda yazılmış olan bu kitap şarkı sözü yazan makinelerden bahsediyor. yani yapay zekalardan. yazarın zekasına hayran kalmamak elde değil. kitapda verilen temel ilke şu herkes herkes içindir. tek eşliliğin hatta evliliğin olmadığı, insanların doğmadığı bunun yerine makinelerle dünyaya geldiği bir dünya düzenidir. annelik, aşk gibi insanı duyguların bu dünyada en kötü kelimeler ve söyleminin yasak olduğu kelimelerdir. cinsellik konusunda insanlar çok küçük yaşta ilgilenmeye başlıyor. hatta kitapda 7 yaşlarında ki çocukların erotik oyunlar oynadığı anlatılır. hemen hemen her distopyada olduğu gibi bu distopyada da kitaplar yok. distopyaların baş düşmanıdır kitaplar.
devamını gör...
17.
yukarıda bir yazarın belirttiği gibi ütopya mı distopya mı belli olmayan, tam da bu sebeple müthiş heyecanlandırıcı ve düşündürücü bir eserdir. bu romanın 1930larda yazıldığını öğrenince önce şok olmuş, sonra "başka ne olacaktı ki" diye düşünmüştüm. bilim ve teknolojinin, makinelerin, seri üretimin, kömürün, ziftin, pisliğin, işçinin, patronun, hızla üreyen yeni kavram ve nesnelerin eriyip, birbirine geçip, devasa bir ateş topu olup tüm insanlığın üzerinde dolaştığı ve ortalığı kasıp kavurduğu bir dönemin bağrından çıkmıştır bu kitap.
yazarın kendisinin de önsözde belirttiği gibi kitabın belki düzeltilecek çok yönü, tamamlanacak çok eksiği vardır (edebi açıdan) fakat kendisi yıllardır aynı metinle basılmasını uygun görmüştür. bunun sebebi de kitabı düzeltmeye bir yerinden başlasa eli diğer tüm gediklere de gidecek ve böylece kitabı baştan yazmış olacak, bu da artık ortada 'cesur yeni dünya' diye bir eser bırakmayacak, kitap bambaşka bir esere dönüşecektir. bu fikre kesinlikle katılıyor ve yazarın tavrını doğru buluyorum. kitabı da birkaç yılda bir okunması gereken, böylece insanın kendi değişen dünyasını ve değerlerini tartabileceği bir eser olarak görüyorum.
yazarın kendisinin de önsözde belirttiği gibi kitabın belki düzeltilecek çok yönü, tamamlanacak çok eksiği vardır (edebi açıdan) fakat kendisi yıllardır aynı metinle basılmasını uygun görmüştür. bunun sebebi de kitabı düzeltmeye bir yerinden başlasa eli diğer tüm gediklere de gidecek ve böylece kitabı baştan yazmış olacak, bu da artık ortada 'cesur yeni dünya' diye bir eser bırakmayacak, kitap bambaşka bir esere dönüşecektir. bu fikre kesinlikle katılıyor ve yazarın tavrını doğru buluyorum. kitabı da birkaç yılda bir okunması gereken, böylece insanın kendi değişen dünyasını ve değerlerini tartabileceği bir eser olarak görüyorum.
devamını gör...
18.
aldous huxley 1932'de yazdığı bu distopya dünyasında anlattığı çoğu olguyu hemen hemen günümüz modern dünyasında yaşamaktayız, insanların hazza yönelik yaşam tarzları ve sürekli hazzın tetiklenmesi kitabın ana konusu iken günümüz dünyasında sosyal medya ile sürekli insanlara verilen eğlence, gezi ve mutlu hayatları imajları o günlerden bu günlere atılan doğru bakış açılarını da yansıtıyor.
tabi konu ile ilgili olarak huxley'nin yazdığı eserlerin etkilerinin amerikadaki meşhur (bkz: mkultra) mkultra projesinde de baz alınarak belli projelerin oluşturulduğu ve hatta kendisinin cıa için çalışan bir insan olduğuna dair cıa ajanı olduğuna dair rivayetler rivayetler bulunmaktadır.
her ne olursa olsun dönemine damga vurmuş ve 1932'lerin distopyasının 2020'lerin realitesine dönüşmesine aracılık etmiş kişilerden birisidir..
tabi konu ile ilgili olarak huxley'nin yazdığı eserlerin etkilerinin amerikadaki meşhur (bkz: mkultra) mkultra projesinde de baz alınarak belli projelerin oluşturulduğu ve hatta kendisinin cıa için çalışan bir insan olduğuna dair cıa ajanı olduğuna dair rivayetler rivayetler bulunmaktadır.
her ne olursa olsun dönemine damga vurmuş ve 1932'lerin distopyasının 2020'lerin realitesine dönüşmesine aracılık etmiş kişilerden birisidir..
devamını gör...
19.
1932 yılında yazılmış yanlış hatırlamıyorsam ve o zamana göre gelecekteki dünya gayet iyi kurgulanmış bence. ve kurgusu bir yana ben bu kitabi okuduktan sonra şuan ki yaşantımıza farklı bir gözle bakmaya başladım. mesela kitapta adı geçen uyuşturucu keyif verici madde "soma" . bizim somamız internet ve sosyal medya veya içerikler diziler filmler izlediğimiz dijital ortamlar olabilir. aile kurumunun yok olmasi herkes herkes içindir gibi içinde duygu barındırmayan cinsel hayat , anne baba baskısı istememe onlardan uzak durma(hatta doğumları durdurma) bana yine günümüzü anımsatıyor. yaşlanmanin olmaması sürekli genç olmaları, aşırı derecede tüketim toplumu olması, kimsenin yalnız kalmak istemeyip herşeyi gözler önünde sergileyerek yaşamak istemesi vb. çok nokta var bence insanları klonlamalari ve sınıflandırmaları bile biraz düşünürsek bize bizi hatırlatmiyor mu? tanrıyı öldürmeleri ,bilimi sınırlandirmalari, ölüm için yas tutmamalari. o kadar çok detayı varki düşünüp şöyle bir kendimize de bakmamiz gerek. kurgu yanı bir kenara bırakılırsa (ki dediğim gibi o da güzel aslında) biraz düşünmek için sorgulamak için okunması gereken bir kitap.
devamını gör...
20.
bilim kurgu özelliğinde olan bu kitap aldous huxley tarafından 1931 yılında yazıldı.öncellikle 1931 yılında yazmasına rağmen bu kadar öngörülü olması çok yetenek isteyen bir iş bence.huxleyin kurguladığı dünyada herkes çok istikrarlı bir toplum birinci önceliktir.burada insanlar düşünmezler,sorgulamazlar,endişe duymazlar kısacası tamamen duygularını kaybetmiş insanlardır.çünkü bireyler doğduklarından itibaren şartlandırılıp,kısıtlanmışlardır.bu bir nevi robot topluluğu oluşturmuştur.günümüzden pek de farklı olmayan bu kitabı okumanızı tavsiye ederim.
devamını gör...